Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Engelliler, ötekileştirilmiş bilinç, "ben öteki değilim" refleksi [Tartışma]

Hani derler yaaaa bu eylemler engellileri tamamen soyutlamak, tecrit etmektir..
..
Öteki olmanın isyanı bu bence.. Öteki olanlara gitmenin de, yaşama isteğinin de gücü.. İnsan olmanın kıvancı bence..

Valla Hasanım, onu diyenler halt etmiş..:D

Tecritle falan alakası yok.. Tecrit sürekli olur..

Oysa günübirlik eylemler bunlar.. Engelli olsun olmasın, öteki ya da beriki, kim olursa olsun, herkesin bu tür eylemlerde kurtlarını dökme hakkı var! :p Getto oluşturmuyoruz sonuçta.. Organizasyonların sonunda biri çıkıp sevecence "dağılın ulan!" der, sonra evli evine, köylü köyüne.. Yine berikiyle bir arada yaşamak durumunda.. Çünkü başka dünya yok!

Ol sebeple, "isyan" falan deyip olayı olduğundan fazla büyütmeye gerek yok..;)

Alt tarafı bir organizasyon sonuçta..

Lâkin, üst tarafı da bir organizasyon..;) "Benim" diyen her Adem oğlu/Havva kızının altından kalkabileceği iş değildir aslında.. Düzenlemeye aday olmak bile yürek ister..
 
:):)
Hasan abi , valla da billa da öteki olmanın isyanı değil bu buluşmalar . Tanışma , dayanışma ortamı sadece. Fotolar epey yer kaplıyor gibi görünse de yılın 365 gününün 5 günü bile bir araya gelmiyoruz biz. Her görüşmede de aynı insanlarla karşılaşmıyoruz. İnsanlara sadece engelden ibaret gözüyle bakmak olur bu .

Aslında bu durum aşağı tükürsen sakal , yukarı tükürsen bıyık durumu. Katılmayınca da neden katılmıyorsun suçlamalarına muhatap oluyorsun -ki ben oldum zamanında- Kendimden ve engellilerden utandığım ima edilemeye çalışılmıştı :)
 
Sevgili Baben ve Sema..

Lütfen bu yazımı size cevap vermek olarak algılamayın..
Bir eylem elbet çok değişik açılardan değerlendirilebilir.. Zaten yazımda ;
‘’Şu günlerde siteye bakın, o kadar çoğaldı ki buluşma gayretleri.. Çok önemsiyorum ben bunu.. Demek ki sanalda kurulan dostluklar, iletişime geçilen insanlar reel de bilinmek isteniyor..Dokunulmak, göz göze gelinmek isteniyor.. Bu olayın bir boyutu’’ diye sizin bakış açınızı da anlatmaya çalışmıştım..

Ayrıca başka pencereden bakmaya çalıştım.. Çünkü o kadar emek veriliyor ki, hatta eziyete katlanılıyor ki .. Hem katılan için, hem de organizatör için bunu açıklayacak ayrıca başka temel dürtüler aramak zorunda hissediyorum kendimi..

Şu andaki dernek yapılarına, derneklerin kuruluş ve eylem düşüncelerine temelden karşıyım.. Ancak o derneklerin hiç şaşmayan, doğru işleyen bir işlevlerine de saygı duyarım.. O işlevse engelli kişiler oralarda hiç bilmeden birbirilerini eğitirler, tedavi ederler.. Bu bir çeşit toplu terapidir.. Gördüğüm yüzlerce engelli kişi oralarda kendini bulmuş, yaşama yeniden tutunmaya çalışmış, yüzlercesi başarmıştır.. Engeliyle yaşanabileceğini, mutlu olunabileceğini, eğlenebileceğini, evlenebileceğini, ana baba olunabileceğini o çatılarda öğrenmiştir insanlar.. Hem de sağlamlardan daha iyi yapabileceklerini bile iddia eder hale gelmişlerdir.. Derneklerde tanışıp evlenen yüzlerce çift vardır ve bu yüzlerce çiftin engelsiz yüzlerce çocukları vardır tanıdığım..

Başlangıçta salt engeliyle yatıp kalkan insanlar, zamanla otomobili, işi, evi, aşkı düşünmeye başlamıştır..Kendi içinde komin halinde kalanlarda olmuştur.. Fakat konumu gereği eğitimli insanlar o yapının dışına çıkması gerektiğini çok kısa zamanda anlamıştır..
Fakat Köroğlu için dağlar neyse, onlar için bile ilk kendilerini buldukları dernekler odur..

