Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Alıştım sanıyor insan! [O An]

oya

Üye
Üyelik
11 Kas 2004
Konular
7
Mesajlar
158
Reaksiyonlar
0
'O an'ı hatırlamıyorum.
Arabanın arka koltuğunda oğlumla birlikteydim.
Kazadan 5 dakika önce oğlumla yer değiştirdim, bunu bir iç sıkıntısı ile yaptığımı anımsıyorum.
Sonrası yok; ta ki kazadan yirmi gün sonrasına kadar.
Yanımda olanlar kaza anında konuştuğumu, kazadan sonra onları yönlendirdiğimi anlatıyorlar
Ama doktorlar beynin bunları sildiğini söylüyor.
...
...
...
Alıştım sanıyor insan
Herkes bakıyor "ne kadar güçlüsün" diyor.
Ne güçlüyüm ne de alışabildim.
Çoğunuza göre belki çok şanslıydım.
Olay başıma geldiğinde 37 yaşındaydım. Emekliliğime 8 ay kalmış, 10 yıllık evli, 8 yaşında bir oğlum ve geleceğe dönük hayallerim vardı.
Bir şeyi özlemek için tanımak, tadını bilmek; kıymetini anlamak içinse kaybetmek gerekiyormuş.
Bir tek kazancım var, o zamana kadar dostum arkadaşım dediğim kişilerin ne kadarının gerçek olduğunu anlamak.
Şimdi ise rüyalarımı seviyorum ve rüyamda bir ertesi gün için plan yapmayı. Çünkü tekerlekli iskemlemi rüyamda parkedip dolaşabiliyorum ve kendi kendime bunu yarın herhangi bir yerde denemeye karar veriyorum.
Birde artık geleceğe dair plan yapmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyorum.
Özür dilerim, yazmak ihtiyacını hissettim...
 
Duygularını paylaşmak çok güzel bende 38 yaşındayım ve buda benim başıma gelebilir,belki şu an böyle diyorum ama benimde başıma böyle birşey gelse buraya yazabilrimiyim acaba.Ama zaman her acıyı yaşattığı gibi unutturuyorda.
 
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”

Yüce Allah Peygamberimiz (a.s.)’in insanlara karşı şefkatli davranışını ve onların dertleriyle ne kadar içli dışlı olduğunu şöyle açıklamaktadır: “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir,merhametlidir.” Görülüyor ki insanlığa örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber (a.s.), onların dertlerini dinleyen, sıkıntıya uğramalarına üzülen, iyiliğini, sağlığını ve mutluluğunu temin etmeye çalışan bir tutum sergilemiştir.

Toplum bir bütündür. Bugün komşumuzun başına gelen, yarın bizim de başımıza gelebilir. O halde bu tür özürlü guruba giren insanları üzmeden, incitmeden, sık sık ziyaret ederek onlara moral ve destek vermek dini ve insani bir görevdir. Şu hadis metninde de ifade edildiği gibi, insanların birbirlerine karşı olan duyarlılığı, bir vücudun organları gibidir: “Müminler, birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve acımalarında, bir tek cesede benzerler.Cesedin bir organı rahatsız olunca, diğer organları da uykusuzluk ve ateş ile onun rahatsızlığını duyar.”

Bir müddet önce ulusal bir gazetede; “İlacın yapamadığını sevgi ve oyun yaptı” şeklinde bir başlık dikkatimi çekince okumaya başladım. Habere göre; biri 4 yaşında otistik, diğeri ise 7 yaşında Down Sendromlu iki çocuk, başlangıçta kimseyle iletişim kuramadıkları gibi, çevrelerine ihtiyaçlarını da anlatamamaktadırlar. Ancak yakınları ve arkadaşları bu iki yavrucuğa hasta muamelesi yapmadan, bir çocuk yuvasındaki “Kaynaştırma Programı”nı model alarak eğitime tabi tutmaları üzerine, olumlu sonuçlar almaya başlamışlardı. Artık bu çocuklar yaşıtlarıyla düzenli oynamaya, okumaya, yazmaya ve şarkı söylemeye muvaffak olmuşlardı.

