ah!
ıhlamur ağacım benim
tomurcuklanmayanım
çiçeklenmeyenim
kalp ağrım
yürek sızım
ah!
ıhlamur ağacım benim
Ihlamur Ağacının Sevda Büyüsü
Sevmeyi bilirim ben, hem de pek çoklarından daha derin, daha fazla ve daha uzun severim. Varlığı olan, hissettiğim veya olduğunu sandığım bir sürü şeyi sevebilirim. Yeter ki sevmek için vaktim olsun, fırsatım olsun.
Doğduğum gün öğrendim ben nefes almayı sevmeyi.Düşmeyi de kalkmayı da sevmeyi öğrendim evimizin bahçesinde.
Faresinin adı Süleyman olan pembe duvarlı bir gecekondunun damında kahvaltı niyetine dut yerken öğrendim ben sevmeyi. Uyumak için yatmayı , okula gitmek için uyanmayı sevdim. Uyanınca dut yemek için o ağaca tırmanmayı sevdim. Tırmanırken yanımda olan insanları hep sevdim. Dayalı döşeli evimde olmak yerine o gecekonduya misafir olarak yürek koymayı sevdim. Bir de Süleymanın yavrularından korkmamayı sevdim.
Ders notlarını alıp verirken birbirimize yazdığımız o küçük notları sevdim, aslında derse nefret içeren, sevgiden hiç bahsetmeyen o notları
Offf! veya Aman, kim koydu bu dersi yaaa! diye alt alta uzayıp giden şikayet ünlemlerine gülerken öğrendim o dersi bile sevmeyi.
Uzun yolları sevdim, birilerine gidiyorum diye. Çabuk dönüşleri sevdim, özlemi kavurmadığı için. Sevdim işte, hem gitmeleri hem dönmeleri sevdim. Benden gidenleri ve bana dönenleri de sevdim.
Ağlarken sevdim, gülerken sevdim. Koşarken, yürürken sevdim. İçtiğim sigarayı sevdim, yediğim yemeği. Kahvenin kokusunu. Mektubun pulunu. İstanbulun kalabalığını. Benim olanın aidiyetini sevdim, olmayanın isyanını. Beni ele geçirenin gücünü, geçiremeyenin sonuçsuz çabasını sevdim ben. Aldığım hediyeleri de sevdim, verdiklerim kadar.
Sırtıma kocaman çantayı vurup beni saatlerce yürüten, kendi yükünü umursamadan o arada bile elimi tutan adamı sevdim ben. Kış günü, medeniyetin kilometrelerce ötesinde, bir dağın başında ateş yakan adamı sevdim. Isınmak için ona sokulmayı sevdim. Çadır eşeleyen hayvanlardan korkunca; sabaha kadar uyanık kalıp beni bekleyen, saçlarımı okşayıp Sabaha az kaldı diye bana fısıldayan adamı sevdim. Ruhumu ısıtmak için ilk iş kahve suyunu odunların üzerine koyan adamı sevdim.Paramız olmadığında tutkumuz olmasını sevdim. Tutkumuzu sıcak tutan kavga dövüş günleri sevdim.
Tanrı Zeus un ziyaret ettiği köydeki insanların, onu tanımayıp yüz vermediği hikayeyi bilir misiniz? Çaldığı tüm kapıların yüzüne kapandığı kentte, sadece yaşlı bir çiftin kapıları sonuna kadar açtığı hikayeyi:
Frigyada yaşayan bu yaşlı çiftin; Philemon ile Baukisin hikayesi. Zeusa kendi gönüllerinden ikram ettikleri yemekler ile aslında sevgilerini sunan çift. Sevmeyi bilen, seven yaşlı çift. Evlerinde ki misafirin kim olduğunu bilmeye gerek duymadan paylaşan yaşlı çift. Kilerlerinde ki basit, sıradan şarapla kendilerince onurlandırdıkları misafirin; Tanrıların Tanrısı olduğunu bilmeyen Philemon ile Baukis. Bu yaşlı çift o bir şişe şarap hiç tükenmeyince anlamışlar kendilerine gelen konuğun aslında efendileri olduğunu. Sabah olunca Zeus onları evin dışına davet etmiş, köye tepeden bakan bir yerde durmuşlar. Köyün halini görünce Philemonun gözlerinden sessiz yaşlar süzülmüş. Sular altında kalmış, tanıdığı bildiği tüm varlıklar Tanrıları Zeusun onlara duyduğu öfke yüzünden. Baukis, tutmuş elini karısının, sıkmış güç vermek için avuçlarının içerisine hapsetmiş.Dimdik durmuşlar Zeusun önünde, cezaları verilsin diye.
Zeus, bu yaşlı çifte;ceza değil de gösterdikleri konukseverlik yüzünden bir dilek hakkı vermiş. Özgürsünüz, ne isterseniz olacak demiş. Ne dilemişler biliyor musunuz? Asla ayrılmamayı
Birbirlerinden ve topraklarından. Kaderlerinin bir olmasını istemişler, sevdikleriyle.
Zeus, bu dileği yerine getirmiş tabii. Philemonu mis gibi kokan çiçekleriyle şifa dağıtan şefkatli Ihlamur ağacına, Baukisi ise sağlam gövdesiyle dimdik ayakta duran Çınar ağacına çevirmiş. Sonsuza kadar yaşasınlar diye
Yaşadığım andan keyif almayı sevdim. Şarkı söylemeyi, müzikle veya sessizlikte dans etmeyi. Yağmurda yürümeyi. Okumayı yazmayı sevdim.
Severken büyüdüm. Büyürken bekledim. Gördüğüm tüm ıhlamur ağaçlarının yanında bir de Çınar ağacı aradım.Ihlamur ağacı olduğumu hayal ettim, Çınarını arayan.
Tüm sevenlerin, sorgusuz sualsiz sevmeyi bilenlerin bir gün Bergamada ki gibi tek gövdeden çıkan Ihlamur ve Çınar ağacı gibi olacağını düşündüm. Benim Çınarım hemen yanı başımda şimdi; geçmişim - geleceğim ve tek gövdem . Umarım sizlerde sevgisi, huzuru,gücü ve ruhu ile yanınızda olacak birer Çınarın gölgesinde bulursunuz tüm istediklerinizi.
ıhlamurla ilgili şiirlerini okurken aklımda hep bu hikaye dolanır durur paylaşmak istedim...demlenmektir ,kokudur,ovandan eteklerime inen Nuran beklenen hep yürektekidir nefes kadar yakın olan yürek ki insanın Kabesidir ben öyle bilirim sevgimle