Öteki sayılanlar, eğer kendilerini toplum gözüyle değerlendirecek olurlarsa vah hallerine..
Her engelli o bakış açısından çok incinmiştir.. Çok yaralanmıştır.. Fakat el yordamına bile olsa içinde bir karşı çıkış, o bakışa bir isyan vardır.. Bu tür buluşmalar tanışma, kaynaşma kadar bu tür duyguları da barındırır içinde.. Kendisi gibi olanlara ihtiyacı vardır.
Bence tabiî ki..
 
Elbette Sevgili Kuyucak..
Ben de "Lâkin, üst tarafı da bir organizasyon.. "Benim" diyen her Adem oğlu/Havva kızının altından kalkabileceği iş değildir aslında.. Düzenlemeye aday olmak bile yürek ister.." diye bitirmiştim son yazımı..

Dernek faaliyetlerine katılmayalı 17 yılı geçti.. Reel anlamda konunun dışındayım yani.. Bu konuda fazla daha konuşmak istemiyorum.. Şu anki reeli yaşamadığımdan yani..


Ancak, topluma isyana karşıyım ben! Çünkü o, ötekileştirmeyi bilinçsiz yapar! İsyan, bunu bilinçli ya da bilinçsiz ve kasıtlı yapan otoriteye karşı olmalıdır! (Tamam.. onlar da uzaylı değildir! Toplumun içinden çıkmıştır.. Ama dedim ya.. Toplumda bilinçsizlik var deyu..:rolleyes: O affedilebilir bu konuda.. Ama Otorite.. ı-ıı. Çünkü o, toplumu akil olarak yöneteceğine dair yetki almıştır.)
 
Kalem bazen insanın içini acıtıyorsun.. Şu başlık benim için çok önemli.. Fakat öyle şeyler yazıyorsun ki buraya kendimle çelişmeye başlıyorum, doğru yol damıyım diye?

Sen kendi savaşımındasın.. Sana bakış açımız değil bizim kavgamız.. Sen seç bi tarafı, biz olmaktan kurtul.. Öteki, beriki ve biz olmak kavramları karmaşa yaratmak için üretilmedi.. Yapılan zulmün adı bu.. Biz ötekiyiz.. Bak ne kadar rahat ve açık kullanıyorum BİZ kelimesini.. Biz benim için ötekilerin,birliğidir, bizliğidir.. Bize yapılan zulmü kabul eden herkes bizdendir, bizdir.. Fiziksel temelden kaynaklanan bizim ötekiliğimiz, düşünsel temelde herkes biz olunca zaten ortadan ötekiler kaybolmuş olacaktır.. Biz olmak bana göre budur..

Biz olmak burada ideolojik değil.. Kalem olarak ben sizdenim ve biz olalım demen benim için bir anlam ifade etmiyor.. Seni hedef alan bir eylem yada düşünce içinde yer alamam ben.. Sen benim için biz içindesin zaten, bizimle yaşamayı seçmişsin.. Zaman zaman bizden daha fazla bizsin.. Bunu biliyorum.. Fakat senin biz dediğin kavramın başka şeylerle dolu.. Onun içinde çok fazla şey var.. Heyben ağır geliyor sana zaman zaman.. Ötekilerin içinden geldiğin için sanıyorsun bu durumunu, çok yanılıyorsun.. Kendini aldatıyorsun, bizi acıtıyorsun bu çektiğin acı ile.. Sana şunu açık ve net söyleyeyim; Burada biz ötekiler zaten ötekilik bilincine varıp biz olamadık ki, seni ötekileştirelim.. Burada herkes aslında öteki olmadığının, kendisinin yaşamı başarmakla öteki olmadığını gösterme çırpınışının içinde.. Kanıtlamak için yırtınıyor öteki olmadığını..

Oysa sen ortalama insandan kaçtın .. Bizleri biz sandığın için içimize geldin.. Yani onların öteki gördükleri içine kaçtın yada seçtin..Onları red ettin diye de diyebiliriz.. Çok yanıldığın yer burası.. Senin kaçtığın, seçtiğin insanlar biz değil daha burada.. Sadece engelliler ve bizi öteki sayanlardan daha ötekiler kafa olarak.. Daha solcular, daha dindarlar, daha milliyetçiler, daha tüketiciler, daha acımasızlar, daha , daha ne ararsan daha dahalar..

Senin aradığın biz yok burada.. Bulman imkansız.. Nerden biliyorsun dersen cevabım çok basit olur sana; O bizi çok aradım ben.. Dağlarda, buzlarda.. Hala ararım..
Burada yaptığımsa başka bir biz yaratmak değil.. Bizi öteki sayanlar kadar olalım, onlar kadar yaşayalım, onlar kadar sebeplenelim bu yaşamdan bu bile yeter buradaki bizlere..
 
Konu başlığında "ben öteki değilim" refleksi yazıyor.. Bu yanlıştır. Ama tersi de yanlıştır! Yani: "ben ötekiYİm" refleksi!!