Gerçekten, özürlü çocukları topluma kazandırmanın üç önemli hedefi bulunmaktadır. Birincisi ağır bir stres ve yük altında bulunan ailelerin sıkıntılarının hafifletilmesi; ikincisi, özürlü çocuğun da normal bir birey gibi yaşama hakkının olduğu, ayrıca diğer sosyal imkanlardan da yararlanması gerektiği bilincinin geliştirilmesi; üçüncüsü ise, sınırlı da olsa özürlü çocukların yetenek ve becerilerinin geliştirilerek toplumsal üretime katkıda bulunmasının sağlanmasıdır. Çünkü çocukların zihinsel ve fiziksel yetenekleri geliştirildikçe, toplum içinde bağımsız davranabilecek ve üretken duruma gelebileceklerdir. Özürlülüğü bir talihsizlik eseri kabul ederek, bu tür çocukları toplum dışı bırakma yerine, dünyaya gelen her çocuk gibi onların da bakım, eğitim ve düzenli bir hayat hakları olduğu unutulmayarak onlara gerekli hizmeti vermek bir insanlık borcudur. Bu bilincin, toplumun her kademesinde benimsenmesi ve desteklenmesi çok önemlidir.
 
Re: alıştım sanıyor insan

yagmur' Alıntı:
bir tek kazancım var o zamana kadar dostum arkadaşım dediğim kişilerin ne kadarının gerçek olduğunu anlamak

Ben bunu hiç yaşamadım, küçük bir çocukken hastalık geçirmişim...
Hep dostlarım vardı, geniş bir çevrem oldu daima,
Sadece bir defa (sevdiğimin ailesi istemediği için hüznü yaşadım o anlamda, ama iyi ki yaşamışım diyorum çok şey öğrendim)
Onun haricinde çok sevildiğim oldu,
Ve tabii çok sevdiğim de,
Ben çok geç öğrendim hayatı doğru yaşamayı, sorunların üzerinde çok durmamayı,
Eskiden ağlamak için o kadar çok bahanem vardı ki..
Şimdi bazen istesemde ağlayamıyorum...


Tekerlekli sandalye de bir arkadaşım var, doğum sırasında felç geçirmiş, henüz komadayken eşi tarafından terk edilmiş ve çok kalabalık olan çevresi yavaş yavaş azalmaya başlamış...
İnanamamıştım ama zamanla daha fazla insan tanıyıp daha fazla yaşama şahit olunca gördüm ki bu inanılması zor bir gerçek...
Peki neden??
İnsanlar bedenleri için mi dostluk kurarlar (ki buna dostluk denmez aslında)
 
Ben "alıştım" diyemem.
"Devam ettim"i tercih ederim.
Bir de -bazen ben de şaşarım ama- hiç zorlanmadım "devam etmek" için.
Sanırım ailem ve dostlarımın sayesinde... :)
 
Suçlu kim

Siz şanslısınız bana göre.Suçlayacak bir nedeniniz vardı.Trafik,ev kazası,iş kazası...Benim o da yoktu.Sahip olduğum hastalığımın kesin nedenleri bilinmediği gibi kesin tedavisi de yok şu anda.Ama her şeye rağmen hayat güzel.
 
geçmiş olsun

lady1260 sane katılıyom
en azından nedenine cevap bulabilir
ama cevap alamamak cevap almaktan daha zor herhalde
Alışılmıyo alışmış gibi davranmaya alışıyoz herhalde :)
 
ve

biz insanız belkide insan olmamız gereği fıtratımızdandır belkide
kabulllenmek zor ...çok zor be dostlar.......
ama birde entellektüeller şöyle der :D :D :D
profesyöneller her şartta başarılı olabilenlerdir
---*--yakın dostlarım tüm gemileri ve öyle terkedin tüm geri dönmeleri ----
sevmekle başlıyor ve sevmek le bitiyor hayat
velhasıl hoş ve mutlu kalın arkadaşlar :D :D :D :D :D :D :D
 
Bir yerde daha yazm1istim alisamaz insan bu bir hastalik, bu bir illet, bu tasimasi agir bir yük, alisamaz ve alismamalida ama daha iyi, daha rahat yasamak için zorlamali sartlari degilmi?.
 
kabullenme

Alıştım demek iddalı olduğundan mıdır ve hatta "ben yaparım" kibrini gizliden gizliye taşıdığından mı,ben hiç alıştım diyemedim.Belki "yürümenin ve gömleğimin düğmelerini iliklemenin verdiği hissi unuttum" ya da "boyun kırılması sonucunda zedelenmiş bir omurilikle yaşamayı kabullendim" derim,ancak alıştım diyemiyorum.Bununla birlikte,anne ve babama nisbeten en çabuk kabullenende ben olmuştum.O an için öyle gerekiyordu galiba:14 yaşında olmamam.Ama sonraları bu çatışmasız ,mücadelesiz suskun kabulleniş beni hep düşündürmüştür...
 
