Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Ressamlar ve eserleri 1[Resim]

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

andante

Üye
Üyelik
11 Ocak 2005
Konular
23
Mesajlar
755
Reaksiyonlar
0
Dikkatimi çekti genellikle fotoğraflarla haşır neşiriz.

Bir değişiklik olsun diyerek ve yeni yılı bu ressamın fotoğraflarını inceleyerek geçirdiğimden hoşuma gidenleri sizlerle paylaşayım dedim:

Ressam; Casper David Friedrich







 
resimler benim çok hoşuma gitti.

ımm, evet resimler biraz kasvetli ama çok güzeller.

ben beğendim..
 
Resimler çok güzel,bizlerle paylaştığın için teşekkürler
 
Ellerine sağlık andante...
Evet, Biraz karanlık ve kasvetli olmalarına rağmen çok güzeller...
Paylaştığın için teşekkürler..
 
resimler

andante, resim çalışması güzelde konu biraz karamsar.
Ben kendi çapımda var olan güzelliklerin tuale dökülmesinden daha bir mutluluk yaşıyorum.,Bizimle paylaştığın için teşekkürler.
 
NEER, Aert van der

fishing.jpg



landscap.jpg



sports_f.jpg



towndusk.jpg
Bu ressamın eserlerini ben çok sevdim.Niye derseniz ?

Renk karmaşasına girmeden , hem de neredeyse tek renkten yararlanarak, renklerin tonlamalarıyla tüm duygular ve düşüncelerle birlikte an lar müthiş bir şekilde yansıtılmış.

Resim yapanların bu konuda ki fikirlerini merak ediyorum...
 
Evet.
Tonlamalar çok iyi yapılmış..
Ayrıca resimler çok hareketli..
Canlı gibi adeta...
 
resimler tek kelimeyle harika..

lütfen devam et andante.
 
PENSIONANTE DEL SARACENI


Bazende resimlere bakarken konuşmanın anlamsızlığını da anlayabiliyorum. Alışverişte bulunan bu küçük kız , aldığı bir tek şey.... ya ressam olabilmeyi isterdim gerçekten!!!!...

Aynı ressamın bir başka tablosu ikincisi, bu küçük kız bunlardan yemişmidir acaba diye sormadan edemiyorum kendi kendime bunca yüzyıl geçmesine rağmen....

Herşey bir yana ışık nasıl sizce?....
 
Resimler tek kelimeyle harika..
Dediğin gibi ışık çok iyi ..

Lütfen paylaşmaya devam et Andante..
 
Teşekkür ederim andante.

Bulutların görkemine bakar mısınız yaaa...Böyle bulutları birde Ayvazovsky harika işliyor. Onunkiler zaten bir başka da neyse...

OOOOffff of.....
 
Çok iyi fırça darbeleri yaa...

Ben olsam, fırça darbelerim belli olmasın diye uğraşırdım. Adam korkmadan yapmış işte :)
 
OLEG ZHIVETIN

Bu ressamın çalışmaları bana oldukça değişik geldi. Sizler ne düşünürsünüz bilmiyorum. Sizlerle paylaşayım dedim.



Ne ilginç değil mi? Sanayi devrimiyle birlikte insanlar kendilerine göre daha çok para kazanmaya başlayınca sanatçılarada daha fazla işler düşmeye başladı. Evlerinin köşelerini süsleyen resimler baş köşelere asılmaya başlayınca, daha da farklı usluplara yönelen ressamlar özgürce resim yapmak isteyince siparişler azalmaya başladı.

Ressamlar bir anlamda ikiye bölünmüştü. Muhafazakar bir mantığa sahip olanlar ve yenilikçi mantığa sahip olanlar....

O dönemlerde o kadar değişiklikler oldu ki belkide ressamların eserleriyle bunları anlatmak daha anlamlı. Ama buraya Oleg Zhıvetin in eserlerini aktarmaya çalışırken aklıma geldi birden bire. O dönemde yaşayanlar bu resimleri görseydi neler düşünürdü acaba?



