Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Nuri Can

Fırtına

Aktif Üye
Üyelik
12 Haz 2007
Konular
52
Mesajlar
1,117
Reaksiyonlar
0
Ah! Mümkün Olsa

Ah! mümkün olsa
acıdan sevinç
sevinçten umut yapardım
bölüp yüreğimi acılara
dünyadaki bütün çocuklara sevgi satardım

Ah! mümkün olsa
rüzgar olur eserdim bozkırlarda
dağ bayır dolaşır
usulca odalarına sızardım
üstlerini örter
alınlarından öper
sonra bir masal anlatır
usulca çekip giderdim

Ah! Mümkün olsa
bozkırda ağaç olurdum
her bahar yeşerip
her yaz meyve verirdim çocuklara
sonra döküp yapraklarımı sonbaharda
savrulup giderdim rüzgarlarla

Ah! mümkün olsa
ulu bir çınar olurdum
baharı yaşardım dört mevsim
yağmurla yıkardım saçlarımı
rüzgarla kurulardım
sevgiden bir elbise giyip
çocukları kucaklardım her kış

Ah! mümkün olsa
soğuk bir pınar olurdum
bir yol başında
su verirdim bağrı yanmışlara
üstümde pırıl pırıl güneş
dallarda cıvıl cıvıl kuşlar
akıp giderdim diyar diyar

Ah! Mümkün olsa
toprak olurdum
buğday yetiştirirdim bağrımda
gül olur açardım bağ bahçe
çocuklara salardım kokumu
bulut olur billurdan damlalar dökerdim
yağmur olur yağardım
damla damla çisil çisil
yağmurun yağmadığı ülkelere

Ah! mümkün olsa
baharı yaşardım dört mevsim
güneş olur doğardım
her sabah yeniden
sevgiyle bakardım insanlara
umutla bakardım, dostlukla
gelecek güzel aydınlık günler için

Ah! mümkün olsa
savaştan barış
barıştan insan yapardım
acıdan sevinç
sevinçten umut
umuttan dostluk yapardım
kurşun yerine çocuklara
her sabah şiir atardım

Nuri CAN
 
Yüreğim Dağlarda Kaldı

Bir dağ başında olmalıydık şimdi seninle
uzanıp çimenlerin üstüne
şiirler okumalıydık mavi ırmaklara
öpüp güneşi alnından sevdiğimizin
sisler aralanınca çekip gitmeliydik

şimdi bir dağ başında olmalıydık seninle
oturup bir gönül sofrasına,
dostluğa kadehler kaldırıp
içimizdeki yangını bölüşmeliydik
bir pınarın soğuk buğusuna daldırıp ağzımızı,
çatlayan dudaklarımızla hayatı öpmeliydik
sular aydınlanınca çekip gitmeliydik

bir dağ başında olmalıydık şimdi seninle
türküler söylemeliydik esen yellere
unutup acıyı, ayrılığı, gurbeti
hasreti içimizin yangınına gömmeliydik
kapılar kapanınca karanlığa
yollar aydınlanınca çekip gitmelidik

bir dağ başında olmalıydık şimdi seninle
ıssızda bağrını döven bir ırmak gibi
dizleri kanamış bir çocuk gibi doyasıya ağlamalıydık
çıkarsız dostluklar, kirlenmemiş sevgiler
ve dünyadaki tüm güzel şeyler adına
çirkinliklere, çirkefliklere dayanmalıydık
obalar sıralanınca karşı sırtlara
gün aydınlanınca çekip gitmeliydik

sen gülünce ne güzelde gülümserdi beyaz gül
nasıl da sevinçle gelirdi dağlara bahar
dallar tomurcuklanır, kuşlar öter, sular çağıldar
muştular bölüşmeye koşardı ardından çocuklar
bir kervan alıp giderdi başını bilinmeyen diyarlara

şimdi ne yana baksam gözlerin doluyor usuma ah
gelincikleri okşuyor ellerin
gülüşün ki, çiçeklerin bir başka adıydı karlı yamaçlarda
yitik bir mevsimin kıyısında kaldı anılarımız
savrulmuş ömrümüzün her yaprağında bir şiir sarardı

şimdi yoksun, rüzgarlar seni üşür, türküler seni söyler
her bahar gelişinde bir çiçek büker boynunu
bir menekşede açar gözlerin
büyür yüreğimin kıvrımlarında
sular ağıtlarla çağlayıp gider

mavi ne de çok yakışırdı gülüşüne ah kardeşim
en çok da papatyalar yıkıldı gidişine
bir de alnı munzur işlemeli kızlar

şimdi hangi ırmak soğutur yürek yangınımı
hangi dağ bölüşür acımı, hangi pınar, hangi bahar
efkarımı hangi rüzgar dindirir
ırmağım sendin pınarım sen, dağım rüzgarım sen, baharım sen

Nuri Can








Sevgiler Kirleniyor Sevgilim

Sevgiler kirleniyor sevgilim
uygarlık adına, çağdaşlık adına
umutlar kirleniyor sevgilim
havalar soğuk mu soğuk

insanlar eceliyle ölmüyor artık
radyosyonlu ölümler
kokainli ölümler
kanserli ölümler
aidisli ölümler kol geziyor
dünya çaresiz mi çaresiz

insanlık ölüyor sevgilim
tabiat ölüyor
güzellik ölüyor
kötülükler boy veriyor
zaman hain mi hain

oysa
bir çiçek olmalı umut
açmalı yaralı topraklarda
çocuklar yarınlara güvenle bakmalı
sevinçler yeşermeli yapraklarda

nefretler sevgiye dönüşmeli sevgilim
acılar sevince
dostluklar yücelmeli insan sevince
insan sevince yalanlar küçülmeli
dağlar küçülmeli çocuklar büyümeli
ırmaklar ağlamalı, çocuklar gülmeli

savaşlar bitmeli sevgilim
acılar bitmeli, açlıklar bitmeli
sevgileri kirletenler
bu diyardan gitmeli

bunca kan
bunca gözyaşı
dünyamıza yetmeli

insan bu dünyada ya sevmeli ya da ölmeli
 
Menekşe gözlü kıza


Gel
sen yoksun
bütün sokaklarına kar yağıyor ömrümün

nefesim
üşüyen bir gelincik ayazı
bütün geceler aysız

durmadan
bir ezgi savruluyor dudaklarında gecelerin
hüznün uzayan saçlarında kimsesizliğim kanıyor
yağmalanmış bir ömrün ortasından sızarak
yaralı gönlümün ırmaklarına doluyor
gel
her gece bir deprem oluyor

ey çağlayan bir suda yitirdiğim şiir edalı kız
seslen bana nerdesin, hangi uzak şehirdesin
bir rüzgarın kanatlarına vursam duyulur mu sesim

gel
erişilmez uçurum diplerinde kaldı özleyişler
yaralı ceylanlar sekiyor bakışlarımda
tomurcuklar öksüz, serçeler dilsiz
her durakta boynu bükük bir çocuk üşüyor
ve ben bu yağmurlar dolusu yalnızlığımla
bütün bulutlardan sana koşuyorum

gel
yürekler boş, bakışlar anlamıyor beni
her akşam vakti
el ayak sesleri çekilirken caddelerden
vurup yüreğimi narlı sevdalara
yıldızlara ağladığımı kimse bilmiyor
kimse bilmiyor
her gece dudağımda bir şiir’in kanadığını

ey yavru bir kuş gibi
düşlerimin arasından uçup giden uçarı kız
yaşım on beş idi, yüz oldu, binyüz oldu
yaşlandım yaşamadan aşkı ve baharı
farkında değilim şimdi
geçen günlerin değişen mevsimlerin
yağan karlar altında kaldı kalbim

gel
geçmiş bahar sokaklarına çıkar beni
bahçesi tarumar bir çiçeğin kirpiğindeyim
bir kar çölünün ortasında
bir insan mahşerinin içinde, yapayalnız
her bakışta bir hüzün
her hüzünde bir bakış kanamada
bir sonsuz rüzgar başladı gittiğin yerde
gel

gel
bahar sokaklarına çıkar beni, şiir edalı kız
yıldızları sönmüş bir gecenin sayfalarında ışıksızım
özlemler damıtıyorum durmadan karanlığın yapraklarına
kalbimin üstüne üstüne yağıyor kar
göçüp gitti kuşlar çoktan

ve ben bölüp her gece iklimlere
o sevda tılsımı türküleri
işleyip alnımın çizgilerine tel tel
kalbimi sana rehin tutuyorum gel

hasret ki yolları kanamalı ağır bir hüzündür
geçip giden günlerin terkisinde
rüzgar koyaklarını yitirdi, sözcükler büyüsünü
her mısrada çığlık çığlık yüreğim

gel
ömrümün bütün sokaklarına kar yağıyor şimdi

Nuri Can​
 
SUSTUM!

'Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı'

Herkesin konuştuğu bir dünyada
ben sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...

Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor...

Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin...
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum! ..

Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!

Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor...

Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor...

Sustum!
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor

Ne zaman
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı
saçlarını koklasam rüzgarların
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
kimse silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor

Sustum!
sustu benimle sarı sabır,
sustu hasret, sustu zaman
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor

Sustum!
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudağımdaki şiir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben

Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor

Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor

sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...

Nuri CAN
 
Aşkın Çeşmeleri

Aşkın çeşmeleri
pırıl pırıl akmalı sevgilim
pırıl pırıl
duru gözelerden
güzel sözlerden
yalan olmamalı

Bir bahar saflığında olmalı Aşk
su gibi yudum yudum
hava gibi nefes nefes
yayılıp seherlerden
gönüllere dolmalı

Aşkın çiçekleri
duygu duygu açmalı sevgilim
duygu duygu
taze baharlardan
temiz arzulardan
şehvet kokmamalı

Bir su saflığında olmalı Aşk
dağ gibi nefes nefes
toprak gibi yağmur yağmur
bahar kokmalı sevgilim
hayat kokmalı

Her yağmur yağdığında
düşmeli yüreğe tane tane
aşkla çarpmalı kalpler
sevmek ucuz olmamalı

Bir rüzgara açmalı kalbini insan
bir de dağlara
akıp giden bir ırmak gibi
bir su saflığında olmalı aşk
her bahar sevgi sunaklarında
kana kana içmeli
sonsuz bir pınar gibi

Bir ütopya
evrensel ruh
gönül bilimi
sevgi ülkesi
yürekte şiir
dudakta mühür
ölümsüzlüğün adı olmalı aşk

Çilesini
acısını
hasretini de çekmeli insan
gerektiğinde ölmeli aşk için

Bir güle
bir gelinciğe
bir de aşk üstüne yeminler etmeli


Nuri CAN
 
nuri can'ın birbirinden güzel bi çok şiiri var erol.. benden keyifle yazmak senden çay tadında okumak olsun :)

Gitme

Gitme
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır
boynunu büker kır çiçekleri kelebekler ölür

gitme
bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm

gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah gülüm

gitme
acılara mahkum olur yüreğim
ardında fırtınalar kalır, ayrılıklar, anılar, yanlızlıklar
boynu bükük aşklar, gözü yaşlı şarkılar
alışamam yokluğuna, yokluğun ölüm

gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara, üşürüm

gitme kal sevdiğim terketme beni
umutsuz çaresiz bekletme beni
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm

gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm

gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm

Nuri Can
 
Şiiranne


Hangi dal inlemez kırıldığı yerden
hangi yaprak bilmez ayrılığı
estiğinde sonbahar rüzgarları

Tomurcuklar üşümez mi
incinmez mi küçük kalpler
ürkek, masum, narin
yalnızlık ve korku diyarından

El sarar mı yaraları şiiranne
bak akşam oldu
nereye ve kime sığınır bir çocuk
yoksa kimsesi

Yürekteki öksüz çiçek
gözyaşıyla beslenirse
kuruyup gitmez mi şiiranne
anısı olur mu küçük rüzgârların
kırılınca düş kanatları

Ak bir güvercin değil midir şiir
kirlenmez mi beyazı
inlediğinde bir çiçek

kırılınca dal
inleyince çiçek
ağlayan gözlerde
üşümez mi şiir yaraları
zalimlere kalır mı bu dünya şiir anne

Acılı bir çağda
ödünç alınmışsa sevinçler
kaybolup gitmez mi
dağ doruklarına
uçurum kıyılarına
eğilmez mi bulutlar
bir annenin kar çığlığında
düşmez mi şiir'in beşiğine ateş

Yüzüne kapanmaz mı kapılar
üşüdüğünde gül
ve yasemin kokulu sevgiler
gözyaşıyla ıslanmaz mı
küçük nazlı kalpler

Titrerken gece ayazın soğuğundan
incinmez mi minik eller
nazlı bedenler üşümez mi
yıldızlar örtmezse üstünü
nasıl ısınır çocuk gülüşleri şiiranne

Yanaklarında iki damla yıldızla
siyah bir gülün uğultusunda
alıp götürmez mi gözlerdeki buğuyu
üşümez mi sevgiler
kırılmaz mı dal
boz bulanık sisler basınca hayalleri

Şiir gibi doğmak nasıldır şiiranne
şiir gibi büyümek
şiir gibi düşünmek
şiir gibi yaşamak
şiir gibi ölmek nasıldır

Bu nasıl bir dünya şiiranne
gülün acısı mıdır insan
benim aklım almıyor
aklım almıyor şiiranne

Nuri Can
 
Nara Tutuldum

Düştüm aşk çölüne ah etmek kârım
Garip bülbül gibi zara tutuldum
Tüterim tüterim dinnmez efkarım
Yüreğimde sönmez nara tutuldum

Yalancı dünyada bir garip kuşum
Uçarım uçarım bitmez yokuşum
Yetmedi sevgiye ömür sunuşum
Vefa bilmez bir ağyara tutuldum

Hasretin acısı boynumu büktü
Hazan yeli esti yaprağım döktü
Gönül dağlarıma dumanlar çöktü
Tipi boran ile kara tutuldum

Ben bir Can Nuri'yim hallerim yaman
Kalmadı mümkünüm tükendi derman
Yoruldu kervanım verildi ferman
Dar-ı mansur gibi dara tutuldum

Nuri CAN

Aşk

ölümsüzlüğün adıdır belki
tutkulu yüreklerde..
damardaki kanın
dudaktaki tadın
güneşe,aya ve gökyüzüne ışıkla yazılan
kalplere hançerle kazılan
yaşamın kaynağı
sonsuzluğun en güzel hikayesidir AŞK..

Nuri CAN
 
Mavi Sevda

Bir mavi denizdeyiz şimdi seninle
ak bir martı gibi umut ve sevinç yüklü gemimiz
mutluluk rüzgarları vuruyor yelkenlerimize
pupa yelken yol alıyoruz sabaha
güneşli günlere çıkıyoruz, mavi gecelere

güzelliklerin el değmemiş ormanlarında
düşlenmemiş renklerin çılgınlığı düşüyor bakışlarımıza
kulaklarımıza binlerce kuş sesi dökülüyor
şiir cıvıltıları üşüşüyor saçlarımıza
sevgi çelenkleri örüyor zaman içimizdeki ışıltılardan

sevgiyle beslenerek
bin çiçek büyüyor özlemin kor bahçelerinden
küskün çocuklar gülümsüyor yıldızlara
seviyoruz bütün insanları, bütün hataları affediyoruz
şarkılar bizim oluyor, şiirler bizim, yarınlar bizim
su gibi yudum yudum, hava gibi nefes nefes
mutluluğu tadıyoruz tüm pınarlardan
sevgimizi koyup tüm sevdaların üstüne
yelin suyla öpüştüğü kıyılara atıyoruz acılarımızı

kaldırıp duvağını gökyüzünün
öpüyoruz tüm beyaz bulutları alnından birer birer
dudaklarımız gül oluyor, gözlerimiz yıldız, bakışlarımız ay
uçuk bir mavide tutsak kalıyor hayallerimiz
sokaklar dolusu mutluluk
çiçekler dolusu sevgi ekiyoruz güzelliğin doruklarına
martılar uçuruyoruz samanyoluna mavi düşler boyu

bir Adem ile Havva faslındayız şimdi seninle
mavi bir rüya görüyoruz, mavi bir bahar yeşeriyor tenlerimizde
yeni bir aşk masalı yaşıyoruz şarkıların tılsımında
güneşi, mehtabı, yıldızları içiyoruz tüm pınarlardan

dudakların kalplere sığındığı bir adada
şimdi binbir arzuyla köpürüp kabarıyor dalgalar
şiir’in yedirenk çakılları vuruyor kıyılarımıza
bütün ihanetlerden arı, bütün çirkinliklerden uzak
yıldızları yol yapıp umutlarımıza
mavilere tırmanıyoruz ince alımlı ayaklarıyla aşkın


Nuri CAN
 
Protest

Kaan İnce’ye

Madem bu putlar yasa
savaş istiyor tanrılar
nereye baksak ihanet
neye dokunsak kan
sormaz mıyım, nerdesin ey tanrım

Madem
yetmiyor gücü sevginin
yaşamı onarmaya
herkes herkese düşman
çiçeklerin alnında kan lekeleri
kalbinden güneşi hançerliyor insan

Madem
katliamlarla boğuluyor dünya
kötülükler diz boyu
duyulmuyor iyiliğin sesi
acımasızlıklar kin kusuyor
cennet adına cehennemi yaşıyoruz
acılarımızın sütüyle büyüyor çocuklar
ve bütün umutlar kördüğüm

