Sakatlar artık inisiyatifi ele almalı!
Bülent Küçükaslan
Bababababa! Birkaç gün önce Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nca "4. Özürlüler Şurası" yapılmışmış da, Başbakan Şura'da konuşma yapmışmış da, toplantı çıkışında Engelliler Konfederasyonu Başkanı başbakanı bekleyen basın mensuplarının yanına gidip "biraz sonra federasyon başkanı olarak basın toplantısı yapacağız" demek isterken Başbakanlık korumaları gelip Başkanı alaşağı edip konuşmasını engellemişmiş de, orada bulunan kişiler can havliyle durumu protesto etmiş ve başbakana gidip (!) korumayı şikayet etmişmiş de. Eeee?
Korumanın işgüzarlığı ortada, üstüne söz söylemeye gerek yok. Peki, alaşağı edilen Konfederasyon Başkanının derdi neymiş: Şura'da kendilerine söz hakkı verilmemişmiş. Neymiş neymiş? Şuuura'da kendilerine söz hakkı verilmemişmiş.
Verilse ne olacaktı? Herhalde Başkan sakatların bütün sorunlarını ortaya koyacak, Devlet-i Aliyye'yi silkeleyip kendine getirecek ve o alicenap kişiler de bir anda her şeyi halledivereceklerdi. Ama işte, gelin görün ki "4. Özürlüler Şurası"nda söz hakkı verilmeyince, hay allah, Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye eksik kalmış, Devlet-i Aliyye sakatlardan haberdar olamamış ve sakatlar da cıscıbıldak ortada kalıvermiş; bir sonraki "Şura"ya kadar!
Alooo! Silkelenin. Yok öyle bir şey. 1'incide 2'ncide 3'üncüde konuşunca ne oldu da şimdi 4'üncüde konuşamamak canınızı sıkıyor? İlk üçünde sakatların hangi sorunları çözüldü de dördüncüsünde büyük bir fırsat kaçmışçasına bağırıyorsunuz? Bir yıl boyunca organizasyon için çalışan "uzman"ların kaçı sakat? 50 kişiye varan Şura yönetiminde kaç sakat var? Şura'da kaç sakat konuştu ve kaç kişi onları dinledi? Kaç sakat davet edildi? Şura'da konuşan ve çözüm diye görüş ortaya atan "uzmanlar" kaç sakatla görüştü; o görüşler kaç sakatın görüşünü yansıtıyor? Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nda kaç sakat çalışıyor?
Silkelenin yahu! Anlamıyor musunuz, boş koltuklara karşı oynanan saçma sapan bir oyunun sahnedeki en değersiz figüranlarısınız! Bu yetmezmiş gibi, bir de bu berbat senaryoda bir hiç olarak daha çok susmak için haykırıyorsunuz!
"Devlet, bütün soğuk canavarların en soğuk olanıdır. Yalan söyleyişi de buz gibidir ve şu yalan dökülür dudaklarından: "Ben devletim, halkın ta kendisiyim"" (Nietzsche)
Bırakalım şu boş işleri bir kenara! Biz sakatlar ve sakatlardan oluşan sakat örgütleri, kendi geleceğimiz için kendi senaryomuzu kendimiz yazıp, kendimiz oynayabiliyor muyuz, ona bakalım? Yaşamlarımıza sahip çıkabiliyor muyuz, on yıllardır sakat-olmayanların çokbilmişliğinin gölgesinde kalmaya isyan edebiliyor muyuz, maruz kaldığımız "kendi kararlarını veremeyecek kişiler" muamelesine, o işkenceye, o ezilmişliğe karşı koyabiliyor muyuz, sağa-sola çekiştirilen bir nesne olmaktan kurtulup içinde yaşadığımız toplum ve dünya için bir özne olarak taraf olup tavır sergileyebiliyor muyuz, ona bakalım? Sakatlığa ve sakatlara negatif anlamlar yüklemelere, değersizlik atfetmelere, bedenlerimize konulan ipoteklere, hep bir sorun olarak algılanmamıza dur diyebiliyor muyuz, bunu konuşalım! "Şura mı, o da ne" deyip, tekerlerimizi bu yana sürmenin zamanı geldi de geçiyor: Sivil Toplum Örgütleri, hadi, kendi şuramızı kendimiz yapalım, var mısınız?
