Ben yasin ayva. 1979 çorum İskilip doğumluyum. iki kardeşiz, benden iki yaş büyük ağabeyim var. güzel başarılı bir okul döneminden sonra iş hayatına başladım birkaç meslek değişiminden sonra mobilya döşemeciliğinde karar kılıp başarılı ve özverili bir şekilde arkadaşlarıma örnek olacak düzeyde hayatımı devam ettirmekte idim.
her türk erkeği gibi 20 yaşıma geldiğimde askerliğimi icra etmek üzere Balıkesir ord. Donatım er eğitim taburuna teslim oldum. üç aylık acemi birliğinden sonra Kıbrıs 14.cü zırhlı tugay topcu taburu 1.ci bataryada görevime başladım. silah bakım kursuna katılıp iyi bir derece ile 450 kişilik tabura silah tamir ve bakımcısı olarak atandım. artık görevim silah tamircisi idi. çalışmayı çok sevdiğim için hiç boş durduğum olmamıştır. gece demeden gündüz demeden her ne görev verildiyse eksiksiz yapmaya çalıştım. kısa süre içerisinde sevilen sayılan bir asker oldum. başarılarım ve çok çalışmam neticesinde iki adet takdir bir üstün hizmet belgesi ve kırmızı teskereye layık görüldüm.
askerliğimi bitirip döndükten sonra işe başlayıp kısa zamanda çeyiz hazırlığımı tamamlayıp Hayriye isimli bayanla tanıştım. birbirimizi sevmeye başladık. sonra hayatımızı birleştirme kararı aldık. güzel bir evlilikten bir yıl sonra dünyalar tatlısı eren isminde yavrumuz dünyaya geldi. evimizi ayırıp kendi başımıza bir yuva olup hayata tutunup devam etmekte idik. maddi durumum çok iyi olup hiçbir sıkıntımız yok idi. kısa zamanda arabamızı alıp sosyal yaşantımızı daha da zengin hale getirmiştik ve taki bu talihsiz kaza başımıza gelene kadar...
ben genelde eşim ve çocuğumdan başka pek kimseyle bir yerlere gitmezdim. ilk defa yalnız çıkalım dedik, olanlar oldu.
14 haziran 2008 günü çetin isimli arkadaş aradı yarın baraja balığa gidelim dedi, ben de gidelim dedim. akşamdan hazırlığımızı yapıp sabah yola çıktık. saat 07:00 gibi barajda olduk. biraz balık tuttuktan sonra aklımıza samsun düştü. nerden bilirdik hayatamızın kararacağın.ı saat 12:30 gibi bizim eve geldik. üzerimizde fazla para yoktu, üzerimize biraz para aldıktan sonra yola çıktık. hava çok sıcaktı gecede fazla uyumadığımdan yolda rahatsızlanıp istifar ettikten sonra arkaya geçip biraz uzandım. içim geçmiş. bir uyandım samsun 19 mayıs üniversitesi tıp fakültesinde gözlerimi açtım.
arabamız kaza yapmış. boynumda boyunluğu fark ettim. sırtımın altında sert bir tahta karnımın alt tarafını açtıklarını fark ettim. iç kanamama müdahale ediyorlardı. şuurum ara ara gelip gidiyordu. biraz kendime gelip neyim olduğunu sorduğumda ise acı gerçeği o an öğrendim. göğsümden alt yanımın tutmadığını omurgamın kırıldığını karaciğerimin parçalanıp iç kanamam olduğunu sağ köprücük kemiğimin kırıldığını, araçtan fırlamam neticesinde kalçamın parçalandığını öğrendim.
ben herhalde ayaklarım koptu diye soruyorum, ayaklarım duruyor mu diyorum, doktor duruyor diyor. ama hissetmiyorum. kimi aramamızı istersin diye sordular, annem geldi aklıma onu aramalarını istedim. annemin ev numarasını verdim. hatta doktorlar aralarında demişlerdi iyi bilinci açık diye...
