Konu başlığında
"ben öteki değilim" refleksi yazıyor.. Bu yanlıştır. Ama tersi de yanlıştır! Yani: "ben ötekiYİm" refleksi!!
Kime ne, kimin ne olduğundan yav?
Kişinin öteki ya da beriki olması, kimi ne kadar ilgilendirir??..
Kişinin düşünceleriyle/yazdıklarıyla mı ilgilenilmeli, kişiliğiyle mi ilgilenilmeli?
Sevgili Kalem, şimdiki eleştirilerim sana yönelikmiş gibi görünse de, aslında bir düşünce sistemine yöneliktir.. İsteyen herkes pay çıkarabilir kendine..
Önce, zorunlu olmadıkça zamirli konuşmak doğru değil!! Hele birinci, ikinci, üçüncü tekil şahıslarla kurulan cümleler çoğu zaman "itici" gelir, konuyu saptırır, derdini anlatamadan, ya gereksiz bir polemiğin içinde bulursun kendini, ya da kaale alınmazsın.. Bu daha acıdır..
İkincisi, "zulüm" kavramı hemen "zalim" ve "mazlum"u çağrıştırıyor. O nedenle, bu kavramın sık kullanılması olayların kişileştirmesine kolaylıkla zemin hazırlıyor. Tartışma anında rayından çıkıyor.. "Vay, benim zalim olduğumu imâ etti" havasına giriyor. Düşüncelerle uğraşın! Olaylar ya da kişilerle değil!
Bir diğeri; "mağdur edebiyatı"ndan uzaklaşın artık!
Mağdurları edebiyatla azaltamazsınız!.. Tam tersine çoğalırlar! "Emsal mekanizması" diye bir şey vardır.. Yakınındaki bir kişiye sırf "ben mağdurum" dediği için koltuk çıkıldığını gören bir kişi de başlar ağlamaya.. Sonunda ipin ucunu kaçırırsınız..
Çalışmadan, emek harcamadan, üretmeden yaşamaya çalışan devasa bir topluluk çıkar ortaya..
Bugün Türkiye'de yaşanan da budur!
Yani, ötekileştirİLenlere/dışlananlara "öteki" dersek, ötekileştirenlere/dışlayanlara da "beriki" diyoruz.. Ama örneğin biz, yurdum coğrafyasında "öteki"ysek, engelliler.biz sitesinde "beriki" konumunda oluyoruz! Diye saçmalayım biraz.. Çünkü aynı dünyada, aynı çağda yaşıyoruz.. "Başka İstanbul yok!!!"
dedimdi yukarılarda..
Bunda garipsenecek bişey yok! Bu dünyanın her yerinde böyledir.. Bir kez sınırlar çizilmeyegörsün.. Bir kez ayrımcılık/ötekileştirme başlamasın..
O nedenle 'burada var, orada yok' ya da 'burada çok, orada' az hesabına benim aklım hiiiiiiç ermez!
---------
Hasanım,
İlla 'öteki-beriki' diye
ayıracağız, aralarına dikenli teller çekeceğiz, birbirlerine kana-kan, dişe-diş düşman edeceğiz, sonra da buna "Ayrımcılıkla Mücadele" diyeceğiz.. De mi? ..
Bildiğim kadarıyla, hiçbir literatürde "öteki-beriki" ayrımı yok!! Biz uydurduk onu burada! Çoook yukarılarda dediğim gibi;
Bütün bu ayrımcılığın/ötekileştirmenin/damgalamanın en en en temelinde ve/veya ortasında EKONOMİ yatmaktadır.. Başka bir deyişle: SÖMÜRÜ!
Yani benim pusulam her şeyde, her yerde ilk önce onu arar: SÖMÜRÜ VAR MIDIR, YOK MUDUR? Kim ya da kimler tarafından, nasıl yapılır?
(Kalem'in "zulüm"üne benzer ama daha geniş kapsamlıdır. Sömürü, zulümü de içine alır!)
Benim dışımdaki 'öteki' gruplarıyla da, sömürüye karşı ittifak yaparım.. Birlikte savaşırız.. Ama tüm toplumu asla hedef almam.. Zaten "Toplum" soyut bir kavramdır!! Onunla savaşmak, yel değirmenleriyle savaşmakla aynı saçmalıktır!