Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Nuri Can

Sevdasına Yandığım Hayat

Kalabalık kentler ürkütür yüreğimi
uğultular doldurur beynimi yürüdükce
tüm gözlerden incinmiş bir bakış sızar istasyonlara
kirli vagonlarda taşınan ince bir hüzün gibi
ki
hep aynı yerimi burkan

bu yüzü kirli şehirde
kimse kimseyi sevmiyor
bilmiyor avuçları kar çiçeği kokan
bir çocuğun saçlarına dokunmayı
şiirler okumayı bir alaca şafağa

kaç kez ittiysem uçuruma yüreğimi
bir çift göz gördüm deltalarda
yalvaran bir ses
kırıldı içimde yıllarca gizlediğim ayna
kalbime batıyor şimdi kırıkları
nehirler boyu kanıyorum
ateşler boyu yanıyorum
alın götürün beni buralardan allah aşkına
dayanamıyorum

nereye baksam denizi duman
neye dokunsam ah
hüznün acıyla öpüştüğü bir kıyıda kaldım
yok
yok gidemem başka bir liman
anla
anla ve al bu acıları koy bir yana

kör bir sevdanın imgeminde
bir yanı mecnun’dur çöllerimin bir yanı leyla
bir yanı yusuf’tur zindanımın bir yanı züleyha
yorgunum her akşam yollara bakıp ağlamaktan
yüreğimde hasret ateşleri yakmaktan
her kıyıda bir başka cehennem bekler beni

nereye baksam güz bahçeleri
nereye gitsem üstüme devrilir gök
kime nasıl anlatırım sancıyan yanlarımı ah, kim anlar beni
hasretin bin çeşidiyle delik deşik yüreğim
kimsem de kalmadı halime ağlayacak
yaralarımı saracak
böyle boynu bükük duruşum ondan
ondan bir yanım hep vurgun, hep yetim, hep kırgın
ömrüm oy
ömrüm oyy

şiir cıvıltıları oysa gönül ormanımda
yıldız ışıltıları
uzanıp da tutamıyorum
hüznün en kuyu gecelerde boğuldu sevinçlerim
yıldızlar örtmüyor artık yaralarımı
gözyaşlarımı saklamıyor
en ucuz şarkılar yıkıyor ruhumu karanlık sularda

unutulmuş bir sokak ortasında
düş denizlerine bırakıyorum soluğumu
ellerim üşüyor, yüreğim, gözlerim üşüyor
dönüp bakmıyor kimse, bölüşmüyor sevinçlerini benimle
uzak bir kıyıda tutsak kalıyor hayallerim
bütün iskeleler yıkılıyor
bütün iskeleler yıkılıyor
hiç bir gemi almıyor beni
bir damla gözyaşı olup akıyor yüreğim avuçlarıma
yüreğim ki, deliboran, delipoyraz, kızılkan

hasretim kızıl alev bir güldür yangınlara
koparıp göğsümden ateşlere atıyorum
hiç kimse çekip almıyor kalbimi ateşler içinde
kanıyor en katı yerinde gece, yanıyor yüreğim
yüreğim alev topu
yüreğim kanrevan
yüreğim nar
yüreğim ateş
yüreğim ah

tutunduğum dallar kırık
sokulduğum kucak çiçek açmıyor
aldırmıyor çığlıklarıma sevdasına yandığım hayat
acının ve ateşin burgacında
ince bir sızı gibi geçip gidiyor ömrüm

nasıl katlanacaksa kalbim bunca ağrıya
ömrüm oy
ömrüm oy
gülüm oy

/
Nuri Can​
 
Bütün adres defterlerinden sil beni

Elvedâ ey şehri İstanbul elvedâ
bütün adres defterlerinden sil beni
sil ve at bana dair ne varsa
senki, dilinde her gece bir şiirin yakarışını
alev alev yanışını hiç anlamadın bu yüreğin
ben kayıp düşler coğrafyasında bir damla bile olamadım
ey sevdalısı olduğum deniz, sevdiğim martı
acıya, kedere ve sana elvedâ ey şehri İstanbul
elveda yaralı gençliğim, hüzünlü yanım elveda

