Bizim bu meselelerden önce "tartışma, müzakere etme gibi mevzularda bir noktaya ulaşmamız gerekiyor" diye düşünüyorum. Zira karşı görüş bir fikir bildirildiğinde ilk başvurulan durum: "madem böyle düşünüyorsun o zaman sen şusun, busun" denilmektedir. İkincisi ise bu konu şunları alakadar eder, bunları etmez, inananlar görüş bildirebilir inanmayanlar bildiremez demenin birkaç anlamı var.
Birincisi şunu söylüyor: (o jargonla yazalım) Abesten şüphe varsa namazdan da olur. Yani benim bile tereddüt ettiğim yerler var demesinin bir başka şekli. Tam aksine, şöyle söylenmeli: Bu argümanları herkesle müzakere edebiliriz, çünkü biz kendimize güveniyoruz.
İkincisi ise, bu konu bizim tekelimizdedir, kimin neyi tartışacağına biz karar veririz. Tabi, bunların ağababaları da böyle derdi.
Mevzuya dair bir laf da biz söyleyelim: Bu yayını hazırlayan kişi kimdir bilemem ama bu yayın benim önüme gelse, doğrudan çöpe atardım. Zira bir iki tane ayet ve hadisi alt alta yazınca o yayın olmuyor. Her şeyden önce bu kişi engellilik ve literatürüne son derece uzak, bilgisiz ve hatta bu konuda yayın çıkarma cüretini gösterdiğine göre cahil biri. Bir defa kitabın kapağı. O kapak nasıl bir kapak öyle yahu? Şekli geçelim, peki...
Dakika bir gol bir:
""Engelli" kavramı; zihin, ruh, beden ve uzuvlarda bulunan bir arıza ve hastalık sebebiyle hayatını sürdürmede, işlerini görmede ve topluma uyum sağlamada sıkıntısı bulunan kimseleri ifade eder."
Orta Çağ'dan bir cümle! Sana, bana; arızalı, sıkıntısı olan, topluma uyum sağlayamayan diyor. Bu 50 sene önce terk edilen tıbbi modeldir. Bu model sakatlık halinin tedavi edilmesi, rehabilite edilmesi gereken bir mesele olarak görür. Onun için bu durum eksiklik, arızadır. Bununla beraber bir fonksiyon kaybını eksiklik olarak tanımlar ve yeteneklerin de buna paralel hareket ettiğini yani yeteneklerin de yitirildiğini varsayar. Halbuki fonksiyon kaybı ile yetenekler paralel hareket etmez. Eğer öyle olsa idi insanlığa yön veren, mesela Tesla hiçbir zaman ortaya çıkmaması gerekirdi.
Öte yandan sakatlık kişinin kendisinde olan bir hal iken engellilik ise bireyin kendi dünyası dışındaki koşullarla yani toplumun yarattığı engellerle, bir hale dönüştürülmesinden ibarettir.
Dolayısıyla bu kavramların dahi ne olduğunu bilmiyor.
Mesela bir başka örnek:
"Nice insanlar sağlıklı iken bir trafik kazası veya bir iş kazası veya bir kalp krizi veya bir damar tıkanması veya bulaşıcı bir hastalık sonucu sağlıksız, felçli, kötürüm, ortopedik ve görme özürlü olabilmektedir. "
Bu da tam bir sağlamcılık ideolojisinin sözüdür. Bu ideolojinin dünyandaki en iyi temsilcisi ise Adolf Hitler'dir. Adolf Hitler ile bu düşünce arasında inanılmaz benzerlikler vardır. Farkı ise, Adolf Hitler bu insanların öldürülmesi, yok edilmesi gerektiğini söylerken bunlar söylemiyor. Ama "normal olma", "sağlıklı olma" hali gibi kavramları birebir aynıdır. Bir de tabi "sağlıksız olma" (ne demekse) halinin nedenini yaratıcıya bağlıyor, ve bunun da bir sınav olduğunu söylüyor.
Neyse, yaz yaz bitmez. İşin felsefesi, sosyolojisi üzerine yazdıklarını doğru kabul edersek yani din bu ise dinin savundukları yanlış. Yazdıklarını yorum hatası dersek o zaman bu yayının yeniden yazılması gerekir.