kara haber tez duyulur derler ya eşim kayınbabam kayın biladerim olmuş hastaneye ilk koşup gelen. dışarıda sürekli haber aldıklarından eşim oturmuş ağlıyormuş, ben Yasin e yürüyemiyeceğini nasıl söyleyeceğim diye. yoğun bakımdan çıkıpta ben söyleyince zorda olsa yüzü biraz gülmüştü. ilk günler durumun mühimini anlıyamadım, ameliyata alıp sırtına platin takıcaz dediler. ilk 3 gün hayati tehliken var diye karantinada bekledikten sonra beyin cerrah bölümüne aldılar .8 günün sonunda ameliyata girdim. ameliyat bitti odaya geldikten bir saat sonra ağrılar arttı. yalvarıyorum ağrı kesici diye... enfeksiyon kapmışım. ağrı kesici vuramayız dediler. ateşin düşmesi lazımmış. çığlık çığlığa ateş nihayet düştükten sonra ağrılarım biraz da olsa dinmeye başladı. ilaçlardan sonra suyumu bile kendim içemiyordum. bir kez solunumum durdu, hemen müdahale ettiler. burnumdan bir hortum soktuklarını hatırlıyorum. öksürme zorluğu çekiyordum. hiç esniyemiyordum. bu durum bayağı sürdü. öksürünce sırtım kopacak gibi acıyordu.
13 gün hastanede kaldık. çok sıkıntılı günlerdi. hiç bitmeyecek sandım. eşim perişan oldu, oğlumuz ayrı perişan. ilk hastaneye gelip de beni gördüğünde korkmuştu. yanıma bile yaklaşamadı. her yerim yara bere içinde idi. nihayet hastaneden taburcu olup eve dönüyorduk, biraz da olsa mutluydum. ambulansla eve gelip battaniye arasında yatağa yatırıp başımda kimse kalmayınca, bıraktım kendimi... ağla ağla günlerce gözümde yaş kalmadı. düşünüyorum biz şimdi ne yapacağız, ne yeyip ne içeceğiz diyorum.
bir daha yürüyemiyecektim, eskisi gibi çalışamıyacağım, her gelen diyor Allah büyüktür ,ama beynime laf anlatamıyorum. oğlum geliyor başıma, baba ne zaman kalkacaksın diyor. verecek cevap bulamıyordum. onu da bu küçük yaşta böyle bir ağırlığın altına soktum, ama ben ister miydim böyle olmasını. kim ister ki.
beni en fazla yıkan başkasının yaptığı kazadan sakat kalmak. kendim yapmış olsam en azından derdim ki kendim ettim kendim buldum. işte bu beni kahrediyor!!!
bir ay geçipte yatak yaraları baş göstermeye başladı.. inanılmaz bir koku sardı evi. kıpraştıkca kanalizasyon gibi koku geliyordu. yattığım yerler çürüyormuş. his duyu olmadığından acıda yok. çok geç olmadan anlasak ta iş işten geçmişti. kayınbabam eve doktor getirdi yaralara evde temizlik yapılıp hastaneye gitmemizi önerdi. o gün hastaneye gittik. tahlil filim sonrası ameliyata aldılar. sol baldırımdan parça alıp kuyruk sokumu ve kalçama yama yapıldı. sol yanımda da tırnak büyüklüğünde delinen yer vardı, doktor oranın kendisi iyileşeceğini söyledi. bir haftalık hastanede yatıştan sonra eve döndük. evimiz dördüncü kat idi yine battaniye arasında çıkarıp yatağa yatırıp gidiyorlardı. yaralar iyileşip de biraz kendime gelince Ankara fizik tedaviye müracaat ettik. bir ayın sonunda sıramız geldi, yatırılmak üzere çağırıldık. çok umutluydum. orada en azından eskisi gibi yürüyemesem de yine ayaklarımın üzerinde dururum sanıyordum. ama oradaki amaç sadece sakat yaşamayı öğretmekmiş.
pansumancı geldi bir sabah benimde sol yanımda küçük bir yara varya hani kendi iyileşecek olan, onu gösterdim. ne küçüğü dedi bu yara iki yılda geçse iyileşmez dedi. ne olacak dedim. ameliyat dedi. fizik tedaviden çıkışımızı verdiler. oradan Ankara numunenin plastik cerrah bölümüne sevk ettiler. iki günlük tahlil ve gözlemden sonra ameliyata aldılar. lokal anestezi olduğundan konuşulanları duyuyordum. doktorlar aralarında kısık sesle konuşuyor... ne bu kasların altı komple iltihap sarmış diyor. sol baldırımı komple açıp altını temizleyip yeniden kapattılar. tırnak kadar bir yara başıma ne işler açtı.