Madem yaralı
göğüs kafesindeki kuş
salamıyorsak gökyüzüne
düşmanlıklara karşı koyamıyorsak
acılarımızı saramayacak kadar çaresizsek
başaramıyorsak ve beceremiyorsak
en büyük erdeme sarılmayı
kim kime, dum duma bir tufandaysa dünya
hiç bir bahçe yeşermiyorsa içimizdeki çölden

bırakıp burda bu koca yüreği
çekip giderim bende
 
Ne Giysek Yakışmıyor Hüzünden Başka


Yüzümüzü sulara bıraktık
hayallerimizi sıvası dökülmüş duvarlara
sardıkça yangınlar içimizi
yoksul bir yaşamın cenderesinde
yaralarımız üşüdü
Önce miydi, sonra mıydı
kar mıydı
yağmur muydu
bilemedik
üşüdükçe içimize çöktü sis

Hep sancısını çektik kahreden hayatın
ne giysek yakışmıyor hüzünden başka
eğilip bakmaya korktuğumuz
sahipsiz mezarlara döndü içimiz
her akşam tanımadığımız bir hicran
görmediğimiz bir ıstırap çaldı kapımızı

Kalbimizi bir vefasız
ömrümüzü bir hayırsız aldı
hayatın çıkmazında hep teselli aradık
buruk gülümsemeler dindirebilir mi hüznü ah! Can
kime ne verebiliriz ki
gönül mü
ömür mü
can mı
mal mı
yok, yok yüreğimizden başka servetimiz

Her baktığımız göz yuttu gönlümüzü
hançerini sapladı her tuttuğumuz el
hangi adaya sığınsak ihanet kokuyor
nereye gidebiliriz ki ah! Can
yüreğimizden başka
sokaklar çıkmaz sokak ömrümüzde
kahretsin

Çıktığımız her yolculukta
düştüğümüz her kalabalıkta
ıssız bir kıyıda üşüdü ömrümüz
yetim bir ruh, nemli gözlerle
her gece sarılıp bir hayale
yalnızlığımızı alıp bastık bağrımıza

kırgındık mevsimlerin koynunda, yaralıydık
acılarla yattık, acılarla kalktık
bir ömür acılara acılar kattık
kurudu gözpınarlarımız
karanlığı siper edip gözlerimize
yüreğimizle ağladık

Kimsesiz bir çocuğun yüreğine çizip resimlerimizi
kayıp mezarlara gömdük
yüzümüze siper ettiğimiz gülüşleri
ve yükleyip sevdalı bir kuşun kanadına anılarımızı
ardında el açıp aşka ve acıya ağladık

Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi
gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk
gökyüzünü doldurup soluğumuza
isyanımızı kilometrelere zincirleyip
kayıp bir vadide idam ettik geçmişimizi

Gidenler dönmedi ah! Can
solgun bir güz bahçesi renginde,
boynu bükülü gelincikler gibi kaldık
yaralı uçurumları birer birer koşarak
boş yere yollara baktık, türküler yaktık
kurudu gözpınarlarımız, yüreğimizle ağladık

Yaralı bir ülkeyiz şimdi, terkedilmiş bir şehir
nehir nehir acılar damlıyor bedenimize
önümüzde dağ dağ uçurumlar
ardımızda ölümün ayak sesleri
nasılda acıyor hayatımız ahh! Can

Gurbet ki, kahreden yanımız
acılara gömdüğümüz isyanımız
derdimizi kime nasıl anlatırız
kimimiz var ki
lime lime yüreğimiz
ilmik ilmik gözyaşlarımızdan başka

Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı
gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize
buruk gülümsemeler dindire bilir mi hüznü ah! Can
kime ne anlatabiliriz ki
ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi


Nuri CAN
 
Boynumda Ellerim

içimin kızıllığınca gül ve yangın

dalında unutulmuş bir üzüm tanesiyim belki

belki bir söğüt dalının efil efil titreyen yaprağıyım

uzak bir iklimde esip geçen rüzgarlara ağıt yakan



bir gün çözüp bakışlarımı tel tel kirpiklerimden

elif elif ağlayan gümüş saçlı bir anneye bağışlayacağım

son kez ağlayacağım belki düşerken sevdanın eşiğine

varsın bağışlamasın beni hayat ki,

ay uzak tepelerin ardına çekilsin

yarasına acılar düşsün kırlangıçların

eriyip gitsin hüzünlü bakışlarımda ne varsa

yokluğuma kahırlanmayacaksa bu kent

ah çekmeyecekse eğer ardımda kalan anılar



Ah ey yarasında nehirler fışkıran kalbim

susuyorum işte acılara akan bir sesle

hayati, ateşten bir ip boynumda

koynumda buzdan bir top

biliyorum her susuşun ardında bir yalnızlık var

bir özlem var, kahırlanmak var

düşlerin her uzanışında yıldızlara

hüzünlü yüzüm aykırı sakalımla

dünyanın orta yerinde kederli bir dağ gibi durmuşum

ondandır yaban otları gibi aykırı duruşum

bunca incinmişliğim ondan içimi kemirirken

utangaç Ulalar heyulasında geçmişim



susuyorum ki, acıma kimseler merhamet etmesin

çünkü hep sevgilerden aldım suların derin akışını

ve nakışını yüreği elmas bir kızın dantelinden söktüm

biliyorum yangınlar kentinde kıvılcımlar

bir sevdadır gül yaprağına konmuş

bütün yıldızlar sırtını dönmüş bana, ayda küs

hayat bu işte ey kalbim bir varmış bir yokmuş



varsın kirpiklerimden acı dökülsün

yüreğimde büyüttüğüm kır menekşeleri için

son bir damla su istiyorum senden ey kalbim Allah aşkına

bu çölleri sen yarattın iflah olmaz ömrüme

senden aldım bu kadar sevmeyi, özlemeyi, kahrolmayı

şimdi boynumda kendi ellerim bağışlama beni

tükenmiş ümitlere yeni vahalar gerekmiyor çünkü



her bahar kuşlar kanat çırpınca özgürlüklere

sesler gelince karlı dağların ardından türkü ırmaklarında

ve ben uzanıp durduğumda yatağıma ince bir su gibi ıssız

sorun kalbime özlemek nedir, acı çekmek nedir, hüzün nedir

yasaksa aşk, titreyen yüreklerin deltasında varsın kurusun güller,

sular kararsın, kumlar yansın

bir çöl akşamıyım artık bir bıçak keskinliğinde

yakınmadan esip geçiyor düşlerim



savunmasızım, sus ey kalbim intizarın sende kalsın

gizle, vuslatı arzulayan bir kor ol yan kalbim, kimse bilmesin

bütün çığlıklarını kuşansın gelsin ölüm
 
BİR DELİ

Deliyim ben,
Aykırı bir adamım yani,
Ait değilim bu kirli çağa
İstemediğim bir hayatın yamacında
Sırtımda acılar taşıyorum.
Yüreğimin içinde yaşıyorum hep
Tutunduğum dallar incecik,
Kırıldı kırılacak ..

Deliyim ben,
Yalnız ve yorgun
Herkesin acısından pay kaptım.
Sarıp ipek bir mendile kendi yaralarımı,
İçime attım.
Yalnız gülerken sevdi beni insanlar
Ağlarken ağlamadı benimle kimse
Kazandıklarımın yanında,
Yitirdiğim çok şey var hayatımda.
Ne bireysel olabildim ne de toplumsal
Yaşamı sorgulamadan,
Ve hep erteleyerek geçip gitti zaman ..
Kendimi ihmal edip,
Başkaları için yaşadım hep ..
Şiirler yazdım, resimler çizdim
Ağıtlar dizdim
Yine de kendimsizdim ..
Dilimde ertelenmiş sözcükler kaldı
Başkalarının çizdiği yolda gidip geldim bir ömür ..

Deliyim ben
Yüreğimde umut,
Gözlerimde tanımsız hüzün kırıkları taşıyorum.
Düşündüğüm hiç bir şeyi paylaşamadım
Düşüncelerim içimde saklı kaldı hep
Sıkışıp kaldım bildiklerim ile bilmediklerim arasında
Bir kelepçe gibi takıp kollarıma yalnızlığı
Sürülerin tuttuğu bir yolda,
Gidip geliyorum öylesine bir başıma
Aldırmadan gözyaşıma ..

