Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Engelliler.Biz Sinema Kulübü

Sen, Sen Değilsin - You're Not You

BR9g2M.jpg


Michelle Wildgen’in aynı adlı romanından uyarlanan film, uçları yaşayan iki kadının hikayesi..

Kate (Hilary Swank) kariyer sahibi belli bir yaşam stili olan, ancak içten içe mekanik bir hayat sürdüğüne inanan aristokrat sınıf bir kadın, Bec ise (Emmy Rossum) tam zıttı lümpen bir hayat süren, tek gecelik ilişkilerle adeta sevmekten ve sevilmekten korkan, her bakımdan salaş yapıda genç bir üniversiteli kızdır…
İkisinin yolu Kate’in ALS hastası olmasıyla kesişecektir. Kocasının ve bakıcısının yardımıyla yaşayan Kate, kendisine hasta muamelesi yapan işinde başarılı bakıcısını gönderir, hayatı umursamaz, bağımsız hareketleriyle kendine münhasır Bec’i işe alır…
Ölümün ucuna gelmiş Kate hayata dair çok şey bildiğini zannetse de, bazı şeyleri Bec’ten öğrenip etkilenecek, aynı şekilde Bec de bu sağlam duruşlu kadın sayesinde uçları yaşadığı hayatını sorgulamaya başlayacaktır…
Birbirlerini oldukça seven ve güvenen bu iki kadından birinin sonunun ne olduğu bellidir.
Bu yüzden birbirlerine yapılması gerekenler hakkında söz verirken, esas kişiliklerini bulacaklar ve “sen, sen değilsin” olmaktan çıkacaklardır…
Filmin sloganı; "Hayat, bizi nefessiz bıraktığı anların çokluğuyla ölçülür."
 
Sen, Sen Değilsin - You're Not You ALT YAZIYI SEVMESEM DE, MERAKLA İZLEDİM.İLGİMİ ÇEKMEDESE İZLENEBİLİR
 
Mucize filmi üzerine..

ayppJQ.jpg
[/url][/IMG]
Sinema sanatı büyülü gelir bana… Hele de dünya topraklarında olan biteni görsel şölen eşliğinde sunuyorsa… Bu yüzden yüreğime hep güzellik eker…

İşte bu hafta sonu kameranın peşine takılıp Kars’ın bir köyünde yaşayan spastik Aziz’in yaşamına konuk oldum. O da kim mi? Bugünlerde izlenme rekorları kıran “Mucize” filminin baş karakteri… Filmi izlerden kimi kez gözlerim buğulandı kimi kez isyan ettim ötekileştirilenleri görmeyenlere… Görüp de bir görüsü olmayanlara… Ne yalan söyleyeyim? Aziz’in dışlanmışlığını, çaresizliğini, yalnızlığını tâ yüreğimde hissettim. Hani, hissetmek için engelli olmaya gerek yok. Ama ateş en çok düştüğü yeri yakarmış! İnsan soğuğun şiddetini sıcacık bir evde tatlı tatlı uyuklarken bilemezmiş.

Filmde ajitasyon var mı

Kimileri filmde bol bol ajitasyon olduğunu söylüyor. Ben buna katılmıyorum. Aziz kendisini ifade edemeyen bir karakterdir. Eğer, onun yalnızlığı, itilmişliği, bir kenara bırakılmışlığı ve kimsesizliğini mercek altına alıp kamerayı bu hayatın kendi doğruluğuna tutarsanız, bu olsa olsa gerçekliğin çıplaklığıdır. İşte o gerçeklik yalan olmadığı için siz o görüntü karşısında tir tir titrersiniz. Aziz’in bıçak sırtındaki yaşamı müzikle desteklenmişse, bu ajitasyon değil, sanatın insanı etkileme gücüdür.

Filmin konusu

Şimdi filmin konusundan söz edeyim. Ege’nin bir kasabasında oturan öğretmen Mahir’in (Talat Bulut) Kars’ın bir köyüne tayini çıkar. Küçük burjuva karısı Doğu’ya gitmek istemez. Bu yüzden karısını ve çocuklarını ardında bırakan Mahir, tek başına yola çıkar. Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ köyüne gelir. Köyde okul yoktur. O arada ülkede 1960 darbesi olmuştur. Mahir öğretmen, şehre inip yetkililere okulu olmayan bir köye atandığını, okul yapılması gerektiğini söyler. Ancak ülke karışık olduğundan iş başa düşer. Öğretmen, köy halkı ve dağa çıkan eşkiya el ele verirler, köye okul yapılır.

Öğretmenin köye gelmesiyle birlikte, köy yaşamını, feodal yapıyı, gelenek ve görenekleri, töreleri öğreniriz. Filmde Doğu bölgelerindeki yoksulluk, devletin oralara yeterince hizmet götürmemesi, zor yaşama koşulları, eşkiyalığın ortaya çıkışı, kadınların mal gibi alınıp satılması, eğitim ve engellilik gibi sorunların ele alındığını görüyoruz. Bu arada Aziz’le(Mert Turak) tanışırız.

Zulüm, acıma ya da dışlama

Aziz’in konuşma, yürüme ve ellerini kullanma engeli vardır. Ailesi onu doktorlara, şıhlara götürür ama rahatsızlığına çare bulamazlar. Aziz köyde kendi kaderine terk edilmiştir. Eski püskü, kir ve pislik içindeki elbiseleriyle köyün içinde tek başına dolaşır, köyün çocuklarınca sopayla dövülür. Herkes Aziz’e yapılan bu zulmü görmezden gelir. Her ne kadar ona sevgi ve şefkat gösteriyor gibi gözükseler de, bu gerçek anlamda sevgi değildir. Ya ona acırlar ya da dışlarlar.

