Müzik, çıkış noktalarından birisi, belki de en güçlüsü olan protest duruşunu birçok düzlemde göstermiştir. İnsanlar doğrudan ifade edemedikleri duygularını, özlemlerini, düşüncelerini, isyan ve başkaldırılarını Rock'dan Punk'a, Arabesk'den Halk Müziğine kadar birçok şekilde ifade etmişlerdir. Belki de bunların en yüksek volüm ve karmaşa içinde icra edilen şekillerinin özellikle gençler arasında popüler olmasını pek yadırgamamak gerekir. Ergen ve ilkgençlik çağında, bir başka deyişle karakterleri oturuncaya kadar insanların yaşadığı arayış döneminde, düzenle kavga etmek, kalıpları sorgulamak, yerleşik kültürün tam karşısında değerler benimsemek, gruplaşmak ve protest ortak değer yargıları edinmek sürecinde, kendilerini bu müziklerle özdeşleştirmek gençliğin normal ve sağlıklı karşılanması ve yaşaması gereken bir evrim sürecidir.
Aslında işin ilginç tarafı çoğumuz farkında olmasak bile yerleşik düzenle yapılan bu kavga, müzikle yapılan hayatın bu felsefi sorgulanması, birçok kişide ömür boyu sürmektedir. Bu protest duruş, metal müzik gibi insanların doğrudan burnuna vurmuyor olsa bile daha tinsel düzlemde birçok müzisyende de görülebilir. Gençlik döneminden sonra çoğu sanatçıda bu ifade daha dingin, daha estetize ve çok daha etkili bir şekilde ortaya çıkabilir.
alperstein' Alıntı:
Bu sözleri yazan kimdir bilmiyorum. Ama bir psikiyatriste gidip de:
-"Doktor, sesler duyuyorum, Sesler beni yalnız bırakın
Neden içimdesiniz ve ruhuma eziyet ediyorsunuz?"
diye anlatsa, doktor da teşhis koymakta çok zorlanmaz sanırım.
andante' Alıntı:
sanatçının bana karşı saygılı olması gerektiğini de savunuyorum.. Sanatçının da sorumlulukları olmak zorundadır kısacası.
Ama sanatçıda, bir başka deyişle yaratıcıda, kuralları sorgulayan, düzene aykırı bir ifade yaratabilmenin ön şartı hemen her zaman düzene aykırı bir karakter gerektirir. Bu yüzden sevgili Alper ağabeye katılmıyorum. Sanatçıyı evcilleştiren, onu hizaya getiren, kendilerine göre "sağlıklı" olmasını isteyen bir toplum onun yaratıcılığını ortadan kaldırır. Bir başka deyişle sanatı ortadan kaldırır:
andante' Alıntı:
Wagner belki de tüm müzisyenler içersinde en rezil olanlardan bir tanesidir. Her türlü sapkınlık ve insanlık dışı düşünceler sadece bu zamanda yoktu. Klasik sanatçılar arasında da Wagner bugün kü müzisyenleri bile geride bırakacak bir sürü saçmalığı yaşantısında gösterebilmiştir.
Notre Dame de Paris (Notre Dame'ın Kamburu) müzikalini biliriz. Müzikalin temelini aldığı romanı ve yazarı Victor Hugo'yu da biliriz. Zamanının en saygıdeğer sanatçılarından biri olarak bilinen Hugo'nun bile toplum ile çatışan, kuralları umursamayan yanlarını ise pek bilmeyiz. Eserlerini yarattığı süreçte karısı, metresi ve hizmetçisi ile ard arda beraber olduğu söylenen Hugo, koyu bir Katolik olarak yetiştirilmesine rağmen süreç içinde koyu bir anti-İsevi duruş geliştirmiş; daha sonra kendisini "deist" olarak nitelendirmiş, hatta iki oğlunun da cenazelerini Hristiyan adetleri ile kaldırtmamıştır.
