Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Haftanın Konusu] Paylaşımın Gücü

Baben' Alıntı:
Yaa arkadaşlar kusura bakmayın ama, şu emperyalizm ve sistem tartışmalarından, resmen böğğk geldi.. neptune, kardeşim, kargadan başka kuşlar da var yaa.. Dönüp dolaşıp konuyu oraya sürüklemenin ne anlamı var?

Doğrusu bana da. :) Ama bu tartışmaya giden yolu açıp da içine girenlere başka kuşlardan bahsetmek olmaz ki. Ben en azından çözüm üretmeye çalışıyorum. Ama kalıplar içindeki düşüncelerin süzgecinden bakıldığı sürece soyutlamalardan kurtulup somut kazanımlar elde edemeyiz. Kaldı ki bu kalıplar bile yaratıldığı yerden çok farklı düzlemlere gelmiş durumda. Kapitalizm bile Das Kapital zamanından çok farklı. Artık ortada çoğu zaman kapital bile yok. Şu anda dünyada dolaşan paranın 90%'si "virtual" yani bilgisayardaki görece kayıtlar. Ortada para yok. 20.yy'ın ikinci yarısındaki ABD zenginliğinin hiç de azımsanmayacak bir çoğunluğu bu yeni bulunan "görece" paraya yani kredi kavramına ait. Artık kavramlar ortaya çıktıkları yerde değiller. Hatta liberalizm ile ortaya çıkmış olsun ya da olmasın, artık kapitalizm bireyselleşme önündeki bir engel olarak bile düşünülüyor:

This question intrigues me because I’ve found that in this gigantic capitalist society, it is difficult to be an individual.

.....bu büyük kapitalist toplumda birey olmak zor.

Haruki Murakami, röportaj, "http://www.powells.com/biblio?show=TRADE%20PAPER:NEW:0375726055:12.95&page=authorqa"

Haruki Murakami, Japon edebiyatının aykırı ama en çok okunan yazarı:
"http://www.dogankitap.com/yazar.asp?id=292"

*****

Pegasus' Alıntı:
"Bana göre bireyselleşme bencilleşme değildir."

Yazılarımda sıklıkla bahsettiğim bireyselleşme kavramını neden bencillik/acımasızlık kavramı ile karıştırıyorsun ki? Tabii ki benim bahsettiğimin bununla ilgisi yok, üstelik hep tam tersini anlatıyorum. Hatta hep yazdığım ve üstelik anlatamadığımı da sıkça söylediğim gibi bireyselleşme, yani "birey-vatandaş" kavramı, kişinin toplum içinde kendi değerleri olan bir birey olmasının tüm toplum ve diğer bireyler tarafından kabul edilmesidir. Ancak bu gerçekleştiği takdirde toplum o bireyin kendisine ait bir kişiliği ve bundan kaynaklanan hakları olduğunu kabul edebilir. Ancak o zaman toplum çoğunluğun çıkarını bireylerin de kişisel çıkarlarını gözetecek şekilde oluşturma yoluna gidebilir. İşte bu bizi demokrasi kavramına götürür.


Pegasus' Alıntı:
Mülkiyetin özünde herkesin kendi faydasını esas aldığı bir düzende sonucun kaos olacağını anlatan bu tanıma göre bu durumu önlemenin yegane yolu artık toplumsal yaşamdan başka alternatifi olmayan insan fenomeninin kendine gerek hukukla gerekse başka bir takım yaptırım unsurlarıyla önleyici dizginleyici bir mekanizma kurulmasının gerekliliğidir. Yazılarında özellikle dikkatimi çekiyor. İnsan doğasının karanlık yönlerine dair yaptığım vurgulara hemen destek veriyor ancak bu yönleri nedeniyle insanın gerekirse kontrol edilmesine gelince "liberalizm" deyip peygamber demiyorsun.

Cevap vereyim:

neptune [url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=16674&postdays=0&postorder=asc&start=20url' Alıntı:
önceki[/url] yazısında]
....liberalizm (hürriyetçilik) ve nasyonalizm (milliyetçilik) kavramları, sonunda insanları, özellikle batıda, anayasal çağdaş hakları olan ve çağdaş hukuk kuralları çerçevesinde "fikri hür, vicdanı hür" şekilde düşünüp davranabilen ve bu şekilde iç ya da dış emperyalizme karşı kendini koruyabilen (en önemli nokta bu işte) birey-vatandaşlar haline getirdi.....
neptune [url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=16674&viewall=1url' Alıntı:
önceki[/url] yazısında]....Onu, engelli, engelsiz, genç, yaşlı, kadın, erkek, ya da eşcinsel olup olmadığına bakmadan bir insan olarak görmeleri ve çağdaş hukuk kuralları çerçevesinde toplum nezdinde diğer bireylerle eşit haklara sahip olduğunu kabul etmeleri ya da bunu sağla(t)mak için gerekli düzenlemeleri yapmaları.....
neptune [url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=15901&postdays=0&postorder=asc&start=80url' Alıntı:
önceki[/url] yazısında]
......Bunları hastalıklı sapma olarak değerlendirmek için belirli bazı kriterler var. Başlıca olarak bunlardan birisi bu sapmanın suç olması, .....