ambulansla yürüme umudu ile gittiğim hastaneden tekrar ambulansla eve dönüyorduk. biz hastaneden dönmeden kayınbabamlar evi de değiştirip giriş kat bir yer bulup taşımışlardı. bir gece yarısı ambulansla eve getirip yatağıma yatırıp gittiler. bir ay boyunca yüz üstü yattım. insanın ömründen ömür gidiyor yüz üstü yatarken. yaralar biraz iyileşip yavaş yavaş yatağın içine doğrulup destekli oturmaya başladım. bir aydan sonra sokağı görebildim pencereden. cam hafif açık dışarıdan sesler geliyor, oğlumuz üst kattaki komşunun çocuklarıyla oynuyor. çocuk diyor ki, senin babanın bacakları yok diyor. bizim çocuk var diyor... ağlıyarak eve gelmişti. bir baba için en zor durum izah etmek anlatamıyorum ki. 5 yaşındaki çocuğa ne anlatabilirsin ki. o an zorda olsa tekerlekli sandalyeye binim çıktım. oğlumla dışarı ayaklarımın olduğunu ispat edeceğiz ya çocuklara, biraz da olsa oğlumu rahatlatabilmiştim. ikna etmesi çok zor oluyor çocuk kısmını. yakında okula başlayacak elinden tutup götürmek istemez miyim okula yazdırmayı .ama beni düşündüren sünneti oluyor. soruyor baba ben sünnet arabasında gezeceğim mi, bana da düğün yapacak mısın, sen arabada nereye oturacaksın diye. bu çektiğim dertten çok bu sorular yoruyor beni. sonuçta her şey maddiyata dayanıyor .ne yapayım benim oğlumun kaderi de buymuş demek. ona sorsan dünyalar onun. o kadar mutlu ki. her gün gelip boynuma sarılıyor, iyi ki ölmedin, sen ölseydin ben sensiz ne yapardım diye.
ilk zamanlar çok istiyordum ölmeyi, ama onun bu sevinci beni yaşama daha bir fazla bağlıyor. yavaş yavaş sakat yaşamaya alışıyorum. eşimden Allah razı olsun bir an olsun hiç desteğini esirgemedi, benim üzülmemem için elinden geleni yapıyor. genç yaşında sakat bir eşle kalakaldı ortada. yeni çocuğu olmuş bir anne gibi altımı bezleyip temizliyo.r şu an daimi sonda takılı. mesane kapasitem düşük çıktığı için ara sondaya geçemedim. 1 yıldır elinde kova idrar boşaltıyor. sağımdan soluma bile dönemiyorum. eşim çeviriyor. benden yapı olarak küçük olduğundan bayağı bir zorlansa da hiç şikayet etmiyor. Mevlam onu başımdan eksik etmesin. şu an iki yerinde fıtık var, yeni doktora gitti, 12 adet iğne vermiş beli için. doktor diyormuş bizi tanıdığından benim durumumu biliyor çok sabretmen lazım diyormuş doktor eşime. hastanede tanıştığım arkadaşların çoğunun eşi bırakıp terk etmiş. benim şimdilik böyle bir korkum yok. ama bir gün bıkar mı bilmiyorum. işte o zamanda benim sonum olur. buna eminim. beni yaşama bağlayan iki nedenden birisi... bi de oğlum.
tıp bir gün ilerler de, biz de ayağa kalkabilir miyiz yada biz görür müyüz bunu da bilmiyorum. bir yıldır aynı sofrada oturup yemek yiyemiyoruz. eşimden ayrı yatmak. en fazla beni bunalıma sokan bu genç yaşımda erkekliğimi yitirdim. artık yürümekten de vazgeçtim, sadece erkekliğim geri gelmiş olsa o da yok. daha bu ne kadar devam edecek bilmiyorum. bir hafta önce raporum bitti, şimdi ise sağlıktan da yararlanamıyorum. malulen emekli olma şansım da şimdilik gözükmüyor. kazadan önce arabam vardı, biraz da olsa birikintim vardı. ne araba kaldı ne birikmiş param. sıfırı da tükettik. sonunda günlük bez parası sürekli kullandığım raporlu ilacım var ev kirası elektrik su derken gider çok, gelir yok. elden gelende öğün olmuyor. o da vaktinde bulunmuyor.
askerliği borçlandığım zaman pirim yetse borç dert bulup yatırırdım. 8 ay açık kalıyor. kime yaklaşsam sakat diye kaçıyor. zaten sağlam insanlar iş bulamazken ben ne işe yararım ki. sadece sigortam devam etse para pulda istemiyorum. tek istediğim 8 ayı doldurmak. yapabileceğim iş olduktan sonra yaparım, ama şimdi toplum içine ben nasıl çıkayım. idrar sorunu olmasa... ne küçük nede büyük idrarımın geldiğinin farkına bile varamıyorum. ancak kokusundan anladığında ise iş işten geçmiş oluyor .sesli gaz sorununu daha saymıyorum. ben her zaman diyorum benim gibisinin tek çözümü var ÖTENAZİ. yediğim ekmek zarar diye düşünüyorum. neden mi...