Kime ne, kimin ne olduğundan yav?:confused: Kişinin öteki ya da beriki olması, kimi ne kadar ilgilendirir??..:confused: Kişinin düşünceleriyle/yazdıklarıyla mı ilgilenilmeli, kişiliğiyle mi ilgilenilmeli?


Sevgili Kalem, şimdiki eleştirilerim sana yönelikmiş gibi görünse de, aslında bir düşünce sistemine yöneliktir.. İsteyen herkes pay çıkarabilir kendine..

Önce, zorunlu olmadıkça zamirli konuşmak doğru değil!! Hele birinci, ikinci, üçüncü tekil şahıslarla kurulan cümleler çoğu zaman "itici" gelir, konuyu saptırır, derdini anlatamadan, ya gereksiz bir polemiğin içinde bulursun kendini, ya da kaale alınmazsın.. Bu daha acıdır..

İkincisi, "zulüm" kavramı hemen "zalim" ve "mazlum"u çağrıştırıyor. O nedenle, bu kavramın sık kullanılması olayların kişileştirmesine kolaylıkla zemin hazırlıyor. Tartışma anında rayından çıkıyor.. "Vay, benim zalim olduğumu imâ etti" havasına giriyor. Düşüncelerle uğraşın! Olaylar ya da kişilerle değil! :)

Bir diğeri; "mağdur edebiyatı"ndan uzaklaşın artık!

Mağdurları edebiyatla azaltamazsınız!.. Tam tersine çoğalırlar! "Emsal mekanizması" diye bir şey vardır.. Yakınındaki bir kişiye sırf "ben mağdurum" dediği için koltuk çıkıldığını gören bir kişi de başlar ağlamaya.. Sonunda ipin ucunu kaçırırsınız.. :( Çalışmadan, emek harcamadan, üretmeden yaşamaya çalışan devasa bir topluluk çıkar ortaya..

Bugün Türkiye'de yaşanan da budur!



Yani, ötekileştirİLenlere/dışlananlara "öteki" dersek, ötekileştirenlere/dışlayanlara da "beriki" diyoruz.. Ama örneğin biz, yurdum coğrafyasında "öteki"ysek, engelliler.biz sitesinde "beriki" konumunda oluyoruz! Diye saçmalayım biraz.. :p Çünkü aynı dünyada, aynı çağda yaşıyoruz.. "Başka İstanbul yok!!!"
dedimdi yukarılarda..
Bunda garipsenecek bişey yok! Bu dünyanın her yerinde böyledir.. Bir kez sınırlar çizilmeyegörsün.. Bir kez ayrımcılık/ötekileştirme başlamasın.. :( O nedenle 'burada var, orada yok' ya da 'burada çok, orada' az hesabına benim aklım hiiiiiiç ermez!

---------

Hasanım,

İlla 'öteki-beriki' diye ayıracağız, aralarına dikenli teller çekeceğiz, birbirlerine kana-kan, dişe-diş düşman edeceğiz, sonra da buna "Ayrımcılıkla Mücadele" diyeceğiz.. De mi? ..:(


Bildiğim kadarıyla, hiçbir literatürde "öteki-beriki" ayrımı yok!! Biz uydurduk onu burada! Çoook yukarılarda dediğim gibi; Bütün bu ayrımcılığın/ötekileştirmenin/damgalamanın en en en temelinde ve/veya ortasında EKONOMİ yatmaktadır.. Başka bir deyişle: SÖMÜRÜ!

Yani benim pusulam her şeyde, her yerde ilk önce onu arar: SÖMÜRÜ VAR MIDIR, YOK MUDUR? Kim ya da kimler tarafından, nasıl yapılır?

(Kalem'in "zulüm"üne benzer ama daha geniş kapsamlıdır. Sömürü, zulümü de içine alır!)

Benim dışımdaki 'öteki' gruplarıyla da, sömürüye karşı ittifak yaparım.. Birlikte savaşırız.. Ama tüm toplumu asla hedef almam.. Zaten "Toplum" soyut bir kavramdır!! Onunla savaşmak, yel değirmenleriyle savaşmakla aynı saçmalıktır! :p
 
