Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Psiko sosyal engellilik: OKB, Şizofreni Panik, Yaygın Anksiyete Bozukluk nedir?

Umut3072

Yasaklı Üye
Üyelik
29 Kas 2017
Konular
12
Mesajlar
1,662
Reaksiyonlar
0
Şizofreni Belirtileri Nelerdir?

Şizofreni, kişinin gerçekle gerçek olmayan arasındaki farkı ayırt etmesini zorlaştıran, normal düşünce akışını korumasını engelleyen, duygularını kontrol etmesini ve normal olarak davranmasını önleyen zorlayıcı bir hastalıktır.

Ancak şizofreni belirtileri ve yol açtığı komplikasyonlar doğru tedavi yöntemiyle kontrol altına alınabilmektedir ve kişinin gündelik hayatına büyük oranda dönebilmesi sağlanabilmektedir.

Şizofreni tedavisi için atılacak ilk adım belirtilerin saptanması olmalıdır. Bazı kişilerde şizofreni aniden ortaya çıkan bir hastalık olarak görülebilir ancak genellikle yavaş gelişen ve gelişme döneminde özellikle kişinin davranışlarında bazı değişikliklere yol açan bir hastalık olarak kabul edilir.

Şizofreni Belirtileri

Şizofreninin erken dönem belirtileri kişinin yakın çevresine “bir şeylerin yolunda gitmediği” sinyalleri verir ancak, bunun tam olarak ne olduğunu ilk anda belirlemek oldukça zordur.

Bu dönemde kişinin normalde yaptığı günlük aktivitelerden uzaklaşması, hobilerine ilgi göstermemesi, motivasyonunu kaybetmesi, duygusal tepkilerinin zayıflaması, garip davranışlar göstermesi genel olarak görülen belirtiler arasındadır.

En sık görülen*erken dönem şizofreni belirtileri*şu şekildedir;

Sosyal hayattan, arkadaş çevresinden uzaklaşmaSaldırgan davranışlar, sürekli şüphe duymaKişisel hijyenin azalmasıDonuk bakışlarSevinç veya üzüntü gibi duyguların ifade edilememesiAşırı tepkiler vermek (aşırı gülme veya önemsiz bir olaya ağlama)DepresyonFazla uyuma veya uykusuzlukGarip ve mantıksız açıklamalar, konuşmalarUnutkanlık, konsantrasyon eksikliğiEleştiriye tahammülsüzlükKonuşmada veya seçilen kelimelerde farklılık


Yukarıda listelenen belirtiler başka bir sağlık sorununa da işaret ediyor olabilir ve bu belirtileri yaşayan her kişinin şizofren olduğunu söylemek doğru değildir. Ancak bu belirtiler ciddiye alınmalıdır ve konusunda uzman bir doktor tarafından kontrol edilmelidir.

Şizofreninin karakteristik belirtileri; sanrılar, halüsinasyonlar, dağınık konuşma, dağınık davranış ve “negatif” semptomlar olarak 5 ana başlıkta toplanmaktadır. Bu belirtiler ve belirtilerin şiddeti kişiden kişiye göre değişebilir.

Şizofreni hastası bir kişide bu belirtilerin hepsi görülecek diye bir kural yoktur ve belirtiler zaman içinde değişiklik gösterebilir.

Sanrılar

Sanrılar, doğru olmadığı konusunda açık deliller bulunmasına karşın kişinin doğru olarak kabul ettiği düşüncelerdir. Sanrılar şizofreni hastalarının yaklaşık %90’nında görülür.

Şizofreni hastalarında görülen sanrılara şöyle örnekler verebiliriz.

Zulüm Sanrıları: Zulüm sanrılarında kişi kendinin “onlar” tarafından tehdit edildiğini ve hedef alındığını düşünmektedir. Örneğin “uzaylılar içme suyuna radyoaktif parçacıklar katarak beni zehirlemeye çalışıyorlar” şizofreninin yol açtığı sanrılardan biri olabilir.

Referans Sanrıları: Şizofreni hastaları çevresel olaylardan veya durumlardan kendilerine özel mesaj gönderildiğine inanabilir. Örneğin halka açık reklam tabelalarından kendine özel mesajlar verildiğini düşünebilir.

Megalomanlık: Megalomanlık sanrılarında kişi kendini tarihi karakterlerden biri olarak görebilir veya insanüstü güçlerinin olduğunu düşünebilir.

Kontrol Hezeyanları: Kişi düşünce ve davranışlarının “başkaları” tarafından kontrol edildiğini düşünebilir. “Başkaları aklıma düşünceler yerleştiriyor” veya “düşüncelerim başkalarına iletiliyor” gibi hezeyanlar görülebilir.

Halüsinasyonlar

Halüsinasyon, gerçekte olmayan ve sadece kişinin zihninde bulunan sesler ve görüntülerdir. Ancak halüsinasyonlar kişinin 5 duyu organını da harekete geçirebilir. “Sesler” şizofreni hastalarında en sık görülen halüsinasyondur. Bu sesler genellikle eleştirel, kaba ve kötü niyetlidir.

Dağınık Konuşma

Karışık ve parçalanmış düşünce biçimi şizofreninin karakteristik belirtisidir. Şizofreni hastaları genellikle konsantrasyonu sağlamakta ve normal düşünce akışını korumakta zorlanırlar.

Sorulara ilgisiz cevaplar verebilir ve cümlelere başladıkları konuyu cümle içinde tamamen değiştirebilirler. Söyledikleri şeyler mantıksız gelebilir.

Konuşma sırasında sık sık konu değiştirme, düşünceler arasındaki kopukluklar, “uydurma” kelimeler, aynı kelimenin sık sık tekrarlanması, anlamsız kafiyeli cümleler şizofrenide görülen konuşma bozukluklarına örnek olarak verilebilir.

Davranış Bozuklukları

Şizofreni hedefe yönelik davranışları engeller, kişinin çalışma hayatını ve diğer insanlarla etkileşimini zorlaştırır.

Şizofreni hastalarında davranış bozuklukluları günlük aktivitelerin tümünden uzaklaşma, beklenmeyen veya uygunsuz tepkiler, amaçsız garip davranışlar ve dürtülerin kontrol edilememesi olarak görülebilir.

Negatif Belirtiler (Normal Davranışların Yokluğu)

Şizofreninin “negatif belirtileri” olarak adlandırılan belirtiler sağlıklı insanlarda normal olarak kabul edilen davranışların azalması veya tamamen ortadan kalkması anlamına gelmektedir.

Duygusal tepkilerin azalması, yüzde ifade olmaması, ilginin kaybolması, konuşma anormallikleri ve bozuklukları şizofreninin negatif belirtileri arasında sayılabilir.

Şizofreninin Günlük Hayata Etkileri

Şizofreni belirtileri göz ardı edildiğinde veya doğru tedavi yöntemleri izlenmediğinde belirtilerin neden olduğu sorunlar kişinin hayatında yıkıcı etkilere neden olur. Kontrol altına alınmayan şizofreni belirtileri sosyal ve iş hayatında aşağıdaki sorunlara yol açabilir.

İlişki Sorunları: Şizofreni hastaları çoğunlukla kendilerini izole ettikleri ve sosyal hayattan uzaklaştıkları için ilişkiyi yürütemez duruma gelebilirler.

Ayrıca paranoya kişinin aile bireylerinden ve arkadaşlarından şüphe duymasına ve onlardan uzaklaşmasına neden olabilir.

Günlük Aktivitelerde Yaşanan Sorunlar: Şizofreni kişiyi sosyal yaşamdan uzaklaştırdığı için normal, günlük aktivitelerin yapılması zorlaşır.

Hezeyanlar, halüsinasyonlar, düşünce bozuklukları yemek yeme, yıkanma gibi en basit aktiviteleri dahi imkansız hale getirebilir.

Alkol ve Uyuşturucu Kullanımı: Alkol ve uyuşturucu kullanımı şizofreni hastalarında sık görülür. Bunun nedeni kişinin kendi kendini tedavi etmeye yönelik çabasıdır.

Artan İntihar Riski: Şizofreni hastaları intihar bakımından yüksek riskli grupların başında kabul edilmektedir.

Şizofreni Çeşitleri Nelerdir?

Paranoid Şizofreni: Paranoid şizofreni işitsel halüsinasyonlar, hezeyanlar, zulüm ve komplo düşünceleri ile karakterizedir.

Ancak paranoid şizofreni hastaları diğer şizofreni türlerine göre daha normal bir bilişsel işleyiş gösterirler.

Dağınık Şizofreni: Dağınık şizofrenide düşünce akışı bozulduğu için diş fırçalama, duş alma gibi basit aktiviteler bile yapılamayabilir.

Bu şizofreni türünde hasta garip tepkiler (örneğin üzüntü yaratan bir durumda kahkaha atmak gibi) verebilir. Ayrıca konuşma bozuklukları ve anlamsız konuşmalar görülebilir.

Katatonik Şizofreni: Katatonik şizofrenide hareket sorunları görülür. Bazı hastalarda hareketsizlik, bazılarında artan hareketler ve bazı hastalarda ise başka kişilerin hareketlerinin taklidi olarak ortaya çıkabilir.

Farklılaşmamış Şizofreni: Farklılaşmamış şizofrenide yukarıda sayılan belirtilerin bazıları birlikte görülebilmektedir. Ancak belirtileri tek bir şizofreni türüne ait olmayabilir.
 
Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) - Takıntı Hastalığı nedir.

Anksiyete türü bir rahatsızlık olan obsesif-kompülsif bozukluk (OKB), insanları tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne hapsederek kısıtlayan bir hastalıktır. Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler *(obsesyonlar) nedeniyle huzursuz olurlar. Bu düşüncelerin yarattığı anksiyete bazı ritüelleri ya da rutinleri acil olarak gerçekleştirme ihtiyacına (kompülsiyonlar) neden olur. Ritüeller takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma girişimiyle yapılır.

Ritüel anksiyeteyi geçici olarak durdurur, obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin ritüeli hemen tekrar etmesi gerekir. Bu OKB döngüsü kişinin gününden saatler çalarak normal günlük işlerini yapmasını engelleyebilir.

Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilirler, fakat kendilerini durduramazlar.