işte nedeni: yeni yeni sandalyeye oturmaya başladım. evin çok yakınında bir çocuk parkı var eşim oğlum ben oraya gittik. eşim bana bakkaldan içmeye su almaya gitt.i oğlumda kayıncaktan kaydı benim olduğum yere geliyordu sallanan salıncağı fark etmedi salıncak çarpıp ta yere yuvarlandığında gidip yerden yatan çocuğumu kaldıramadım. ya o an yer yarılıpta içine gireydim yada öleydim dedim.
dert gelince üst üste gelirmiş. oğlumuzun kolu kırıldı bir de ben alıp hastaneye bile götüremedim. beni bu sıkıntımda en fazla yalnız bırakan ÖZ ağabeyim EKREM oldu. bir yılın on ayı küs durdu. sudan sebepten küsüp gelmiyor. kendisi çorumun en sosyete terzisiya yanına sakat olduğum için yakıştıramıyor heralde diye düşünüyorum. böyle bir durumda insan kardeşine nasıl küser. bunu hangi vicdan kabul eder anlamış değilim. hadi beni boşverdik o kadar hastanelerde yattım gelmedin ya insan öz yeğeninin kolu kırılırda ona olsun ziyarete gitmez mi. ben sağlığımda her işine koşardım elden ayaktan düşünce mi bu kadar kötü insan oldum, anlamış değilim.
kim dost kim değil kötü gününde belli oluyor. şu bir yılda on yıl yaşlandım. iki hafta önce kulaklarımda çınlama var diye doktora gittim, muayeneye girdim bir şey çıkmadı. sinir hastalıklarına gönderdi. sinirselmiş. korkuyorum kafayı üşüteceğim diye.
artık zor da olsa kabullendim başka çarem de yok zaten. evimde oturup dışarı bile çıkmıyorum. zaten istesem de çıkamıyorum. devletin şartlı vermiş olduğu tekerlekli sandalye var iyileşince geri vercekmişim. dolgu tekerli binip inmek zaten zulüm. kolları açılmadığı için binip inmek bir hayli zor oluyor. kayınbabam gitti sigorta müdürlüğüne elimizde başka yok demişler. akülü araba için müracaat etmediğim başvurmadığım dernek kalmadı. televizyonlarda çıkıyorlar bangır bangır engellileri kaldıralım diyorlar, iş icraata geldi mi kimse yaklaşmıyor. ben bu sandalyeynen nasıl çıkıpta dışarıda geziyim. on metre bile asvaltta süremiyorum .düz zemin olması gerek sır.t bölgemden aşağı tutmadığı için denge sorunum var. sürekli birinin sürmesi lazım. kimseye de yük olmak istemiyorum.
geçenlerde evin eşiğinden geçiyim dedim 5 santimlik eşikten geçmeyi beceremedim. tepemin üstü ters döndüm. o günden beri aşırı korkum var. sandalye sallansa düşcem sanıyorum. akülü arabaların fiyatı oldukça pahalı almaya gücüm de yetmiyor. bir gün maddi durumum düzelirse o zaman bir akülü araba alıp rahat rahat dışarı çıkarım. gezmeyi çok özledim, çalışmayı da tabiî ki. insan sağlığını kaybedince anlıyor değerini. ben anladım ama çok geç.
o samsun'u verseler çıkar mıydım yoluna. ama kader demekten başka bir şey gelmiyor elimde.n daha bir yıl olmadan bu kadar şaşırttım da hayatta, 3 yada 5 sene sonra tabi yaşarsam ne yapacağım bilmiyorum. tüm hayallerim yıkıldı. ne hayallerim vardı ileriye dönük, hepsi de bir bir suya düştü. tek amacım vardı başımızı sokacak bir ev almak. tüm çabam buydu. ama şimdi kalakala elimde birtek tekerlekli sakat arabası kaldı. birde tutmayan bacaklarım, sönmüş umutlarım.
kurduğumuz hayaller yazıp anlatacaklarım o kadar çoktu ki, sayfalara sığmaz. şu bir senede yaşadığımız hiç uğramadığım kapısından bile girmek istemediğim hastaneler ikinci adresim oldu. bir ayım evde geçse bir haftam hastanelerde geçiyor. Allah yokluklarını da vermesin hastaneler doktorlar olmasa biz ne yaparız. denizler daimi dalgalı olmaz ya diyorum gün gelir sütliman olur, batmadan biz de kıyıya ulaşırız. belki de. kim bilir...
