Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Kadınlar ve ekonomik özgürlükleri [Tartışma]

neptune

Üye
Üyelik
24 Nis 2005
Konular
1
Mesajlar
265
Reaksiyonlar
0
Kadınlar bir meslek edinip herhangi bir sektörde çalıştıkları zaman onlara para havadan gelmiyor ki. Bir patronları var ve para onlara patronları tarafından ve yaptıkları bir iş karşılığında veriliyor. Üstelik ne yazık ki arada sevgi ve hatta çoğu zaman saygı olmadan, işini iyi yapma şartı ile ve çoğu zaman piyasa koşulları içerisinde verimi yüksek ise ödeniyor. Çalışma saatleri esnek olabiliyor, eve geç gönderilebiliyor, kimi zaman evliliklerine, hatta hamile kalıp kalmamalarına bile karışılabiliyor.

Ev kadınlığı ise bu düşünce ile sanki bir meslek olarak görülmüyor. Patronla maaş konusunda pazarlık yapmak çok doğal ama kadının kocasından biraz daha fazla para istemesi sanki kadını küçültücü bir davranış gibi kabul ediliyor. Çalışan kadınlar ayakları üzerinde duran, diğerleri de popo üzerine oturan olarak düşünülüyor. Ekonomik özgürlüğü olup da ayakta duran, ya da bir başka deyişle mesleği olan kadının, eğer isterse iş değiştirebileceği söyleniyor ama öte yanda bir ev kadınının hoşuna gitmezse eş değiştirebileceği de hesaba katılmıyor. Yaşı ileri ve çocukları olan bir kadının yeni ve cazip bir evliliği kolay yapamayacağıı söyleniyor, sanki yaşı ileri ve çocukları, sorumlulukları olan bir kadının yeni ve cazip bir işi çok kolay bulabileceği mi düşünülüyor?

Herşeyden önemlisi bir kadının hiç tanımadığı bir adamdan bir iş yapıp karşılığında para alması, hayat arkadaşının, sevdiği insanın verdiği paradan daha olumluymuş gibi düşünülüyor, yani patronun para vermesi sanki kadının eşinden para almasından daha doğruymuş gibi irdeleniyor.

Bu konuda ne düşünürsünüz?

Not: Neo-liberal sistem acaba kadınları ekonomiye katarak insanları daha fazla mı sömürme peşindeydi diye bir düşünce aklıma geldi. Bu yazı bu düşünceden çıktı. Öyle ya; özellikle Avrupa ülkelerinde bir yaşam standardı oluşturmak için gereken para belli. Sadece erkekler çalışırsa, şu anda şirketlerin iş gücü yarıya inecek ve gelişmiş ülkelerde bu yaşam standardı için şirketler erkeklere iki katı para verecek. O zaman ne yapalım? "Ayakları üzerinde duran kadın" propagandası?

[SIZE=1]Not 2: Ondan da para alalım, bundan da para alalım, hepsini alalım düşüncesi konu dışıdır. Erkekleri o kadar da sömürmeyin :)[/SIZE]
 
siz evliliği bir iş yeri olarak mı görüyorsunuz.eş te patron oluyo bu durumda:confused:öykü hanımın dediği gibi konuyu acarmısınız
 
çalışmıyorum ev hanımıyım hiç böle küçük hesaplar yapmayız kendini bilen ev kadınıda durup dururken eşine yüklenmez varsa harcanır yoksa harcanmaz.
evlilikte patron işçi hesabı yapılmaz ev hanımı olarak saçma geldi bana.
burası türkiye yaşam şartlarıda belli sanıyorum hiç kimse eşini sömürmez.
istisnalar hariç.
 
Neptun,kocanın verdiği para harçlıkken,işverenin verdiği para iş karşılığı alınan bir ücrettir.Erkekler için de aynı şey söz konusu değil mi ki?
Çalışma konusunda kadın erkek ayrımı yapılmasına hoş bakmıyorum,bu dünyada yaşıyorsak,kendi yaşamımızı idame ettirmemiz gerekiyor..Ev hanımların hayatı da devam ediyor,ama eh hanımlarıyla çalışan kadınlar arasında en büyük fark boşandıklarında ya da eşini kaybetmek zorunda kaldığında ortaya çıkıyor.Ev hanımı olan kadın boşanıncında baba evine gitmek zorunda kalırken çalışan kadın,hayatını devam ettirebilmek için birilerine ihtiyacı olmadan kendine yeni bir hayat kurabiliyor,baba evine dönmek zorunda kalmıyor..Bu bizim ülkemizde zor,ama kararlı olunca imkansız değil...
Baba evine dönmek kötü mü,değil elbet ama hiç bir şey eskisi gibi olmayacağı için dul bir bayan olarak gittiğinde sığıntı konumuna düşüyor,hiç birşeye benim diyemiyor,kendine ait bir dünyası olmuyor,başkalarının kurallarıyla yaşamak zorunda oluyor ve bunun sonucunda zamansız bir evlilik daha yaparak yağmurdan kaçarken doluya tutluyor....İşte ben bu nedenle,özelllikle kız çocukların okuyarak bir meslek sahibi olmasını savunurum...
Kadınlar iş yaşamından çekilsin,erkekler işsiz kalmasın tezini savunan insanların fikrine de hiç sıcak bakmıyorum..Hem kadın hem erkek sömürülüyor,ama sömürülüyoruz diye çalışma yaşamından çekilmek bana anlamsız geliyor,kalıp mücadele ederek bir çok şey çözülebilir diye düşünüyorum...İş yaşamındaki sömürü,kültürel alandan çok fazla değil...Kadının duyguları,düşünceleri,vücudu sömürülürken bu kadar tepki göstermiyoruz,ama kendi yaşamında ben de varım dediğinde kocasından alacağı parayla patronundan alacağı para kıyaslanınca bu durum tuhaf bir kıyaslamaya giriyor..:rolleyes:
Eşinden alacağı harçlıkla sadece zorunlu ihtiyaçlarını giderirken, düzenli bir gelir,sosyal güvenceyle kurullan bir hayatla birbirinden oldukça farklı olsa gerek...
İşte bu nedenlerden dolayı,kadınlar kendi yaşam alanını genişletmek zorundadır...
 
Şehribanu hanım bu yazınızın altına imzamı attım.

Sehribanu;
Yazınızı okurken , bu yazıyı yoksa ben mi yazmıştım diye düşündüm. Bu kadar duygu ve fikir birliği ve de gerçekleri tüm çıplaklığı ile gören ve gösteren bir yazıyı kaleme alan bir hanımla aynı sitede olmakdan gurur duydum .Bravo size ve sizin gibi kadının yerini bilen, bilmeyenlere öğreten tüm kadınlara selam olsun. Bu konuda benim tekrar yorum yapmak yerine ödüllü bir şiirimle katkıda bulunmak isterim. Adı KADIN .Siteye kendi yazılarınız ve şiirleriniz bölümüne ekliyeceğim.
Dostluk ve sevgi ile kalın. Tekrar tebrikler.
 
Meslek edinmenin ve çalışmanın cinsiyeti olmamalı bence :)

Diyelim ki evliyim ve eşim çalışmıyor , "evbeyliği" yapıyor ve bunun karşılığı bir bedel (harçlık) veriyorum. Hangisi daha olumlu olur, dışarıda çalışıp patronundan aldığı para ile ekonomik özgürlüğünün mü olması , yoksa evde tanıdığı birisinden mi para alması :D
 
Ev kadınlığı bir meslek olmamakla birlikte, hep imrenerek baktığım, kariyerin doruğu olarak nitelediğim bir kavramdır.
Benim gözümde ev kadını olmak, kocaları evi geçindirecek, ev ahalisine yetecek kadar para kazanabilen şanslı azınlığa mahsus bir ayrıcalıktır. :(
Ohh ne hoştur, ne aladır sabah kocayı işe, çocukları okula gönderdikten sonra bütün günün sefasını sürmek.
Akşama ahalinin önüne bir iki kap yemek koymak için mutfakta en fazla 1 saat geçirmek yeterlidir. Hatta zamandan tasarruf edeyim derseniz, bu 1-2 saatin içine birkaç günlük yemeği bile sığdırabilirsiniz.
Öyle her gün dip köşe temizlik yapıldığını zannetmesin erkekler. Birkaç günde bir elektrik süpürgesini, çıplak zeminlerin üzerinde de nemli bir temizlik bezini şöyle bir dolaştırırsınız, al sana temizlik. Eee ne kaldı geriye? Çamaşırı bulaşığı zaten makine yıkıyor. Ütü dediğin de haftada 4-5 gömlek. Eğer küçük çocuk varsa, ev hanımı olmak çok daha büyük bir ayrıcalık. Bebek büyütmek; düzenli beslenip temizlendikten ve uyku saatlerine riayet edildikten sonra son derece hoş, zevkli, eğlenceli bir şey. Dünyanın en güzel işlerinden birisi. Sabahın köründe bebeğini bir bakıcıya, bir kreşe ya da büyükanneye bırakıp işe gitmek zorunda kalan annelerin içi kan ağlar aslında. (ben ücretsiz izin almıştım çocuklarım küçükken).