bugün yine aynada ki yüz bana ait değil ,isyan günlerimi başladı tekrar,kafamın içi karmakarışık ,birşeyler yapmam lazım düşüncelerimi düzene koyamıyorum yine,aksi gibi hava da kötü.üzgünüm yazmak istedim yine kendimden uzaklaşmaya başladım sanırım.
 
yağmur merhaba.ne diyeceğimi bilemiyorum inan.bir öneri sana acizane konuşmaya ihtiyacın var senin galiba.Konuş birileri ile sürekli konuş sakın susma, yaz paylaş sakın ellerin durmasın.tamam mı? :)

bir şeylerle uğraş.bir yerden başla yeniden yeter ki başla.inan bana başarırsın.
 
teşekkür ederim,iyiki varsınız.Bu sözü söylemek zoruma gidiyor,ama ben yüreklerinize hitap ediyorum,yine beni en iyi siz anlarsınız .sağolun
 
Sevgili yağmur,
Sana söyleyecek o kadar çok şeyim var ki...
O kadar sızım var ki sende hissettiklerim gibi...
Kaç gündür adını koyamadığım bir hüznün avuçlarındayım...
Ruhum kurumuş bir göl yatağı gibi çatlamış...
Nerden gelmesini istediğimi bile bilmediğim bir umut bekliyorum...
Oysa herşey yolunda...
Hayatımda ters giden bir şey yok...
Okulda derslerim iyi...Ailemden hasta olan, ölen de yok...
Peki nedir bu yüreğimin kuytularında için için kaynayan???

İnanır mısın? Az önce okuldan gelirken arabamın radyosunda Ferdi Tayfur dinlerken yakaladım kendimi!!!
Benki arabesk düşmanı....
Durup kendime ''korkma konuşacağım sadece'' dedim...
Nasıl olurda yıllarca bu müzik tarzıyla ilgili olumsuz ahkamlar kesen,''yapay bir hüzün'' nitelemesiyle bu müziği dinlemenin sağlıklı bir ruh haline işaret edemeyeceğini savunan sen, tutarda
yüzünde bir sokak kedisi hüznüyle gayetde memnun bir şekilde bu müziği-müzik demeye bile içim elvermiyor-dinlersin.
Yüzümde mahçup bir ifade belirdi...
''Ama'' dedim.''Galiba insanın hüzünlenmeyede ihtiyacı var''
Bilirim ben kendimi...Bu cevabın altında kaynayan nehirleri sezdim...
Sustum.Haklıydım çünkü...Evet insanın zaman zaman hüzünlenmeyede ihtiyacı olabileceğini kabul ettim...
Bunca elem duygusunun içinde, düşünün, biri radyoda sizin yerinize ağlıyor...
Sessizce yada tarzınıza göre bağırarak katılırsınız şarkıya...Kimimiz susarak eşlik eder ki o susuşta ne çığlıklar gizlidir...

Peki neden ağlamak isteriz??? Neden hüzünleniriz???
Öncelikle bilelimki hayatta yaşadığımız hiçbir şeyi ama hiçbirşeyi aslında unutmayız...
Bilinç hoşlanmadığı gerçekleri(kaza vb) bilinçaltı denilen depo katına atıverir...
Atılan bu gerçekler bastırılmayı kabul edemez ve zaman zaman ortaya çıkmaya çalışır...
Freud abi bu duruma ''Nevroz ''demiş.Her sağlıklı insan gibi bizimde nevrozlarımız var...
Ama bunların derecesi çok önemli...

Zaman zaman hüzünlenmek psikolojik olarakda normal bir durumdur...
Aksi, bizlerin duyguları olmayan birer canlılar olmamızı gerektirirdi...
Düşünün hayatınızın baharında felç oluyorsunuz...
Doğanız gereği yapabilmeniz gereken birçok şeyden mahrumsunuz...
Bulunduğunuz ortamdan sıkıldıysanız çekip gidebilmeniz sizin en büyük haklarınızdanken kimi zaman bunu yapmak için beklemek durumunda kalabiliyorsunuz...
Yolunuzun üzerindeki küçük bir su birikintisinin aşılmaz bir okyanusa dönüşebileceğini hiç bilmiyordunuz...
Yada yirmi santimlik bir kaldırım taşını Çid seddini aşan bir ulusun torunu olarak aşamamak...
Yani bardağın boş yanına her zaman yüz dönülemiyor...
Siz doluya bakarken boş tarafı ''bende varım'' diye haykırabiliyor.