her türk erkeği gibi 20 yaşıma geldiğimde askerliğimi icra etmek üzere Balıkesir ord. Donatım er eğitim taburuna teslim oldum. üç aylık acemi birliğinden sonra Kıbrıs 14.cü zırhlı tugay topcu taburu 1.ci bataryada görevime başladım. silah bakım kursuna katılıp iyi bir derece ile 450 kişilik tabura silah tamir ve bakımcısı olarak atandım. artık görevim silah tamircisi idi. çalışmayı çok sevdiğim için hiç boş durduğum olmamıştır. gece demeden gündüz demeden her ne görev verildiyse eksiksiz yapmaya çalıştım. kısa süre içerisinde sevilen sayılan bir asker oldum. başarılarım ve çok çalışmam neticesinde iki adet takdir bir üstün hizmet belgesi ve kırmızı teskereye layık görüldüm.
askerliğimi bitirip döndükten sonra işe başlayıp kısa zamanda çeyiz hazırlığımı tamamlayıp Hayriye isimli bayanla tanıştım. birbirimizi sevmeye başladık. sonra hayatımızı birleştirme kararı aldık. güzel bir evlilikten bir yıl sonra dünyalar tatlısı eren isminde yavrumuz dünyaya geldi. evimizi ayırıp kendi başımıza bir yuva olup hayata tutunup devam etmekte idik. maddi durumum çok iyi olup hiçbir sıkıntımız yok idi. kısa zamanda arabamızı alıp sosyal yaşantımızı daha da zengin hale getirmiştik ve taki bu talihsiz kaza başımıza gelene kadar...
ben genelde eşim ve çocuğumdan başka pek kimseyle bir yerlere gitmezdim. ilk defa yalnız çıkalım dedik, olanlar oldu.
14 haziran 2008 günü çetin isimli arkadaş aradı yarın baraja balığa gidelim dedi, ben de gidelim dedim. akşamdan hazırlığımızı yapıp sabah yola çıktık. saat 07:00 gibi barajda olduk. biraz balık tuttuktan sonra aklımıza samsun düştü. nerden bilirdik hayatamızın kararacağın.ı saat 12:30 gibi bizim eve geldik. üzerimizde fazla para yoktu, üzerimize biraz para aldıktan sonra yola çıktık. hava çok sıcaktı gecede fazla uyumadığımdan yolda rahatsızlanıp istifar ettikten sonra arkaya geçip biraz uzandım. içim geçmiş. bir uyandım samsun 19 mayıs üniversitesi tıp fakültesinde gözlerimi açtım.
arabamız kaza yapmış. boynumda boyunluğu fark ettim. sırtımın altında sert bir tahta karnımın alt tarafını açtıklarını fark ettim. iç kanamama müdahale ediyorlardı. şuurum ara ara gelip gidiyordu. biraz kendime gelip neyim olduğunu sorduğumda ise acı gerçeği o an öğrendim. göğsümden alt yanımın tutmadığını omurgamın kırıldığını karaciğerimin parçalanıp iç kanamam olduğunu sağ köprücük kemiğimin kırıldığını, araçtan fırlamam neticesinde kalçamın parçalandığını öğrendim.
ben herhalde ayaklarım koptu diye soruyorum, ayaklarım duruyor mu diyorum, doktor duruyor diyor. ama hissetmiyorum. kimi aramamızı istersin diye sordular, annem geldi aklıma onu aramalarını istedim. annemin ev numarasını verdim. hatta doktorlar aralarında demişlerdi iyi bilinci açık diye...
kara haber tez duyulur derler ya eşim kayınbabam kayın biladerim olmuş hastaneye ilk koşup gelen. dışarıda sürekli haber aldıklarından eşim oturmuş ağlıyormuş, ben Yasin e yürüyemiyeceğini nasıl söyleyeceğim diye. yoğun bakımdan çıkıpta ben söyleyince zorda olsa yüzü biraz gülmüştü. ilk günler durumun mühimini anlıyamadım, ameliyata alıp sırtına platin takıcaz dediler. ilk 3 gün hayati tehliken var diye karantinada bekledikten sonra beyin cerrah bölümüne aldılar .8 günün sonunda ameliyata girdim. ameliyat bitti odaya geldikten bir saat sonra ağrılar arttı. yalvarıyorum ağrı kesici diye... enfeksiyon kapmışım. ağrı kesici vuramayız dediler. ateşin düşmesi lazımmış. çığlık çığlığa ateş nihayet düştükten sonra ağrılarım biraz da olsa dinmeye başladı. ilaçlardan sonra suyumu bile kendim içemiyordum. bir kez solunumum durdu, hemen müdahale ettiler. burnumdan bir hortum soktuklarını hatırlıyorum. öksürme zorluğu çekiyordum. hiç esniyemiyordum. bu durum bayağı sürdü. öksürünce sırtım kopacak gibi acıyordu.