Bir ev hanımının yaptığı tüm işleri çok daha alasıyla çalışan hanımlar da yapıyor. Kazandığını yine evine, ailesine, çocuklarına harcıyor. Ev kadınları ise altınlarını şıngırdatarak, kocalarının kazancının sefasını sürüyor. Anladığım ve gördüğüm kadarıyla kocalarının gözündeki saygınlıkları da çalışan bir kadından çok daha fazla oluyor.
Eğer bir daha dünyaya gelme şansım olursa, ev kadınlığını bir meslek olarak icra etmek istiyorum. Tüm günü hobilerimle uğraşarak, hobi kurslarına giderek, gezip tozarak, çocuklarımla ilgilenerek, istediğim yemekleri telaşsız, sakin, zevkle pişirerek, arkadaşlarımla buluşarak, alış veriş yaparak, film izleyerek geçirmek ve bir de tüm bunların üstüne para almak kadar harika bir şey olabilir mi. Ayrıca bana tüm bu imkanları sağlayan bir eşi bulmuşsam, ne diye değiştireyim ki? Zaten akşamdan akşama görecem. Gönlünü hoş tutarım olur biter. ;)

Yazımı okuyan varsa, bir de şu linke göz atıversin derim : kaynak[FONT=Trebuchet MS]: http://www.herice.com/mail/6097/[/FONT]
 
neptune: "Patronla maaş konusunda pazarlık yapmak çok doğal ama kadının kocasından biraz daha fazla para istemesi sanki kadını küçültücü bir davranış gibi kabul ediliyor."


:) eh, patronla pazarlik yaptiginda, "napiosun o kadar paralari, nerelere harciosun, aklim ermio bi türlü! ayakkabi dolabi doluyo tashio da senin gözün doymuyo - gecemi gündüzüme katip calishsam gene yetishemem sana!" gibi seni kücültücü vaazlar dinlemek zorunda kalmiosun ama :p:p...


kimin kimden para almasinin daha dogru/yanlish oldugunun dikte edilerek irdelenmesini irdelemeni hakli buluorum ve katiliorum tabii ki... ev kadinligi ve anneligin en az diger meslekler kadar kiymetli oldugunu, kadini asla ashagilamadigini, ve hatta bircok meslekten daha cok özerklik saglayabiliceni düshünsem de elinden bütün seceneklerin alinip o role/meslege itelenmesini oldukca ashagilayici, insan onurunu kirici buluyorum...

kadinlari ish gücünün dishinda tutarak erkeklerin (güyya eshleri ve cocuklari icin) iki kati para kazanmasi fikri ilk bakishta mantikli ve iyi nietli gibi gelse de yakindan baktigimda insanlarin mutsuzlugunda payi hic de az olmayan kaskati kaliplardan bashka bishi olarak göremiom...

her kadin anne ve/veya esh olma arzusuyla yanip tutushmuyo ki... icerde tik tik tiklayan biolojik saatin abartildigi ve dogdugumuz günden bu yana kulagimiza fisildandigi kadar güclü olduguna inanmiorum ben :)... o fisiltilar biraz azalsa sema'nin dedigi gibi disharda el alemle ugrashmaktansa evinin erkegi olup cocuklariyla daha cok vakit gecirmeyi yegleyebilicek erkeklerin sandigimiz kadar az olmadigini da görebiliriz belki, kimmmbili?! :)...

sahi! baba ve esh olmak istemeyen bekar erkekler de ish gücünden uzak tutulucaklar mi peki? :)... öyle ya! onlar da aradan cekilirse evli erkekler eve bir degil, iki degil, üc kati para götürebilir, cocuklarini ve eshlerini üc kati mutlu edebilirler :p...


ah ah, yazabilicek, kafamda ucushan o kadar cok shey var ki, birazdan misafirlerim gelmicek olsa bi kac sayfalik mesaj olabilirdi bu :)... özetle shunu da söyliym tamam;

ev kadinligi ashagilanip, yerlere batirilirken, "ish kadinliginin" göklere cikartilmasini eleshtirmeni sonuna kadar hakli buluyorum... üstelik de "güclü erkeklerin güclü dünyasina" girmeyi bashardigini düshündügü icin kendini "güclü" ilan eden kadinlar tarafindan yapildigini gördügüm zaman hepten afalliom...

yine de empatizan'in baktigi gibi tozpembe bakamiom shu anki evkadinlarinin hayatina... cok cok büük haksizliklara ugradiklarina (nankörlükle karshilashtiklarina) inaniom, hem aileleri, hem toplum, hem de devlet tarafindan... mini mini minnacik bi azinliktir empatizan'in tarif ettikleri...


argghhhhh, zil caldi :( :)...
 
:)

Bir felsefe filan ortaya koymaya çalışmadım, hele kadınların evliliğe ve ev kadınlığa mahkum edilmesini filan hiç aklıma getirmedim. :) :) İsteyen istediği şeyi yapar tabii.

Ancak, özellikle entellektüel kesimde, bir ev kadınının erkeğe muhtaç ve şansı yaver gitmezse sudan çıkmış balığa döneceği, rezil rüsva olacağı söylenerek oldukça güçlü savunulan, çok onurlu olduğu söylenen ve alternatifinin sanki biraz onursuz olduğunu hissettiren, kadının ekonomik özgürlüğü ve kendi ayaklarının üzerinde durması kavramının aslında o kadar da sağlam temeller üzerinde durmadığını düşündüm. :)

Dediğim gibi birileri yoksa art niyetle "çalışmak size özgürlük ve demokrasi getirecek" dedi de millet peşinden mi koşuyor diye aklıma geldi. :)
 
Ben genç emeklilerdenim:):)Yeni tanıştığım insanlar ne iş yaptığımı sorduklarında "emekliyim" diyorum. Herkes neden erken emekli olduğumu soruyor. Geçen gün bir bankacıyla tanıştım. Kendiminde bankacılık yaptığını söyledim. Bu arada konu eğitimden falan açıldı. Aslında İletişim Fakültesi mezunu olduğumu, bu dalı isteyerek seçtiğim halde yaşamda farklı alanlara kaydığımı söyledim. Bir gazetenin "mutfağında" çalışmak isterdim dedim. Güldü karşımdaki. Şimdi evin mutfağında çalışıyorsunuz, dedi. Güzel yemekler yapıyor musunuz bari, dedi. Güya espri yaptı. Ama ev hanımlığını hafife aldığı her davranışından belliydi.

Bulunduğum entelektüel çevrede, kimileyin sohbet aralarında, ne yapıp ettiğimizden söz edildiğinde, eğer bir ya da iki günümü temizliğe ya da diğer ev işlerine harcamışsam, insanlar, tuhaf bir biçimde yüzüme bakıyorlar. Ev işlerini önemsemiyorlar. Ya da zamanımı boşa harcamışım gibi konuşuyorlar... " Aman! Ev işleri mi! Salla gitsin" diyorlar...

Oysa, gerçekten de, bir evin temizliği, ütü, yemek, bulaşık v.s. v.s. çok zaman alıyor. Çalışırken haftada bir temizliğe zaman ayırıyorsunuz. Çünkü, sabah gidip akşam geliyorsunuz. Çocuk kreşte... Yalnızca akşam yemeklerinde buluşuyor aile... Ama evde olunca, kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği derken vakit çoktan akşam olmuş bile... Üstelik, evde olunca, benim gibi tüm odaları kullanıyorsanız birde, yandınız.

Çalışan insanların gözünde ev işlerinin hiç bir önemi yok. Size sanki büyük bir çoğunluk boş oturuyormuşsunuz gibi davranıyor. Bunu da bir biçimde hissettiriyor.

Kendi öznelimden çıkarak, konuya daha genel boyutlarıyla bakacak olursam,

Evet, Sehribanu'nun dediği gibi kadınların ekonomik özgürlükleri olmalıdır. Çünkü, erkek egemen toplumda kadınlar, her anlamda ezilmektedirler. Bu ezilmişlikten kurtulmanın tek yolu ise, kadınların bir mesleğinin olmasıdır. Çünkü, nerde olursanız olun, para kimdeyse, güç ondadır. Bu bir ailede de böyledir. Kadınların kendilerine yüklenen rolleri sineye çekmemesinin tek yolu, kendi bireyselliklerini kazanmaları, kendi yaşamlarını idame ettirmeleri, kendi başlarına ayakta kalmalarıdır. Kadının özgürlüğünün yolu, ekonomik özgürlükten geçmektedir. Yoksa, feodal değerlerin, gelenek ve göreneklerin, kalıpların arasına sıkışır kalır.

Ancak, Neptün'ün kıyaslamaları bana pek anlamsız göründü. Her insanın çalışma özgürlüğü vardır. Çünkü, çalışarak hem üretime katılacak hem de toplumsallaşacaktır. Böylece, üretimden de bir pay alacaktır. Yani, çalışma en önemli insan haklarından biridir. Bunun kadın/erkek olmakla ilgisi yoktur. Her insan için bir haktır.

Eğer, çalışma yaşamında kadın, erkeklerden daha az ücret alıyorsa, cinsiyetinden dolayı cezalandırılıyorsa, bu kadınlara yönelik ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır. Zaten kadınların mücadelesinin ana konularından biri budur.

Ev kadınlığına gelince... Ne yazık ki, günümüzde ev hanımlığı küçümsenmekte, kadınların akşama kadar yan gelip yattığı düşünülmektedir. Oysa, ev kadınlığı, en ağır işçiliktir. Ev kadınlığının küçümsenmesinin bir nedeni de, yine kadınlara yüklenen rollerden kaynaklanmaktadır. Kadın ev işlerinden, annelik görevlerinden sorumludur. Erkek ise, evi geçindirmekle yükümlüdür. Bu ise, gerek ilkel toplumda kadınla erkek arasındaki işbölümüne dayanmakta, gerekse feodal düzenin bıraktığı etkilerle ve erkek egemen anlayışıyla keskinleştirilmektedir.

Ancak, Türkiye ne aydınlanmayı yaşamış, ne de modern toplum aşamasına gelmiştir. Henüz bizler, cemaat ve töre kültürüyle yaşamaktayız. Dolayısıyla, kadın, kendine yüklenen rollerden kurtulamamıştır. Çünkü, erkekler, güçlerini kaybetmek istemiyorlar. Bunun içinde, kadın çalışsa bile, ev işlerinin ve çocuğun sorumluluğundan kurtulamıyor. Yani, bu sorumlulukları erkekler yüklenmek istemiyorlar. İşte o zaman ortaya büyük bir kargaşa çıkıyor. Kadın hem çalışıyor. Hem de ev işlerini ve diğer sorumlulukları yüklendiğinden kişiliği bölünüyor. Parçalanıyor. Bir de buna kadınlara yönelik ayrımcılığı ekleyin. Kadının yükünü bir düşünün artık.

