Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Dua sonsuz yardım

hüseyin19

Üye
Üyelik
24 Mar 2010
Konular
165
Mesajlar
535
Reaksiyonlar
0
dua_2008_image2.jpg


"O kadar dua ettiğimiz halde duamız kabul olmuyor" deyip yakındığımız çok olmuştur. İnsan niye yakınır? İstediği şeyin aynısı eline geçmediği için yakınır.

Oysa yakınmaya, üzülmeye ve moral bozmaya hiç gerek yoktur.

Bir kere "istemekle" çok önemli bir adım atılmış oluyor.

O adım da "acziyet" tir. Yani insanın âcizliğinin farkına varması, bunu dile getirmesi ve itiraf etmesidir.

Âcizliğin itiraf edilmesiyle, "Ben kendi imkanlarımla bunu başaramadım, beceremedim, elde edemedim, çaresiz kaldım" demiş oluyor.

Âcizlik, insanın her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen bir Kudrete yaklaşmasına ve yanaşmasına yol açıyor.

Burada insana ayrıca bir güven duygusu geliyor, istek ve arzularına kavuşma ümidi canlanıyor.

"Her isteğini karşılayan, her derdine derman yetiştiren, her arzusunu yerine getiren" bir güce yönelmekle bir rahata, bir huzura ve bir sükûnete kavuşuyor.

Duanın en can alıcı yanı budur zaten.

Çünkü "istemek" insanî bir olay, insanî bir ihtiyaç ve insanî bir özelliktir.



"İsteme" duygusu olmasa, her şey karmakarışık olur, her şey alt üst olur. Bu açıdan Yaratıcının insana verdiği en büyük nimetlerden birisi de "isteme" duygusudur, yani dua etme hissidir.

"Vermek istemeseydi, istemek vermezdi" vecizesinde anlatıldığı gibi, Yüce Kudret, "vermesini", "istememize" bağlamış. "İsteyin vereyim" şeklinde de tercüme edileceği gibi, "Bana dua edin, size cevap vereyim" (Mü'min sûresi, 40:60) âyeti insanı istemeye, duaya teşvik ediyor.

İnsanın istemesi daha çocukluğunda başlıyor. Çocuk bütün arzu ve ihtiyaçlarına isteyerek ve ağlayarak ulaşır. Yani âcizliğini ve çaresizliğini dile getirerek istekte bulunur. Bu yolla öyle şeyler elde eder ki, kendi sınırlı gücüyle onların binde birine bile ulaşamaz.

Bu açıdan "acz dili", dolayısıyla "isteme/istek yolu" çok önemli bir kapıdır. İlâhî dergaha hep bu kapıdan girilir, bu kapıdan hacetler/ihtiyaçlar karşılanır, isteklere cevap verilir.



Zaten her duaya cevap vardır, Yüce Allah her duaya cevap veriyor, hiçbir duayı cevapsız ve karşılıksız bırakmıyor.

Yalnız "cevap" vermekle, duanın aynen "kabul" edilmesi çok farklı bir mesele.

Doktor-hasta-çocuk ilişkisinde olduğu gibi. Çocuk doktorun masasında gördüğü ilâcı ister. Doktor muayene eder, hastalığını teşhis eder, gerekirse istediği ilacın aynısını verir, yahut daha etkili olanını verir, veya hiç vermez, sadece perhiz ve benzeri bir tavsiyede bulunur.

İnsan da Allah'tan ihtiyacı olan bir şeyi ister. Yüce Allah ise kulunun geleceğini ve ihtiyacını ondan çok daha iyi bildiği için, ya istediğinin aynısını verir, yahut daha iyisini verir, bazen de hiç vermez, duasını âhiret için kabul eder, orada daha çok ve sonsuz bir şekilde verir.

Bunun için dua dilekçesini iyi ve doğru yazmalı, fakat gereğini Ona bırakmalı. "İlla şunu isterim" dememeli. Derse, hem haddini aşmış olur, hem de görevi dışına çıkmış olur. Kulun görevi istemektir, takdir ve gereğini yerine getirmek Allah'a aittir. Mehmet Paksu tarafından yazılan bu makale, 25 Nisan 2006 Salı günü yayınlanan Bugün Gazetesindeki köşe yazısıdır
 
Biz insanoğlunun istekleri hiç bitmez yeter ki Rabbim dualarımızı kabul etsin bizim için hayırlısı ne ise onu versin...Rabbim verir yada vermez biz yinede dua eden kullardan olalım inşallah...
 
biz insanoğlunun istekleri hiç bitmez yeter ki rabbim dualarımızı kabul etsin bizim için hayırlısı ne ise onu versin...rabbim verir yada vermez biz yinede dua eden kullardan olalım inşallah...

keşke herkes sizin gibi bilinçli olsa....
 
SADECE BİR DİLEK BİR DUA
sana yöneldim sana geldim günahlarımdan tövbe ettim.beni cemaline ulaştır. sonrası öyle bir geliyoki
işte o zaman insan acizliğinin farkına varıyor. rüyalar ah o rüyalar o istedimi meşe ağacından kayası yedirir kuluna
 
SADECE BİR DİLEK BİR DUA
sana yöneldim sana geldim günahlarımdan tövbe ettim.beni cemaline ulaştır. sonrası öyle bir geliyoki
işte o zaman insan acizliğinin farkına varıyor. rüyalar ah o rüyalar o istedimi meşe ağacından kayası yedirir kuluna

O'na göre imkansız yoktur...
 