Boynu bükük çiçeklere bırakıp gözyaşlarımı
annesini yitirmiş bir çocuk ezikliğiyle
bakmadan ardımdaki uçurumlara gidiyorum işte
belki bir daha geçmeyeceğim bu sokaklardan
okşamayacağım öksüz bakışlı çocuğu saçlarından
her köşede sessiz bir gözyaşı bırakıyorum
bir gecekonduda gerçekleşmeyen düşlerimi
elvedâ ey şehri yar, güzel diyar, sevdiğim İstanbul elvedâ
acıma şu sokaklarında ezik, başı eğik gördüğün adamın haline
bir kağıt mendil ver yeter
yüreğinde sakladığı gözyaşlarına

Ey susku mevsimi, dil mevsimi elvedâ
hazan mevsimi, çöl mevsimi elvedâ
nazlı gelincik, gül mevsimi elvedâ
sevgiye, sevdaya, ey şehri İstanbul sana elvedâ

Elvedâ karanlık gecelerde saklı gözyaşım elvedâ
hüzne ve kedere boğulduğum can şehir İstanbul elvedâ
bir daha anma beni arama
kirpiğim değmesin yarama
acıyan yüreğime, hayallerime koyup götürüyorum seni de
sevdiğim gururla, severek ve seni unutmayarak gidiyorum

Gidiyorum işte bir daha dönmemek üzere
topladım valizimi, anıları da koyup içine gidiyorum
hüzünle birlikte elveda ey şehri İstanbul
ey gönlümü kırgın bıraktığım güzel yar
başımın tacı, şehri sevdam, canım İstanbul elveda

Elveda ey anılarımın can şehri İstanbul
seni kahkaha dolu gecelerinle başbaşa bırakıyorum
kolkola gezen yeniyetme sevgililerinle
yüreğim burkulduğunda
gözlerim dolduğunda da hiç bakmasan
arkamdan el sallamasan da olur
tüm adres defterlerinden sil beni ey şehri İstanbul
sil at bana dair ne kaldıysa ardımdan

ELVEDA ey şehri İstanbul ELVEDA

Nuri CAN
 
Ömür Nazlı Bir Ceylandır Küçüğüm

Bersu Dilse’ye




Ver sesini rüzgar konuşsun
umudu sevdalara bölen yüreğin
bergüzar olsun yarınlara
gül ki, gül açsın gülüşün
elif gözlerinin ışığıyla doğsun gün
şavkın vursun aynalara küçüğüm

Sabahın gözleri güneş kokuyor
gecenin gözleri korku
sorma nedir diye umut?
al bu gül desenli baharı
yaşamın kilimine doku
gül ki, gül açsın gökyüzü
sevinç sana yakışıyor küçüğüm

Özlediğinde,
ölümüne özle sevdiklerini
sevdiğinde ölümüne sev
ki, hayatın bütün renkleri duygu duygu,
nakış nakış yüreğine işlesin...
ömrün sonsuzluk kadar uzun
mutluluk kadar güzel olsun küçüğüm...

Ellerin buz tutsa, donsa da gülücüğün
üşüse de yüreğin karda - kışta
dayanamayıp rüzgarlara kırılıp savrulsanda
ne kadar soğuk olursa olsun dünya
ne kadar karanlık olursa olsun
umut,
en umutsuz gecelerde öten bir kuştur küçüğüm
sen yine şiirler yaz mutlu, aydınlık yarınlar için
şiirler oku karanlığa inat,
karşılayıp hayatı en güzel gülücüğünle...

Korkma, güneş her sabah yeniden doğar
yeniden açar çiçekler her bahar...
umudu dost tutup yüreğine,
kırılmadan, küsmeden, yılmadan, yıkılmadan
var meydan oku hayata
kuş uçmaz, çiçek açmaz,
karanlığın en kuyulaştığı yerde de kalsan.

Ömür ki, nazlı bir ceylandır küçüğüm
ölüm iz süren bir avcı
sen bir gül dalısın unutma
yol yol düşlere uzanan
aysız da olsa geceler
titreme
üşür, üzülür anan...

Ey benim nazlı kızım, sevgi pınarım
bir elin güneşe selam dursun
bir elin özlem yoğursun
umudu dik bahçene
gülü senin
dikeni benim olsun...