Nuri CAN


İKİMİZİN MASALI

Sen bir çiçek olsaydın sevda çöllerinde
Ömrümce yaş dökerdim kurumayasın diye
Seni yalnız güneşin aklığı
Güllerin sıcaklığı ile beslerdim
Ve mehtabın büyüsü ile süslerdim yapraklarını
Her sabah kızıllığında yeniden koklamak için
Sen bir defter olsaydın, ben kalem olurdum
Seni yazardım gece gündüz şiirlere, romanlara,
Dağlara, bulutlara, rüzgarlara
Elimin ulaştığı, gözümün gördüğü heryere seni yazardım
Dilime destan, yüreğime mühür kazardım
Bir ömür seninle yaşamak, seninle yaşlanmak için
Sen bir ceren olsaydın avcıların önünde
Sevgimi siper ederdim vurulmayasın diye
Yaralarını rüzgarın diliyle okşar
Güllerin eliyle sarardım
Ve seni dağların moruyla gizler
Pınarların diliyle seslerdim
Kem gözlerden, katı yüreklerden korumak için
Sen bir çoban olsaydın sürüler peşinde
Kalbimde taşırdım hep yorulmayasın diye
Ve kavalını rüzgarın nefesi ile üfler
Çağlayanların sesiyle dinlerdim
Her gece ayışığında duygularını okşamak için
Sen bir kardelen olsaydın dağların eteğinde
Ben yaprak olurdum rüzgarda titreyen
Dört bir yana kokular saçar dururdum
Her dem aşkın ile sarhoş olmak için

Sen bir dal olsaydın, ben toprak olurdum
Sen bir göl olsaydın, ben ırmak olurdum
Kalbine akardım gece gündüz
Senden uzak kaldığımda ağlar dururdum
Sen güneş olsaydın, ben dünya olurdum
Dönerdim ekseninde durmadan
Her sabah, her akşam yeniden buluşmak için
Ve saçlarını gökyüzünün mavisi ile yıkardım
Her dem güzelliğinden sarhoş olmak için ..

Nuri CAN
 
Sır Çiçeğim

Nar çiçeğim
Kar çiçeğim
ey bahar gülüşlü gül
yüreğimi çaldın
nasıl vazgeçerim

Güneşle beslediğim
Sevgiyle süslediğim
Onca umut sensin
Onca hasret sen
Kır çiçeğim
Sır çiçeğim

Gecelerde düşlediğim
Nakışlarda işlediğim
Onca şiir sensin
Onca resim sen
Göz çiçeğim
Güz çiçeğim

İnce bir yay kaşların
Baygın bir ay bakışların
Saplanır şu sineme
Öldürür beni
Naz çiçeğim
Yaz çiçeğim

Dağa vurdum acımı
dala sordum sancımı
adını güle verdim
uğruna acı derdim
bilmezsin
Zar çiçeğim
Zor çiçeğim

Kervan geçmez
Kuş uçmaz
Kanadım değdi sevdaya
Zulüm aşka yakışmaz
Mor çiçeğim
Kor çiçeğim

Hasrete gül yüklerim
Mecnunum çöl beklerim
yıllar gelir yıllar geçer
Ölüm gelir gelmezsin
Nar çiçeğim
Kar çiçeğim

ya gel merhem ol yarama
ya da vur hançeri sineme
vur ki, aşkın kaderi olayım
boşalsın bu mahşer yüreğimde
Zar çiçeğim
Zor çiçeğim


Nuri Can​
 
Ben Bir Pepuk Kuşuyum

Ben bir pepuk kuşuyum dalında yaralı duran
dağların yamaçlarında kenger
nazlı bir kızın gözlerinde iki yetimlik ah!
içinin kızıllığınca gül ve yangın
her bahar lavlara
korlara
ateşlere düşer yüreğim

bir söğüt dalının
efil efil titreşen yaprağıdır yüreğimdeki
açarım yarasını bakarım canyerimin ağlayamam
acının ve sevginin kesiştiği yerde
iki çığlık arasında kaldım ah
acılı rüzgarlara bıraktım kanatlarımı

istedimki kuş olayım
kanatlarımın altında saklayayım
alıp gideyim başımı dağ dağ
göklere yazayım hasretimi

istedimki ağaç olayım
üzerinde yeşereyim
gölge edeyim her yaz
her güz dökülsün yapraklarım
serileyim üzerine ah! edeyim

istedimki yağmur olayım
yüreklere yağayım her bahar
sel olayım dere tepe
katayım önüme tüm acıları
denizlere, okyanuslara götüreyim

istedimki ıstırabın sunaklarında
karalanmış rengi olayım yaşamın
sonsuzluğun kurgusunda cezalanmış acı
binlerce yıllık geçmişimle
her bahar beni anlatsın analar çocuklarına,
babalar beni anlatsın

istedimki yürekteki her çiçeği
gözyaşlarıyla besleyeyim
kuruyup gitmesin diye
istedimki dağlara sesleneyim yazgımı
özlemlere söylenen türkülere sesleneyim
gelip geçenler okusun diye gözlerimdeki şiiri

istedimki dağlara yazayım hasretimi
ovalara, denizlere, gökteki yıldızlara
yağmur olayım gökkuşağını hediye edeyim
parça parça olayım her fırtınada
mutluluk ağacında hüzün çiçeği olayım
her yıl çoğaltayım acılarım
 
Kör bir kalem dilsizliği mi hayat ey ömrüm

Trenler gelip geçiyor
usumun uzayan raylarında lanetli
sancısını bırakıp yorgun anıların
ağır bir ağrıyı taşıyor bedenime yıllar
görmüyor gözlerimdeki ölü boşluğu gelip geçen trenler
kalbimin sızısında gam
dilimin yakarışında yapraklar ürperiyor
usul usul yağmurlarda gözlerim
ellerim fırtınalarda kopmuş dal
dillerim lal
bitkinim ve yurtsuz
oyyy dağlar

Ey gözleri gözlerimde saklı uçurum
ey uçurum boylarında dalveren çiçek
gül ömürlere yaslanan sancı
gözlerimde üşüyen bu kaçıncı bulut
bu kaçıncı yağmur seraplarda
bu kaçıncı rüzgâr oluşum dağlarda
kör bir kalem dilsizliği mi hayat ey ömrüm
gülücükleri katledilmiş çocukların başına bağlayıp
kırılgan yüreklerin yasına ağladığı dağçiçeği mi

Yaralıyım
sırtımda bin paslı bıçak
yavrusu vurulmuş bir ceylanın bakışları kanatıyor yüreğimi
melanet yağmurları iniyor üzerime
suların buz kestiği yerdeyim
rüzgarın acı estiği yerde
bilmem kaç bin yıl ateş aktı toprağıma
kaç mevsimsiz kar düştü dağıma
geceler ayaz, geceler soğuk
uçurumların ve karakışların koynunda öylesine yorgunum
zamana başkaldıracak gücüm de yok
ve ben düşüyorum uçurumlardan ve ben üşüyorum
yüreğine tutunduğum bunu bilmiyor
dönmeze vurdu yolunu
gitti geri dönmüyor

Dalları tutuşmuş bir ormanda
aşka yazdığım bütün dizeleri yakıyorum şimdi
bütün umutları terkediyorum bir bahardan ödünç aldığım
gençliğim yarım kalmış bir şiir değil miydi zaten
ve kanayan bir kalem değil miydi kalbim
kanayan sözcükler düşüren defter sayfalarına
bırak ömrümün bütün dallarını silkelesin hayat
hayat ki, her sarıldığımda kıyâma durdu
hıçkırığa boğup hayallerimi
teslim aldı ömrümün en güzel yıllarını

Oy dağlar
bu yılda gelmedi beklediğim bahar
gülmedi karabahtım
kalbimin üstüne üstüne yağıyor kar
uçup gitti kuşlar çoktan
baharımı yaşayamadan sonbahar sardı ömrümü
nereye saklanır içimdeki incinmişlikler
inince gözlerimde bu ince sızı
ve süzülünce yanağımda bu gam müziği

Güz geldi usul boylum güz geldi
bütün dallar boynu bükük
bütün kuşlar yaralı
solan çiçeklerime su bekledim
yanan yüreğime kar
düşmedi bir damla yağmur
gelmedi beklediğim bahar
oyyyy dağlar

Kirpiklerim yorgun yolcuları gözlerimin
sesim uçurumlara düşmüş çığlık
nereye uçsun ki
kalbimdeki kuşların bir kanadı kırıksa
hüzne çıkıyorsa geçtiğim bütün geçitler
bütün köprüler yıkıksa
ve karalanmışsa yazgının defteri

Bu gün de akşam oldu gün
uzak dağların yamaçlarında yorgun
birazdan saracak yalnızlığımı yine katran karası gece
son trende kalktı boşaldı istasyonlar
kimsenin gelmediği yerdeyim
kimsenin bilmediği,
acıların bitmediği yerde

Güz geldi yine gelmedi beklediğim tren
yoruldum bunca ağrıyı taşımaktan
sevgiye tanımlar aramaktan
yalan kokan bir dünyada
bir derviş gibi yaşamaktan yoruldum
yoruldu yüreğim, beynim, dilim, ellerim, gözlerim

Baktığım dağ dorukları
yaslandığım duvarlar
tutunduğum dallar
hepsi yorgun
hepsi yoruldu
her köşede bir cehennem bekliyor şimdi

oy dağlar
bu günde doğmadı güneş
karlar erimedi
gelmedi beklediğim bahar




Nuri CAN
 
ışıl ışıl

Kapama gözlerini gök kararmasın
Bir ömür yüzüme bak ışıl ışıl
Sevda çöllerinde aşk pımarımsın
ak benim gönlüme ak ışı ışıl

akarsa uğruna aksın göz yaşım
ağırsa uğrunda ağrısın başım
Bitmez hasretimsin kavım ataşım
sarıl bedenime yak ışıl ışıl
 
