Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Öğrenilmiş çaresizlik: Sakatlık [Tartışma]

mask

Üye
Üyelik
5 Tem 2009
Konular
13
Mesajlar
102
Reaksiyonlar
0
Öğrenilmiş çaresizlik,kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa ugrayarak,bir şey yapsada hiçbir şeyin değişmeyeceğini,olayların kendi konturolunde olmadığını,o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp,bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir.
Öğrenilmiş çaresizlik,geçmişteki acı deneyimlerden çıkarılan negatif şartlanmaların bugünkü davranışları belirlemesidir.. daha önceki denemelerde karşılaşılan başarısız sonuçları, kendini sınırlayacak şekilde yanlış yorumlamaktır..
Öğrenilmiş çaresizlik hepimizin içinde az yada çok vardır. kimbilir neleri defalarca denedik, yanıldık. başarısız olduk umudumuz kırıldı.. çaresizlik içimize öylesine sinsice siniyor ki şartlar değişse dahi zihin haritamız değişmiyor bir daha denememeyi öğreniyoruz ve ezberlediğimiz bir yaşam sürüyoruz..
Öğrenilmiş çaresizlik ve atalet (eylemsizlik hali), insanın potansiyelini kendinden çalıyor.düşlerini çürütüyor. özgüvenini eritiyor, cesaretimizi kırıyor.. kazanmayı degil, kaybetmeye katlanmayı öğretiyor..

evet arkadaşlar belki elden koldan yoksun bişeylere tutunamıyoruz, belki ayağımız işlevini yitirmiş yüreyemiyoruz, belki dünya güzelliklerini göremiyoruz ve belki de ruhumuzu şaha kaldıracak iki çift söz işitme şansımız yok.. a z buz eksiklik degil bunlar..
ama arkadaş kabullenmek sana yakışmıyor.. kabuğundan çık, potansiyelini taarruza geçir.. çok cephede savaşmana ve tüm olumsuzluklara ragmen kendi kurtuluş savaşını başlat.. kaybecek daha neyin var ki?
verdigin etik mucadelenin yaşarken kazandırdıgı getirilere ek son nefesinde dahi mucadelen meyvalarını verecek.. gıpte edilen. örnek alınan saygı duyulan olacaksın..


Not: konunun başlangıcı bir kitapta geçiyor..düşündüm ölçtüm,tarttım ve ikinci paragraftan itibaren kendi kendime verdigim gazı sizlerle paylaşayım istedim:)
 
Sevgili Mask, iyi etmişsin, hoş etmişsin de "bujide arıza varsa" ya da "benzin deposu tamtakırsa" dünyanın gazını versen kaç yazar? :( Önce arızayı düzeltip, depoyu doldurmak gerekmez mi?

Yani, donanımı/bilinci tam olan (benzin deposunu fullemiş), bunları adam gibi sorgulayıp, tartışıp, yargılayabilen (bujisi sağlam) kaç sakat biliyorsun ki, kendi kendine GAZ versin? Ya da başkasının verdiği gazla hareket edebilsin? "Kaybedecek bir şey yok" ama arabayı hareket ettirecek bir şeylerin de olması gerekmez mi?

Bakma sen o kitaplara, dergilere*.. Onların entel-dantel düşünceleri, janjanlı kelimelerle süsleyip pazarlamakta üstlerine yoktur. :( Ama çoğunun ayakları yere basmaz, "vaziyet-i coğrafya"yı bilmezler, hesaba katmazlar,sorunlara yapıcı ve kalıcı çözüm önermeyi beceremezler.. Mağduriyet edebiyatı yapıcılarının ve sadaka ekonomisi uygulayıcılarının kazanmasının bir nedeni de bundandır..:(

* Yanış anlaşılmasın. Okumayın demiyorum.. Tam tersine okuyun ama her cepheden eleştirmeyi becerin!
 
yazılanları okuyup, baben in yazdıkları için biraz cesaret kırıcı diye düşünürken resimlerinize bakmak her şeyi açıkladı;)
 
Baben abi ama en azından kendi içinde yaşadıklarını çözemeyen insanlar için faydalı oluyor bu tür janjanlı yazılar..:) Hıım demekki sebep "Öğrenilmiş çaresizlikmiş" diyoruz..:)

Mask Bir kaç günlüğüne idare edecek gazı verir bana/bize bu paylaştığın yazı..:) Ama ya sonra?

Baben abimin dediğine geliyor işte mesele.. Kalıcı çözüm olamıyor bunlar.. Üstü örtülüyor sadece çaresizliğin.. Biran inanmak istiyor insan başarabileceğine, çaresizlikleri aşabileceğine hele hele bahar da okuyorsan bu tür yazıları ohoooo tamam artık..:) moral motivasyonu olarak evet işe yarıyor belki ama yeterli değil..

Sonra sil baştan...:(
 
Engelimle tanıştığım ilk zamanlar bana öyle ağır gelmişti ki,adeta yıkılmıştım ve hep kendime ''neden ben'' sorusunu soruyordum.Çok bunalımlar atlattım,çok ağladığım zamanlar oldu,çok düşündüm ve zamanla anladım ki:

Bizler bu dünyada birer yolcuyuz.Ömür hızla akıp giderken asıl önemli olan yolculuk değil menzildir yani varacağımız yerdir... Hepimizin yolculuğu yani imtihanları türlü türlüdür. Hiçbirimiz bu dünyadan zevk almak için yaratılmadık... Yaratılışımızın bambaşka bir gayesi var.. Önemli olan da bunun farkında olabilmek... Bu ömür nasılsa geçiyor.... zenginine de fakirine de geçiyor...... hastasına da sağlıklısına da geçiyor..... Asıl önemli olan bekaya ulaşabilmek.....Bence bizler çaresiz değiliz......Aksine çare biziz...
....Ve bizler yani engelli kardeşlerim ve ben Yaradan tarafından özel olarak seçilmiş insanlarız..... Eğer sabredersek,kötünün de kötüsünü düşünüp halimize şükredersek bu fani alemden bekaya geçmek için bu engeller bize sunulan birer basamak olacaktır....Bu dünyada neyin eksikliğini çekiyorsak eğer halimize sabreder de isyan etmezsek ahirette ve cennette kat be kat fazlasıyla inşallah mükafatlandırılacağız