Allah Teala söyle buyuruyor:

(Resulüm,) de ki: (Kulluk ve) duanız olmasa, Rabbim size nicin deger versin?.. Sizler Allahın ayetlerini yalanladığınız için azap hiç yakanızı bırakmayacaktır. (Fürkan 77)
 
[FONT=Trebuchet MS]GÖK KAPILARINI TİTRETEN DUA;

Asrı Saadette ticaretle uğraşan bir tacir mümin vardı. Bu tacir ticaretinde helal haramı gözetir. Allah ve Resulü için bu ticareti yapar, herkesin hakkına riayet ederdi. Ticaretini Şam ile Medine arasında gerçekleştirir çoğunlukla da ticaret kervanları ile hareket etmez, tek başına yolculuk yapmayı severdi. [/FONT]


[FONT=trebuchet ms]Bir alacağını almış, satacağını da satmış ve Şam’dan Medine ye doğru hareket etmişti. Epeyce yol almıştı ki, baştan aşağı silahlı bir eşkıya ile karşılaştı. Eşkıya bu mümin taciri tehdit etti; [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]"Mallarını şuraya indir, develerini de şu ağaca bağla.”[/FONT][FONT=trebuchet ms]
Mümin tacir:
[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]“Mallarım senin olsun, beni bırak gideyim.[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]Eşkıya;[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]"Bugüne kadar soyup da öldürmediğim kimse yok Senin hem mallarını alacağım, hem de canını.” [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]“Madem beni öldürmeye kararlısın, senden son bir talebim var" [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]“Söyle talebini” [/FONT][FONT=trebuchet ms]
“Ben Müslüman'ım abdest alıp, iki rekât namaz kılayım ondan sonra beni öldür." [/FONT]


[FONT=trebuchet ms]Eşkıya izin verir. Tacir önce abdestini alır, sonra da İki rekât namaz kılar ve ellerini Rabbine açar:[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]‘Ya Vedud! Ya Vedud! Ya Ze’l-arşi’l-mecîd! Ya Mübdi, Ya Mu’id! Ya Fe’aalün lima yürid! Eselüke bi-nuri vechike’l-lezi mele’e erkane arşike ve es’elüke bi-kudretike’l-leti kadderte biha halkake ve bi rahmetike-lleti vesiat külle şeyin. La ilahe illa ente. Ya Muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni![/FONT]

[FONT=trebuchet ms]Mümin tacirin duası bitmişti ki, çok garip bir hadise meydana gelir. Birden beyaz bir at üstünde yeşil elbiseli, elinde de harbe olan bir süvari peyda oldu. Eşkıya şaşırmış, ne yapacağını bilemez bir durumda idi. Eşkıya, taciri ve malları unuttu, ortaya çıkan bu süvariye saldırdı. Süvari bir darbe ile eşkıyayı yere düşürdü. [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]Süvari tacire dönerek: “Öldür bu eşkıyayı" dedi. [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]"Ben hayatımda kimseyi öldürmedim, insan öldürmeyi hoş görmem. Beni bağışla.”[/FONT][FONT=trebuchet ms]dedi. [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]Sonra süvari eşkıyayı bir darbe ile öldürdü.[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]Tacir sordu: “Sen kimsin?"[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]“Ben üçüncü kat gökte duran bir meleğim. Bu adamı öldürmeyi Allah Teala bana nasip etti. Sen namazından sonra ellerini kaldırıp duaya başladığında, gök kapılarının çalındığını duyduk, öyle şiddetle çalınıyordu ki. Mühim bir hadisenin olduğunu anladık. İkinci defa dua ettiğinde gök kapıları açıldı. Üçüncü defa dua ettiğinde, Allah Teala, Cebrail Aleyhisselam’ı görevlendirdi.[/FONT]



[FONT=trebuchet ms]Cebrail Aleyhisselam şöyle dedi: [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]‘Dua eden falan mümini kim kurtaracak” Ben talep ettim de görevlendirdiler. Ey Allah Teala’nın mümin kulu! İyi bil ki! Senin yaptığın bu duayı kim yaparsa Allah Teala onun sıkıntısını giderir, ona yardım eder.”[/FONT]

[FONT=trebuchet ms]Bu hadiseden sonra mümin tacir yola koyulur ve Medine’ye varır. Soluğu Kâinatın Efendisi Sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda alır ve başından geçen hadiseyi anlatır. Taciri dinleyen Kâinatın Efendisi Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: [/FONT]

[FONT=trebuchet ms]"Muhakkak ki, Allah Teala sana esma-i hüsnayı telkin etmiş. 0 isimlerle Allah Teala’ya dua edilirse, istenen verilir.” [/FONT]
 
[FONT=Times New Roman][SIZE=3]
dua.gif
[/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3]Dua…istemenin esrarı….[/SIZE][/FONT]

[SIZE=3][FONT=Times New Roman]loise redden isimli cok fakir giyimli bir kadin yuzunde bir huzunle bir manava girer.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]dukkan sahibine mahcup bir sekilde yaklasir. kocasinin cok hasta oldugunu, calisamaz duruma dustugunu ve yedi cocugu ile birlikte ac kaldiklarini ve yiyecege ihtiyaclari oldugunu soyler. john longhouse isimli manav ona ters bir sekilde bakarak derhal . dukkanini terk etmesini ister.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]kadin ailesinin ihtiyaclarini dusunerek, lutfen efendim der, paramiz olur olmaz getirip borcumu odeyecegim. john kendisine bir kredi acamayacagini cunku onun eski bir musterisi olmadigini, kendisinde bir hesabinin bulunmadigini soyler.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]o sirada dukkanin disinda bekleyen bir musteri ikisinin arasinda devam eden bu konusmayi dinlemektedir. icere girerek john’a yaklasir ve ben o kadinin almak istediklerine kefilim der. ailesinin ihtiyaci olan seyleri ona ver.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]bunun uzerine manav cok isteksiz bir sekilde kadina doner ve bir alis-veris listen var miydi diye sorar louise “evet efendim” der. “tamam” der manav. “simdi onu terazinin su kefesine koy, onun agirliginca diger kefeye istediklerinden koyacagim.!”[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]louise bir an duraksar, sonra basini onune eger ve cantasini acarak uzerine bir seyler karalanmis bir kagit parcasini cikartir ve manavin kendisine gosterdigi kefeye ozenle birakirken basi hala one egiktir.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]manavin ve diger musterinin gozleri terazinin kefesine dikilirken hayretle buyumustur. manav musteriye donerek, kisik bir sesle, “inanamiyorum.” der. inanilacak gibi degildi. musteri manava gulerken manav coktan diger kefeye eline geceni doldurmaya baslamistir ama nafile, diger kefeyi yerinden bile kipirdatamamistir.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]terazinin kefesi artik uzerindekileri almayacak kadar doldurdugunda caresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadina verir. saskinlikla uzerinde bir seyler ciziktirilmis kagidi eline alir ve okur. bir de bakar ki orda bir alis-veris listesi yoktur. sadece bir dua yazilidir.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]“tanrim neye ihtiyacim oldugunu sen bilirsin, kendimi senin ellerine teslim ediyorum.”[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]manav tas gibi bir sessizlige burunmustur. loise kendisine tesekkur ederek dukkandan ayrilir. musteri john’un eline bir elli dolarlik tutustururken, “her kurusuna degdi” der.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]daha sonra john longhouse terazisinin kefelerinin kırılmıs oldugunu gorur. bu nedenle duanin ne kadar ağır cektigini sadece tanri bilir.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]dua bizim icin hicbir maliyeti olmayan bedava bir hediyedir. [/FONT][/SIZE]
 