Ben de dahil olmak üzere, çevremde gördüğüm çalışan kadınlar, en çok eşlerimizle mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Yıllarca, dilimde tüy bitti. Evi ben süpüreceğim, sen paspas yapacaksın diye... Bir gün yapıyor, ikinci gün bırakıyor... Hadi yine sil baştan... Ağlamayan çocuğa meme vermezler... Mücadeleye devam...

Kısaca, kadınların kurtuluşu, önce ekonomik özgürlüklerini sonra da akıllarını özgürleştirmekle olanaklıdır. Sonrasında ise, ev işlerini ve diğer sorumlulukları ortak olarak paylaşmakla...
 
Neptün çok itirazım var bakış açınıza onu baştan söyleyeyim..

-Her şeyden önce kadın kapitalist dönemde neo-liberal anlayışın etkisiyle üretime katılmamıştır.. Kadın her dönemde zaten üretimin içinde yer almıştır.. Sadece Kapitalizmin ilk dönemlerinde beden işçiliği gerektiren üretim şekillerinden ve büro işçiliğinin olmayışından, hatta şehirlere yeni eklemlenmelerden dolayı kısa bir dönem işsiz kalmıştır Kadın.. Yoksa kapitalist dönem öncesindeki toprağın işlenmesinde, hayvancılıkta hatta toplayıcılıkta üretimin asıl güçlerinden birisi olmuştur..
-Kadınların üretime teşvik edilmesi ucuz işçilik olsun diye değildir.. Üretimin gerektirdiği iş gücüne ulaşmak için kadınlar çalışmak zorundadır.. Burada ucuz iş gücü görüntüsü, erkeklerin ayrımcılık politikasıdır..
-Aile bir üretim birimi değildir.. O yüzden aile içi ücretlendirme olmaz.. Üretim birimi olabilmesi için yapılan üretim yada hizmetin aile dışı birimlere ücret yada takas karşılığı satılması gerekir.. Burada erkeği hizmet alan konumuna getirmek, aile kavramını yok eder.. Zaten kötü örneklerden yola çıkarak, erkeği işveren konuma koyarsanız kadını da başka isimlerle adlandırmanız gerekir.. Asla eş değil ama..
-Aile (Evli yada birlikte yaşam ve her türü) iki kişinin topluma karşı örgütlenmesidir.. Duygusal bir temeli vardır.. Yanlış temelde olan evlilikler yüzünden ve erkek egemen olmasından, iki kişinin topluma karşı örgütlenmesinin hatalı olduğu anlamı çıkmaz.. Adı ne olursa olsun, sürekli olmasa da, partnerler sürekli değişse de aile olmaya devam edecektir..
-Peki ortada yaşanan dramların hatta trajedilerin asıl nedeni nedir? Bence işin püf noktası budur.. Erkeğin sorumsuz, duygusuz ve gaddar olduğu ilişkiler nasıl adlandırılacaktır? Kadın burada nedir? Kadın bu ev hanımlığı statüsünden kurtularak çözüm bulabilir mi kaderine?

Çözüme nerden başlarsanız başlayın varacağınız yer aynı olur.. İster kadından, ister erkekten yani.. Kitleler mesleksiz ve işsizliğe çok yakındır ülkemizde.. Çevremizde yüzlerce örnek var, genelde ailenin ekonomik yükü erkeğin üstündedir.. Erkek kendi kazanabildiği ile kadının ve çocuklarının sorumluluğunu taşır.. Bu sorumluluk düzenli iş ve orta halli gelir olduğu sürece iyi kötü yürür.. Ancak bu olmayınca bu evlilik her kes için kabus haline gelir.. Erkek ne olursa olsun bu sorumluluğu taşımak isterse, bir canavar haline dönüşebilir.. Herkes hisseder bu canavarlığı.. En çok kadın ve çocuklar.. Kadın bu sorumluluğu hala erkek devam ettirsin diye diretirse, erkeğine kendi bedel öder aynı zamanda ödetir.. Başa dönelim; Hiçbir insan başkasının sorumluluğunu tam anlamıyla üstlenemez.. Kendisinin tüm sorumluluğunu da başkasına veremez, emanet edemez.. Gereken duruma göre değişebilecek donanıma sahip olmalıdır herkes.. Bir erkek yada kadın değişecek her duruma göre anında adaptasyon sağlayacak donanıma hazır olmalıdır.. Yani ev hanımlığı diye bir meslek olamaz.. Olmamalıdır.. Ev hanımlığı gerekli zamanlarda, şartlar oluşursa, tercih edilirse, çocuklar için daha iyi olacaksa elbet tercih edilebilir.. Ancak bunun karşılığı kadının tüm yaşamsal sorumluluğunu erkeğe devretmesi yada erkeğin bu sorumluğu devralması olmamalıdır.. Zaten yaşamda tüm sorumluluğu devretmek ve devralmak cinnettir, cinayettir.. Kadın kendisini ev hanımlığı diye bir mesleğe asla teslim etmemelidir.. Kendi sorumluluğunu da ne kendi ailesine, nede erkeğine ne yüklemeli, nede devretmelidir.. Bunun adını ne koyarsanız koyun, ister kutsayın, ister lanetleyin, kimse kimsenin sorumluğunu taşımak ve taşıtmak zorunda değildir.. Güzel değildir, tüm kötülüklerin kaynağıdır..
 
Kısaca, kadınların kurtuluşu, önce ekonomik özgürlüklerini sonra da akıllarını özgürleştirmekle olanaklıdır. Sonrasında ise, ev işlerini ve diğer sorumlulukları ortak olarak paylaşmakla...

Üretimin gerektirdiği iş gücüne ulaşmak için kadınlar çalışmak zorundadır..
Bunlar sloganlar. Doğruluğu ya da yanlışlığı bir yana, ayrı bir tartışma zemini oluşturmak istiyorsanız tabii üzerinden tartışılır; ancak bunlardan yola çıkan argümanların, ana fikir olarak ekonomisi neo-liberalizm temelinde işlemeye başlayan, bir ölçüde sosyo-kültürel gelişmesi olan toplumlarda, çalışmak yerine ev hanımı olunmasının tercih edilmesinin küçümsenmesinin çok da mantıklı entellektüel bir zemini olmayabileceğini söyleyen benim yazımla pek ilgisi yok. Öyle ki yazıda bahsedilen, kadınların eğitim almamaları, meslek sahibi olmamaları değil, daha çok çalışmamaları. Hatta söz edilen toplumlarda, eğer kadın eğitimli ve meslek sahibi ama buna rağmen çalışmıyorsa, sanki kendisine iyice yazık etmiş gibi bakılıyor. Acınacak durumda olduğu bile düşünülebiliniyor. :)

Ayrı bir tartışma konusu olarak, üretime katılan emekçi kadın fikri ile nasıl ekonomik özgürlük kazanılabileceğini, ev hanımları ile karşılaştırarak ve lütfen kalıplaşmış söylemlerden uzak durarak felsefi temelde açıklayabilir misiniz? Daha çok kollektivist bir anlayıştan yola çıkıldığına göre patron olan bir kadından bahsedilmiyor. Emekçi kadın çalışmaya başladığında, işyerine girdiğinde kafasına şartsız olarak para tomarları mı düşmeye başlıyor? Kocasına bağlı olmaktan çıkıp, patrona bağlanıyor. Evlilik kaynaklı geliri, iş yapma karşılığında para almaya dönüyor. Paradoksu görebiliyorsunuzdur umarım. "Ben bir erkeğin malı değilim, kocamın soyadını istemiyorum" söylemiyle, babasının malı olduğunu gösteren başka bir erkeğin soyadına sarılma paradoksu gibi. :)


Ağlamayan çocuğa meme vermezler... Mücadeleye devam...
Sebeplerle sonuçları da birbirine karıştırmamak de gerekir. Kadının saygı görmesi eğitim almasından çok, eğitim hakkı verilmesi, bir birey olarak görülmeye başlanması ile başlıyor. Tabii bunlar bir döngü içerisinde birbirlerini pekiştirebiliyor, ancak başlangıcı kadının "insan" olarak görülmesinden geçiyor. Bazı bölgelerde kadın doktorlara "doktor bey" denir. Halk onlara "doktor hanım" diye hitap etmez. O bölgelerde eğitim ve meslek sahibi olmak kadının saygı görmesi değil, "kadın" gözüyle bakılmamasına neden olur. Eğitimli ve meslek sahibi bir kadın, artık sınıf değiştirmiş ve erkek olmuştur; saygı görmeyen bir sınıftan, saygı gören bir sınıfa yükselmiştir. Temel anlayış değişmemiştir ama. Kadınlar hala ikinci sınıftır. Sadece doktor hanım artık kadın değildir. Ancak bizim istediğimiz kadının, "kadın" olarak ayırımcılığa uğramaması. Bunun sağlıklı çözümü ise söylediğiniz gibi kadının da silah sahibi olup meydan savaşı çıkartmasından çok, toplumun bilinçlenmesinden geçer. Ancak eğitim ve meslek sahibi olma hakkı senin yazına göre kadının ayırımcılığa uğramaması için bir araç olarak görülmekte, yani savaş çıkartıp söke söke saygı almak yolunu açmakta ve bu şekilde kadının ayırımcılıktan kurtulabileceğini düşündürmektedir. Bana göre ise aslında bunlar amaç olmalıdır. Zira bu mantık, temelinde, erkek şiddetinin şekil değiştirmiş olarak kadınlar tarafından da karşı cinse uygulanmasıdır. Özünde kötülenen bir kültürün kadınlar söz konusu olduğunda benimsenebilmesidir. Amerikan filimlerindeki önce karısının ve çocuklarının şiddete uğradığı kovboyun ortalığı kırıp geçirdiğinde herkesin "oh olsun, eğer insanlık yoksa böyle olur işte" demesi gibi. :)
Kültürel temelde olması gereken, iki cins arasında mücadele değil, erkeğin eğitime hakkı varsa, kadının da hakkı olmalı düşüncesinin yerleşmesi. Yolları tartışılabilir.
 