Laus_Deo' Alıntı:
Bu arada bir konuyu burada belirtmek istiyorum.Paganizm ile Satanizm'i aynı kefeye koymamak gerekir.Paganizm putperesliktir yada daha bir geniş anlamıyla,Tanrıdan başkasına tapan anlamında kullanılır.İslam dininde ise müşrik olarak bilinir.Hristiyanlıkta ise pagan terimi hasıl olmuştur.Paganlar doğa kökenli,çok tanrılı dinlere inanan insanlardır.öğretilerinde diğer dinlere karşı bir hayırcılık vardır.bu bakımdan özellikle hristiyanlığa ve müslümanlığa karşı çatışma ekseni etrafında yoğunlaşmışlardır.
Aslında semavi dinlere göre "şeytan" kavramı Paganlığın çok daha yakınında duruyor. İnanç sistemlerinin en şiddetli çatışması doğa dini Paganizm ile semavi dinler arasında yaşanmıştır. Birbirlerine rakip olan, birbirlerini ateist olarak suçlayan inanç sistemleri her fırsatta birbirlerini kötülemiş; birinin kutsal, olumlu saydığı kavramlara diğeri şeytanlığı, olumsuzluğu atfetmiş; olan da Paganizm ile kutsanan vahşi doğasını evcilleştirmek için semavi dinlerce boyunduruk geçirilmeye çalışılan ve iki arada kalan insanlara olmuştur.
İki inanç sistemi arasındaki en çarpıcı çelişki insanın temel içgüdüsüne, yani cinselliğine bakışta görürülür. Doğaya, insanın doğasına, kadın ile üretkenliğe ve bu yüzden yaradılıştan kaynaklanan dürtülere değer veren pagan kültürü, cinselliğe özel bir kutsama göstermiştir. Bereket tanrıçası -göğsü birçok meme ile dolu- Kybele'den, kocaman bir erkeklik organı ile tasvir edilen bereket tansısı Priapus'a kadar bu kutsama birçok tanrı/tanrıçada görülebilirken, halefi olan İsevi kültürü ise cinselliği kadın ve şeytan ile ilişkilendirerek "temel günah" olarak nitelendirmiş ve şeytanla simgelediği doğasının çağrısına direnemeyen insanı cennetten kovmuştur. İnsan cennete ancak doğasını reddederek yeniden kavuşabilecektir. Dünyada ilahi yolda cinselliği reddeden en belirgin simge olan "bakire" Meryem adına yapılan Notre Dame de Paris (Paris'in Bakiresi/Meryem Ana) katedrali bu mantığın en belirgin anıtlarından biridir.
Dahi olarak nitelendirilen Victor Hugo'nun Notre Dame Katedralini başrolüne koyduğu eserinden yola çıkılarak gerçekleştirilmiş olan müzikal de tam bir deha örneği. Görsellik ve ezgiler yanında, asıl liriklerde kullanılan "aysberg tekniği" insanı büyülüyor. Küçük parçalardan, birkaç mısradan bile "o anın üzerinde durduğu" yüzeyin altındaki tüm bir kültürü size farkettiriyor.
Bize ve birçok farklı dile hatalı bir şekilde Notre Dame'ın Kamburu olarak çevrilen orijinal eserin asıl adı gerçekte sadece Paris'deki katedralin adı, yani: "Notre Dame (de Paris)". Müzikalinin en güzel şarkısı olan "Belle" ise; insanın yaradılışını, doğanın çağırısını, kişinin üstbenlik/altbenlik savaşlarını, toplum ve din kuralları ile bireyi hiçe sayarak uygulanan ayırımcılığı ve insanların bunları sorgulamasını gözlerinizin önüne seriveriyor.
Yazıya
şarkıyı buradan dinledikten sonra devam etmenizi öneririm:
GÜZEL
Quasimodo (Notre Dame'ın kamburu):
Güzel...
Bu sözcük onun için türetilmiş sanki
Uçmak için kanatlarını açan bir kuş gibi
Dans edip vücudunu ortaya serdiğinde
Seytan beni aşağı çekiyor
Gözlerimi giyisisinin altına diktiğimde
Meryem'den ne dilemeliyim?
