Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sevdiğiniz Türküler

[h=1]Arif Sağ - Erisin Dağların Karı [/h]
 
[h=1]Zara ve Ekrem Düzgünoglu - Bir Firtina Tuttu Bizi[/h]
 
Aşık Veysel - Çiğdem Der ki Ben Âlâyım
 
Kesik Çayır (Bedia Akartürk) Konya Türküsü
 
[h=1]Havva Karakaş - Gemi Kalkar Sulara Akar [/h]
 
[h=1]Mustafa Yıldızdoğan - Ben Sana Yandım Gelin[/h]
 
[h=1]Aysun Gültekin - Baba Bugün Dağlar Yeşil Boyandı - Kerkük[/h]
 
[h=1]Gülseven Medar - Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm[/h]
 
[h=1]Aşık Veysel - Göz Gezdirdim Dört Köşeyi Aradım[/h]
 
[FONT=ProximaNova]Aman Adanalı
[/FONT]
19.yüzyılının sonlarında Adanalı Yiğenizade Sadi Bey'e, Erenköylü Ruhiye Hanım aşık olur. Bir türlü kimseye aşkını açamaz. Bunun üzerine "Aman Adanalı" diye türküler söyler. Türkü dilden dile dolaştıkça bu gizli aşkın söylentisi de dillerde dolaşır.
Saraya kadar ulaşan bu aşk hikayesinden, Ruhiye Hanım'ın babası Tersane Nazırı Muhittin Paşa'nın da haberi olur. Çevreye yayılan dedikodulardan rahatsız olan Tersane Nazırı, kızını evinden dışarı çıkartmaz ve bir süre sonra da saraydan gelen telkin üzerine Kuleli Askeri Lisesinde öğretmen olan Sadi Bey ile kızını evlendirir.
Düğün, Erenköydeki konağın bahçesinde yapılır ve sabaha kadar "Aman Adanalı Türkü'sü" söylenir.
Sonrada türkü notaya uyarlanarak günümüzdeki şeklini alır..
 
[h=1]İlkay Akkaya - Adıyaman Türküsü[/h]
[FONT=Helvetica]Grup Kızılırmak Adıyaman'da bir konsere giderken, otobüsleri kaza yapar ve 5 yaşında bir kız çocuğu ölür. Bunun üzerine Yaşar Aydın bu ağıtı vefat eden küçük kıza yazar... [/FONT]​
 
Hüseyin Turan - Mezar Arasinda (Kazim)


Osmanlı devrinde Afyonkarahisar (Karahisar-ı Sahip), Bursa iline bağlı bir sancak iken şehir merkezi, Karahisar kalesi etrafına yani kale ile Hıdırlık arasına toplanmıştır. Aynı zamanda şehir doğuya doğru gelişmektedir.

Şimdiki Kadınana İlkokulunun bulunduğu semt şehrin büyük mezarlığı idi. Bu mezarlığın ortasında patika yol bulunmaktadır. Halkın çoğu, işyerine veya evlerine giderken çoğu kez bu iki mezar arasındaki yoldan geçerlerdi. İki mezar arasında zaman zaman hadise olduğu için, ikindiden sonra bu yoldan geçen pek olmazdı.

O zamanlar Afyonkarahisar'da her mahallenin güvenliğini sağlayan efeler de bulunurdu. Semt halkının ırz ve namusunu korumak amacıyla, bellerinde silahlık, koltuk atlarında "yatıgan" ya da "kulaklı" adı verilen boyu uzun bıçaklar taşırlardı.