Beni şu anda desenler ve renkler ilgilendiriyor. Sanki çok kolaylıkla herkes yapabilirmiş gibi gözüküyor ne dersiniz? Ama öyle olmadığını resimle gerçekten uğraşanlar bilmekte... :D

 
Arkadaslar vurgular tabiki belli olacak; çünkü bu empresyonist resim. Yani izlenimci resim türkçesiyle. Bu tarz resimde önemli olan fırca darbelerinin görünüp görünmemesi değildir. Bu sekilde resim yapanlar gerçekliği mükemmel figuratif obje taklitleri yaparak değil aksine renklerin obje üzerindeki yansımalarını yakalayrak bize gerceklik duygusunu verirler. figür ikinci planda kalır. Şimdi yukardaki çiçeklere bir daha bakın. (Üzerindeki fırça darbelerini görmemek için biraz geriden bakılır izlenimci resimlere. Yurdum lümpeni bunu duyunca tüm resimlere bikaç metre uzaktan bakılacagını sanır:))
Gördüğünüz gibi çiçeğin sizde uyandırdıgı gerceklik duygusu aynı. Çünkü her obje ısıgı yansıtır ve bu yansıma beynimizdeki gerceklik duygusunun buyuk oranını olusturur. İlk çıktıgında empresyonistler çok tepki almışlardı ama zamanla eserleri milyonlarca dolara satıldı.


En son resimlerde Kubist resim. bu dalın babası picassodur ve İstanbulda sergileniyor bu aralar. Bunun espriside boyut arayışıdır. Resimde gördüğünüz geometrik kareler aslında bir objenin farklı açılardan bakılarak çizilmiş görüntüleridir. Tanrı nasıl bizim gibi iki boyutlu görmeye mahklum değilse ve objeleri her yonden gorebilirse kubistlerde tanrısal bir gözle bakmayı denemişlerdi. Bu resimlerin felsefesini bilmeyen kişi acıkcası bunları anlamlandıramayacagı için begenmeyecektirde. Aynı sey soyut resim içinde gecerli. Picasso nun segisine giden yurdum insanı acaba bu düşüncenin orjinalliğinden zevk almasını bilecek mi? Pollock da soyut resimde benzer bişey yapmıştı. Bir cubugu boya kutusuna daldırıp yerdeki tablonun üzerine akıtmıştı. Yani bir objeyi den ziyade bir olayı betimlemişti. bu kadar basitti işte. Ama bu kadar basit olmasına ragmen aklımıza gelmiyor. O insanlar öncü oldukları için parsayı topluyor ve tarihe altın harflerle yazılıyorlar. Olay bu kadar basit işte:) Bu arada paylaşımlar için teşekkürler andante.
 
Pega burada ya, ben de yetiştim.. :oops: :p

Hıncal Uluç'tan iki alıntı yaptım. Resimle de direkt ilgili değil yazılar. Ama keyifle okunuyor. Buyurun:

Hıncal Uluç' Alıntı:
[size=6]Sanatın içine etmek üzerine..[/size]