Aylar önce bu siteye yazdığınız bir yazı vardı Kalem.
Ağlayarak okumuştum. İçim acımıştı. Hemen cevap yazmıştım size. Ama ben cevabımı gönderemeden, sizin yazınız silinmişti. Yine benzer duygularla okudum yazınızı.
Niye öteki olduğunuzu düşünüyorsunuz ya da engelli olmadığınız halde niye mutluluğu engellilerle “ biz” olmakta arıyorsunuz bilmiyorum ama “biz” olmak çok da kolay bir şey değil şu bencil dünyada. Hatta insanı ayakta tutan şey bencilliği olsa gerek.
Kendimiz olmak için ve kendimiz gibi olanlarla birlikte olmak için belki önce “ötekileştirme” kavramını silmemiz gerek kafamızdan. Kendimizi ya da bir grubu ötekileştirdiğimiz ölçüde uzaklaşırız benliğimizden, insanlığımızdan ve birbirimizden diye düşünüyorum. Sakat, zenci, eşcinsel, dindar, milliyetçi, muhafazakar, komünist, eğitimli, cahil, şu ya da bu… insanız işte.
Acıkan, susayan, çişi gelen, gülen, ağlayan, sevmek; sevilmek isteyen, sahip olma ve haz duyma arzusunda olan, kendisini önemseyen, altı küsur milyar insanız bu gezegende.
Birey olarak hepimiz ötekiyiz ama aslında yok birbirimizden farkımız.
Engellilerin arasında ne aradınız da bulamadınız bilmiyorum ama muhtemelen o bulamadığınız, bulamadığımız şey kendi içimizde hepimizin. Bu nasıl bir “şey”dir tarifi zor. Belki huzur, belki dinginlik. Ben bu “şey” i “anlam arayışı” olarak adlandırıyorum. Hayatımıza anlam katacak bir şey ya da her şey… Herkes kendi anlamını tek başına arıyor. Biz yok bu arayışta. Sadece yolumuz anlam arayan diğer insanlarla kesişiyor zaman zaman. Onlarla yola birlikte devam ediyormuşuz gibi görünse de herkesin anlamı kendine, herkesin yolu ayrı. Aynı olan hamurumuz, mayamız.
 
Bu haber başlığı Milliyet’in .. Spottan verilmiş hem de.. Filmin senaristlerinden biri Mert Fırat ile yapılan söyleşinin veriliş şekline bakın.. Çüşşşşşşşşşşşş mü demek, lazım yoksa okkalı bir küfür mü
savurmak lazım şaşırdım? Senaryoyu yazan kişi bu ötekileştirmeyi bilinçli olarak toplumun yüzüne çarpmak için emek vermiş.. Engellilere yapılan ‘’iyileştirmelerin’’ bile aslında ötekileştirmenin uzantısı olduğunu anlatıyor.. Ötekileştirmenin kesin çözümünün engellilerle beraber yaşamak olduğunu anlatıyor.. Bizim sorumlu medyamız ise yüzüne tükrük gelen insanın şükretmesi gibi, olayı Lale Mansur’un bacak arasından vererek iş yaptığını sanıyor.. Oysa o olayı bile gerçek vermiyor..
O olay bile başka bir ötekileştirmenin hikayesiydi aslında.. Medyanın yaptığı tek şey insanları sevişmeye kitlemek.. İçerikten ve duygudan yoksun olarak.. Mekanik hayvan peşinde galiba.. Ben başka bir isim bulamadım..

İşte Haber: Lale Mansur'dan, sevişme sahneleri eleştirisine ilginç yanıt
 
Engelliler öteki mi?

Engelliler öteki mi?
Engelliler olarak kendimizi nerede görüyoruz? Yaşadığımız çevrede bizler engelli olmayanları öteki olarak mı nitelendiriyoruz? Yoksa engelli olmayanlar mı bizi öteki olarak tanımlıyorlar?

Sonuçta ne olursa olsun, öteki dediğimiz kesim bizce neyi fehva etmektedir? Bu tür bir ayrımı yapmak ne kadar doğrudur? Engelli sorunlarını çözmek yaşadığımız toplumda engelli veya engelsiz olarak ayrılmaktan mı geçiyor?

Bu sorular genelde iptidaî olarak sorulan sorulardır. Bu sorulardan çok bu soruların çözümü noktasında ne yapabildik? Ne yapıyoruz? Ne yapacağız? Çözüm konusundaki fikirlerimiz nelerdir? Önemli olan bunlardır.

Bana göre olguları ideolojik olmaktan çıkartarak biraz daha geniş bir konstrüksiyonda tahayyül etmek, olaylarda mütenasip bir yola varmak adına büyük bir ihtimamdır.

Engellilerin toplum indinde ayrışmaya neden olabilecek bir tutum sergilemeleri, kesinlikle çözüm olarak kabul edilemeyecek bir hakikattir. Toplumda münazaaya yol açacak bir ayrıştırmanın engelli ya da engelsiz hiç kimseye bir fayda sağlamayacağı herkes tarafından bilinmektedir.

Bütün bunlara rağmen toplumun bilinçsizliğinden tazallüm ederken, bir taraftan da bu tür ayrıştırmaları savunmak, söylediklerimizle kendimizi çelişkili hale düşürdüğü gibi, olaylara sahici bir yaklaşım tarzı da olmaz. Bunun içindir ki; bazı tevazünlerin daha yerli yerince olması için toplumun her kesimi içinde müsamahakâr bir tutumla, katiyen haklarımızdan ödün vermeden rasyonalist bir şekilde davranmak birçok bakımdan bizlere kazanım sağlayacaktır.