Kırmızıgül, burada engellilerin nasıl toplumca ötekileştirildiğini, duygusal ve fiziksel şiddete uğradıklarını Aziz karakteri üzerinden verir. Aziz bedensel/konuşma engelli olmasına karşın toplumca akıl yetisinden yoksun gibi algılanır.

Engellilik hep iyileştirilmesi gereken bir olgu mudur

Filmde Aziz’in engel türüne spastik diyebiliriz. Ancak nasıl oluyor da, beyindeki bir hasar sonucu kaslarda meydana gelen bir arıza aşkın gücüyle iyileşebilir? Bu akıl dışıdır.

Kanımca, Kırmızıgül, engellilik sorununu bu bakımdan ele alırken, roman ve Türk filmlerindeki klasik bakış açısını kıramamıştır. Buna göre, tam olamayan engelliler, ya ilahi güçle ya da mucizeyle iyileşirler. Bu anlayış geleneksel bir anlayıştır. Eğer yeterince sevgi dolu olursan, olağanüstü bir biçimde iyileşirsin gibi düşünceler, engelliliğin olumsuz bir olgu olduğunu beyinlere yerleştirmektedir. Bu da kalıplaşmış bir düşünce biçimidir.

Sen sakatsın! Evlenip yuva kuramazsın

Filmde Aziz çok yalnız bir insan olarak gösterilir. Atından başka dostu yoktur. Atıyla birlikte tek başına dağ bayır gezer, durur. O arada evliliklerin yöresel adetlerle nasıl yapıldığı gösterilir filmde. Aziz’de 31 yaşına gelmiştir gelmesine ama kimse onu delikanlı olarak görmez. Evlenip yuva kurabileceğini düşünmez. Hatta kimi kez bu istediğini davranışlarıyla belirtse de, kimse onu anlamak istemez.

Tüm bunlar engellinin toplumdan nasıl soyutlandığının, ailelerin engellileri bırakın cinsel kimlikleriyle henüz birey olarak bile kabul etmediklerinin göstergesidir. Film 1960 yıllarda geçse de, günümüzde engelliler açısından pek de değişen birşey yoktur.

Asıl mucize: Bilgi ve sevgi

Mahir öğretmenin köye gelmesiyle Aziz’in yaşamı şaşırtıcı biçimde değişir. Aslında mucize budur. Mucize cehaleti bilgiyle yenmektir. Mahir öğretmen Aziz’e öyle sımsıcak bir sevgiyle yaklaşır ki, ona okuma-yazma öğretmeyi başarır. Hatta okulda görev bile verir. Evet, sevgi kalbin ışığıdır.

Filmdeki mantık hataları

Ancak, filmde öylesine boşluklar var ki, engellinin eğitimi, o sırada karşılaşılan zorluklar v.b. konularda izleyiciye doyurucu yanıtlar vermiyor. Kırmızıgül, hümanist bir anlayışla olguları istediği biçimde sıralıyor. Ama o olguların nasıl olduğuna ilişkin yanıtları filmde bulamıyorsunuz. Ne karakter ne de toplum adına derinlemesine bir çözümleme yok. Hatta zaman zaman filmde mantık hataları göze çarpıyor. Örneğin, yemeğini bile yiyemeyen Aziz nasıl oluyor da, dört nala atını sürüp intihar etmeye bir dağın başına gidebiliyor? Mahir öğretmen de yaya olarak ona yetişip Aziz’i intihar etmekten kurtarıyor? Ya da köylüler, nasıl sınıftaki konuşmaları pencereden tüm çıplaklığıyla duyabiliyorlar? Böylesine akıl dışı öğeler çok fazlaca var filmde. Bu tür mantık hatalarıyla senaryo yazılır mı? Bence yazılmaz. Tüm bunları bir kenara bırakıp yeniden filme dönüyorum.

Kalbi sakat olanlar ve olmayanlar

Bir gün şehirde Aziz’in babası bir adamı ölümden kurtarır. O adam, hayatını kurtarma karşılığında bekar bir oğlu varsa, kızını oğluna vereceğini söyler. Aziz’in babası şöyle der: ” Benim bekar bir oğlum var ama sakattır.” Kızın babası ise: ” Kalbi sakat olmasın” diye yanıt verir. Sonunda güzeller güzeli Mizgin(Seda Tosun) Aziz’in karısı olur. Ama toplum bu güzeli yakıştıramaz Aziz’e. Kimileri onun erkekliğiyle alay eder, kimileri de karısı Mizgin’e “böyle bir sakatla bir ömür geçer mi” diyerek sataşır.