Nuri CAN

 
Utanç Çağı

Çağım 'taş çağı, tunç çağı,-insanlık için- utanç çağı'

Yüreğim
yükü ağır bir at
karanlık zamanlardan aydınlık taşırım
ateşler içinde su
acılar içinde sevinç
umut ve sevgi
aşk ve bahar
dostluk ve özlem taşırım
fırtınalar taşırım içimde
kuduran denizler
yıkılan köprülerinde yaşamın
ölümle yarışırım
çağım utanç çağı

nice kanlı savaşlardan geçerek geldim
nice dikenli tellerden
bütün ayıplarını yanıma aldım kör zamanların
zindanlı yaşamını insanların
her savaşta bir parçam kaldı
her alanda bir iniltim
sevgisiz zamanlar içinde dondu yüreğim
dört yanım buz dağı

ey kanatlarında
yaşamın güzelliğini taşıyan kelebek
göğsünde sevgiyi biriktiren çiçek
ey bulanık bir suda akıp giden zaman
karalar sürülen gerçek
gün olur güneşe çıkılır, gün olma bilinci ile
yeni bir kan dolanır kurumuş damarlarında dünyanın
yeni bir gün doğar, yeni bir filiz sürer
yapraklanır dal, dağ devrilir, geçilir bu kan ırmağı


Nuri Can


 
Merhaba


merhaba
doğan gün
dalucları tomurcuklar
dağların esen rüzgarı
sıvırcık kuşlarının sevinci bahar
güneşe koşan çocuklar
bahardalım
merhaba


merhaba
sevgi düşüm
utangaç gülüşüm
ilk yaşam çığlığı
gelin duvağı
türkü tadındaki yaşam
gözlerdeki ışıltı
dudaktaki şarkı sözleri
virgul.gif

özlemi çekilen yarınlar
hasreti kanayan dostlar
merhaba


merhaba
ağaçta göveren dal
güllerin güne gülüşü
yerdeki çiy
virgul.gif
gökteki ay
yağmurun çimlere dökülüşü
salkım-saçak bulut
dostluklara
ışıyan umut
yedi iklim dört mevsim
evrenin renk renk cümbüşü
ey günüm
virgul.gif
günaydınım
virgul.gif
gülaydınım
merhaba



merhaba
ey dostluk
virgul.gif
iyilik
virgul.gif
güzellik
merhaba! ey insanlık
virgul.gif

ey merhamet
virgul.gif
ey barış
sevgiye susayan yürek
yanakta gözyaşı ıslağı
dudakta kanayan şiir
kalbe dolan aşk
ey sevda yolcuları
sevgi bostanı gönlüm
merhaba


merhaba
güneşle beslediğim
sevgiyle süslediğim
gönlümün sultanı yar
dostluk diyarı ülkem
sevgi bahçem
virgul.gif
duygu pınarım
hasretim
virgul.gif
asyam
virgul.gif
anadolum
yüreğim
virgul.gif
sevdam
virgul.gif
yenigelinim
merhaba


Nuri CAN
 
Unutamayacağınız Bir AŞK Masalı

Bir AŞK Masalı

Binlerce renk renk çiçeğin açtığı, bitkilerin bittiği, sürü sürü kuşların geçtiği, pırıl pırıl suların aktığı, çeşit çeşit hayvanların barındığı bir dağın yamacında güzeller güzeli dilara adında bir kız yaşarmış.. her sabah kalkar huzur ve esenlik içinde türküler, şarkılar söylermiş.. kiraz dudaklarından tane tane mutluluk dökülürmüş yamaçlara..

Dilara her sabah uyandığında dağlara bakıp yüreğini bin çeşit renkle nakış nakış işler, güneşin rengiyle sevgisini, umudun mavisiyle umudunu süsler, çağlayan sulara, esen rüzgarlara bakıp bakıp sevinç pırıltıları serpermiş gözlerinden..

Henüz bakir doğası insanlar tarafından kirletilmemiş, bozulmamış; yalanın, dolanın, kokuşmuşluğun hiç uğramadığı bir yermiş burası.. dilara’nın sevgisi yeryüzündeki çiçeklerin renkleri gibiymiş.. baharın sevgilisi, nisanın ilk aşkı, masumluğun sultanı, suların saflığıymış dilara’nın güzelliği..