Ama şurasıda bir gerçek;
Hayat denilen olgu sadece olumlu ayrıntıları içermez...
Bu yolun gülü olduğu gibi dikenleride var ve buna rağmen bu yolda yürümek çok özel bir durum...
Bizler annemizin rahminde milyonlarca sperm hücresinden birisiydik.
Yaşam bize öyle kolay bahşedilmedi...Hepimiz bu hayatı milyonda bir çıkan bir piyango sonucu edindik...
Bizim dışımızda bu piyangoyu kazanacak diğer hücreler asla biz olmayacak,sadece kardeşlerimiz olacaktı...

Hüzünlenmek hayatın büyüsüne sırt dönmek olmamalı;bu bencillik olurdu...
Bu nedenle her hüznün bağrından bir umut doğurtmayı öğrenmeliyiz...
Hayata tutunmak ,yaşam adına ,mutluluk adına ondan ne koparırsak ruhumuza indirmek hepimizin insanlık borcudur...
Bu mutlulukları paylaşmak,paylaştıkça büyüyecek olan hislerimize ,dolayısıyla kendimize haksızlık etmemek de bir diğer insanlık görevimizdir...

Nerde okudum hatırlamıyorum...Mezardakiler;sizler bizim geçmişteki halimiz gibisiniz,biz ise sizin gelecekteki haliniz gibiyiz'' demişler...
Hayatta ölümden başka ölümsüz hiçbir şey yok...
Bu nedenle elimizdeki yaşamın büyüsünün farkına varmamız şart...

Ablamın dünyalar tatlısı üç aylık ikinci kızı Ceren geliyor aklıma. Bana gülümsediğinde gözlerinde beliren ışıltı gözlerimi yaşartıyor...
Oturup ağlamak istiyorum...
Bir çocuğun ilk ''anne'' deyişini sizde yaşadınız...
Sizler hayat verenler değil misiniz???
Annelerimiz...
Hayata sırt dönmeye en az hakkı olanlar sizlersiniz...

Bügün okula giderken havanın aldığı hal insanın içini karartıyordu...
Tek tek atan kar ruhuma yağıyordu sanki...
Gökyüzü böyle hallerde öyle somurtuyorki ,kapkara yüzünü delirmiş bir insana benzetiyorum.
Boyle anlarda bende sebebsiz bir hüznün kucagına ucuveriyorum...
Ama biliyorumki yaz da gelecek...
Ve bizler güneşli günler göreceğiz...
Sevdiğimiz bir dostla karşılaşacagız telefonu kaldırdığımızda...
Annemiz yine sevdiğimiz bir yemeği yapıp süpriz yapacak bize...
Gittiğimiz bir sinemanın duvarındaki delikte, içerde izlediğimiz kurmaca dünyanın tam tersine yaşamın gözleri gibi kedi yavrularının bakışlarıyla karşılaşacağız...
Kimbilir seveceğiz yeniden ve kimbilir sevileceğiz hemde çook...
Kimbilir sandığımızdan daha çok sevildiğimizi göreceğiz sevdiklerimizce sevinerek...

Büyük şairin dediği gibi güzel günler göreceğiz belki güneşli günler...
Ve yine onun dediği gibi enseyi karartmamak lazım...

Sevgilerle...
 
çok teşekkür ediyorum,yalnız olmadığımı veya bu duyguların bana has olmadığını biliyorum ama işte bazen dünya insana çok dar.yada soluk alıp verdiğimiz hava tükenmiş gibi geliyor ,sanırım bu günler öyle günler atlatacağım . :)
 
yagmur' Alıntı:
bugün yine aynada ki yüz bana ait değil ,isyan günlerimi başladı tekrar,kafamın içi karmakarışık ,birşeyler yapmam lazım düşüncelerimi düzene koyamıyorum yine,aksi gibi hava da kötü.üzgünüm yazmak istedim yine kendimden uzaklaşmaya başladım sanırım.

"acaba" diyorum,

siir ve edebiyat aski mi yazdiriyor bunu. yani hislermiz mi bizi yonlendiriyor, biz mi hislerimizi. yoksa hepsini baska biri yada baska 1 sey mi...

benimki sadece merak.

ama her yazilanin hissedilmesi, her hissedilenin yazilmasi da mumkun degil.

sahne sanatcilarinin mimiklerine, edebiyatcilarin dediklerine,
dusun inanmadan once 2 kere...

oy oy oy siir oldu benimki de:)

ne yalan soyliim guzel yazmissiniz. freud un muhalifi 1 adam vardi. insan ne diyorsa "o" dur diyor. ama ben freud u seviyorum...