[size=4]Geçen hafta bir yazımın başlığı "Putin'in kıçını yalamak" üzerine idi.. Yazıya da "Başlık sert oldu, ama dikkati şiddetle çekmek için şart oldu" diye giriyordum. Sevgili editörüm Fikret gerçekten sert bulmuş. Gazeteden çıkınca beni bulmak zordur. Cep telefonu taşımam.. Dünyayı aramış. Yok.. Fatih'e gitmiş.. En köşeli yazılar yazarı Fatih, Genel Yayın Müdürü şapkası ile bakınca olaya "Evet sert" demiş.. Başlığı değiştirmişler.. Yumuşacık olmuş, ama sert giriş kalmış, ben de o yumuşak başlığa "Sert" diyen kibarım durumuna düşmüşüm..
Bu yüzden bugün başlığı "Sanatın içine işemek" diye atmadım.. Aslında tam da o..
Hani Melih Gökçek tarihe geçmişti ya, "Böyle sanatın içine tükürürüm" diye.. Bunu görse "İşerim böyle sanata" derdi..
Veeee..
Yerden göğe de haklı olurdu..
Çünkü bu sanat bir pisuar.. Yani hani umumi tuvaletlerde içine ayakta edilen nesne..
Marcel Duchamp adlı bir sanatçı (!) Paris'in ünlü Pompidou Kültür Merkezi'nde (Bak şimdi rahmet diledi işte.. Kuzen Ahmet (Kışlalı) gezdirmişti bana bu çok ilginç kültür merkezini yapıldığı 60'lı yıllarda..) açılan Dada sergisine "Fountain/ Çeşme) adıyla getirmiş bu pisuarı koymuş..
Yani heykel falan değil.. Elleri ile çamurdan, ya da porselenden falan yapmamış.. Kendi katkısı, çarşıya gitmek, bir banyo levazımatçısından parayı bastırıp pisuarı satın almak.. Sonra da getirip sergiye koymak, Çeşme diye isim takıp..
Efendim bunun neresi sanat?..
Şurası sanat..
Efendim sanat yapmak değil, düşünmekmiş..
"Ulan bu nasıl sanat, bunu ben de yaparım" deyince "Yapsaydın" diyorlar.. Yapıyorsun.. "Geçti" diyorlar.. "Daha önce yapıldı.. Sen başka şey bulmalısın.."
Buldum vallahi.. Avrupalı bizim alaturka helayı pek bilmez.. Böyle bir hela taşını kapıp, gelecek yıl Pompidou Center'da alacağım soluğu.. Heykelimin adı da "Kuyu" olacak!.. Yanına da bir Antep işi İbrik koyarsam hele..
Neyse konuya dönelim..
Marcel Duchamp'ın sergideki Çeşme sanatının içine Pierre Pinoncelli diye birisi gelmiş işemiş.. Resmen içine işemiş sanatın yani.. Sonra da elindeki çekiçle kenarına bir kocaman oturtmuş ve kıyamet kopmuş..
Önce polis duruma el koymuş, sonra sanatçıların tartışması başlamış..
77 yaşındaki Pierre demiş ki.. "Ben bir performans sanatçısıyım. Bu heykele işemek ve sonra çekiçle kırmak da bir performans sanatıdır.."
Polisin aklı bu savunmaya yatmış yatmasına da, savcı davayı açmış. 26 ocakta mahkeme var..
Sergiye pisuar koymak sanat.. Onun içine işemek de sanat..
Etmiş de bir başka tartışma daha çıkmış ortaya..
Ülkenin en ünlü kültür merkezinde, onca koruma adamı ve koruma önlemi arasında bir sanat eserinin içine işeniyorsa, ülkenin öteki kültürel zenginlikleri acaba gerektiği gibi korunuyor mu?..
Mona Lisa, 1911'de çalınmadı mı?.. 1956 da taşlanmadı mı?.. Şimdi 3.5 santimlik bir kırılmaz camın arkasında ama, ne kadar emniyette?..
Haberi ve yorumları Herald Tribune'dan izledim..
Çeşme, eski tartışmayı da yeniden alevlendirmiş..
"Sanat nedir?.."
Bizim Erhan İşözen mimar "Güzel Sanatlar akademisinde figür çizemeyip arka kapıdan mezun olanların yarattığı sanat türü" der, Modern Sanat için.. Vallahi haklı.. Picasso sergisine gidince görüyorsunuz farkı.. Adam figürlerin en güzellerini boyamış, ondan sonra bozmaya başlamış.. Eskiyi yapamadığı için değil, yapmaktan ve görmekten bıktığı için geçmiş Modern Sanat'a..
Siz hafta boyu tartışa durun.. Konunun devamını gelecek hafta getireceğim, gene neşeli bir yazı olacak...