Kırmızıgül, film boyunca köydeki evlilik ritüelleri sırasında nasıl ideal güzellik anlayışının baş tacı edildiğini gösterir izleyiciye. Bunu kimi kez espriyle karışık verir. O ideal güzellik anlayışı içinde engellilere yer yoktur. Toplum hep fiziksel güzelliği olana bir değer biçer. “Yarım, eksik olan Aziz”, ay parçası gibi Mizgin’i hak etmez. Hatta cinsiyetsiz olarak görür toplum bu spastik genci. Bu arada köyün kadınları Aziz’in salya ve sümüğünün akması, böyle bir erkeğin koca olamayacağı gibi söylemlerle Mizgin’i bunaltırlar. Toplumun bir pres gibi kendilerini ezmesine dayanamayan Aziz intihar etmeye karar verir. Ama Mahir öğretmen onu kurtarır. En sonunda öğretmenin yardımıyla iki genç köyden kaçar. Aradan yedi yıl geçtikten sonra Aziz köye döner. Aziz aşkın gücüyle tamamen iyileşmiştir. Üstelik iki çocuk babası olmuştur.

Tam olmak, olmamaktan her zaman üstün mü

Kuşkusuz aşk, sevgi, özveri, dostluk ve emek bu yaşamın değerleridir… Yaşam o değerler çerçevesinde yükselecektir… Ancak her filmin sonunda da engelli bir karakterin iyileşmiş olarak sunulmasını, senaryo yazarlarının engellilik olgusuyla barışık olmamalarına ya da popülist yaklaşımlarına bağlıyorum. Ya da senaryo yazarlarının kafasında şu mu var! “Sağlıksız, yarım, bütün olmayan” biri sevilemez mi? Niye mutlaka sevilecek insan “sağlam ve sağlıklı” olmalıdır anlayışı bu topluma empoze ediliyor? Çünkü “tam” olmak, olmamaktan her zaman üstün olarak görülüyor. Bu da filmin ana izleğiyle çatışıyor. Eğer senaryoda sakatlık ruhsal bir rahatsızlık olarak verilseydi, bu da sevgi/aşkın gücüyle aşılsaydı, daha mantıklı olurdu. (Her ne kadar filmin gerçek bir hikayeden alındığı söylense de)

İnsanım diyen her ses

Film toplumsal sorunlarla birlikte engellilik sorununu irdelemiş gibi gözükse de, o sorunlara tam olarak dokunamamış. Şöyle bir dokunmuş geçmiş. Yine de toplumun engelliye olumsuz bakış açısını çok gerçekçi yansıttığını düşünüyorum. Engellilik bilincinin oluşmasında bu toplumun eğitilmeye gereksinmesi var mesajını veriyor, insanı kendi kendisiyle yüzleşmeye çağırıyor.

Evet, bu toplumda engellilerin yaşamını çekilmez kılan onların engelli olması değil, ailelerinin, çevrelerinin ve toplumun olumsuz bakış açısıdır. Her insana gösterilen sevgi ve ilgi onu yaşama bağlar. “Engelli”, “engelsiz” insanım diyen her ses geleceği aydınlatacaktır…
 
bı kısmet olmadı gidebilmek ama en yakın zaman da bende islemek istiyorum, herkes tarafından çok beğenilen bir film olması da beni ayrıca çok daha heycanlandırıyor....
 
benim de bir türlü fırsat olup gidemediğim ama herkesin bence geç bile kalmıssın demesı ile bende beklenti daha çok artıyr...
 
Bugün izledim gerçekten güzel film olmuş...Sakat olmayan birinin bir sakatı nasıl toplumun hatta ailesinin ötekileştirdiğini neredeyse sakatmış gibi anlatmış ... Bence Azizle epeyce sohbette edilmiş hayat hikayesi dinlenilmiş.. Ve güzelde olmuş, hayatta her engelli sonunda mucize yaşamıyorbelki ama yaşayanlar da var demek ki...

Aslında spoiler vermesek izlemeyenler için iyiydi ya :)
 
Filmi izleyen biri olarak başlığı görünce heyecanla yorumlarımı yazmak istedim ama esra-duru yorumunuzla tüm heyecanımı aldınız inanın : )

İzleyen biri olarak böyle düşündümse, izlemeyenin size karşı ne kadar kızacağını düşünemiyorum :)) hatta bence yorumunuz silinmeli.

Şiddetle tavsiye ederim. Aziz'in muhteşem oyunculuğu, diğer tüm oyuncular, filmin tasarısı, senaryo, muhteşem kadro. Herşey çok iyi , çok başarılıydı. Çok güldüm, bi o kadar da ağladım.

Gerçekten emek var bu filmde.

Saygılar,
 
AYNI YILDIZ ALTINDA film ve romanin ardindan...

pmV2pq.jpg
[/url][/IMG]
Aynı Yıldızın Altında

Vizyon Tarihi: 27 Haziran 2014
Süre : 2s 5dk
Yönetmen: Josh Boone
Oyuncular: Shailene Woodley, Ansel Elgort, Nat Wolff
Tür : Romantik , Dram
Ülke: ABD


Özet & detaylar

16 yaşındaki Hazel üç yıldır tiroid kanseriyle boğuşmaktadır ve kanser akciğerlerine de sıçradığı için yanında bir oksijen tüpüyle gezmektedir. Kanserli hastalar için oluşturulan destek grubunun bir terapi seansı esnasında Augustus isimli bir gençle tanışır. Augustus da beyin tümörüyle savaşmış ve bu yolda bir bacağını kaybetmiştir. İkili birlikte zaman geçirdikçe birbirlerine aşık olurlar. Akciğer tedavisi için hastaneye yatırılan Hazel'ın yanından bir an dahi ayrılmayan Augustus, sevgilisinin çok istediği bir hayali gerçekleştirmek için onunla birlikte yola çıkar. Planlarına göre Amsterdam'a gidecek ve Hazel'ın en sevdiği yazar olan Peter Van Houten'i bulmaya çalışacaklardır...