Nisanın ilk gözağrısıymış dilara.. baharın ilk öpücükleri değdimi narin kirpiklerine, uyanıverirmiş tüm çim – çiçek, börtü - böcek..

Hoyrat rüzgarlar inzivaya çekildiğinde, bahar rengi ılık ılık meltemler sararmış ince belini dilara’nın, incecikmiş yüreği de tıpkı beli gibi.. ipekten teni varmış, gün ışıdımı pırıltılar dans edermiş saçlarında, pırıl pırıl suların üzerine vuran güneş ışıkları gibi..

Dilara her sabah erkenden kalkar çiçeklerle koklaşır, laleleri okşar, kuşlarla, kelebeklerle konuşur, dağ tepe demeden güneşe gülümseyerek mutlu bir şekilde kuzularının peşinde dolaşır dururmuş.. her seher bereket tohumları ekilirmiş dağların doruklarına, umut umut yeşerip halaya dururmuş çiçekler her bahar dilara’nın güzelliğinde..

Bir gün hiç beklemediği bir anda karşısına genç bir adam çıkıvermiş, şiirler okumuş ay ışığında, şarkılar söylemiş, masallar anlatmış dilara’ya.. sık sık buluşmuşlar.. sevdalanmış sonra dilara, bırakmış kendini kollarına genç adamın hiç bir kötülük düşünmeden, başlamış rüyalarda, masallarda yaşamaya..

Çiçekleri, kuşları, kelebekleri bırakıp gece gündüz genç adamın hayaliyle yaşamaya başlamış.. sevdası yeryüzüyle, gökyüzünün sevdası kadar büyük; suyla, çiçeğin aşkı kadar da masum ve temizmiş.. sonra sevdasını açmış büyüklerine dilara, hoş karşılamışlar kızlarının sevdasını, evlenmelerine izin vermişler.. davul zurna eşliğinde üç gün üç gece düğün olmuş, halaylar çekilmiş, inlemiş dağ taş..

Bir seher vakti uyandığında canından bir parça eksilmiş gibi irkilmiş dilara.. o canı gibi sevip bağlandığı adam buralardan sıkıldığını, kendisini unutmasını isteyip bir kağıt parçası bırakarak çıkıp gitmiş.. oysa aynı adam her sabah uyanır uyanmaz “sen dünyanın en güzel varlığısın, seni ölümüne seviyorum” diye övgüler dizermiş dilara’nın gözlerinin içine bakarak.. o zaman bütün yeryüzü, gökyüzü dilara’nın olurmuş..

Çünkü dünyada ki; tek güzel dilara değilmiş, her yerde kandırılacak dünya güzeli yüzlerce dilara bulunurmuş yüzsüzler, yalancılar, sahtekarlar için..

O gün ilk kez ağlamış dilara, mavi mavi pınarlar akmış gözlerinden.. ceylan gözleri o gün ilk kez üzgün bakmış dağlara.. aylarca belki döner umuduyla uçan kuştan, esen yelden haber beklemiş, dalgın dalgın bakmış sulara.. ama ne gelen olmuş ne de giden..

Huzuru ile beraber mutluluğu, sevinci de parçalanmış.. daraldıkça çıkıp bir dağ başına yankılı kayalara haykırmış içindeki ateşi.. bazen sessizce solumuş bir hazan yaprağı gibi, içi kanamış her baktığında dağların doruklarına.. gözpınarlarından akan damlalar bir nehir gibi süzülerek munzur suyunun esrarengizliğine karışmış.. kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi uçmak istemiş masmavi gökyüzüne ama uçamamış..

Uçuşan düşlerini önüne katıp götürmüş yüreğindeki fırtına, geride bir kırık ömür, yorgun gecelere asılı birkaç tebessüm kalmış yalnızca..

Bir hazan çiçeği gibi solmuş günden güne dilara.. derin okyanuslar dökülmüş yapraklarından her ağladığında.. sevdanın kor yangını düşmüş yüreğine bir kez..