Kaynak: SABAH

[/size]


Hıncal Uluç' Alıntı:
[size=6]Pisuar heykelse eğer, sanat nedir o zaman!..[/size]

[size=4]Geçen hafta yazdık.. Adam çarşıdan bir pisuar satın almış, getirmiş Dada sergisine heykel diye koymuş.. "Çeşme" diye ad vererek..
Bir performans sanatçısı da gelmiş sergiye, işemiş pisuara.. "Pisuar heykelse eğer, benim yaptığım da performans sanatı" diye.. Şimdi 26 ocakta mahkeme karar verecek, neyin, nasıl sanat olduğuna..
Ama sanatçılar arasında tartışma çoktan başladı bile.. Bu tartışma sayesinde, ben de Modern Sanatın ilginç yapıtlarına, ilginç tepkileri öğrenme fırsatı buldum, yabancı basından.. Size nakletmezsem, ölürüm..
1999'da Londra'daki bir sergiye Tracey Emin adlı sanatçı "Yatağım" adlı eseri ile katılmış. Manzara şu.. Ortada bir darmadağın yatak.. Etrafında boş içki şişeleri, oraya buraya atılmış kirli iç çamaşırları ve kullanılmış prezervatifler..
İki Çinli sanatçı kendilerini cumburlop yatağa atmışlar.. "Bu da performans sanatı" diye..
2001 de, Michael Landy adlı sanatçı, "Bunalım" adlı bir sergi açmış Londra'da.. Sergide ne mi var?.. Landy'nin o güne dek yarattığı bütün sanat eserleri. Artı arkadaşlarının hediye ettiği, başka sanatçıların eserleri.. Peki Bunalım ne?.. Landy tüm bu eserleri paramparça etmiş ve boş bir mağazaya saçmış.. Sergi bu!..
1994'teki gene Londra Modern Sanat Sergisi'nde Damien Hirst, kimyasal bir sıvı içinde sakladığı ölü kuzunun kavanozunu koymuş ortaya.. Sanat diye.. Ve bir performans sanatçısı da gelip kırmızı mürekkep püskürtmüş kavanoza.. "Bu da sanat" diye..
2001 yılında gene bu Hirst, bir başka eseri ile gelmiş sergiye.. Yarı dolu kahve fincanları, içi izmarit ve kül dolu tablalar, bira şişeleri falan.. Ertesi sabah gelmişler hiçbiri yok. Ortalık tertemiz.. Akşam sergi kapanınca, temizlikçiler gelmiş, ortalığı temizlemişler meğer..
En çarpıcı sanat eylemi, Kolombiya'nın başkenti Cali'de 2002 yılında gene bu Hirst, bir başka eseri ile gelmiş sergiye.. Yarı dolu kahve fincanları, içi izmarit ve kül dolu tablalar, bira şişeleri falan.. Ertesi sabah gelmişler hiçbiri yok. Ortalık tertemiz.. Akşam sergi kapanınca, temizlikçiler gelmiş, ortalığı temizlemişler meğer..
En çarpıcı sanat eylemi, Kolombiya'nın başkenti Cali'de 2002 yılında gerçekleşmiş. Performans sanatları üzerine düzenlenen sokak festivalinde gerçekleştirilen gösteri müthiş..
Cali'de yaygın haldeki adam kaçırma eylemlerini protesto için İngrid Betancourt adlı sanatçının gösterisinin sanat değerini tartmak zor. Ama protestosu tarihe geçmiş. Sanatçı küçük parmağını kesmiş, onu kalem gibi kullanarak, akan kanla, beyaz duvara adam kaçırmaları gerçekleştiren Terör örgütünün adının yazmış.. FARC!..
Peki işe yaramış mı, protesto.. Ne gezer!. Gerillalar bu defa Betancourt'u kaçırmışlar.. Bugüne kadar da salıvermiş değiller. Hala rehin tutuyorlar.
Pisuar ve onun içine işeme sanatının mahkemesine birkaç gün var.
Marcel Duchamp'ın eserinin içine işeyen, Pierre Pinoncelli, "Pisuarı yapay yaratılan bu ikonik statüsünden kurtarıp, asli görevine iade ettim" diyor..
Bakalım mahkeme ne diyecek?..

