Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakat olmaktansa... Çekin sifonu gitsin! [Tartışma]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
676
Mesajlar
58,529
Reaksiyonlar
940
Sakat olmaktansa... Çekin sifonu gitsin!

Bülent Küçükaslan*

BİANET / 11 Temmuz 2009

Medya, dört yıl önce trafik kazası sonucu boyundan aşağısı felç olan ve o günden beri tekerlekli sandalye kullanan bir kişinin ötenazi istemesi haberine bütün aktörleriyle birlikte uzun süre dört elle sarıldı. Her haber, "anlıyoruz tabii bu onurlu ölüm isteğinizi" ile başlayıp, utangaçça, "hadi ama böyle de olsa yaşayabilirsiniz" ile sürüp, "en azından yapmak istediğiniz bir şeyler varsa (yüzmek, resim yapmak vb!) onları yapabilirsiniz, tüm gücümüzle arkanızdayız" sözleriyle "hüzünlü" bir şekilde son buluyordu...

Haberi yapanlar ve takip edenler, sonunun belli olduğuna inandıkları acıklı bir oyunun tüm can alıcı sahnelerinde "ah", "deme", "nasıl olur", "yazık", "haklı tabii" diye mızmızlanıp heyecanlanan ve fakat illa da şükreden seyircileri rolündeydi. Herkes, sakat kalmanın korkusuyla tüyleri diken diken olmuş vaziyette,"bahtsız resim öğretmeni"nin ibret verici hikâyesinden kendine ders çıkartıyor, ekranda tansiyonu düştüğü için nefessiz kalan ve konuşmakta güçlük çeken adamın ölümü istemesini "anlıyordu".

Anlıyordu, çünkü o b.ktan hayat sahiden de yaşanmazdı... Ne o öyle tekerlekli sandalyede, her türlü kişisel ihtiyacı için birilerine bağımlı, bazen nefes almakta zorlanan bazen kasılıp sandalyeden düşecek gibi olan, futbol oynayamayan, resim yapamayan, yüzemeyen, koşamayan, prezantabl olmayan, performansı verimsiz, hepsinden önemlisi de kimselere örnek olamayacak kadar ucube hâl! Kim ölmek istemez ki o durumda? Yaşamak için jilet gibi bir bedenin yoksa, ya da vardı da sakatlanmışsa; intiharsa intihar, ötenaziyse ötenazi, ama ille de ölüm yakışmaz mı? Yakışır değil mi? Hı? Öyle yaşamaktansa! Kim sınıfta çocuğunun yanında sakat bir çocuk otursun ister? Kim çocuğunun öğretmeni sakatsa müdüre gidip kazan kaldırmaz? Kim televizyonda program yapan kişinin sakat olmasından rahatsız olmaz? Kim sakat birini işe alır? Kim sakat çocuğu olan aileye evini kiralar? Kim sakat biri kızının-oğlunun sevgilisi olunca sopayı eline almaz? "Sakat kalacağına keşke ölseydi" sözü hanginize uzak? "Ben olsaydım yaşayamaz, ölürdüm" demeyen var mı? Karısı sakatlanınca onu terk eden koca haberlerini duyup, "E ne yapsın" demediniz mi hiç? Peki ya Hıncal Uluç'un (19 Aralık 2007) felç olan bir tanıdığına verdiği, "Ben olsaydım, ayrılmayı hem de hızla düşünürdüm. O genç ve güzel bir kadın. Onu ömür boyu benim hemşireliğime mahkûm etmem haksızlık olurdu" nasihati kaçınıza ters geliyor? Kaç kişi Uluç gibi " Hastalandığım, çaptan düştüğüm zaman, kaçmak, saklanmak, yalnız kalmak isterim hep" demiyor?