Bir zamanlar tan kızıllığı yamaçlara vurduğunda rüzgarın şarkısını söylermiş, dağlar, pınarlar, kayalar dilara’nın yüreğinde.. bir dağ çiçeği gibi yaprağına sığınırmış üşümemek için dilara.. ama artık suskunmuş dağlar..

Yağmurun gözyaşlarına karıştığı bir gece dönmüş yüzünü ve bırakmış kendini kayalardan aşağı ölmek istemiş dilara..

Yalancıların, sahtekarların, acıların var olduğu bir dünyada yaşamak istememiş..

Bütün çiçekler kendi dillerince konuşmuş, üzüntülerini haykırmış dağlara.. ağlamış rüzgarlar; bir tek laleler boyun büküp susmuş munzur’da.. yüreğini açıp ses vermemişler.. suskunluğunda saklamışlar sırlarını, sevgileri söyleyemeyecekleri kadar çok şey anlatmış dağlara.. bu yüzdendir ki; munzur’da bütün laleler boynu büküktür.. hep narin, ince, suskun ve asil durur..

Sonra zaman geçmiş, gözyaşları betonlaşmış, çiçekler kokusunu yitirmiş, o güzelim dağlar kötülüklere esir düşmüş.. kayalar ağlamaya başlamış her gece.. ay ve yıldızlar doğmamış bir daha o kayaların üstüne, kuşlar uçmamış, her gece rüzgar esmiş çığlık çığlığa.. o gün bu gündür ‘çığlık kayası’ olarak kalmış ismi..

O günden bu güne sevginin, masumluğun, temizliğin timsali olarak hala onun sevgisi konuşulur oralarda.. kimi kez onu “çığlık kaya”nın başında sevgilisini seslerken geyiklerin içinde görüldüğünü söylerler, kimileri bir pınarın başında geyiklere su içirirken..

Herkes yok olmuş, yalan olmuş, masal olmuş ama o hep var olmuş, dünya döndükçe de var olacak dağlar kızı dilara..

İşte böyle olmuş, böyle anlatılmış yıllar yıllı bu dağ masalı..



Bir dağ başıydı sevdası
sevdalanmıştı bir kez dilara
kardelenler kadar aktı sevdası
kar kadar masum ve temiz
ve de
sevmişti bir kez delicesine

ve sonunda terk edildi
sevgi bilmezlerce
bir sevda sözü geride kaldı
bir de dağ gibi sevdası
bakamadı kimsenin yüzüne dilara
vefâ sözü, sevdâ sözü yalan oldu

hergün çıkıp yükseklere
gidenin yoluna baktı
belki gelir diye
bir soluk resim elinde
gelenden geçenden
sual etti sevdiğini
sonunda, tükendi umudu
dayayıp rüzgarlara başını
ateşlere bağrını verip
bıraktı kendini kayalardan aşağı

kara haber çabuk ulaştı obalara
dağlara kor düştü
ölüm vurdu hançerini
kutsal aşkın yüreğine

Sevgisi efsane oldu
sevgisi destan oldu
dolaştı dilden dile

Yıllar yılları kovaladı
mevsimler mevsimleri
herkes unutuldu
bir dilara unutulmadı
bir de sevdası



Nuri CAN

 
oy maral maral



Gözlerin gözlerimde hangi denizler mavisi

hangi ayın vurgunuydu mavi gecelerde ah nazlı maral

umudun adresi var mı?