Josh Boone’un yönetmenliğini üstlendiği film, John Green’in romanından Scott Neustadter ve Michael H. Weber tarafından uyarlandı.


"Acı hissedilmeyi talep eder."

"Depresyon kanserin yan etkisi değil. Depresyon ölmenin yan etkisi aslında...."

"Kendin olmakla o kadar meşgulsün ki ne kadar emsalsiz olduğuna dair hiçbir fikrin yok."

"Düşüncelerim takımyıldızlara dönüştüremediğim yıldızlar gibi."

''Dünya, bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil."

"Seni seviyorum ve sevginin boşluğa atılan bir çığlık olduğunu ve unutulmanın kaçınılmazlığını, herkesin ölüme mahkum olduğunu ve tüm çabamızın toza dönüşeceği bir günün geleceğini biliyorum ve güneşin elimizdeki tek dünyayı yutacağını da biliyorum ve seni seviyorum..."

1207Ab.jpg
[/url][/IMG]
Romani ise ;
GpXGVy.jpg
[/url][/IMG]
Aynı Yıldızın Altında, çıktığı zaman o kadar çok ses getirdi ki birçok okur kitabı en kısa sürede edindi. Sonunda ben de kitabı edindim fakat bir süre, nedendir bilinmez, kitabı kitaplığımda beklettim. Yaklaşık bir ay önce ise kitaba şöyle bir göz atmak için elime aldım ama bir baktım kitabı hemen okuyup bitirivermişim.

Aslında ben salya sümük ağlatan filmleri/kitapları, izlerken/okurken gözlerim bir türlü dolmaz. İşte bu yüzden, Aynı Yıldızın Altında beni en çok şaşırtan kitaplardan biri oldu. Kitabı okuduğum süre boyunca gözlerim dolu doluydu. Bazı anlarda ise yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Kitaptaki karakterler neler hissettiyse ben de hissettim. John Green'in duyguları okuyucuya yansıtma becerisini ayakta alkışlıyorum.

Kitabın kurgusundan ziyade karakterlerini çok sevdim, hepsi de o kadar... kendileri gibiydi ki. Fakat özellikle Gus'ın düşünceleri ve dünyaya bakış açısı beni çarptı. Söylediği her kelime, her cümle içime işledi. Kitabı bitirip kapağını kapattıktan sonra dünyadaki her şeye çok farklı baktım. Eylemlerimi, düşüncelerimi sorgulamaya başladım. Kitabın etkisinden ise kolay kolay çıkamadım.

Kitabın sonlarına doğru azıcık da olsa bir hayal kırıklığına uğradığımı itiraf ediyorum. Daha doğrusu, kitabı bitirdikten sonra kitabın son kısmı için bir hayal kırıklığı hissettim. Kitabın nasıl biteceğini kitaba başlamadan önce biliyordum. Fakat yine de bir umut, belki dedim. Gerçi, bilmeseydim de son olayların gidişatından, sonunu tahmin edebilirdim sanırım.

Ama en çok John Green'in çarpıcı üslubunu sevdim. Kitabı okurken bütün bu karakterlerin, duyguların ve şaşırtıcı olayların onun kaleminden çıktığını unuttum, çoğu zaman. Kurgusal bir roman okuduğum hâlde kitap, oldukça gerçekçiydi. John Green'i bir kez daha tebrik ediyorum. Kendisi, Aynı Yıldızın Altında romanıyla favori yazarlarımdan biri oldu ^_^

Kitabın kalitesine de değineyim. Pegasus Yayınları son zamanlarda, birçok okurun çevrilmesini istediği kitapları çıkardığı yetmiyormuş gibi bir de birçok kitabı ciltli çıkarıyor. Üstelik hem bu ciltli kitapları saran kağıtlar kaliteli ve kapak tasarımları göze hitap ediyor hem de kitapların kalın ön kapakları elinize bulaşmayacak cinsten yaldızlı ve kabartmalı. Aynı Yıldızın Altında'nın basımı da bu şekilde, hatta John Green'in Pegasus Yayınları'ndan çıkan bütün kitapları böyle diye biliyorum. Kitaba hayranlıkla bakmaktan, kitabı okuyamayacağız bu gidişle :D

dramatik bir aşk hikayesi olarak algılamak çok yanlış olacaktır. İşin gerçek boyutu da var. Bence kitaptan alınacak ilk ders bu olmalı. Yaygın hastalıklardan kanser, duyduğumuz ve duymadığımız bir çok türü var. Hazel ile Augustus’tan ilk öğrendiğim ders, gerçek hayatta kanser ile savaşanlara olan tepkilerimiz. Bakışlar, sessiz konuşmaların onları rahatsız etmesi oldu. Anlayış göstermek ve normal olduklarını hissetmeleri gerekli. (Bence)

Aynı Yıldızın Altında, okuyacağınız en duygusal kitap olabilir fakat aynı zamanda en eğlencelisi de. John Green'in nükteli yazım dilini çok sevecek, dünyaya daha doğrusu yaşama, ölüme ve daha birçok şeye karşı bakış açınızı değiştireceksiniz.
Her açıdan inanılmaz kaliteli bir kitap. Mutlaka okumalısınız. Hazel ve Augustus'un sizlere katacağı çok şey var

Film ve roman hakkinda dusunceleriniz nedir? YORUMLARINIZI BEKLIYORUM
 
Hayattan başka kaybedecek şeyleri olmayan iki insanın güzel bir aşk hikayesi..Dünyadan sevgi ve aşkla ayrlmak da ayrı bir güzellik olmalı dediğim etkileyici bir filmdi...Şanslı insanlar :)
 
Harika bir filmdi, çok beğenerek izlemiştim :)
 
Sizlere iki oscar adayı film önereceğim. Büyük Budapeşte Oteli ve Whiplash...ikisi de bir birinden şukela filmler :D...
 