13 gün hastanede kaldık. çok sıkıntılı günlerdi. hiç bitmeyecek sandım. eşim perişan oldu, oğlumuz ayrı perişan. ilk hastaneye gelip de beni gördüğünde korkmuştu. yanıma bile yaklaşamadı. her yerim yara bere içinde idi. nihayet hastaneden taburcu olup eve dönüyorduk, biraz da olsa mutluydum. ambulansla eve gelip battaniye arasında yatağa yatırıp başımda kimse kalmayınca, bıraktım kendimi... ağla ağla günlerce gözümde yaş kalmadı. düşünüyorum biz şimdi ne yapacağız, ne yeyip ne içeceğiz diyorum.
bir daha yürüyemiyecektim, eskisi gibi çalışamıyacağım, her gelen diyor Allah büyüktür ,ama beynime laf anlatamıyorum. oğlum geliyor başıma, baba ne zaman kalkacaksın diyor. verecek cevap bulamıyordum. onu da bu küçük yaşta böyle bir ağırlığın altına soktum, ama ben ister miydim böyle olmasını. kim ister ki.
beni en fazla yıkan başkasının yaptığı kazadan sakat kalmak. kendim yapmış olsam en azından derdim ki kendim ettim kendim buldum. işte bu beni kahrediyor!!!
bir ay geçipte yatak yaraları baş göstermeye başladı.. inanılmaz bir koku sardı evi. kıpraştıkca kanalizasyon gibi koku geliyordu. yattığım yerler çürüyormuş. his duyu olmadığından acıda yok. çok geç olmadan anlasak ta iş işten geçmişti. kayınbabam eve doktor getirdi yaralara evde temizlik yapılıp hastaneye gitmemizi önerdi. o gün hastaneye gittik. tahlil filim sonrası ameliyata aldılar. sol baldırımdan parça alıp kuyruk sokumu ve kalçama yama yapıldı. sol yanımda da tırnak büyüklüğünde delinen yer vardı, doktor oranın kendisi iyileşeceğini söyledi. bir haftalık hastanede yatıştan sonra eve döndük. evimiz dördüncü kat idi yine battaniye arasında çıkarıp yatağa yatırıp gidiyorlardı. yaralar iyileşip de biraz kendime gelince Ankara fizik tedaviye müracaat ettik. bir ayın sonunda sıramız geldi, yatırılmak üzere çağırıldık. çok umutluydum. orada en azından eskisi gibi yürüyemesem de yine ayaklarımın üzerinde dururum sanıyordum. ama oradaki amaç sadece sakat yaşamayı öğretmekmiş.
pansumancı geldi bir sabah benimde sol yanımda küçük bir yara varya hani kendi iyileşecek olan, onu gösterdim. ne küçüğü dedi bu yara iki yılda geçse iyileşmez dedi. ne olacak dedim. ameliyat dedi. fizik tedaviden çıkışımızı verdiler. oradan Ankara numunenin plastik cerrah bölümüne sevk ettiler. iki günlük tahlil ve gözlemden sonra ameliyata aldılar. lokal anestezi olduğundan konuşulanları duyuyordum. doktorlar aralarında kısık sesle konuşuyor... ne bu kasların altı komple iltihap sarmış diyor. sol baldırımı komple açıp altını temizleyip yeniden kapattılar. tırnak kadar bir yara başıma ne işler açtı.