Dağ Sesli Bir Kuş

Dağ sesli bir kuş konunca kirpiklerime
gazel döker bahçelerim mevsimsiz
kervanlar sıralanır yollara bir bir
düz ovada akan ırmaklar gibi
gelip serilir gönlümün kıyılarına özlem
gelip yayılır göğsümün kırlarına
bir türkü
bir şiir
bir mektup
ve sevecen bir dost sesi olur
damla damla içlendirir beni
her yağmur yağdığında

Şimal rüzgarları esince uzaklardan
soluğuma baharlar taşır dağlı çiçek kokularından
özlemler tutuşur göğsümün ortasında ateş- alev
bir türkünün dizesine
bir kavalın nağmesine
bir ırmağın sesine
uçup gider dağ sesli bir kuş yüreğimden

Ağaçlar kımıldar hafif hafif
yaprak düşer dal dal
özlemler gezer koynumda geceler boyu
saçlarımda rüzgarlar eser
alıp götürür nazlı çocukluğumu
puslu bir dağ
dertli bir çoban
ve yanık bir kaval

Mevsimler gelir mevsimler geçer
türküler çiçek açar anılarda
özlemler uçar dağ dağ
bahar gelir anamın gül yüzüne
ninem kış öyküleri anlatır
ve anılar üzümlenir yüreğimde
salkım - saçak bağ bağ
içimde binlerce öksüz çocuk masalı ağlar

Koylarda ırmak olurum
ırmaklarda gurbet
ağaçta yaprak olurum
yapraklarda ayrılık
düşerim toprağa bir dal sevdasınca

bir ateş bastırınca yüreğimin acısını
şiir şiir dökülür kirpiklerim
ırmaklar yürür göğsümün bahçelerine
ben ki, düşleri yurdunda kalmış
ve gittiği her ülkede
cebinde oyalı mendiller taşıyan nazlı çocuk

seherler üşütür beni
yağmur yağar taşar su
alıp götürür düşlerimi uzaklara
öten bir kuş
düşen bir yıldız
gülen bir kız
ve taze ıhlamur kokusu
yüreğimde büyür de büyür
anılarla boğulmanın korkusu

Nuri Can
 
Yunus'um

Çağlardan çağlara bir köprü olan
Sessiz deryaların sırrı yunusum
Her gerçeği insan özünde bulan
Sonsuz sevdaların sırrı yunusum

Erenler katında hakka eriştin
Kırklar meclisinde badeler içtin
Çile dergahında kavruldun piştin
Olgun meyvaların sırrı yunusum

Dotluğun meyvesi bir bağ gibisin
Zamanın dehlinde bir çağ gibisin
Yücelerden yüce bir dağ gibisin
Seyri seyranların sırrı yunusum

Asırlar geçse de adın yaşıyor
Gönülden gönüle sevgin taşıyor
Sencileyin nazlı güller açıyor
Bülbül şeydaların sırrı yunusum

Yangınsın sönmeyen küller sendedir
Bülbülsün şakıyan diller sendedir
Özün hasbahçeden güller sendedir
Cennet alaların sırrı yunusum

Miskin yunus oldun dolaştın durdun
Düşmanın kalbinde dostluğu kurdun
Sevgi insan için haktır buyurdun
Aşkı merdanların sırrı yunusum

Sen bir ulu pirsin CAN Nuri kulun
Sırat köprüsünden incedir yolun
Dervişlik şanından biçilmiş donun
Merdi meydanların sırrı yunusum
 
Sizin Hiç Anneniz Öldü mü? Benim Öldü

Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk
bak mevsim umut mevsimi
papatya mevsimi, gül mevsimi
mevsim bahar
dağlar kar
suların coşup taştığı zamandır

Kalk yarasına merhem olduğum kalk
ben geldim uyan da bir bak
yatma öyle sessiz, öyle nefessiz n’olur
yatma öyle çaresiz
aç gözlerini yaşadığını bileyim
gülersen güleyim
ağlarsan gözyaşını sileyim
oynat kirpiklerini bulutlar uçsun gözlerinde
bahar yağmurları yıkasın saçlarını
ölmek gerekiyorsa ben öleyim

Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk
ben geldim uyan da bak
kime bu nazın, kime bu küsün
bu inat niye
konuş benimle, Allah aşkına konuş
yatma öyle sessiz, öyle nefessiz kurban olduğum
bir ses ver, bir nefes
yaşadığını bileyim

Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk
ben geldim uyan da bir bak
saklandığımız kovuklarda
şidetli yağmurlar yağsın yine
rüzgarlar essin, fırtınalar kopsun, şimşekler çaksın
koynuna al beni, sarıl sımsıkı
başımı göğsüne yaslayayım
yeneyim bütün korkularımı
ve sen beni hiç bırakma, bıkma n'olur

Koynuna al yine,
sarıl sımsıkı üşüyorum
korkuyorum yıldızlar uykuya yattığında
tut elimden güneşe götür beni
saçları sümbül anam, yanağı gül anam
sayki, küçük bir çocuğum daha hiç büyümedim
şimdi ben ne yaparım, nereye giderim
kime gösteririm kanayan dizlerimi

Uyan anam bak sümbül vakti, gül vakti
bin hayat tomurcuğu umuda kızarır dallarda
usul, ağır, yorgun uyuyor bedenin
ah ne kadarda güzelsin anam
uyan kurban olduğum uyan da bir bak
rüzgar vakti dağlarda, sevda vakti

Tut elimden kırlara gidelim
beyaz papatyalar toplayayım sana
düşersen yalnız kalırım
gidersen öksüz
taşıyamaz yüreğimin ağrısını hiç bir beden

Kalk Allah aşkına kalk
böyle yapayalnız boynu bükük koma beni
senin sıcaklığından ayrı, sevginden uzak
kime koşarım, nasıl yaşarım böyle bir başıma
teninin kokusunu özledim anne, sımsıcak nefesini
yavrum diyen o nazlı yumuşacık sesini
hadi uyan canyoldaşım, gözbebeğim
sarı gülüm, altın kalplim, iyilik meleğim
gözlerime acılar yağdıran
kalk ki, yine türküler söyleyeyim sana

Ey dağlar taşlı dağlar
başı telaşlı dağlar
ben anamı yitirdim
gözlerim yaşlı dağlar

Bağların gülü kaldı
gamlı bülbülü kaldı
ah komşular komşular
ben annemi yitirdim
boynum bükülü kaldı

Kalk anam kalk Allah aşkına kalk
sensiz bu yürek nasıl dayanır
derdini kalem olup yazmaya, dil olup söylemeye
sana sarılmayı özledim, nazlanıp darılmayı
kanayan gözlerimde sızılar akıyor bak
kırmızı yağmurlar yağıyor üzerime
ıslanıyor sensiz kalan yanım
hadi uyan yüreğini öptüğüm
koma beni buralarda yalnız
bırakıp gitme
yıkılırım
kahrolurum
bir kez değil, her gün bin kez ölürüm

Sarıl ki
kokun sinsin tenime anne
sevgin işlesin yüreğime
bu yalancı dünyada kimim varki senden başka
gözlerimden öpecek, üstümü örtecek
karanlık soğuk gecelerde

Kalk anam Allah aşkına kalk
karanlık çöküyor bak goncagül sevinçler üstüne
boynunu büküyor yaşam
yaralı ceylanlar meliyor uzak dağbaşlarında
turnalar da geçmiyor artık
kalk Allah aşkına kalk
sen bir maral ol, ben ceylan
dağlar gökkuşağı olsun, ovalar seyran

Sarıl sımsıkı tenim ol, beni bırakma
tut ellerimi benimle ağla, benimle yan
benimle uyu, benimle uyan
birlikte çıkalım dağlara bak yayla zamanı
ben munzur suyu olayım, sen teyran
sen nisan ol, ben haziran
ben küçük bir pınar, sen çağlayan
akıp gidelim koyun koyuna

Sen yoksan kurur kurnalar
dereler susuz, koyunlar kuzusuz kalır
melemez bir daha ardından koyunlar
kan süzülür kirpiklerden yüreklere
keklikler de ötmez bir daha, turnalar da geçmez buralardan
bir daha koşamam çayır kuşlarıyla, yarışamam deli sularla
bastırıp göğsüme acılarımı küserim yaşama

Kalk anam kalk Allah aşkına kalk
bulutlar da ağlıyor bak
kalk şiirler dizilsin yollara, türküler dizilsin
eğilsin önünde kavak ağaçları, akasyalar
selama dursun çiçekler
yaşamın adı sensin, senin adın yaşam
düşersem omuzuna
üşürsem yüreğine yaslanayım
tut ellerimi sevinçlere yürüyellim anne
nasıl taşıdıysan beni dokuz ay karnında
ben sırtımda taşıyayım seni bir ömür

.......

