Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Yaşam] O -ilk- bakış!..

Pegasus

Üye
Üyelik
23 Kas 2003
Konular
25
Mesajlar
648
Reaksiyonlar
1
O BAKIŞ...

İnsan hayatındaki köklü bir değişim nasıl özümsenir???
Bir çoğumuz buna ‘’değişimin içeriğine bağlıdır’’ diyecektir.
Hayatı fakirlikle boğuşarak geçmiş bir insanı ele alalım.
Piyangodan çıkmış trilyonlar onu mutlu etmeye yeter mi?
Ya da çok zengin bir işadamını düşünelim;
Tüm varlığını kaybedip aniden yoksulluk denen canavarın soluğunu yüzünde hissettiğinde ne yapar acaba?

Köklü değişimlere karşı insan ruhu çok zaman çaresizdir.
Nerde okudum bilmiyorum,’’Bir evden kırk sene yoksullukta zenginlikte çıkmaz’’ diye yazmıştı bir yazar.
Bu söz, alışkanlıkların hayatımızdaki değişimlere kolayca ayak uyduramadığını anlatmak istiyordu. Aniden zengin olan, zevksizliklerini,(Eğer zevksizse) cehaletini (Eğer cahilse) lüks tüketimlerle saklayamaz.
Ve aynı şekilde fakirleşen zengin de lüks alışkanlıklarından taviz veremez kolayca…

Peki ya sağlık?
Hayatını sağlıklı (Genel anlamda) bir şekilde sürdürürken aniden engelliler dünyasına yelken açmak…
Yıllarca sağlıklı bir bedeni tapınılan bir mabet gibi koruyup ardından sakatlığın avuçlarında buluvermek kendini…
Doğası gereği insanın zorlanmadan yapabileceği, üstesinden kolayca gelmesi gereken onca aktiviteyi başaramaz hale gelmek…
İnsan ruhu nasıl kabullenir bu durumu:
Nasıl bir süreç sonunda?
Hangi duygularla?
Nasıl bir anda?

Kazayı geçireli beş ay olmuştu.
Doktorlar ağızlarında yuvarlayıp durdukları acı gerçeği sonunda söylemişlerdi.
Yürüyemeyecektim artık…
Gariptir, bende beklediğim yıkıma yol açmamıştı bu gerçekle karşılaşmak.
Şaşırmıştım…
Gerçi ilk günlerden beri savaşmak, ne olursa olsun mücadele etmek benim postülam olmuştu, ama yine de ruhumun bu durumu böylesine sessizce karşılaması garipti…
Kendime ’’rasyonal’’ bir duruş olarak ifade etmeye çalıştığım bu durumun garipliği ortadaydı.
Garipti çünkü ben aşırı neşeliydim.
Neşeliydim çünkü; ben henüz başıma ne geldiğinin tam farkında değildim…
Aile fertlerim, arkadaşlarım kendimi moralsiz hissetmemem için ne gerekiyorsa yapıyor, başıma gelen durumu tam anlamıyla tartıp gerçeğin soğuğuyla üşümeme izin vermiyorlardı.

O güne kadar…
Kazayı geçirdiğim Çorumda yoğun bakımda geçen iki ayın ardından sevk edildiğim Şişli Etfal Hastanesindeki dördüncü ayımda dolmak üzereydi. Omurgama takılan platin nedeniyle aylar sonra nihayet oturmaya başlamıştım.
Artık tekerlekli sandalyeme oturup dünyalar tatlısı doktorlarla ve diğer hastalarla sohbetler etmek için odamdan çıkabiliyordum.
Bir süre sonra yine sıkılmaya başladım. Bu durumu ziyaretime gelen arkadaşlarımla paylaşmam gizli bir planın yapılmasına yetti.
O gece güzelce giydirilip hastaneden kaçırılacaktım. Planı diğer arkadaşlarımızada haber verecek ve Taksim e gidip eğlenecektik.
Gece nöbetçisi olan doktor ortalıkta görünmüyordu. Hemşirelere başka bir servisteki hastayı ziyaret edeceğimiz şeklindeki yalanı renk vermeden söyledikten sonra yatılı okuldan gizlice kaçan çocukların ruh haliyle sıvışıverdik.