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) belirtileri nelerdir?Yaygın obsesyon belirtileri:pislik veya mikrop bulaşmasından korkmaBaşkasına zarar vermekten korkmaHata yapmaktan korkmaRezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkmaŞeytanca veya günahkar düşünmekten korkmaDüzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacıAşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacıYaygın kompülsiyon belirtileri:Tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkamaEl sıkışmayı veya kapı tokmağına dokunmayı reddetmeKilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etmeRutin işleri yaparken içinden veya yüksek sesle sürekli sayı saymaSürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenlemeBelirli bir sıraya göre yemek yemeGenellikle rahatsız edici olan, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen kelimelere, görüntülere veya düşüncelere takılıp kalmaBelirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlamaİşleri belirli bir sayıda yapma ihtiyacıDeğeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirmeObsesif-kompülsif bozukluğa ne neden olur?

Nedeni tam olarak anlaşılmamış olsa da, araştırmalar biyolojik ve çevresel faktörlerin OKB ile ilişkili olabileceğini göstermiştir.

Biyolojik faktörler:*Beyin karmaşık bir yapıdır. Bedenin normal işleyişi için ihtiyaç duyulan, nöron adı verilen milyarlarca sinir hücresi vardır. Nöronlar elektrik sinyalleri yoluyla iletişim kurar. Nörotransmiter adı verilen kimyasallar bu sinyallerin nörondan nörona iletilmesine yardım eder. Araştırmalar serotonin adı verilen nörotransmiterin seviyesinin düşmesi ile OKB gelişimi arasında bir bağlantı saptamıştır. Serotonin dengesizliğinin ebeveynden çocuğa geçtiğine dair kanıt da vardır. Bu da obsesif-kompülsif bozukluğun genetik olabileceğinin göstergesidir. Ayrıca beynin belirli bölgeleri serotonin dengesizliğinden etkilenir, bu da OKB’ye yol açar. Bu problemin, beynin sağduyu ve planlama ile ilgili bölgeleri ve bedensel hareketleri içeren mesajları süzen bölgeleriyle bağlantılı olan beyin yolaklarıyla alakalı olduğu görülür.

Araştırmalar Streptokok bakterisinin neden olduğu belli bir tür enfeksiyon ile OKB arasında bir ilişki de saptamıştır. Eğer bu enfeksiyon nükseder ve tedavi edilmezse, OKB gelişimine ve çocuklarda diğer bozukluklara sebep olabilir.

Çevresel faktörler:*Bazı çevresel stres yaratıcı faktörler OKB’yi tetikleyebilir. Belirli çevresel faktörler ise kişide var olan bu rahatsızlığı kötüleştirebilir. Bunlar;

TacizYaşamsal değişikliklerHastalıkSevilen birinin ölmesiİş veya okulla ilgili değişiklikler veya problemlerİlişkiyle ilgili kaygılarOKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) ne kadar yaygındır?

OKB ABD’ de 3.3 milyon yetişkini ve 1 milyon çocuk ve genci etkilemektedir. Rahatsızlık ilk olarak çocuklukta, gençlikte ve yetişkinliğin ilk yıllarında ortaya çıkar. Irk ve sosyoekonomik alt yapı fark etmeden tüm kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür.

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) teşhisi nasıl konur?

OKB için laboratuvar testi yapılmaz. Doktor hastanın ritüellere ayırdığı zaman da dahil olmak üzere hastanın belirtilerini değerlendirerek teşhisini koyar.

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) nasıl tedavi edilir?

OKB kendi kendine geçmez, bu yüzden tedavi edilmesi önemlidir. En iyi tedavi yöntemi ilaç ve bilişsel davranış terapisidir.

Bilişsel davranış terapisi:*Bilişsel davranış terapisinin hedefi, obsesif-kompülsif bozukluğu olanların ritüellerini gerçekleştirmeden korkularıyla yüz yüze gelmelerini ve anksiyetenin azaltılmasını sağlamaktır. Bu terapi obsesif-kompülsif bozukluğu olanlarda sıkça görülen abartılmış veya felaketler içeren düşünceleri azaltmaya da odaklanılır.

İlaç tedavisi:*Trisiklik antidepresanlar, selektif serotonin geri alım inhibitörleri OKB tedavisinde yardımcı olabilir. Hastaların ilaç ve bilişsel davranış terapisine cevap vermedikleri şiddetli vakalarda Eloktrokonvulsif Terapi (EKT) veya beyin cerrahisi kullanılabilir. EKT esnasında hastanın başına elektrotlar takılır ve beyne nöbete sebep olan bir dizi elektrik şoku verilir, bu nöbetler beyinde nörotransmitterlerin salınmasına sebep olur.

Sürekli tedavi sonucunda hastalar normal veya normale yakın yaşam sürerler. Erken teşhis her zaman tedavi süresini azaltır..
 
Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Kaygılanmak Normal midir?*

Kaygı yaşamın normal bir parçasıdır. Herkes günlük yaşam içinde değişik konularla ilgili kaygı duyabilir. Yetişmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunlar birçok insanı kaygılandırabilir. Aslında kaygı, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağlar. Normalde bu tür kaygı hafiftir ve baş edilebilir düzeydedir. *

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir?*

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) olan kişilerde ise “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu” söz konusudur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engeller. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, herşey kendi denetimlerinin dışındadır, iyi bir olasılık ya da geriye dönüş mümkün değildir. YAB’da aşırı endişe ve kaygı genellikle sağlık, aile, para ya da iş gibi konularla ilgilidir. Denetlenemez nitelikte olan endişe hali en az altı ay boyunca hemen hergün vardır ve gün boyunca sürer.

YAB’nun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artar. YAB yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluğudur. *

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?*

Gerçek bir neden yokken ya da nedeni olsa bile durumla uygunsuz olan, aşırı olan denetlenemeyen nitelikteki endişe hastalığın temel belirtisidir. Çoğu zaman kişi endişelerinin aşırı olduğunun farkındadır, ancak endişelenmelerini denetleyemezler ve bir türlü sakinleşemezler. Çevrelerinde “aşırı evhamlı” olarak tanınırlar. Yorgunluk, dikkat bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü, en ufak sesle kolayca irkilme, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma diğer önemli belirtilerdir.

YAB’a sıklıkla sanki fiziksel bir hastalık varmışçasına kendini gösteren bazı bedensel belirtiler eşlik eder. Bu belirtiler: nedensiz yorgunluk, başağrısı ve kas ağrıları, yutma güçlüğü, titreme ve seyirmeler, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sersemlik hissi, sıcak basması gibi fiziksel yakınmalardır. *

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nasıl Oluşur?*

Stresler YAB’ın gelişiminde önemli rol oynar. Çocukluk dönemi ve genç erişkinlik çağları arasında başlayan YAB, yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Hastalığın belirtileri dönem dönem iyileşmeler ve alevlenmeler gösterir. Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Hastalığın oluşmasında “kalıtsal etkenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları” etkilidir. Hastalar yorgunluk, gerginlik, kas ağrısı ve başağrısı gibi bedensel belirtiler nedeniyle çoğu zaman psikiyatri dışı branş hekimlerine başvururlar ve doğru tanının konması ve uygun biçimde tedavi edilmesi gecikebilir. *

Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tedavi Edilebilir mi?*

YAB tedavi edilebilir bir hastalıktır.

İlk yapılması gereken bir psikiyatri uzmanına başvurmaktır. İlk başvuruda kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmenin yanı sıra, bu belirtilerin herhangi bir fiziksel hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için bazı incelemeler yapılacaktır.

Tedavi gören YAB’lı hastaların çoğunluğu tedaviden yarar görür. Psikoterapi ya da ilaç tedavileri uygulanabilir. Bu yöntemlerden birinin ya da birlikte uygulanmasının etkin olduğu gösterilmiştir. Hangi tür tedavinin size uygun olabileceğine doktorunuzla birlikte karar vermek yerinde olacaktır. Bir kişi için uygun olan bir tedavi, diğeri için uygun olmayabilir.

YAB tedavisinde antidepresan ve anksiyolitik ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar depresyonun ve başka anksiyete bozukluklarının tedavisinde de kullanılır. YAB’da etkin oldukları iyi bilinmektedir. Tedavinin amacı kaygı ve gerginliğin hızla tedavi edilmesidir. Tedavide kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri ve bağımlılık riskleri yoktur. YAB’da kaygı gidermeye yönelik kullanılan benzodiyazepin grubu ilaçlar yeşil reçeteyle verilmektedir. Bu grup ilaçlar da ancak “doktorunuzun önerdiği dozlarda ve sürede” kullanıldığında etkili ve güvenli kullanılabilir.

İlaç tedavisinin etkisi birkaç haftadan önce başlamayacaktır. İlaç tedavisi belirtiler tamamen düzelene kadar sürmelidir. Tam düzelme sağlandıktan sonrada tedaviye en az 1 yıl daha devam edilmelidir
 
PANİK BOZUKLUĞU
PANİK ATAĞI NEDİR?

Temel özelliği, aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.

Panik Atağı birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar; çoğu zaman 10-30 dakika (seyrek olarak da 1 saate kadar) devam ettikten sonra kendiliğinden geçer.

PANİK ATAĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma,Çarpıntı, kalbin kuvvetli* ya da hızlı vurmasıTerleme,*Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,Soluğun kesilmesi**Baş dönmesi, sersemlik,* düşecek ya da bayılacak gibi olmaUyuşma ya da karıncalanmaÜşüme, ürperme ya da ateş basması ,Bulantı ya da karın ağrısı**Titreme ya da sarsılma*Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetmeKontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusuÖlüm korkusu

Bir Panik Atağında bu belirtilerden en az* 4 ya da daha fazlası bulunur.

Dörtten daha az belirtinin görüldüğü ataklara* ise*Kısıtlı Panik Atağı*adı verilir.

PANİK BOZUKLUĞU NEDİR?

Panik Bozukluğu,

Tekrarlayıcı beklenmedik Panik Atakları ileAtaklar arasındaki zamanlarda başka Panik Ataklarının daha olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma,Panik Ataklarının* “kalp krizi geçirip ölme”, “kontrolünü yitirip çıldırma” ya da “felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma ya daAtaklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yeyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü

ruhsal bir rahatsızlıktır.

PANİK BOZUKLUĞU NASIL OLUŞUR?

İlk atak başlıyor:

Hiçbir neden yokken birdenbire başlayan göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, çarpıntı, nefes alamama, terleme, titreme, üşüme ya da ürperme, bazen de bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik; düşecek ya da bayılacakmış gibi olma, uyuşma ya da karıncalanma gibi belirtiler, kişiyi dehşet içinde bırakır.*
O an*“kalp krizi” geçirdiğini* ya da*felç geçirmekte* olduğunu*zannederek* yoğun bir*“ölüm korkusu”*ya da*“felç olma korkusu”*yaşar.

Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini ya da çevresini bir garip ya da değişik* hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla,*“kontrolünü kaybetmeye”*ya da “çıldırmaya başladığını” düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar.

Hasta büyük bir korku ve endişe ile yakınları tarafından en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan bir çok muayene, çekilen* film, EKG, BT ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz,* oksijen verilerek ya da “sakinleştirici” bir iğne yapılarak evine gönderilir.

Hastanın nesi olduğu sorulduğunda doktorlar*“hiçbir şeyi yok”*ya da*“stresten olmuş”derler.

Ataklar tekrarlıyor:

Hasta o an biraz rahatlamakla birlikte, bir süre sonra yeni bir Panik Atağı ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve her yeni atak ile acil servislere taşınmaya başlar.*

Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılmasına ve hiçbir olumsuz sonuç bulunmamasına rağmen hasta bir türlü iyileşmez; hatta kalbinde ya da beyninde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar.* Bu nedenle başvurulan değişik doktorlarca defalarca muayene ve her seferinde yapılan incelemeler için** dünya kadar para harcanmasına rağmen hastanın şikayetlerini açıklayabilecek herhangi bedensel bir hastalık saptanamaz.

Bazen de yanlış tanı konularak hasta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından, tansiyon ve kalp ilacına ve vitamine kadar değişik ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü sonuç alınamaz.

Beklenti Anksiyetesi gelişiyor:

Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, hasta, ataklar arasındaki dönemde;* gergin, huzursuz* ve endişeli bir şekilde her an yeni bir Panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe*“beklenti anksiyetesi”*adı verilir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır.

Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir.

Yoğun ve Sürekli Üzüntü:

Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten , kendisine ya da yakınlarına bıçak ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca ve garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı*da yoğun bir üzüntü*duyarlar.

Davranışlar Değişiyor:

Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında geçekleşeceğine inandıkları “felaketler”e karşı bazı önlemler almaya ve kimi*davranışlarını değiştirmeye başlarlar.

Ataklara neden olabileceğini düşündükleri etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken alkol/madde/ilaç kullanırlar. Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar.

Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğine inanan hastaların önlem olarak evdeki bütün bıçakları kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları; atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden ya da bayılacağından* korkan bayan hastaların sokağa çıkmak zorunda oldukları zaman, bayılıp yere düştüklerinde bacakları görülmesin diye pantolon giydikleri, baygınken çalınır diye takılarını yanına almadıkları , onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için üzerinde evinin, eşinin/ailesinin* adresini, telefon numarasını hatta tıbbi yardım için ulaşabilmek üzere doktorunun kartvizitini üzerlerinde taşıdıkları görülmüştür.

Bu hastalar gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için ; bütün günlerini hastane bahçesinde geçirmeyi ya da güzergahlarını muayenehane, eczane ve acil servis bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler.

AGORAFOBİ NEDİR?

Hastaların % 60 ‘ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar.

Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez olurlar ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık* duyarak* bu tür yerlere gidebilirler.

Hastaların, yalnız başlarına* Panik Atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına*Agoragobi*adı verilir.

PANİK BOZUKLUĞU NASIL BİR HASTALIKTIR?

Panik Bozukluğu psikiyatristler tarafından iyi bilinen ve çok sık görülen bir rahatsızlıktır.

Öyle ki toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar.*

Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre* 2-3 kat fazla görülür.

PANİK BOZUKLUĞU NEDEN OLUŞUR?

Panik Bozukluğunun neden oluştuğuna ilişkin iki bilimsel açıklama vardır:

1. Panik Bozukluğu, beynimizde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının anormal çalışması sonucu oluşmaktadır.

2. Panik Bozukluğu, günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın* sonucunda ortaya çıkan ve tamamen “doğal ve zararsız”* olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi*** bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi* ve bunun sonucunda da**“kalp krizi geçiriyorum, öleceğim”, “çıldırıyorum”, “felç olacağım”*şeklinde yanlış yorumlanması ile oluşur.

PANİK BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR?

Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır.*Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış iki türlü tedavisi vardır. Bunlar: 1.İlaç tedavisi,* 2.Bilişsel-davranışçı tedavi

1. İlaç Tedavisi:

Panik Bozukluğunun tedavisinde, beyin sinir hücrelerindeki bozuk olan hormon faaliyetlerini düzelterek Panik Ataklarını önleyen ilaçlar kullanılmaktadır. Halen, ülkemizde bu hastalığa iyi gelen oldukça fazla sayıda ilaç bulunmaktadır.

Doktorunuz bu ilaçlardan birisini seçerek, az bir dozla başlamanızı önerecek ve düzenli kontroller ile dozu gerektiği kadar artıracaktır.*
İlaç tedavisi en az bir yıl sürdürüldükten sonra yavaş yavaş azaltılarak kesilecektir.

2.Bilişsel-davranışçı tedavi:*

Bu tedavi yönteminde iki amaç vardır:

1. Hastanın, aslında tamamen*“zararsız”*olan Panik Atağı belirtileri*hakkındaki* yanlış bilgi ve inanışlarının düzeltilmesi*ve hastanın bu belirtiler ile korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır.

2. Panik Atağı geleceğinden korktuğu için tek başına bulunmaktan kaçındığı yer ve durumlarla aşamalı bir şekilde tekrar tekrar karşılaştırılması, böylece** korkularının“üstüne gitme”si*sağlanarak korkularını yenmesi amaçlanır.

Bu tedavide doktor hastasına dışarıya çıkma, pazara gitme, taşıt araçlarına binme gibi hastanın, korku ve Panikleri nedeniyle yapamadığı etkinlikleri bir plan dahilinde en basitlerinden başlayarak*“alıştırma ödevleri”*olarak verir. Hasta basitleri yapabilir hale geldikçe zorlarına geçerek bütün korkulan durumlar bitinceye dek alıştırmalar sürdürülür.

EN İYİ SONUÇ,*BU İKİ ÇEŞİT TEDAVİNİN BİRLİKTE UYGULANMASI*İLE ALINMAKTADIR.

LÜTFEN UNUTMAYINIZ !

PANİK BOZUKLUĞU, KESİNLİKLE ÖLÜME, ÇILDIRMAYA YA DA FELÇ OLMAYA YOL AÇAN BİR HASTALIK DEĞİLDİR.DOKTORUNUZ ÖNERMEDİKÇE KORKULARINIZ İLE BAŞ ETMEK İÇİN KALP, TANSİYON, ÇARPINTI İLACI, VİTAMİN, SAKİNLEŞTİRİCİ YA DA ALKOL KULLANMAYINIZ YA DA “YA GEREKİRSE” DİYE YANINIZDA TAŞIMAYINIZ.SADECE DOKTORUNUZUN ÖNERDİĞİ İLAÇ YA DA İLAÇLARI KULLANINIZ.İLACINIZI DOKTORUNUZUN SÖYLEDİĞİ ŞEKİLDE VE DOZDA KULLANINIZ. O GÜN İYİ YA DA KÖTÜ OLMANIZA GÖRE DOZU AZALTIP, ARTIRMAYINIZ.TAMAMEN İYİLEŞSENİZ BİLE DOKTORUNUZA DANIŞMADAN TEDAVİNİZİ KESMEYİNİZ.
 
PANİK ATAĞININ BELİRTİLERİ

Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma,Çarpıntı, kalbin kuvvetli* ya da hızlı vurmasıTerleme,*Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,Soluğun kesilmesi**Baş dönmesi, sersemlik,* düşecek ya da bayılacak gibi olmaUyuşma ya da karıncalanmaÜşüme, ürperme ya da ateş basması ,Bulantı ya da karın ağrısı**Titreme ya da sarsılma*Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetmeKontrolünü kaybetme ya da çıldırma kalp krizi geciriyorum korkusu Ölüm korkusu .bunlardan hepsi olmaya bilir 4 tanesi dahi olsa panik atak diyebiliriz .YUKARIDA PANİK ATAK HAKINDA UZUNCA YAZDIM OKUMADIN SANIRIM...
 
Bipolar bozukluk nedir ve belirtileri nelerdir?

Bu hastalık tehlikeli bir hastalık mıdır İşte bipolar bozukluk hakkında merak edilenler.

Önceleri Manik depresif bozukluk veya manik depresyon adıyla bilinen, öz Türkçesi iki uçlu duygulanım bozukluğu olan, bipolar afektif bozukluk, riskli davranışlar nedeniyle ilişkilere ve kariyere zarar veren, tedavi edilmediği zaman intihara bile yol açan ciddi ruhsal bir hastalıktır. Bipolar bozukluk, "maniden depresyona kadar uzanan ruh halindeki aşırı değişiklikler" olarak tanımlanır. Bu ruh hali oynamaları arasında, bipolar bozukluğu olan kişinin normal ruh halinde olduğu dönemler olabilir. "Manik" terimi aşırı hareketli, enerjik, konuşkan, umursamaz, güçlü, öforik bir dönemi tanımlar. Sonra, birdenbire bu yükseklerde uçan ruh hali karanlık bir ruh haline dönüşebilir, örneğin; sinirlilik, kafa karışıklığı, öfke, kapana kısılma hissi ortaya çıkar. Bu bir öncekine tamamen zıt olan ruh hali depresyon olarak tanımlanır ve üzüntü, ağlama, değersizlik hissi, enerji kaybı, haz kaybı, uyku problemleri ortaya çıkabilir. Bu yükselmeler ve alçalmalar her insanda değişiklik gösterdiğinden, bipolar bozukluk teşhis edilmesi zor olan bir rahatsızlıktır.

BİPOLAR BOZUKLUKTA TANI NASIL KONULUR?

Psikiyatrik muayene ve ayrıntılı taramadan sonra doktorunuz işaretleri ve belirtileri değerlendirir. Ayrıca kişisel tıbbi geçmişiniz ve aile geçmişinizi de soracaktır. Ruh halini etkileyebilecek diğer ciddi hastalıkları elemek için laboratuvar testleri de yapılabilir. Ayrıca doktorunuz, coşkun olduğunuz zamanları teşhis edebilme ihtimaliyle aile üyeleriyle de konuşmak isteyebilir. Coşku genellikle iyi hissettiren bir şey olduğu için, bipolar bozukluğu olan bir insan için ruh halinin aşırı olup olmadığını tanımlamak zor olabilir. Mani, ciddi problemlere ve utançlara yol açan şekilde sosyal davranışı, düşünceyi ve sağduyuyu etkiler. Örneğin, kişi manik dönemdeyken kendisini zora sokacak iş ve finansal kararlar alabilir.