Engelli olan kişiler olarak, toplum nazarında kendi elimizde olmayan nedenlerle yaşadığımızı fiziki sorunlardan dolayı, kimsenin bizi öteki diye vasıflandırmaya hakkının olmadığı bir gerçektir. Bizimde toplumu bir bütün kabul ederek, toplumumuzdaki engelliye karşı bilinçsiz tutumların çözümü payesinde kendi üzerimize düşeni yapmalıyız.
 
Kendimi çok anarşist buldum bir an.. Hatta toplumu ayrıştırmaya çalışan toplum düşmanlarına benzettim.. Esat Beyi de bu anarşisti yola getirmeye çalışan ilim irfan sahibi bir hocaya benzettim.. Hatta konuşmalarını anlamak için gugul amcadan sürekli yardım aldım kullandığı kelimeleri anlamak için..Bu anarşist yola gelir mi?
Ön yargılı değilim.. Her yola gelirim.. Fakat geçtiğim yollara niye geri gideyim? Unuttuğum bir şey olmalı yada kovulmuş olmalıyım geldiğim yerlerden.. Ben bilerek isteyerek geldim bu noktaya.. Beni birileri çekiştirmedi.. Bir baktım oraya varınca herkes orada.. Meğer bir çok kişi birbirinden farklı yerlerden oraya varmış.. Kendini öteki sayan binlerle duygudaş olmuşum ben.. Benim yaptığım vardığım noktaya niye geldiğimi açıklamak.. Süreci hızlandırmak.. Yoksa toplumu ayrıştırmaya çalışmak ne haddime.. Nerde o güç bende?

Öteki sayılmak bir veri benim için.. Değiştiremeyeceğim, istemediğim ama kucağımda bulduğum bir veri.. Kimse beni sen ötekisin diye her gün rahatsız etmiyor.. Ancak bizleri görmeyerek, bizler için yapılması gerekenleri yapmayarak, bizleri içlerine almamanın adı da ötekileştirmedir diyorum ben.. Biz engellileri evlerinden çıkamaz hale getirmenin,üstüne kilit vurmaktan ne farkı var diyorum ben.. Eğitmemenin, üretime almamanın, eğlence ve kültürel hayattan uzak tutmanın başka ne adı olabilir.. Cüzamlı mıyız bizler yoksa?

Uzatmayacağım.. Ancak bu gün devlet bile, resmi ideoloji bile biz engellileri ötekileştirdiğini yavaş yavaş kabul ettiği günümüzde, içimizden birisinin bunu kabul etmemesi beni incitti açıkcası.. Hele hele bu günkü durumdan çıkmak için engellilerin yapması gerekenleri sıralamanız, bizlerin uyum sağlamak için uğraş vermemiz gerektiğini anlatmanız tam bir paradoks.. Sanırım siz kendi bireysel çabalarınızla epey bir yol almışsınız ve isterse herkesin bunu başarabileceğini sanıyorsunuz.. Oysa nasıl bir kütleye seslendiğinizi inan ki bilmiyorsunuz.. Bu gün ülkemizin yüzde 13 denilen engelli kitlesi içinde kendine bakabilen ve çalışan ancak yüzde 07 dir.. Bunun en kaba anlamı da 9 milyon engelliden sadece 1 milyon kişisi yaşamın içindedir.. Geri kalan 8 milyon kişi hapistir, sokaktan yaşamdan uzak tutulmaktadır ve devletin/toplumun içi de gayet rahattır.. Çünkü onların sorunu değildir.. Tanrının işidir, böyle gelmiş böyle giderin sorunudur.. Ötekileştirme uygarlık sorunudur.. Kültür sorunudur.. Bizim devletimiz/toplumuzda istenilen uygarlıktan uzaktır.. O yüzden ona uyum sorunumuz, kabul ettirme sorunumuz olamaz bizim.. Onu eğitmek gerekir.. Onun uygarlığa ve bizlere kendini kabul ettirme sorumluluğu vardır.. Bir suçlu gibi bizlerin kabul ettirme sorunumuz ve sorumluluğumuz yoktur..
 
Değerli Kuyucak;
Hiçbir zaman kimseyi yola getirmek gibi bir pervasızlığa düşmedim. Ne sizi anarşist olarak tanımladım nede kendimi sizin tabirinizle “ilim irfan sahibi bir hoca” olarak değerlendirdim. Bu konuda tamamen kendi fikrinizdir. Benimle uzaktan yakından alakası olamaz.