Kim, kim atacak ona ilk taşı...
Yaşamayı hak etmeyecek.
Oh Lucifer! (1)
Oh izin ver bana
Esmeralda'nın saçlarını
Bir kere okşayayım parmaklarımla...
Frollo(Rahip):
Güzel...
O yaşama dönen Diable(2) mi
Tanrı'dan beni uzaklaştırmak için?
Kim büyüledi beni bu dünyevi şehvetle
Yukarıdaki cennetten dönmem için?
İlk günahı taşıyor içinde
Onu arzularsam suçlanacak mıyım?
İnsanlığın bir fahişe, sokak kızı gibi gördüğü
Dünyanın sorumluluğu kadar ağır bir yük oldu benim için aniden (3)
Oh sana yalvarıyorum Meryem
Esmeralda'nın bahçesine (4) girmeme
Bir kerecik izin ver
Phoebus(Yüzbaşı):
Güzel...
Ayartıcı gözlerinin ardında
Hala masum kalmış olabilir mi?
Gökkuşağından giyisisinin içinde
Kıpırdandığında dünyaları vaadederken?
Dülsinem bana bir küfre izin ver
Tanrı bizi birleştirmeden önce...
Hangi erkek ona bakmaya karşı koyabilir
Heykele dönme riskine rağmen
Oh Fleur-de-Lys (5)
Ben güvenilir bir adam değilim
Toplayacağım Esmeralda'nın
Aşk çiçeğini... (6)
Trio:
Gözlerimle onu soyarken
Meryem'den ne dileyeceğim?
Kim, kim atacak ona ilk taşı.
Yaşamayı hak etmeyecek...
Oh Lucifer! (1)
Oh izin ver bana
Esmeralda'nın saçlarını
Bir kere okşayayım parmaklarımla...
Esmeralda...
Şarkı üç karakterin; Zangoç Quasimodo, Notre Dame Katedrali Başrahibi Frollo ve Kraliyet süvari yüzbaşısı Phoebus'un, çingene kızı Esmeralda'ya duydukları imkansız aşkı anlatır. Zangoç sakat olduğunu düşündüğünden; başrahip ve -kuzeni ile nişanlı olan- yüzbaşı ise toplum kuralları ve konumlarından ötürü Esmeralda'ya kavuşamayacaklardır. Üstelik hem başrahip hem de yüzbaşı, bir yandan da Esmeralda'nın topluma karşı bir tehdit olduğunu düşünmekte ve duydukları aşk ile beraber ciddi bir ikilem içinde kalmaktadırlar; hatta öyle ki şarkıda başrahip bu duyguyu, bu ikilemin omuzlarına yüklediği ağırlığı, -İsa'nın, Golgotha'ya giden yolda insanlardan aldıktan sonra sırtlanarak taşıdığı- insanlığın tüm günahlarının yükü ile benzeştirmektedir (3)...
Her üçünün de içinde yaşadıkları toplum ve din kurallarından oluşmuş konformist hayat, kendilerine göre açıktır ki sonunda onları cennete taşıyacaktır. Ancak bu ilahi kurallarla örülmüş yaşama aldırmayan, bir başka deyişle başkaldıran Esmeralda'yı elde etmek için Tanrıya yakarmak faydasızdır. Hem Quasimodo, hem de Rahip Frollo, Meryem Ana'dan dileyecekleri pek birşey olmadığını itiraf ettikten sonra yüzlerini Şeytana çevirirler.
Bu yüzden Notre Dame ve temsil ettiği ilahi değerlere karşı çıkan, karşısında vücudunu sergileyerek dans etmekten çekinmeyen Esmeralda'yı elde edebilmek için Tanrıdan medet umamayacaklarını düşünüp Şeytana yalvarırlar. Her üçü de Esmeralda'ya olan tutkularını kendi kişiliklerinin yönlendirdiği doğrultuda ifade ederler. Quasimodo platonik; başrahip ilahi temalar üzerinden yola çıkarken, yüzbaşı ise açıkça şehvetinden bahseder.