Sevgili Pegasus, yukarıda da birkaç örneğini verdiğim gibi, sosyal haklardan cinsel haklara kadar her zaman özgürlüklerin çağdaş hukuk kuralları çerçevesinde düzenlendiğini varsayarak yazdım yazılarımı. Tersini nereden çıkarttın ki? Hatta bireyselleşmenin özellikle insanların kendilerini kapitalizmin etik yuvasından çıkıp vahşi kapitalizm ile ezilmelerini önlemek için de gerekli olduğunu birçok kere söyledim. Nasıl oldu da insanın kontrol edilmemesi gerektiğine inandığımı düşündün anlamadım. Zaten bu düşünce liberalizm değil anarşizmdir. Ayrıca - her ne kadar Lahey kongresinde enternasyonalden kovduysa da - Marx'ın kollektivist anarşizmin belirleyici simgelerinden Bakunin ile yola çıktığını unutmamak gerekir. Yani kollektivist sistem ile bile bir ölçüde yan yana koyabileceğin anarşizm, liberalizm ile pek örtüşebilecek bir kavram değil.

Pegasus' Alıntı:
"Amerika da gelir dağılımındaki adaletsizlik her geçen gün artmakta."

Tabii, ABD artık liberallikten hızla uzaklaşıp totaliter bir topluma dönüşmekte. Zaten yazılarımda da birey-vatandaş kavramında ABD'yi sosyal anlamda öven pek bir şey yazdığımı hatırlamıyorum. Tam tersine ABD'deki köklü ve küçük ABD olan bizdeki yavru maddi ve manevi vahşi kapitalizm karşısında insanların kendilerini koruyabileceği sistemi anlatmaya çalışıyorum. Bunun için örnekleri de her zaman Avrupa'dan hatta Kuzey Avrupa'dan verdim. ABD'nin düştüğü durum zaten eski Roma'da bile sorgulanmış:

"Quis custodiet ipsos custodes?" "Bekçilere kim bekçilik edecek?"

Ama eğer liberal olmayan bir sistemde yani vatandaş katılımı olmadan söylediğin kontrol gerçekleşirse, o zaman bu sorunun cevabını veremessin. :)

Pegasus' Alıntı:
Ama mesela o i,İhtilal konusunda Babeuf u okumak eleştirilerini dinlemek aklına geliyor mu bilmiyorum.

Babeuf'un eleştirileri Fransız Devrimi için özel değil ki. O devrimin komünizme giden bir yol olmasını istiyordu. Onun için insanların yasalar önünde eşit olması yetmiyordu, mülkiyet dahil mutlak bir eşitlik istiyordu, zaten onun için birçokları tarafından "ilk komünist" olarak tanımlanıyor. Ama hep dediğimiz gibi o da insan doğasını göz ardı edip aynı hataya düşmüş.
Ayrıca ben Fransız Devrimini bir devrim olarak hiç bir zaman niceliksel temelde kutsamadım, o devrim insanların özgürlüğüne giden yolu açtı. O olmasaydı olasılıkla bir başka yerde bir başka olgu ile bu yol açılacaktı. Hatta kimileri bu yolu açanın Fransız Devriminden önce 4 Temmuz 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Demeci olduğunu söyler. Gerçekten de hürriyet ilkeleri 28 Ağustos 1789 tarihli "İnsan ve Vatandaş Hakları Demeci"nden önce "Amerikan Bağımsızlık Demeci" ile ortaya atılmıştır. Fransız Devrimi liderleri de aslında ondan epeyce örnek almışlardır ama bu pek dile getirilmez. Önemli olan devrimler değil, insan hak ve özgürlüklerine giden yolun açılması. Zaten Fransız Devrimi de kendi içinde bir çok haksızlık, kaos hatta zalimlik yaşanmış; kendi çocuklarını bile yemiş ve kavramları da Napolyon tarafından kendi emperyalizmini sağlamak için çok iyi kullanılmış bir süreçti. Ama uzun vadede sonuçları çağdaş insan hak ve özgürlüklerine doğru giden yolu açtı. Fransız devrimini bu kavram temelinde kullandım hep.