Bu kadar lanetli, bu kadar korkulası, bu kadar çekilmez, bu kadar uzak durulması gereken sözde-insanların sözde-yaşamları malumunuzken; onları ancak ölmek istediklerinde veya rehabilite edilip sizden-eksiklikleri nedeniyle sözde-insan olduklarını kabul ederek tamlığınıza öykündükleri sürece görmeye tahammül edebiliyorken, veya para toplama kampanyalarında iyilikseverliğinizi sergileyebilesiniz ve tabii tamlığınız için bir daha bir daha şükredebilesiniz diye fırsat verdikleri ölçüde –ücreti karşılığında tabii- televizyon aracılığıyla ancak aranıza alabiliyorken; işin özü aslında, onların o halleriyle mutlu ve gururlu olabilecekleri aklınızın ucundan dahi geçmezken, nasıl oluyor da sanki onlar için bir şeyler yapıyormuş, sahiden onları düşünüyormuş, sahiden herkes gibi yaşayabilmelerini istiyormuş gibi o –iğrenç- haberleri yapıyor ve izliyorsunuz?

Bu ikiyüzlülüğe iliklerine kadar maruz kalan biz sakatların gözlerinin içine bakarak, değersiz ve çekilmez olduğunu düşündüğünüz yaşamlarımıza sanki önem veriyormuş gibi yapmaya ve buradan bile kendinize şükür malzemesi çıkartıp yaşamlarınızı kutsamaya utanmıyor musunuz?

Ve biz, sakatlar; sözü elinden alınmış, hiçliğe yazgılı, tekinsiz alanların ucube sakinleri... Bu ikiyüzlülüğün farkında mıyız? Her an ve her ortamda sözü elimize alıp bu ikiyüzlülüğü dillendirip bedenimize/varlığımıza sahip çıkmamız gerekmiyor mu? İtildiğimiz tekinsiz alandan tekerlekli sandalyelerimizle, bastonlarımızla, eksik uzuvlarımızla, kambur bedenlerimizle çıkıp, gururla ve keyifle dolanmak ve "çok istiyorsanız siz ötenazi yaptırın" demek gerekmiyor mu?

* Engelliler.Biz Platformu (www.engelliler.biz)
 
paylaşımın ıcın teekürler... yureğine sağlık :)
 
evet fazla söze gerek yok...bazen kral dan çok kral cılar gınığa getiriyor ortalığı...
 
medya denen maymun gerçektende iki yüzlü! milletimizin karekterinde vardır duygusallık.sakatlarla ilgili program olsa en acı görüntüler acıklı bir fon müziği gelsin mesajlar (paralar)başlarına gelmedikten sonra anlamaları çok zor.anlamayacaklarda anlamak istemeyeceklerde.yaptıkları tek şey reytinglerini yükseltmek.yani ucu kendi ceplerine dolan paralar.çok sevgili medya teşekkür ederim bizi hangi kalıba sokmak istiyorsanız başarıyorsunuz.birgün bizimde sizi bir kalıba oturtucağımız günler gelir inşaalah.saygılar.
 
Peki biz sonradan engelli olanlar, kendimizden daha kötü duramda birini görünce şükretmiyormuyuz halimize, beterin beteri var demiyormuyuz? Neden uzun sürüyor rehabilite süremiz, yada neden hobilere sarılıyoruz, engelsiz olduğumuz dönemde engellilere nasıl bakılıyordu biliyoruz çünkü... Biliyoruz ki bizim başarılarımıza verdikleri tepkileri hayranlık değil, sadece vijdanlarını rahatlatmaları, aman Allah korusun, bizim başımıza gelmesin...
 
Bu bağışlar biraz günah çıkarma seansı. O sözde bağış kampanyalarını iki ayda bir üç ayda bir ortaya çıkaranlar bunu yapmalı. Çok büyük günahlar işledik çok, bu bağış kampanyaları olmalı, tekrar cepler dolmak için. Ve yine bu günahkarların eşiğinde iyi bir şey yapmışcasına günah çıkarma peşinde olanların harcı bu bağış kampanyaları, yani ortada bağış yok, kampanya yok ve engel hiç yok ki aşılsın, bu bir manevi alışveriş madenilerin üzerinden.
 