1 de diyorlar ki 1 adamin "net" i neyse "brut" u de odur...

ne demek simdi bu ben cozemedim:)
yazasim gelmis.
hani baliklar yumurtalarini birakacak guzel yerler arayip, omurlerini bu ugurda tuketiyorlar ya. ben de yumurtalarimi guzel 1 yere birakayim istedim:)

tabii bunu sinekler ve bocekler de yapiyor ama bu neyi degistirir ki...

talim ve terbiye kurulu bu mesajin ilk ve orta dereceli okullarda okutulmasina asla izin vermeyecek, bence siz de okumasaniz iyi olurdu. su anda zaman ve mekan duygusundan arinmis 1 sekilde yaziyorum.

ne yaziyorum ben de bilmiyorum.
umarim yarin sabah okuyup pisman olmam.
umarim yarin sabah buraya bir seyler yazdigimi hatirlarim :)

sevgiler
 
Alışmak! benim rahatsızlığım on aydır devam ediyor ve ben on ay önce yaptıklarımı hatırlamıyorum bile.Sanki hiç onları ben yapmamışım. Alışmaktan ziyade alışkanlık oluyor. Evet alışamadım. Ne gelir elden.
HAYAT DEVAM EDİYOR bize hiç aldırmadan. Tüm bildiğim bu...
 
Burhan kardeşim,zaman ne alışmayı öğretiyor nede unutmayı.Zaman sadece yaşam mücadelesi verebilmek için savaşmayı öğretiyor.Bu savaşı verirken yoruluyorsun bu öyle bir yorgunluk ki ,ne beden yorgunluğu gibi yatıp uyumakla geçiyor nede kafa yorgunluğu gibi hobilerinize dalarak geçiyor.
işte o zaman o duygu gelip yerleşiyor insanın ta içine ve kendinden uzaklaşmaya başlıyorsun.
 
KAYGAN

Yaşamak..
Çatıları buz kaplı kader ile
Daima mart ayındaymış sanarak.

Nasıl alışır düşmeye her sabah
Çatılardan paldır küldür insan
Kedili düşlerden uyanarak

Vefa LÖK
5 Mart 2005
 
.mrb yağmur ablacım.herkes o anı anlatıyor. ben o anı hiç hatırlamak istemiyorum.ilerde cesaretimi toplayıp anlatabilirmiyim bilemiyorum.
 
bu senin kararın güzel kızım saygı duyarım ama tecrübelerime dayanarak söylüyorum acılarını da mutluluğunuda paylaş . paylaşki yüreğin hafiflesin . şuna inan acılar anlatıldıkça daha az can yakıyor ,mutluluklar ise insana anlattıkça gülümsemeyi hatırlatıyor.ve eminim ki her insana olduğu gibi gülümsemek sanada çok yakışıyordur.
 
Benim Hikayem

Filmin ismi Funda, aklımda kalan tek türk filmi. Tekerlekli sandalyede oturan Kartal Tibet, onun bacaklarına sarılmış bir kadın...
Acıdığını düşünüyor, acımıyor diyorum, seviyor anlasana seviyor...
En azından ben severdim böyle birini...
Yinede suya uzanırken o adam düşüverince yataktan, yok canım daha neler bukadar drama olmaz heralde...
Nekadar geçti o filmi izledikten sonra bilmem anladımki düşülebiliniyormuş bir yudum su için ve sabahlara kadar ağlanıyormuş kalkamadığın o yerde...
Sonra düşmemeyi öğreniyorsun, sessizde ağlanabiliyormuş meğerse, sırf sevdiklerin üzülmesin diye hıçkırıklar yutulabiliyormuş ve acımasınlar diye güçlü olmak zorunda oluyormuşsun, ben bunu bilmiyordum...
Ne güzel paylaşıyorsunuz acıları, 8 yıldan sonra bende paylaşmak istedim duygularımı.
...
Ankara,Kasım 1996 trenden ablamla indik, koyu bir sohbetteyiz, bir an karşıma birisi çıktı elinde oyuncak bir silah, birşeyler söyledi, kıpırdamayın vs. arkamı döndüm ablamı iki kişi tutmuş, onu kurtarmak için atıldım, sonra yerdeyim, peş peşe 6 el silah sesi, ablacım yerde yatıyor ve benimle konuşmuyor...
Başımıza toplananlar ablam hakkında konuşuyorlar, bu karnından vurulmuş ölür diyorlar. Ölmedi çok şükür ablam, 6 kurşuna rağmen şimdi bebeğini büyütüyor, bense tek kurşunla bir sandalyedeyim ve hala en çok ablamı kaybetmekten korkuyorum.
Beni sandalyeye bağlayan neden, bir örgütün sesini duyurmak için, bir polis memurunu öldürmek, silahını gasp etmek istemesi, onlar için o polisin bir genç kız olması ve o kızın 18 yaşındaki kardeşinin sandalyeye bağlanması önemli değil. Bu kadar saçma bir sebep duydunuz mu?
Kuran-ı Kerimde Asr suresi şöyle diyor.
1. Asra yemin ederimki,
2.İnsan gerçekten ziyan içindedir.
3.Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