dua eden mahrum kalmaz..inanmayan zaten mahrumdur..
 
[SIZE=5]Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var."
(Furkan suresi 77.Ayet) [/SIZE]
 
Dua ve ilahi sevginin lezzetini tadanlar, Allah'a dua edip onunla başbaşa kalmanın lezzetinin ne kadar yüksek bir hal olduğunu bilirler.
 
Dua göklere vardıran en kısa yoldur..kim dünyadan ayrılmadan ,göklere varmak istiyorsa ;dua etsin...
 
[FONT=Arial][SIZE=3][/SIZE][/FONT]
[FONT=Arial][SIZE=3][/SIZE][/FONT]
[FONT=Arial][SIZE=3]Hz. Musa - Anne Duası[/SIZE][/FONT]
Ya Rabbi, Cennet e benim komşum kim olacak, bana bildir de gidip onunla görüşeyim,` dedi.
Musa Aleyhisselama vahiy geldi.`Falan beldeye git! Orada.çarşının başında bir kasap dükkanı var.O dükkanın sahibi olan kasabı gör! O veli bir kulumdur.Yalnız bilesin ki, onun çok önemli bir işi vardır. Çağırırsan gelmez. İşte o senin cennetteki komşundur.`

Musa Aleyhisselam hemen bildirilen yere gitti.Kasabı buldu ve ona: `Ben sana misafir geldim`, dedi.
Kasap Musa Aleyhisselamı tanımıyordu. Ona `Hoş geldin` deyip bir kenara oturttu. Dükkandaki işi bitince de Alıp evine götürdü.Evinin baş köşesine oturtup çok ikramda bulundu.Musa Aleyhisselam, ev . sahibini dikkatle takip ediyordu. Ev sahibi kasabın ocakta çömlek içinde, et pişirdiğini gördü. Et pişince çömlekteki eti küçük küçük parçalara ayırdı. Bunları bir tabağa koyup, bir kenara bıraktı.Sonra bir et parçası daha çıkartıp, onu da misafiri Musa Aleyhisselama ikram ederek dedi ki: <
<
`Benim önemli bir işim var. Sen beni . bekleme yemeğini ye`! <
Sonra da yanından ayrıldı. Önemli bir işim var deyince, Musa Aleyhisselam, önemli işi nedir diye merak etti ve gizlice kasabı takip etti. Kasap Musa Aleyhisselam in yanından ayrıldıktan sonra, yandaki odaya geçti.Duvarda asılı duran büyük bir zembili indirdi. Zembilde çok ihtiyar, mecalsiz bir kadın vardı. Kadına küçük küçük parçaladığı etleri yedirdi.Karnını güzelce doyurduktan sonra,altındaki kirlenmiş bezleri aldı, yerine temizlerini koydu. Sonra kirli bezleri yıkayıp astıktan sonra ellerini yıkayıp Musa Aleyhisselamın yanına geldi.Daha yemeğe başlamadığını gören kasap sordu.

` Niçin yemeğe başlamadınız ? `

Musa Aleyhisselam `Sen bana zembildeki sırrı söylemedikçe bir lokma
bile yemem`. Dedi.

`Mademki merak ettin anlatayım`: -Ey misafir, bu zembildeki benim yaşlı annemdir. Çok yaşlı olduğu için takatten duştu. Evde bakacak başka kimsem de yok.Evleneceğim, fakat hanımım annemi incitir, onu üzer diye evlenemiyorum.İşe gittiğimde herhangi bir hayvanın kendisine zarar vermemesi için onu gördüğün gibi bir zembile koydum.Her gün gelip iki öğün yemek yediriyorum.Diğer hizmetlerini de görüp gönül rahatlığıyla işime gidiyorum.Bunun üzerine Musa Aleyhisselam dedi ki:

-`Ancak anlamadığım bir şey daha var. Sen annene yemek yedirip su içirdikten sonra, dudaklarını kıpırdatıp bir şeyler söyledi, sen de AMIN dedin.Annen ne söyledi ki amin dedin?

r1;Annem, her hizmet edişimde `Allah seni Cennette Musa Aleyhisselam`a komşu eylesin diye dua eder. Ben hiç ihtimal vermediğim halde, bu güzel duaya amin derim. Ben kimim ki, O büyük peygamberle komşuluk edebileyim.Onunla komşuluk edebilecek ne amelim var ki ?

O zamana kadar kim olduğunu saklayan Musa Aleyhisselam, buyurdu ki:
`Ey Allahın sevgili kulu, ben Musayım. Beni sana Allah-u Teala
gönderdi. Annenin rızasını kazandığın için Cennet-i Alayı ve orada
bana Komşu olmayı kazandın`.

Kasap hemen kalkıp Musa Aleyhisselamın elini öptü ve sevinç içinde yemeğini yedi.

