Salı günü Gökhan'ı anmak için Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji'de buluştuk ailesi ve arkadaşları olarak ve yakılır şekilde onu anarak uğurladık okulundan... Yakın arkadaşları Mehmet ve Eylem çok güzel bir kitapçık hazırlamışlardı onun niçin. Bu kitapçığın içeriğini buraya aktarıyorum.
Gökhan için...
Gökhan’ı iyi kalbi, entelektüel zarafeti ve kendisi uyurken bile ayakta bekleyen inatçılığı ile hatırlayacağız. Meslektaşları olarak, tüm bunların yanında, sakatlık çalışmalarına yaptığı katkılarla Gökhan’ın ufkunu paylaşacağız.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Gökhan’la birlikte beşerî bilimlerde öğrencilik yapan herkesi yatışmak bilmeyen bir anlama arzusu ele geçirmişti. Sadece anlamak değil, mümkünse başka türlü de görmek istiyorduk. Gökhan kendi aklını kullanmaktaki cesareti ve sessiz sabrıyla bunun için çalıştı. Kitaplarını güneş doğarken kapattı.
Ve Gökhan aynı zamanda “yeraltı”nda bir aktivistti. Sakatlık konusunda yazdıkları ve yaptığı çeviriler ile “toplumsal bir sakatlık modeli”ni anlamak, anlatmak ve ifşa etmekle ilgilendi. Sandalyesini yavaşlatan taşları fırlatacak bir sapan taşırdı.
Gökhan’ı bunlarla düşünmek güzel. İleride çok daha güzel olacak.
Ama şimdi biri bizi teselli etsin...
Gökhan, çevirilerini
Sakatlık Çalışmaları adlı blogta paylaştı.
... Sakatlık, (ya da söylenegeldiği üzere “engellilik”) üstüne bir söz bolluğu dönemindeyiz, tam da bu nedenle sözkonusu bolluğun olanağını sağlayan bakış açılarına hapsolmadan sakatlığı düşünmek gerekiyor. Sakatlar olarak, bu küçük blog/sitede yer alan/alacak metinlerin, sakatlığın kolay “çözümler” üretilecek bir mesele olmadığına, sakatların “içerilmesi” (ya da söylenegeldiği üzere “toplumla bütünleşmesi”) konusunun göründüğünün aksine dolayımsızca cevaplanabilecek kadar basit bir probleme işaret etmediğine dair ve sakatlık üstüne düşünme işini −ki bu bizce çok zor bir iş− gerçekten yapabilme doğrultusunda Türkçede küçük bir katkı sağlayabileceğini umuyoruz. En önemlisi ise, toplumsal mücadeleler hem pratik hem de kuramsal bir hat üstünden yürüdüğünden sakatlık üstüne metinler bizde de “alttan” kolektif mücadeleyi üstlenen aktörlere, mücadeleleri için kullanışlı kavramlar sağlayabildiği için, belki bu küçük “yeraltı” sitesinde yapılacak çeviriler de “işe yarar” bulunur diye umuyoruz.
Çeviriler arasında şiir de var, sadece gündelik dilin kullanıldığı yazılar da, okuması belirli bir ölçüde felsefe ya da sosyal bilim kavramlarıyla tanışıklık gerektiren yazılar da.
Salın
Koltuk değneği kaydığı anda,
dünya sallandı.
Görüyorum - havada asılı - değnek döşemeye takırtıyla düştüğünde,
fayans çatlamış.
Lavabonun köşesine sağ dirseğimle tutunup,
Sol koltuk değneğime yaslanarak dikildim;
tek bacaklı bir flamankuşu,
Uçmaya hazır.
Salın salın salın,
Kafamda anlık bir kargaşa:
Öne mi zıplamalı
Yoksa lavabonun kenarından milim milim mi ilerlemeli?
Düşen yoldaşıma doğru...
Koltuğumun altında
tutkuyla sarıldığım koltuk değneğim,
candan dostum,
Ne ilk düşüşümüz bu,
ne de en kötüsü
Salın salın salın,
Birazcık ilerliyor ve öne eğiliyorum,
Sağ elimin parmak uçları değneğe ancak değiyor.
Öne, daha da,
Dirseğim lavabonun üzerindeki yarı dolu kahve fincanına çarpıyor,
Fincan yere düştü,
yuvarlanıp değneğimin yanında duruyor.
Kahverengi sıvı yolumun üstünde yayılıyor,
şekli göle benziyor,
Mutfak zemininde bir Michigan Gölü.
Daha da aşağılara eğilmek istiyorum,
Salın, hala salın,
Ama artık daha yakın,
Uzanıp alıyorum kaçkın dostumu,
Dikkatli bir reveransla,
Sağ koltuk altıma yerleştiriyorum.
Yükseliyorum,
Kül rengi sabah ışığında
bir Anka kuşu.
Ve sonra dev bir sıçrayışla
Gölün üzerinden atlıyorum,
Günümün geri kalanı için,
koridora doğru giderken.