Aylardan sonra Taksimdeyim…
İlk gençliğimin unutulmaz yerleri arasına giren bu semt tüm ülkenin olduğu gibi benim içinde çok derin anlamlar ifade ediyordu. Taksimin özelliği orada her türden insan tipini görebilmenizdir. Hırlısı hırsızı, Efendisi puştu, aylağı işadamı, namuslusu orospusu, delikanlısı homoseksüeli, aydını cahili, köylüsü kentlisi, batılısı doğulusu, yerlisi yabancısı……

Bunca çeşit arasında adımlarınızın şaşkın kalmamasını seversiniz…
Ben tekerlekli sandalyeme oturmuş, arkamdan iten arkadaşlarımın sözlerine kafa sallıyor, bir yandan da gelip geçenlerin yüzlerine bakıyorum…
İnsanların ruhunda -bu yeni halimle- yaratacağım izlenimi yüzlerinde arıyorum sanki…
İnsanlar ise İstiklal caddesinin o bildik umursamazlığıyla sessizce akıp gidiyor yanı başımdan

‘’Türkü dinleyelim’’ diyorum arkadaşlara.
Eskiden sık sık gittiğim ‘’Sıla cafe’’ üst katlarda olduğu için uygun değil. Rota giriş kattaki ‘’Munzur cafe’’. İçerde kesif bir sigara dumanı eşliğinde İstanbul un varoşlarından kopup gelmiş bezgin insanlar.
Dinledikleri müzikle ‘’çok mutluymuşlar’’ oyunu oynuyorlar.
Birkaç metrekarelik, küçücük, derme çatma bir sahnede elindeki sazıyla kalabalığı coşturmaya çalışan bir genç türkü söylüyor. Sesi güzel.
İstek parçaları çalıyor. Genelde eski tüfek sol parçalar.
Arada bir yükselen havayla insanlar türkülere eşlik ediyorlar.
Coşkunluklarında bile sezilen yenilmişliklerinin farkında gibiler.

Bende arkadaşlarımla sevdiğim parçalara eşlik etmeye çalışıyorum.
Bu arada arkadaşlarımın tüm itirazlarıma rağmen önüme koydukları birayı bitirmeye çalışıyorum (Oldum olası içkiyi sevmem)

Bir istek parçada ben istiyorum.
Torpil geçiliyor bana, sıraya sokmadan hemen çalınıyor;
Değmen benim gamlı yaslı gönlüme,
Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım...


Program on ikiye doğru bitiyor ve biz çıkıyoruz.

Dışarıda hafif bir rüzgar esiyor. Temiz havayı derin derin çekiyorum içime. Yine insanların yüzlerine bakmaya başlıyorum. Arkadaşlarım ın ‘’İyi eğlendik’’ sözlerine ‘’evet’’ diyorum gülerek.
Sonra birden onu görüyorum. Aniden seyrekleşen insanların arasından, tramvay raylarının üzerinden bize doğru geliyor.
Dünyalar güzeli bir kız…
Hipnotize olmuşçasına ona bakıyorum.
Rüzgarda salınan bir selvi dalı gibi yürüyerek yaklaşıyor. Uzun siyah saçları biçimli vücuduna giydiği tek parça elbisesiyle dans eder gibi uyumlu yaklaşıyor. Yüzünde berrak pınar suları gibi temiz bir şeyler…
Beni fark etmiyor.
Ben farkında olmadan o eski bakışımı takınıyorum.
Hani her aptal gencin beğenileceğini umduğu bir bakışı vardır ya!
İşte onu…
Yaklaşıyor!
Birden beni fark ediyor.
Önce ne olduğunu anlayamamış olacak ki bir şaşkınlık dalgası geçiyor yüzünden.
Ve ardından yüzüne o güne kadar hayatımda hiç görmediğim bir ifade yerleştiriyor.
Acıma ifadesi…
Yüzümdeki o aptalca hayranlık dolu ifadeye cevabı; kıvrılan kaşlarıyla dudaklarına yerleşen o memnuniyetsizlik ve acıma dolu çizgiler oluyor.
Yanımdan geçip giderken ben içimdeki meydan savaşıyla donup kalıyorum...
Yıkılıyorum…
Hayatımda ilk kez bir bakışla böylesine görünmez bir yumruk yiyorum.
Hayatımda ilk kez bana acınarak bakılıyor.
Kazadan bu yana beni tanıyanların benden esirgediği bu bakışı hiç tanımadığım bu güzel kızdan alıyorum.
İlk kez hayatımın artık eskisi gibi olmadığının farkına varıyorum.
İlk kez kızılarak , beğenilmeyerek değilde acınarak reddediliyorum...
İlk kez artık eski ben olmadığımın farkına varıyorum.