` Allah-u Teala sizleri `ANNE şefkatinden mahrum etmesin ve ` ANNE
bedduasından uzak kılsın.
 

images



Dua eden sevgili kuldur

Mesnevi’de deniyor ki:
Adamın birisi, her gece kalkıp namaz kılıyor, Allah’ı anıyor, Ona dua ediyor, yalvarıp yakarıyordu. Şeytan ona bir gün vesvese verir: “Ey ahmak kişi, her gece, Allah demenin, Onu zikretmenin ne anlamı var ki? Sabaha kadar uykusuz kalıp yalvarıyorsun, bütün kapılar yüzüne kapalıdır. Sana,”Ne istiyorsun” diyen var mı? Şimdiye kadar bir kapı açıldı mı? Buyur eden oldu mu? İstenmeyen yere gidilir mi? Allah senin bu yalvarıp yakarmana önem verseydi dileklerini kabul ederdi, bir cevap verirdi. Boşuna kürek çekip durma.”

Adam, kendine gelen bu düşünceyi doğru bulup gönlü kırıldı, başını yere koyup zikretmeden hüzün içinde uyudu. Rüyasında ona, ”Neden Allah’ı zikretmeden uyudun bugün?” dendi. Adam, “Yalvarıp çağırmalarıma bir cevap gelmiyor ki... Kapıdan kovulduğumu anladığım için artık o kapıyı çalmıyorum” dedi. Adama şöyle dendi: (Senin Allah demen, Onun kabul etmesi, Buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allah'ın senin ruhuna duyurmasındandır. Senin gayretlerin, Allah'ın seni kendine yaklaştırmasındandır. Senin korkun, sevgin, ümidin, Allah’ın lütfu iledir. Senin her “Ya Rabbi” demenin altında, Allah’ın “Buyur kulum” demesi vardır. Gafilin, cahilin gönlü bu duadan uzaktır. Gafiller dua edemez. Çünkü, Ya Rabbi“ demeye güç yetiremez. Onun ağzında da, dilinde de kilit vardır. Dert içinde iken de ağlayıp sızlayamaz. Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermez. Verse de o doktor der, Allah diyemez. Artık anla ki, Allah’a dua etmeni, Onu çağırmanı sağlayan dert, dünya saltanatından daha iyidir. Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua ise gönülden kopup gelir, makbuldür.)

Adam rüyadan uyanınca, sevinir ve yeniden dua etmeye başlar ve muradına kavuşur. Günahkâr müslümanın duası, kabule şayan değilse de, cenab-ı Hak, dua edenin elini boş çevirmez. Dua sebebiyle ya günahlar affolur, ya gelecek bir bela önlenir, ya mevcut bir bela kalkar, yahut ahirette büyük sevaba kavuşulur.

Günah içinde yüzen bir kimsenin dünya işleri ile ilgili duasının kabul olması, isteklerine kavuşması, onun aleyhine olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin dua ettiği zaman, Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselama, "İsteğini hemen yapma, ben onun sesini seviyorum" buyurur. Günahkâr dua edince de, "Bunun isteğini hemen yerine getir, ben onun sesini sevmiyorum" buyurur.) [İbni Neccar]

Kâfirin yaptığı duanın hemen kabul olmasını, müminin duasının gecikmesini merak eden meleklere Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ben kâfire ve sesine gazap ederim. Beni anmasın, bana dua etmesin diye hemen isteğini veririm. Mümini ve yalvarmasını severim. Benden ve beni anmaktan uzak durmaması için isteklerini geciktiririm.) [Ramuz]

Namaz kılıp da Ya Rabbi diyen kuluna, Allahü teâlâ, (Lebbeyk = Söyle yapılsın) buyuruyor. Namaz kılmayan kimseye, böyle söylemez. Onun duası kabul olunacak yere getirilmez.


 
DUANIN GÜCÜ MODERN TIBBI GEÇTİ

Duanın gücünü keşfeden ilaç şirketleri şimdi ‘duayı modern tıp’ ile birleştirmenin yollarını arıyor.