6.mutluluk fılmını goren duyan bılen varmı farklı arama motorları uzerınden aramama ragmen bulamadım ınternet dunyasından kaldırılmış gıbı fılm. ben bulamadıysam ınternet bılgımden kuşku duyucam fılm yok.
 
5. sayfada Kanatlıtırtıl arkadaşımız filmden bahsetmiş, bir mesaj yazarsan yardımcı olur sana.
 
Ya bir film vardı 20-25 sene önce izlemişim o zaman engelli bile değildim. Filmde oldukça başarılı ve gelecek vaadeden bir piyanist genç bir gece arabasıyla giderken bazı serseriler yüzünden kaza yapar ve iki elini kaybeder. Kazadan sonra depresyona giren genç polis babası ve annesini terk edip adeta serseri hayatı yaşamaya başlar. Bu hayatı yaşarken rastladığı bazı gezginlere (ki bu gezginler çeşitli gösteriler yapıyordu) rastlar ve onlara katılır. Bir gün bunlarla beraber elektronik mağazasına girerken birden kendi başına çalan elektronik piyanoyu görür ve o anda aklına elektronik bir el yapmak. Bu elektronik el sayesinde piyano çalmaya da başlar ve günden güne katıldığı grubun en başarılı göstericisi olur. Böyle uzayıp gidiyordu konusu. Hatta polis rolinde Tom Skerritt var sanıyordum ama onun filmlerine baktım yanılmışım muhtemelen ona benzer başka bir aktör oynuyordu! Çok eski bir film olduğu için bulması neredeyse imkansız. Ama aklıma takılı kalmış işte nereden takıldıysa.
 
21045756_20131001204521889.jpg


Vizyon Tarihi 29 Kasım 2013
Yönetmen; Çağan Irmak
Oyuncular; Deniz Celiloğlu, Aras Bulut İynemli, Sumru Yavrucuk
Tür Dram
Ülke Türkiye

[FONT=Arial]İhsan bedensel engeli nedeniyle annesine bağımlı olarak yaşamak zorunda olan ve içerisinde kısılıp kaldığı bu hayata günbegün daha fazla küsen genç bir adamdır. Hayalleri vardır; asla gerçekleşmeyeceğini düşündüğü bu hayallerin uktesi ve annesine yük olduğu fikrinin ağırlığıyla yaşamdan kopmaktadır. Temmuz ise idealleri doğrultusunda baba evinden ayrılan ve bu süreçte ayaklarının üzerinde durmak için çabalayan bir heykeltıraştır. Geçinebilmek amacıyla çocuk romanlarında çizerlik yapar ve iyi gittiğini sandığı bir ilişkisi de vardır. Bir anda sevgilisi tarafından terk edilmesi ve elindeki işi kaybetmesi hayatını daha da altüst eder. Temmuz ve İhsan'ın yolları hayatlarının böylesine karanlık bir döneminde kesişir ve bu tesadüf ikisinin de yeniden doğmasını sağlar.
[/FONT]
 
1 ve 2 yi bilmem ama buDhoom 3 bence içinden çıkarılabilecek çokkkk ders var şiddetle tavsiye olunur
 
İzlememiş olan arkadaşlar için mutlaka izlemeleri gereken bir film. 1994 yapımı, Tom Hanks’ın oyunculuğun kitabını yazdığı Forrest Gump filmi efsane filmlerin arasında yerini almış bulunuyor.
Filmde zeka seviyesi düşük olan Forrest Gump’ın çektiği sıkıntılar anlatılmakta. Hatta bu yüzden eğitim hayatına devam etmekte zorlanan Forrest Gump zamanla inanılmaz başarılara imza atıyor. Zekasının aksine fiziksel olarak son derece güçlü, kuvvetli hatta inatçı olan Forrest Gump, zamanla ilerleyen olaylar zincirinde izleyenleri hayal edemeyeceği duygusal bir dünyaya götürüyor.
 
margarita-with-a-straw-2014-turkce-altyazili.jpg


Pipetli margarita; Diğer adıyla Hayatını Yaşa; (Margarita With a Straw)

http://www.imdb.com/title/tt2929690/

Yapım: 2014 Hindistan
Yönetmen: Shonali Bosa
Oyuncular: William Moseley,Kalki Koechlin, Sayani Gupta, Revathy,Kuljit Singh
Tür: Dram

''34. İstanbul film festivalinde Hayatını Yaşa adıyla gösterilen Margarita With A Straw, Shonali Bose’a ait bir Hindistan filmi. Beyin felci (cerebral palsy) geçirmiş Laila adında bir genç kızın
hikayesi.

Shonali Bose, hikayede kuzeni Malini’den esinlenmiş. Oğlunu 2010 yılında kaybeden Shonali Bose, ölümünden birkaç ay sonraki 17. doğumgününü kutlarken senaryoyu yazmaya başlamış ve 30 gün sonra filmin senaryosu ortaya çıkmış.