Kaynak: SABAH

[/size]
 
:) Hoşgeldin baben. Açıkçası Hıncal ın söylediklerine karşı yapacagım yorum benim bu işlerle ilgilenmeden önce içinde bulunduğum salakça bir cehaletten başka bir şey olmayacak. Sanatta bizim düşünce kalıplarımıza göre gerçekten "saçma" olarak nitelendirilebilecek bazı olaylar olmustur ve olacaktırda. Ancak buradan yola cıkarak Duşamp ı anlamak zor. Evet bende sanat tarihi dersinde ilk kez dinlediğimde çok gülmüştüm. Sadece pisuar değil bir taburenin üzerine dönen bir tekerlek yerleştirip işte sanat demesi çok garip gelmişti bana. Ama bu hareketin ne oldugunu anlamak içinSanatta dadaism diye bilinen akımı bilmek gerekiyor. Dada akımı o güne kadar yerleşmiş sanat anlayışlarının kurgusallığını betimlemek için böyle bir açılımda bulunmuışlardı. Yani o pisuar aslında bir tepkinin ürünüdür. bunları bilmeden efendim o yapmış ben de yaparım diyerek için içinden cıkamazsınız. Bu adamlara sanatta Avant- garde yani öncü diyorlar. Belli bir düşünceyi ilk kez eylem sahasına aktarıp onu pratize etmek...Bu nedenle insan düşüncesinde atlamalara yol acarlar. Düşüncesine katılıp katılmama meselesi değil önemli olan. Önemli olan insan düşüncesinin akışını bilip ona göre atılımlar yapabilmek. Bu adamların sanat yoluyla yaptıkları da tam olarak budur. Hıncal uluç gibi beyinsizler torunları yaşındaki kızları paralarının gözkamaştırıcılığıyla ayartıp sapıklık ediyor olmazken bu adamlar sapık ve saçma işler yapıyor öylemi? Hayır dost bence öyle değil. Şimdi tepkilere gelince. Evet ben cok daha önceleri basından "performans eylemlerini" duymuştum:) oldukçada gülmüştüm açıkçası; ama bu işin doğası gereği böyle sacmalıklar olacaktır. Bir düşüncenin orjinalliğinden tat almayı beceremeyen, hatta bu orjinal düşünceyi bir sonraki noktaya tasımayı becerebilip insanlıgın ortak bilincine katkıda bulunamayanlar tutup boyle tepkisel sendromlara gireceklerdir. Bunu anlayabiliyorum. Anlayamadıgım bir ülkenin en buyuk gazetelerinde kösesi olan ve aydın gecinen adamların bu işin özünden ve temel paradıgmasından bu denli uzak kalabilmeleridir. Artık sanatta orjinal fikirler önemlidir fikrin mahiyetinden çok. Çünkü insanlar olaylara daha öncce hiç bilmedikleri, düşünemedikleri baglamlardan bakabilmeyi istiyorlar. İşte soyut resimde bunun yansımasıdır. Ancek eger işin felsefesini bilmezseniz hiçbir şe y anlamamanızda doğaldır. Yıllar önceydi.İstiklal cadeesinde geziniyordum. Yolun kenarında pejmurde kiyafetleriyle bir adam resim yapıyordu. Resme baktım. Bir takım renkli boyalar sanki gelişigüzel tabloya serpiştirilmiş gibiydi ve adam ölümüne bir dikkatle bu sacılmış resimlerin orasına burasına dokunup bir şeyleri düzeltmeye calışıyordu. Yaklaştım. "Afedersiniz" dedim. "Bu nedir?". Adam yüzüme umutsuz bir ifadeyle bakıp "soyut resim" dedi. Bende adamın yüzüne umutsuz bir ifadeyle "salak mısın oolm sen?" anlamında bir bakış fırlatmıştım. Adam işine devam etmiş ben bi süre daha izleyip içimden " allahım dunya nerelere gelmiş, ne öküzlükler dönüyor ortalıkta" diyerek yoluma devam etmiştim. Şimdi aradan yıllar geçti ve az çok işin felsefesini öğrendik. en azından öküzlük olarak bakmayacak kadar biliyoruz meseleyi. Bunu benim gibi bi cahil biliyorsa hıncal uluçta bilmesi lazım.
 