Amerikalı ünlü şarkıcı Aretha Franklin 60’lı yıllarda ‘I say a little prayer for you’ (Senin için küçük bir dua ediyorum) isimli şarkısını söylediğinde, kalpten dile getirdiği bu cümlenin, kısa bir süre sonra tıp dünyasında ter akıtan bilim adamlarına ilham vereceğini bilemezdi elbette. 70’lerden itibaren yapılan araştırmalar, dua etmenin, insan sağlığı üzerinde olumlu etki yarattığını gösteriyor! Duanın gücünü araştıran uzmanlar, şaşırtıcı verilere ulaşıyor. Klinik deneyler, insanın kendisi ya da bir başkası için ettiği duaların, hem eden hem edilen kişinin fiziki ve ruhi yapısına olumlu yönde katkıda bulunduğunu gösteriyor. Duanın gücünü keşfeden klinik, vakıflar ve ilaç şirketleri şimdi ‘duayı modern tıp’ ile birleştirmenin yollarını arıyor. Sir John Templeton Vakfı, bu istikametteki arayışların meyvesi olarak ortaya çıkan ‘Mind-Body’ (Ruh/Beden) alanındaki araştırmalar için yılda 30 milyon dolar harcıyor. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü de ‘düşünce’ odaklı tıp için 3,5 milyon dolarlık bir fon ayırmış durumda. Dünyanın en ünlü kalp cerrahlarını bünyesinde barındıran Cleveland Clinic’in hemen yanı başında bulunan Case Western Reserve Tıp Fakültesi’ndeki doktor adayları, tıp tarihi ve hastaya genel yaklaşım konularında ‘hastanın inancı’ konusunu da ders olarak görüyor. İngiltere’de binlerce insan hastanelerdeki yakınları için dua ediyor. Hatta birçok kişi, bir araya gelerek yakınları için toplu dualar ediyor. Dua edenler arasında doktorlar ve diğer sağlık personeli de bulunuyor. Bilim adamlarına göre grup dualarında daha güçlü bir frekans yakalanabiliyor. Duanın maddi etkilerini gösteren en önemli araştırmanın sahibi ise, Harvardlı bilim adamı Herbert Benson. Dua eden kişilerin beyin MR’larını çeken Benson, bu tarama ile vücudun ve beynin dua ederken değiştiğini ortaya koyuyor. ‘Yaptığımız beyin taramalarında, düzenli şekilde ibadet eden kişilerin, diğerlerine nazaran daha düşük tansiyona sahip olduklarını, daha az gerilim içinde olduklarını görebiliyoruz.’ diyen Benson’ın bulgularına göre, dua ya da ibadet esnasında vücut fonksiyonları rahatlıyor ve beyin büyüyor. Yer ve gök dua üstünde durur der büyükler. Kur’an-ı Kerim’in tavrı çok nettir bu konuda: ‘Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu.’ der ayette (Furkan, 25/77)’. Müslüman doğarken dua mırıltıları ile doğar, onunla büyür, günlük işlerine onunla başlar. Yalnız Müslümanların değil ehl-i kitabın ve hatta Budistlerin bile bütün kainatıdır dua. Ellerde tesbih ‘Rab’ zikredilir. Ancak son yıllarda ‘dua etmek’ dini bir ritüel olmaktan bir adım öteye geçerek tedavi aracı olmaya başladı. Dua ile iyileşme süreci arasındaki bağlantıyı incelemek amacıyla yürütülen araştırmalar son derece önemli sonuçlar ortaya koyuyor. ABD ve İngiltere’de yapılan araştırmalara göre, hastalar için dua etmek, hastaların rahatsızlık belirtilerini azalttığı gibi, iyileşme sürecini de hızlandırıyor. Diğer bir deyişle; hem ‘dua eden’ hem de ‘dua edilen’ şifa buluyor. Durum böyle olunca başta Amerika ve İngiltere’de olmak üzere birçok ülkede ‘dua kulüpleri’nin sayısında artış gözleniyor. Birçok insan başı sıkıştığında ve hastalık kapısını çaldığında, doktorlarla birlikte duaya da başvuruyor. Dua eden sıhhat buluyor 1960’lı yıllarda sadece şarkılara tema olan ‘dua’ 90’lı yılların ortalarından sonra ciddi anlamda araştırma konusu oldu. Bu tarihten sonra ABD’deki ‘dua ve sağlık’ konulu araştırmaların sayısı neredeyse ikiye katlandı ve ortaya çarpıcı sonuçlar çıktı. Sözgelimi, Michigan Üniversitesi’nin araştırmasına göre, dindarlarda depresyon ve stres daha az görülürken, Chicago’daki Rush Üniversitesi’nin araştırmasına göre, düzenli olarak ibadet ve dua edenlerdeki erken ölüm oranının, dine bağlı olmayanlara göre yüzde 25 daha az olduğu tespit edildi. Dua eden kalp hastalarının, ameliyattan sonraki birkaç yıl içindeki ölüm oranlarının, etmeyenlere nazaran yüzde 30 daha az olduğu ortaya çıktı. Columbia Üniversitesi’nde yapılan araştırmada ise, üreme sorunları yaşayan kişiler için düzenli olarak dua okundu ve bir süre sonra bu kişilerdeki döllenme başarı oranının yüzde 8’den yüzde 16’ya çıktığı gözlemlendi. San Francisco Hastanesi’nde 393 kalp hastası üzerinde yapılan bir başka araştırmada ise, 150 hasta için düzenli olarak dua edildi. Tanımadıkları kişilerin kendilerine dua ettiği bu hastaların, ilaç tedavisine daha çabuk cevap verdikleri tespit edildi. ‘Dua ile terapi’nin yoğun olarak kullanıldığı Duke Üniversitesi’nden kardiyaloglar da dua eden hastaların daha hızlı iyileştiğini kanıtladı. Üç yıl süren bu çalışmada 795 kalp hastasına dünyanın çeşitli yerlerinden, aralarında Amerika’da yaşayan Müslümanların, Nepalli Budist rahiplerin ve Manchester’li Hıristiyanların oluşturduğu 26 ayrı grup, dua etti. Yine 1998’de yayınladığı bir araştırmayla Dr. Elizabeth Targ, Afrika’daki bazı AIDS hastalarının toplu yapılan dualarla iyileşme gösterdiklerini kaydetti. Bazı araştırmalarda hasta ve dua edenin karşılıklı olarak birbirlerinden haberdar olmasa bile, ‘dua’nın yine şifa verici etkisini göstermesi, bilim adamları tarafından meselenin en etkileyici kısmı olarak nitelendiriliyor. Öte yandan inancın fiziki etkilerine yönelik bilim dünyasında sonuçları merakla beklenen son araştırma ise İngiltere’de yapılıyor. İngiliz bilim adamları, teologlar ve beyin uzmanlarından oluşan bir grup iki yıl sürecek bir çalışma sonucunda ‘Neden bazı insanların inançları güçlü, bazılarının değil?’, ‘İnancın acı üzerindeki etkisi nedir?’ sorularının cevabını araştırıyor. İngiltere’de yeni oluşturulan ‘Zihin Bilim Merkezi’ne bağlı bilim adamları, bu sayede inancı, inancın gücünü ve sarsılma noktalarını anlamaya çalışacak. Grup duaları daha etkili Bilimsel çalışmaların da ‘duanın gücünü’ kanıtlaması doğal olarak dua gruplarının sayısını ve duaya olan talebi artırıyor. Nitekim İngiltere ve İrlanda’da sadece çeşitli Hıristiyan mezheplerine ait binin üzerinde dua grubu var. Küçük bir ada ülkesi olan Singapur’da bile 31 dua grubu bulunuyor. İngiltere’de bir milyondan fazla Hıristiyan’ın bağlı olduğu bir cemaatin sözcüsü Janet Holloway’a göre araştırmalar, duanın hastalar üzerinde pozitif etkisinin olduğunu kanıtlıyor. Holloway, ‘Birçok doktor alternatif terapiler arayışında iken biz de duayı bir alternatif olarak görüyoruz.’ diyor.