Pegasus' Alıntı:
Burada, mesela, durup şu anda bir Ab ülkesinde PKK terör örgütünün nasıl olup da yayın yapabildiğini sormak, ardından bu gerçek üzerinden Ab nin kendine atfettiği özellikleri yeniden değerlendirmek ve sorgulamak bu bahsettiğim aydın profilinin yapacağı bir şey değildir.

Neden hep benim için düşüncelerimin ve anlattıklarımın tam tersine yorumlar yapıyorsun? Daha önce birçok kez yazdım ya:

neptune [url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?t=16674&viewall=1url' Alıntı:
önceki[/url] yazısında]
Daha pragmatist düşünmek gerekirse; şu andaki batılı ve çağdaş olarak nitelendirilen güçlü devletler, içeride sosyal, liberal ve nasyonalist ama dışarıda emperyalist (bu kavram yanlış anlaşılmasın, kaba kuvvet değil, diplomatik ve ticari olarak; tabii gerekirse de caydırıcılıkla) olarak kendilerini kabul ettiriyorlar ve bu refahı sağlıyorlar. Bu formülün, eğer becerilebiliyorsa, refah için işe yaradığını kimse inkar edemez; aslında bizim de politikamızın böyle olması gerekir. Ama birini birinden ayırdığınız anda istediğiniz sonucu alamassınız. Ancak engelli haklarına giden düşünsel sürecin bu dışa yönelik emperyalist yaklaşımla ilgisi yok. Refah niteliği ortaya çıkartamaz, yalnızca niceliği değiştirir.


Artık bunu bana bir daha anlattırma. Dünya tek bir devletten oluşmuyor. Ortada bir güç mücadelesi var. Bunun altında ezilmememiz için güçlü olmalıyız. Hep gidip gidip ülkeler arası mücadeleden örnek vermenin mantığını bir türlü anlamıyorum. Eğer biz yeterince güçlü olursak o ülke o yayının yapılmasına izin verebilir mi? Ayrıca diğer ülkeler için de verdiklerin örnekler aynı. Benim için yaptığınız "kahvehane geyiği" eleştirisini geri alın o zaman. Aynısının birkaç kat fazlasını yapıp durmaktasın. :) Kaldı ki bu tür etik olmayan güç mücadelesi çok iyi bildiğin gibi yalnızca liberal değil, kollektivistten totaliter rejimlere kadar birçok ülke tarafından uygulandı ve hala uygulanıyor. Neden etik olmayan mücadeleyi yalnızca liberal olarak adlandırdığın ülkelerin üzerine yapıştırıyorsun anlamadım. :)

Ayrıca hala bir türlü - anlatamıyorum demiyorum artık - anlamamazlıktan geliyorsun ki benim söylediğim kavramlar özelde engellilerin haklarının temelinde, genelde de maddi ve manevi olarak vatandaşların toplum-içi ayrımcılıktan/ezilmesinden korunması için söyleniyor. Bunun tek bir çözümü var, bir insanın kendisi dışındakilere saygı duyması. Yani karşısındakini bir "birey" olarak görmesi. Bunu ne Baben'in dediği gibi kitap okutarak kazandırabilirsin ne de senin yaptığın gibi liberal toplumu kötüleyerek. Birey yerine toplum öne çıktığı an iş biter. O zaman engelli haklarının olması için çoğunluğu engellilerden oluşan bir toplumda doğmaktan başka çare kalmaz. :) Bunun çözümü bence ne sağda(ABD'nin giderek kaydığı gibi) aşırıya kaçan sistemlerden ne de solda duran kollektivist sistemlerden değil, çağdaş ve evrensel hukuk kuralları içerisindeki liberal-demokratik sistemden geçiyor.

Ayrıca bunu sevmediyseniz ve sizin başka formülünüz varsa onu uygulayın arkadaşlar, geyiğe gerek yok. :) :) :)

Sevgiler. :)

Not: Formül üretirken aklınızda bulunsun;
(Baben, belki sorarsın diye söylüyorum, nerede okuduğumu hatırlamıyorum :) )
Bir başkası için neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verebileceğini düşünmek, yalnızca çok gençler için affedilebilecek bir hatadır.
 
neptune önceki yazısında wrote:

Daha pragmatist düşünmek gerekirse; şu andaki batılı ve çağdaş olarak nitelendirilen güçlü devletler, içeride sosyal, liberal ve nasyonalist ama dışarıda emperyalist (bu kavram yanlış anlaşılmasın, kaba kuvvet değil, diplomatik ve ticari olarak; tabii gerekirse de caydırıcılıkla) olarak kendilerini kabul ettiriyorlar ve bu refahı sağlıyorlar. Bu formülün, eğer becerilebiliyorsa, refah için işe yaradığını kimse inkar edemez; aslında bizim de politikamızın böyle olması gerekir. Ama birini birinden ayırdığınız anda istediğiniz sonucu alamassınız. Ancak engelli haklarına giden düşünsel sürecin bu dışa yönelik emperyalist yaklaşımla ilgisi yok. Refah niteliği ortaya çıkartamaz, yalnızca niceliği değiştirir.