İçimde çığlık çığlığa bir şeyler yuvarlanıyor…
Şaşkınlıkla bana ne olduğunu anlamaya çalışan arkadaşlarımın sorularına verecek cevabım yok.
Susuyorum…

Gecenin ilerleyen saatlerinde hastanedeki odama döndüğümde arkadaşlarımın gitmesini bekliyorum sabırsızlıkla.
Sabaha kadar süren bir ağlama nöbetine giriyorum.
Kendime yakıştıramadığım tüm güçsüzlükler ruhuma doluyor o anda.
Hiç tanımadığım bir kızın bakışıyla hayatımın artık eskisi gibi olmadığının farkına varıyorum.

Bu durumda birkaç ay geçiyor.
Sonra çaresizliğin içinden o bildik sesi duyuyorum,
Acılar karşısında savaşan, onurlu insanlardan duyup ruhuma kazıdığım o ses;
Çanakkale de ‘’Ben size ölmeyi emrediyorum’’ diyen kükreyiş.
Acılarım küçülüyor gözümde.
Bunca acının yaşandığı dünyada pes etmeye hakkım olmadığını haykırıyor.
Bu yeni hayatımda başarabileceklerime odaklanmam gerektiğini yüreğime kazıyor.
‘’İlk hedefin’’ diyor ‘’ Hayatı her şeye rağmen sevmektir’’
ve ekliyor;
her şeye rağmen…

Bülent Yılmaz
 
Oyoyoyoy
Müthiş anlatmışsın kardeşim. Yüreğine sağlık... :)
 
Sonradan Engelli olanların yaşadıkları ve düşündüklerini ne güzel aktarmışsın. Ellerine sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
 
Bülent Yılmaz sen beni eninde sonunda ağlatacaksın.

Bu kadar duygunun adeta fışkırdığı bir insan.

Okuyorum yutkunuyorum.

Yutkunuyorum direniyorum.

Direniyorum da nereye kadar bilmiyorum.
 
o ilk bakış

Sevgili Bülent
Eline yüreğine sağlık arkadaşım....
 
Ne kalem ama geleceğin yazarının yürek seslerini taşımış bize ,ben demiştim diyeceğim bir olay daha görürsünüz bak ,yazmaya devam okuyucun olduk bile ....
 
İşte bir bakış deyip geçmeyelim "o bakış" neler hissettiriyor, duygularını hissettirebilecek kadar güzel yazmışsın....
yaşamak....
onu sadece sen bilirsin........
 
Tüm yoğunluğuma rağmen deli koşturmalarımı bir kenara bırakıp sonuna kadar okudum.. :wink:
HARİKAAAA :p
 
Bülent kardeşim ,
eline ve yüreğine sağlık, sanki kendim yaşamışım gibi okudum ve diyecek hiç bir söz bulamadım.
 
Anlayabilme yetisini gösteren herkeze sonsuz sevgiler...Ben bu gazla daha çooook şeyler yazarım. Ama öncelikle bu yazıyı düzelterek okunacak hale getiren oturanboğaya bir teşekkür de benden.
 
sanki yüreğin hafiften çizilivermişte duyguların şu sayfacığa akıvermiş.....
sonradan engelli olmak daha zor galiba hani bi arkadaş şiir yazmıştı(sanırım seyfettin bey di)...
ben portakal yedim daha önce bu yüzden portakalın tadını özlüyorum...
ama avakado yemediğim için onu özlemiyorum....(daha güzeldi)...
 