PSİKİYATRİ PROFESÖRÜ HAROLD G. KOENIG: Dindarlar daha uzun ve sağlıklı yaşıyor Dua etmeyenlere kıyasla, dua edenler üzerinde yaptığınız klinik deneylerden ne gibi sonuçlar elde ettiniz? Dua edenler ya da dindar hastalar, stresle daha kolay başa çıkıyor, depresyona girme oranları daha düşük oluyor, girseler de daha kolay çıkabiliyor. Depresyon, kişilerin hasta olduklarında yaşadıkları ciddi bir zihinsel sağlık sorunudur. Ümitlerini kaybedip her şeyden vazgeçerler. Din ve dua ise yaşama manâ katar, insana ümit verir. Bunlar ise kişinin ruhunu ayağa kaldırarak onu depresyondan çıkartır. Yaptığımız bir çalışmada, sağlıklı ve dua eden ihtiyarların, etmeyenlere oranla yüzde elli oranında, ortalama 6 yıl daha fazla yaşadıklarını gördük. Görüyoruz ki duanın zihinsel sağlığa katkısı, aynı zamanda fiziksel sağlığı da etkiliyor. Yaptığınız klinik deneylerde sadece Hıristiyanlar üzerinde mi çalıştınız yoksa diğer dinlerin mensupları da araştırmalara dahil edildi mi? Amerika’dakilerin yüzde 90’ı Hıristiyan olduğu için bulgularımız doğal olarak Hıristiyanlarla ilgili haliyle. Bununla birlikte dünyanın diğer yerlerinde de, sınırlı da olsa Müslüman ve Yahudilere yönelik olarak benzer çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Müslümanlarla ilgili olan çalışmalar Malezya’da yapılıyor. Buna göre endişe, depresyon ve üzüntü, dua edildiğinde ya da Kuran okunduğunda hissedilir derecede azalıyor. Bildiğim kadarı ile dua ya da Kur’an okumanın fiziksel sağlık üzerindeki etkilerine dönük bir çalışma yok. Ama yapılırsa aynı sonuçları vereceğine eminim. Dua etmenin, çaresi olmayan hastalıkların tedavisinde önemli bir rol oynayabileceğine inanıyor musunuz? Dua etmek, iyileşmeyi hızlandırabilir mi? Son yüz yıl içersinde yapılan bin 500 çalışmadan hareketle, ki bu çalışmaların yüzde ellisi dindar insanların zihinsel ve fiziksel olarak daha sağlıklı olduğunu göstermekte, dua etmenin gerçekten de tedavi edilemez hastalıklar üzerinde etkili olduğunu ve iyileşmeyi hızlandırdığını söyleyebilirim. Tabii ki daha da fazla araştırma lazım. Ama, eldeki veriler, düzenli dini hayat yaşayan kişilerin, daha mutlu, fiziken ve ruhen daha dirençli olduklarını gösteriyor. Ruhen sağlıklı olmalarının, bağışıklık, kan ve kalple ilgili sistemler üzerinde de olumlu etkisi olduğunu biliyoruz. Stres, bedenin doğal tedavi sistemlerinin direncini kırıyor. Dua ve dini yaşam ise stresi azaltıyor, iyileşmeyi hızlandırıyor. Ama tabii ki bundan kişilerin sadece hastalandıklarında dua etmeleri gerektiği sonucunu çıkarmamak lazım. Sağlıklı iken de edilmeli ki, savunma sistemleri sürekli tetikte olsun, beden direnci düşmesin. Böylelikle sağlıklı kararlar alabilirler, bu da stresi azaltır.

LARRY SCHERWİTZ, PH. D. (California Pasifik Tıp Merkezi) ‘Enerjimiz dua ile zaman ve mekânı aşıyor’ Dua, hayatımızda büyük bir rol oynuyor. Üstelik sadece dua edilen adına değil, dua eden adına da. Dua etmek, bir tür amaç, dikkat ve istikamet harmonisi. Aynı zamanda kalbi, kutsal olana açmak manâsına da geliyor. Böylelikle amacımızı ve dikkatimizi kalbimiz sayesinde bir yere kanalize ediyoruz. Şöyle de diyebiliriz; dikkatimiz ve kalbimizdeki enerji, dua yoluyla, zaman ve mekanı aşıyor. Tabii bu, bu konu üzerinde araştırmalar yapan biri olarak benim kişisel yorumum. Bir de araştırmalar var. Çoğu kontrollü olan bu araştırmaların sonuçlarına göre; dua etmenin insan organizması üzerinde, birçok durumda, mütevazı ama istikrarlı bir etkisi var. Ne kadar çok dua edilirse, bu etkinin daha da artacağına dair emareler olmakla birlikte, henüz bunu destekleyecek yeterli veri elde etmiş değiliz. Ama sonuçlar, inancımızı destekliyor. Peki dua herhangi bir hastalığın tedavi süresini kısaltıyor mu derseniz; hastalık ve tedavi, sadece bedenle değil, ruh hali, kalp ve ruhun kendisiyle de ilgili bir süreçtir, derim. Duanın kalp ve ruh üzerindeki etkileri ortada iken, hastalığın iyileşmesine yardımcı olmuyor diyemeyiz.
ENES ERGENE (İlahiyatçı-yazar) ‘Müslüman’ın bütün kâinatı duadır’ Dua ve zikir, Müslümanların her zaman en önemli gündemidir. Dua ve zikir, bir Müslüman’ın bütün hayatını kuşatır. Nitekim Kur’an açık olarak şöyle der; “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin, sık sık anın. O’nu sabah-akşam takdis ve tenzih edin...” (Ahzab, 33/41); “Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu.” (Furkan, 25/77); “Anın beni ki, anayım sizi.” (Bakara, 2/152); “Onlar Allah’ı ayakta, oturarak, hatta yan gelip yatarken de anarlar.” (Âl-i İmran, 3/191)... Burada ideal bir Müslüman’ın portresi çizilir âdeta. Yani bir anlamda onun zikir ve tesbihle sürekli iştigali vurgulanır. Bu süreklilik onu evrâd u ezkarla bütünleştirir. Nasıl günde üç defa cismani açlığını giderme ihtiyacı duyuyorsa, öyle de, her hali ve tavrında Allah’ı zikrederek rûhî ve manevi açlığını giderir. Velhasıl, Hz. Ali (ra), Efendimiz’in (sas) talim ettiği gece okunacak duaları hayatı boyunca hiç terk etmemişti. Kendisine, “Nehrevan gecesi de mi?” diye sorulduğunda, “Nehrevan gecesi de.” buyurdular. İmam Rabbâni Hazretleri bir nâfile ve evrâd âşığı idi. Üstat Bedîüzzaman Hazretleri üç cilt olan Mecmûatü’l-Ahzâb’daki duaları, onca meşgalesine rağmen on beş günde bir hatmediyordu. Bir taraftan risaleleri yazıyor, Kur’an’la meşgul oluyor, mahkeme ve müdafaa işleriyle uğraşıyor, yazılan risaleleri tashih ediyor ve bin türlü rûhî ve manevi baskıya maruz kalıyor, ama yine de Mecmûatü’l-Ahzâb’ı okumaya devam ediyordu. Hem talebelerinin hem de meskûn bulunduğu mahallerdeki komşularının şehadetiyle, geceleri sabahlara kadar ibadet ve ezkâr ile âh-u zâr ediyordu. (ALİ ÇİMEN - HAKAN YILMAZ / ZAMAN-TURKUAZ)
 