..Sadece bu dünya için yaratılmadığımızın farkına varıp da ömrümüzü sadece bu dünyaya vakfetmezsek ahiretimizi de düşünürsek,engelimizin karşılığında cennette bize sunulacak olan mükafatları düşünürsek engelimizi Cenabı Allahın bize verdiği bir emanet ve hediye gibi değerlendirirsek aldığımız her nefesde mutluluk duyarız....Bence engelimizle mutlu olabilmenin tek yolu sabır,şükür ve ubudiyetten geçmektedir.....Ne mutlu ki hakkıyla sabredip şükreden ve ubudiyet vazifesini yerine getirenlere!....
 
İnsanın hal hareket ve davranışlarını büyük oranda belirleyen yer bilinçaltıdır.Mutluluk, mutsuzluk, cesaret, güven, savunma mekanızması gibi ruhsal durumların belirleyicisi konumundadır.)Bilinçaltı nasıl ve neye göre çalışır.Genellikle dışardan gelen yoğun dış ve içerden gelen yoğun iç uyarıların etkisiyle çalışır.Negatif sinyaller gönderilen bir bilinç altından bizi pozitif eylemlerin içerisine sokmasını bekleyemeyiz.Bu yüzden yaşamımız boyunca kendimize hep olumlu ve ileri doğru hareketimize yol açacak telkinler yapmalıyız.Bu telkinlerimiz dışardan gelecek olumsuz uyaranları bastırabilecek güçte olmalıdır.Öğrenilmiş çaresizlik ve buna benzer konuları okuyarak işimize yarar hale çevirebilmek,bize çok şeyler katacağına inanıyorum.
 
iyide abicigim ortalık sinek avlayan gaz istasyonundan geçilmiyor:)..yeterli gazı(donanımı/bilinci) depolamak sorun olmasa gerek..bilgiyi tellalların davul calarak yaydığı dönemde degilizki..engelli olsun yada olmasın şu tartışmaya tanık her bireyin belirli bir potansiyeli ve bilgi edinme şansı vardır..bakma sen bujilerindede hiç bir problem yok..sadece kullanmadıgımız için birazcık paslanmışlar..hatta bi çogunun depoda yeterli birikim var ve rolantide calışır durumdalar:) sadece yukarıdaki tanımı acıklayan sebebler yüzünden el frenini indirip gaza basmaya cesaretleri yok..

ayakları yere basmayan,entel-dantel düşüncelere sahip,pazarlama stratejisi güden birilerinin yazdıklarına bakma derken önyargılı davranmışsınız !! o janjanlı kelimeleri vaziyet-i cografyayı bilen içimizden birinin yazma olasılıgı hiçmi yok ?
 
Sevgili Mask ..

Bence ''sakat''lığı yenmenin bam teli buraya yansıttığın düşünceler .. Öğrenilmiş çaresizlik daha çok hayvanlara öğretme biçimi olarak kullanılır.. Sistem/toplum insanları kodlarken bu yöntemden çok yararlanır.. Başını her kaldırdığında bir yumruk/cetvel/cop/küfür gelmesi karşısında öğrendiğin şey uyum ve baş eğmektir.. Bedenine karşı her baş kaldırdığında ondan gelen yanıt pek mutlu etmez bizi .. Eeeeeee ne olacak? Çaresizliği öğrenince (ayılar tef çalınca ayağa kalkıyor ya onun gibi yani) ona karşı çıkmayacakmıyız?

Özellikle sakatlar, zaten öğrenilmiş çaresizliklerle dolu beyinlerimiz.. Ben yıllardır sakatlara bu yaşama sıkı sarılın diyorum.. Başka yaşam yok diyorum..Mutlu olmak için tek yapmanız gereken size toplumun öğrettiği her şeyi unutun ve kendi kişiliğinizi kendiniz kurgulayın diyorum.. Kolay mı bunlar? Kolay demem .. Ancak yöntem doğru olursa zorda değil.. Bu öğretilmiş çaresizlikle kodlanmaları, aklınıza gelen her yolla taşlayın diyorum ben.. Şeytan O çünkü..
 
Bu kişisel gelişim kitaplarının tam bir gaz olduğunu düşünüyorum. Mümin Sekman'ın kitabından herhalde bu da. O yazar böyle şeyler genelde. :D

Bu öğrenilmiş çaresizlik 3 grup köpeğe uygulanıp deneylenmiş birşey, ancak kim demiş insan denen yaratığın o köpeklerden farklı olduğunu?

Amerikan iç savaşını hatırlarsınız mutlaka. Lincoln 19. yüzyılın ortalarında köleliği kaldırır, Martin Luther King bundan 100 sene sonra "I have a dream" başlıklı bir konuşma yapar. MLK'nin söylediği gibi o ulus ayağa kalkmış mıdır? Eh bir nevi kalkmıştır, ancak tam anlamıyla değil. Çaba harcanmış mı harcanmış.

Peki ya Auschwitz? Peki Şatilla kampındaki insanların durumu? Sinirlendim şimdi günlüğüme gidiyorum.
 
Sevgili mask;
:) Bu işler (depoyu fulleme ya da donanım/bilinç kazanma işi)o kadar kolay olsaydı ne o arkadaş o kitabı yazmaya gerek duyardı, ne sen alıntı yapıp bize okuttururdun, ne de biz şakayla karışık cevaplar verme durumuna düşerdik!

Kolay değil! :( Çünkü insanoğlu/kızı; "gazı/benzini" o sinek avlayan istasyonlardan almıyor! Yüzlerce yıldır yazılmış milyonlarca kitap, dergi vb. var.. İşte budur insan denen varlığın bireyse donanımı/bilinci (yani yakıtı, gazı/benzini..)