Çok güzeldi... Arkadaşlardan biri geleceğin yazarı demiş. Valla bu işin geleceği meleceği kalmamış bence. Sen "olmuşsun" arkadaş. Bir yerinden edebi aleme atıl derim. Allah kaleminin ve yüreğinin ateşini söndürmesin....
 
Keşke bunları herkes, herkes okusa,
birazı, birazı da olsa anlasaydı
anlayabilseydi Bülent..

ama yok..
çoğunluk nasıl çoğunluk sıfatını hak edecek değil mi?

kalsın,
böyle kalsın.

bize bildiklerimiz yeter!

sevgiler.
 
elinize yureginize saglık.... gozlerim dolu dolu okudum bu yazıyı.. oyle guzel ifade etmişsiniz ki... iyiki yurek var... iyi ki zor anlarda bize kalkın diyen ses var... ve siz o sesi ne guzel dillendirmişsiniz..
 
duygular bazen anlatılmaz yaşanmalıdır. ama ben sanki yaşamış gibi oldum okuyunca, eline yüreğine sağlık arkadaşım.
 
Bülent offff dedirttin vallahi okurken tek kelimeyle müthişsin..............
 
İnsanın "benim de düşündüklerim böyleydi ben de böyle hissediyordum" dediği kendinden pek çok şeyi bulabildiği yazı.Ellerine sağlık Bülent..
 
Benimde anlatmak isteyipte anlatamadığım duyguları çok iyi ifade etmişsin.Harika bi anlatımın var.Yüreğine sağlık.
 
bülent eline sağlık,çok güzel yazmışsıni.tek kelimeyle süper...
 
cok guzel olmamıs bu kelime yetmiyor bulent kardesim kalbini dokmusun satırlara evet sen engelleri asmakla kalmazsın inanıyorum kardesim yanınada birilerinide goturursun guzel kalbine saglık :shock:
 
Sevgili Bülent, samimi duygularını bizimle paylaştığın için teşekkürler.
 
Tam da birşeylerin farkına varmalıyım dediğim bugün uzun zaman önce yazılmış bu yazıyı fark etmem tesadüf mü :?: bilemiyorum.Ya aslında içimde o kadar çok şey var ki bi türlü yazıya dökemediğim.O yüzden sadece eline sağlık demekle yetinicem.İçten ve samimi duyguların için....
 
eeh ne diim yani..
haftada bi kitap bitiririm ama ekranda uzun yazıları pek okumam/okuyamam.
senin yazını yuttum. bugünkü bi yazıma cevap veren yeditepe buraya link vermemiş olsaydı forum sayfaları arasında kaybolup giden bu güzelliği göremeyecektim.
 
Öncelikle kötü duyguları ,anları
Güzel anlatmışsınız..,
köklü değişimleri 4-5 ay sonra özümsemeniz ne güzel..
(tekerlekli sandalye ile taksim turu yapmanız)
Lütfen bunu yanlış anlamayın;
Ben,çok mücadele ettim sandalyeye binmemek için ,yaşarken sakat sakat ,sonradan doğallaştı herşey .O anlardaki dehşet duygusu ,yerini acınmaktan ve horlanmakan korunma duygusuna bıraktı .Sizde de öyle olmuş galiba ben öyle anladım ya da..
Küçümsenmemek ,ezilmemek,acınmamak,yalnız kalmamak için ,en akıllı en zeki ,en parlak olmaya mahkum ve mecbur sonradan sakat olanlar mı olduk acaba?
 
bazen hiç tanımadığımız ya da çok çok değer verdiğimiz birinin bi kaç saniyelik bakışı bize kendimizi böcek gibi hissettirebiliyorken , dier yandan bir sineğin bile bize ders verip hayata bağladığı oluyor. hayat o kadar ince iplikler üzerine kurulmuş bir dengedeki bazen dengeler bu ufacık nüanslarla deiştiğinde insan kendini ters yüz olmuş hissedebilior.. :( eline sağlık pegasus, eskiye döndürdün beni bi an :) :cry:
 
Bülent tebrik ediyorum gerçekten yazın müthiş...Ellerine sağlık :)
 
Üst Alt