ambulansla yürüme umudu ile gittiğim hastaneden tekrar ambulansla eve dönüyorduk. biz hastaneden dönmeden kayınbabamlar evi de değiştirip giriş kat bir yer bulup taşımışlardı. bir gece yarısı ambulansla eve getirip yatağıma yatırıp gittiler. bir ay boyunca yüz üstü yattım. insanın ömründen ömür gidiyor yüz üstü yatarken. yaralar biraz iyileşip yavaş yavaş yatağın içine doğrulup destekli oturmaya başladım. bir aydan sonra sokağı görebildim pencereden. cam hafif açık dışarıdan sesler geliyor, oğlumuz üst kattaki komşunun çocuklarıyla oynuyor. çocuk diyor ki, senin babanın bacakları yok diyor. bizim çocuk var diyor... ağlıyarak eve gelmişti. bir baba için en zor durum izah etmek anlatamıyorum ki. 5 yaşındaki çocuğa ne anlatabilirsin ki. o an zorda olsa tekerlekli sandalyeye binim çıktım. oğlumla dışarı ayaklarımın olduğunu ispat edeceğiz ya çocuklara, biraz da olsa oğlumu rahatlatabilmiştim. ikna etmesi çok zor oluyor çocuk kısmını. yakında okula başlayacak elinden tutup götürmek istemez miyim okula yazdırmayı .ama beni düşündüren sünneti oluyor. soruyor baba ben sünnet arabasında gezeceğim mi, bana da düğün yapacak mısın, sen arabada nereye oturacaksın diye. bu çektiğim dertten çok bu sorular yoruyor beni. sonuçta her şey maddiyata dayanıyor .ne yapayım benim oğlumun kaderi de buymuş demek. ona sorsan dünyalar onun. o kadar mutlu ki. her gün gelip boynuma sarılıyor, iyi ki ölmedin, sen ölseydin ben sensiz ne yapardım diye.
ilk zamanlar çok istiyordum ölmeyi, ama onun bu sevinci beni yaşama daha bir fazla bağlıyor. yavaş yavaş sakat yaşamaya alışıyorum. eşimden Allah razı olsun bir an olsun hiç desteğini esirgemedi, benim üzülmemem için elinden geleni yapıyor. genç yaşında sakat bir eşle kalakaldı ortada. yeni çocuğu olmuş bir anne gibi altımı bezleyip temizliyo.r şu an daimi sonda takılı. mesane kapasitem düşük çıktığı için ara sondaya geçemedim. 1 yıldır elinde kova idrar boşaltıyor. sağımdan soluma bile dönemiyorum. eşim çeviriyor. benden yapı olarak küçük olduğundan bayağı bir zorlansa da hiç şikayet etmiyor. Mevlam onu başımdan eksik etmesin. şu an iki yerinde fıtık var, yeni doktora gitti, 12 adet iğne vermiş beli için. doktor diyormuş bizi tanıdığından benim durumumu biliyor çok sabretmen lazım diyormuş doktor eşime. hastanede tanıştığım arkadaşların çoğunun eşi bırakıp terk etmiş. benim şimdilik böyle bir korkum yok. ama bir gün bıkar mı bilmiyorum. işte o zamanda benim sonum olur. buna eminim. beni yaşama bağlayan iki nedenden birisi... bi de oğlum.
tıp bir gün ilerler de, biz de ayağa kalkabilir miyiz yada biz görür müyüz bunu da bilmiyorum. bir yıldır aynı sofrada oturup yemek yiyemiyoruz. eşimden ayrı yatmak. en fazla beni bunalıma sokan bu genç yaşımda erkekliğimi yitirdim. artık yürümekten de vazgeçtim, sadece erkekliğim geri gelmiş olsa o da yok. daha bu ne kadar devam edecek bilmiyorum. bir hafta önce raporum bitti, şimdi ise sağlıktan da yararlanamıyorum. malulen emekli olma şansım da şimdilik gözükmüyor. kazadan önce arabam vardı, biraz da olsa birikintim vardı. ne araba kaldı ne birikmiş param. sıfırı da tükettik. sonunda günlük bez parası sürekli kullandığım raporlu ilacım var ev kirası elektrik su derken gider çok, gelir yok. elden gelende öğün olmuyor. o da vaktinde bulunmuyor.
askerliği borçlandığım zaman pirim yetse borç dert bulup yatırırdım. 8 ay açık kalıyor. kime yaklaşsam sakat diye kaçıyor. zaten sağlam insanlar iş bulamazken ben ne işe yararım ki. sadece sigortam devam etse para pulda istemiyorum. tek istediğim 8 ayı doldurmak. yapabileceğim iş olduktan sonra yaparım, ama şimdi toplum içine ben nasıl çıkayım. idrar sorunu olmasa... ne küçük nede büyük idrarımın geldiğinin farkına bile varamıyorum. ancak kokusundan anladığında ise iş işten geçmiş oluyor .sesli gaz sorununu daha saymıyorum. ben her zaman diyorum benim gibisinin tek çözümü var ÖTENAZİ. yediğim ekmek zarar diye düşünüyorum. neden mi...