Sevgili andante'nin başlığını yine sabote ettik.. :twisted: Bakalım daha ne kadar sabredecek bize.. :p Tutmuş olanca iyi niyetiyle "Ressamlar ve eserleri.. " diye bir başlık açmış, biz burada "Hıncal" tartışıyoruz.. Kusura bakma andante.. :oops: :oops:

Yaa aslında Hıncal'ı günahım kadar sevmem. Aklı sıra "ti"ye aldığı bir anlayış var: Onu tartışalım diye yazılarını buraya aktardım. Çevreye verdiğim rahatsızlık için özür dilerim. :oops:

[size=4] ...
Efendim sanat yapmak değil, düşünmekmiş..
"Ulan bu nasıl sanat, bunu ben de yaparım" deyince "Yapsaydın" diyorlar.. Yapıyorsun.. "Geçti" diyorlar.. "Daha önce yapıldı.. Sen başka şey bulmalısın.."
... [/size]

Her mesleğin, her sanat dalının belirli aşamaları var.. Ve adından söz ettirmek isteyen, ustalaşmak isteyen herkes o aşmaları geçmek zorunda. Bildiğim kadarıyla, Picasso'nun kübizmi geliştirmesine kadar klâsik tarzda yaptığı onlarca eseri var(mış). Nitekim; Nazım Hikmet, şiire "serbest vezin" ile damgasını vurmuş ama; bırakın hece vezniyle yazılmış şiirleri, aruz vezni ile yazılmış şiirleri bile var.

Yani diyeceğim o ki, "yeni" olan bir şeyi 'düşünebilmek + yapabilmek' öyle her önüne gelenin becerebileceği, her babayiğitin altından kalkabileceği bir iş değildir. Onun okul + okul dışındaki eğitimini almayan hiç kimse o yere ulaşamaz.. İşlenmemiş yetenek ya da işlenmemiş güçle yapılabilecek olan bir yere kadardır, hatta değildir bile. :wink:
 
Çok haklısın baben. Evet Picasso kubist resimlerinden önce bildiğimiz anlamda figuratif resimler de yapmıştı. Belli bir potansiyele ulaşıldıgında sanatçılar bu potansiyellerini dönüştürüp yeni bir pencere acıverirler. Picassonun yaptıgıda buydu. Bazı sanatcılar ise bunu yapamaz ve hayatı boyunca bir şekil üzerinden yürür. Nazım hikmet örneği çok güzel bir örnek oldu konuyu açıklamak için. Evet millet sanırki Nazım serbest vezinle yazdı diye diğer şekillerde şiir yazamaz. Adam onların alasını yapar. Sanatçı bu demektir aslında. Yeni pencereler açam insan. Resimde mesela "mistik resim" denilen bir akım vardı. Bu akımda ovbjeler hayal gerçek karısımı bir şekilde gerçeklikleri kırılarak resmediliyordu. Salvador Dali de tuttu bunu tamamen geliştirip insanın rüyalarında nasıl objeler içiçe ve anlam sınırlarını zorlayarak ortaya çıkıyorsa aynı şekilde resmetmeye başladı ve sürrealist yani gerçeküstü akımını başlattı. Dalinin resimlerine bakarken bir rüya aleminde gezinirsiniz. Saksılarda yetişen saatler, gökyüzünden inan bir ip, erimiş bir yüz...İnanılmazdır. Hayatın içinden alınmış formlar gerçeklik üzerinde bir yerlere taşınıp yeniden kurgulanır. İşte buda yeni bir bakış açısıdır. Hıncal tutup bunu da eleştirsin o zaman. Öyle ya gerçek hayatta böyle objeler yok! Demekki bu iş somut gerçekliklerle ilgili bir mesele degil. Daha çok düşüncelerde ilerleyen bir felsefe aslında. Kafanızda bir felsefeniz yoksa bu şekilde resimde devrim niteliğinde gelişmelere imza atamazsınız. Resim işin son safhası, ilk olarak kafanızda anlatmak istediğiniz yeni ve orjinal bir şey olacak. Tabiki siz onu anlattıktan sonra birileri çıkıp"aaa ne kadarda basitmiş" diyebilir. Evet belki hayatımızın bir döneminde bu fikir belli belirsiz aklımızada gelmiştir; ama onu insanlıgın ortak bilincine kim sürmüş, servis etmişse onur onundur. Bu kadar basit. Ortaya konulan farklı akımlara "aa çok basit " demek kolay. Zor olan o basitliği bulup ortaya koyabilmekte.
 