Değil bu "tartışmaya tanık olmak", katılmak bile yeterli olamaz hareket için.. Dediğin gibi; "cesaret" işi falan da değildir!.. Hele bir yeterli ve gerekli ortam oluşsun; o yok dediğin cesaret öyle bir ortaya çıkar ki.. Ağzımız açık kalır..:) Yani her hareket; "kendi "cesaret"ini kendi yaratır!"

"Bujilerde problem yok!" demişsin ama.. Bak ben bujinin tanımını yukarıda sıralamıştım: " bunları adam gibi sorgulayıp, tartışıp, yargılayabilen " demiştim. Yıllardır buralarda yazıp çiziyorum; gördüğüm gerçekten sağlam "bujili", kendi kafasıyla düşünebilen, sorgulayan, tartışan" eleman sayısı 2 düzineyi bulmaz.:( Bunlar da hiç ama hiç bir şeye yeterli değildir!!



Evet, bu olasılık hiç yok! :( "Vaziyet-i coğrafyayı" bilen bir eleman, çok az kimsenin günlük hayatında kullandığı o "janjanlı kelimeleri" sıkça kullanarak kendini dışlamaz, sıradan insanlara tepeden bakıyormuş izlenimi yaratmaz vb! -Ki bunun içimizden biri olması ya da olmamasının hiçbir önemi de yoktur! Kendi bilir :D-
 
Baben baba ..

Güzel düşünceler genelde tek bir kaynaktan çıkar, ona diğer katılanlarla büyür ve hedefe birlikte gidilir .. Sen bu sitede bu sayıyı 2 düzine tespit etmişsin .. Harika bir sayı bu bence ..

-Demokrasi diye yırtınan partilerde kararları bir kişi düşünür ve verir!
-Yasama yapılırken mebusların görevi düşünmek değildir.. Liderin kararını onaylamaktır.. Koskoca demokrasimiz 3 kişiliktir bizim .. 3 partimizdeki herkesi onlar seçer, onların düşündükleri partinin düşüncesi olur.. Ülkemizdeki herkes de onların düşüncesini tartışır.. Başka düşünenlere rağbet edilmez zaten..

-Geçen hafta TSD nin Kemerdeki başkanlar toplantısına katıldım (Ben başkan dostu olarak katılıyorum toplantılara ama galiba onları burada yazarak onlara ihanet ediyorum.. Ancak yüzlerine söylediklerim burada yazdıklarımın yanında hafif kalır.. Mesela sizin mesleğiniz olmuş artık başkanlık, emeklilik hakkınız bile yok diyorum.. Ölünceye kadar başkan/yönetici kalmak zorundasınız siz diyorum..) oradaki manzarayı görsen inan 24 sayısının ne kadar büyük olduğunu anlardın.. Orada hiçbir sakat sorunu tartışılmadı.. Sakat psikolojisi, ötekilik, öteki bilinci, karşı duruş yada toplumsal/devletsel sakat kırım politikası
tartışılmadı.. Tek tartışılan devlete yamanma, derneklerin akçeli sorunları idi.. En çok da devlet bize versin, biz dağıtalım diyorlar .. Niye acaba? Tek aykırı ses yoktu işin garibi..
İşte yurdum insanının demokrasi ve örgütlerdeki durumu bana göre bu.. Öğrenilmiş çaresizliği tartışmak, var oluşçuluğu tartışmak kadar güzel geliyor bana burada.. Zaten o bulgu bizim için bulunmuş bir kavram değil.. İnsanın kodlanmasının nasıl olduğunu anlatan bir kavram.. Bence en iyide bizi anlatıyor.. Hele sayı senin dediğin kadar varsa yaşadık demektir..
 
Yazdıklarınız bana öğrenilmiş çaresizlikten ziyade öğretilmiş çaresizliği anımsattı. :D
Ne kadar acı değil mi birşeylerin farkında olup da eyleme geçemiyor olmak. Aziz Nesin'in %'si içerisine bir girip bir çıktığını hissediyor insan. Ayrıca 2 düzine gerçekten sağlam bir rakam. O iki düzine bir araya gelip sorunları tespit edip hareketi başlatsa şu yerküre eminim ekseninden 1 mm olsa bile şaşar. :D
 
Arkadaşlar,

Sayılara, oranlara takılmayı sevmem.. Size de (/herkese) önerim; bilin ama çok çok gerekli olmadıkça kullanmayın. Tezi güçlendirmekten çok zayıflatır! Biliyorum, ben başlattım. :eek: Ama öylesine söylemiştim o iki düzineyi..

Hasanım, o başkanlar uzaydan gelmemişler ya da gezegenimizin başka bir ülkesinde yaşamıyorlar.. Onlar da bizden.. Onların problemi bizim de problemimiz! Ancak, çözüm yolu bir birinin tam tersi.. Biz "diri ve sağlam duruşlu muhalefet" öneriyoruz. Onların ne önerdiklerini kelimelerle anlatmaya dilim varmıyor! (Hakarete girer :D) Lâkin, dediğim gibi, "onlar da bizden".. Fırına atıp sabun yapacak halimiz yok! Bi şekilde onları da ikna etmemiz gerekli.. :confused:

Bir de öyle bir şey ki.. Diyalektik babaya göre: "Her şey zıttıyla bir arada olduğunda anlamlı olur!" Yani "güzel düşünceler varsa "kötü düşünceler" de var olmalıdır! Bunların "kime göre" olduğu önemlidir.. "Dananın kuyruğu burada kopuyor aslında! :D Muhalefete göre "güzel düşünceler" iktidara göre "kötü düşünceler" oluyor!

Sözün kısası; birileri bu çağda hâlâ böyle maillerdeki gibi yakınıyorsa ve başka birileri de sakatlığın "ödül mü, ceza mı" olduğunu tartışıyorsa daha çoooook işleri var demektir "güzel düşünce" sahiplerinin...:( Ne alakası var yav ödülle, cezayla? :mad: Sakatlık sakatlıktır işte.. Önemli olan "engellilik" haline gelmemesidir.. Engellerin kaldırılmasıdır..
 