KİMLER BİPOLAR BOZUKLUĞA YAKALANIR?

Bipolar bozukluk genellikle 15-24 yaş arasında görülür ve sıklıkla yaşam boyunca sürer. Her yaşta görülebilir (7'den 77'ye) ama en sık 20'li yaşların başında başlar. Her 100 kişiden 1-2'sinde görülür. Tüm dünyada benzer sıklıkta görülmektedir. Kadın erkek arasında görülme sıklığı açısından fark yoktur. Çocuklarda ve 65 yaş üstünde nadiren yeni teşhis edilmiş mani görülür.

BİPOLAR BOZUKLUKTA NE ZAMAN HASTANEYE YATIŞ GEREKİR?Hastalığın mani döneminde olan kişiler genellikle riskli davranışlardan, intihar düşüncesinden uzaklaştırılmak için hastaneye yatırılır. Daha ciddi bir formu olan ve belirgin mani ve depresyon atakları ile seyreden bipolar bozukluğu olanların yaklaşık %90'ı en azından bir kez psikiyatrik hastaneye yatırılmıştır. Üç kişiden ikisi yaşamları boyunca iki kere veya daha fazla hastaneye yatırılmıştır.BU HASTALIK GENETİK MİDİR?

Akrabalarının hiçbirinde bipolar bozukluk olmayanlarda hastalık görülme olasılığı % 1-2 iken, birinci derece bir akrabasında (anne-baba veya kardeşlerinde) bipolar bozukluk varsa görülme olasılığı % 7-8'dir. Tek yumurta ikizinde bipolar bozukluk varsa diğer ikizde hastalık görülme olasılığı % 45-60'dır, yani sadece kalıtım tüm hastalığı açıklayamamaktadır.


MANİ DÖNEMİ NASILDIR?
Mani nöbetleri genellikle ani başlar ve süresi 2 hafta ile 4-5 ay arasında değişir (ortalama süre 4 aydır). Manik dönemdeki belirtiler şunlardır: Duygudurumda kişinin içinde bulunduğu duruma uygun olmayan coşku, enerji artması ve aşırı hareketlilik, saldırganlık; çok konuşma, uyku süresi ve derinliğinde azalma, toplumsal kurallara uyamama, dikkatte azalma ve dikkat dağınıklığı, özgüven artışı, büyüklük fikirleri, büyüklük sanrıları (kendini başbakan, peygamber, ermiş zannetme gibi); düşüncesizce para harcama, aşırı ticari girişimlerde bulunma, yeme-içme ve kişisel bakım ihmali, sesler duyma, hayaller görme, kokular algılama, ciltte karıncalanmalar veya dokunmalar hissetme şeklinde algı bozuklukları (halusinasyonlar).
HİPOMANİ DÖNEMİ NASILDIR?
Hipomani belirtileri, maniye göre daha hafiftir. Sıklıkla hastalık olarak görülmeyip gözden kaçabilir. Atak sırasında aşağıdaki belirtilerden birkaçının bir arada bulunması gerekir: Kişinin kendine güveninde aşırı artma, uyku ihtiyacında azalma, dikkatin kolayca dağılması, fiziksel ve zihinsel aktivitede aşırı artma, kötü sonuçlar doğurabilecek aktiviteler içine girme
DEPRESYON DÖNEMİ NASILDIR?
Depresif nöbetler genellikle sinsi başlar ve manik nöbetlere göre daha uzun sürelidir (ortalama süre 6 aydır), yaşlı hastalar dışında genellikle bir yılı geçmez. Depresif dönemdeki belirtiler şunlardır:
Dikkatin azalması ve dikkatini toplayamama,
anlama, kavrama, hatırlama güçlükleri,
benlik saygısında düşüş ve özgüven azalması, suçluluk ve değersizlik düşünceleri,
geleceğe ilişkin karamsarlık ve güvensizlik,
kendine zarar verme ve intihar düşünceleri ve girişimleri,
bedensel halsizlik,
uyku bozuklukları (uykuya dalamama, erken uyanma, sık sık uyanma, kâbuslar görme),
cinsel istek kaybı,
iştah azalması veya artması,
hareketlerde yavaşlama veya sıkıntılı hareketlilik,
iç sıkıntısı, darlık hissi,
eskiden severek yapılan etkinliklere karşı ilgi azalması,
sosyal ilişkilerde azalma,
içe kapanma,
ağrı,
hazımsızlık,
adet düzensizliği gibi bedensel yakınmalar.
Karma (mikst) dönem nasıldır?
Gün içinde sıkça değişen mani ve depresyon belirtilerinin aynı anda yaşanmasıdır. Bazı hastalar bu dönemlerin hepsi ile zaman zaman karşılaşırken, bazı hastalar sadece manik dönem veya depresyon ve hipomani dönemleri yaşıyor olabilir.
HASTALIĞIN BİYOLOJİK YÖNÜ NEDİR?

Bipolar bozukluk, şeker ya da kalp hastalığı gibi tıbbi bir hastalıktır ve kişinin beynini dolayısıyla da ruh durumunu etkilemektedir. Bu rahatsızlığa sahip olmak kimsenin suçu ya da hatası değildir. Bipolar bozukluğun nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak araştırmalar, beyinde duygudurumun normal düzeyde kalmasını etkileyen bazı anormallikler olduğunu göstermiştir.


Beyindeki kimyasal maddeler, bir beyin hücresinden diğerine iletiler taşır. En az 100 çeşit olan bu kimyasal maddelere "nörotransmitter" adı verilir. Beyin hücreleri arasında iletilerin doğru bir şekilde taşınması kişinin düşünce, duygudurum, hafıza ve öğrenme kapasitesini de etkiler. Bipolar bozukluğa, beyindeki bu kimyasal maddelerin dengesinin bozulması; yani sinyallerin doğru bir şekilde iletilememesi neden olabilir.
Hastalığın psikolojik yönü nedir ve psikoterapi hastalığın belirtilerinin kontrolüne nasıl yardımcı olur?
Bipolar bozukluğun tedavisi sadece ilaç içmeyi kapsamamaktadır, aynı zamanda düşünce ve davranışları düzenleyen psikoterapötik yaklaşımı da içermektedir. Tedavide ilaç ve psikoterapinin birlikteliği gereklidir. Bipolar bozuklukla başa çıkabilmeyi başarmak tedavinin en önemli bölümüdür. Psikoterapi, ilaç tedavileri ile birlikte uygulandığında, hastalara ve ailelerine destek, eğitim ve rehberlik sağlamaktadır. Örnek olarak, manik ve depresif dönemleri tetikleyen stres faktörlerini fark etmelerine ve bunlarla başa çıkmaya yardımcı olmaktadır. Psikoterapi ayrıca, gelişmekte olan bir hastalık döneminin erken belirtilerini saptamaya da yardımcı olabilmektedir.
Çoğu zaman, hızla başlatılan tedavi tam gelişmiş bir depresyon veya mani krizini önleyebilir. Psikoterapi bireysel olarak hastaya, aileye, aile ile birlikte hastaya ve grup olarak uygulamayı kapsamaktadır. Davranışçı psikoterapi yaklaşımı ile bipolar bozukluk belirtileri ile nasıl uğraşılacağı, kişilerde yeni hastalık dönemlerini ortaya çıkarabilecek streslerle başa çıkmasına çalışılmaktadır. Bilişsel psikoterapi yaklaşımı ile bipolar bozuklukta kişilerin depresif ve yükselmiş duygudurumlar sırasında ortaya çıkan çarpık düşünceler ve inançları tanımlamaları ve karşı koyma çalışılmaktadır.BİPOLAR BOZUKLUK NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Tedavinin akut tedavi ve koruyucu tedavi olmak üzere iki basamağı vardır. Akut tedavi hastalık belirtileri başladığı sırada, belirtileri mümkün olduğunca hızla yatıştırmak için uygulanır. Bu dönem hastanede yatarak tedaviyi de gerektirebilir. Koruyucu tedavi ise yeniden hastalanmayı engelleme amacı taşır. Akut tedavide öncelik hastanın ve çevresinin güvenliğinin sağlanması, intihar riski varsa önlenmesi, tanının netleştirilmesi, mani döneminde sakinlik verecek, depresyon döneminde ise ruhsal kalkınma sağlayacak tedavinin etkili ve güvenli biçimde uygulanmasıdır. Ana tedavi ilaçlarla yapılır. Ancak hastalık şiddetli, kişinin intihar riski var, daha önce ilaç tedavilerine bilinen direnç varsa elektrokonvulsif tedavi (EKD uygulanabilir. Yeni ilaçların kullanılır hale gelmesi ile EKT'ye ihtiyaç oranı azalmıştır ancak hala çok sayıdaki hasta için EKT en etkili tedavidir. Bazı olgularda ilaçlara yanıt yetersizdir, kimilerinde ilaçlar yan etkileri sebebiyle istenilen doza çıkılamaz, bazı durumlarda ise hastanın intihar riskinin bulunması gibi sebeplerle ancak EKT nin sağlayabileceği hızlı düzelme elde edilmek istenir.
 
Bipolar bozukluk nedir ve belirtileri nelerdir?Babasını boğarak öldüren Orhan Şimşek'te bipolar bozukluk hastalığı ortaya çıkmıştı. Bu hastalık tehlikeli bir hastalık mıdır ve kişileri cinayete sürükler mi? İşte bipolar bozukluk hakkında merak edilenler.

Paylaştweetlepaylaşpaylaş

SağlıkPazartesi 06.04.2015 10:20

Önceleri Manik depresif bozukluk veya manik depresyon adıyla bilinen, öz Türkçesi iki uçlu duygulanım bozukluğu olan, bipolar afektif bozukluk, riskli davranışlar nedeniyle ilişkilere ve kariyere zarar veren, tedavi edilmediği zaman intihara bile yol açan ciddi ruhsal bir hastalıktır. Bipolar bozukluk, "maniden depresyona kadar uzanan ruh halindeki aşırı değişiklikler" olarak tanımlanır. Bu ruh hali oynamaları arasında, bipolar bozukluğu olan kişinin normal ruh halinde olduğu dönemler olabilir. "Manik" terimi aşırı hareketli, enerjik, konuşkan, umursamaz, güçlü, öforik bir dönemi tanımlar. Sonra, birdenbire bu yükseklerde uçan ruh hali karanlık bir ruh haline dönüşebilir, örneğin; sinirlilik, kafa karışıklığı, öfke, kapana kısılma hissi ortaya çıkar. Bu bir öncekine tamamen zıt olan ruh hali depresyon olarak tanımlanır ve üzüntü, ağlama, değersizlik hissi, enerji kaybı, haz kaybı, uyku problemleri ortaya çıkabilir. Bu yükselmeler ve alçalmalar her insanda değişiklik gösterdiğinden, bipolar bozukluk teşhis edilmesi zor olan bir rahatsızlıktır.