İki efe kavgaya tutuştuklarında birbirlerine karşı bıçağın sırtını vurmak suretiyle kendilerini savunurlardı. Kesinlikle bıçağı saplayarak karşısındakini yaralayıp öldürmezlerdi.
Afyonkarahisar defterdarlığından emekli 80 yaşında olan Hacı Mustafa Sağdıç, iki mezar arasında Kazım adlı efenin öldürülmesiyle ilgili olarak şunları söylüyor:
"Babam ve yaşlılardan edindiğim bilgiye göre; tahminen 1918 yılında bahsi geçen mezar arasında her nedense Kazım efe ile arkadaşı olan diğer efenin arası açılır ve iki mezar arasında karşılaşırlar, kavgaya tutuşurlar.
Türkünün sözlerinde adı geçen kaytan bıyıklı Kazım efe, Afyonkarahisar'da mertliği ve gözükaralığı ile tanınan ve sevilen bir kimsedir. Diğer efe ile kavgaya tutuştuğunda, Kazım efe yediği bıçak darbelerinin etkisi ile (diğer efe yatıganının sırtını değil yüzünü vurmuş Kazım efeye) gücünü kaybeder ve aldığı yaraların etkisiyle oraya yıkılır ve bir müddet sonra da ölür"
Bu olay üzerine Kazım efeye yakılan bu ağıt, aradan yıllar yılı geçmesine rağmen Afyonkarahisar'da halen "Kazım Türküsü" olarak çığırılmaktadır.
 
Sevgi Arslan - Ağrı Dağından Uçtum


İsmet öztürk'ün ilk bestelediği türkü hiç şüphesiz halen tazeliğini günümüzde de koruyan "Ağrı Dağından uçtum" dur Bu türkünün öyküsü de şöyle; Üstat yolculuk yaparken Sivas'ın Hafik ilçesinde araç arızalanır Üstat aracın muavininin "yatak sardık" sözünü Hafik te gece kalacakları şeklinde algılar Daha sonra bir kahvehaneye gider, kahvehanenin duvarında asılı sazları görür Kahve sahibi üstat'ın sazları incelediğini görünce bir sazı duvardan indirir üstat'a verir Üstat o anda bestelediği türküyü okur;
Belli bir döneme kadar yörede söylenen halk türküleri notaya geçirilmemiştir Yöresel türkülerin derlemesi üstat İsmet Öztürk ile başlar
 
Tek Kapıdan Çıktım Yüzüm Peçeli


Bir zamanlar Amasya'da Hulusi Mehmed adında çok zengin bir hatibin oğlu Sahaf Gürcü Mehmed Emin Efendinin kızına âşık olur. Kız da Hulusi Ahmed'i sevdiği için aralarında bir münasebet olur ve sürekli buluşurlar. Fakat Hulusi Mehmed'in babası evlenmelerine karşı çıkar. Bunun üzerine ikisi de hastalanır ve yataklara düşerler. Önce kız vefat eder ardından da Hulusi Mehmet bu acıya dayanamayarak hayata gözlerini yumar.
 
Zühre Varışlı - Burçak tarlası


Anadolu'nun köyünde yaşamakta olan bir genç, askerlik zamanı geldiği için askere çağrıldı ve gideceği yer İstanbul'du.
Hafta sonu iznine çıktığında güzel bir kız ile tanıştı ve ondan çok hoşlandı. Kız zengin bir ailenin kızıydı, oğlan ise fakirdi ve köyde yaşıyordu.
Zamanla kız ve genç adam birbirlerine yakınlaştı ve aşık oldular. Aileleri ile konuştular ve evlenmek istediklerini söylediler. Kız köy yaşamının zorluklarını bilmiyor, bir macera olarak görüyordu. Düğün yapıldı ve uzun bir yoldan sonra köye geldiler. Kız şaşırdı çünkü artık küçük bir evde yaşayacaktı ve köyde herkes çalışıyor, tarım ve hayvancılık ile uğraşıyordu. Kız aşkı uğruna bir şey demedi ve kabullendi. O gün orada kaldığının ertesi günü, kayın validesi kızı sabahın çok erken saatinde burçak tarlasında çalışması için uyandırdı. Kızın bu hikayesi üzerine burçak tarlası türküsü çıkmıştır.
[FONT=arial black]
[/FONT]
 
Sümer Ezgü - Çekemedim Akça Kızın Göçünü (Çubuk Beli Türküsü)


Serikin Karıncalı Köyünden Yanıkoğlu Şevketten derlendiği yazılı. Derleyen de ünlü Cevat Uyanık. Bir başka söyleyişle Cevat Ağa.
Yanıkoğlu Şevket, Cevat Uyanıkın babası. 1925 yılında Karıncalı Köyünden Benlinin Kel Eşkıyası yüzünden Antalyaya göçmüş. Cevat Uyanıkda 1926 yılında dünyaya gelmiş. İlkokuldan sonra okutmamış babası onu. Cevat Uyanık saraçlık yapmış, değişik işlerde çalışmış.
Şiirle, türküyle, tiyatro ve sinemayla ilgilenmiş. Halkevi etkinliklerinde yoğrulmuş, pişmiş. 1962 yılınsa Antalya İl Radyosu açıldıktan sonra Antalyanın Sesi adındaki THM korosunu yönetmiş. Radyo programları hazırlamış, yerel gazetelerde yazılar yazmış. Derlediği türküleri Nida Tüfekçiye yollamış. Bazıları TRT repertuarına alınmış. Çubuk Beli türküsü de bunlardan biri.
 
Ahmet Kaya Çift Jandarma


[FONT=Tahoma][FONT=arial black]Çift jandarma Türküsü Artvinde oynanan barlardan birisidir. En çok oynanan oyunların başında gelmektedir. Her türkünün bir hikayesi olduğu gibi bu türkünün de yaşanmış bir hikayesi var. Sözleri ve müziği anonim olan bu türkünün rivayet edilen hikayesi şöyle; iki genç arasında büyük bir aşk başlar. Bu kara sevdayı bilmeyen kalmaz. Birçok insan, bu gençler için nağmeler yapıp türküler söylerler.[/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]Artık kızı istemenin zamanı gelmiştir. Genç oğlan, kızı istetir; ancak, kız babasının kesin razılığı olmaz. her şeye rağmen geri çevirir. Kızını bir başkasına (beşik kertmesi) sözlemiştir. [/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]Bahar ayları gelince köylerden, yaylalara göç başlar. bu göçler esnasında halk arasında büyük eğlenceler tertiplenir. Bunlar da yer yer isimlendirilir. Bu mevkideki ismi ise (vargoda) yayık yaylamak, yayla zamanı eğlenceleri olarak bilinir.[/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]İşte bu tarihlerde, genç oğlan, sevdiği kızın verileceği genci vurur ve köyden kaçar. Köy halkının yaylaya çıkmasını bekler ve o gün gelir.[/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]Köy halkı, bin bir eğlence masalıyla göçe koyulur. Uzunca bir yol aldıktan sonra, ilk konaklayacakları mevkiye gelirler. O düzlüğün, yani mevkinin ismi (Vaket) Şavşat- Meydancık Yöresnde yer alan köyün adıdır. [/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]Köy halkı burada eğlenmeye başlar. Davullar, zurnalar, akordeonlar çalınır; türküler söylenir; oynanır; koçlar kesilir; kebaplar vurulur; yiyilip içilir.[/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]Genç adam, sevdiği kızın da orada olacağını bildiğinden, bunu takip eder. Halkın arasına gelir; uzaktan sevdiği kızı gözler, kız da sevdiğini görür ama bir türlü yaklaşamazlar. Bakışıp hasret giderirler.[/FONT][/FONT][FONT=Tahoma][FONT=arial black]o arada genç kız, bir de ne görsün, karşıdan iki jandarma geliyor; sevdiğini götürecekleri genç kızın içine doğuyor. Genç kız, acılar ve üzüntüler içerisinde ağlayarak sevdiğini uyarma amacıyla bu türküyü yakıyor. Çift Jandarma Türküsünün bilinen hikayesi böyle. Bu türkü aslında sevgilinin sevdasına ağıdıdır. Türkü içinde geçen bazı sözler ve Türkünün ritmi şaşırtıcıdır. Türkü kısa sürede Barâğa dönüşerek Şavşat Barı adını almış durumda. [/FONT][/FONT]
 
[h=1]Tolga Çandar - Abalım ın Cepkeni[/h][FONT=arial black]
Abalı Zeybek e yakılmış bir ağıttır. Ayrılık, kahramanlık ve hüzün türküsüdür. [/FONT]

[FONT=arial black]Hasan 1897'de Giritte doğmuş, anne ve babasını çocukken kaybetmiş, İzmir Tirede halasının yanında büyümüştür. Osmanlı ordusunda yedek subaylık yapmış, Tirede yerli Rumlar ile kavgaya karışmış, kendini savunmak için üçünü vurmuş, dağa çıkıp zeybek olmuştur.[/FONT]
[FONT=arial black]Sırtına giydiği abadan dolayı Abalı zeybek diye nam salmış, yıllarca Beşparmak dağları ve Bozdağlar da dolaşmıştır. Bir gün Giritli zaptiyeler tarafından pusuya düşürülmüş, vurulmuş, ama sırtına giydiği abası sayesinde hayatta kalmıştır. [/FONT]
[FONT=arial black]Efelik töresine uygun hareket ettiği için yöre halkı tarafından sevilip sayılmış ve desteklenmiş, köylere musallat olan soyguncu çeteler ile mücadele etmiştir. Ulusal direniş başladıktan sonra da Kuva-yı Milliyeye katılmış ve Aydın bölgesinde diğer zeybeklerle birlikte işgal kuvvetlerinin karakollarına yapılan baskınlarda kahramanca savaşmıştır.[/FONT]
[FONT=arial black]Zaferden sonra Atatürk, Hasan Efeyi yanına almış ve Sakarya isimli atını da kendisine emanet etmiştir. Uzun süre Atatürkün yanında kaldıktan sonra tekrar Tireye yerleşmiş ve 1986 yılında 102 yaşında vefat etmiştir.[/FONT]
 
[h=1]Orhan Hakalmaz - İki Keklik[/h][FONT=arial black]
Balıkesire bağlı Edremit ilçesinin, Güre köyünün halkından Kahveci Mehmet Şevket Efendinin karısı Şöhret hanım tarafından oğluna yazılmış bir türküdür.Şöhret hanım, zamanın zenginlerinden olduğu için zeytin toplamaya giderken cam topuklu ve rugan ayakkabılar giyermiş, elbiseleri de oldukça güzel ve diğer köylülerden farklıymış, oğulları Zekeriya Sarıkamışa Enver Paşa komutasında askerliğini yapmaya gitmiştir. Bu sırada ortam karlı olduğu için yol almak amaçlı karları teperlermiş. Zekeriya, kar teperlerken kar kuyusuna düşüp şehit olmuştur. Şöhret hanımda ovada kekliklerle söyleşirken bu kötü haberi almıştır.Keklikler öterken Şöhret Hanımda oğlunun acısı ile bu türküyü yazmıştır.[/FONT]
 


Ruhi Su-Söğütün Erenleri



[FONT=arial black]Bilecik tekfuru, oğlunu Yarhisar tekfurunun güzel kızı Nilüferle nişanlamıştı. Yakında düğün yapılacaktı. Tekfur bu düğüne Osman Beyle adamlarını da çağırdı. Ama bir başka tekfur, Osman Beye Sakın düğüne katılmayın. Bilecik tekfuru pusu kurdurup sizi öldürtecek. Diye haber yolladı. Bunun üzerine Osman Bey de Bilecik tekfurunu ve Bileciki ele geçirmek için başka bir plan hazırladı. Bu planın içinde Bilecike gelin gidecek olan Nilüferin kaçırılması da düşünülmüştü. Çünkü Osman Beyin kulağına henüz on yedi yaşında olan oğlu Orhanın Nilüfere gönlünü kaptırdığı fısıldanmıştı. Bu şöyle olmuştu: Yakışıklı ve gözü pek bir delikanlı olan Orhan Bey, Bir gün Yarhisarın önünden geçiyordu. O sırada hisarın önündeki kuyudan dünya güzeli genç bir kız su çekiyordu. Birbirlerine bakıştılar. O anda ikisinin de gönlünde bir kıvılcım tutuştu.[/FONT]
[FONT=arial black]Orhan Bey: Güzel kız, dedi, adın nedir? Sana kimin kızı derler? [/FONT]
[FONT=arial black]Adım Olievaeradır Bana Yakhisar tekfurunun kızı derler [/FONT]
[FONT=arial black]Genç kız kuyuya saldığı ağaç kovayı yukarı çekti. Sevimli bir yüzle: Benim kim olduğumu öğrendin dedi. İzin verirsen bende senin kim olduğunu öğreneyim.[/FONT]
[FONT=arial black]Adım Orhan dır. Söğütte oturan Osman Beyin oğluyum.[/FONT]
[FONT=arial black]Bu kısa tanışmadan sonra Orhan Orhan Bey atını şaha kaldırarak oradan uzaklaştı. Uzaklaştı ya genç kızı hayali gözlerinin önünden bir türlü silinmedi.Bu olaydan birkaç gün sonra Bilecik tekfurundan Osman Beye düğün davetiyesi geldi. Osman Bey gecikmeden şu mektubu gönderdi: Ey Bilecik tekfuru, sevgili dostum, düğün davetiyesini aldım. Sana ve Oğluna mutluluklar dilerim. Önemli işlerim nedeniyle bu mutlu düğüne katılamayacağım. Ama adetimiz gereğince hediyelerimi kırk katıra yüklenmiş olarak gönderiyorum. Katırları birkaç kadın sürücü getirecektir. Sizden ricam, kadınlarımızı erkekleriniz değil, kadınlarınız karşılasınlar ve onlarla kadınlarınız alâkadar olsunlar. Çünkü kadınlarımız erkeklerle görüşmezler. Bu dinimizde günah sayılır.  Oysaki katırların taşıdığı sandıklarda hediye değil kırk savaşçı vardı. Bilecik tekfuru katırlı kafileyi kadınlara karşılattı. Kale kapısını açtırdı. Katırlar içeri girince sandıkta saklananlar dışarı çıktılar. Bilecik hisarını ele geçirdiler. Bu sırada düğü alayı Yarhisardan kalkmış Bilecike doğru yola çıkmıştı. Orhan Beyle arkadaşları düğün alayının geçeceği yol üstüne pusu kurmuşlardı. Alay önlerine saldırıp Gelin adayı Oliverayı (Nilüferi) kaçırdılar. Kime niyet kime kısmet. Nilüfer Bilecik tekfuru oğlu yerine, gördüğü ilk günden beri unutamadığı Orhan Beye gelin geldi. Osmanlı Devletinin ikinci hükümdarı olan Orhan Gaziye Rumeli fatihi Süleyman Paşa ile çok değerli bir padişah olan I. Muratı (Murad-ı Hüdavendigârı) doğurdu[/FONT]
 
Delilo - Bingöl Türkülerimiz

[SIZE=3][FONT=arial black]

Bingöl yöresinde en fazla oynanan ve çok sevilen oyunlardan biridir. Kız, erkek ayrı ayrı oynadığı gibi umumiyetle kız-erkek karışık oynanan bir oyundur. Oyunda birlikteliğin verdiği neşe ve heyecan, müziğin ritmiyle adeta bir ahenk armonisi oluştururcasına müşterek olarak figürlere yansımaktadır. Delilo Oyununun ne zaman olarak ortaya çıktığı bilinmese de yöre halk oyunları arasında en eski geçmişe sahip olan oyunlardan biridir. Oyunun ortaya çıkışı ile ilgili olarak çeşitli rivayetler mevcuttur. Bu oyunun ortaya çıkışını konu olan bir rivayet şöyledir. "İlkbahar aylarında genç kızlar kuzukulağı, kuş yemi gibi yenilebilir türden yabanı bitkileri toplamak amacıyla kırlara, bayırlara, vadilere ve su kenarlarına yayılırlar. Topladıkları bitkileri de torbalarına doldururlar. Dağınık halde işe koyulan bu genç kızlar buluşup bir araya geldikleri yerde topladıklarını birbirlerine gösterip sevinçlerini dile getirmek için oyun oynarlarmış. Zamanla bu oyunu bir ritme ve kurala göre oynayarak sıkça oynamaya başlamışlar. Sevinçlerini ve heyecanlarını Delilo Oyunu ile yansıtan genç kızlar düğün ve benzeri eğlencelerde de oynayarak oyunu yaygınlaştırırlar. Böylece Delilo Oyunu hem erkekler hem kızlar tarafından oynanan bir oyun haline gelir.
[/FONT][/SIZE]
 
Üst Alt