-Gerçekle bağları zayıf bir şablon kurduğunuz için ve illa o şablonu tartışmak istediğiniz için haklısınız, sizin konunuz dışına çıkılabiliyor Neptün.. Neredeyse sanki kişiselleştirilmiş bir durum var ortada sanıp hayırlı olsun diyeceğim.. Fakat benim düşüncelerimi slogan olarak nitelemeniz gerçek değil.. Eğer böyle olsaydı daha güzel sloganlar bulurdum.. Zaten inandığım slogan kalmadı benim.. Aksine sloganları kırmak için uğraşıyorum uzun zamandır..
Çalışan kadının ev hanımından statü/değer olarak üstün olmaması gerektiğini ısrarla vurguluyorsunuz.. Ev kadınlığının küçümsenmesinin asıl karşılığı kadının toplumdaki statüsüdür.. Yoksa değer olarak herkes eşittir.. Buradaki gerçek kavramı yerine koyarsak;
-İnsan olarak her kesin değeri en temelde eşittir.. Kadının erkeğe göre eşitliği/değerli olması gerekiyor önce.. Sizse erkek gözünden kadının çalışanı ile çalışmayanını değerini tartışmak istiyorsunuz.. Erkeğin ‘’daha eşit’’ gücü çalışmaktan geliyor çünkü.. Ev içinde de parayı kadına erkek verdiğine göre ‘’patron’’ da o oluyor..
-Yaşam dayatırsa eğer, ev kadınlığı/erkekliği yapılabilir.. Ancak bu kadın erkek arasındaki eşitliği zedeliyorsa, bir tarafın efendiliği haline geliyorsa, kadın kendisine başka ev hanımlığı yapacağı ev aramak yerine, iş hayatına girmelidir.. Çünkü erkekle olan eşitlik/duygusal ilişkisini baştan zedeler.. O yüzden kadın meslek sahibi ve eğitimli olmayı asıl hedef seçmelidir..
-Sizin bu tartışmadaki bakış açınızı oluşturan kadınların, erkeğe ve patrona çalışmasının ne farkı var anlayışı vahim sonuçlar doğuruyor pratikte.. Zaten siz yeni bir şey getirmek yerine, ülkemizde yaşanan aile içindeki kadın ve erkeğin durumlarını bir şekilde onaylamış oluyorsunuz.. Çoğunlukla da dini ritüelleri yoğun yaşayan insanların bakış açısı bu..
Bazı itirazlarım ve tespitlerim olacak yine:
-İlki patron karşısında iki eşiti bozuyorsunuz.. Patron karşısında kadın ve erkek eşittir.. Patron karşısında ikiside iş isteyendir/yapandır.. Kadın ne kadar sömürülense erkek o kadar sömürülendir.. İkisi de o konumda eşittir.. Orada eşit olmayan patrondur.. Siz patron yerine erkeği koyarsanız aile içinde duygusal eşitliği de bozuyorsunuz.... Çünkü ev hanımlığını bir meslek gibi düşünüyorsunuz ve ev için yapılan her hizmeti, kadının erkeği için yaptığından hareket ediyorsunuz.. Ev için yapılan hizmetlerin çoğu, kadının kendisi ve yine kendisinin de olan çocuklar içindir..
-İkincisi kadının sosyal statüsünü kendisinin sosyal yaşamı belirler..Aile içinde çalışan kadının daha değerli olduğu anlamına gelmez bunu kabul ediyorum.. Statü ile değer karıştırılır hep.. Değer olarak eşit bile olsalar, çalışan kadının sosyal statüsü kendisine aittir.. Ev hanımı ise erkeğinin sosyal statüsü ile yetinmek zorundadır.. Statü ise kadının toplum içindeki değeridir..
-Üçüncüsü ise kadınların ucuz iş gücü kaynağı olarak kullanılması.. İşte bundan hiç emin değilim.. Sistemin yeni getirdiği üretim şekillerinde çoğu işi kadınların daha iyi yaptığını ve erkeklerden çok daha iyi kazandıklarını kendi çalışma hayatımdan biliyorum.. Kendi oluşturduğum kadromun içinde iki yardımcım kadın (hatta biri doğumda yaptı) ve erkeklerden daha iyi kazanıyorlar.. Kadınların ucuz işgücü kavramı daha çok feodal üretim ilişkilerinde oluyor diyorum ben.. Hadi azda işsizliğin yoğun olmasından kaynaklı diyelim ama bir şartla, eğitimsiz iş gücü ihtiyacı duyulduğunda..

Gelelim felsefi temelde çalışan kadının özgürlüğü tezine;
Yukarıda aslında anlattım bu olayı.. Kadının burada anlatılan özgürlüğü sisteme karşı bir özgürlük değildir elbet.. Sisteme karşı erkeğin durumu NORMAL kabul edilir.. Kadının üzerinde ayrıca, (erkekten farklı olarak) erkeğin, ailenin ve toplumun,( kendi yaşamını sürdürecek para kazanamamasından kaynaklı) baskısı vardır.. Erkeğin, ailenin ve toplumun karşısında kazanılan ekonomik özgürlük işte budur..
 
Şehribanu arkadaşımızın düşüncelerine katılıyorum.

Kadın okumalı,eğitimli olduğu zaman kendine,ailesine ve çevresine faydalı birey olacaktır.Eğitilmi olduğu takdirde meslek sahibi biri olarak toplumda yerini alacaktır.

Geleceğin kadınları olacak olan kızlarımız okumalı-okutulmalı.
 
Sevgili Neptün yazdıklarının hiçbirine katılmıyorum diyebilirim.Örneklemelerinde çok saçma olmuşta diyebilirim.Bunun tam tersinide söyleyebilirim.Harika bir yazı olmuşta diyebilirim.Bunu belirleyen kıstas bizim bakış açımızdır.Bakış açımızı belirleyende çogunlukla ahlaksal anlayışımızdır.Ahlaksal anlayışın kaynağıda doğmatiktir.Yani bilimsel bir tabanı yoktur.Genellikle hakim güç tarafından baskı,propaganda türlü yollarla topluma dikte ettirilir.Bugün doğru olduğuna inandığımız bir çok değer yargısının ne işe yaradığını ve kimlerin işine yaradığını sorgulama gereği bile duymayız.Bu bağlamda yazdığın yazı çok güzel.(bak kral çıplak) Farklı bir etik anlayışla sorgulamışsın.Ama bugünkü genel geçer etiksel yapıyı kaale almamışsın.Ahlak göreceli bir kavramdır.Bizim doğrularımız başka toplumlarda yanlıştır.Onların değerlileri bizim için değerli olmayabilir.Bu sorunun toplumun ahlaksal yapısı araştırılmadan bir sonuca varabileceğini düşünmüyorum.Çünkü aynı yere ayrı pencereleren bakılıyor.Küçük bir örneklemde bulunmak istiyorum.Aile kutsaldır.Bu sözün üstüne söz söyleyebilecek var mı? Eğer olursa şimşekleri üzerine çekmeye hazır olsun.Hayır efendim aile kutsal değildir.Ailenin kutsal olduğu fikrinin çürütülmesi kimlerin işine gelmez.Öncelikle kapitalist sistemin işine gelmez.Aileler onlara devamlı sürette yeni köleler üretecek.
Sehribanu sana yine katılmıyorum.Kadının ekonomik bağımsızlığını elde etmesi neye yarayacak.Kadını daha mı özgür kılacak.En çok şiddet gören kadınların eğitim düzeyi yüksek ve kariyer sahibi kadınlar olduğunu söylememe gerek yok sanırım.Kadınların ekonomik özgürlüklerini elde edip erkeklerle aynı şartlara sahip olacağına inanmak sanırım kadının önündeki engellerden biridir.Resmin tamamına baktığın zaman kadının değiştirmesi gereken şeyin bugünkü toplumun ahlaksal yapısı olduğunu çok açık görürsün.Erkeğin çıkarına olan bu iki yüzlü ahlaksal yapı değişmeden kadının yaşamda yerinin hiç değişemeyeceğini düşünüyorum.
(Empatizan verdiğin linkte son resim muhteşem.Erkek eğer bira içip maç seyrederek,sanattan felsefeye,spordan.bilime.modadan.ekonomiye her adımda kadının önündeyse kadınların bu çabalamaları boşuna.:D gibi geldi bana)
Benim entellektüel çevremden olaylar böyle gözüküyor.
 
Kadınlar elbette okumalı, okutulmalı, kendi ayakları üzerinde durabilmeli; kendisine, ailesine, vatana, millete hayırlı olabilmeli. Zaten eğitim ve iş yaşamı konusunda kadın erkek ayrımı yapılmamalı vs vs. Çok doğru, çok olması gereken, çok doğal şeyler bunlar.

Ben üç kuşaktan beri kadınları yüksek öğrenim görmüş ve çalışmış bir ailenin kızıyım. Kendim dahil, ailedeki hiç bir kuşakta kadının çalışıp da başının göğe erdiğini görmedim. Hani hayat müşterek, hani işbölümü yapılmalı, hani kimse kimseye yük olmamalı falan gibi güzel şeyler sadece bir ütopya. Üstelik sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde bu böyle. Kadın da çalışıyor, erkekle aynı miktarda, belki daha da fazla kazanıyor, bu durumda ev işlerinde ve çocuk bakımında işbölümü yapılmalı, harcamalar ve bütçe ortak olmalı falan gibi şeyler masallarda oluyor galiba. Kadın adeta çalışıyor olmasının bedelini ödüyormuşçasına, sırtına daha fazla yük bindiriliyor.