Ah! nazlı anam
uzansam
dokunabilir miyim? yüreğindeki incinmişliklere
durdurabilir miyim? zamanı
gözlerinin içindeki yaşları öpebilir miyim
anlayabilir miyim? yaşamı ve ölümü
anlatabilir miyim? acının dayanılmazlığını
yaşamın umursamazlığını
kim dinler beni

Ey benim dağ dağ kalbime gömdüğüm nazlım
benki, düşleri ıssız nehirlere akan o küçük çocuğum daha
kar yağıyor, rüzgar uğultuları dışarda
al sıcaklığına sar beni, üşüyorum
ya gece, gecede üşür mü anne
kimsesiz kalınca
bırakıp gitme n’olur

.........

Ben başımı nasıl taşlara çalmazım dağlar oy
gözyaşımı nasıl çaylara salmazım dağlar oy
ah komşular komşular hele deyin
ya ben nasıl, ya ben nasıl ağlamazım dağlar oy


Sizin hiç anneniz öldü mü? Benim öldü


Nuri Can​
 
Hangi kıyıya sığınsam ölürüm

Saçlarıma beyaz çiçekler bırakarak
geçip gitti mevsimler
yorgun kanatlarında göçmen kuşların

ağaçlar yapraksız kaldı
çocuklar uçurtmasız, kuşlar şarkısız
kapattı tüm kapılarını kalbime bahar
şimdi ben hangi dala konayım
şiirimin kanadı kırık

diyorumki bir gün
hüzünlü yüzüm aykırı sakalımla
yükleyip sevdamı yüreğime
çekip gitmeliyim bu şehirden
her evin kapısına bir avuç şiir bırakarak
ve yıkarak eğreti duvarlarını vefasızlığın

hoşça kal soğuk odam
kalbimin dilsiz yanı
artık hiç bir metropole sığmıyor adım

aşklar yalancı, sokaklar ince bir hüzün
bu şehirde kimse kimseyi sevmiyor artık
kimse kimseyi özlemiyor
ölüm soluklu günlere güz oldu acım
yanlızım, üstelik parasızım
dalımda gurbet türküleri ve kırık sazım

denizler dalgasız şimdi
ağrılar sargısız
bir sevda var yüreğimde avunmasız
bir de dalıp dalıp giden gözlerim
gecelerin sayfalarında savunmasız

acıyan yüreğimi alıp yanıma
ve düş kırığı bakışlarımı
cebimde eski bir kimlik
içimde yaralı ırmaklar
arkamı dönüp gitmeliyim bu şehirden
saklayıp geceye yaşlı gözlerimi

hoşça kal güz çiçeğim
kalbimin sarsık yanı
artık hiç bir sevince yakışmıyor yüzüm
kimim kimsemde yok üstelik, öksüzüm
bu duyarlı, bu aykırı, bu yaralı yanımla
hangi kıyıya sığınsam ölürüm

ey hayat
ey hayat kırgınım sana
ihanetin hançeri saplanmadan bağrıma
sevda adına vur boynumu
adım mezartaşım olsun
adım gözyaşım
bağışlamasın beni hiç bir hatıra
 
İki Gözüm (deneme)

Biliyor musun iki gözüm; bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz? Bahar mı, kış mı, sonbahar mı, yaz mı; inan farkında değilim. Sıla ne yana düşer, gurbet ne yanda? Nerdeyim, nasılım? Bilmiyorum.

Derdim, kederim ne biliyor musun? ... Neşemi, sevimcimi, yaşama gücümü yitirdim. O coşkulu, mutlu, umutlu günlerimi ne de çok özlüyorum. Öylesine bir özlem ki bu; ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Sevdiklerim, özlediklerim ve bana dost olanların her biri başka bir yerde; hiç birine kavuşamıyorum.

Dalları fırtınada kopmuş bir ağaç gibiyiz iki gözüm. Her dalımız bir sınır boyunda, her yaprağımız bir ülkeye savrulmuş. Bir yanımız vizeli, bir yanımız kaçak. Çocukluğumu, ilk gençliğimi, geçmişimi, memleketimi velhasıl eskiye ait herşeyimi nasıl özlüyorum biliyor musun? Özümü özlüyorum, özümü.....Kendim olabilmeyi, sözümde durmak için verdiğim çabayı, kendime dürüst olmak için kendimle olan mücadelemi, özümle barışık yaşamayı özlüyorum. En iyi sen bilirsin, bir huyumu terk etmek için sarf ettiğim gayreti. Doğaya, insanlara, hayvanlara, çocuklara olan sevgimi, tutkumu ve yüreğimdeki ateşi, dimağımdaki tadı da en iyi sen bilirsin.

Zaman geçiyor, hayat geçiyor, ömrümde akşam çanları çalmaya başladı bile. İnsanın mutlulukları, heyecanları, hayatı, yaşadıkları geride kalıyor iki gözüm. Bizim gibileri yıllar geçtikçe daha bir duygusallaşıyor. Toplumların gittikçe bencilleştiği, duyarsızlaştığı dünyamızda olup bitenler beni hüzünlendiriyor. Acaba bu durumun bilincinde ve farkında olan çevremizde kaç insan var Binbir düşünce üşüşüyor beynime. Anılarla, özlemlerle boğuşmak beni ayrıca yıpratıyor. İç acısıyla dolu, yaralı, bin yerinden vurgun yemiş bir gönülle acılara karşı umarsız olmaya çalışıyorum ama olmuyor. Belki bir gün son bulacak ufuklarda solar hüznümüz. Hala bir şeyler bekleyerek bulutsu bir sise gömülüyor her şey.

Şimdi ise, gülmek-ağlamak arası monoton bir hayatın girdabında kaldım. Üzerime ölü toprağı serpilmiş gibi. Silkinip çıkamıyorum. Gün ışığına, suya hasret sebzeler gibi tatsız ve tuzsuzum. İşte şimdi böyle bir insan oldum iki gözüm. Gayesiz ve huysuz. Evden sokağa her çıkışımda, penceremden dışarı her bakışımda, karabasan gibi çöken sis ve karanlık dokunuyor bana. Oysa ışık umut, umutsa hayat demektir. Ben mi o ışığı yitirdim, yoksa o ışık mı beni; bilmiyorum. Nedense hep geçmişe bir özlem duygusu büyüyor içimde... İşte böyle iki gözüm. Hangi gündeyiz? Bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz? Bilmiyorum.Bilsem de benim için artık hiç bir önemi yok..........

Uzun yıllar önce sevdamı yüreğime yükleyip geldiğim bu yabancı ülkede, koynunda volkanları taşıyan bir dağ gibi sustum. Suskunluğumu delicesine haykırmak isterken, içime ağuları akıttım ve öylece sustum. Kara bir diken gibi yuttum ve içime yığılıp öğlece kalakaldım. İçimdeki yangını, yüreğimdeki yarayı, gözlerimdeki damlayı sorma. Hasretlere dayayıp başımı, hüzünle geçip giden günlere, gecelere döndüm sırtımı iki gözüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Gönlümün duvarına kocaman bir sevda resmi çizdim, bir de ateş yaktım ocağıma dağ gibi.Ki, okyanuslar söndüremez.

İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası....

Ben ki, sevdanın çöllerinde ayrılıkların en büyük hasretini çektim Leyla ‘mın. Ferhat oldum dağları deldim. Kerem oldum yaktım kendimi. Pir Sultan oldum asıldım, Nesimi oldum yüzüldüm. Kavuşmak için gönlümü yollara düşürdüm. Horlandım, ezildim, hakaretlere, işkencelere maruz kaldım.

Yüreğimdeki yangını, gözlerimdeki hicranı sorma iki gözüm. Acılarımı kimsesizliğime yükleyip, uzayıp giden yollara düştüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Aşık oldum, yaktım kendimi. İçimde bin yangınla çıktım yola. Sevgilime şiirler yazmak, şarkılar bestelemek, türküler yakmak en büyük ibadetimdi. Kavuşmak ise en inanılmaz hayalim.

Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.

Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl!


iki gözüm

Bir acının çağlayanına düştüm iki gözüm
bir uçurum kıyısına
tutunduğum dal incecik, kırıldı kırılacak
nasılda acıyor hayatım bir bilsen

gözlerimdeki bulutları kovsam
yüreğime kirpiklerim yağıyor
kirpiklerimi bağlasam
boğazıma tıkanıyor kimsesizliğim

zaman değişti dostum
hangi ağzı öpsem kokuyor
hangi duvara yaslansam çürük
en çokta temiz kalmak isterken kirleniyorum

denizi kirlenmiş martılar gibi kaldım iki gözüm
bu limanlar saklamaz beni artık
nereye uçsam uçurum
her defasında zehirli oklar saplanıyor kanatlarıma

gözlerim hüznün teknesi
hangi adaya sığınsam ihanet
sarı fırtınalar sarıvermiş limanlarımı
unuttum içimdeki umutların beyazlığını
mavileri, yeşilleri, alları
bir çöl akşamında kararıp kaldı düşlerim

Ne yana dönsem bir yanım küs
ne yana dönsem yağmur hıçkırıkları
kime baksam gözleri öksüz
aynalarda paramparça yüzüm
yüreğime batıyor kırıkları

biz seninle uzak dağbaşlarına yazdık umutlarımızı
denizlere, dalgalara, fırtınalara, içimizdeki öfkeye
upuzun ırmaklara yazdık sevdalarımızı
acılara, korkulara, uçurumlara

biz seninle kanatları sevdalı iki martıydık mavi göklerde
vurulduk işte yaşama tırmanırken sevinçle
 
Ey Denizler Kraliçesi Myra

Ey gönül mihrabımda sultan
ey sabah yıldızının kızı
ey eşsiz dolunay ışığı
ey vefa göğünde hilal
denizler kraliçesi Myra
ben ki gam rüzgarlarında bir geda
ay bakışının dilencisi bir avareyim
sen benim en güzel hayalçiçeğimsin
ben senin aşkınladeli-divaneyim

ey yeryüzü kraliçesi
ey gökyüzü kraliçesi
ey denizler kraliçesi Myra
gel sevgilim ol sevgisizlikler ülkesinde
mutluluk ağacında hayal çiçeğim ol
dost gelişinle gel, gül gülüşünle gel
uyandır beni elem uykusundan
güneşim ol, ayım ol doğ ufkuma
sıcaklığın sarsın dünyamı
muhtacım sana

gelmiyorsan, gelemiyorsan
açık bırak gönül kapını
yükleyip yüreğimi bir martının kanadına
dalga dalga aşıp denizleri
rüzgarın kanadında ben geleyim

damardaki kanın, dudakdaki tadın
ölümsüzlüğün adıdır adın
ey sonsuzluğun hikayesi Myra

seni sevmeseydim ne gülün alı olurdu
ne menekşenin moru, ne de ateşin koru
olmazdı yeşilin tonu
seni sevdiğim için gözlerin mavi, bakışların ay
denizler dalgalı
seni sevdiğim için saçların yağmur rengi
gülüşün gül, dudakların kızıl

milyon kere tutuşsada denizler yüreğimde
sorma kıyılarım niye yanar, niye ağlar martılarım
umutlarım Sende saklı

beni sende seni bende çoğalt, çoğalt ki
dağlara yaslanan hayalini seveyim
denizlerde dalgalanan kalbini
masumluğuna yıldız
gülüşüne gül düşüreyim
ve ben
ve ben
ve ben
yüzyıllarca yalnız seni seveyim
yalnız seni seveyim
seni seveyim
seveyim
seve
sev
se
s




Nuri CAN
 
Yorgun bir dağ LaLe'si

Dağ başında yapayalnız boynu bükük bir çiçeğim işte
yapayalnız bir çiçek.. başı eğik, kalbi kırık...
yorgun kelebekler uçuyor kalbimin üzerinden
dönüp bakma,
boynumun büküklüğünü sorma sakın
karlı dağlar kadar yalnızım işte

Beni anlayabilir misin karlıdağ, ceylan pınar
haykırsam duyar mısın sesimi?
her sabah rüzgar vurur yamaçlarıma
yamaçlar kalbimin sızılarına
gizli yaralarım var acıtan
kanadığımda yaramı bağlar mısın?
her yağmur sonrası,
yaprağımdan süzülen damlalara bakıp
benimle ağlar mısın? ..

Beni anlatabilir misin karlıdağ, çoban çeşmesi, kırklar tepesi
yolundan gelip geçenlere, soğuk suyundan içenlere
ulu ağaçlara, uçan kuşlara, gözdeki yaşlara, kederli başlara
sarı sonbahar yorgunu gözlerimle
bakışlarımdaki hüznü anlatabilir misin?

Yorgun bir dağ lale'siyim işte kıyısız yamaçlarda
ışık sızmayan bir mağaranın rahminde doğdum
acıyla yoğruldu toprağım
yangınlarla büyüdü yaprağım
gölgem bile yok
karlı dağlar kadar yalnızım işte
tek dostum kınalı keklikler
ve yaban geyikleri,
asil rüzgarlarda kayadan kayaya süzülen...

Beni saklayabilir misin karlı dağ, teyran tepe, Munzur yaylası
yalnız akşamlarda kaybolan bir ses gibi
tükenmemiş bir nefes gibi
beni saklayabilir misin?

Avcılar peşinde ömrümün
yaralı bir ceylandır gönlüm sarp kayalarda seken
kalbimin üstünde yorgun kelebekler,
her an ölümü bekler...
yükleyip dalıma inceden, inceden sızılar
beklerim öyle her sonbahar nafile

Karlı dağlar kadar yalnızım ben de
üşüyen papatyayım kar ortasında
başım duman duman bulut
avuçlarımda yayla gülleri
elimde nazlı bir umut
ve yüreğimde ateş, dilimde yanık türkülerle
kanayan bir gökyüzü şarkısıdır dudağım

Beni saklayabilir misin karlı dağ?
kır düşmüş saçlarımı,
hüzün yüklü bakışlarımı anlayabilir misin?
her türlüsünü tattım aşkın, acının, ayrılığın
hayatın ve aşkın mağlubuyum, anla
unutulmuş aşklara, derin sevdalara yaz beni
nice arzular saklayıp gecelere
bir nefes dağ kokusuna karıp ömrümü
beklerim öyle her bahar
büyüsün diye gözlerimdeki kar çiçekleri...


Nuri Can
 
Yoktun! Sustum
Yoktun!
sustum
ve susmak kırgınlıksa
sustum işte
bir dağbaşı ıssızlığında

Sustum
kilitlerimi kapadım sustum
yaralarımı sardım sustum
demedim kimselere
bir çığlık kanıyor
en derininde yüreğimin!

Yolcuyum
uzak
çok uzaklardan geldim
yorgunum
ellerim boş, boynum bükük
gözyaşı dolu heybemde
kalbimi alıp getirdim sana
ayrılıklarla delik deşik kalbimi
başka bir şeyimde yoktu getirecek

Dalımda güz türküleri
koynumda ateş
seni aradım bir kentin sokaklarında
yapayalnız
ve
yorgun
yoktun

Çocuklara sordum ağladılar
ırmaklara sordum çağladılar

Çiçeklere sordum boyun büktüler
ağaçlara sordum yaprak döktüler
sığındığım kuşlar da uçtu gitti
bir başıma kaldım ortalarda

Senki yetim bir bahçede
bir tomurcuktun hayatın kollarında
çiçeklerin nazlısı, küskünüydün gönlümün
bütün gün seni aradım
yorgun
ve
yalnız
acılı bir yel gibi
dolaştım durdum sokakları
yoktun

Pınarlara sordum akıp gittiler
yıldızlara sordum bir bir söndüler
sigaramı efkâr ettim savurdum gökyüzüne
sonbahar sardı boynumu yaprak yaprak
sonra yavaş yavaş bedenime girdi acı
senden ne bir ses vardı, ne de bir nefes

Gülüşünü, gözlerini, sesini takıp koluna
vedalar bıraktığım durakta şiirler okudum
aklımı yitirdiğimi sanıp,
acıyan gözlerle bakıyordu herkes

Sonra gözlerimi,
ağlamaktan yorgun gözlerimi
ulaşamayacağım uzaklara yolcu ettim
kara trenlere mendil sallayarak.
duygularımı bir vagona kilitleyip
bin ah sürüp dudaklarıma
sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum

...
İstedimki,
kalbinin durduğu yer
kalbimin durduğu yer olsun...
 