E.. madem Sevgili andante'nin sesi çıkmıyor, sabotaja devam o zaman.. :twisted: Biraz da onun alanına girelim de ayıp olmasın. :oops: Pega şunu söyleyince çağrışım yaptı:

Pegasus' Alıntı:
... Tabiki siz onu anlattıktan sonra birileri çıkıp"aaa ne kadarda basitmiş" diyebilir. ...

İsimler ve rakamlar pek aklımda kalmıyor ama anlatmaya çalışayım.. Sanırım Onno Tunç'a bir toplantıda, bir sosyete kokonası yaklaşır ve sorar: Bu sizin eseriniz galiba?.. Çok güzelmiş, der.. Ne kadar zamanda bestelediniz? Onno Tunç, 15 dakikada, deyince kadın "aaa 15 dakikada mı?" diye dudak büker.. Onno Tunç, (müzik yaşamını kasteder) evet.. 29,5 yıl 15 dakika, der..
 
BABEN AY İNANAMIYORUM COK GÜZEL SÜPERSİN...ELLERİNE SAGLIK YÜREGİNE OLSUN... :D :D :D
 
Yine aynı adamın kara kalem çalışmaları;






Söz konusu modern sanat olduğu zaman gerçekten durmak gerekiyor.Algılamak yada kabul etmek o kadar kolay değil. Bunu çok kolaylıkla anlayabilirim. Ancak bizim Türk ulusuna ait bazı özelliklerimiz vardır ve biz bu özelliğimizi her yerde kullanmayı pek çok severiz.

Örneğin;

Türk ulusunun hepsi doktordur. Gerçekten doktorlarımızın 6 yıl gibi uzun bir süre ve ondan sonrada ihtisas yapmak için emek vermeleri bir şeyi değiştirmez. Hepimiz hastalıklarla ilgili bir konuda fikir sahibiyizdir ve bu fikrimiz sonuçta bilgiye dönüşerek kolaylıkla birine " aa kardeşim bak şunları yapacaksın !" şeklindedoktor edasıyla harekete geçeriz.

Hepimiz aynı zamanda eczacıyızdır. Hepimizin çantasında her şeye iyi gelebilen bir ilacımız mutlaka vardır ve bu ilaç bir başkasına da kesinlikle iyi gelecektir ve bizde hiç sorgulamadan çantalardan çıkan ilaçları kullanmakta zorlanmayız.

Hepimiz çok iyi şaiirleriz. İyi kötü sözcükleri bir araya getirerek oluşturduğumuz mısralardan oluşmuş şiirlerimiz vardır.

En büyük yeteneğimiz ise müzik konusundadır. Hepimiz müzisyeniz...

Bu uzar gider..... :D

Hiç birimiz kalkıp; " kardeşim ben bu konuda bir fikre sahip değilim, bu sebeple susmayı tercih ediyorum " demez.....

Bu sebeple sevgili baben, Hıncalmış falanmış gibi kişilerde akıllarına gelenleri söyleyecektir. Şaşırmam..

Derslerde 20. yüzyıl müziğini anlatmak zorunda kaldığımda başıma daima hep aynı şey gelir. Bu dönemin özellikleri gerçekten bugün bile kabullenmekte zorlanılan bir olgudır. Hele müzikte... Yine görsel diğer sanatlara biraz da olsa aşinalığımız vardır da modern sanatta yapılan müzikler gerçekten insanı zorlayan şeylerdir.

Jonh Cage.... evet işte bu isim benim en favori isimlerimdendir. 20. yüzyıla damgasını vurmuş bir piyanisttir aynı zamanda. Yani yaşantısının büyük bir kısmını piyano öğrenmekle geçirmiş bir adam. Kolay değildir piyano öğrenimi hele konservatuar düzeyinde olunca.İnsanı canından bezdirir, inanın bazen kendi adınızı bile hatırlayamaz duruma gelirsiniz, gözlerinizin önünden sadece notalar geçer..