Hatta son zamanlarda çok iyi kazanan, kocasından kat kat daha fazlasını kazanan, çok iyi bir kariyere sahip olan kadınların, hırslarından saçlarını başlarını yolacak raddeye geldiklerine şahit oluyorum. Özellikle de çocukları varsa…
Kadın nasıl olsa yeterince, hatta yeterinden de fazla kazanıyor diye erkek kendi kazancını kendi lüksüne harcamaya başlıyor. Arabasını daha lüks bir modelle değiştirmek istediği için, en pahalısından ve markalısından yeni bir takım elbise aldığı için, arkadaşlarıyla bilmem nerede eğlenmeğe gittiği için, üye olduğu spor kulübünün aidatlarına zam geldiği için vs vs cebinde bir türlü para olamıyor. Evin giderleri, faturalar, çocukların masrafları bir şekilde tamamen kadının sırtına yükleniveriyor. Evin yemeği, temizliği, çamaşırı, ütüsü, alışveriş işleri zaten erkeğin yanından bile geçmiyor. Onlar nasılsa kadının asli görevi. Hem çok kazanıyor ya, yapamazsa yaptırıverir birisine.

Kayınvalideler yemeğe geldiğinde, “kesene bereket oğlum” diyorlar. Arabayla bir yere götürülmeleri gerektiğinde, gelininin ve oğlunun ortak bütçesi ile alınmış o araba, oğullarının arabası oluyor.
Karı koca üniversitede doçent. Yaşlı kadına oğlunun işi sorulduğunda, “doçent” diyor gururla. Ya gelinin ne iş yapıyor? O da öğretmen. Bak bak bak… gelinim de doçent demeye dili varmıyor kadının. Tamam, neticede ikisi de öğretim işi yapıyorlar ama yıllarını vermişler o unvanı almak için. Gelininin unvanını es geçiyor kaynana.

Kadın bir iş seyahati için şehir dışına ya da yurt dışına gidecekse, kocaların hepsi de daha yolculuktan önce başlıyorlar dırdıra ve kaprise. E tabi bunu direk olarak yapamasalar da dolaylı olarak kadının iş gezisini fitil fitil burnundan getirmenin yollarını buluyorlar. “Yanında ben olmadan, hem de benim daha önce gitmediğim, görmediğim bir şehre ya da ülkeye nasıl gider!” zihniyeti, beyin kıvrımlarında gizlendiği yerden çıkıveriyor.


Aaa unutuyordum az daha. Sevgili Rekursion,
Kadın, kocasının on misli fazla para da kazansa, kocalar hiç utanmadan: “ayakkabi dolabi doluyo tashio da senin gözün doymuyo” demeyi becerebiliyorlar valla. O lafa maruz kalmamak için çoğu çalışan kadın, yeni aldığı ayakkabıyı veya çantayı hemen saklayıp, giymek istediğinde de “aaa bu vardı zaten, hatırlamıyor musun” diye geçiştiriyorlar. Yani kendi kazançlarıyla aldıkları ayakkabı ve çantaları bile ağız tadıyla çıkaramıyorlar ortalığa.

Öfff yaz yaz bitmez serzenişlerim.
Bana hiç kimse “kızım, oku ama evlenirsen evinin kadını ol, boşanırsan da kocandan bir ev, bir araba ve hem çocuklarını, hem de seni rahat geçindirecek kadar nafaka istersin ” diye nasihat vermedi. :eek: Tabii ki ben de kızlarıma en iyi şekilde eğitim aldırmaya çalışıyorum ama böyle bir nasihat vermeyi de ihmal etmeyeceğim. Yaşasın ev kadınları. :D

Not: Sevgili Vilanjik
Senin yazını şimdi gördüm. Benimle aynı pencereden bakan birisinin olması üstelik bu kişinin kadın değil, erkek olması çok hoşuma gitti. Senin gibi düşünen erkeklerin çoğalmasını diliyorum. :)
 
[FONT=Verdana]Ben sözümün arkasındayım sevgili Neptün arkadaşım. Siz isterseniz, slogan deyin. Doğruluk ve yanlışlık kişilerin olguyla kurduğu bağa göre değişebilir. Buna da bir itirazım yok. [/FONT][FONT=Verdana]Ne yazık ki, yazdıklarınızdan şunu anlıyorum. Sonuçlar üstünden değerlendirmeler yapıyor, nedenleri sorgulamıyorsunuz. [/FONT]

[FONT=Verdana]Eğer, bu gün kadınlar, düşük ücretlerle ve güvencesiz işlerde çalışıyorlarsa, bunun nedenini sistemde aramak gerekir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Eğer kadın emeği, “ikincil” olarak değerlendiriliyorsa, bunun nedenini kadınlara yönelik geliştirilen olumsuz bakış açılarında aramak gerekir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Eğer kadınlar, bugün çalışma yaşamında eziliyorsa, bunun nedenini cinsiyet ayrımcılığında aramak gerekir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Kapitalizmde erkek emeği sömürüldüğü gibi kadın emeği de sömürülmektedir. Bunun aksinin olduğunu düşünmüyorum. Ama zaten kadınların erkeklerden daha fazla sömürülmesinin altında yine “kadının değersiz olduğu “ düşüncesi yatmaktadır. Çünkü, kadının görevi, aile içi görevlerdir. Böyle bir inanç vardır toplumda. [/FONT]

[FONT=Verdana]Siz nasıl oluyor da, meta üreten bir emekle meta üretmeyen bir emeği birbirine özdeş kılıyorsunuz? Sonra da terazinin iki kefesine koyup birbiriyle ölçüyorsunuz? Bunu da anlamış değilim. [/FONT]

[FONT=Verdana]Kadınların çalışması gerçekten bir özgürlük müdür? Şu an zamanım yok. Bu konuda düşüncelerimi daha sonra yazacağım. [/FONT]
 
[FONT=Verdana]Kadına çalışıp çalışmamayı seçme şansı verilsin. Yani bir meslek eğitimi görsün.[/FONT]
[FONT=Verdana]Sonra çalışırsan şu olur, çalışmasan şu olur yaklaşımı yanlış. Kadınlar ne kadar fazla iş ortamına girerse, kısacası çok fazla sosyal hayata görünürse bazı tabular yıkılmak zorunda kalacaktır. Ev işi müşterektir, eşler birbirine yardımcı olur gibi doğru şeyleri dikte etmek daha kolaylaşır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Aynı biz engellilerde olduğu gibi ne kadar çok insan bizi sosyal hayatta görürse birçok engelli aşabileceğimiz gibi. Yok sayılmamak için var olmak lazım.[/FONT]
 
Başlığı okuduğumda "Hah tam da benim konum" dedim. Sonra ilk yazı beni şaşkına çevirdi. Neyse ki diğer arkadaşların fikirleri ile biraz daha kendime geldim.

Kadınlar ve ekonomik özgürlükleri tam da benim konum. :) Bilen bilir.

Kadının özgürleşmesinin önündeki engeller o kadar köklü ve yapısal ki çözüm bulmak da çok hızlı olmuyor maalesef. Ülkemiz, aile ve cinsellik konularında dünyadaki en muhafazakar ülkelerden biri. Bize kadın veya erkek olalım, bu güne kadar öğretilen herşey muhafazakar kültürü devam ettiriyor. Bizler de bu kültürün birer parçası olarak onun hem öznesi hem de nesnesi oluyoruz.

100 yıl boyunca dünyanın her yerinde aktivist, feminist kadınlarımızın verdiği tüm mücadeleler, Atatürk gibi vizyoner liderlerin yaptığı reformlar ile edinilen kazanımlar sonucunda geldiğimiz nokta, bize şunu gösteriyor: Karşımızda çok güçlü, muhafazakar ve erkek egemen bir düşünce yapısı var. Kadın üzerinden hayat bulan kültürel muhafazakarlık, toplumsal ve siyasal hareketlerden, kurumlardan besleniyor ve sürekli yeniden üretiliyor.

Kadın, muhafazakar kültürde ‘aile’ içinde tanımlanıyor ve kadın kimliği eş olmak, anne olmak ile özdeş kılınıyor. Kadından evinin düzenini sağlayan hamarat ev kadını ve iffetli eş olması bekleniyor.

8 Mart'ta Ipsos'un Reuters Haber Ajansı için yaptığı bir araştırmada, Hindistan % 54 oranında kadının yeri evidir ifadesini kullanıyor. Türkiye ise % 52'lik bir oranla 2. sırada yer alıyor.

Yine Ipsos'un bir başka araştırması, Türkiye'yi anlama kılavuzu 2010 araştırmasında, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda Türk toplumunun % 60'tan fazlasının kadının çalışmasının kocasının iznine bağlı olduğunu söylüyor. Kısacası kadına denetimli özgürlük sunuluyor.

Araştırmalarla fazla can sıkmayayım. Böylesi bir hiyerarşik kültür ülkemize adaletsizliği, şiddeti ve eşitsizliği getiriyor. Kadınlarımızın dört tanesinden sadece biri çalışma hayatında yer alıyor, çünkü onlar doğurdukları çocuğa bakmakla yükümlü ve onlara destek olmak üzere kamusal bir destek yok.

Her 3 kadından biri aile içinde şiddete uğruyor. Şemse taşlanarak öldürülüyor, Medine diri diri gömülüyor. Kız çocuklarının hala hepsini okullaştıramıyoruz maalesef.

AB reformları, yasal düzenlemeler yapılmıyor değil elbette. Ancak bütün bu değişikliklerin hayata geçirildiğini göremiyoruz.

