Günler geçer ardindan ve aylar... 
Bazen de yillar... 
Bebekler büyür, insanlar yaslanir, insanlar ölür, 
esyalar eskir, evler yikilir, kurur agaçlar... 
Sokaklarin adi degisir... 
Acilar bellegin acimasizligina teslim olur... 
Sevilen unutur, seven yanar... 
Bazen ask gider... 
Ve hayat da gider onun pesinden... 
Terk edildigin yerde öylece kala kalirsin... 
Bir sabah uyanirsin ki gözünü açtigin ömür senin ömrün 
degildir... 
Aynada tek parça görünen bedenin, aslinda lime 
limedir... 
Nefes diye içine çektigin cigerlerinde parçalanmis 
askinin cam kiriklaridir... 
Her sabah ölmeyip neden uyandigina lanet edersin... 
Bazen ask gider... 
Önünde bir kadeh raki, küllükte bir ölüm dolusu 
izmarit öylece bakakalirsin arkasindan... 
Kulagin hiç çalmayacak olan telefondadir... 
Zaman dursun saatler hiç geçmesin istersin... 
"Tanrim ne olur gerçek olmasin, ne olur günes dogmadan 
geri dönsün, teninde bir baska tenin kokusunu getirse 
bile dönsün yeter ki hiçbir sey sormam ona, bu geceyi 
yasanmamis sayarim, unuturum yeter ki asik olmasin..." 
içimde durmaksizin çiglik atar dualar... 
Ama bazen ask gider ve o çaresizce yalvardigin Tanri 
bile gider pesinden... 
Sonra sabah olur, günes dogar... 
Askin gelmez bir türlü... 
Bir gecede degisir ömrün... 
O bir türlü inanmak istemedigin kader seninle alay 
eder gibidir... 
Ömrünü adadigin, yillarini önüne serdigin askin bir 
gecede bir baska hayata karismistir iste... 
Bir gecede bir baskasinin aski olmustur... 
iNANAMAZSIN!... 
Bazen ask gider... 
Ve sen yilardir içinde yasadigin yürekten valizler 
dolusu anilarla kendi yalnizligina tasinirsin... 
Elin varmaya varmaya bosaltirsin dolaplari... 
Çekmeceden çikan her giysi parçasi onunla geçirdigin 
anilarin tarihiyle agirlastikça agirlasir... 
Onun kollarinda geceler boyu cennet uykularina 
karistigin yatak sen giderken utancindan bakamaz 
yüzüne... 
Dogmamis bebegin yerine koyup büyüttügün cam önündeki 
o küçük mor menekse yapraklarina kondurdugun veda 
öpücügüyle büker boynunu... 
Valizlerini kapinin önüne yigip yüzün sirilsiklam son 
bir sigara için yigilirsin koltuga... 
Gidiyorsundur iste... 
Askini kendi ellerinle bir baska aska teslim edip... 
Ömrünü onun ömrüne, hayallerini onun hayallerine, 
sevdani onun sevdasina ekleyip... 
Bazen ask gider... 
Ve adresi degisir evinin... 
Sesinin tonu degisir, yüzünün rengi... 
Yastiginin sicakligi, yedigin yemegin tadi uykularin 
degisir... 
Ve rüyalarin her aksam açip girdigin kapidan baska bir 
sevda giriyordur atik... 
Her gün oturdugun koltukta o bakmaya doyamadigin 
gözlerin isiginda bir baska sevda oturuyordur... 
Yillardir evinde agirladigin, masalarina konuk 
oldugun, hayatlarini paylastigin dostlarinin 
kahkahalari arasina bir baska ses karisiyordur 
artik... 
Senin gölgene aliskin duvarlar bile çoktan 
kabullenmistir yoklugunu... 
Her gece uyudugun yastiga bir baska sevda birakiyordur 
kokusunu... 
O öpmeye kiyamadigin dudaklarda bir baska sevdanin 
adi... 
Askinin o tek cennet bildigin uykularinda bir baska 
sevdanin rüyalari... 
Bazen ask gider ve anilarda gider pesinden... 
Siz hiç o yüreginize sigdiramadiginiz askinizi bir 
baska sevda için aglarken gördünüz mü?... 
Ben gördüm!... 
Kör oldu gözlerim onunla sevdasina aglamaktan... 
Bir alev topu gibi onun için çiglik çiglik yanarken 
siz hiç askinizin önünde diz çöküp "Bu kadar çok 
seviyorsan birakma onu, sana kiyamam ne olur git," 
diye yalvardiniz mi?... 
Onu bir baskasinin kollarinda düsünürken siz hiç 
geceler boyu aklinizi kaçirmamak için kendi kendinize 
bagirdiniz mi: "Unut onu, unut onu, unut onu ya da 
ÖL!..." 
içinizdeki o durmak bilmeyen yanginin acisini 
dindirsin diye kanatincaya kadar bileklerinizi 
isirdiniz mi?... 
