Diyarbakırlı şairlerden diyarbakır ile ilgili seçme şiirler.
____________
Diyarbekir
Seni bağrımda kök salan
Sinemi delik deşik...
Soframın tuzu bereketisin.
Taşında gül açmış, kız gülüşlü
Leee... canım
Aç avazın bağır
Çeyizim de, baharıım de
Beşiğinde süt yumaklı bebelerin
Daha gözleri açıktır
Gecenin mühürlü karanlığına...
Ozan Deniz Sarıtop
************
DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR
1.
Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal...
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem
Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy...
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi...
2.
Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan...
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...
3.
Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
"Yel" der, "Baharın geçer".
Bacım, ikicanlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin.
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış.
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Safa gelir,
Ahmed ARİF'in yeğeni...
Ahmed Arif
************
Diyarbakır Hasreti
"Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
Sevince ölesiye sevilir kalınırdı
Gidince kırılmış bir dal gibi gidilirdi
Sonra
Şehirler uyur kalbim örselenirdi.
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
" Ne aılar anladı beni yar ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
Gidince upuzun kırılmış dallar gibi
Üşürdü ömrümüz saçakta kuşlar gibi
Kederden
Geberten hasret ezberlenirdi.
Ne anılar anladı beni yar ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
Geliyorum köpekler gibi acı çekerek
Geliyorum hasretinin gözlerinden öperek.
Yılmaz Odabaşı
************
Diyarbakır Oduncuları
Oduncular odun taşıyor
Renkli Çepekcura setlerinden
Oduncular dağı yürütüyorlar.
Dicle ince uzundur
Çeviktir on dördündeki delikanlı gibi
Dağda sakinleşmek ona düşmez
Kayalar, önünde devriliyor, yuvarlanıyor.
Bu tarafa,
O tarafa
Engindir,
Çılgındır,
Deli ve sersemdir
Dicle,
Hücumdadır
Her zaman.
Diyarbakır kalesi, yüksek bir kale
Ve parlıyor, cemalî... cemalî
Kalenin altında,
Dicle
Oduncular, geliyor binerek
Oduncular, hoş soğuk su ördekleri
Yaşam şarkısı söylüyorlar
Yaşam şarkısını, fedakârlıkla.
Odun getiriyorlar Çepekcur dolaylarından
Fakat
Kış çetindir
Burada, ne çalı, ne ot ve ağaç
Yürütüyorlar kışı ve yaşamı.
Kayıklarla odun getiriyorlar
Kayıklarla, deli çılgın Dicle'nin sırtında
- Hırçın bir tay gibi,
İpsiz sapsız
Bazen dört nala,
Huylanıyor aniden ve
Bazen şaha kalkıyor
Ve gem'i
Binicisinden
Alıyor -
Kayıklarla odun getiriyorlar
Kayıklarla odun getiriyorlar, Dicle'nin sırtında
Tespih taneleri gibi sıralı
Sayısız kayık ard arda
Ve hepsi,
Bu kaç gün ve gece
Ya da kaç gece ve gündüz
Yolda
Dicle'nin sırtında,
Kudurmuş bir tayın sırtında,
Deli ve çılgın
Gemsiz
Geliyorlar.
Hepsi
Birkaç kilo tuz,
Şeker,
Yağ için
Ya da
Birkaç metre dokuma...
O da
Şayet patron
Para ve yevmiyelerini verirse
Oduncular odun taşıyor
Soğuktan, baştan ayağa titriyorlar
Isıtıyorlar Diyarbakır'ın kışlarını
Ve
Patronun cebini
Garipler daha ne yapsın?
Rojen Barnas
____________
Diyarbekir
Seni bağrımda kök salan
Sinemi delik deşik...
Soframın tuzu bereketisin.
Taşında gül açmış, kız gülüşlü
Leee... canım
Aç avazın bağır
Çeyizim de, baharıım de
Beşiğinde süt yumaklı bebelerin
Daha gözleri açıktır
Gecenin mühürlü karanlığına...
Ozan Deniz Sarıtop
************
DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR
1.
Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal...
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem
Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy...
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi...
2.
Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan...
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...
3.
Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
"Yel" der, "Baharın geçer".
Bacım, ikicanlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin.
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış.
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Safa gelir,
Ahmed ARİF'in yeğeni...
Ahmed Arif
************
Diyarbakır Hasreti
"Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
Sevince ölesiye sevilir kalınırdı
Gidince kırılmış bir dal gibi gidilirdi
Sonra
Şehirler uyur kalbim örselenirdi.
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
" Ne aılar anladı beni yar ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
Gidince upuzun kırılmış dallar gibi
Üşürdü ömrümüz saçakta kuşlar gibi
Kederden
Geberten hasret ezberlenirdi.
Ne anılar anladı beni yar ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen.
Geliyorum köpekler gibi acı çekerek
Geliyorum hasretinin gözlerinden öperek.
Yılmaz Odabaşı
************
Diyarbakır Oduncuları
Oduncular odun taşıyor
Renkli Çepekcura setlerinden
Oduncular dağı yürütüyorlar.
Dicle ince uzundur
Çeviktir on dördündeki delikanlı gibi
Dağda sakinleşmek ona düşmez
Kayalar, önünde devriliyor, yuvarlanıyor.
Bu tarafa,
O tarafa
Engindir,
Çılgındır,
Deli ve sersemdir
Dicle,
Hücumdadır
Her zaman.
Diyarbakır kalesi, yüksek bir kale
Ve parlıyor, cemalî... cemalî
Kalenin altında,
Dicle
Oduncular, geliyor binerek
Oduncular, hoş soğuk su ördekleri
Yaşam şarkısı söylüyorlar
Yaşam şarkısını, fedakârlıkla.
Odun getiriyorlar Çepekcur dolaylarından
Fakat
Kış çetindir
Burada, ne çalı, ne ot ve ağaç
Yürütüyorlar kışı ve yaşamı.
Kayıklarla odun getiriyorlar
Kayıklarla, deli çılgın Dicle'nin sırtında
- Hırçın bir tay gibi,
İpsiz sapsız
Bazen dört nala,
Huylanıyor aniden ve
Bazen şaha kalkıyor
Ve gem'i
Binicisinden
Alıyor -
Kayıklarla odun getiriyorlar
Kayıklarla odun getiriyorlar, Dicle'nin sırtında
Tespih taneleri gibi sıralı
Sayısız kayık ard arda
Ve hepsi,
Bu kaç gün ve gece
Ya da kaç gece ve gündüz
Yolda
Dicle'nin sırtında,
Kudurmuş bir tayın sırtında,
Deli ve çılgın
Gemsiz
Geliyorlar.
Hepsi
Birkaç kilo tuz,
Şeker,
Yağ için
Ya da
Birkaç metre dokuma...
O da
Şayet patron
Para ve yevmiyelerini verirse
Oduncular odun taşıyor
Soğuktan, baştan ayağa titriyorlar
Isıtıyorlar Diyarbakır'ın kışlarını
Ve
Patronun cebini
Garipler daha ne yapsın?
Rojen Barnas