. özgüvenini eritiyor, cesaretimizi kırıyor.. kazanmayı degil, kaybetmeye katlanmayı öğretiyor..

:)

engelimle tanıştığımda bunun bir engel olduğunun bilincinde değildim.Hep bir çözümü ,hep bir çaresi var dedim...umut aramadım ümit etmedim,kesin yargılarla çözümü aradım ...bu arayış zamanla umutsuzluğa umutsuzluk hurafelere koca karı ilaçlarına itti.Son olarakta dediğin gibi özgüven cesaret
mutluluk herşeyin bittiği nokta oldu kabullenmişlik..
Genede bunu engel olarak görmedim kendime geldiğimde ''kuyucağın dediği gibi''başka hayat yok yapabileceklerim neler onu araştırdım.
o noktayı kaybetmeye katlanmak olarak mı tanımlanır açıkcası bilemiyorum...
Ama süreç senin dediğin gibi katlanmayı öğrenmekle bitmiyor.Öğrendikten sonra kişinin kişiliği devreye giriyor.
Katlanmak bir nevi kabullenmekse ki benim tanımımda bu kabullenmekte aslında çaresizlikten bir nevi çıkış yoludur.
İşte çözüm arayışların ''kabul edişle''bu sefer hayatını güzelleştirecek arayışlara itiyor.

Daha önce bir konuda belirtmiştim.ŞOK durumlarında tepki ortak
-red
-isyan
-kabullenme

Hani hep öğretirler ya çoğun gelişimini ailemi etkiler,çevremi,genetikmi diye
Engelli olanın engelli olduktan sonrada gelişimi bu yukardakı faktörlerde etkılıyor.
Şanslıysak üçüde şansızsakta enazından biri bizim mucadelemizde mutlaka destek oluyor.



işte tedaviye cevap,çözümün başı burda başlıyor kabullenmede!
 
ayrıca;

engelli engeliyle barışık olmalı diyoruz ya !
o kısımda enterasan aslnda insanlar hangi sorunları olursa olsun kronıkleşmiş tüm sorunlarında bir gün geliyor barışık oluyor bir gün geliyor küskün bunda istikrar aramak gerçeklikten uzaklaştırır bizi.Elbette mevsimler gibi bizlerde yaşamımızda barışıp küseceğiz....

ama engellımızi kabullenir ve birazda gayret içinde olursak yani engelimizin engel olmadığı konulara odaklanırsak emın olun mutlu olmamamıza neden yok.
Bide ha gayret diyipte ortak çözümler için mücadelede ettik mi tamamdır bu iş diyorum :)
 
Bu öğrenilmiş çaresizlik konusu önemli. Bunun politik karşılığı için SİNİZM kavramını kullanmak yanlış olmaz sanırım.

Çok çok kabaca iki tür ana akım politik tavırdan söz edilebilir. Birisi muhafazakarlık, diğeri radikallik.
Muhafazakarlık, geçmişe özlemle bakar. Geçmişte "atalarımız" her şeyin doğrusunu belirledi, neyin güzel neyin çirkin, neyin faydalı neyin zararlı, neyin tercih edilen neyin uzak durulması gereken, neyin güzel neyin çirkin vs. olduğu o muhteşem geçmişte o muhteşem atalar tarafından ortaya koyuldu. Bize düşen sadece ve sadece o güzelliklerin üzerinden geçmektir. Bu kadar basit. Tabii bazı yenilikler olabilir, ama o sınırları aşmamak koşuluyla. Bu edilgen bir yaşamın kabulünü ima eder...
Radikallik ise, geçmişe onu eleştirmek ve sarsmak için bakar, asıl meselesi hep gelecekledir. Her şey için yeni şeyler söylemek gerektiğini, normal diye önümüze çıkartılan şeylerin silkelenmesi gerektiğini, sürekli özne olarak yaşamımızı şekillendirmemiz gerektiğini savlar. Hiç bir tabusu, hiç bir değişmezi yoktur. Yani, yaşamın her anında söz söylemeyi ve tavır almayı ima eder.

Böyle bakınca, yine burada ele aldığım bağlamdadeğerlendirerek, muhafazakarlık için apolitik-durağanlık, radikallik için politik-aktiflik kavramlarını kullanabiliriz. Öyleyse, sorunların farkında olmak, her söz söyleyişte bunları çok net olarak ortaya koymak, efendime söyliim, sorunların devasalığını öne sürüp birşey yapılamayacağını ima etmek pekala muhafazakar bir tutum diyebiliriz. İşte, aslen muhafazakar olmayıp (aksine belki de kendine göre solcu/radikal olup) pratikte devasa sorunların karşısında birşey yapılamayacağını ifade ederek apolitik olmayı ima etmek, sinizmdir. Bugün sol politikanın düştüğü durum... Politik olarak karşı oldukları konuları ve sorunları en ince ayrıntısına kadar anlatabiliyorlar, ama hem bunun çözümünü ortaya koyamadıkları hem "devrimi beklemek"ten başka yol aramadıkları hem de "küçük işlerle uğraşmayı" "davaya ihanet" saydıkları için sinizmin batağında öylece kalakalıyorlar. Yani, karşı oldukları şeyin yanına düşüyorlar pratik olarak...