sevgiye nereden gidilir

yitirdim adresini dostluğun, vefanın, aşkın

bul beni

her adımda ateşlere basıyorum

körler ülkesinde körüm

ben yaşamın adını sen koydum

senin adını sevda

düşmüşüm

tut elimden kaldır beni

alıp sevdalara götür



sesin

çağlayan bir ırmağın türküsüydü

karlı dağlarda oy maral maral

gülün boyun büküşüydü hasret bahçelerinde

ben gönlümü yalnızca sana sakladım yıllar boyu

sev beni

sev beni ateşler içinde de olsam

düşmüşüm kaldır beni

yüreğine yaslanayım

üçler, yediler, kırklar aşkına



ah nazlı maral

canevimde büyüyen hasretimi yasladımda yıllara

uzak, çok uzak bir yıldızda kaldı düşlediğim dünya

sonra

uzun bir kar yağdı yollara üşüdüm

duman oldu

tufan oldu ömrüm



içimde dinmeyen fırtınalar

gece karası öfkeler kaldı yüreğimde

ve ihanetlerin açtığı çukurlar

hesabını kimselere soramadığım



üstümde kar yangını

başımda gam

gönlüm rüzgarlara vurgun

yollar duman

ateşler içinde dolanır kanım, yüreğim

sarıl bana üşüyorum

sarıl bana düşüyorum

soru sorma ne olur



Zaman

kör karanlık ve acımasız

yıldızlara dönder yüzümü oy maral

lekesiz sabahlara

güneşe dönder yüzümü

şimdi soğuk bir kutup dünya

iliklerime dek üşüyorum

kar altında kalbim

şimdi dağların doruklarında gözlerim üşüyor

gözlerimin anadolusunda kirpiklerim

mühür vuruldu yaralarıma oy maral maral



sarıl boynuma

sıcak dostluğun ısıtır beni ancak

hilesiz sevgin

bunca yıldır gönlümü yalnızca sana sakladım

sev beni

üçler beşler aşkına



öyle uzak durma

gel

acılar uçurum

acılar uçurum

tut beni

düşüyorum

düşüyorum

ısıt beni

üşüyorum

gel

yürek çatlağı bir ezgiye sar beni

gül yaprağı bir sevgiye

sar ki, ölem



ey yarasında nehirler fışkıran kalbim

ey saksısında sevgiler büyüttüğüm kalbim

bak akşam

kararıp kaldı düşlerim

ah ben bu acıların hesabını kime soracağım

kendimi anlatacak kadar vaktimde yok



aşka ve toprağa ahtımız var oy maral maral

şiir serpin üstüme su yerine

sevgi serpin

üşüyorum

gel

yürek çatlağı bir ezgiye sar beni

gül yaprağı bir sevgiye

sar ki, ölem

gümbür gümbür bir yürek

nasıl düşermiş görsün dünya alem



elveda nazlı çiçek, elveda *zeyran

sana su veremem, koklayamam bir daha

okşayamam yapraklarını

bağışla



derin bir ah gibi

sevdalar içinde tutuşan

upuzun nehirler alsın beni ah maral

tutmaya gücüm yetmiyor artık

kalbimdeki soluğu



turnamın göğsü yaralı

turnamın kanadı kırık

taşıyamaz gurbeti kanatlarında



bitmeyen bir hüznün kıskacında

yaralı ezgilere tutsak kaldım

paramparça kaldım ortasında karanlığın

geçen trenler de almıyor beni



içimde tarifsiz kederler büyüyor

toz toz oldum buralarda duman duman

gel görki, kan çanağı gözlerim

sesim gelmiyor ah maral maral



(*zeyran)(teyran) munzur dağlarında bir koy ve o koyda yetişen bir çiçek)
 
Saf Adamın Şiiri

Gece gözlerini kapayınca hüzünler başlıyor
ben gözlerimi kapayınca zifiri karanlıklar
uğultular yağar göklerden, alev-ateş ırmaklar
içini çeker bir çocuk, bir şarkı çıldırır dudaklarda
kapanıp içime yarama taş basarım
kötülük etseler bile pusarım
el bağlayıp susarım

Üzülürüm bir zalimin bile boynu bükükse
kırıksa kanadı bir kuşun
benimde kırılır kanadım kolum
acılara sapar yolum

Bükse boynunu bir çocuk
yüreği tekmelense bir anne’nin
bir kızın hayalleri yıkılsa
dayanamam
oturup beraber ağlarım
dedim ya safım
herkesin acısına yanarım

Hayatın bu kirli sahnesinde
hep aldanarak,
aldatılarak
acı çekerek öğrendim
zamanın ve insanın kirli yanını
aşkın ve acının iksirini içmiş bir derviş gibi
yalanların, çilelerin
ihanetlerin içinde buldum kendimi hep
dedim ya safım
en zayıf tarafım
bana kötülük edeni bile bağışlarım