Ahhh! ! ! Züleyha

Her aynada bir yüz unuttum
her kıyıda bir göz
bastırdıkça yanan yüreğimin üstüne ellerimi
iliklerime dek ürperdim
sıcak bir cehennem oldu dünya
anladım ki hiç bir mevsimde yeşermiyor acı
ve hiç bir acıyı alıp götürmüyor ırmaklar


Gözleri öksüz bir çocuk gibi yaşıyorum şimdi
yedi kat yerin dibine düştü hayallerim
sevinçlerim uzak bir kıyıda rehin kaldı
sevdalarım dalgalı bir denizde
hüzün kokuyor şimdi öptüğüm bütün maviler


İhanetler kuyusu bu kuyu ahhh! Züleyha
dikenli teller yırttı yüreğimi
hergün böyle paramparça acılarla boğuşmaktayım
kör karanlıklardayım sesimi kimse duymuyor
gücüme gidiyor ihanetler, bu zindan, bu kör kuyu
tut ki, ellerimden bütün acılar ağlasın
utansın ihanetler


varsın hasretler dağlasın
sevgiyle kavrulsun yüreğim
azad eyle beni ey gözleri öksüzüm
ihanetine uğradığım dünyanın
bütün kapılarını kapadım üstüme
Yusuf’ gibi kuyulardayım
zindanlarda esir kaldı yüreğim
tut ki, ellerimden bütün bulutlar ağlasın
utansın ihanetler


bilmem bu kaçıncı kez hasretimi yaktığım
boyun büküp melül mahzun baktığım
acıları yıkadığım göz yaşlarımla
ihanetler kuyusu bu kuyu ahhh! Züleyha
ihanetler kuyusu bu kuyu
biliyorum inmemeliydim bu kadar derine
insan oğluna güvenmemeliydim bu kadar
kervan geçmez, kuş uçmaz bir kıyıda


Azad eyle beni ey gözleri öksüzüm
sonbahar da geçip gitti, kar yağıyor işte
ellerim üşüyor, yüreğim üşüyor
bırakıp burda beni umarsız
son kervanda geçip gitti ey zülfü perişanım
vurdukça vur başını taşlara şimdi


Bir şiir kaldı yüreğimde ihanet etmeyen
bir de sen gözleri öksüzüm
ağrıdıkça yüreğimi saran
koruyan beni, soluyan
ağladıkça ağlayan


Örselenmiş bir geceyim artık
yıkılmış bir hayatın eteklerinde
her gün böyle hasretini yudumlayarak
kanayarak geçip gidiyor günlerim
varsın acıyla bitsin bu masalın son cümlesi
en karanlık gece olsun ayrılığım
varsın ıssız kuyularda öksüz kalsın umudum
yeterki, vurmasın yarama bıçağını hayat
ömrümün en amansız telindeyim tut elimden
yüreğimde şiir ol ışıt beni
koru beni, sar beni, solu beni, anla beni

Nuri Can
 
Üşüyen İncecik İmgeler

Fırtınalar, seller mi yıkar yaraları?
acılar, ayrılıklar mı?
eylül düşmüş bir ormanda
özlemlere kanat çırpan,
ateş gözlü bir serçe mi hıçkırık? ..

bir gülün çınlaması mı şiir?
üşüyen incecik imgelerde
ki, duyarlı rüzgarlarla sevişir hep şair
dipsiz uçurumlarda
her dize derin ve yaralı bir çığlık…

sevgi bir bahar yağmuru mu?
damla damla yüreklere yağan
sevda bir ateş, ayrılık rüzgar mı?
sevgiye hasret kalanlara.

yaralı bir şehir mi uykuda şair?
ki, yüreği en eski aşk kırgını
sevdalı bir nehir mi şiir?
sonsuza akıp giden
ve her sabah yeniden merhaba diyen
güneşe...

dalgın bir dal mı hüzünler
naz ağacında?
suskuların alnacında
yürek yansısı mı yüzler?
ki, aynaları hep kırık...

Nuri CAN
 
Elini Vermiyor Hayat!



Yerde kıvranan kalbimin üstünde dansediyor acılar
koparıp göğsümden yerlere fırlattığım kalbimin
kimse dönüp bakmıyor
görmüyor ateşler içinde kıvrandığını kalbimin
eğilip almıyor ateşler içinde
yanıyor kalbim!
kalbim ahhh!!!

Yaprakları acılı rüzgarlada ürperen
yorgun bir dağ lalesiyim bir yol başında
yaralı ceylanların gözlerinde inliyor bedenim
ruhum bir cellâtınki kadar soğuk ve tedirgin
kirli bir hayatın karanlık odalarında
mil çekiliyor gözlerime
kör oluyorum!
dost bildiklerim hançerini saplıyor göğsüme
yaralanıyor canevim
kan damlıyor her yerimden
yüreğimden
ellerimden
gözlerimden
dudaklarımdan...
ahhh!!!

Zifir karası gecelerin acısı zaptediyor ruhumu
kalbimin en ince sızısından vuruyor hayat
ne güneş ısıtıyor üşüyen anılarımı artık
ne de insanlardan kaçıp sığındığım tenhalar
çıkmaz sokaklarda yitirdim yolumu, şaşkınım
şimdi yüreğim çırpınan yaralı bir kuş gibi çaresiz
kış kadar soğuk bedenim şimdi
param parça her yerim
bir ihanet sisinde yitirdim herşeyimi
yıldızlar göz kırpmıyor , ay küs
sisli geçen her gecenin ardından yağmuru bekliyorum

Ah!!! Diyorum,
keşke bende duygusuz yaşamayı becerebilseydim
yalanlar sıralayabilseydim, yalanların ardından
aç çocukların gözlerine bakıp utanmasaydım
yanmasaydım bu kadar dünyanın acısına
gözlerime perde çekip, unutabilseydim her olup biteni
ihanetlere incitmeseydim yüreğimi bu kadar

Ey ömrüm ödedim borcunu acıların, azad eyle beni
anladımki söz geçmiyor yüreğe tufandan sonra
bağışlamıyor hayat yüreğiyle oynayanı
el yordamıyla yürüyorum şimdi yürüdüğüm yerde
yalanlardan örülmüş bir duvarın kenarından tutunarak,
onurlulara mahsus acılı taşlara yürüyorum...
bir sümüklüböceğin kabuğunu sürüklediği çaresizlikle
sürüklüyorum bölük pörçük hayatımı ardımdan.

Ey kalbe saplanan hançer
ey ciğere işlenen kurşun
bu yürek artık ağlamamalı,
yanmamalı acılara bu kadar
ağır geliyor onurlu bir ömrün çekilen yükü
bir yanım deniz, bir yanım uçurum, bir yanım ateş
yalnız bir yolcuyum meçhule giden dümensiz bir gemide
gözlerimde kaç bin yıllık ah!
yüzme bilmediğini bile bile denize atıyorum kalbimi
alıp götürsün diye upuzun yanlızlıklara dalgalar

Yorgun bir dağ lalesinin hazin hikayesi hayatım
yaşama sevincimi yıllar önce
çiçekleri çiğnenen bir bahçede yitirdim
ağrılar içindeyim şimdi ah! mavi kuş
yorgunum, bitkinim, dargınım!
elini vermiyor hayat!
bir uçurum kenarında
ha düştüm düşeceğim

her gece bir yıldız kayıyor gözlerimden
yüreğimden bir dilek sönüyor her gece
bu yüzden hep yetimdir bir yanım
bir yanım aşka ve acıya ayarlı

enkaz oldum, toz oldum, duman oldum
(*)"ben bu kahrı çeke çeke yoruldum"
kara bir dumanla boğuluyorum şimdi
şimdi kara gecelerin kör kelebeği gözlerim
karanlıklar içindeyim dipsiz bir kuyuda
dolunay
bulutların arkasından
bakar
bakar
darılır...

ben
dolunaya
bakar
bakar
utanırım...
 
Es ve ha

seni türküler gibi sevdim
es ve ha
öyle ince öyle kırık
dağ suları gibi serin
kitaplar gibi aydınlık
seni
yüreğim gibi sevdim
es ve ha

seni
yeni yaprağa duran
bir goncagül sevinciyle sevdim
sesindeki karanfil fısıltısı
gizemli bir masalın tılsımıyla

sen ki
en güzel çiçeğim
düşüm gerçeğim
umudum, sevincim, geleceğimsin

seni
şiirler gibi derin
şarkılar gibi içli
seni
unutmamak üzre sevdim
es ve ha
salkım-saçak türküler gibi

gül kokulum
sevda okulum
usul boylum
güzel huylum
kömür gözlü çingenem

sen
yağmuruyla ıslandığım
güneşiyle ısındığım
düştükce yaslandığım
tutkum, sevincim
sevda yüklü bulutumsun
özlemlere uçan güvercinim
yaşamama sebep umudumsun

…..

bir gün gitmek olmasa diyorum
solmasa çiçekler
yüreğimde kuşlar uçmasa
silinmese gölgeleri sevincin
hasretin ince yollarına
inmese gözlerimde sular
sevdasına şiir yüklediğim rüzgar dinmese
bitmese dudaklarına yakıştırdığım gülümseme
ayrılık olmasa es ve ha
ölüm olmasa
mutluluklara yazılsa adresimiz
her üşüdüğümde bakışına sarılsam
güvercinler havalansa üzerimizden
ömrümüz
dört mevsim bahar olsa
gönlümüz arı aşkımız bal olsa
aksa damla damla hayatımıza dolsa

ey kır lalem, düğün çiçeğim
çayır güzelim, gelinciğim
süsenim, sümbülüm, caneriğim
uzansam dokunabilir miyim yüreğine
öpebilir miyim gözlerinin içini

...../

susma es ve ha, kapama gözlerini üşürüm
bırakma ellerimi es ve ha bırakma düşerim



Nuri Can​
 
Üst Alt