Fazla sıkmayayım, kağıt üzerinde olan haklarımızı tez zamanda kazanmamız temennisiyle bitireyim. :)
 
Vilanjik;
Kadının ekonomik bağımsızlığını elde etmesi çok şeye yarayacak...Hayır demeyi öğrenecek kadın,sonunda dayak olsa da,ama hayır diyecek, herşeyi sineye çekmeyecek,cahaletin kader olmadığını kadının da insan olduğunu öğrenecek...Eğitimli kadın şiddete maruz kalır çünkü,karşı çıkmayı öğrenir,herşeye evet bey sen haklısın demez..Bunlar da benim doğrularım der,diye bilir...Eşinden boşandığında,baba evine sığınmak zorunda kalmaz,kendine yeni bir hayat kurabilir ve kadının babası senin piçlerine ben bakmam dediğinde çocuklarına sahip çıkabilir,çocukları ortada kalmaz.Bir annenin çocuklarına sahip çıkamamsı bir kadın için ölümdür..Daha ne olsun bundan daha büyük özgürlük mü olur?..
Evet,vilanjik kadın daha bir özgürleşir,acılara katlansa da sonunda özgürlük vardır..Hiçbir şey altın teps içinde sunulmuyor,özgürlük de sunulmayacak elbet,kadını yüzyıllardır sindiren, ataerkil toplunum yapısı değişirken kadın sancı çekecek,acı çekecek,dayak ve şiddet görecek ama başı göğe erecek;):)
 
[FONT=Verdana]Aslında Sehribanu söylemek istediklerimi bir çırpıda yazıvermiş. Çok da iyi etmiş. Kendini geliştiren, kadınların önündeki engellerin birincil koşulunun ekonomik özgürlük olduğunun bilincinde olan kadınları görünce seviniyorum. Yine kadın sorununa duyarlı olan erkekleri görünce de seviniyorum. Çünkü, kadın sorunu, yalnızca kadınların değil, erkeklerin de katılımıyla çözülecek bir sorundur. [/FONT]

[FONT=Verdana]Gerçekten de, Sehribanu’nun dediği gibi kadının ekonomik bağımsızlığını kazanması kadına uygulanan her türlü baskının azaltılması anlamına gelmektedir. Kadınlar, dünyanın en çok ezilen kesimidir. Kadının özgürleşmesi toplumun tümünün özgürleşmesiyle mümkündür. [/FONT]

[FONT=Verdana]Bence, kadın sorununu irdelemek için kadınların tarihini de bilmek gerekir. Çünkü, geçmişi bilmeden bugünü sorgulayamayız. Kadın sorunu bu forumlara sığmayacak kadar derin bir konu. Biz ise burada yalnızca temel sorunları gündeme getiriyoruz. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Önce kadını emeğine, bedenine yabancılaştıran toplumsal yapıyı çözümlemek gerekiyor. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Kadınlar niye çalışsınlar ki! Otursunlar sıcacık evlerinde… Yuvayı yapan dişi kuştur. Analık kutsaldır. Cennet anaların ayakları altındadır. Bu ve benzeri söylemler ne kadar da tanıdık! Ne kadar da bizden! [/FONT]

[FONT=Verdana]Peki, kadın neden evinde tutulmak istenmektedir? [/FONT]

[FONT=Verdana]Kadının korunduğu düşülünen ev, kadının hapishanesidir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Sömürünün, şiddetin en yoğun yaşandığı yerler… [/FONT]

[FONT=Verdana]Kadın, kocasının, babasının mülkiyetidir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Nasıl çıkacak bu ev hücresinden? [/FONT]

[FONT=Verdana]Kanıksanan şeyler görülmez. Çünkü, bu toplumsal örgütlenmenin bir sonucudur. [/FONT]

[FONT=Verdana]Kadının bu toplumda ben de varım diyebilmesi için çalışması gerekiyor. Yani, ekonomik özgürlüğünün olması gerekiyor. Çalışmanın, bir meslek sahibi olmanın, kuşkusuz, çeşitli avantajları var. Bunlar belki çeşitli biçimlerde sınıflandırılabilir. Psikolojik, sosyolojik, toplumsal, hukuksal açıdan irdelenebilir. Ancak, ben burada yalnızca ekonomik açıdan bakacağım. [/FONT]

[FONT=Verdana]Birincisi, paranın gücü… Eğer, kocamdan, babamdan, abimden v.b. dayak yiyorsam, param yoksa, bir hiçim. [/FONT]

[FONT=Verdana]Eğer, kocam sürekli aldatıyorsa, benim gidecek yerim yoksa, bu aldatılmayı sineye çekiyorsam, param yoksa, hiçim. [/FONT]

[FONT=Verdana]Eğer, berdel veriliyorsam, törelere kurban gidiyorsam, hayır diyemiyorsam, param yoksa, hiçim. [/FONT]

[FONT=Verdana]Tüm bu örnekler çoğaltılabilir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Eğer, paranız yoksa, tasarılarınız gerçeğe dönüşmez. Parasızlıktan dolayı, tasarılarınız yalnızca tasarı olarak kalır. Günümüzde para, insanın geçim aracıdır. Bu bakımdan da, bir erktir. Para, öteki insandır. Paranın gücü ne kadar büyükse, ben de o kadar büyüğüm. Bu anlamda, kadınların birey olabilmesi için ve kendi başlarına yaşamlarını sürdürebilmesi için ilk önce, ekonomik olarak güçlü olmaları gerekmektedir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Kuşkusuz, çalışan kadınların da bir çok sorunu var. Empatizan’nın yazdıklarını yadsımıyorum. Ama bu sorunların kaynağına inmek zorundayız. Empatizan’ın söz ettiği sorunlar ya da baskılar yine erkek egemen toplumun kadına bakış açısından kaynaklanmaktadır. Toplumsal yapının korunması ya da erkeğin gücünü sürdürmesi, kadına verilen rollerle gerçekleşmektedir. Çalışan kadınlar ise, bu tutumları doğal olarak görüyorsa, sorunun çözümü daha da zorlaşmaktadır. Eğer, görmüyorsa, kadınla erkek arasında sürekli bir çatışma yaşanmaktadır. [/FONT]

[FONT=Verdana]Artık erkeklerin şunu anlaması gerekiyor. Kadının konumu ya değişecek… ya değişecek… Bizler, erkeklerin kölesi değiliz. Erkek türünün iktidarını reddediyoruz. Sizlerin köleci zihniyetinizi reddediyoruz. Ha! Evet. Acı çekiyoruz. Sürekli çatışıyoruz. Evet, ağlamayan çocuğa meme vermezler. Mücadelemizi sürdüreceğiz. [/FONT]

[FONT=Verdana]Bu demek değildir ki, kadın olarak mücadelemizi sürdürürken, erkekleri yanımızda istemiyoruz. Kadın sorununa duyarlı olan her erkek “ yanınızdayız” diyorsa, onlara da kapımız açık tabii ki… [/FONT]

[FONT=Verdana]Çalışma yaşamında emeğin sömürüsü hem erkek hem kadın için geçerlidir. Ama yine kadınlar değerce aşağı kabul edildikleri daha fazla emekleri sömürülmektedir. [/FONT]

[FONT=Verdana]Aslında daha da derine inersek, kapitalist üretim ilişkileriyle egemen ataerkil düzenin birbirini beslediklerini görürüz. Kadın emeğinin sömürülmesinin altında yine kadının görevlerinin aile içi görevler olduğu yatmaktadır. İşte çelişki buradadır. Bir yanda kadının işgücü pazarında yer alması öte yanda ise, ev yaşamını yürütmek zorunda olması… [/FONT]

[FONT=Verdana]Nasıl mı değişecek? Kadınların bilinçlenmesiyle… Kadınların aklını özgürleştirmesiyle… [/FONT]

[FONT=Verdana]Sancılı bir dönem… Bu dönemde erkeklerin de düşüncelerini özgürleştirerek toplumu dönüştürmek adına desteklerini bekliyoruz. [/FONT]
 
Teşekkür ederim Monalisa,seninle kadın sorunları konusunda aynı pencereden bakıp,sorunları çözme konusunda hem fikir olmak ayrıca gururlandırdı...
Senin de dediğin gibi,kadının bilinçlenip hayatına sahip çıkması kadar,erkeklerin de destek olması sorunları daha kısa sürede ve daha az acıyla ortadan kalkmasında yardımcı olacaktır.Erkeklerin de kadınlar kadar bilinçlenmesi konusunda çalışmalar yapmamız gerekiyor son tahlilde;):)
 
:) hemfikir olmanin verdigi keyfinizi bozmak istemem ama azicik burnumu sokiym dedim shuraya :p...