Ruth Harrigan
Biyografi
28 Mart 1978’de İstanbul’da doğan Gökhan İrfanoğlu, İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ve Felsefe Bölümünden iki ayrı lisans derecesiyle mezun oldu. Yüksek lisansını London School of Economics tarafından verilen the Hobhouse Memorial en iyi yüksek lisans tezi ödülünü kazanarak aynı okulda tamamladı, ardından University of California, Berkeley Sosyoloji Bölümünde doktora çalışmalarına devam etti. Çalışmaları sırasında felsefe, siyaset teorisi ve çağdaş sosyoloji teorisi alanlarına odaklandı ve Türkiye’deki sakatlık çalışmalarına hem kuramsal hem de gündelik açıdan yeni bir bakış açısı getirdi. Gökhan İrfanoğlu sakatlık çalışmaları alanındaki kıymetli çalışmalarının yanında çevirileriyle de Türkçe literatürü zenginleştirdi.
Yenilikçi ve derin teorik çalışmalarının yanında, hayata ilgisiyle de eşsiz bir örnekti. Apaçık doğru veya haklı olanın yanında olmamayı, gerektiğinde doğruyu ve haklıyı tarif edecek cüreti göstermemeyi mümkün görmedi. Tekerlekli sandalyesiyle dar sokakları arşınlarken plastik mermi yemeyi göze aldı. Üniversitesinin her yerinin herkes için yaşanılır ve dolaşılır, erişilir olması için göz ardı edilemeyecek bir çaba sarf etti. Bilginin, akademik üretimin ve yayınların kamusallaşması için günler ve geceler harcadı.
Erişebileceği hiçbir bilgi kırıntısını edinmeye üşenmedi. Okudukları arasında çok teorik, çok dünyevi, çok kıyıda köşede kalmış veya çok karmaşık görülebilecek hiçbir şeyi izole bir düşünsel alana veya öznel bir keyif alanına gömmedi. Hayat ve düşünce arasında, pratik ve teori arasında bir ayrım gözetmedi. Son yıllarda sakatlık polisiyeleri okudu, bir yandan sürekli satranç oynarken diğer yandan satrancın antropolojisi üzerine okudu ve düşündü; hatta “çevrimiçi hızlı satranç oynamanın bedensel etkileri” üzerine bir araştırma yapmayı tasarladı. Son gününe, neredeyse son saatine kadar e-kitap okuyucusu başucundaydı, ağrı okumasına engel olmadan önce Inclinations: A Critique of Rectitude (Eğilimler: Dik Durmanın Eleştirisi) isimli kitabı bitirip arkadaşına çevirisinde yol gösterdi.
Dostları, öğretmenleri, uzaktan tanıdıkları olsun, kimse hakkında kötü söz söylenmesine, kimsenin küçümsenmesine izin vermedi. Amazon’un müşteri temsilcisine de, elektrikli süpürge tamircisine de, öğrenci işlerine de, komşusuna da aynı ciddiyetle yaklaştı, aynı dille şikayet mektupları yazdı. Hastanede arka arkaya ters giden birkaç şeyin sonrasında, acı çekerken çalışanlara bireysel olarak çıkışmak yerine “Marx’ın dediği gibi… Batı'nın lüksünü aldık ama kurumsallığını alamadık.” diye espri yaptı.
Bilgisi, zekâsı, sezgisi, merakı ve dürüstlüğü apaçıktı. Bir araştırmacının göstermesi gereken kendi üzerine düşünme ve kendini eleştirme becerisi, onun için bir yaşama kuralıydı. Kendisiyle eğlenmede çok başarılı ve bazen de kendine karşı acımasızdı belki, ama öfkesinin ardında her zaman etik bir duruş ve akılcı bir açıklama bulundu. Sevenleri, eninde sonunda ona hak verdiklerini ya da onu tümüyle haksız bulacak olsalar bile ondan yepyeni bir şey öğrendiklerini anladıkları her seferinde şaşırdı. (Bu biyografinin yazarı da Gökhan İrfanoğlu ile sohbetlerinde hiçbir üstünlük belirtisi görmeden kendisinden ne kadar çok şey öğrendiğini şükranla hatırlamaktadır.) Onun yanına gidecek herkes kendisini evinde hissedeceğinden, kucaklanacağından ve bol bol güleceğinden emin oldu. Çocuklarla onları ciddiye alarak neşeyle oynadı, gitar çaldı, arkadaşlarına hediyeler aldı, kendini en komik, en etkileyici, en zeki yollarla, yazıları, çizimleri ve konuşmalarıyla ifade etti.
Gökhan İrfanoğlu kibirden uzak bir gururla yaşadı; hiç kimseye herhangi bir şekilde borçlu kalmamak için en büyük çabayı gösterdi. Hayattan alacağını da son damlasına kadar tahsil etmeyi bildi.