Geçen gün, sözkonusu televizyonda haberleri izlerken, haber programını bir yarışmadan dolayı erken bitirdiklerini söyleyen sunucuyu dinledikten sonra olacakları görmek adına yarışma programını izlemeye karar verdim.
Ben de iletişim fakültesi mezunuyum. Bizlere eğlence ya da yarışma programlarının amacının eğlendirirken eğitmek olduğu öğretilir. Ne yazık ki, günümüzde medyanın rating kaygısıyla hareket edip halkın zevki diye diye çıtayı iyice aşağılara çektiklerini görüyorum. Bu aşamada engelliler de rating malzemesi yapılarak topluma yanlış mesajlar gönderilmektedir. Televizyon günümüzde, güçlü bir iletişim aracıdır. İnsanların tutum ve davranışlarını etkilediği gibi çocuklar ve gençler üzerindeki etkisi de yadsınamaz.
Bugün hala engelliler, toplumda ikinci sınıf vatandaş sayılmakta, engellilere acınacak, yardım edilecek bireyler olarak bakılmaktadır. Toplumumuzda engellilerle ilgili olumsuz bakış açıları, toplumsal yaşamda her an karşımıza çıkmakta, bu koşullanmaların etkisiyle engellilere yüklenen roller, toplumsal yaşamda belirleyici olmaktadır. Bu aşamada, medyanın görevi, bu toplumsal yapıyı değiştirmek iken, insanlardaki “yardım etme” güdüsünü canlandırarak, toplumda engellilere yönelik olarak var olan olumsuz önyargı ve kalıpları iyice keskinleştirmektedir.
Gelir dağılımını düzeltmek, engellilerin istihdamını sağlamak, onları eğitim olanaklarından yoksun bırakmamak devletin sosyal görevi iken, zenginlerden alıp, yoksullara vermek ne sosyal adaletle bağdaşır ne de insan onuruna yakışır. Ne yazık ki, medyamız, düzenlediği yardım kampanyaları ile, hem devletin üzerine düşen sorumlulukları yapmamasını meşrulaştırmakta, hem de engellileri ajitasyon malzemesi yaparak reklam pastasından pay almaya çalışmaktadır. En çok da, üzüldüğüm, bizzat eğitimli engellilerin bu show programlarına çıkıp bu zincirin bir halkaları olmalarıdır.
Şimdi gelelim sözkonusu programa… İki saat boyunca, ne engellilerin sorunlarından söz edildi ne de bu konuda çözümlemeler yapıldı. Kimileyin, bu programı izleyerek boşa zaman geçirdiğimi düşündüm, kendi kendime hayıflandım.
Neymiş! Engelliler güzellik yarışması yapılmışmış! Neymiş! Bir işadamı, engellilere sahip çıkıyormuş! Neymiş! Bir engelli çok güzel şarkı söyleyecekmiş! Mış… Mış…
Hani güzellik yarışması yapmazsak, eksik kalırdık. O da oldu. Ne büyük mutluluk! Ben de diyordum ki, niye bunlar baloya gidermiş gibi giyinmişler! Meğerse, güzellik kraliçeleriymiş!
Gülsem mi ağlasam mı… Allahım! Ne günlere kaldık!
Kadın toplumsal yaşamda yerini güzellik kraliçesi olarak mı alacak? Biz bir kadını, fiziksel güzelliğine göre mi değerlendireceğiz? Yoksa, aklını kullanmasına, bilgisi ve kültürüne göre mi? Ne yazık ki, günümüzde bilinçler dumura uğratılmakta, kadınların bedeni meta olarak kullanılmaktadır. Evet, kapitalizmin kırbacı, kadınların bedenlerini kamçılarken kadınlar o bedenlerde gül bittiğini sanmaktadırlar. Kendi “gerçek yalanlarıyla “ kendilerini avutmaktadırlar. Dünyada milyonlarca aç insan varken, güzellik yarışmalarına milyonlarca dolar akıtılmakta, kadın bedeni meta pazarında pazarlanmaktadır.
Ben kadınım. Kadınların bedeni üzerinden yapılan metalaşmaya hayır diyorum. Bu yolla kadının kişisizlikleştirilmesine hayır diyorum. Kadınlara dayatılan güzellik anlayışına hayır diyorum. Ben şişman da olsam, oram buram sarkmış da olsa, nasıl olursa olsun, bedenimi seviyorum. Ben insanım. Birikimlerimle… aklımla… görgümle…
Herkesin diline doladığı bir kavram var. Demokrasi… Demokrasi, çoğunluğun haklarının yanında azınlığın haklarının da olduğu, azınlığın sesini duyurabildiği sistemin adıdır. Ama ne yazık ki, tüm kavramların içi boşaltıldığı gibi demokrasi kavramının da içi boşaltılmıştır. Herkes “kendine göre demokrasiyi” savunmaktadır. Akşamki, televizyon programında, karşıt düşüncelerini dile getirmek isteyenlere fırsat eşitliği verilmemiştir. Bir insanı kendi düşüncen çevresinde güdümleyerek etkilemek demokrasi ile bağdaşmaz.
Saatler ilerlerken, bu program ne zaman magazin boyutundan uzaklaşacak dediğim sırada, Bülent Yılmaz’ın vurucu sözleri ve etkili konuşması programın akışını değiştirmiştir. Bülent Yılmaz, benim gibi düşünenlerin sesi olmuştur. Bülent Yılmaz’ı bu yürekli çıkışından dolayı kutluyorum. Hani insanları övmek için söylemiyorum. Ama, güçlü olanın yanında yer alarak birilerinin sırtını sıvazlayarak, birilerine yaranmak isteyenlerin olduğu bir ortamda, kendi duruşundan ödün vermeyerek, doğruları söyleyenleri desteklemek gerektiğine inananlardanım. Bu açıdan seni kutluyorum Bülent Yılmaz. Ama medyatik olmanın çekiciliğine kapılıp birgün, inandıklarına ihanet edenlerden olmazsın umarım
Hani çok gördü Türkiye bu gibi tipleri! Onun için söylüyorum
Belki, engellilerin sorunlarına ilişkin olarak çok fazla şey söylenebilir. Bu programda da söylenebilirdi. Ama olmadı. Dört saat, incir çekirdeğini doldurmayan konular çevresinde dönüp duruldu. Söylemek isteyenler de susturuldu. İçimize sinmeyen bir programdı!