Toplum medyayı değil de ,medya toplumu yönlendirdiği sürece,ve biz engelliler de yeterince faal olamadıkça negatif ayrımcılığa,etik olmayan tutumlara uğramaya maruz kalacağız...
 
Paylaşım için teşekürler elbette demek gerekiyor okadar kolaysa yaşamaktan vazgeçmek böyle düşünenler önden buyursun kimse hariçten gazel okumasın
yaşamak için geldik bu dünyaya inadına yaşıyacağız.
 
Sevgili dostlarım,

Bülent arkadaşımın yazdığı yazı beni bir anda ötelere götürdü. O öteler, öyle mekansal öte de değil üstelik. Yüreğimin derinlerinin ötesinden bahsediyorum. Bir haykırıştan öte belki de bir duruş... Bu duruşun içinde yaşama dair mücadelenin büyüklüğü, daha sorunsuz yaşayan insanlara karşı adeta bir güç gösterisi, belki de bir tavır... Tavrın içi acıyla olduğu kadar güçlü bir iradeyle dolu. Beni öncelikle oğluma ve tüm engelli arkadaşlarıma bağlayan temel neden de bu.

Yaşam herkes için zor. Bunu iyi biliyorum. Zaten bunu yaşamsal olgunluğu olan herkes benim kadar bilir. burada bir şey yok. Ama hep söylerim "yaşamında yaşama dair engeller olanların yaşamı çok çok daha zor. Bunu herkesin anlayabilmesi, güçlü yaşamayı becerebilmesi sıradan anlaşılacak bir şey de değil. Ancak bu büyük mücadeleler tahmin edilebilir. Bu tahmin akabinde hayranlık getirir. Büyük yaşam savaşına karşı geliştirilen büyük mücadele gücünün sıradışılığına...

Her insanın yaşadığı yaşam mücadelesinde bir de kendisinde ya da yakınında engeller olanların yaşama tutunuşunun büyüklüğüne şapka çıkarma merasimidir bu.

Bunu anlayamayanlar için en kolay yoldur: "engelin varsa yaşayamazsın " savı. Oysa biliyoruz ki, engeli olanlar gayet güzel ve güçlü yaşayabiliyor. Budur ezberi bozan aslında. Yaşamsal olgunlugu olmayanların ezberini bozan... Yaşamı kavrayamayanların ezberidin bozulan...

Son sözüm: Lütfen engelli engelsiz herkes çevresine derinlerden bir bakış atsın. Her şeye rağmen, zorlukları birer birer aşanlara bir kez daha gözlerinin içinden derince baksın. O zaman anlaşılır asıl engeli olanların yaşamı daha kolay ve anlamlı yaşadığı...

Hepinize sevgiler sunuyorum
 
Kendinizi bunalmış,sıkıntılarınızın yoğunlaştığın mı hissediyorsunuz veya hayatınız istediğiniz gibi değil ve bundan mı şikayetcisiniz ? ya da sebep her neyse kendinizi iyi hissetmek,motive etmek adına sizden daha zayıf insanlara bakıp ibret almak mı ihtiyacınız ? En kolay yolu nedir "tabiki ibretlik örnekler bizler !"vah,tüh e halimize şükür !

Ya engelli olsaydık,ya o kazayı biz geçirseydik vs.Hayat herkes için bilinmezliklerle dolu,kimsenin garantisi yok bu gerçek ama medyada engelli haklarına dikkat çekmek dışında sırf vicdanları sızlatmak ve sonrasında haydi hep birlikte şükredelim halimize demek için yapılan haberler hiç hoşuma gitmiyor:mad:

Hoş medyayı,haberleri eleştirecek olursak magazin yüklü gerçekten haberden uzak anahaber bültenlerimizin içler acısı halini düşününce nedense çokda görmemek lazım ! Ne de olsa içi dolu haber yapabilmekde iyi bir donanım ve kapasite ister:rolleyes:
 