Film Laila’nın cinsel kimliğini ve sonrasında kendisini keşfetme sürecini anlatıyor. Delhi Üniversitesi’nde başarılı bir üniversite öğrencisi olan Laila aynı zamanda yetenekli bir şarkı sözü yazarı. Annesinin desteği ile New York Üniversitesine kabul ediliyor ve birlikte Manhattan’a yerleşiyorlar. Burada okula devam eden Laila, aktivist bir kadın ile tanışıyor ve önce cinselliğini sonra da kendini keşfediyor.

Filmin en farklı yanı engelli insanların neler başarabileceği klişesinden ziyade onların günlük hayatlarını göstermesi. Bunu yaparken de ajitasyona fazla yer vermiyor, Laila’ya karşı asla acıma duygusuna kapılmıyorsunuz.
Tekerlekli sandalyedeki bir insanın cinsellik yaşaması, arzularının olması, hayata dahil olması hatta içki içmesi bize çok garip geliyor, sanki bunlar hayatlarında yokmuş, olamaz sanıyoruz. Film bu olguyu yıkıyor ''
 
La Famille Bélier / Belier Ailesi (Hayatımın Şarkısı)

LgGqRj.jpg


Fransa'nın kırsalında bir çiftlikte köy hayatı yaşayan, peynircilik ve hayvancılıkla geçimlerini sağlayan dört kişilik bir aile Belier ailesi. Ancak bu ailenin şöyle bir özelliği var ; 16 yaşında bir genç kız olan Paula dışında ailenin tüm bireyleri işitme engelli. Dolayısıyla ailenin duyabilen ve konuşabilen tek üyesi olan Paula onlar için adeta bir iletişim tanrıçası.

Müziğe karşı doğuştan bir yeteneği olduğunu keşfeden müzik öğretmenin ısrarlarıyla, Radio France ın düzenlediği yarışmaya katılmaya karar veren Paula bir yanda ses sanatçısı olarak Paris'te devam edeceği hayatın cazibesi, diğer yanda ömür boyu çiftlik yaşamı ve ailenin engelli olmayan tek bireyi olarak onları bırakmanın yarattığı suçluluk duygusu arasında sıkışır kalır.
 
adım adım

“Adım Adım”
Türkiye’de bir ilk gerçek oluyor. Uzun metrajlı bir sinema filminin ana kastını engelli oyuncular oluşturuyor. Genç yönetmen Sinan Uzun dans ile hayat bulan üç farklı yaşam hikâyesi için kayıt dedi. “Adım Adım” sinema filmi usta oyuncuların yanı sıra ilk kez kamera karşısına geçen engelli oyuncular ile bir anıt film niteliğinde.
Eski bir balet olan Şevket’in (Haldun Dormen) hayatı oğlu Tolga’nın ( Gazi Şeker) görme engelli kızı Ayşen’i (Ümran Sevinç) ona bırakmasıyla bir anda değişir. Yaşama müzik ile tutunan Ayşen’e kendisini adayan Şevket, bu umut yolculuğunda farklı hayatların çıkmazında bulur kendini. Kariyerinin zirvesinde geçirdiği trafik kazası ile her şeyi tepetaklak olan Gökhan ve engellini kabul edemeyen Can ile hırçın bir denize doğru yelken açan Şevket’in “Adım Adım” toplum ve önyargılar ile mücadelesidir.
Senaryosunu ve yönetmenliğini Sinan Uzun’un üstlendiği “Adım Adım” alışıla gelmişin dışındaki hikâyesi, oyuncu kadrosunun engelli isimlerden oluşması ile bu alanda Türkiye’de yapılan ilk sinema filmidir. Görme engelli Ümran Sevinç, Down Sendromlu Can Ayan, Bora Acar Zöngür, Mehmet Sefa Öztürk ,Can Filiz gibi engelli oyunculara film boyunca Haldun Dormen, Asuman Dabak, Süreyya Kilimci Gazi Şeker, ve Yüksel Ünal eşlik ediyor.
Dans sahneleri ile dikkat çeken filmde usta dansçı Banu Dağçıoğlu’nun performansı ile hayat buluyor.

Filmin 6 mayıs 2016 da izleyiciler ile buluşuyor.

 
Of ile ilgili filmler

Canino filmini izlemek isteyenler fil tv 'ye bakabilir şu an...küçük bir kızın felç olmasını anlatıyor...
 
konuşma ve işitme engelli arkadaşlar için güzel bir hint filmi izleyin lütfen!

Arkadaşlar film gerçekten çok güzel . Aşk engel ve entrika hepsi var.
izleyin lütfen!

Filmin adı : Barfi! 'Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur'

barfi.jpg

Konusu :
Küçük yaşta annesini kaybeden ve babası tarafından yetiştirilen Barfi, sağır ve dilsiz olarak doğmuş; ancak hayat dolu ve son derece pozitif biri olarak büyümüştür. Aynı zamanda bir hayli haylaz bir genç olan Barfi'nin başı sık sık derde girmektedir. Yaşadığı şehre taşınan Shruti Ghosh isimli genç kadınla tanıştığında ise daha önce hiç karşılaşmadığı duygularla tanışmaya başlar. Barfi, üç ay içerisinde başka biriyle evlenecek olan Shruti'ye ilk görüşte vurulur, Shruti de zamanla ona karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Shruti, ailesi ve çevresi tarafından büyük tepkilere maruz kalır. Ailesi, kızlarının 'normal' biriyle evlenmesini ve 'normal' bir hayat sürmesini istemektedir ve bu birlikteliğin gerçekleşmesine izin vermeyecektir. Yıllar sonra yolları tekrar kesiştiğinde Barfi'nin kalbinde başka biri vardır; Shruti içinse seçim yapma zamanıdır...
Hint sinemasının son dönemdeki en ses getiren yapımlarından biri olan Barfi!, ülkesinin sınırları dışından da bol övgü almıştı.
 