Yıllar önce bu siteyi hayata geçirdiğimde, büyük hayallerim vardı. Onbinlece insanı sakatlık davasında politize edecektik, sistemi deşifre edip tüm mağdurlarla dayanışma içine girerek sistemle savaşacaktık vs.vs. Yani, sürekli bir büyük işler peşinde koşma hali... :) Kulağa hoş geliyor. Ama sonra baktım ki, yok, büyük hayaller, büyük hedefler beraberinde büyük hayal kırıklıklarını ve sinizmi getiriyor! Büyük iş yapacağım diye köşede paslanıp gitmek var...
Bunu fark edince, burada tek tek birilerine dokunmayı, onlarla konuşmayı, onlarla dertleşmeyi, onların gündelik yaşamlarına etki edecek çözümler aramayı/bulmayı çok daha politik saydım. Bir yerde birilerinin aklını karıştırabiliyorsan, birileri ile iletişim kurduğunda değişebiliyorsan, birbirinden etkilenip sürekli sorular sorabiliyorsan, sorular sorulmasına vesile olabiliyorsan, işte, biri hastanede heyetin karşısına çıkıp, protezini eline alıp, "bana düşük rapor verenin kafasına geçireceğim bunu" diyorsa, öbürü haksızlığa uğradığında bunun altında ezilmeyip sakatlık gururuyla karşısındakinin başının etini yiyorsa, sakat kadın sokağa eteğiyle çıkıyorsa, plajda protezini çıkartıp herkesin bakışları altında keyifle bikinisiyle salınıyorsa, bedenini ve yaşamı seviyorsa, bunların olmasına bi parça katkı sağlayabiliyorsak yani, işte en büyük politik varoluş budur. Ve bu devrimin ta kendisidir... Tek bir kişi bile öğretilmiş çaresizliğin ayırdına varıp "hoop!" diyorsa, birinin kafasına protezini geçiriyorsa, sistem tarafından mağdur olan kişilerle aynı safta yer almak konusunda tereddütsüz bir irade ortaya koyuyorsa, al sana çare! :)
 
Bu insan dedikleri,
El, ayakla baş değil.
İnsan manaya derler,
Suret ile kaş değil

_KAYGUSUZ ABDAL-

Bence öğrenilmiş en büyük ve gerçek çaresizlik bir gün bu dünyadan istesekte,istemesekte gideceğimiz gerçeğidir. ölüm neresinden bakarsanız bakın çok kötüdür.hayallerimizin,sevinçlerimizin,umutlarımızın,beklentilerimizin vs. bittiği noktadır kısacası son noktadır.
insanların değişriremeyeceği.karşısında iliklerine kadar çaresiz kaldığı bir gerçektir.
bunun dışındaki bütün çaresizliklerin bir çaresi vardır. yeterki bir çaresizliği çare görmeyelim.
şuna gerçekten inanıyorum, birgün gelecek isanlar,hastalıkların hepsine bir çare bulabilecekler.belki birgün engellilik diye birşey kalmayacak. ekonomik sorunların hepsi bitecek. bugün dünyanın enbüyük sorunu olan şiddet, paylaşmayı öğrenince bitecek.
bunların olacağına gerçekten inanıyorum. şöyle bir tarihe bakarsanız, nerden nereye geldiğimiz görülebilir.artık dünya teknolojisi ve sanayi öyle bir noktaya geldiki herkeze herşeyi üretecek bir sanayimiz var insanlık yüzyıllarca kıt olan kaynakları elde etmek için bir birini katletti.artık kaynaklar kıt değil birbirini katletmek için bir sebep kalmadı.
bundan sonra insanoğlunun en büyük sorunu kendini geliştirip insanca paylaşmasını öğrenmesidir. yavaş yavaş öğrenmektedir de ,
işin ironik yanıda buradadır işte .birgün açlık ve kıtlık sorunlarını aştığımızda işte o zaman insanca sorunllarla uğraşmaya başlayacağız.yani bir açıdan baktığımız da insanlık (açlık, yokluk, eksiklik, kıtlıkvs.)gibi fiziksel sorunlarını aştığın da (bunların hepsi hayvanların da sorunudur) işte o zaman insanca sorunlarla uğraşmaya başlıyacağız.
işte o zaman biz engelli insanların kimimizin doğuştan, kimimizin sonradan zaten uğraşmaya başlamış olduğu insanca sorunları o zaman bütün insanlığın sorunları olacak. işte bizim buradaki rolumüz her zaman yaptığımızı devam ettirmekten ibarettir
yani ; engelimize ve engellere rağmen mücadeleye devam etmek çaresizlik gibi bize empoze edilen herşeyi yıkarak yolumuza devam etmektir.
yolumuz daki en büyük engel ilk önce kendi engelimizdir
 
Evet, bu olasılık hiç yok! :( "Vaziyet-i coğrafyayı" bilen bir eleman, çok az kimsenin günlük hayatında kullandığı o "janjanlı kelimeleri" sıkça kullanarak kendini dışlamaz, sıradan insanlara tepeden bakıyormuş izlenimi yaratmaz vb! -Ki bunun içimizden biri olması ya da olmamasının hiçbir önemi de yoktur! Kendi bilir :D-
ifadeler ağır olmuş üstadım:D kimin nerden nasıl baktıgından ziyade(hakir görenden feyz almak değildir kastım..) kişinin tepeye çıkarken edindingi bilgi ve birikimden yararlanmalı kanısındayım..yani bu zat bıraksın millete empoze ettiği gazı,alsın eline sazı ağıt yaksın dahamı iyi..amaç aynı tercihler farklı..kimisi janjanlı kimiside sizin gibi daha gerçekçi kelimeler kullanarak ifade etmeye çalışır deneyimlerini..dün Mümin Sekman'dan,bugün sizden,yarın hasan abiden ömrüm boyunca daha nicelerinden birşeyler kapıp yogurarak kişiliğime kuvvet katabiliryorsam ne mutlu..
eee şimdi ben kendime gaz veriyorum derken,cahil cesaretimi toplayıp ya Allah bismillah Allahu ekber nidalarıyla biryerlere çökme gayretinde degilimki:confused:..nereye gidiyorsun der,daha bir karış ilerlemeden haddini bildirirler:(..elbetteki bu kozu ellerine vermeyip yeterli donanımı/bilinci edinerek yorumlama yetenegini geliştireceksin..en basitinden örnek: dün bilgisayar açmasını bilmiyordum,bugün sevgili Babür'ün karşısına geçmiş kıt bilgimle zırvalıyorum:D ..şimdi mayam yetersizdir,yarın şekeri fazla kaçırırım öbürsü gün tuz eksik olur, gün gelir düşünceler kıvamını bulur;) ..engelli kardeşlerime demem şuki : potansiyelinizin farkına varın ,fiziksel eksikliginizi meziyetlerinizle, zekanızla kapatabilirsiniz..verdigim gaz ve alacagınızı düşündügüm haz bundan ibarettir:cool:
 