Quasimodo, şeytana hitap ederken "Lucifer" adını kullanır. (1) Şeytanın isimlerinden olan "Lucifer", "Kusursuz Melek/Perfect Angel" olarak yaratılmış olan Şeytanın, gözden düşmeden önceki adıdır. "Işık Saçan" anlamındaki kelime, aslında zamanının kültüründe evrendeki yaratılmış en güzel varlık oluğuna inanılan Şeytanın göz alıcılığını tarif eder. Ateşten yaratılmış olan şeytan, bu ışıltısını altın ve mücevherden yapılmış derisi ile yansıtır. "Güzel" kelimesinin onun için yaratılmış olduğunu bile düşünen Esmeralda'nın şeytaniliğine, göz alıcılığına, güzelliğine bu şekilde gönderme yapan Quasimodo'nun şarkısında, Lucifer'deki ayartıcılık, şeytani ruh , hem cenneti, hem de cehennemi aynı anda düşündüren şekilde tasvir edilir: Esmeralda'yı kanatlarını açmış ve cennete yükselen bir melek gibi gören Quasimodo, aynı anda bu tutkusundan ötürü cehennemden onu aşağı çeken şeytanın da farkındadır. (Lucifer sürüldüğü cennetten "Genesis/Yaradılış" öncesi dünyaya/cehenneme düşer. Cennetteki meleklerin yaklaşık üçte biri de onunla gelmiştir. Ancak bu konuda kutsal kitaplar ikiye ayrılır; İngilizce'ye çevirilerinde çoğunluğu "to the earth" yani "dünyaya" düşmüştür derken, kimisi de "into the earth", yani "dünyanın içine" düşmüştür şeklinde anlatır. Açık ki şarkı ikinci yorumu kabul etmektedir.)
Quasimodo'nun romantizminin sonrasında sahneye çıkan başrahip ise ilahi tutkusunu anlatır; Cennetten kovulduktan sonra "Fallen Angel/Düşmüş Melek" olarak Diablo, Satan, Baal, vs gibi birçok isimle adlandırılmış olan Şeytanın ismi artık düştükten sonraki adıdır; Eski Fransızca'da kullanılan "Diable" (2) kelimesi ile şeytanı nitelendirir. O da Quasimodo gibi güzelliği şeytani doğa ile eşdeğer tutarak kendisini cennetten cehenneme döndüreceğinden ötürü duyduğu endişeyi dile getirir. Cinselliği (İlk günahı/doğanın tutkusunu) içinde taşıdığını düşündüğü Esmeralda'yı arzuladığında suçlu olup olmadığını sorgular. Esmeralda ile beraber olmayı cennette bulunmak gibi duyumsayıp "Garden of Eden/Cennet Bahçeleri"ne gönderme yaparak aynı güzellikteki şeytani alternatifi olan Esmeralda'nın bahçesine (4) bir kerecik girmek istediğini söyler.
Genç yaşına rağmen hayatın içinde pişmiş, birçok tecrübe geçirmiş ve insanları tanımış olan yüzbaşı ise Esmeralda'nın cinsel çekiciliğine yönelir. O fettan bakışların arkasında masumiyetin kalmış olamayacağını düşünür.
Phoebus'un 14 yaşındaki kuzeni olan nişanlısının adı "Fleur de Lys" (5) ile, Victor Hugo romanını yazarken politik ve mitolojik göndermeler yapmıştır. Fransa krallığının sembolü olan zambak, konformizmin ve kuralların bir simgesi olarak şarkıda dile getirilirken, mitolojik anlamında ise Havva'nın hamile olduğunu öğrendiğinde gözlerinden fışkıran çiçeklerdir. Ama her şeye rağmen Phoebus şarkıda bu kutsal çiçeğe arkasını dönerek "doğaya ait" bir kır çiçeğini (6) koparacağını söylemektedir.
Ancak ön plana çok çıkmıyor olmasına rağmen, aslında şarkının asıl karakteri Esmeraldadır.