Başkalarının yakıştırmalarıyla kendime veçhe tayin etmem. Bundan dolayı herkse kendi yönünü kendisi belirler… Olayları böylesine basit olarak görmeniz zaten bakış açınızdaki ideolojiyi ortaya koymaktadır.

Kendinizi öteki diye nitelendirirken, diğerleri de (yani engelsiz olan kesimde) sizi öteki olarak tanımlamayacak mı? O zaman bu ayrışma değil de nedir?

Bende bütün engelliler evlerinde hapis hayatı yaşansın demiyorum. Bende istiyorum ki; bilinçli bir engelli kesimi olsun, herkes hakkını arama yollarını öğrensin istiyorum. Böyle yaparak bizler toplumla kendimizi ayırarak ne kadar özgür olabiliriz?

Aslında tenakuz bir şekilde olayları yansıtarak bir tarafta şuurlu olmaktan bahsederken, diğer taraftan ayrıştırma gayretinde olduğunuzun farkında bile değilsiniz. Bilinçli insan hakkını aramasını bilerek, gerek istisnaî olarak, gerekse teşkilâtlanarak olayları izan ve ölçü dairesinde çözmesini bilmelidir. Velâkin sizin deyiminizle öteki olarak kendini toplumdan soyutlayan bir kişi hiçbir şekilde toplumla bağdaşma içinde olamaz.

Ben ferdî olarak hak arama taraftarı olmadım. Buda sizin bana beni hiç tanımadan yaptığınız asılsız yakıştırmalardan birisidir. Bireysel olarak kendime her zaman özgüvenim vardır. Hatta hak arama konusunda yaptığım ufak çaplı şahsımı ilgilendiren olaylar olmuştur. Lakin ben her zaman için fraksiyonlu bir çalışmayı desteklerim. Bireysellikle bir noktaya kadar gidileceğini ve bunun ilerisinin olmadığını da çok iyi bilirim.

Ben öteki olarak ayrıştırmayı kabul etmiyorum. Bu sizi incitmiş olabilir. Benimde esasen sizin gibi bilinçli olan bir kişinin bu şekilde olayları değerlendirmesi beni fazlasıyla şaşırttı. Yalnız ben size incinmedim. Çünkü herkesin kendi tahayyülüdür saygı duyarım.

Aslında ben nasıl bir tabakaya seslendiğimi çok iyi biliyorum. Genelde bundan dolayı toplumun her kesiminden insanlarla mülâkat yapmaktan geri durmam. Ben engelliyim, ötekiyim demem. En zordaki engelli ile de konuşur fikrini alırım, onun lügatinden konuşurum en yüksek makamdaki kişilerle de fırsat buldukça meramımı anlatırım. Bu benim için her zaman doğruları bulmam noktasında bir kıstastır.

Burada da elimden geldiğince herkesle iç içe olmaya gayret göstererek engelliler için yapılacaklar konusunda taşın altına elimi koymaktan çekinmem.

İstatistik olarak sunduğunuz sorunların çözümü noktasında neler yapılabilir? Bizim bunu düşünerek hareket etmemiz gerekirken. Sanki bunları kabullenmiş edasıyla burada anlatmanız çok manidardır. Bu kadar kişi hapis ise geçmişten geleceğe izlediğiniz yolun hala doğru olduğunu savunmanız doğrusu çelişkinin tam kendisidir. Oysa engellinin en büyük sorununun istihdam olduğunu herkes biliyor. Bende isterim ki her konuda her şey güllük gülistanlık olsun oysa bütün bunlar bir çabanın bir gayretin sonunda olmaktadır. Bugüne kadar engellilerin sorunlarını çözmek için uğraşarak bir yere gelinememişse. O zaman nerede hata yaptım deme zamanıdır. Başının arasına ellerini alarak düşünme vaktidir. Bu konuda geçen her bir zaman aleyhimize işleyen bir saatli bomba gibidir.
 
Sanırım şu soru ile başlayayım ve bu soru ile bitireyim … Çünkü tüm temel düşüncenizi bu dayanaktan alıyorsunuz. Diyorsunuz ki;
‘’Kendinizi öteki diye nitelendirirken, diğerleri de (yani engelsiz olan kesimde) sizi öteki olarak tanımlamayacak mı? O zaman bu ayrışma değil de nedir?’’