Ah bir de kendini, "kendi kafasıyla düşünebilen, sorgulayan, tartışan" iki düzine insan içine dahil gören bu bilge zihniyetin, yazıp çizmekten başka faideli işlerini de görmek nasip olsaydı şu platformda :) Ama belli olmaz kimbilir , yine de insanlardan umutluyum ben :)
 
Bu öğrenilmiş çaresizlik ile ilgili bir akvaryum deneyi yok muydu ben karıştırıyor muyum .Hani akvaryumun tam ortasından bir cam levha koyuyorlar bir tarafında büyük bir tarafında küçük balıklar var .Atıyor muyum yoksa :):):)
 
Yahu ben bu öğrenilmiş çaresizlik meselesi hakkın da ilk mesaj da yazılanlar da kendimi buldum diyorum.. Sonra çıkıyor birileri yok köpekler için yazılmıştı yok balıklar için diyor..:mad:

Kendimi tuhaf hissetmeye başladım amaa..:eek:
 
:) Yok fazla ağır değil, sevgili mask;
Daha ağırları bende saklı :D Ama hakarete girer diye burada yazmıyorum.. Şimdi değil de.. Daha sonra anlatacağım, OturanBoğa'nın yazısına bazı şerhler düşmem gerekiyor..

"Potansiyelinizin farkına varın" sözüne katılıyorum.. Lâkin, önce de yazdım; "depo tamtakır" olunca "potansiyel" de olmuyor! :( Önce depoyu doldurmak gereklidir..



Sema çok üzdün beni..:(:( Beklemezdim senden..

Elimden geldiğince kişiselleştirmeden, çoğu hataları görmezden gelerek, "benim sakatlığın senin sakatlığını geçer" mantığına hiç kapılmadan 5 senedir "yazıp çizmeye" çalışıyorum şurada.. Bu yaklaşımın hiç şık olmamış..:( Oysa severdim seni kardeşçesine..

Sen benim hastalığımı biliyor musun peki? FA'daki limit yaşın "50" olduğunu ve 3,5 ay önce bu limiti doldurduğumu, ve yine hastalığımdan dolayı "yazıp çizmekten başka hiç ama hiç bir faideli iş" yapmayı beceremediğimi, bunu yaparken bile çok çok zorlandığımı, bu tür "kişisel ve gereksiz polemiklerin", bu hastalıktan olmayanlardan çok çok daha fazla, günlerce sarstığını biliyor muydun? Artı burası "bilgi paylaşma platformu" yaa!! Yazıp çizmekten başka ne iş yapılabilir ki burada?
 
Yahu ben bu öğrenilmiş çaresizlik meselesi hakkın da ilk mesaj da yazılanlar da kendimi buldum diyorum.. Sonra çıkıyor birileri yok köpekler için yazılmıştı yok balıklar için diyor..:mad:

Kendimi tuhaf hissetmeye başladım amaa..:eek:

sevgili modum Havva=> araştırmayı yapanlar : bu kavramı hayvanlar üzerinde deney yaptıktan sonra ortaya atmışlar..kobay olarak beni kullanacak degillerdi yaa :D
 
Hayvanlar da biliyormuş haa demekki çaresizliği ilginç..:)

Potansiyelimizin farkındayız da her zaman heryer de kabul görmüyor işte.. Sen istediğin kadar ver gazı kendine istediğin kadar meziyet sahibi ol toplum karşısın da pek bir anlamı olmuyor.. Sana bakar bakmaz o insanlar gördükleri ilk şey sakat bir insan.. Çook uzun bir zaman istiyor insanın kendini fark ettirmesi.. Meziyetlerime bak, karakterime bak bende ilk gördüğün şey potansiyelim hayattaki duruşum yaşama sevincim olsun diyebiliyor musun?

kendin de gördüğün artıların etrafında ki insanlar tarafından yok sayılmasını kaç defa yaşadın? Saydın mı yani Mask..:)

Hadi diyelimki sen bir iki kez yaşadın.. Ama bunu defalarca yaşayan insanlar var o kadar basit değildir yani toplum içinde eksikliğinle var olabilmek kabul görmek.. Sadece meziyetlerinle değerlendirilmek..İstersin çabalarsın ama sonuç hep aynı olur döner dolaşır başladığın yere geri gelirsin.. O zaman da al sana bir cesaretsizlik işte.. Ne yapsam olmayacak denemiştim olmamıştı diyeceksin..:)

Haa birde gücünün yetmediği ama edinmek istediğin meziyetler varsa ne olacak? Elindekilerle yetinmek kalacak yanına..:) Sonuç yine çaresizlik yüzünden yetinmeyi öğrenmek olacak..:)

İnsanın kendini bilmesi her zaman içinde yaşama tutunmak için sebepler üretmesi güzeeel:) Hoş ama her insan için geçerli değil senin bu mantığın..

Eee ne yapmalı peki?..:)

Yaa hiç pes etmeden kendine gazı vermeye (o gazın her defasın da fosdadanak sönme ihtimalini göze alarak) devam eder insan..:)

Yada kazandıklarıyla yetinip, kaybettiklerine alışmayı dener durur..:)
 
[FONT=Verdana]Hastalıklar hakkında yeterince fikir sahibi olduğumu düşünüyorum , gündelik aktivitelerde ne kadar zorlanıldığını tahmin edebilmek için çok da bilge olmaya gerek yok üstelik. Bunu düşünebilmek ve anlayabilmek için iki düzineden çok fazla sayıda insan olduğuna emin olun . [/FONT]