Kısa keseceğim. Bu cümle diğer yazdıklarınla çelişse de aslında benim söylemek istediklerimin kısa bir özeti. Önceleri fazla vurgulamadığın bu gerçeği artık sıkça tekrarlamanı sağlamışsak gerçek adına sevindirici.

Bu konuda sayfalarca yazı yazabiliriz. Sanıyorum konuyla ilintili okuduklarımızdan uygun bir kolaj yapmaya kalksak küçük çaplı bir kitaba yetecek bir yazı çıkacak ve kimsede okumayacaktır. Ana hatlarıyla meselenin açıklığa kavuştuğunu düşünüyorum. Daha fazlasını baben İstanbula gelirse rakı balık eşliğinde tartışırız. ;)

Bu arada baben büyüğümüze ezberci demişiz. Haşa küllüm yanlış olmuş. Dilime biber sürecem...:)

Sevgiyle.
 
paylaşım.. paylaşıma dair yazılan onca yazının mülkiyet kavramıyla ilişkilendirilerek bunca dallanıp budaklanması konunun nerelere kadar uzatılabileceğini gösteriyor. ama paylaşımın daha birçok kavramla ilgisi var. bunlardan biri dayanışma. insan hakları metinlerinde -özellikle de sosyal haklara dair olanlarda- dayanışmadan devletlerarası yardımlaşma bağlamında söz edilir.
toplumsal sözleşme kuramcıları sözleşmenin temeline insanın "akli" melekelerini kullanarak bir düzen yarattıklarını, toplumsallaşmanın akla dayandığını savunur. bu karşılık, dayanışmanın aklıyla hareket eden insandan ziyade, duyguların ürünü olduğu da ifade edenler vardır. insanın hamurunda, "iyi" ya da "kötü" diye niteleyeceğimiz duygular var mı yok mu bilemem ama dayanışmayı ve bu anlamda paylaşımı çıkar, korku gibi olumsuz duygulara bağlamanın tek taraflı bir bakış olduğuna inanıyorum. zira "korku ve çıkarın" verili olduğna inanıp, fedakarlık, insaf ve acıma gibi duyguların olumsuzlara bağlı olduğunu söylemek biraz zor gibi geliyor.

bunun dışında mülkiyet bağlımında da birşeyler söylemek istiyorum. özel mülkiyet günümüzde hükümranlığını pekiştirmete. bunun yansımaları fikri mülkiyet haklarında kendini hissettiriyor. örneğin, yıllardır amazon yerlilerinin kullandıkları doğal bir ilaç uluslar arası bir ilaç firması tarafından patenti alınmak amacıyla tescil kuruluna gönderiliyor. yani kamusal, yıllar içinde tecrübe ve birikimlerle meydana gelen -özellikle özel olmayan- bir şey özelleştirilmeye çalışılıyor. müzik ve edebiyat onlarda yılların birikimini kullanarak gelişiyor. aynısı moda ve mimari içinde söylenebilir. herkesin ilham aldığı biri mutlaka vardır. hukukçular bilir, en gözde dallardan biri marka, patent vb. fikri mülkiyet haklarıdır ve mülkiyetin en muğlak olduğu alandır.

buna karşın, internet ve toplu hareketler özel mülkiyete kafa tutmaya adaydır. ne kadar muktedirdir tartışılır elbette. internette, içinde bulunduğumuz gibi platformlar, ortak katılımın ve oluşumun en somutlaşmış halini temsil eder.

paylaşım ve dayanışma muhakkak internet ortamında daha kolaylıkla sağlanacak. bu nedenle, Birleşmiş Milletler Uluslararası Engelliler Gününün (3 aralık) teması olarak E-erişim (E-Accessibility) seçilmiştir. tabiki internetin sanal bir alan olduğunu, bizim sanal değil gerçek alanda da varlığımız kabul edilmelidir.
 
neptune' Alıntı:
Ama bu tartışmaya giden yolu açıp da içine girenlere başka kuşlardan bahsetmek olmaz ki.