İspanyolca bir çingene ismi olan "Esmeralda", zümrüt, zümrüt ışıltısı, zümrüt yeşili anlamına gelir. Pagan inanışında doğanın rengi olan yeşil, oldukça olumlu anlamları olan bir renktir. Bilgeliğin sivri şapkasını cadı şapkasına, neptune'ün yabasını zebani çatalına çevirdiği gibi kendisini yerleştirirken birçok Pagan sembolünü tersine çevirmiş olan ilk İsevi kültürü yeşil renge de olumsuz anlam yüklemiştir. Antik inançlarda doğayı ve doğaya yüklenen yaşam, üretkenlik gibi anlamları temsil eden renge daha sonra bu şekilde şeytani doğayı simgeleyen bir anlam atfedilmiştir. Aşk ve tutkunun simgelendiği mücevher ise, yine kadınlığı simgeleyen ve Paganizmde çok önemli bir yeri olan aşk yıldızı Venüs ile eşleştirilir.
Üç farklı karakterin ortak umutsuz tutkularını, ihtiraslarını; yerleşik kültüre göre çok basit ve ilkel yönelimlerden ibaret görülse bile aslında doğalarından gelen dürtülerini, romantik anlamlar yükleyerek estetize bir perspektifle sahneye koyan şarkı; bireyle toplumun, insanın yaradılışı ile onu evcilleştirmek için sonradan üzerine giydirilmeye çalışılan kalıpların çatışmasını, kişilerin bu dürtüleri kendileriyle barışık kalmak için kültürle uyumlu şekilde ifade edebilmek adına gösterdikleri rasyonalizasyon çabalarını ve hatta yapabildikleri ölçüde inançları sorgulamalarını oldukça etkileyici biçimde sahneliyor. Ama şarkının -bana göre- asıl çarpıcı yönü; "erkeği/insanı" bu sorgulamaya, "bu bilince" sıradan bir çingene kızının (Esmeralda/Kybele/Venüs/Lucifer/Şeytan--ya da Paganizmin doğasal dürtüleri) nasıl götürdüğü.
Şarkının bu yazdıklarımın ne kadarını kastettiğini tam bilmemekle beraber (olasılıkla çok daha fazlasıdır), birkaç dakikalık bir sürede insanı kültür dağarcığının içinde kelimeler ve sembolize ettiği anlamlar ile yolculuğa çıkartarak küçücük bir an içinden insanın çıplak yüzünü ve onu çevreleyen binlerce yıllık bir kültürü nasıl farkettirdiğini görmek benim için oldukça etkileyici oldu. Umarım aynı etkiyi siz de hissetmişsinizdir.
Selamlar.
Kaynaklar:
http://www.20000-names.com/female_gypsy_names_roma_romani_romany.htm
http://www.markbeast.com/satan/lucifer-satan-devil.htm
http://www.utexas.edu/tmm/npl/mineralogy/Lore_and_Mythology/index.htm
http://www.suite101.com/article.cfm/historical_plants/107613
http://www.newworldencyclopedia.org/entry/Victor_Hugo
http://sol.sci.uop.edu/~jfalward/Lucifer.htm
http://kitap.antoloji.com/kitap.asp?kitap=40334
Not: Bu yazıyı daha önce botanical'ın bir
yazısından yola çıkarak sadece "Belle" şarkısı üzerine bir inceleme olarak yazmıştım ve Müzik bölümünde başlık açılamadığını farkettikten sonra bir kenara koymuştum. Ancak bu topiğin gidişi ile ilgili olabileceğini gördükten sonra biraz değiştirerek buraya ekledim.
Ayrıca itiraf etmeliyim ki yazıyı biraz da çekinerek yazdım; zira "müzik" benim iyi bilmediğim, yani benim için pek tekin olmayan bir bölge. Bunun yanında şiir çevirisi de oldukça zor bir iş; her iki dile de hakim olmanın yanında çevirilen eseri ve kültürünü iyi bilmek gerekiyor. Yine de adımlarımı dikkatli attığımı düşünüyorum. Eğer varsa hatalarımı daha iyi bilenler düzelttikleri takdirde sevinirim.