Yağmur abla, yazdıkların beni çok etkiledi, bazen düşünüyorum da bundan daha acı ne olabilirdi diye, anne olmamama rağmen şu cevabı veriyorum, çocuğumun bu durumda olması. Herkes için bir teselli bir sabır konusu mutlaka var, ya annem olmasaydı ben ne yapardım?.
 
Her an yanlışa sürüklenmek ihtimalimiz saklı. Tek dileğim inancımı muhafaza edebilmek ve ilim arttırmak.

Çok üzücü olaylar oluyor bu gezegende. Sağ olun paylaşımınız için.

Huzur ve başarılar dilerim.
 
Dök içindekileri dök zeynep_erciyes
Paylaştığın her sıkıntı seni hem rahatlatacak hemde taşımanı daha da kolaylaştıracaktır.
 
Bu hale gelişimin üzerinden 23 yıl geçti. Insan yaşamında büyük bir zaman dilimi. Engelimden öncesi sadece bir kaç paragraftan ibaret benim için. Ama sonrası koskoca dolu dolu23 yıl. Alışmak nedense çok fazla zor olmadı diyebilirim. Bunun nedeninide mücadeleye bir an önce başlamama,aileme,dostlarıma ve çevreme borçluyum.

Bana destek olan hatırladığım/hatırlayamadığım herkese teşekkürler.
 
slm

yagmur hanımın soyledikleri çok dogru ama suda bir gercekki insan kaderini kendi cizemez vede kader bastan yazlır ınsanların anlına vede bizde ona gore yasarız ama severek ama sevmeyerek sonucta yasamak elimize ama hayat ne zaman nelerle karsılasacagımızı soylemiyor bizlere sadece elimizden gelen ne varsa onu yapmalıyız yasamak için inandıgmız seyler için savasalım vede yasamak guzel sonuna kadar yasayalım
 
Alışmak zor
evet ama alışmak da zorundayız
çünkü her şeye rağmen bir yaşam akıp gidiyor hayatımızdan
ve akışa bizde uymazsak ya bir bakıyoruz
o kadar gerisinde kalmışız ki hayatın arayı kapatmak için
çok daha fazla mücadele etmemiz(ki biz bunu zaten yapıyoruz)
o yüzden
HAYATA
BU DÖNÜM NOKTALARINDAN SONRA
daha sıkı sarılarak belki şimdiye kadar fark etmediğimiz güçlü yönlerimizi keşfederek yaşamaya mücadeleye ve ALIŞMAYA ÇALIŞIYORUZ
ALIŞIYORUZ DA :wink:
 
yAĞMUR İNAN SENİN YERİNDE OLMAK İSTEYEN ÇIKMAYACAKTIR. Neden mi ?

37 yaşına kadar yürümüş gezmişsin........ o an varya o an işte sonrasına gerçekten alışmak zor.

Ben 3,5 yaşında engelli olmuşum. adım gibi olduğum günü iyi hatırlıyorumda.......... of of mu desem ah ah mı çeksem ne desem bilemiyorum.

Klavyenin tuşlarına elim gitmek istemiyor.

Bu tür acıları hataları sıkıntıları vs. gördükçe....

Szi yürümeye doymuşsunuzdur en azından. ben ama 3,5 yaşına kadar yürüdüm. 1 yılını silersek 2,5 yıl.

BUNA ŞÜKLER OLSUN. (Ne mutlu ki Bunu sizinle paylaşıp söyleyebiliyorum.)
 
hayat devam ediyor arkadaşım,bak sitede bir yığın dost ve arkadaş var.
 
Üst Alt