Göz yaslari içinde yastiginiza gömülüp her Tanri'ya 
siginmak istediginizde artik baska bir yürege sevdali 
olan askinizi ondan geri istemekten utanip dua 
etmekten vazgeçtiginiz oldu mu hiç?... 
Siz hiç yana yana sevdiginiz bir sevgilinin yoluna 
gençliginizi serip güle güle baska bir aska 
ugurladiniz mi?... 
Bazen ask gider!... 
Ama ölüm gelmez bir türlü... 
Ne yapsaniz öfke duyamazsiniz, giderken bir kibrit 
aleviyle atese verdigi ömrünün alevleri içinde eriyip 
giden yüzünüze siliniz giden kokunuza, kül olan 
yüreginize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdaniza... 
Anlarsiniz asktir bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul 
etmeyen... 
Vefasiz bir unutusa kurban olsa da solup yitmeyen... 
Hayattan sogutup size ölümü özleten... 
Ölü bir bedende canli kalmakta direnen... 
Anlarsiniz asktir bu... 
Ama bazen ask gider... 
Aslinda bilirsiniz nereye gittigini... 
Onu çagiran o eksik yarali ve hep kanayan 
çocuklugudur... 
Onu çagiran hani o gözlerinde görüpte en çok bu yüzden 
vuruldugunuz ertelenmis çocuklugunun o mavi 
bahçesidir... 
Dönüp dünüp yeniden baktigi o gizemli bahçede onu 
eksik severek yaralamis annesinin sesini duyar gibi 
olmustur belki de... 
Yanildigini anladiginda da ürkekçe o bahçenin kösesine 
siginip gözyaslarina bogulmustur... 
Belki onu bu yüzden affedersiniz... 
Belki de baska bir sevda için karsinizda gözyaslarina 
boguldugunda onunla beraber aglayip "Git ve aramaya 
devam et, unut beni," dersiniz... 
Çünkü bilirsiniz ki ask çocuklugun arka bahçelerinde 
dalip gittiginiz ve sonra evin yolunu bir türlü 
bulamadiginiz, kurallarini kimsenin bilmedigi garip 
bir oyundur aslinda... 
Bir gün ansizin o oyunda yanivermis hak etmediginiz 
halde o bahçeden kovulmussunuzdur... 
Anlayamazsiniz neden kovuldugunuzu, nerede hata 
yaptiginizi, neden unutuldugunuzu... 
Yilardir oynadiginiz o büyülü oyuna dalip hayati 
disinizda biraktiginiz için bir gün ask gider ve siz 
evin yolunu bir türlü bulamazsiniz... 
Sonra zaman geçer... 
O karanlik bahçe aydinlanir... 
Ve anlarsiniz ki sevda denen o büyülü oyunda herkesin 
kurallari bir birinden farklidir... 
Siz ayni bahçede ayni oyunu oynadiginizi sanirdiniz 
belki ama onun sevdasi sizinkinden farklidir... 
Kendi bahçenizle onun bahçesini, kendi oyununuzla onun 
oyununu, kendi kurallarinizla onun kurallarini, kendi 
askinizla onun askini sinayamazsiniz... 
Belki de bunu anlattiginiz için kendi bahçenizden onun 
bahçesini, kendi çocuklugunuzdan onun çocuklugunu, 
kendi sevdanizdan onun sevdasini seve bildiginiz için 
bir gün ASK GiDER ve siz onun gerçek ask oldugunu 
anlayip UNUTAMAZSINIZ... 
Belki bu yüzden bir kibrit atesiyle yakip gittigi 
ömrünün alevleri arasinda sizi unutan askiniz 
çocuklugun o karanlik bahçesinde annesinin yarim 
biraktigi sevgiyi aramaya gittiginde ona öfke 
duyamazsiniz. Ve belki de bu yüzden aslinda 
yanildigini anlayip o bahçenin bir kösesinde ürkekçe 
size yeniden çocuk ellerini uzattiginda ona yüreginizi 
sonuna kadar açarsiniz... 
Bazen ask gider... 
Günler geçer ardindan ve aylar... 
Bazen de yilar... 
Bebekler büyür, insanlar yaslanir, insanlar ölür, 
esyalar eskir, evler yikilir, kurur agaçlar... 
Sokaklarin adi degisir... 
Acilar bellegin acimasizligina teslim olur... 
Sevilen unutur, seven yanar.. 
Bazen ask gider... 
Ya da siz gittigini sanirsiniz...
NOT:Bu şiiri ben yazmadım..Kim yazdı onu da bilemiyorum.Fakat bu güzel şiiiri sizlerle paylaşmak istedim..