[FONT=Verdana]Bence asıl şık olmayan yaklaşım ; Kendini muhteşem yetilere sahip azınlık insan grubu içine dahil ederek , burada yıllardır bazılarını yazılarından gözlemleyerek tanıdığım , bazılarını gerçek hayatta tanıdığım binlerce engelli arkadaşımın kendi kafasıyla düşünemediğinin , sorgulayamadığının , tartışamadığının ima edilmesi ve yıllardır aynı üslupla küçümsenip , hor görülmesi. Buradaki ifadeleri sandığımızdan çok fazla sayıda kişi okuyor. Siz benim ifademi sert bulup nasıl üzüldüyseniz , sizin tarzınızdan rahatsız olup üzülen düzinelerce engelli arkadaşım var. [/FONT][FONT=Verdana]Gündelik hayatta her gün ayrı bir problemle mücadele eden , çaresizliklerinin üzerine giden , imkanları olmadığı halde kendini aşmaya çalışan arkadaşlarımın hiç birisi böyle bir ifadeyi hak etmiyor. “Faideli iş”e hor görme üslubunu bi kenara bırakarak insanlara manevi destek olmakla başlayabilirsiniz. Bunu kişisel polemik olarak değil , kardeşçesine tavsiye olarak alın ;)[/FONT]
[FONT=Verdana]Artık değişim zamanı ... Dediğim gibi insanlardan umutluyum ben… ;)[/FONT]
 
kendin de gördüğün artıların etrafında ki insanlar tarafından yok sayılmasını kaç defa yaşadın? Saydın mı yani Mask.. => çevremdeki insanların bu tür eksikliğinin olmaması benim şansımmış demekki ? (ki öyle takdire şayan bir artımda yok,ama gözlerinde bana karşı bir acıma duygusuda yok)
İnsanın kendini bilmesi her zaman içinde yaşama tutunmak için sebepler üretmesi güzeeel Hoş ama her insan için geçerli değil senin bu mantığın.. =>iç dünyasında daha derin girdaplar yaşayan engelli kardeşimin halet-i ruhiyesiyle süzemem hayatı..kim bilir bana ahkam kesmeyi bırak,yaşamayan bilmez çektigimiz sıkıntıları diyorlardır..yadırgayamam haklılar çünkü..hadi her engelli bireyin asgari yaşadıgı sıkıntılarla yogruldum diyelim..yol ayrımı yaşamadımmı bu hayatta ? elbette yaşadım, 2 kere intiharın eşiğinden döndüm..1,5 yıl ayık gezdiğim gün yoktu..işimi kaybettim,olabilecek eşimi kaybettim..varolan maddi birikimlerime ek kredimi tükettim..ayrıntıya girmeyeyim,bir şekilde tekrar tutunduk hayata,kaybetmekte oldugum güveni ve cesareti geri kazandım..anlaşamadıgımız nokta şurası :ya tamam ne yapsak boş ne zaman yaşama dair duygularımız kabarsa toplum tarafından sindiriliyoruz..iyi o zaman çekilelim kabugumuza vademizin dolmasını bekleyelimm.çok dogru bir davranışmı bu?
makul düşünceleriniz var ve çevreniz tarafından algılanmayıp yok sayılıyorsa o sizin eksikliginiz degil..elbette birileri tarafından kabul görülecek sizde yogunlugunuzu o tarafa yönlendireceksiniz..işe sizi en iyi tanıyan ailenizden başlarsınız..aslan gibi 2 tane yegenim var..yardım niyetine tek bir aspirin dahi almadıgım,verdigi kimligin getirisiden çok götürüsü olan devletimize(oturduğu makamı kişisel çıkarları için kullananlara serzeniştir) yararlı,miletimin hakkını koruyan birey olarak yetişmesinde emek sarfetmek boş bir uğraşmıdır.gider egitmen olur ,daha geniş topluluga hitap eder vs vs..

körpecik bedenleri topraga vermiş şehit anaları: vatan sagolsun bu uğurda gerekirse diger evladımıda gömerim derken,biz engelliler oluşması için çabaladıgımız hayalleri her seferinde yaşadıgımız hayal kırıklıklarına ragmen defalaca gömsek ne çıkar ...
 
Bu başlığa özellikle Havva Hanımın yazısından sonra bir kez daha yazma gereği duydum..
Bu olaya birey açısından ve toplum karşısında birey/engelli açısından ayrı ayrı bakmak lazım.

Bireyin nasıl öğrenilmiş çaresizliği yaşadığını anlatmak için hayvanlar üzerinde çeşitli deneyler yapılıyor..Şartlanma ile öğretilir çaresizce boyun eğmek.. .. Bazıları şöyle;
-Kurbağanın içine atıldığı, istese de kaçamayacağı derinlikteki süt ısıtılıyor.. Kurbağa kaçmaya çalışıyor ancak başaramıyor.. Ölüme razı oluyor bir şekilde.. Daha sonraları ise süt ısıtıldığında kaçmayı denese kaçabilecek derinlikteki kaplardan da kaçmaya çalışmıyor..
-Ayılar tef sesi duyunca niye oynar bilirmisiniz? Ayıların ön ayakları arka ayaklarına göre daha hassastır.. Zalim eğitici onun altına bir sac koyar ve başlar ısıtmaya.. Aynı anda başlar tef çalmaya.. Ayı sac iyice ısınmaya başlayınca zorunlu olarak arka ayaklarının üstüne kalkar.. İşte Ayının oynaması budur.. Sonraları ise tef her çaldığında, Ayı altında var sandığı ısıdan korunmak için arka ayakları üzerine kalkar.. Yani oynar..
-Hayvan çiftliklerinde çitlere elektrik verilip o tele yeni doğmuş hayvanların burunları özellikle değdirilip hayvanın canı yakılır.. O çitlere ondan sonra elektrik verilmez ama hayvanlarda uzak durur oradan..
-Sirk hayvanlarının her birine ne korkunç işkenceler ile o ‘’gösteriler’’ öğretilir bir yerlerde okumuştum.. Sanırım Jack London’un bir romanı idi tam hatırlamıyorum..
-Cengiz Han orduları Anadolu’da aklın alamayacağı bir kırım yapmıştı.. Tarihte ilk defa halkın kendisini öldürecek insanlara, korkudan kendilerini öldürmeye yardım ettiği anlatılır.. Hatta istese tükürükle boğabileceği kadar az sayıda düşmana..