Zaten, bütün kuşları "karga" olarak gördüğüne dair bir kuşkum var! :twisted: Başından beri, "bilgi + düşünce + duygu" kavramlarına, hatta kadın ve çocuğa "mal" ("mal" güzel durmuyor "meta" diyelim ;) ) deyip, artı-değer kavramını saptırmandan işkillenmiştim! (Varyemez Amcanın kulakları çınlasın!) (Not: Göz doktoru önerim devam etmektedir :) )



"çağdaş ve evrensel hukuk kuralları içerisindeki liberal-demokratik sistem" de zaten kapının önünde neptune'ü bekliyor, kapının açılmasıyla içeri dalacak! Ya da iyice olgunlaşmış, neptune gelsin de ağzını açsın, içine düşeyim, diye bekliyor! "Formül, formül" diyorsun ama bu durumda seninki sadece "Fo" oluyor, "rmül" görünürde yok henüz! ;)


Gelecek ayki yazımda bu konuya değinmeyi düşündüğümden, şimdilik bununla idare edin: ;)
Baben [url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=132213#132213' Alıntı:
3 ay önceki[/url] yazısında] ... Sizce 'Engelli Hakları Hareketi'nin Siyaseti (ABD'deki örnek ışığında);
* Ülkemizde var mıdır?


Henüz yoktur..

* Bu Hareket'in diğer Hareket'lerle dayanışma içinde olması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Böyle bir hareket ancak, diğer hareketler gibi, trenin bir vagonunu oluşturmalıdır. Tren katarının lokomotifi, zinciri sürükleyecek ana halkayı elinde bulunduracak olan örgütlü güç olmalıdır.

* Sizce Hareket tamamen sivil unsurlardan mı oluşmalıdır, yoksa varolan siyasi (parti) ve/veya idari (devlet-bürokrasi) organlarla bütünleşmeli midir?

Nasıl ki; bir trenin vagonları ayrı ayrı yönlere hareket edemezlerse, bu hareket de toplumun tüm muhalif kesimleri ile bütünleşik hareket etmek zorundadır.

* Sizce bu Hareket muhalif mi olmalıdır, yoksa iktidar için ödünler vermeli midir?

Tren 'gar'a girene kadar muhalif. ;)




neptune' Alıntı:
Bunu ne Baben'in dediği gibi kitap okutarak kazandırabilirsin

Baben, hiçbir zaman bunu tek başına söylememiştir! Mutlaka arkasında, önünde ya da satır aralarında destekleyici sözler vardır. Ama neptune'ün "cımbızlama sanatı"ndaki ustalığını bildiğinden gülüp geçmektedir!.. O kadar küçümsenen kitap okuma oranı nasıl oluyor da, o "çağdaş ve evrensel hukuk kuralları içerisindeki liberal-demokratik sistem"li ülkelerde tavana vuruyor, hiiiiiiiiç anlamamaktadır! Madem bir anlamı yok, oradakiler de okumasınlar! Ya da o noktaya gelirken "kör cahil" miydiler? İnsanlara sağlıklı ve kaliteli "eğitim" vermeden başkasının haklarına saygı göstermeyi nasıl öğreteceksin? vb..



neptune' Alıntı:
...
Not: Formül üretirken aklınızda bulunsun;
(Baben, belki sorarsın diye söylüyorum, nerede okuduğumu hatırlamıyorum :) )
Bir başkası için neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verebileceğini düşünmek, yalnızca çok gençler için affedilebilecek bir hatadır.

Yok.. Bu kez sormayacağım.. Beğenmedim :( Doğru olabilir belki ama çok genelleme olmuş! O zaman sen de "çağdaş ve evrensel hukuk kuralları içerisindeki liberal-demokratik sistem"in başkaları için doğru olacağını düşünmemelisin. Yoksa, bu kadar çok söz ettiğine göre; sen de Hopdediks'in kuvvet iksiri kazanına düşmesi gibi, "gençlik iksiri" kazanına mı düştün, diye sormadan edemem. :twisted:





Pegasus' Alıntı:
...
Bu arada baben büyüğümüze ezberci demişiz. Haşa küllüm yanlış olmuş. Dilime biber sürecem...:)

Neyse olay anlaşıldı. No problem ;) Bir virgül hatası olmuş her halde..

Yazarken, virgülün önemini kavramak, kavratmak için uydurulmuş bir cümle vardır:
* oku, baban gibi eşek olma
* oku baban gibi, eşek olma

Gerçi, benim de sıkıntısını en çok çektiğim noktalama işareti; virgüldür! ama bazen çok önemli oluyor..
 
Üst Alt