Sehribanu isimli üyeden alıntı:
"Bir annenin çocuklarina sahip çikamamsi bir kadin için ölümdür.."


bi baba icin de hayat iksiri deildir heralde!... baba, sirf eshinden ayrildi diye neden cocuklarinin ortada kalmasina gönlü razi gelsin ki?... kadin, erkek fark etmez, ayrilan eshler gelir durumlarina göre üstlenicekler elbette cocuklarin gecimini... gönüllü olarak yapmasalar bile kanun var, nizam var, yoksa da olmali - hepten dag bashinda kaldiysak o ayri tabe...

hem nasi yani, sehribanucum ve monacim ve katilan diger arkadashlar; kadin "hayir!" demeyi, hersheyi sineye cekmemeyi, cehaletin kader olmadigini, kendisinin (erkekler kadar) insan oldugunu ekonomik özgürlükten mi örenicek?... ancak ekonomik özgürlükle mi bunlari anlamak ve özümsemek mümkündür?... öyle oldugunu "empoze" etmek pek insanca bi yaklashim gibi gelmio bana... "parayi veren düdügü calar!" anlayishini, "paran kadar konush!" anlayishini, "paran kadar yasha (yoksa da geber)" anlayishini onaylamaktan ne farki kalir ki bunun?...

ekonomik özgürlük deyince ne anlashildigini tam olarak anlamish olmadigimi da itiraf edeyim bu arada... bashkalari icin calishmaya mecbur kalmicak parasal bir durumda olmaktir diye biliodum ben hep?... sizin burda tarif ettikleriniz ise sosyal güvencenin olmayishindan kaynaklanan sikintilar... bu tür kavramlara pek cok hakim oldugumu iddia edemesem de "sosyal güvence bashkadir, ekonomik özgürlük bashkadir" diyebilirim galiba :)...

nedir gercekten bu ekonomik özgürlük?... "param var, kimse bana karishamaz" mi demektir... ne demektir?... nasi bishidir?... özgürlügün eknomik olani falan mi :p... calishan insanlar otomatikmen sahip oluolar mi sizce ona?... neptün'ün verdigi, ev kadininin isterse kocasiyla pazarlik yapabilecegi, hoshuna gitmesse esh degishtirebilecegi türünden, fena halde garipsediginiz örneklere cok fazla takilip kalmadan ve hatta mümkünse kadin-erkek meselelerini karishtirmadan beni aydinlatir misiniz?...


Bir felsefe filan ortaya koymaya çalismadim, hele kadinlarin evlilige ve ev kadinliga mahkum edilmesini filan hiç aklima getirmedim. Isteyen istedigi seyi yapar tabii.

:) aklina getirdigini ve hatta savundugunu söylesen bile inanmam shahsen - galiba :)... gerek bu bashlikta olsun, gerekse daha önceleri acilmish bashka bashliklarda olsun, okudugum mesajlarindan anlayabildigimi düshündüklerim müsade etmes buna öle kolay kolay :)...

sen herhangi bi garip felsefeyi ortaya koyma cabasinda degilsin belki ama öle bi felsefe var ki zaten ortada :) ve "ancak calishan kadinlar ayaklari üzerinde duran kadindir" propagandasini, bahsettigin kötü nietli neoliberaller kendi cikarlari icin kullanabildiyse, bunun sebebi kadinlarin o felsefeden hakli olarak kurtulmaya calishmasidir diye düshündüm... yani kadinlar onca zaman boyunca ev kadinligi ve annelige mahkum edilmeselerdi, o propaganda o denli ragbet görmezdi... birileri kendi cikari icin ortaya sürdüyse bile kadinlarin da ishine yaramadi degil diye düshünüom - yalniz, yagmurdan kaciym derken doluya da yakalanmamak lazim tabe :)...

yani, pek de öyle isteyene istedigi sheyi yapabilme firsati verilmish ve veriliomush gibi gelmio bana... özellikle de, kiz cocuklari icin "ba-ba be-niiiiiiii o-ku-la yol-laaaaa!" türünden boynu bükük kampanyalara hala ihtiyac duyulan türkiye'de buna inanmak zor :)... yoksa, söylemedigin sheyleri söylemishin gibi agzina koymak amaciyla yazmadim onlari ama öyle gibi duruyosa özür dilerim gercekten - beceriksizligime say ;)...


Zaten siz yeni bir şey getirmek yerine, ülkemizde yaşanan aile içindeki kadın ve erkeğin durumlarını bir şekilde onaylamış oluyorsunuz.. Çoğunlukla da dini ritüelleri yoğun yaşayan insanların bakış açısı bu..

farkli bakish acilarina sahip, farkli kesimlerin ayni konuda öne sürdükleri argümanlar her ne kadar birbirine zit olabilse de onlardan birini sorgulamak, diger kesimin bakish acisini otomatikmen onaylamak anlamina gelmes ille de... kadinlarin iyiligini düshünüomush gibi davranip ama aslinda kendi bakish acisinin egemenliginden bashka hic bi derdi olmayan kesimlerin de, argümanlarinin da al birini, vur ötekine!...

bi aralar "vatana millete en hayirli kadin, bütün sevgisiyle, shefkatiyle, hersheyiyle kendini cocuklarina, ailesine adayan kadindir" denilior, eshinin kazandigi para yettigi halde ish hayatina katilmayi secenler kücümsenior, aileyi (dolayisiyla vatani milleti :p) yüz üstü birakmakla, egoistlikle suclaniodu...

shimdi ise "eshimin kazandigi para yetio, disharlarda calishmaktansa aile ici görevlere ve cocuklarima ayirmak istiorum zamanimi ve enerjimi" diyen kadinlarin secimleri kücümsenip, meta üretimine katilmadiklari icin egoistlikle, kolaya kacmakla ve hatta bütün sorumlulugunu kocasina (dolayisiyla da vatana millete :p) yüklemekle suclanabiliolar... ikisi arasinda hic mi paralellik yok shimdi :)...


Kadinin saygi görmesi egitim almasindan çok, egitim hakki verilmesi, bir birey olarak görülmeye baslanmasi ile basliyor. Tabii bunlar bir döngü içerisinde birbirlerini pekistirebiliyor, ancak baslangici kadinin "insan" olarak görülmesinden geçiyor.

Eger, bu gün kadinlar, düsük ücretlerle ve güvencesiz islerde çalisiyorlarsa, bunun nedenini sistemde aramak gerekir.

Eger kadin emegi, “ikincil” olarak degerlendiriliyorsa, bunun nedenini kadinlara yönelik gelistirilen olumsuz bakis açilarinda aramak gerekir.

Eger kadinlar, bugün çalisma yasaminda eziliyorsa, bunun nedenini cinsiyet ayrimciliginda aramak gerekir.

Kadınlar, dünyanın en çok ezilen kesimidir. Kadının özgürleşmesi toplumun tümünün özgürleşmesiyle mümkündür.

birbirinizden cok farkli sheyler söylüomush gibi davransaniz da ikinize de sonuna kadar katiliom :)... kurtulushun nerden bashlamasi gerektigi ile ilgili anlashamadiginiz noktaya gelince :); eger bi sistem bi kesimi egemen kilip, sadece onlara nefes almayi müsade ediosa, kadinlarin erkeklere, sakatlarin saglamlara vs. benzedigi oranda saygi kazanmasini amaclamak cözüm degildir (o sistemi desteklemektir/onaylamaktir/onun aleti olmaktir) diyen neptune'ye katiliom... ama bu demek degildir ki, "herkes haddini bilsin, kimse kimsenin yerini ishgal etmesin!"...

saygi icin insanlari birbirine benzetmeye, "aynilashtirmaya" (pegasus'un kulaklari cinlasin :p) hic gerek yok... insanlar binbir ceshit farkliliklara sahip olsalar da (ve iyi ki de öyle) istisnasiz her insanda, her türlü saygiya deger bi "aynilik" var zaten - eger saygi icin ille de "aynilik" gerekiosa tabe :)... adi nedir bilmiom ama "mutlu olabilme ve mutlu edebilme kapasitesi" diorum kendimce o ayniliga... farkliliklari yok saymak veya türlü deger yargilariyla kesip bicip bi shekle sokarak aynilashtirmaya calishmak, o kapasitenin körelmesine yarar ancak en cok - eshitlik saglamaya falan degil...


üf, cok karishik oldu :eek:, selamlar :)...
 
Kadın ve ekonomik özgürlük deyince kadınların tam olarak ne anladığı pek ortaya
çıkmadı sanki bu başlıkta.
Kadın elbette çalışmalıdır, önce kendisi için, aile ekonomisine katkı için, sosyal statü için, kariyer için v.s....
Tartışmasını bile yapmak manasızdır. Ancak...
Bazılarımızın anladığı kocadan kolayca boşanabilmek ,"hayır" diyebilmek galiba. Ya da Monalisa'nın dediği gibi ekonomik bağmsızlık kazanınca hertürlü baskının kalkması..
Bu kadar basit değil diye düşünüyorum..
Yüzlerce çalışan kadın var sosyal güvencesi olan, işten gelip ev işi ,yemek, çocuk bakımı...v.s .Üstünede koca dayağı yiyen. Bu kadınlar ne boşanabilmektedirler nede baskıları kaldırabilmektedir.
Çalışmak her kadının özgürlüğüdür demek azınlıktan bahsettiğiniz anlamına geliyor bana göre. Hangi Türkiye'yi nereden görüyorsunuz bilmiyorum ama bakın hala burada "kadının ekonomik özgürlüğü olmalımıdır?" diye düşünen kafa yoran adamlar var.
"Kadınlar kocalarınadan kafası atınca boşanabilir eğer çalışıyorsa" derseniz ne babası tarafından okutulur ne kocası tarafından çalıştırılır.
Kadın dernekleri erkeklere neden hep itici gelmiştir?
Bilinçlendirmeyi bu söylemlerle yapmak inanın hiç inandırıcı değil..
Haydi bir klasik de benden :)HAYDİ KIZLAR OKULA.......
 