BİPOLAR BOZUKLUKTA TANI NASIL KONULUR?

Psikiyatrik muayene ve ayrıntılı taramadan sonra doktorunuz işaretleri ve belirtileri değerlendirir. Ayrıca kişisel tıbbi geçmişiniz ve aile geçmişinizi de soracaktır. Ruh halini etkileyebilecek diğer ciddi hastalıkları elemek için laboratuvar testleri de yapılabilir. Ayrıca doktorunuz, coşkun olduğunuz zamanları teşhis edebilme ihtimaliyle aile üyeleriyle de konuşmak isteyebilir. Coşku genellikle iyi hissettiren bir şey olduğu için, bipolar bozukluğu olan bir insan için ruh halinin aşırı olup olmadığını tanımlamak zor olabilir. Mani, ciddi problemlere ve utançlara yol açan şekilde sosyal davranışı, düşünceyi ve sağduyuyu etkiler. Örneğin, kişi manik dönemdeyken kendisini zora sokacak iş ve finansal kararlar alabilir.


KİMLER BİPOLAR BOZUKLUĞA YAKALANIR?

Bipolar bozukluk genellikle 15-24 yaş arasında görülür ve sıklıkla yaşam boyunca sürer. Her yaşta görülebilir (7'den 77'ye) ama en sık 20'li yaşların başında başlar. Her 100 kişiden 1-2'sinde görülür. Tüm dünyada benzer sıklıkta görülmektedir. Kadın erkek arasında görülme sıklığı açısından fark yoktur. Çocuklarda ve 65 yaş üstünde nadiren yeni teşhis edilmiş mani görülür.

BİPOLAR BOZUKLUKTA NE ZAMAN HASTANEYE YATIŞ GEREKİR?Hastalığın mani döneminde olan kişiler genellikle riskli davranışlardan, intihar düşüncesinden uzaklaştırılmak için hastaneye yatırılır. Daha ciddi bir formu olan ve belirgin mani ve depresyon atakları ile seyreden bipolar bozukluğu olanların yaklaşık %90'ı en azından bir kez psikiyatrik hastaneye yatırılmıştır. Üç kişiden ikisi yaşamları boyunca iki kere veya daha fazla hastaneye yatırılmıştır.BU HASTALIK GENETİK MİDİR?

Akrabalarının hiçbirinde bipolar bozukluk olmayanlarda hastalık görülme olasılığı % 1-2 iken, birinci derece bir akrabasında (anne-baba veya kardeşlerinde) bipolar bozukluk varsa görülme olasılığı % 7-8'dir. Tek yumurta ikizinde bipolar bozukluk varsa diğer ikizde hastalık görülme olasılığı % 45-60'dır, yani sadece kalıtım tüm hastalığı açıklayamamaktadır.


MANİ DÖNEMİ NASILDIR?
Mani nöbetleri genellikle ani başlar ve süresi 2 hafta ile 4-5 ay arasında değişir (ortalama süre 4 aydır). Manik dönemdeki belirtiler şunlardır: Duygudurumda kişinin içinde bulunduğu duruma uygun olmayan coşku, enerji artması ve aşırı hareketlilik, saldırganlık; çok konuşma, uyku süresi ve derinliğinde azalma, toplumsal kurallara uyamama, dikkatte azalma ve dikkat dağınıklığı, özgüven artışı, büyüklük fikirleri, büyüklük sanrıları (kendini başbakan, peygamber, ermiş zannetme gibi); düşüncesizce para harcama, aşırı ticari girişimlerde bulunma, yeme-içme ve kişisel bakım ihmali, sesler duyma, hayaller görme, kokular algılama, ciltte karıncalanmalar veya dokunmalar hissetme şeklinde algı bozuklukları (halusinasyonlar).
HİPOMANİ DÖNEMİ NASILDIR?
Hipomani belirtileri, maniye göre daha hafiftir. Sıklıkla hastalık olarak görülmeyip gözden kaçabilir. Atak sırasında aşağıdaki belirtilerden birkaçının bir arada bulunması gerekir: Kişinin kendine güveninde aşırı artma, uyku ihtiyacında azalma, dikkatin kolayca dağılması, fiziksel ve zihinsel aktivitede aşırı artma, kötü sonuçlar doğurabilecek aktiviteler içine girme
DEPRESYON DÖNEMİ NASILDIR?
Depresif nöbetler genellikle sinsi başlar ve manik nöbetlere göre daha uzun sürelidir (ortalama süre 6 aydır), yaşlı hastalar dışında genellikle bir yılı geçmez. Depresif dönemdeki belirtiler şunlardır:
Dikkatin azalması ve dikkatini toplayamama,
anlama, kavrama, hatırlama güçlükleri,
benlik saygısında düşüş ve özgüven azalması, suçluluk ve değersizlik düşünceleri,
geleceğe ilişkin karamsarlık ve güvensizlik,
kendine zarar verme ve intihar düşünceleri ve girişimleri,
bedensel halsizlik,
uyku bozuklukları (uykuya dalamama, erken uyanma, sık sık uyanma, kâbuslar görme),
cinsel istek kaybı,
iştah azalması veya artması,
hareketlerde yavaşlama veya sıkıntılı hareketlilik,
iç sıkıntısı, darlık hissi,
eskiden severek yapılan etkinliklere karşı ilgi azalması,
sosyal ilişkilerde azalma,
içe kapanma,
ağrı,
hazımsızlık,
adet düzensizliği gibi bedensel yakınmalar.
Karma (mikst) dönem nasıldır?
Gün içinde sıkça değişen mani ve depresyon belirtilerinin aynı anda yaşanmasıdır. Bazı hastalar bu dönemlerin hepsi ile zaman zaman karşılaşırken, bazı hastalar sadece manik dönem veya depresyon ve hipomani dönemleri yaşıyor olabilir.
HASTALIĞIN BİYOLOJİK YÖNÜ NEDİR?

Bipolar bozukluk, şeker ya da kalp hastalığı gibi tıbbi bir hastalıktır ve kişinin beynini dolayısıyla da ruh durumunu etkilemektedir. Bu rahatsızlığa sahip olmak kimsenin suçu ya da hatası değildir. Bipolar bozukluğun nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak araştırmalar, beyinde duygudurumun normal düzeyde kalmasını etkileyen bazı anormallikler olduğunu göstermiştir.


Beyindeki kimyasal maddeler, bir beyin hücresinden diğerine iletiler taşır. En az 100 çeşit olan bu kimyasal maddelere "nörotransmitter" adı verilir. Beyin hücreleri arasında iletilerin doğru bir şekilde taşınması kişinin düşünce, duygudurum, hafıza ve öğrenme kapasitesini de etkiler. Bipolar bozukluğa, beyindeki bu kimyasal maddelerin dengesinin bozulması; yani sinyallerin doğru bir şekilde iletilememesi neden olabilir.
Hastalığın psikolojik yönü nedir ve psikoterapi hastalığın belirtilerinin kontrolüne nasıl yardımcı olur?
Bipolar bozukluğun tedavisi sadece ilaç içmeyi kapsamamaktadır, aynı zamanda düşünce ve davranışları düzenleyen psikoterapötik yaklaşımı da içermektedir. Tedavide ilaç ve psikoterapinin birlikteliği gereklidir. Bipolar bozuklukla başa çıkabilmeyi başarmak tedavinin en önemli bölümüdür. Psikoterapi, ilaç tedavileri ile birlikte uygulandığında, hastalara ve ailelerine destek, eğitim ve rehberlik sağlamaktadır. Örnek olarak, manik ve depresif dönemleri tetikleyen stres faktörlerini fark etmelerine ve bunlarla başa çıkmaya yardımcı olmaktadır. Psikoterapi ayrıca, gelişmekte olan bir hastalık döneminin erken belirtilerini saptamaya da yardımcı olabilmektedir.
Çoğu zaman, hızla başlatılan tedavi tam gelişmiş bir depresyon veya mani krizini önleyebilir. Psikoterapi bireysel olarak hastaya, aileye, aile ile birlikte hastaya ve grup olarak uygulamayı kapsamaktadır. Davranışçı psikoterapi yaklaşımı ile bipolar bozukluk belirtileri ile nasıl uğraşılacağı, kişilerde yeni hastalık dönemlerini ortaya çıkarabilecek streslerle başa çıkmasına çalışılmaktadır. Bilişsel psikoterapi yaklaşımı ile bipolar bozuklukta kişilerin depresif ve yükselmiş duygudurumlar sırasında ortaya çıkan çarpık düşünceler ve inançları tanımlamaları ve karşı koyma çalışılmaktadır.BİPOLAR BOZUKLUK NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Tedavinin akut tedavi ve koruyucu tedavi olmak üzere iki basamağı vardır. Akut tedavi hastalık belirtileri başladığı sırada, belirtileri mümkün olduğunca hızla yatıştırmak için uygulanır. Bu dönem hastanede yatarak tedaviyi de gerektirebilir. Koruyucu tedavi ise yeniden hastalanmayı engelleme amacı taşır. Akut tedavide öncelik hastanın ve çevresinin güvenliğinin sağlanması, intihar riski varsa önlenmesi, tanının netleştirilmesi, mani döneminde sakinlik verecek, depresyon döneminde ise ruhsal kalkınma sağlayacak tedavinin etkili ve güvenli biçimde uygulanmasıdır. Ana tedavi ilaçlarla yapılır. Ancak hastalık şiddetli, kişinin intihar riski var, daha önce ilaç tedavilerine bilinen direnç varsa elektrokonvulsif tedavi (EKD uygulanabilir. Yeni ilaçların kullanılır hale gelmesi ile EKT'ye ihtiyaç oranı azalmıştır ancak hala çok sayıdaki hasta için EKT en etkili tedavidir. Bazı olgularda ilaçlara yanıt yetersizdir, kimilerinde ilaçlar yan etkileri sebebiyle istenilen doza çıkılamaz, bazı durumlarda ise hastanın intihar riskinin bulunması gibi sebeplerle ancak EKT nin sağlayabileceği hızlı düzelme elde edilmek istenir.
 