[FONT=Arial]100 Metre
[/FONT]
[FONT=Arial]Başarılı bir işadamı olan 35 yaşındaki Ramon, eşi ve çocuğuyla birlikte mutlu bir yaşam sürmektedir. Bir gün kendini kötü hissedince doktora gider ve ona MS teşhisi konur. Durumu gün geçtikçe kötüye gider ve ona bir yıl içinde 100 metre bile yürüyemeyeceği söylenir. Ramon, özgüvenini yeniden kazanabilmek için Demir Adam Triatlon yarışmasına katılmaya karar verir. Bir yıl sürecek olan hazırlık aşamasında ona hiç anlaşamadığı huysuz kayınpederi Manolo eğitmenlik yapar.[/FONT][FONT=Arial]İnanılmaz bir gerçek hayat hikayesinden uyarlanan bu filmde, MS hastası bir adamın sporla ve ailesinin desteğiyle hayata tutunma çabası konu alınıyor.[/FONT][FONT=Arial]100 Metros 2016 Film izle | VizyonFilmizle.Com.Tr | Film izle, Full HD Film izle, Altyazılı Film izle, Türkçe Dublaj Filmler, Vizyondaki Filmleri izle | Full HD Film izle, Filmini izle


[/FONT]
 
[FONT=arial]


Yönetmen: Lynne Ramsay
Film müziğinin bestecisi: Jonny Greenwood
Sinematografi: Seamus McGarvey

[/FONT]Eva hep aykırı bir karakteri olan oğlu Kevin'i sevememekte, oğlunun tuhaf davranışlarıyla ilgili de kendisini suçlamaktadır. Kevin giderek toplumsal ve ahlaki normların dışına çıkmakta ve bu konuda Eva'nın elinden hiçbir şey gelmemektedir. Ama Kevin aslında daha yeni başlamıştır ve yapabilecekleri hayal edilebilecek noktanın çok üstündedir.
 
r1kqdm.jpg


2007 yapımı Çoklu kişilik bölünmesinden muzdarip 16 kişilikli Sybil'ın anlatıldığı film.
1973 yılında romanı yazılmış, daha önce de filme konu olmuş.
Sybil'ın psikiyatristi Doktor Cornelia Wilbur'un çoklu kişilik bölünmesi çalışmaları psikoloji tarihine 'Wilbur Paradigması' adıyla geçmiştir.
 
[SIZE=3]Boyu Boyuma / Auf Augenhöhe[/SIZE]

1pD3nN.jpg


Annesini trafik kazasında kaybetmiş, babasını hiç tanımamış ve bu nedenle çocuk bakım evinde kalan Michy babasını aramaya koyuluyor ve karşısına boyu boyuna uygun, küçücük bir adam çıkıyor.
Başlangıçta babasıyla ilgili büyük hayalleri olan Michy, beklediğinden çok farklı bir baba ile karşılaşınca, işler biraz karışıyor.
Karşılaştığı baba figürü ve buna bağlı olarak arkadaşları tarafından maruz kaldığı zorbalık Michy'nin hayal kırıklığına uğramış, çaresiz ve öfkeli hissetmesine sebep oluyor. Bu duygularla hem babası olarak tanıştığı Tom'a hem de arkadaşlarına karşı, öfkeli ve sahte davranışlar sergilemeye başlıyor. Fakat Tom'un her şeye rağmen kucak açan tavrı, Michy'yi önce kendine sonra da çevresindekilere karşı dürüst olmaya yönlendiriyor. Böylece birlikte hem gerçekleri kabul etmeye hem de durumun eğlenceli taraflarından keyif almaya başlıyorlar.

Hoş, eğitici-öğretici bir film. Çocuklara izletmekte yarar var.
 
Bir Bollywood yapımı ; [SIZE=3]Guzaarish

[SIZE=2]Başrolde adından övgüyle söz edilen Hrithik Roshan'a, Dünya Güzellik Kraliçesi Aishwarya Rai Bachchan eşlik ediyor. [/SIZE][/SIZE]