Günümüzde kadının çalışma hayatınının içinde bulunmasını yadırgayan düşünceleri görmek beni şaşırtıyor açıkçası . Kadının iş hayatında yer alma sebeplerinin başında ekonomik koşullar geliyor .Böyle bir zorunluluk varken , eğer imkanı varsa neden bir kadın çalışmasın ki.?? Kadın yada erkek sonuçta ikisi de insan , ikisi de farklı yaratık değil .Bir erkek yada bir kadın değil de bir insan ne ister diye bakmak lazım olaya ..
Zaten böyle bakmayınca bu tartışmalar her çağda sürüp gidecektir
Günümüzde her yapılan işin , yapılan çalışmanın maddi olarak karşılığı vardır,kadın ya da erkek yapılan iş karşılığında belli bir ücret alır , eğer verilen mebla az ise, zam istenmesi gayet doğaldır.Eğer istenilen ücret verilmezse iş değiştirmek , iş hayatında yaşanan olaylardır. Bu arada hiç bir kadın da patronunu kocası gibi görmez , patronu da onu karısı gibi görmez !!
Burada anlamadığım evlilikte kadın kocasının işçisi olarak mı görülüyor ??? yoksa ben mi öyle anladım..İnşallah ben yanlış anlamışımdır çünkü karısına işçisi gözüyle bir bakan erkek mantığını yakışıksız buluyorum.
Unutmayalım ki eşler birbirinin hayat arkadaşıdır.Bu tanımlama sadece karı koca için getirilmiştir ,işçi patron ilişkisi için değil.Lütfen biraz daha insani ve modern düşünmeye çalışalım .
Tabiki kadın yapı olarak daha narin ve duygusal bir varlık , gerçekten kolay değil hem işte sabahtan akşama çalışmak hem de ev hanımı olarak evinin düzenini sağlamaya çalışmak .
Eğer şartlar başka olsaydı, ben eminim ki bir çok kadın sabahın 8 inden,akşamın 6 sına değin iş hayatı içinde koşturmak yerine , eviyle , eşiyle , çocuğuyla ilgilenmek kendisine vakit ayırmak isterdi diye düşünüyorum.Tabiki bu düşünce de olmayan bayanlar da vardır ama ben olsam öyle yapardım ...
 
bir kadin olarak ilgiyle takip ediyorum yazilarinizi
anladigim okuduklarimdan cikardigim sanki her kadinin bir erkekle babasi, abisi, kocasi ve veya bir erkekle beraber hayatini yasiyacak illada erkek patron yaninda calisacakmis gibi anliyorum
ppppeki ailesinde erkek olmayabilir o zaman ekonomik bagimsizlik olmasa nasil olur
her yasayan kadin ev li diildirya
her yasayan kadinin babasi yokturya
zatende gunumuzde bosanmalar artmis cocuklar genelde anneye kalmistir
erkek egemen toplum desenizde kadinlar her is alaninda basarilidir gunumuzde
haydi kizlar okula
kendi ayagi uzerinde duramayan kadi evlenmesin bile gunum uzde
sanki erkekler o kadar guclumudurki butun erkek calissin biz yiyelim mantigi
unutulmasin her basarili erkegin arkasinda bir akilli kadin vardir
 
Rekücüğüm Alamanyalarda hayat güllük gülüstanlık sanırım,olaylara Anadolu'dan bakmak mümkünse buradan bakmaya çalış olmaz mı;):)
(Bu işin şakası tabi,ciddiye alma..:))
Uzun uzun yazmaya vaktim yok (vaktim olduğunda yazmaya açlışacağım),ama ben mesleki olarak işin içinde olduğumdan dolayı,öyle hayatlar var ki, kabusunu bile göremezsin...Öylesine bir çıkmazın içindeki kadınlar,görsen benden daha çok şaşıracağından eminim...Teoride herşey güzel ama pratik hayatta olaylar çok farklı...;)
Kısaca,ben her zaman şunu derim,kadın okumalı,meslek sahibi olmalı,sosyal güvencesi ve ekonomik özgürlüğü olmalı...;)
 
[FONT=Verdana]Küçüklüğümden beri çok ezilen kadın gördüm. Gerçekten de, bir eğitimi olmayan, ekonomik gücü olmayan kadınların boşandıkları zaman çocuklarına sahip çıkamadıklarına bizzat tanık oldum. Çocukları ellerinden alınıyordu. Kadınların payına yalnızca ağlamak düşüyordu. Hepsi çaresizdi. Baba evine dönmek zorunda kalıyorlardı. Ama babalar, kızlarının çocuklarını kabul etmiyordu. Çünkü, zaten bu toplumda kız evlat olmak değersiz olmak demekti. Bir de kızlarının çocuğuna bakmak ekonomik anlamda yük getiriyordu. Kadınlar, çocuklarını kocaya bırakmak zorunda kalıyorlardı. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]O günden bu güne geldiğimizde bir değişim var. Değişimi yadsımayız. Bu değişim toplumsal yaşamın her alanında var. Bugün, çalışan, kendi ayakları üzerinde duran kadın, kocasından boşandığında, çocuğunun sorumluluğunu üstlenebiliyor. Tabii, nafaka da alabiliyor. Ama bu değişim daha çok büyük kentlerde. Varoşlarda ya da Anadolu'da halen çocukluğumun Türkiye'nde gördüklerim yaşanıyor. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Bir annenin çocuklarına sahip çıkamaması kadın için ölümdür. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Bu söz bana çocukluğumda tanık olduğum bir çok kadının dramını hatırlatıyor… [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Yaşamın gerçeğini… Şimdi bile o gerçeğin izdüşümü yüreğimi eziyor… [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Siz ne derseniz, deyin. Sehribanu’nun dediklerine katılıyorum. Eğitim alamayan, erkek egemenliği altında ezilen, tarlada, bağda, ev işlerinde çalışan binlerce hemcinsimi alınlardan öpmek istiyorum şu an. Bu sitede ya da dışarıda, kendi parasını kendi kazanarak, kendi yaşamını kendi başına sürdüren kadınları görünce, hemcinslerim adına gururlanıyorum. Kadınlar, gümbür gümbür geliyor. Bir ordu gibi! Gelecekler, elbette yıkacaklar erkek egemenliğini![/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Tabii ki, özgürlük kavramı çok göreceli bir kavram… Burada bu kavramla ilgili pek derinlere dalmayacağım. Bunun için ekonomik özgürlük yerine ekonomik bağımsızlık terimini kullanacağım. Ekonomik anlamda bağımsız olmak, özgür olmanın tüm kapılarını açmaz tabii ki… Hem hangi özgürlüğün? Çünkü, kapitalizmde özgür olduğumuzu düşünmüyorum ben. (Dediğim gibi konuyu dağıtmamak için buralara fazla girmiyorum) [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Kadının ekonomik bağımsızlığının olması demek, kadınların toplumsal yaşamda çalışmaya katılması demektir. Kadınlarla erkekler arasında eşitliği fiili olarak belirleyen budur. Kadınların toplumsal yaşamda çalışmaya katkılarının artması, kadının aile ve toplum içindeki rollerin değişmesine de olanak sağlayacaktır. Böylece, kişilikleri de gelişecektir. Dünya görüşleri de biçimlenecektir. Kadının kendi çalışmasıyla elde ettiği kazanç, eskiden olduğu gibi koca eline bakmaktan kurtaracaktır kadını. Kadın, bağımsız olacaktır. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Kadının ekonomik olarak bağımsız olması, kadının kocası karşısında el pençe durmaması demektir. Kadının kendi kendine yetebilmesi demektir. Kadının gerektiğinde kapıyı çekerek gitme cesaretini göstermesi demektir. Kadının ekonomik bağımsızlığı eşine, sevgilisine, babasına muhtaç olmamayı getirir. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Ne güzel değil mi? Kendi paranı kendin kazanarak birey olmak… [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Ben böyle bir dünya düşlüyorum işte! [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Erkeklerin zincirlerinden kurtulmuş hemcinslerimi her alanda görmek istiyorum.[/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Kadının ekonomik olarak bağımsız olması, en başta kadına nesne değil, özne olmanın yollarını açmaktadır. Ben daha önce de söylediğim gibi konunun çok geniş olduğunu, bu nedenle de, temel şeyleri tartıştığımızı yazmıştım. [/FONT]
[FONT=Verdana]Sizin oralarda durum farklı olabilir Rekursion. Ama bizim ülkemizde çalışan insanların bile sosyal güvencesi yok. İnsanlar, sigortasız işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Geleceklerinin hiçbir garantisi yok. Biz de, kendi ülkemizin koşullarından söz ediyoruz. Olgular, ülkeden ülkeye göre değişebilir. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Hah işte! Benim de demek istediğim tam buydu. “ Parayı veren düdüğü çalar. “ Ne yazık ki, gerçeklik böyle! Paran varsa, değerlisin. Paran yoksa, hiçsin. İşte kapitalizmin çıkmazı! Para her şeyi belirliyor. Para, tüm insani niteliklerin üstüne çıkıyor. İnsanı parçalıyor. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Ekonomik olarak küreselleşme, malların hizmetlerin ve her türlü sermayenin ülkeler arasında serbestçe dolaşabilmesi demektir. Sermaye bunu gerçekleştirebilmek için çeşitli yapılanmalara gitti. Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası v.b. yapılanmalarla sosyal devlet anlayışından uzaklaşılmaya başlandı. Bu arada firmalarda ucuz emek gücüyle maliyetlerini en aza indirmeye çalıştılar. Sonra da kadın emeği, en ucuz emek oldu. Özel mülkiyetin olduğu yerde, emek ve emek sonucu elde edilen ürünün de bir değeri yoktur. Yalnızca kapitalizmde kâr önemlidir. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Demek ki, kapitalizm de, erkek emeğinden daha fazla kadın emeği sömürülmektedir. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Tabii ki, kadının ekonomik olarak bağımsızlığını elde etmesi tek başına yeterli değildir. Aydınlanmış belleklere ihtiyacımız var. Eğer henüz gelenek ve göreneklerin etkisindeysek, kadınlara yüklenen rolleri kabullenmişsek, halen feodalitenin ve cemaat kültürünün etkisindeysek, bir de buna kapitalizmin kuşatılmışlığı ekleniyorsa, artık kadınların durumunu siz düşünün. [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Ceren’in dediği gibi, kadının çalışma yaşamında olmasını halen yadırgıyorsak…[/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana]Ben ve benim gibiler, kadının çalışma yaşamında olması gerektiğini söyleyip burada düşüncelerimi yazmak için emek harcıyorsam… [/FONT]
[FONT=Verdana]Söyleyecek laf bulamıyorum inanın ki… [/FONT]
 
Üst Alt