Bülent Küçükaslan
Bababababa! Birkaç gün önce Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nca "4. Özürlüler Şurası" yapılmışmış da, Başbakan Şura'da konuşma yapmışmış da, toplantı çıkışında Engelliler Konfederasyonu Başkanı başbakanı bekleyen basın mensuplarının yanına gidip "biraz sonra federasyon başkanı olarak basın toplantısı yapacağız" demek isterken Başbakanlık korumaları gelip Başkanı alaşağı edip konuşmasını engellemişmiş de, orada bulunan kişiler can havliyle durumu protesto etmiş ve başbakana gidip (!) korumayı şikayet etmişmiş de. Eeee?
Korumanın işgüzarlığı ortada, üstüne söz söylemeye gerek yok. Peki, alaşağı edilen Konfederasyon Başkanının derdi neymiş: Şura'da kendilerine söz hakkı verilmemişmiş. Neymiş neymiş? Şuuura'da kendilerine söz hakkı verilmemişmiş.
Verilse ne olacaktı? Herhalde Başkan sakatların bütün sorunlarını ortaya koyacak, Devlet-i Aliyye'yi silkeleyip kendine getirecek ve o alicenap kişiler de bir anda her şeyi halledivereceklerdi. Ama işte, gelin görün ki "4. Özürlüler Şurası"nda söz hakkı verilmeyince, hay allah, Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye eksik kalmış, Devlet-i Aliyye sakatlardan haberdar olamamış ve sakatlar da cıscıbıldak ortada kalıvermiş; bir sonraki "Şura"ya kadar!
Alooo! Silkelenin. Yok öyle bir şey. 1'incide 2'ncide 3'üncüde konuşunca ne oldu da şimdi 4'üncüde konuşamamak canınızı sıkıyor? İlk üçünde sakatların hangi sorunları çözüldü de dördüncüsünde büyük bir fırsat kaçmışçasına bağırıyorsunuz? Bir yıl boyunca organizasyon için çalışan "uzman"ların kaçı sakat? 50 kişiye varan Şura yönetiminde kaç sakat var? Şura'da kaç sakat konuştu ve kaç kişi onları dinledi? Kaç sakat davet edildi? Şura'da konuşan ve çözüm diye görüş ortaya atan "uzmanlar" kaç sakatla görüştü; o görüşler kaç sakatın görüşünü yansıtıyor? Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nda kaç sakat çalışıyor?
Silkelenin yahu! Anlamıyor musunuz, boş koltuklara karşı oynanan saçma sapan bir oyunun sahnedeki en değersiz figüranlarısınız! Bu yetmezmiş gibi, bir de bu berbat senaryoda bir hiç olarak daha çok susmak için haykırıyorsunuz!
"Devlet, bütün soğuk canavarların en soğuk olanıdır. Yalan söyleyişi de buz gibidir ve şu yalan dökülür dudaklarından: "Ben devletim, halkın ta kendisiyim"" (Nietzsche)
Bırakalım şu boş işleri bir kenara! Biz sakatlar ve sakatlardan oluşan sakat örgütleri, kendi geleceğimiz için kendi senaryomuzu kendimiz yazıp, kendimiz oynayabiliyor muyuz, ona bakalım? Yaşamlarımıza sahip çıkabiliyor muyuz, on yıllardır sakat-olmayanların çokbilmişliğinin gölgesinde kalmaya isyan edebiliyor muyuz, maruz kaldığımız "kendi kararlarını veremeyecek kişiler" muamelesine, o işkenceye, o ezilmişliğe karşı koyabiliyor muyuz, sağa-sola çekiştirilen bir nesne olmaktan kurtulup içinde yaşadığımız toplum ve dünya için bir özne olarak taraf olup tavır sergileyebiliyor muyuz, ona bakalım? Sakatlığa ve sakatlara negatif anlamlar yüklemelere, değersizlik atfetmelere, bedenlerimize konulan ipoteklere, hep bir sorun olarak algılanmamıza dur diyebiliyor muyuz, bunu konuşalım! "Şura mı, o da ne" deyip, tekerlerimizi bu yana sürmenin zamanı geldi de geçiyor: Sivil Toplum Örgütleri, hadi, kendi şuramızı kendimiz yapalım, var mısınız?