Başlık… "Sakat olmaktansa… Çekin sifonu gitsin! "
Belki bu başlıkta, bir isyan, bir eleştiri, bir ironi var. Ama yine de bu başlık mevcut paradigmaları birleştirmeye, pekiştirmeye de hizmet etmiyor mu?
Medya ikiyüzlü…
Medya engellileri kullanıyor…
Medya engellileri kullanarak duygu sömürüsü yapıyor…
Medya mevcut paradigmaları pekiştiriyor…
Tüm bunlar da hemfikirim. Ancak, yalnızca medyada ya da basında değil, toplumun tüm kesimlerinde sakat olmak kötü bir durum olarak algılanıyor. Toplum engellilere kimileyin acıyarak bakıyor. Kimileyin ise, sakatları gördüğünde kendi durumuna şükrediyor. Ancak, biz kendimiz kendimize toplumun gözünden bakarsak, kendimize yabancılaşırız.

Hiç düşündünüz mü?
Yürüyemiyor olabilirsiniz. Baston ya da tekerlikli sandalye kullanıyor olabilirsiniz. Görme duyusunu ya da işitme duyusunu kaybetmiş olabilirsiniz.
Tüm yukarıda söz ettiklerim sizi siz yapan nitelikler mi?
Örneğin, bir şeyin ne olduğunu sorduğumuzda o sorunun yanıtı, bazen bir şeyin ne olduğudur. Bazen bir niteliği ve niceliği belirtir.
Ancak, birşeyi o yapan şey, onun özüdür. Sahi sizin özünüz ne?
Gezmek, sağlıklı olmak, görmek ya da duymamak yalnızca bir durumu belirtir. Bu yüzden de, bireyin kendisinden sonra gelir. Temel olan, bireyin kendisidir. Birey de bağımsızdır. O başka hiçbir şey hakkında tasdik edilemez. Yani, bireyin birey olması, herhangi bir organının olup/olmamasına bağlı değildir.
Topal insan, kör insan, sağır insan dediğimizde insana bir niteliğini ekleriz. Her ne kadar bu nitelikler insana ait ise de, topal/kör/sağır olmak insanın özünü belirlemez. Topal ya da kör olmak yalnızca insana (yani özüne) yapılan bir eklemedir.
Topal/kör/sağır insanın mahiyeti, insanın mahiyeti değildir. Nitelik, ancak bir özne ile tanımlanabilir. Nitelik bir insanın özünü belirlemez. Bu yüzden de, topal/kör/sağır insanın mahiyeti insanın özü olamaz.
Öyleyse, önce bizler, önce kendimize toplumun yüklediği anlamları yüklemeyeceğiz. Çünkü, insanın sakat olması, bir elinin ya da kolunun olmaması, o organının yok olması ya da o organının yeterince çalışmaması o insanın özü değildir. Çünkü, insan bir kolunu ya da bacağını kaybetse de insan olma özünü yitirmez.
O zaman ise, medya sakatlara şöyle bakıyor. Toplum böyle bakıyor diye dert etmemize gerek yok. Biz kendimize nasıl bakıyoruz. Asıl olan budur.

Şimdi buraya bir nokta koyduktan sonra,

Medyayı eleştirelim. Sakatlara yönelik olarak geliştirilen olumsuz bakış açılarının değişmesi için mücadele edelim.
Evet, medya ikiyüzlü… Toplum da öyle… Peki biz birey olarak da iki yüzlü değil miyiz?
Önce ben… önce ben ikiyüzlü müyüm sormak gerekiyor kanımca…
Medya da bu toplumun aynası! Acıyorlar… ama sevmiyorlar… Toplum, ancak felaketler karşısında acıma gösterir. Çünkü, sakat toplumlardır bunlar…
Yine insanlar, engellilere yardım yaparak vicdanlarını temizliyorlar… Böylece bir yükten kurtulduklarını sanıyorlar…
Hem acıyan, hem yardım yapan, hem sakatı görünce kendi durumuna şükreden sağlamlar!, gerçekte sakatları insan yerine bile koymuyorlar… Medya da bunları kullanarak popülizm yapıyor… Medyanın insanları bilinçlendirmek gibi bir derdi yok ki… Her şey para kazanmaya odaklı…
Dini, imanı para olan birisi utanmak nedir bilir mi?
Ben görmedim.
Çünkü, paranın gücü insani değerleri yok ediyor…
Siz istediğiniz kadar yüzüne tükürün… Utanmazlar… utanmazlar… diye haykırın. Paranın yüzü yalnızca alaycı alaycı gülümsüyor…
Ama yine de haykırmak gerekiyor…
Bu dünyada utananlar, haklarını savunduğu müddetçe gerçeğin yüzü hep aydınlanacaktır…
Utanmayanlara utanmasını öğretmek gerek!
 
monalisa, başlık tabii ki başlı başına bir ironi. Bu haliyle mevcut algıları pekiştirdiğini düşünmüyorum. Yani en azından yazı bütün olarak ele alındığında böyle bir algıya neden olmaz diye düşünüyorum.

Ve yine, eleştirinin odağında medya yok aslında. Medya -senin de dediğin gibi- aslında toplumun bir aynası... Onun için oyunu sahneleyen medya da, pornografik sunumu şehvetle izleyen toplum da, bu oyunu sufle eden sakatlar da aynı derecede eleştiriliyor yazıda.
Bir farkla ki, sakatları, varlıklarını/bedenlerini -yani yaşamlarını- sahiplensinler diye fazladan taciz etmeye çalştım. Ne kadar başarılı olabiliyorum ayrı tabii..
 
Anladım Bülent.

Bu toplumu nasıl değiştiririz? Bu toplumu değiştirmek için bireysel mücadeleden çok örgütlü mücadele etmek gerekiyor.

Yazınızın son üç tümce öbeği vurucu…

Özellikle sanki engellileri çok düşünüyormuş gibi o iğrenç haberleri nasıl yapıyor ve nasıl izliyorsunuz bölümü…

Sonra da onlara bakarak yaşamlarınızı kutsarken utanmıyor musunuz bölümü…

Ve… biz engelliler, bu ikiyüzlülüğün ayrımında mıyız sorusu…

Bizler, birbirimizi nasıl eleştiriyorsak, güzel noktaları yakaladığımızda da birbirimize bunları söylemeliyiz. Çünkü, beğenilmek ve onaylanmak insanı hep motive eder. Dolayısıyla, bu üç vurucu öğeyi beğendim.

Medyanın çok eleştirilecek yanı var tabii… Ama medyada çalışanlar, patronlara bağımlı olduklarından ve reyting kaygısına kapıldıklarından dolayı özgür değiller. Siz bir haberi ya da programı halkı bilinçlendirmek için yaptığınızda bu hemen genel yayın yönetmenince tırpanlanıyor. Çünkü, ölçülen reytingler, bir programın başarılı olup olmadığının göstergesi… Bu da ister istemez popülizmi kaçınılmaz kılıyor.

Öyleyse, her şey dönüp dolaşıp topluma geliyor. Yıllardır medyada tartışılır durur. Boyalı basın niye var diye? Yanıt hazırdır. Toplum böyle istiyor. Çünkü, o gazetenin bir alıcısı vardır!

Engelliler için de aynı durum sözkonusu… Kitap okunmayan bir ülkede eğitici programlar reyting almıyor. İzlenmiyor. Ama bir haberde ya da programda duygu sömürüsü yapıldığı zaman reytingler artıyor hemen. Demek ki, medyanın yanında toplumu da çözümlemek gerekiyor.

Siz kendinizi ne kadar sakat görmeseniz de toplum dayatıyor. Sen sakatsın. Sen işe yaramazsın diye. Yani, sağlamlar sakatlara sakat damgasını vuruyorlar. Bizler de kendimizi sakat olarak kabul ediyoruz.

Toplum hem bana sakatsın diyor. Hem de beni bir yargıç gibi yargılıyor. Beni yetiştiren toplum, onların da yetişmiş olduğu toplum. Hepimiz bozuk bir fabrikanın standart ürünleri gibiyiz.

Bir toplum kültür bakımından ne kadar yüksek olursa, önyargılar da o kadar azalır. Türk toplumu sözlü kültürden yazılı kültüre geçemediği için ve birdenbire teknolojik gelişmelerle tanıştığı için değişim hem yüzeysel hem de tüm değerler birbirine karışmış durumda…

Bence, değişimi önce kendimizde başlattıktan sonra bunu yaşamımıza geçirmeliyiz. Daha sonra da değişimi dil de başlatmalıyız. Önce insan kavramının anlamı değişmeli… İnsan, iki ayaklı, iki kollu v.s. v.s. tanımlanmamalı…
 
Medyanın dini imanı raytingdir, rayting için ne gerekiyorsa o yapılır.
İnsanların onuru, hak,hukuk,engelli,engelsiz farketmez.
Sadece engelliler konusunda değil, birçok konuda aynı şekilde davranmıştır medya.
Acite edilecek ve dolasıyla rayting getirecek konularda ayrım yapmaz medya.
Bu nasıl olsa engelli o zaman ölmeli diye bir yaklaşım yok burada. Yersiz alınganlığa gerek yok diye düşünüyorum. Bizde herkes gibi aynı muameleyi görüyoruz buna sevinmemiz bile gerek.
Bülent Hoca duygusal bir yazı yazmış ellerine sağlık. Yazının etkili olması,tartışma yaratması için ironi şart.

Biz engelliler o kadar aciz durumda değiliz, ne sürgünlere yollanıyoruz nede zincirlere vuruluyoruz. Tabiki engelliler için herşey güllük gülistanlık değil birçok eksiklik,bir çok haksızlık mevcut daha fazla hak için gereken mücadele yapılmalıdır vs. ama biz engelleri aciz, zayıf ve ezilen olarak göstermenin bir faydası olmadığını düşünüyorum. Korkarım bu düşünce bizi daha fazla içimize kapatcaktır.
Toplumla iyice entegre olmamız gerekirken kendimizi toplumdan daha fazla yalıtmayalım.
Fiziksel olarak güçsüz,eksik bireyleriz belki ancak ruhlarımız çoğu engelsizden daha sağlam...
 
Sakat olmam sifonu çekmemi yada çektirmemi gerektirmiyor canları isterse toplum(zade)ler bizide kabul etmek zorundalar o kadar kolay değil o sifonu çekmek bir yerde tıkanır taşar her şeyi düşünerek (biz)imde var olduğumuzu bilecekler yada bileceklerr..
 
Sakat olmam sifonu çekmemi yada çektirmemi gerektirmiyor canları isterse toplum(zade)ler bizide kabul etmek zorundalar o kadar kolay değil o sifonu çekmek bir yerde tıkanır taşar her şeyi düşünerek (biz)imde var olduğumuzu bilecekler yada bileceklerr..

ya bu düşmanlık,bu öfke niye anlamadım,
sanki bizi, onlar dedikleriniz engelli yaptı, engellerimizden kurtulacağızda onlarmı engel oluyor,duyanda parya muamelesi görüyoruz sanacak.
siz kendini bu kadar dışlarsanız, insanları sizden farklı görürseniz onlarda sizi görür...
 
Dışladığımıda nerden çıkardınız hiç tanımadığınız insanlar için yorum yapmak yerine bülent beyin yazısına odaklanıp yorumuzu yapın sizden benim yazıma takılmanızı değil konu hakkındaki yorumlarınızı bekleriz kişiselleştirmeyin..
 
Ben konu hakkında yorumumu yaptım, okuyabilirsiniz,Bülent Bey biz yorum yapalım insanlar düşüncesini paylaşsın diye yazıyı yazmış ztn. Sen ben kavgadansından ziyade fiikleri tartışalım. Kişileri değil
yazılanları muhatap almak gerekiyor. Belki bir yere varabiliriz, faydalı şeyler çıkar o zaman
 
[FONT=Verdana]'' [/FONT][FONT=Verdana]Ben insanlık değerleriyle anılmayı hak ediyordum! [/FONT]
[FONT=Verdana]Toplumun bana dayattığı yüzeysel değerlerle anılmayı değil!''[/FONT]

Evet kesinlikle insanlık değerleriyle anılmayı hak ediyorum bu bir öfke yansıması değil benim en doğal hakkımdır,adem olan anlar..:)
 
Medya çağımızın güçlerinden birisi.. Medyanın gücü kamuoyu oluşturmasından geliyor..Ancak burada kamu oyu oluşturmak demek, kamuyu eğitmek anlamına gelmiyor.. Sıralarsak şöyle; Önce eşitlikçi, demokratik, katılımcı, çevreci ve sosyal adaletçi, temel ilkeleri yaşam biçimi kabul eder medya.. Bu temellerin üzerinden yasamaya, yargıya ve yürütmeye, kamuoyundan gelen talepleri iletir.. Hatta bu talepleri şekillendirir.. Yeni talepleri yaratır.. Bu güçlerden hepsine kendilerinin de yasalara uyması gerektiğini anlatır.. Uymayanları Kamu oyuna şikayet eder.. Seçimlerde verilecek oyları ve de toplumsal tepkiyi tetiklemek açısından çok önemlidir Medya’nın güce ve görevi.. Elbet bu formüle ettiğimin şeylerin dışında da bir çok şeyi etkiler Medya.. Ama temel bunlardır diyelim..
Fakat Ülkemizde her kurumun lime lime döküldüğünü bilmeyen yoktur.. Medyada bunların en başında gelir.. Medya yukarıda saydığım temel görevleri yerine başka görevlere soyunmuştur.. Aslında Bırakın kamuoyunda etkisini, kendisinin güvenirliliği kalmamıştır..Medyanın temel görevi, elindeki gücü kullanarak sahiplerine güç sağlamak olmuştur.. Gücünü doğru haber yaparak toplumu bilgilendirmek yerine, yalan haberle şekillendirmekten almaktadır.. Toplumu şekillendirmek isteyen büyük güçler onu beslemektedir çünkü.. Medya da bu görevini yaparken iyice pespayeleşmektedir.. Halka şekil vermek için onun tüm yanlışları ile bütünleşmekte, ona şirin gözükmek için maymunlaşmaktadır.. Buna halk dalkavukluğu, şaklabanlık yada şakşakçılıkta diyebilirsiniz..
Sonuçta; O halk kafasıyla düşündüğünü, halk ağzıyla konuştuğunu, toplumun her tür düşüncesini bırakın eleştirmeyi, onların çığırtkanlığını yaptığını her fırsatta kendisi söylemektedir.. Medya bu kadar zavallı duruma düşmeseydi, bizde bu kadar kötü durumlarda olmazdık.. Medya ne tarafta duracağını şaşırmıştır.. Hikaye bu galiba..
Toplumun yaşadığı kültürel bataklığı kutsamaktadır Medya..
 
Boyundan aşağısı ,tutmayan bir insanın, sağlıklı yaşamını idame etmesi için, ya zengin olması lazım, yada sağlam bir sosyal güvencesi.Sakat deyipte, hepimizi bir kefeye koyup sifonu cekemezsiniz.Herkez özgürdür, isteyen reyting yapsın ısteyen ötenazi.Tv kanallarındaki, saçma sapan programlarıda ,izlemeyin lüffen.

stephen hawking örnek alınması gereken, bilim adamı, herşeyden önce bir insan.Tanıyın bu adamı, başarılarından utanın, dünyaya pozitif bakın biraz.
 
Monalisa bu konuda cok haklisin orgutlu olmak gerekiyor toplumsal alt ust oluslar bir gecede gerceklesmez yani yeni insan modeli bugunden yarina gerceklesmez... ancaak monalisa biliyorsun orgutlu olmayi
kotu birseymis gibi gosterenler oldu orgutlu insan guclu insandir felsefesi yerine korkulacak cin carpimisa donulecek birseymis gibi lanse edildi...

filanca yerde kadinlar kongen klubu x yerde kanarya severler dernegi bir baska yerde essekler dernegi ...

bir yerde cezaevinde kansere yakalanmis bir bayan icin malatyada bildiri dagitan insanlar polis tarafindan sokak ortasinda linc edildi ...

yeterki toplumsal duyarliligi olan insanlar olmasin boyle bir dayanisma agida orulmesin ...

Oturan boga cok tesekur ediyoruz onemli bir konuyu ele aldigin icin..
 
bu toplum az gelişmiş cahil bir toplum
bu toplumda dışlanmak için engelli olman gerekmez fakirsen,çirkinsen kariyerin yoksa vs vs her şekilde dışlanabilirsin
o yüzden takılmaya gerek yok
sahneye çıktığımız sürece rolü oynayıp sahneden ineceğiz
olay bu kadar basit
 
peki yeni nesil ahırette bizden hesap sormazmı neden kabullendınız korktugunuz için bizde itildik kakıldık dıye o zaman ne diyecegiz, biz kendimizi saymazsak başkalarının saymasını beklemek cok yanlıs olmazmı devlet kedi cıkardıgı yasaları kendı uygulamıyor medya reytıng ugruna insanların ozellerını sergılıyor sozde dernekler bizler için calısıyor engelliler hazır yıyıcılıge terkedılıyor ondan sonrada hor goruyorlar balık yerıne olta verselerdı bugun boyle sorunlarla karsılasmazdık dunya onlarınsa yasanacak hayat bizim onun için kimse kusura bakmasın sıfon cektıremeyız uzerımıze
 
Çekelim sifonu yalancılara ,ülkeyi soyup banka batıran medya patronlarına,yetimin hakkını gasp edenlere, kendini aydın insan yerine koyup toplumun altına dinamit yerleştirmeye çalişanlara, sanatçıyım diyerek sanat adına her türlü rezilliği yapanlara, vatanına milletine saygısı sevgisi olmayanlara ÇEKELİM SİFONU ARKADAŞLAR. ,
 
nuriye taşçı;
Tümüne katılıyorum çok düşündüm ne yazayım diye söyleyeceklerimi en güzel bu yazı ile ifadee edebilirdim kısaca ,fazla takılmaya gerek yok bencede .
 
Çok Güzel

Öncelikle belirteyim:Duygularımıza çok güzel tercüman olmuşsunuz,Teşekkürler.
Hele şu cümle:'çok istiyorsanız,siz ötenazi yaptırın' verilebilecek en güzel cevap.
Yazıyla ilgili iki nokta hakkında düşündüklerimi paylaşmak istiyorum.
Ben bir özürlü olarak illa durumumla ya da kendimle gurur duymayı ve başkasının benle gurur duymasını istemiyorum.Ben artılarımla eksilerimle sıradan , olanca normal bir insan olarak algılanmak istiyorum.
İkinci husus:Ben benim özür durumumu görenlere sağlıklarına şükür etmeleri gerektiğini hatırlatmaktan hiç gocunmuyorum doğrusu.
Tekrar tekrar bu yazınız için teşekkürler
 
burdur işkur internet sitesinde özürlü iş ilanlarında bir mermer firması iş ilanında aynen şöyle diyor RUH VE ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ GRUBU İSTEMİYORUZ.sanki o arkadaşlar sizi çok istiyor.

işte böyle duyarsız bir toplumda yaşadığımız için bazen insanın hani çekin sifonu gitsin diyesi geliyor.
 
ayrımcılık istemiyoruz

biz engellilere engelli gözü ile bakmasın kimse bizimde yaşamaya koşmaya gülmeye ağlamaya herşeye ihtiyacımız var ayrımcılık istemiyoruz
 
Bülent abimizin yazısını yürekten destekliyorum..

Engelsiz yüreğine sağlık!..
 
Üst Alt