Her ayrılığın terkisinde bir aşk taşıdım hayata
her aşkın terkisinde bin özlem yaşadım
düşlerimi denedim ırmaklarla, gözlerimi bağışladım
avare bir hüznü sarıp yaralarıma
unutulmuş istasyonlarda bir başıma kaldım
ağlarım

Dedim ya safım
kin kokan bir dünyada hüzünlenirim
kızarır yüzüm
utanırım kendi payıma
yalan söylese biri
doğrulara akar pınarım
bukelamun gibi rengim yok
bu yüzden her şeye kanarım
aşka el bağlayıp ağlarım

Nerede bir kötülük görsem
can çekişir dudağımda kelebek ölüleri
söner yıldızları gözlerimin kör olurum
nerede bir kötülük görsem

Gücüm yetmez karşılamayı yalanları
ikiyüzlü aşklar yaşamayı
sorma nerde kaldı hayallerim
kim açtı bu çukurları yüreğimde
hangi iklimin kederinde kayboldum
yüreğim bir yerde şimdi, ben başka yerde
bir uçurumun kenarına tutunmuş kalmışım
özlemlerimden uzakta

Hayatın çıkmazlarında
yaramı sardıkça yaralandım
ağlamayı öğrendim ardından
sisler ve sanrılar kaldı elimde
acılar ve ihanetler
dönüp bakamam geriye
anla

Dedim ya safım
yalan doğru her söze inanırım
bu yüzden aldatır bir çocuk bile beni
herkesi kendim gibi sanırım
hep aldanırım
hep aldatılırım
dedim ya saf adamın biriyim
hep kendime küserim
hep kendimi üzerim

Ben Kazım oğlu Nuri Can
kendi yüreğinin içine saklanıp
hüzünlü yüzü, aykırı sakalıyla
kendi hülyasında yaşayan
sevgilerin çarmıha çekildiği bir dünyada
herkesi seven herkesi bağışlayan

Ben Kazım oğlu Nuri Can
kederini unutup
başkasının acısına yanan
çocuklarla çocukça ağlayan, neşelerine gülen
bir ekmeğini bin kişiyle bölen
ömrünce çalışmış ama bir şeyi olmamış

Ben Kazım oğlu Nuri Can
halince şiirler yazan
resimler çizen
kiminin gözünde dahi
kiminin gözünde enayi
ben Kazım oğlu Nuri Can
enayiliğine doymayan
bir çocuğun iç çekişine boğazı düğümlenen
dayanamayıp gözyaşlarına
oturup beraber ağlayan

Ankara terminalinde
yaşlı ve hasta bir kadına yol parası diye
otel ve ilaç parasını verip
parkta sabahlayan
mide sancısından kıvranan sabahlara kadar
polis otosuyla götürülüp hırsız diye karakolda dövülen
ben Kazım oğlu Nuri Can
herkesin akıllı olduğu bir dünyada
saf adamın biri
enayiliğine doymayan

Ben Kazım oğlu Nuri Can
yorgun, yalnız ve yaralı
sırtında bin zıpkın yarası
gözlerinde bin keder
kardeşlerinden bile kazık yiyen
atın beni bir çukura gitsin
dedim ya ben iflah olmam
ben adam olmam dostum

Bu bir enayinin öyküsü
yazılmasada olur
okunmasa da
Ben Kazım oğlu Nuri Can
 
Gezmesin Bir Başka El Saçlarında

Dönderme yüzünü kurban olaym
Sen ol bu dünyada güneşim ayım
Yalnız ben seveyim, ben okşayayım
Gezmesin bir başka el saçlarında

Kalbimin içidir en güzel yerin
Tutmasın bir başka eli ellerin
Gözlerin gözümde bak derin derin
Kaybolup gideyim bakışlarında

Yüce dağ başına yağan karlarca
Seyrine dalayım senin yıllarca
Gönül ırmağında coşan sularca
Bin huzur bulayım akışlarında

Süsenim sümbülüm reyhancasına
Kekliğim maralım ceylancasına
Tamburum cümbüşüm kemancasına
Şarkılar derleyim ağaçlarında

Tanrıya dilenen dilekler gibi
Cennette dolanan melekler gibi
Sevda dağındaki çiçekler gibi
Bir ömür kalayım yamaçlarında