Neyse....

Ve adam bir konser veriyor. Anlatacağım olay gerçektir, fıkra gibi falan algılamayın.

Konser salonuna giriyor, klasik olarak artık bir ritüel haline gelmiş selamını veriyor ve oturuyor. Piyanonun bir tuşuna basıyor , sadece bir tek tuşuna....

Aradan tam dört dakika geçiyor, başka bir şey yok. Dört dakika sonra kalkıyor ve selamını veriyor, seyirciler şaşkın nedir bu diye düşünüyorlar mutlaka.

Çalınan eserin adı dört dakikalık sus tur.

Bunu anlattığım zaman öğrencilerimden hepsi şimdiye kadar ne akıllıca bir şey demedi. Hepsi de o ne ya bende böyle bir eser hemen yaparım dedi.

Doğru bu aşamadan sonra hemen herkes bunun gibi bir eser besteleyebilir.Ama artık bir orjinalliği kalmaz, bunu yapan biri vardır, bunu düşünebilmek için Cage gibi düşünmek gerekirdi. Ama asla hiç birimiz Cage değiliz ve olamayacağız da.

Peki salak mı bu adam?.....

Kimilerine göre evet.

Ama salak değildi, asla salak olamayacak kadar büyük bir adamdı.

Bu eserde yani " dört dakikalık sus " eserinde bir çok şey anlatmaya çalışıyor. Amacı marjinal olmak değil .Eğer müzikte sus kullanılıyorsa, bunun süresi sonsuz olabilir.

Sessizliğinde bir sesi vardır....Duymadığımız seslerinde kendine özgü bir sesi vardır.Yoğun yaşam kargaşasında duymadığımız o kadar çok şey var ki, bunları sadece sessizliğimizde duyabiliriz.

Sessizlikte bir yaşam biçimidir. Olması gerektiği gibidir.Her şeyi sadece ve sadece alıştığımız normlarla yürütmek asıl sağırlıktır.

Bakın işte küçük bir eserden size kaç tane cümle yazdım. Düşünebilen kafalar bunları çoğaltabilir. Ve yaşamda bunun üzerine kurulmalıdır diye düşünüyorum. :D

Gördün mü bak sevgili baben, sessizliğimin bir amacı varmış, seni seviyorum....
 
andante' Alıntı:
[size=4]Hiç birimiz kalkıp; " kardeşim ben bu konuda bir fikre sahip değilim, bu sebeple susmayı tercih ediyorum " demez....[/size]

Rahmetli Uğur Mumcu'nun dediği gibi "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunamaz." Ancak, bu toplumsal hastalığımız, az gelişmiş aydınlarımıza da (az gelişmiş bir ülkenin, az gelişmiş aydını olur(!) ancak) sirayet etmiştir ki; ortalama 300 kelime ile kendini ifade edebilen gençlerimizin yanında 400 kelime bilen "aydın" sayılmaktadır. :evil: :evil:


andante' Alıntı:
[size=4]...
Bu sebeple sevgili baben, Hıncalmış falanmış gibi kişilerde akıllarına gelenleri söyleyecektir. Şaşırmam..[/size]

Deli rolü yapan birine takılmak istemişler: "Deli olmak nasıl" diye. O da "deli olmak kolay da, her gün değişik saçma uydurmak zor oluyor" demiş. E.. Kolay değil, her Allah'ın günü yarım gazete sayfası saçma bulmak..Onlarınn dünyası da bu..


andante' Alıntı:
[size=4]Gördün mü bak sevgili baben, sessizliğimin bir amacı varmış, seni seviyorum....[/size]

:oops: Forum yöneticisi sensin.. Başlığı da sen açmışsın.. Eğer sabotaj işinde ileri gittiysek, kaşlarını çatıp "Hıı-ııı" diye parmak sallarsın, diye düşünmüştüm. :wink: Malum Pegayla ikimiz bir araya gelince, kurallar "hadi bana müsaade" diyorlar. :wink:


:oops: :oops: Rica ederim elif candan.. Hepimiz öyleyiz.. :wink:
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt