Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Joon soo zengin bir ailenin tek oğludur,19 yaşında ailesinin ve okulun baş belasıdır.Gece çete kavgalarına katılmakta,sigara yasağına dikkat etmemekte sık sık ailesi okulu ziyaret etmek zorunda kalmaktadır.Bir gün eve gelir kimse yoktur bir video kayıtı görürü anne ve babası onu bir süreliğine aklını başına alması için terk etmiş,tüm kredi kartlarını iptal ederek sadece bir 100 dolar bırakmıştır.Joon soo parti zamanı diyerek bu yalnızlığa sevinir alışverişe çıkar raflar arasında gezinirken birden market arabasında bir bebek bulur.Karakolda alır soluğu fakat bebeğin üstünden çıkan kağıtta joon soo nun adı yazılıdır ve kalır 5-6 aylık bebekle baş başa.Bebeğe süt lazımdır,kim bakacaktır eski sevgililerin kapısını çalar tabiki hepside yüzüne kapanır.Bebekle tek başına mücadele etmek zorundadır,okula gitmezse okuldan atılacaktır,bebeği bırakacak kimse yoktur komedi zaten bundan sonra başlar.Hareketli,eğlenceli sonuna doğru sürpriz gelişmelerle duygusallığında zirve yaptığı güzel bir güney kore komedisiydi.
Oldukca eğlenceli,dram yüklü alışılmışın dışında bir yaratık hikayesi izliyoruz.Sakin ama hiç düşmeyen bir tempoda 2 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.Filmle ilgili güzel bir ekşi sözlük yorumunuda ekliyorum.
imdb de aldığı >8 ratingini sonuna kadar hak eden "işte film budur" dedirten 2006 tarihli kore filmi. film korede 38 gün içinde 12 milyondan fazla kişi tarafından izlendi ki bu sayı güney kore nüfusunun dörtte biri. insan filmi izledikten sonra "hollywood özel efekt çorbası sıçarken uzak doğulular gerçekten sanat yapıyor" diyor. film çok enteresan bir korku filmi. oldukça komik, sıcacık, başrolünde kocaman sentetik bir canavar olmasına rağmen karakterleri ile olsun, mekanı ile olsun inanılmaz gerçekçi (yönetmen nehri, köprüleri, kanalizasyon sistemini ama herşeyden önce insanlarını ve hikayelerini çok iyi kullanmış)ve korkunç mu korkunç. ana konusu basit: han nehrine dökülen toksik atıklar sonucu oluşan bir mutant canavar, karnını doyurmak ve hayatta kalmak amacıyla insanlara saldırıyor. ilk saldırıda, canavarca kaçırılan en küçük bireyleri hyun-seo'yu kaybettiklerini sanan park ailesi, küçük kızın cep telefonu ile kendilerine ulaşarak yardım istemesi üzerine devleti ayağa kaldırıp kızı kurtarmaya çalışıyorlar. fakat insanlara yardım için orda olduğu varsayılan idari, polisiye, askeri ve tıbbi hiçbir kuruma seslerini duyuramayınca kızı kendileri kurtarmak üzere harekete geçiyorlar.
film insanı derinden etkileyen duygu yüklü sahnelere, başta politik olmak üzere (her ne kadar yönetmen politik hiçbir kaygım yoktu dese de film, böyle bir kaygısı olduğunu açık açık belli ediyor) bir çok çeşit alt metinlere sahip. filmin başında, bir amerikan üstündeki "ben yaptım oldu" tadında ağzında cikleti eksik gerzek amerikan bilim adamı, düşüncesizce, günü geçmiş toksik atıklarını han nehrine boşaltılarak imha edilmesi emrini veriyor (gerçek bir hikayedir. şubat 2000'de seulun göbeğindeki bir abd üstünde mr. mcfarland nehre form aldehit salmış. kore hükümetinin tüm yargılama girişimlerine rağmen abd elemanı koreye vermemiş. kendi topraklarında kendi yasalarını işletemeyen kore hükümeti halktan çok büyük tepki toplamış. olaydan 5 yıl sonra ise mcfarland sonunda mahkemeye çıkarılmış ve suçlu bulunabilmiş. fakat eleman hiç hapis yatmamış) film boyunca kendi tedbirsizliği ve umursamazlığı ile yarattığı canavarı olduğundan da canavarlaştıran ve onu yenmek için mucizevi bir gaz kullanmaya çalışan abd ve resmi kurumlarıyla onun kuklası bir kore devleti izliyoruz (sarı gaz ile ilgili televizyon görüntüleri gerçekten zekice. insanın abdnin gerzekliğine gülesi geliyor ama bu gerzekliğin elindeki muazzam askeri gücü düşününce gülemiyor tabii).
film boyunca asıl korkutucu olan şey, karnını doyurmaktan ve hayatta kalmaktan başka birşey yapmayan canavardan ziyade, topluma ve bireye hizmet etmesi gereken kurumların korkunç duyarsızlığı, insanların para için yapabilecekleri oluyor. film boyunca, en gerektiği zamanda yardımdan ziyade ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramayan bu kurumlardan umutsuzca medet uman aile, en sonunda küçük kızı kurtarmak üzere kendi başlarına harekete geçiyor.
filmde öyle fiyakalı "flaş flaş flaş" haber görüntülerinden aniden sıradan insanların dünyasına geçişler gerçekten çok başarılı.
(not: film türkiyede gösterimde mi bilmiyorum. ben singapurda izledim. umarım ülkemde de gösterime girer)
filmin sonunda canavarı yaratan kurum olan abd devleti, bir de üstüne canavarın bir virüs yaydığı felan söylentisini yayarak işleri daha da kötüleştirdikten sonra "... it is understood that we are misinformed" diye tvye çıkması gerçekten söylenecek söz bırakmıyor.
Japonyanın 1931'de Mançuryada başlayan işgalinin kanlı nanking durağında Çinlilerin maruz kaldığı işkence,özelliklede kadınların,yaşına bakmaksızın küçük yaştaki kızların Japon askerlerce uğradığı hakareti,psikolojik boyutlarıylada yaşadıkları dramı bizi sarsıcak düzeyde hisettiren bir filmdi.
Filmin siyah-beyaz çekilmesi "Schindlerin Listesi" filmini hatırlatıyor.Film hakkında daha iyi bilgi sahibi olmak için nanking katlıamı hakkındada bilgi edinmekte fayda olduğunu düşünüyorum.Bazı sahneleri izlerken tüylerimizin neden diken diken olduğunu gerçekte yaşanan bu katliamın boyutlarını öğrenince çokda şok olmamak gerektiğini ancak o zaman anlıyabiliyoruz.
Mika ve hiro aynı liseye giden birbirinden habersiz ve farklı dünyalarda yaşayan iki gençtir.
Mika bir gün cep telefonunu kütüphanede unutur ve telefonunu bulduğunda içindeki tüm numaralar silinmiştir sadece kendisini "sır" diye tanıtan bir genç tarafından aranmaktadır.Zamanla aralarında duygusal bir bağ oluşur ve buluşmaya karar verirler.
Mika gizemli gencin hiro olduğunu öğrenince kısa bir şok yaşasada romantik gencimiz mika'yı kendisine çoktan aşık etmiştir.Her şey güzel giderken Mika,Hiro'dan hamile kalır(ailelerin olaya bakış açısındaki rahatlık bizleri hayrete düşürür bu da ayrı bir boyutu filmin) sonra hiro'nun kıskanç eski sevgilisi mika'nın bebeğini düşürmesine yol açar.Hiro mika'nın başına gelen her zorlukta sevgisiyle,cesaretiyle yanındadır.
Filmin ikinci yarısından sonra ise ummadık olaylar,ayrılıklar ve bizleri gerçekten üzen dramatik dakikalar başlar.
Filmdeki doğal mekanlar,gökyüzü manzaraları enfesti.
eun kyu shin bir müzik grubunda solisti,havalı kızların beğendiği bir gençtir.Karşı binalarına yeni taşınan Jeong-won Yun okul sonrası ilan dağıtarak okul masraflarını karşılamaya çalışan kendi halinde bir kızdır.Babasından gizi çalıştığı içinde bir gün pencereden girerken evine eun kyu shin'e yakalanır eğer gitarını taşımazsa her gün jeong'u babasına şikayet edeceğini söyleyerek tehdit eder(babaları biraz iri kıyım,dövüş sanatları salonunda hoca olunca kız tırsmakta haklı galiba) sonra aralarında gergin başlayan bir arkadaşlık sonrasında aşka dönüşür.Eun'un en yakın arkadaşı,kankası(hee won kang) ile jeong won yun arasında geçmişte yaşanan ailevi bir problem bu üç kişinin hayatını farklı bir noktaya taşıyacaktır.Bazı sahnelerde türk flmine benzer kareler barındırsada duygusal,hüzünlü ve bolca güzel müzikli bir filmdi denebilir.Sonuda mutlu sondu ilginçççç.
Kang ha-yeang lisede okumakta olan,hayal kurmayı seven,dikkat çekecek herhangi bir özelliği olmayan liseli genç kızdır.
Bir gün okul çıkışı yolda yürürken önüne çıkan bir kola şişesine tekme atar ve aksilik bu ya şişe, kızların hayran olduğu,zengin kendini beğenmiş bir genç olan Lee hyeong jun'un arabasının camına çarpar.Bay kibirli bunu kang'a ödetmeye kararlıdır ama çok farklı bir yoldan 100 günlüğüne kendisine köle gibi hizmet etmesini ister ve Kang'ın geleceğini tamamen değiştirecek çoğu zaman oldukca zorlu geçen ama kim zamanda son derece romantik düşüncelere dalmasına neden olacak anılarla dolu bir 100 gün yaşanacaktır.
Romantizm dozunun komedinin yanında biraz daha hafif kaldığı bazı iğrenç bulduğum sahnelerde olmasa eğlenceli denilebilecek bir filmdi diyebilirim.
K(Erkek) ile Cream(bayan) lisede tanışırlar ikiside ailesini kaybetmiştir.Tanıştıktan kısa bir süre sonra cream K'ya taşınır.Hayatı birlikte göğüslemiş ama sevgili olmayan iki kanka,dost,arkadaş tanımlarınında ötesinde bir hayatları vardır.İş yaşamlarında da birlikte çalışmaktadırlar.K cream'e umutsuzca aşıktır,aşkını itirafda edemez asla da edemeecektir çünkü kanser olduğunu öğrenmiş ve kısa bir süre ömrü kalmıştır.K'nın tek isteği sevdiği kadını emanet edebileceği,uygun bir eş adayıyla tanıştırıp evlenmesini sağlamaktır.Cream bir süre sonra K'nında onaylayacağı bir diş doktoru ile tanışır fakat doktor nişanlıdır.Doktorun fotoğrafcı olan nişanlısı K'nın isteği üzerine doktordan ayrılmayı kabul eder yalnız ölmek üzere olan aşık bir gencin kendisine modellik yapması şartıyla.Cream'e evlilik sürecinde alış verişte,gelinlik seçiminde herşeyinde K yardım eder tabi tüm bunları yapmanın K için ne kadar zor olduğunu bir K birde biz seyirci bilmektedir, cream evlenene kadar filmi K ile aynı ızdırabı çekerek izleriz.
Buraya kadar her şey hüzünlü ama klişe gibi görünüyor ama filmde cream'in evlenmesiyle birde cream açısından olayların görüntüsünü geri sarmaya başlarız ki film o zaman cidden bizi şaşırtan,filme cream gözündende bakmamızı sağlayan bölüme geçeriz.Sonuç olarak ismine gerçekten yakışan,müziğin oldukca az kullanıldığı,bazen oldukca sessiz gibi gelen ama duyguların ağırlığını o anlarda fazlasıyla hisettiğimiz çok iyi bir film.
Min Su yakışıklı,şirketi olan zengin bir playboydur,aşka inanmaz hayatı,aşkı br oyun gibi yaşar ta ki bir gün tesadüfen yolda otobüs bekleyene güzel Hye won'un üzerine arabasıyla su sıçratıp onu evine bırakıp sonrasındada hye won tarafından hiç yüzüne bakılmamsı üzerine,reddedimenin ilk gerçekci şokuyla hye won'un kabini çalmak için en yakın arkadaşı ile iddiaya girer.
Sonrasında olaylar hesapladığı gibi olmaz kalbini hye won'a kaptırır.Komedi,romantizm ve ikinci yarıdan sonra her iki aşık ile ilgili ortya çıkan dramatik gerçekler,filmin sonlarında yine mendile ihtiyaç duyabileceğimiz türden sevimli,sade bir romantizm,dram içerikli bir güney kore yapımı
SARAYDAKİ MÜCEVHER
Dizi, 16. yüzyılda Kore Kraliyet Sarayı’nda çalışan ilk kadın hekim olan Jang Geum’un hayat hikâyesini konu olarak işlemekte. Kadının toplum içinde hiçbir statüsünün olmadığı bu dönemde tek başına bir kadının, başına gelen inanılmaz olaylara rağmen azmi, kararlılığı ile hedeflerine doğru adım adım ilerleyişi güzel görüntüler eşliğinde ekrana yansıyor. Gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıkılarak, dönem yaşantısı kültürel öğelerle bezeli şekilde izleyiciye aktarılıyor.
Hye-Young, Amsterdam’da yaşayan genç ve güzel bir ressamdır. Şehrin en işlek meydanında insanların resimlerini yaparak ve kendi tablolarını satarak geçimini sağlamaktadır. Park Yi ise, şehirde uluslar arası uyuşturucu trafiğinde önemli rol oynayan Kore mafyasının emrindeki bir kiralık katilidir. Park Yi, bir papatya tarlasında resim yaparken gördüğü Hye-Young’a aşık olur.. Onun çalıştığı meydanı karşıdan net bir şekilde gören bir daire kiralar ve hergün onu izler. Ancak kendini gösterme cesaretini bulamaz. Bunun yerine hergün saat 4:15’de onun dükkanının önüne bir demet papatya bırakıp, “çiçekler” diye bağırıp ortadan kaybolmaktadır. Bu gizemli hayranından hergün aynı saatte çiçekler alan Hye-Young, hiç görmediği bu adama aşık olmuştur.
Bir gün, Hye-Young kalabalık meydanda çalışırken, tesadüfen saat 4:15’de elinde bir demet papatya ile karşısına bir adam çıkar. Ama bu adam, uyuşturucuların peşindeki İnterpol dedektifi Jeong Woo’dur ve o sırada takiptedir. Ama bunlardan habersiz Hye-Young, bu adamı kendisine hergün çiçekler gönderen, papatya tarlasında karşıya daha rahat geçebilsin diye onun için küçük bir köprü yapan katil Park Yi sanar. Dedektif Woo’da Hye-Young’a aşık olmuştur. Ama Hye-Young için tesadüfler gerçek aşkın yönünü şaşırtmış, biri katil, diğeri polis iki adamı da içinden çıkılması zor bir dönemece sokmuştur.. http://www.sarangni.info/mov/0468704/daisy.html
Not:Güney Kore sineması severlerin arşivinde bulunması gereken harika bir film
Sangmin(Rae-won kim) yurt dışında tahsilini tamamlamaya çalışan yakışıklı,çapkın üniverste son sınıf öğrencisi bir gençtir.Sangmin'in küçüklüğünden beri kardeş gibi büyüdüğü Doeun(Geun-yeong mun) ise 15 yaşında lise 1 öğrencisi bir genç kız adayı çocuktur aslında ve sürekli birbirleri ile kavga eden,pek de anlaşamayan ama ayrıda duramayan iki uzak akrabadır.
Doeun'un büyükbabası (aynı zamanda sangmin içinde manevi bir büyükbabadır) sangmin ve doeun'u yanına çağırır ve ölmek üzere olduğunu ve son isteğinin ikisinin evlenmesi olduğunu söyler.İk genç itiraz etselerde büyükbabanın ciddi bir kriz geçirmesi üzerine istemeyerek bu duruma razı olurlar.
15 yaşında daha bir çocuk olan Doeun ve genç sangmin normal bir evlilikten farklı olan bu evliliğe alışma sürecinde neler yaşayacaklar,çevrelerinden saklamaya çalışırken kendi gerçek duygularıyla nasıl yüzleşecekler ve hayatın onlara istekleri dışında sunduğu bu durumla nasıl baş edecekler hepsinin cevabını filmde adım adım alıyoruz.Keyifli bir romantik,komedi.
Bir ada,bir tatil farklı nedenlerle bu tatile çıkma ihtiyacı hisseden birbirinden farklı üç çift ve o tatil sonrası hayatları asla eskisi gibi olmayacaktır...
Zıtlıklar insanı birbirine yakınlaştırır ve kendi keşfedemediği yönlerini ortaya çıkarır,hayata bakış açısını değiştirir mi acaba ya da tam tersi midir ? Ya da hayatınızın bittiğini düşünecek kadar çaresiz kaldığınızda,uçurumun kenarında iken bir şey size hayatın her şeye rağmen yaşamaya değer olduğunu fark ettirip yeniden yaşama isteğiyle dolmanıza neden olabilir mi ? Film,soruların hepsine cevap vermeyi kendine bir borç bilmiş
Üç çift üzerinden 6 farklı karakterin kendini bulma yolculuğuna eşlik ederiz filmde,o kadar yalın bir anlatımı vardır ki bu 3 hikayenin hiç bitmesini istemezsiniz ve film bittiğinde sizde kendinizi sanki bu tatile çıkmış,eve huzurla dönmüş gibi hissedersiniz.İzlemeye değer hem eğlenceli hemde içi dopdolu bir film
Kahve dükkanı işleten ve hayali aktris olmak isteyen bir hanım, hayatının filmi Rambo olan maço bir polis, cinsel tercihi konusunda kafası karşık olduğundan insanlarla iletişim kuramayan bir müzik prodüktörü, çılgın bir psikiyatrist hanım, 7 yaşında lösemili bir kız çocuğu ve onun erkek arkadaşı, işportacılık yapan ama bunu karısından saklayan bir adam, sokakta yiyecek satan ve bunu kocasından saklayan bir kadın, asıl mesleği öğretmenlik olan ama işsiz kalınca hizmetçilik yapan bir genç, hırslı bir tv muhabiri genç hanım, eski yıldız basketbolcu yeni tahsildar mutsuz bir adam, sinema işletmecisi yaşlı bir Audrey Hepburn hayranı adam, panik bozukluğu olan genç bir popstar ve aşkı ile kilise arasında sıkışmış genç bir rahibe adayı.
Bir hafta içerisinde yaşanan, ve değişen hayatlar...
----------
Donggabnaegi gwawoehagi-My tutor friend (2003)
Zengin,şımarık bir lise öğrencisi gence ders vermek zorunda kalan sanat tarihi son sınıf öğrencisi(Ji-hoon) işi,gücü süslenip,püslenip gezmek olan sıradan kızlardan farklı,son derece sade genç bir bayan öğretmen(Su-wan)...Annesi ile yaptığı anlaşma üzerine 3 ay bu çocuğa özel ders vermeyi başarırsa bir daha annesi tarafından ukala çocuklara ders vermek zorunda kalmamak uğruna bu zorlu görevi başarmaya çalışacaktır Su-wan.Son derece eğlenceli bir film o kadar sevilmiş ki bu filmin devam filmi niteliğinde my tutor friend :Lesson II 2007 yılında çekilmiş.İkincisini izlemedim ama I. Filmi eğlenceli uzak doğu yapımlarını sevenlere tavsiye ederim
İsa'dan Sonra 924'te, Birleşik Shilla Hanedanı'nın sonu gelmiştir. Yozlaşmış bir yönetimin hüküm sürdüğü toprakları sonu gelmez isyanlar silip süpürmüştür. Şer güçler şahlanmış, acımasız iblisler kol gezmektedir. Ruhları görme yetisine sahip YI Kwak, nişanlısı Yon-hwa'yı köy halkının ihanetiyle kaybettikten sonra kraliyet iblis avcıları birliği Chuyongdae'ye katılır. Onun da katılımıyla karanlığın güçlerine karşı güçlü savaşçılarla üstünlük sağlamış olan kraliyet birliğinin lideri Ban-chu karısının ölümünden soyluları suçlamakta ve intikam almak için sadık askerleriyle başkente saldırmayı planlar. Ancak ani bir baskın her şeyi mahveder. Kurtulmayı başaran YI Kwak, tuhaf bir tapınak aracılığıyla ölülerin dünyası olan Jungcheon'a sürüklenir. Jungcheon, Budist inancına göre Cennet ve Yeryüzü arasında olan bir ara dünyadır, yeniden doğmak için hazırlanan ruhların 49 gün boyunca kaldığı bir yerdir.
Ancak YI Kwak'ın eski silah arkadaşları ve hala intikam ateşiyle yanıp tutuşan lideri Ban-chu bu Aracennet'i cehenneme çevirmeye kararlıdır...