PANİK BOZUKLUĞU
PANİK ATAĞI NEDİR?

Temel özelliği, aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.*

Panik Atağı birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar; çoğu zaman 10-30 dakika (seyrek olarak da 1 saate kadar) devam ettikten sonra kendiliğinden geçer.

PANİK ATAĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma,Çarpıntı, kalbin kuvvetli* ya da hızlı vurmasıTerleme,*Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,Soluğun kesilmesi**Baş dönmesi, sersemlik,* düşecek ya da bayılacak gibi olmaUyuşma ya da karıncalanmaÜşüme, ürperme ya da ateş basması ,Bulantı ya da karın ağrısı**Titreme ya da sarsılma*Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetmeKontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusuÖlüm korkusu

Bir Panik Atağında bu belirtilerden en az* 4 ya da daha fazlası bulunur.

Dörtten daha az belirtinin görüldüğü ataklara* ise*Kısıtlı Panik Atağı*adı verilir.

PANİK BOZUKLUĞU NEDİR?

Panik Bozukluğu,

Tekrarlayıcı beklenmedik Panik Atakları ileAtaklar arasındaki zamanlarda başka Panik Ataklarının daha olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma,Panik Ataklarının* “kalp krizi geçirip ölme”, “kontrolünü yitirip çıldırma” ya da “felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma ya daAtaklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yeyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü

ruhsal bir rahatsızlıktır.

PANİK BOZUKLUĞU NASIL OLUŞUR?

İlk atak başlıyor:

Hiçbir neden yokken birdenbire başlayan göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, çarpıntı, nefes alamama, terleme, titreme, üşüme ya da ürperme, bazen de bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik; düşecek ya da bayılacakmış gibi olma, uyuşma ya da karıncalanma gibi belirtiler, kişiyi dehşet içinde bırakır.*
O an*“kalp krizi” geçirdiğini* ya da*felç geçirmekte* olduğunu*zannederek* yoğun bir*“ölüm korkusu”*ya da*“felç olma korkusu”*yaşar.

Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini ya da çevresini bir garip ya da değişik* hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla,*“kontrolünü kaybetmeye”*ya da “çıldırmaya başladığını” düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar.

Hasta büyük bir korku ve endişe ile yakınları tarafından en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan bir çok muayene, çekilen* film, EKG, BT ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz,* oksijen verilerek ya da “sakinleştirici” bir iğne yapılarak evine gönderilir.

Hastanın nesi olduğu sorulduğunda doktorlar*“hiçbir şeyi yok”*ya da*“stresten olmuş”derler.

Ataklar tekrarlıyor:

Hasta o an biraz rahatlamakla birlikte, bir süre sonra yeni bir Panik Atağı ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve her yeni atak ile acil servislere taşınmaya başlar.*

Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılmasına ve hiçbir olumsuz sonuç bulunmamasına rağmen hasta bir türlü iyileşmez; hatta kalbinde ya da beyninde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar.* Bu nedenle başvurulan değişik doktorlarca defalarca muayene ve her seferinde yapılan incelemeler için** dünya kadar para harcanmasına rağmen hastanın şikayetlerini açıklayabilecek herhangi bedensel bir hastalık saptanamaz.

Bazen de yanlış tanı konularak hasta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından, tansiyon ve kalp ilacına ve vitamine kadar değişik ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü sonuç alınamaz.

Beklenti Anksiyetesi gelişiyor:

Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, hasta, ataklar arasındaki dönemde;* gergin, huzursuz* ve endişeli bir şekilde her an yeni bir Panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe*“beklenti anksiyetesi”*adı verilir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır.

Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir.

Yoğun ve Sürekli Üzüntü:

Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten , kendisine ya da yakınlarına bıçak ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca ve garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı*da yoğun bir üzüntü*duyarlar.

Davranışlar Değişiyor:

Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında geçekleşeceğine inandıkları “felaketler”e karşı bazı önlemler almaya ve kimi*davranışlarını değiştirmeye başlarlar.

Ataklara neden olabileceğini düşündükleri etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken alkol/madde/ilaç kullanırlar. Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar.

Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğine inanan hastaların önlem olarak evdeki bütün bıçakları kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları; atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden ya da bayılacağından* korkan bayan hastaların sokağa çıkmak zorunda oldukları zaman, bayılıp yere düştüklerinde bacakları görülmesin diye pantolon giydikleri, baygınken çalınır diye takılarını yanına almadıkları , onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için üzerinde evinin, eşinin/ailesinin* adresini, telefon numarasını hatta tıbbi yardım için ulaşabilmek üzere doktorunun kartvizitini üzerlerinde taşıdıkları görülmüştür.

Bu hastalar gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için ; bütün günlerini hastane bahçesinde geçirmeyi ya da güzergahlarını muayenehane, eczane ve acil servis bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler.

AGORAFOBİ NEDİR?

Hastaların % 60 ‘ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar.

Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez olurlar ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık* duyarak* bu tür yerlere gidebilirler.

Hastaların, yalnız başlarına* Panik Atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına*Agoragobi*adı verilir.

PANİK BOZUKLUĞU NASIL BİR HASTALIKTIR?

Panik Bozukluğu psikiyatristler tarafından iyi bilinen ve çok sık görülen bir rahatsızlıktır.

Öyle ki toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar.*

Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre* 2-3 kat fazla görülür.

PANİK BOZUKLUĞU NEDEN OLUŞUR?

Panik Bozukluğunun neden oluştuğuna ilişkin iki bilimsel açıklama vardır:

1. Panik Bozukluğu, beynimizde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının anormal çalışması sonucu oluşmaktadır.

2. Panik Bozukluğu, günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın* sonucunda ortaya çıkan ve tamamen “doğal ve zararsız”* olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi*** bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi* ve bunun sonucunda da**“kalp krizi geçiriyorum, öleceğim”, “çıldırıyorum”, “felç olacağım”*şeklinde yanlış yorumlanması ile oluşur.

PANİK BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR?

Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır.*Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış iki türlü tedavisi vardır. Bunlar: 1.İlaç tedavisi,* 2.Bilişsel-davranışçı tedavi

1. İlaç Tedavisi:

Panik Bozukluğunun tedavisinde, beyin sinir hücrelerindeki bozuk olan hormon faaliyetlerini düzelterek Panik Ataklarını önleyen ilaçlar kullanılmaktadır. Halen, ülkemizde bu hastalığa iyi gelen oldukça fazla sayıda ilaç bulunmaktadır.

Doktorunuz bu ilaçlardan birisini seçerek, az bir dozla başlamanızı önerecek ve düzenli kontroller ile dozu gerektiği kadar artıracaktır.*
İlaç tedavisi en az bir yıl sürdürüldükten sonra yavaş yavaş azaltılarak kesilecektir.

2.Bilişsel-davranışçı tedavi:*

Bu tedavi yönteminde iki amaç vardır:

1. Hastanın, aslında tamamen*“zararsız”*olan Panik Atağı belirtileri*hakkındaki* yanlış bilgi ve inanışlarının düzeltilmesi*ve hastanın bu belirtiler ile korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır.

2. Panik Atağı geleceğinden korktuğu için tek başına bulunmaktan kaçındığı yer ve durumlarla aşamalı bir şekilde tekrar tekrar karşılaştırılması, böylece** korkularının“üstüne gitme”si*sağlanarak korkularını yenmesi amaçlanır.

Bu tedavide doktor hastasına dışarıya çıkma, pazara gitme, taşıt araçlarına binme gibi hastanın, korku ve Panikleri nedeniyle yapamadığı etkinlikleri bir plan dahilinde en basitlerinden başlayarak*“alıştırma ödevleri”*olarak verir. Hasta basitleri yapabilir hale geldikçe zorlarına geçerek bütün korkulan durumlar bitinceye dek alıştırmalar sürdürülür.

EN İYİ SONUÇ,*BU İKİ ÇEŞİT TEDAVİNİN BİRLİKTE UYGULANMASI*İLE ALINMAKTADIR.

LÜTFEN UNUTMAYINIZ !

PANİK BOZUKLUĞU, KESİNLİKLE ÖLÜME, ÇILDIRMAYA YA DA FELÇ OLMAYA YOL AÇAN BİR HASTALIK DEĞİLDİR.DOKTORUNUZ ÖNERMEDİKÇE KORKULARINIZ İLE BAŞ ETMEK İÇİN KALP, TANSİYON, ÇARPINTI İLACI, VİTAMİN, SAKİNLEŞTİRİCİ YA DA ALKOL KULLANMAYINIZ YA DA “YA GEREKİRSE” DİYE YANINIZDA TAŞIMAYINIZ.SADECE DOKTORUNUZUN ÖNERDİĞİ İLAÇ YA DA İLAÇLARI KULLANINIZ.İLACINIZI DOKTORUNUZUN SÖYLEDİĞİ ŞEKİLDE VE DOZDA KULLANINIZ. O GÜN İYİ YA DA KÖTÜ OLMANIZA GÖRE DOZU AZALTIP, ARTIRMAYINIZ.TAMAMEN İYİLEŞSENİZ BİLE DOKTORUNUZA DANIŞMADAN TEDAVİNİZİ KESMEYİNİZ.
 
Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) - Takıntı Hastalığı nedir.

Anksiyete türü bir rahatsızlık olan obsesif-kompülsif bozukluk (OKB), insanları tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne hapsederek kısıtlayan bir hastalıktır. Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler *(obsesyonlar) nedeniyle huzursuz olurlar. Bu düşüncelerin yarattığı anksiyete bazı ritüelleri ya da rutinleri acil olarak gerçekleştirme ihtiyacına (kompülsiyonlar) neden olur. Ritüeller takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma girişimiyle yapılır.

Ritüel anksiyeteyi geçici olarak durdurur, obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin ritüeli hemen tekrar etmesi gerekir. Bu OKB döngüsü kişinin gününden saatler çalarak normal günlük işlerini yapmasını engelleyebilir.

Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilirler, fakat kendilerini durduramazlar.

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) belirtileri nelerdir?Yaygın obsesyon belirtileri:pislik veya mikrop bulaşmasından korkmaBaşkasına zarar vermekten korkmaHata yapmaktan korkmaRezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkmaŞeytanca veya günahkar düşünmekten korkmaDüzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacıAşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacıYaygın kompülsiyon belirtileri:Tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkamaEl sıkışmayı veya kapı tokmağına dokunmayı reddetmeKilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etmeRutin işleri yaparken içinden veya yüksek sesle sürekli sayı saymaSürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenlemeBelirli bir sıraya göre yemek yemeGenellikle rahatsız edici olan, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen kelimelere, görüntülere veya düşüncelere takılıp kalmaBelirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlamaİşleri belirli bir sayıda yapma ihtiyacıDeğeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirmeObsesif-kompülsif bozukluğa ne neden olur?

Nedeni tam olarak anlaşılmamış olsa da, araştırmalar biyolojik ve çevresel faktörlerin OKB ile ilişkili olabileceğini göstermiştir.

Biyolojik faktörler:*Beyin karmaşık bir yapıdır. Bedenin normal işleyişi için ihtiyaç duyulan, nöron adı verilen milyarlarca sinir hücresi vardır. Nöronlar elektrik sinyalleri yoluyla iletişim kurar. Nörotransmiter adı verilen kimyasallar bu sinyallerin nörondan nörona iletilmesine yardım eder. Araştırmalar serotonin adı verilen nörotransmiterin seviyesinin düşmesi ile OKB gelişimi arasında bir bağlantı saptamıştır. Serotonin dengesizliğinin ebeveynden çocuğa geçtiğine dair kanıt da vardır. Bu da obsesif-kompülsif bozukluğun genetik olabileceğinin göstergesidir. Ayrıca beynin belirli bölgeleri serotonin dengesizliğinden etkilenir, bu da OKB’ye yol açar. Bu problemin, beynin sağduyu ve planlama ile ilgili bölgeleri ve bedensel hareketleri içeren mesajları süzen bölgeleriyle bağlantılı olan beyin yolaklarıyla alakalı olduğu görülür.

Araştırmalar Streptokok bakterisinin neden olduğu belli bir tür enfeksiyon ile OKB arasında bir ilişki de saptamıştır. Eğer bu enfeksiyon nükseder ve tedavi edilmezse, OKB gelişimine ve çocuklarda diğer bozukluklara sebep olabilir.

Çevresel faktörler:*Bazı çevresel stres yaratıcı faktörler OKB’yi tetikleyebilir. Belirli çevresel faktörler ise kişide var olan bu rahatsızlığı kötüleştirebilir. Bunlar;

TacizYaşamsal değişikliklerHastalıkSevilen birinin ölmesiİş veya okulla ilgili değişiklikler veya problemlerİlişkiyle ilgili kaygılarOKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) ne kadar yaygındır?

OKB ABD’ de 3.3 milyon yetişkini ve 1 milyon çocuk ve genci etkilemektedir. Rahatsızlık ilk olarak çocuklukta, gençlikte ve yetişkinliğin ilk yıllarında ortaya çıkar. Irk ve sosyoekonomik alt yapı fark etmeden tüm kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür.

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) teşhisi nasıl konur?

OKB için laboratuvar testi yapılmaz. Doktor hastanın ritüellere ayırdığı zaman da dahil olmak üzere hastanın belirtilerini değerlendirerek teşhisini koyar.

OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) nasıl tedavi edilir?

OKB kendi kendine geçmez, bu yüzden tedavi edilmesi önemlidir. En iyi tedavi yöntemi ilaç ve bilişsel davranış terapisidir.

Bilişsel davranış terapisi:*Bilişsel davranış terapisinin hedefi, obsesif-kompülsif bozukluğu olanların ritüellerini gerçekleştirmeden korkularıyla yüz yüze gelmelerini ve anksiyetenin azaltılmasını sağlamaktır. Bu terapi obsesif-kompülsif bozukluğu olanlarda sıkça görülen abartılmış veya felaketler içeren düşünceleri azaltmaya da odaklanılır.

İlaç tedavisi:*Trisiklik antidepresanlar, selektif serotonin geri alım inhibitörleri OKB tedavisinde yardımcı olabilir. Hastaların ilaç ve bilişsel davranış terapisine cevap vermedikleri şiddetli vakalarda Eloktrokonvulsif Terapi (EKT) veya beyin cerrahisi kullanılabilir. EKT esnasında hastanın başına elektrotlar takılır ve beyne nöbete sebep olan bir dizi elektrik şoku verilir, bu nöbetler beyinde nörotransmitterlerin salınmasına sebep olur.

Sürekli tedavi sonucunda hastalar normal veya normale yakın yaşam sürerler. Erken teşhis her zaman tedavi süresini azaltır..
 
Nokturnal panik atak belirtileri nelerdir?

Nokturnal panik atak*daha ağırlıklı olarak normalde panik bozukluğu olan kişilerde görülür.*Nokturnal panik atak belirtileri*gözlenen bir kişide farklı bir hastalık bulunmazsa nokturnal panik teşhisi konur.*Gece panik atak belirtileri*şu şekildedir;

Kalp rahatsızlığı olmamasına rağmen aniden başlayan göğüs ağrısıGöğsün sıkışmasıNefes darlığıTaşikardi (Çarpıntı)TerlemeÜrperme ya da içten üşümeNadiren karın ağrılı bulantıBaş dönmesiTitremeDenge kaybıBayılacakmış gibi hissetmeDüşme korkusuKarıncalanma / Uyuşma

Bu panik bozukluğu yaşayan kimseler, sıklıkla*baş kısmında tuhaflaşma*ve*sersemlik*hissedebilirler. Bu bulguların bir sonucu olarak kişi*kontrolü kaybetme endişesi*yaşar ve kendine ve çevreye zarar vermekten korkar. Ancak unutulmamalıdır ki bu bulguların birçoğu aynı anda görüldüğünde nokturnal panikten şüphelenilebilir. Panik bozukluğu olan herkeste nokturnal panik olması şart değildir ve bu belirtilerden birinden şikayetçi olan kimse*kesinlikle nokturnal paniktir*diye bir kaide yoktur.

Uykuda panik atak*olan kimseler ataklar arasındaki süreci her an yeni bir atağın geleceği korkusu ile geçirirler. Bu şekilde kaygı sonucunda oluşan panik döngüsüne,*beklenti anksiyetesi*denir. Bu durumu yaşayan hastalar*uykusuzluk,*dinlenemeden uyanmak,*yorgun uyanmak ve halsizlik,*yalnız kalma korkusu*gibi belirtiler de görür.

Nokturnal panik atak tedavisi nasıl olur?

Uykuda panik atak tedavisi, birkaç yolla olur. Bunlardan ilki*gece gelen panik*sonraları kendinizi rahatlatmak için evde yapabileceğiniz bir yöntemdir.*Uykuya dalarken panik atak*yaşadığınız an bunun bir atak olduğunun farkında olursunuz. Bu nedenle belirtileri görmeye başladığınızda*kontrollü nefesler vererekyataktan kalkın ve önce*gevşeme egzersizleri*yapın, ardından*ılık suyla duş*alın, hala rahatlamadıysanız kısa bir yürüyüş yapın.

Yapılan bu etkinlikler kaslarınızın gevşemesine ve vücudunuza rahatlama sinyali göndermesine neden olur. Böylece adrenalin seviyeniz düşerek kalp çarpıntısı, nefes darlığı gibi şikayetleriniz ortadan kalkar. (Nokturnal panik atak tedavisi*için belirteceğimiz tüm tedavi yöntemleri birlikte uygulanmalıdır.)

Uyku sırasında yaşanılan panik, kesin bir tedavi yöntemi olarak ilaç ile tedavi edilir. Bunun yanı sıra psikoterapi de oldukça yaygın bir tedavidir.*Nokturnal panik atak ilaçları, antidepresanlar ile kaygı gidericilerdir. Bu ilaçlar medikal olanların dışında bitkisel ilaçları da içerir. Örneğin*sarı kantaron*etkili bir antidepresandır. Doktora danışılarak tedavi için tüketilebilir.

İlaç tedavisi ne kadar etkili olsa da, hastalığa son vermek için*psikoterapi*kesinlikle gereklidir. Kişi tedavinin ilk aşamasında psikoterapik destek almalı, sonrasında danışmanının yönlendirmelerini uygulamalı ve egzersizler ile evde atağını kontrol altına almayı denemeli, bunların yanında ilaç tedavisine de başlayarak destekleyici ilaçlar ile ataklarından tamamen kurtulmalı. Unutmayın, siz hastalıktan daha güçlüsünüz…
 
Ben karısık ankıaıtıye defresıf bozukluk bu bıbolarmı hocam
 
Karışık anksiyete-depresif bozukluk tartışmalıdır ve varolan tüm teşhis sınıflamaları bunu içermez.*Bunun sebebi onun varlığının kabul edilmemesinden değil, bazen tek bir bozukluk değil, ikincil anksiyöz özelliklere sahip bir depresif bozukluk olarak düşünülmesidir

Karışık anksiyete-depresif bozukluğun belirtileri anksiyete ve depresyon olup, ikisi de diğerinde açık bir şekilde baskın değildir.*Ayrı bir teşhisi haklı çıkaracak kadar yoğunluğu da yoktur.

Bu bozukluk, birincil bakımda sıklıkla görülen nispeten*hafif*semptomların bir karışımı ile ortaya çıkar ve tekrarlanma sıklığı da daha yüksektir.

Depresif ve anksiyöz semptomların kombinasyonu, etkilenen kişinin işleyişinde belirgin bir bozulmaya neden olur.

Bununla birlikte, bu tanıyı reddedenler, bu tanıın varlığının, klinik tedavi uzmanlarının, bir hastanın tam bir psikiyatrik öyküsü almak için gereken zamanı almaktan vazgeçmeye ittiğini savunmuştur. Böyle bir tarih gerçek depresif bozuklukları gerçek kaygı bozukluklarından ayırt etmelerine izin verecektir.

Karışık anksiyete-depresif* bozukluğa ne zaman teşhis koyulur?

Bu teşhisi koymak için*anksiyete belirtileri ve düşük yoğunluklu*depresyon görülmesi*gerekmektedir. Buna ek olarak, titreme, çarpıntı, ağız kuruluğu ve mide ağrısı gibi bazı*istem dışı belirtilerolmalıdır.

Bazı ön çalışmalar,*genel pratisyenlerin karışık anksiyete-depresif bozukluk sendromunu saptamaya yönelik duyarlılıklarının düşük olduğunu göstermiştir.*Bununla birlikte, bu tanı eksikliğinin bu hastalar için sadece uygun bir teşhis eksikliğini yansıtıyor olması mümkündür.

Karışık anksiyete-depresif bozukluk semptomları

Bu bozukluğun klinik bulguları anksiyete ve depresif bozuklukların semptomlarının birleşimidir.

Buna ek olarak,*gastrointestinal rahatsızlık gibi otonom sinir sisteminin hiperaktivite belirtileri sık görülür.Hastaların çoğunluğunun tıbbi polikliniklere gitme sebepleri budur.

Karışık anksiyete-depresif bozukluk için DSM-IV araştırma kriterleri

Zihinsel Bozuklukların Teşhis ve İstatistik El Kitabı (DSM), bu bozukluğun teşhisi için bir dizi kriter ortaya koymaktadır. Ancak, belirttiğimiz gibi, bu sadece araştırma amaçlıdır. Hadi onlara bir bakalım

Bu bozukluğun temel özelliği,*en az 1 ay süren kalıcı veya tekrarlayan bir disfori olmasıdır.*Bu zihinsel durum, aşağıdakilerden en az dördünü de içeren semptomlarla birlikte gelir:

Konsantre olmakta veya hafızada yaşanan zorluklar, uyku bozuklukları, yorgunluk veya enerji eksikliği.Akut sinirlilik.Tekrarlayan ve yoğun endişe hali.Kolayca ağlamak ya da umutsuzluk hissi, geleceğe yönelik kötümserlik, faydasızlık hissi ve düşük özsaygı.Dikkat kesilmek, tehlike beklentisi.

Bu semptomlar*önemli sosyal rahatsızlıklara veya sosyal ortamda, iş yerinde veya diğer önemli faaliyetlerde bozulmaya neden olur.

Öte yandan, semptomların bir maddenin veya tıbbi bir hastalığın doğrudan fizyolojik etkilerinden kaynaklandığı durumlarda, karışık anksiyete-depresif bozukluğun tanısı konulmamalıdır. Kişi majör depresif bozukluk, sürekli depresif bozukluk, anksiyete bozukluğu veya yaygın anksiyete bozukluğu için tanısal kriterleri sağlıyorsa da bu teşhis koyulmamalıdır.

Kısmi bir azalma görülse bile, başka bir anksiyete veya ruh hali bozukluğunun durumları da görülüyorsa, bu tanı yine uygun olmayacaktır.

Ayrıca semptom aralığının başka bir zihinsel bozuklukla daha iyi bir açıklanamaması da gereklidir. Bu bozuklukla ilgili en başta gelen bilgiler, bozukluğun daha sık olduğu birinci basamak merkezlerinden; muhtemelen ayaktan hastalar arasında daha yüksek bir prevalansa sahiptir.

Karışık anksiyete-depresif bozukluğun etkileri nelerdir?

Majör depresif bozukluğun anksiyete bozukluğu ile birlikte görülmesi çok yaygındır.*Depresyon semptomları olan hastaların üçte ikisinde de açıkça anksiyete belirtileri vardır. Bunların üçte biri panik bozukluğun tanısal kriterlerini karşılayabilir.

Bazı araştırmacılar anksiyete bozukluğu olan hastaların %20 ila %90’ının majör depresif bozukluk atakları olduğunu bildirmiştir.*Bu veriler, depresyon ve anksiyete bozukluklarının semptomlarının varlığının genelde depresif veya anksiyete bozukluklarını teşhis etmek için yeterli bir kriter olmadığını göstermektedir.

Bununla birlikte, şu an karışık anksiyete-depresif bozukluk hakkında resmi bir epidemiyolojik veri bulunmamaktadır. Ancak bazı araştırmacılar,*birincil durumlarda oran %50 iken, genel nüfusta bu bozukluğun tekrarlanma sıklığının %10 olduğunu öngörmüştür. Daha ılımlı tahminler ise genel nüfusta %1’lik bir oranda tekrarlandığını göstermektedir.

Bu rahatsızlığa ne sebep olur?

Dört araştırma dizisi, anksiyete ve depresyon belirtilerinin belirlenmiş nedenlerle ilişkili olduğunu ileri sürmektedir.

Birincisi,*birkaç araştırmacı depresif ve anksiyete bozukluklarına benzer nöroendokrin nedenler bulmuştur.Bunlara aşağıdakilerin eksikliği dahildir:

Kortizolün adrenokortikotropik hormona tepkisiBüyüme hormonunun klonidine tepkisiTiroid uyarıcı hormonProlaktinin tirotropin salıcı hormona tepkisi

İkincisi, bazı araştırmacılar,*bazı hastalarda depresif ve anksiyete bozukluklarının kökeni açısından*noradrenerjik sistemin*hiperaktivitesini belirleyen verileri sunmuşlardır.

Spesifik olarak bu çalışmalar, anksiyete krizi yaşayan depresif ya da anksiyete bozukluğdan muzdarip hastaların*idrar, plazma ya da beyin omurilik sıvısında yüksek norepinefrin metabolit MHPG konsantrasyonuna sahip olduğunu bulmuştur.

Diğer anksiyete ve depresif bozukluklarda olduğu gibi,*serotonin*ve GABA da karışık anksiyete-depresif bozukluğun kökeni ile ilişkili olabilir.

Üçüncü olarak, birçok çalışma*fluoksetin ve klomipramin gibi serotonerjik ilaçların depresif ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde yararlı olduğunu bulmuştur.

Son olarak ise, çeşitli ailesel çalışmalar, en azından bazı ailelerde anksiyete ve depresif belirtilerin genetik olarak geçtiğini gösteren veriler sunmuştur.

karışık-anksiyete-depresif bozukluk tanımı-sebeplerinve tedavisi Rahatsızlık için izlenecek yol ve hastalığın seyri

Mevcut klinik bilgilere göre, en başta hastaların baskın anksiyete veya depresyon semptomları ya da bunların orantılı bir karışımına sahip olma olasılığı aynıdır.

Hastalığın gidişatı sırasında anksiyete ve depresif belirtiler ağır basan tarafa göre değişebilir.*Herhangi bir öngörü henüz bilinmemektedir.

Bununla birlikte, yeterli psikolojik tedavi olmazsa, depresif ve anksiyete bozuklukları kronik bir hale gelme eğilimindedir.

Karışık anksiyete-depresif bozukluğun tedavisi

Karışık anksiyete-depresif bozuklukların tedavisinde kullanılan yöntemleri karşılaştıran iyi bir çalışma olmadığı için, klinik tedavi uzmanları sunulan semptomlara, şiddetine ve farklı tedavi yöntemlerine ilişkin daha önceki deneyimlerine göre tedavi sağlamaya meyillidir.

Psikoterapötik yaklaşımlar, davranışsal veya*bilişsel terapiler*gibi kısa bir süre için kullanılabilir.*Yine de, bazı klinik tedavi uzmanları, içgözlem psikoterapisi gibi daha az yapılandırılmış psikoterapötik bir yaklaşım kullanmaktadır.

İlaç

Karışık anksiyete-depresif bozuklukların farmakolojik tedavisi genellikle*anti-anksiyete ilaçları,*antidepresanlar*veya her ikisi ile yapılır.*Kaygı dindirici ilaçlar arasında bazı veriler, anksiyete ile ilişkili depresyonun tedavisinde etkililiği nedeniyle triazolobenzodiazepinlerin (örneğin, alprazolam) kullanımının uygun olabileceğini göstermektedir.

5-HT reseptörünü etkileyen, örneğin buspiron gibi maddeler de uygun olabilir. Antidepresanlar arasında serotoninerjikler (örn. fluoksetin) karışık anksiyete-depresif bozukluğun tedavisinde çok etkili olabilir.

Psikolojik tedavi

Her durumda,*bu tür patolojiler için tercih edilen tedavi bilişsel-davranışsal psikoterapidir.

Bir yandan, her şeyden önce, bu, hastanın fizyolojik aktivasyon düzeylerini azaltması ile ilgilidir. Bu, solunum teknikleri (örneğin diyafram solunumu) ve rahatlama teknikleri (aşamalı kas esnemesi, otojen eğitim, farkındalık vs.) ile başarılır.
 
Hocam cok tesekur ederim ama bende kaygi yok supecilik var kendimi kesme var disarda olay olsa ben kendim zannediyorum kullandigim ilac cedrina200xr.ofrlex10.risberdal2mg xanax1mg sizce benim tesisim bumu ama bana uymuyor anlamadim hocam ben nasil bir yol izliyim cvp icin cok tesekurler hii bu arada 3 yildir tedavi goruyorum hic iyilesme olmadi
 
Hangi Hastanede Tedavi görüyorsunuz..Sık sık hekim değiştiriyormusun.. tam olarak şikayetlerin Nedir, ve kullandığın ilaçları yazarmısın..
 
3 ayildi tedavi goruyorum son 1 yildir erkek doktora gidiyorum pisikyatri uzmani ilaclarim cedrina200xr.risberdal2mg.ofrelex10.xanax 1mg hocam bunlari kullaniyorum kafamda komut veren var disarda bisey olsa ben yapiyorum zannediyorum kendimi kesmede vardi bunlar hocam birde beynim devamli plan icerisinde
 
Ses duyuyormusun tarif edilemeyen Görüntüler görüyormusun ..herkesten şüpheleniyor musun Zarar göreceğim düşüncesi varmıı.
 
Aynen kimseye guvenmiyorum esimden bile supeleniyorum goruntuler goruyorum ama ekseri gece ses duyuyorum
 
Peki Bunları Gittiğin Psikiyatr arkadaşa söyledin mi..
 
Hepsini soyledim dedi rivotril verecem eylul kontrolunde dedi xanax ın yerine digerlerinle devam edeceksin dedi
 
Buradan yorum yapmak istemiyorum..doktorunla bunları paylaş Hiç düzelmediğini belirt risperidon un dozunu arttırabilir
 
Evet hocam ama ben iyilesemiyorumki sadece 2 senedir xanax kullaniyorum diger bir seneyi saymiyorum bile ben tam tesisim ne oldugunu berden ogrenebilirim
 
Hic sormadim ki

Epikiriz diye bisey diyorlar ondan ogrenebilirmiyim
 
Ona sor Daha sağlıklı olur Takibi ni yapan doktora sor..geçmiş olsun
 
Üst Alt