işte nedeni: yeni yeni sandalyeye oturmaya başladım. evin çok yakınında bir çocuk parkı var eşim oğlum ben oraya gittik. eşim bana bakkaldan içmeye su almaya gitt.i oğlumda kayıncaktan kaydı benim olduğum yere geliyordu sallanan salıncağı fark etmedi salıncak çarpıp ta yere yuvarlandığında gidip yerden yatan çocuğumu kaldıramadım. ya o an yer yarılıpta içine gireydim yada öleydim dedim.
dert gelince üst üste gelirmiş. oğlumuzun kolu kırıldı bir de ben alıp hastaneye bile götüremedim. beni bu sıkıntımda en fazla yalnız bırakan ÖZ ağabeyim EKREM oldu. bir yılın on ayı küs durdu. sudan sebepten küsüp gelmiyor. kendisi çorumun en sosyete terzisiya yanına sakat olduğum için yakıştıramıyor heralde diye düşünüyorum. böyle bir durumda insan kardeşine nasıl küser. bunu hangi vicdan kabul eder anlamış değilim. hadi beni boşverdik o kadar hastanelerde yattım gelmedin ya insan öz yeğeninin kolu kırılırda ona olsun ziyarete gitmez mi. ben sağlığımda her işine koşardım elden ayaktan düşünce mi bu kadar kötü insan oldum, anlamış değilim.
kim dost kim değil kötü gününde belli oluyor. şu bir yılda on yıl yaşlandım. iki hafta önce kulaklarımda çınlama var diye doktora gittim, muayeneye girdim bir şey çıkmadı. sinir hastalıklarına gönderdi. sinirselmiş. korkuyorum kafayı üşüteceğim diye.
artık zor da olsa kabullendim başka çarem de yok zaten. evimde oturup dışarı bile çıkmıyorum. zaten istesem de çıkamıyorum. devletin şartlı vermiş olduğu tekerlekli sandalye var iyileşince geri vercekmişim. dolgu tekerli binip inmek zaten zulüm. kolları açılmadığı için binip inmek bir hayli zor oluyor. kayınbabam gitti sigorta müdürlüğüne elimizde başka yok demişler. akülü araba için müracaat etmediğim başvurmadığım dernek kalmadı. televizyonlarda çıkıyorlar bangır bangır engellileri kaldıralım diyorlar, iş icraata geldi mi kimse yaklaşmıyor. ben bu sandalyeynen nasıl çıkıpta dışarıda geziyim. on metre bile asvaltta süremiyorum .düz zemin olması gerek sır.t bölgemden aşağı tutmadığı için denge sorunum var. sürekli birinin sürmesi lazım. kimseye de yük olmak istemiyorum.
geçenlerde evin eşiğinden geçiyim dedim 5 santimlik eşikten geçmeyi beceremedim. tepemin üstü ters döndüm. o günden beri aşırı korkum var. sandalye sallansa düşcem sanıyorum. akülü arabaların fiyatı oldukça pahalı almaya gücüm de yetmiyor. bir gün maddi durumum düzelirse o zaman bir akülü araba alıp rahat rahat dışarı çıkarım. gezmeyi çok özledim, çalışmayı da tabiî ki. insan sağlığını kaybedince anlıyor değerini. ben anladım ama çok geç.
o samsun'u verseler çıkar mıydım yoluna. ama kader demekten başka bir şey gelmiyor elimde.n daha bir yıl olmadan bu kadar şaşırttım da hayatta, 3 yada 5 sene sonra tabi yaşarsam ne yapacağım bilmiyorum. tüm hayallerim yıkıldı. ne hayallerim vardı ileriye dönük, hepsi de bir bir suya düştü. tek amacım vardı başımızı sokacak bir ev almak. tüm çabam buydu. ama şimdi kalakala elimde birtek tekerlekli sakat arabası kaldı. birde tutmayan bacaklarım, sönmüş umutlarım.
kurduğumuz hayaller yazıp anlatacaklarım o kadar çoktu ki, sayfalara sığmaz. şu bir senede yaşadığımız hiç uğramadığım kapısından bile girmek istemediğim hastaneler ikinci adresim oldu. bir ayım evde geçse bir haftam hastanelerde geçiyor. Allah yokluklarını da vermesin hastaneler doktorlar olmasa biz ne yaparız. denizler daimi dalgalı olmaz ya diyorum gün gelir sütliman olur, batmadan biz de kıyıya ulaşırız. belki de. kim bilir...