Sonuçta öğretilme yoluyla birey/hayvan öğrenilmiş çaresizliği yaşar hayatın her alanında.. Aslında karşı çıkmayı siler kafasında.. Oysa her canlı özünü korumak, acıdan kaçmak ve özgür olmak üzerine kurgulanmıştır.. Özünü yaşayamayacağı yaşam ona çaresizlik öğretilerek kodlanır.. Yine tekrarlıyorum, aslında karşı çıkmak, direnmek kırılır.. Bu çaresizlik öğretilir insana.. Direnme kırılır kafada.. Bu kırılma insanda şiddetten çok kodlanma ile yapılır.. Ancak o kodlama/ikna yapılırken ilk kural, bunlara uymazsan başın ezilir.. Bunlara uyarsan rahat yaşarsın ise ödül.. Karşı çıkışı kırmaktır bütün mesele.. Kabullenmek asıldır yani ..

Oysa dikkat edin; bütün verdiğim örneklerde karşı çıkış devam etseydi eğer o öğrenilmiş çaresizlik yaşanmayacaktı.. Özgür iradeye karşı olan her şey kırılacaktı.. Ayı oynamayacak, buzağılar kaçmayı deneyecek, sirk hayvanları beyinlerini o acılara teslim olmuş saymayacaktı.. Cengiz han orduları Türklere bu kadar kötülük edemeyecekti..

Hani engelli toplum karşısında çok ezik diyorsunuz yaa.. Engelli kendini dolduruşa getirse bile ilk çıktığı sokakta bozguna uğrar diyorsunuz yaaa.. İşte bu öğrenilmiş çaresizliktir.. Dediğim gibi toplum gözüyle bakıyorsunuz kendinize demektir.. Siz toplumun gözünü yok sayın.. Ona direnin, karşı çıkmayı öğrenin.. Hatta en iyisi bana ne deyin.. Ama ona muhtaç olmayın.. Bakın bakalım o öğretilen çaresizlik yaşam olurmu?

Dediğim gibi genelde tüm birey/toplum özelde ise engelli insanlar için ufacık bir ayrıntı yeter bu öğretilen çaresizliği kırmaya; Karşı çıkmayı elden bırakmayacaksınız.. Kendinize otoritenin/toplumun gözünden bakmayacaksınız, değerinizi onun değerleriyle değil, kendi değerlerinizle hatta evrensel değerler ile ölçeceksiniz.. Hele hele kabul görüp alkış almayı beklemenin size en büyük kötülük olduğunu bileceksiniz.. Kendinizi mutlu etmeyi otoriteye/topluma bırakmayacaksınız.. Bakalım ondan sonra öğrenilmiş çaresizlik kalırmı beyinlerde.. Lanet olsun deyip geçin öğretilenlere, Aq.
 
Tüm bu dediklerini hayata geçirebilmek için Hasan abi çoook güçlü bir bünyeye sahip olmak gerekiyor.. İnsan ne kadar sivrilirse hayatta o kadar da hedef oluyor.. Sıkı bir mücadele istiyor "banane" diyebilmek hatta gözden çıkarılması gereken bir şeyler yada kişiler de olmasını gerektirebiliyor..

Ben merkezli olmak herkese göre değil o herkesden biride benim..:) Amman ne marifet Havva diyor kendime kızıyorum o ayrı konu..:)

Toplumun değerleriyle yaşamak, yada toplumun alkışını almak için bir şeyler başarmayı amaç edinmek benim onayladığım bir mantık değil.. Huzurumun ve mutluluğumun toplumun bana yaklaşımı yada bana yaşattıklarına endeskli olması da nahoş bir şeydir benim için .. Ama diyorum ya herkese göre değil baş etmek bunlarla.. Mantığını kullanabilen insanlar hayata hep mantık çerçevesi içinde bakan değerlendiren insanlar için sanki daha kolaymış gibi geliyor çaresizliklerle baş etmek bana göre.. Bir kez yenilince etrafına örülen duvarları yada kendi kendine ördüğü duvarları aşmaya ya hevesi kalmıyor yada cesareti duygularıyla var olanların..Duygusalların..

Mesela eskiden sakatlık konularında ileri geri konuşanlar olduğu zaman yorulana kadar konuşur kavga ederdim ailemde dahil buna.. Ama şimdi kolum kanatım düşüyor içime bir yorgunluk çöküyor bu konuda sindirdi beni toplum..Defalarca denedim zihniyeti değiştirmeyi başaramadım.. Ve gerçekten çok ama çok derinden yaralıyor beni olumsuz yorumlar.. Pes ettim sustum,, Sindim...Başaramadım.. Başaramam!

Çünkü yok içinde yaşadığım toplumun anlama potansiyeli! yok yani yok işte:)

Ne yapsın şimdi Havva çaresizliğe düşmesin de? Benim yıllardır başarmayı istediğim defalarca da başarmayı denediğim ama başaramadığım birşey bu mesela..

Neden bu kadar çok önemsiyorum bu konuyu?

Önemsiyorum çünkü benim hayatım hatta karakterim çok başka olacakdı başarabilseydim bunu..Benim için anlamı çok büyük bir adımdı vs,vs,:)
 
Havva..
Enseyi karartma.. Başarmak önemli tabiki.. Fakat başarmaktan daha önemlisi hedef için uğraş vermek.. O uğraşı verirken kendini oluşturur insan.. Başarı asıl budur işte.. Kendini istediğin gibi oluşturmak.. Yoksa hedefe vardığında zaten daha varılacak onlarca hedef olduğunu göreceksin..
 
10 adımda bir dinlenmem gerekiyor çok yavaş yürümem gerekiyor yoksa göğsümde sıkışma oluyor nefes alamıyorum yüksek tansiyonda cabası ve devlet benim raporumla oynuyor oran düşürmeye çalışıyor sizde bana polayannacılık oynayın diyosunuz !!!!!! vaçgeçmeyin mücadele edin ne için daha çabul ölmek için mi ???
 
Üst Alt