Duanın güce sonsuzdur teşekkürler güzel paylaşımlar için
 
Cenâb-ı Hak, duada fazla ısrar edenleri sever.” hz.Muhammed
 
dua ,dünyayı size hizmetçi kılar..duanız yoksa,siz dünyaya hizmetçi olursunuz...
 
sevgili peygamberimiz buyurdu:
''Bir babanın oğlu için duâsı, bir peygamberin ümmeti hakkındaki duâsı gibi makbuldür.”
 
[FONT=Times New Roman][/FONT]
[FONT=Times New Roman]
images
[/FONT]
[FONT=Times New Roman]Peygamberimiz buyurdu:[/FONT]
[FONT=Times New Roman][/FONT]
[FONT=Times New Roman]''Kaderden sakınmak kaderi def etmez. Lâkin sâlihlerin duâsı, nüzûl etmiş ve edecek olan elem ve musîbeti def etmeğe ve kaldırmağa medâr olur. İş böyle olunca ey Allah’ın kulları, duâ ediniz.”


[/FONT]
 
[FONT=Times New Roman]
images
[/FONT]
[FONT=Times New Roman]Peygamberimiz buyurdu:[/FONT]

[FONT=Times New Roman]''Kaderden sakınmak kaderi def etmez. Lâkin sâlihlerin duâsı, nüzûl etmiş ve edecek olan elem ve musîbeti def etmeğe ve kaldırmağa medâr olur. İş böyle olunca ey Allah’ın kulları, duâ ediniz.” [/FONT]



... Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar.
[SIZE=2]Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 314
[/SIZE]
 
[FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]
cfd7300be47c4055bb924d7.gif
[/SIZE][/FONT]
[FONT=Comic Sans MS][SIZE=3]“Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (Tekvir, 29)[/SIZE][/FONT]

[FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Allah, riyadan uzak bir şekilde ve ihlâsla yapılan dualara melekleri ile icabet edeceğini şu ayetinde belirtmektedir: “Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: ‘Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim..’ diye duanızı kabul buyurmuştu.” (Enfal, 9)[/SIZE][/FONT]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Biz sadece dua ederiz, edeple niyazda bulunuruz; gerçekleşeceği vakit ve saat ise Allah’ın katındadır. Bu gerçeğe rağmen, acziyetinin farkına varamamış insan, aceleci karakteriyle adeta sipariş verir gibi yaptığı duasının hemen gerçekleşmesini isteyebilmektedir. Belki istediğimiz şey veya gönlümüzden geçen arzu, bizleri hayra değil şerre götürecektir. Kur’anımız bakın bu gafleti nasıl tasvir etmektedir:[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]“İnsan, hayra dua eder gibi, şerre de dua etmekte, yani hayrı ister gibi şerri de istemektedir. İnsan pek acelecidir.” (İsra, 11)[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]“İnsanın tabiatında acelecilik vardır. Öyle acelecidir ki, sanki insan aceleden yaratılmıştır. Durun, size ayetlerimi göstereceğim, benden acele istemeyin.” (Enbiya, 37)[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]“Kim bu aceleci dünyayı isterse, orada ona, evet istediğimiz kimseye hemen çabucak dilediğimiz kadar veririz; ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.” (İsra, 18)[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Öyleyse, olmasını istediğimiz şeyin, bizim istediğimiz zaman değil, Allah’ın hayrımıza takdir ettiği zaman olması daha hayırlı değil midir? Böylece Allah, o talebimize veya kendi ruhumuzda beklediğimiz o gelişmeye, evrendeki bütünlüğün bir parçası olması hakikatine göre icabet edecektir. Allah bu şekilde dilemedikten sonra biz nasıl dileyebiliriz ki!.. “Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (Tekvir, 29)[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Bizim talebimiz, nefsimizin, kötülüklerimizin ve günahlarımızın daralttığı kendi varlık alanımızı genişletmek olmalıdır. Mehmet Akif’in İstiklal Marşımızda, “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım, / Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.” şeklinde ruhunun coşkusunu ve varlık alanının beden kalıbını aşmasını ifade ettiği gibi, Muhammed İkbâl’in de bizler için örnek olabilecek şu duası, kendi idrakini genişleterek sonsuzluğu keşfetme talebine yöneliktir:[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]“Allahım! Ben bir selim;[/FONT][/SIZE]
[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Dar gönüllü bir ırmağa nasıl sığarım.[/FONT][/SIZE]
[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Bana bir âlem ver ki,[/FONT][/SIZE]
[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Dağları, vadileri aşıp aşıp geçeyim.” [/FONT][/SIZE]
[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS](Zebûr-i Acem, s. 149)[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Ellerimiz ihlâsla semaya doğru yükselirse, emellerimiz Hakk’a kanat açarsa, işte o zaman kederlerimiz ve ahlarımız kaybolacak, günahlarımız gözlerimizden yaş olup akacaktır. Evrenin her bir zerresinde akseden böyle bir dua, kendi miracımızın önemli bir basamağı olabilir.[/FONT][/SIZE]​

[SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Dualarımızda, daima Allah’ın ve Rasulü’nün yolunda yürümek, O’nun ve Rasulü’nün sevgisine layık olmak, İslâm dinini hakkıyla yaşamak ve yaşatmak ideallerini hatırlamalıyız.[/FONT][/SIZE]​

[FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Dua'larınızda bulunabilmek ümidiyle...[/SIZE][/FONT]​
 
Dua,kulun ümit dalı ve Rabbine bağlılığının en güzel ifadesidirDua,cennet yollarını açan,kalbe safa,ruha gıda veren ve ebediyyet serinliğini tattıran vecd halidirDua,mü'min için eşi bulunmaz bir silah,ümit gecesinde hayırlı bir sabah,bela,şiddet ve felaket çemberinden kurtuluş ve felahtırDua,yerde nur,gökte nur,sağda nur,solda nur ve kul için bir tükenmez huzurdurDua,Hak kapısının halkasını tutmak,çırpınan gönüllere ilahi rahmeti dilemektirDua,kulun şerefini artıran,iki alemde de yüzünü ak eden,bir güzellik bulutu halinde rahmet katrelerini gönül toprağına döken en hayırlı şeydir
Nihayetsiz kudret ve sonsuz Rahmet sahibi Mevlamız buyuruyor ki:"Kullarım(Habibim)sana beni sorunca(haber ver ki)işte ben muhakkak yakınımdırBana o dua edenin da'vetine icabet ederim(Bakara:186)

Hakka davet etmede seni sala ve Ezan,
Kul ol,duada bulun,güzel cenneti kazan !​

Ashabın büyükleri,tabiin ve tebe-i tabiin; zikir,tesbih ve dulara büyük bir ehemmiyet vermişlerdirSon zamanlarda bu vazife terk edilmektedir yahud da unutulmaktadırMesela ayet ve hadiste varid olan, özellikle ashab-ı kiram tarafından büyük bir ehemmiyetle zabtedilip bildirilen dualar terkedilmekte,ha bire karınca duası,kadeh duasıvs duası gibi bid'at olan,esassız,semeresiz,sun'i dualarla meşgul olunmaktadırBu ise vakti boşa harcamaktan başka birşey değildir
Resulullah (sav)buyuruyor ki:"Dua ettiğiniz zaman,kabul olunacağına inanarak Allah'a dua edinBilmiş olunuz ki,gafil kalp(ile)yapılan duaları Allah kabul etmez"(Tirmizi)
Mü'minler annesi Hazret-i Aişe (Radıyallahü Anh)den nakilAllah'ın Resulü (sav)geceleyin kalktığı vakit namazına şu dua ile başlardı:
"Allah'ım !
Ey Cebrahil,Mikail ve İsrafil'in Rabbi !
Göklerle ve yerin yaradanı,
Hazırı ve gaibi bilen Allah'ım !
Kullarına ihtilaf ettikleri şeylerde,
Onların aralarında ancak Sen hükmedersin
İhtilaf edilen Hakk'a izninle beni hidayet eyle !
Çünkü dilediğini doğru yola ancak Sen hidayet edersin !"
 
dua.jpg




Allahımm! Bir çocuk nasıl hata yaptığında kusuruna bakılmazsa; sen de biz kulların hatalarını af et ve yaptığımız duaları, hiç günah işlememiş çocuk saflığında sana arz ediyoruz..kabul et.
 
Rahman razı olsun, Rabbim her durumda şükredenlerden Yaradanın kapısında köle olanlardan eylesin inşaAllah....
 

YETİMCİK...

Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır. Hepsi de günlerdir açtırlar. Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp, 'ateş' ister. Ancak maksadı başkadır.
“Belki yemek verirler” diye gitmiştir. Adam, kadının niyetini anlasa da, bir şey vermez. Kadıncağız, bir daha gidip 'ateş' ister. Yine eli boş döner.
Üçüncüde yine öyle. Ama ne olur bilinmez, bu defa acır kadına. Hallerini anlamak için dehlize iner ve dayar kulağını bitişik evin duvarına ve dinler.

Yetimcik, annesine yalvarıyor:
— Anneciğim, ne olur bir daha git. Belki bu sefer bir şey verirler.

Kadın ağlamaklıdır:
- Üç defa gittim yavrum! Artık utanıyorum.

Adam bunu duyar. Kalbi sızlar. güzel bir 'Sofra' hazırlatıp, gönderir evlerine. Ve dehlize inip, dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor:
- Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu imanla şereflendir!

Ardından;
- Âmiiiin! sesleri yükselir.

O anda, kalbi döner ateşperestin. Ve 'Şehâdet'i getirip imanla şereflenir. Nitekim Sadaka, belâyı önler. Ama dua, kaderi değiştirir! Buyurmuştur büyüklerimiz

Dua almaya bakın.

Sevgili Allahım,

Şu an bu mesajı okuyan kişi,bana göre iyi biri
Ona yardım et hayatını hayırlı bir şekilde yaşasın.
Her zaman onu koru, sana ihtiyacı olduğu zaman ona yardım et ve ona bildir ki onunla olduğun zaman kendisi güvendedir.
 
Üst Alt