Nuri Can​
 
KALABALIK KENTLER ÜRKÜTÜR YÜREĞİMİ

Kalabalık kentler ürkütür yüreğimi
uğultular doldurur beynimi yürüdükçe
tüm gözlerden incinmiş bir bakış sızar istasyonlara
kirli vagonlarda taşınan ince bir hüzün gibi
ki, hep aynı yerimi burkan

bu yüzü kirli şehirde
kimse kimseyi sevmiyor
bilmiyor avuçları kar çiçeği kokan
bir çocuğun saçlarına dokunmayı
şiirler okumayı bir alacaşafağa

kaç kez ittiysem uçuruma yüreğimi
bir çift göz gördüm deltalarda
yalvaran bir ses
kırıldı içimde yıllarca gizlediğim ayna
kalbime batıyor şimdi kırıkları
nehirler boyu kanıyorum
ateşler boyu yanıyorum
alın götürün beni buralardan allah aşkına

nereye baksam denizi duman
neye dokunsam ah
hüznün acıyla öpüştüğü bir kıyıda kaldım
yok gidemem başka bir liman
anla
al bu acıları koy bir yana

kör bir sevdanın imgeminde
bir yanı Mecnun’dur çöllerimin bir yanı Leyla
bir yanı Yusuf’tur zindanımın bir yanı Züleyha
yorgunum her akşam yollara bakıp ağlamaktan

nereye baksam güz bahçeleri
nereye gitsem üstüme devrilir gök
kime nasıl anlatırım sancıyan yanlarımı, kim anlar beni
hasretin bin çeşidiyle delik deşik yüreğim
kimsem de kalmadı artık halime ağlayacak
böyle boynu bükük duruşum ondan
ondan bir yanım hep vurgun, hep yetim, hep kırgın
ömrüm oy
ömrüm oyy

şiir cıvıltıları oysa gönül ormanımda
yıldız ışıltıları
uzanıpda tutamıyorum
hüznün en karanlık sularında boğuldu sevinçlerim

unutulmuş bir sokak ortasında
düş denizlerine bırakıyorum soluğumu
ellerim üşüyor, yüreğim, gözlerim üşüyor
dönüp bakmıyor kimse, bölüşmüyor sevinçlerini benimle
uzak bir kıyıda kalıyor hayallerim
bütün iskeleler yıkılıyor
bütün iskeleler yıkılıyor
hiç bir gemi almıyor beni
bir damla gözyaşı olup akıyor yüreğim avuçlarıma
yüreğim ki, deliboran, delipoyraz, kızılkan

hasretim kızıl alev bir güldür yangınlara
koparıp göğsümden ateşlere atıyorum
hiç kimse çekip almıyor kalbimi ateşler içinde
kanıyor en katı yerinde gece, yanıyor yüreğim
yüreğim alev topu
yüreğim kanrevan
yüreğim nar
yüreğim ateş
yüreğim ah!

tutunduğum dal kırık
sokulduğum kucak çiçek açmıyor
aldırmıyor çığlıklarıma sevdasına yandığım hayat
acının ve ateşin burgacında
ince bir sızı gibi geçip gidiyor ömrüm

nasıl katlanacaksa kalbim bunca ağrıya
ömrüm oy
ömrüm oy
gülüm oy ……

Nuri CAN
 
BİR ÖMÜR SENİNLE

Bir ömür seninle başbaşa kalsak
Hayatı beraber koşsak ne olur
Bütün yıldızları bir bir dolaşsak
Zamanı beraber aşsak ne olur

Şarkılar söylesek aşkın dilinden
Nağmeler dinlesek seher yelinden
Bahar yağmuruyla duygu selinden
Gönül ırmağına taşsak ne olur

Dudaktan dudağa bir şiir gibi
Gönülden gönüle bir nehir gibi
Yıldızlara hasret bir şehir gibi
Derin uykulara dalsak ne olur

Kuşlar gibi geçip tüm hudutlardan
Selamlar iletsek ak bulutlardan
Kovup elemleri şen duygulardan
Sonsuz mutlulukla coşsak ne olur

Nuri CAN
 
Üst Alt