Israrla diyorum ki ben ayrımcılık yapmıyorum.. Ötekileştirme fikri benden çıkmadı .. Ben ve benim gibi düşünenler sadece ve sadece durum tespiti yapıyorlar, hastalığa teşhis koyuyorlar.. Üstüne üstlük çok da üzülmüyorlar toplumun hastalıklı bakış açısından..Bakın ben daha bir üst yazımda ne demişim;
‘’Öteki sayılmak bir veri benim için.. Değiştiremeyeceğim, istemediğim ama kucağımda bulduğum bir veri.. Kimse beni sen ötekisin diye her gün rahatsız etmiyor.. Ancak bizleri görmeyerek, bizler için yapılması gerekenleri yapmayarak, bizleri içlerine almamanın adı da ötekileştirmedir diyorum ben.. Biz engellileri evlerinden çıkamaz hale getirmenin,üstüne kilit vurmaktan ne farkı var diyorum ben.. Eğitmemenin, üretime almamanın, eğlence ve kültürel hayattan uzak tutmanın başka ne adı olabilir.. Cüzamlı mıyız bizler yoksa?’’

Fakat siz ısrarla benim ayrımcılık yaptığımı söylüyor ve engellilerin bilinçlenerek, topluma kendini kabul ettirmesini, hak aramasını istiyorsunuz.. Bakın ben sizi anlamadıysam, anlayıncaya kadar anlatın.. Fakat benim düşüncelerimi yüz seksen derece terse çevirip oradan beni eleştirmeye kalkmayın..Ben ayrıştırma bayrağını çekmiyorum.. Ayrıştırılmış bir topluma, öteki sayılan bir topluma bayrak yapıyorum hepsi bu..
Gelelim anarşist olduğuma.. Evet ben genelde kendimi anarşist sayarım.. Toplumun önünde onu frenleyen, çürüten her düşünceye,her tabuya karşı saldırmakta temel görevimdir..

Fakat sizin gibi düşünenler olduğunu elbet biliyorum.. Bizi öteki sayanların yüzde doksan dokuzu sizinle aynı düşüncede.. Yeni olan tek cümle yok sizin düşüncelerinizde.. Bizi öteki sayanlar da vicdanlarını rahatlatmak için; Onları tutan mı var, her kes özgür, çalışsınlar, yükselsinler ve toplumda onları kabul eder zaten.. Sizinde seviyenizi yükseltin ve topluma kendinizi kabul ettirmek için çabalayın önermenizle aynı bu düşünce..
Oysa ben diyorum ki; Olmaz kardeşim .. Önce ayaklarımıza bağlanan tonlarca ağırlıktaki prangaları çözsünler… Şimdiye kadar vermediklerini bize tazminat olarak ödesinler.. Bilinçlenmenin beni getirdiği nokta bu.. Kendimi onlara kabul ettirmek için uğraşmıyorum ben.. Ben bilinçlendikçe onların yalanlarından nefret ediyorum.. İki yüzlü olmalarından nefret ediyorum..
Fakat size de ihtiyaç var.. Bizim görüşlerimizi onlara, onların görüşlerini de bize taşıyıp belki orta bir yol bulmasını sağlarsınız insanların …
 
Değerli kuyucak;
Ben sizin fikirlerinizi bilmem kaç derece çevirerek eleştirmedim. Sizin sözlerinizle size cevap verdim. Böyle muhacim bir yaklaşımı asla kabul etmiyorum. Her konuda olduğu gibi bu konuda da çok farklı düşünüyoruz.

Benim yapımda her zaman için karşımdaki insanın fikirlerini dinlemek, o konu hakkında önyargısız bir yaklaşım sergilemek vardır. Çünkü her insanın fikri değerlidir. Bunlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bunun için o insanların dinine, diline, ırkına, mezhebine, cinsiyetine veya fiziki özelliğine bakmam. Fikirlerini benimsemesem dahi saygı duyarım. Hiçbir zaman yasakçılığı savunmadım savunmamda. Münhasıran size gelince bu konularda sadece öyle bir imaj veriyorsunuz. Bu imajda kalıyor. Yani sizin gibi düşünenlere saygılısınız. Eshat gibi düşünenlere ezme statüsü uyguluyorsunuz.

Ben hiç kimsenin fikirlerinin taşeronluğunu yapmayacak kadar fikrimi vicahî bir şekilde ifade edecek kapasitedeyim. Bundan dolayı rahat olun rahat… Beni düşünmeyin siz…

Anarşist ifadesini ben kullanmadım zatıâlinize, o sizin kendi yakıştırmanızdı. Onu da bana mal edecekseniz bu kadarda olmaz diyorum. Burada şu vardır. Her insan kendi fikrini kendine mütenasip bir şekilde ortaya koyar. Bunun adı sana göre anarşistliktir. Bir başkasına göre başka bir şeydir. Ben isimlere takılmam, ne yapılmış, neler elde edilmiş ve sonuç ne olmuş ona bakarım. Yani sonuçta anarşistlik yapılarak bir yere varılacaksa ona da varım.