9Yq3a3.jpg


Ethan vakti zamanında çok ama çok ünlü bir sihirbazdır. Gösterilerinden birisinde düşerek boynunu kırar ve felç kalır. Doktorların çok yaşamaz demesine rağmen 14 yıl yatalak bir biçimde hayatını devam ettiren Ethan, kendi gibi felçli insanlar için umut dolu söylemler sunan bir kitaba ve radyo programına sahiptir. Radyo programından her gün insanlara hayatın güzel olduğuna, ne olursa olsun yaşanılması gereken bir armağan olduğuna dair olumlu mesajlar paylaşır.
Ama öyle bir zaman gelir ki Ethan'ın yaşamak için sevinci ve ümidi tükenir çünkü iç organları ciddi biçimde hasar görmektedir ve çektiği acılara daha fazla tahammül edememektedir. Radyo programından binlerce felçli insana seslenen Ethan bir sabah uyanır ve etrafında bulunan tüm o sevdiği insanlara ölmek hakkını kullanmak istediğinden bahseder. Tüm sevdikleri bu fikre şiddetle karşı çıksalar dahi avukat arkadaşından bu fikri mahkemeye taşımasını ister. Çünkü Ethan "Yaşamak bir haksa ölmek de hak olmalı" diye düşünür. Avukat arkadaşı Ethan'ı çok sever ama öte yandan çektiği acıları bildiği için onun davasını üstlenir.
Ülke çapında sansasyona neden olan bu dava mahkeme tarafından reddedilir. Ethan'ın öncesindeki radyo programları ve sonrasındaki ötenazi davası nedeniyle oluşan tezatlık sebebiyle halk ona epey tepkilidir ancak Ethan da tekrar radyo programı yaparak kendi ölüm hakkı üzerine dinleyicilerin oy vermesini ister.
Konusu Javier Bardem'in ünlü dram filmi İçimdeki Deniz'i hatırlatsa da işlenişi farklı.

 
[SIZE=3]Zelig[/SIZE]

4p0Lkq.jpg

[FONT=verdana][SIZE=2]
Bir Woody Allen belgeseli olan "Zelig" adlı filmde, Leonard Zelig, Amerika'ya göç eden bir Yahudi ailenin küçük oğludur. Sorunlu bir ailede geçen çocukluğu ve kendini dışlayan topluma kabul ettirme isteği, ona ciddi bir taklit yeteneği kazandırır. Zelig, birlikte olduğu kişilerin aksanını, hareketlerini, tavırlarını, hatta fiziksel görünümünü, bire bir taklit etmektedir. Siyah ırktan birinin yanında, rengi dahi kararmaktadır. Aristokratlarla birlikteyken onlar gibi konuşmakta, Cumhuriyetçi olduğunu iddia etmekteyken ; aynı partide hizmetkârlar ile konuşurken halk ağzına inanılmaz bir hız ile geçmekte ve kendini bildiği andan itibaren Demokrat olduğunu savunmaktadır. Zelig'i akıl hastanesine kapatırlar. Bu kez de psikiyatrist olduğunu iddia eder ve onlarla aynı terminoloji ile konuşmaya başlar..
Film, komedi unsurları içermesi amacıyla, çoğunlukla abartılara yer verse de, kendisine "bukalemun adam" adı yakıştırılan Zelig, taklit yeteneğinin zirvedeki halidir. Tedavisi esnasında, daha sonradan evleneceği doktoru, Dr. Eudora Nesbitt Fletcher, kendisini hipnoz altında konuştururken, neden başkası gibi davrandığını, yani başkalarını taklit ettiğini sorar. Bilinçaltından gelen cevap oldukça anlamlıdır : "Çünkü daha güvenli.."
Verdiği cevap, taklit olayının sosyal nedenlerinden birini oldukça güzel bir şekilde açıklamaktadır : Taklit, bizim yabancıların yanında rahat etmemizi sağlar.. Taklit etmek, bizi "onlardan biri" yapar. Ötekileşmekten kurtuluruz ve birisi haline geliriz. "Öteki" isek, başkalarının dikkatini olumsuz yönde çekeriz ve iletişim kurmakta zaman zaman zorlanırız. Öte yandan "onlardan biri" isek, insanlar bizi aralarına daha çabuk kabul eder. Kendimizi rahat ve güvenli hissederiz, türdeşlerimizin arasındayızdır.
(EMRAH AKÇAY, "Külahıma Anlat / İş Dünyasında ve Sosyal Hayatta Beden Dili ve Yalan Avcılığı", Abaküs Yayınları, 2017, S.184-185)
[/SIZE][/FONT]
RgQJoa.jpg


lQEkjE.jpg
 
Müzik Asla Durmaz (The Music Never Stopped)

Çok güzel bir film. İnsan ağlamamak için kendini zor tutuyor.

muzik-asla-durmaz-the-music-never-stopped-2011-turkce-dublaj-izle-955.jpg


TEKNİK BİLGİ
Vizyon Tarihi : 2011
Yönetmen : Jim Kohlberg
Oyuncular : J.K. Simmons , Julia Ormond , Lou Taylor Pucci , Mia Maestro , Tammy Blanchard
Tür : Dram
Yapım Yılı - Yeri : 2011 - ABD
IMDB : 7.6

TANITIM
Müzik Asla Durmaz (The Music Never Stopped) filminde Gabriel Sawyer'ın küçüklüğünden beri müziğe özellikle de Rock müziğe oldukça büyük bir ilgisi vardır. Aynı zamanda müzisyenliği de oldukça sevmektedir. Ancak babası Henry Sawyer onun müziğe olan bu bağlılığından hiç hoşlanmamaktadır. Bu sebepten dolayı Gabriel genç yaşta evi terk eder ve bir daha geri dönmez. Aradan yıllar geçer ve Gabriel yeniden ortaya çıkar. Ancak Gabriel'ın durumu pek iyi değildir çünkü beynindeki tümörden dolayı bazı şeyleri hatırlayamamaktadır. Babası da oğlu ile çocukken pek vakit geçiremediği için hastalığı boyunca her zaman yanında olur. Aile bir süre sonra müzik ile tedavi yöntemi olduğunu öğrenir.
 
Üst Alt