Beni yüzde bilmem kaçın içine koyarak kendinizi masuniyetli olarak tanımlamanız olaylara hala bir noktadan baktığınızı gösteren en açık etkendir. Bırakalım kim bilmem kaçın içinde, icraatta neler var onu anlatın bana, ne yaptınız da bu yüzde bilmem kaçın içinde kendini buluverdiniz doğrusu çok merak ettim. Karşınızdaki kişileri bir hiç olarak görmek yerine biraz anlamaya çalışsanız belki olay bu boyutlara gelmeyecekti. Ama ısrarla kendinizi farklı statüde görerek karşınızdakini sıradan görmeniz zaten baştan kaybettiğinizin açık bir göstergesi değil mi?

Ben bu kadar yazdıklarımla sana kendimi anlatamıyorsam. Ya ben anlatmayı bilmiyorum, ya da siz anlamak istemiyorsunuz? Sanırım bu şartlarda çokta birbirimizi anlayamayacağız kanaatindeyim.

Hiçbir zaman en doğruyu ben söylüyorum demiyorum. Velâkin burada zaten en doğruyu bulmak için bulunmuyor muyuz? Sizinle aynı fikirde olmamam size karşı nahif olduğum imgesini vermesin. Ben her zaman müsamahakâr olmayı eğelerim. Fakat bu demek değildir ki; Eshat hiçbir şey bilmez, ne derlerse susar eyvallah der… Asla böyle değildir. Beni bu şekilde gören herkim olursa olsun gerekli netlikte kendimi anlatacağımdan hiçbir zaman hiçbir kimsenin şüphesi olmasın.

Bize de ihtiyaç olduğunu söylemişsiniz. Cümlenin ilk başında okuyunca mutlu oluverdim. Sonunda hezeyan olacağını bile bile… Çünkü sizinle hemfikir olabileceğim bir nokta aradım sanırım ne var ki oda münhal oldu gitti. Siz, biz ayrımını hala yaparak ben ayrımcılığa karşıyım demeniz var ya; kendinizle bile ne kadar çeliştiğiniz bir kez daha ortaya koyuyor. Bırakalım sizi bizi artık bu modeller tarih olsun birlik beraberlik olsun, ayağınızdaki tonlarca yükü de kaldıralım, alacağınız tazminatında sonuna kadar savunmanı yapalım. Ama insanları ayrıştırmadan yapalım.

Bildiğim doğruları son noktaya kadar eğmeden bükmeden savunurum. Asla sabit görüşlü değilim. Yeniliklere her zaman açığım. Çünkü kendini yenilemeyerek bir noktaya bakan kişilerin o noktadan bir adım öteye gidemeyeceğini çok iyi bilirim.

Benim ufkum o kadar geniş ki her bir noktasında bir renk vardır. Bu renkler benim hayatımın ahengini oluşturur. Sınırsız renklerin olduğu dünyamda yeniliklerde de zinhar limit yoktur.
 
ÖTEKİLEŞMENİN KAYNAĞI YAŞAM BİÇİMLERİ DİR..

Ötekilik bilinci dediğim (bizler için düşünülen olumsuz düşüncelere karşı) karşı bilinçtir.. Toplumdan ayrılıkçı değildir.. Fakat kendini olumlamak için toplumun onayına muhtaç hissetmez kendini.. Ayrıca toplumun onun hakkında düşündükleri için kendini duygusal olarak harap etmez.. Kendisini onun gözüyle görerek değer yada değersizliğine karar vermez.. En önemlisi bütünün gözünden kendine bakarak, ekonomiden sadaka olarak kendisine verilen yerine, vatandaş olarak hak ister.. Pay ister..

İstemek ve vermek üzerine kurulu sadaka kültürü yerine eşitlik ve hak üzerine kurulu kendi bilinciyle hareket ederek kendisini aşağılayan ve acıyan bu bakış açısından kurtulur.. Vatandaşlıktan gelen haklarıyla kendisine insanca davranılmasını bekler.. Kanun ve yasalardan gelen insanca yaşama erişebilirlik ister..Onu asalak gören bakış açısından kurtulmaya çalışır.. Şöyle diyeyim.. Değişmesi gereken, yanlış olan, ahlaksız ve iki yüzlü olan bakış açısıdır..O zaman onun değişmesi gerekir.. Toplumun bakış açısının yerini alması gereken , bizim ötekilik bilinci dediğimiz, geliştirdiğimiz, istediğimiz kendi yaşamlarımıza saygı duyulmasını istediğimiz bakış açısıdır..

Sonuçta bizim uğraşlarımız sonucunda toplum ayrışmaz.. Toplum zaten şu an ayrışmıştır.. Ancak bu ayrışmışlık ötekilerin hak gaspı ile, baskı ile ve zulüm ile ayakta durmaktadır.. Ötekilere ayrıştırmaya çalışmayın, bu yaptığınız ayrımcılık demek bu zulüm düzeninin devamını istemektir.. Öteki sayılanların, zorunlu olan yaşam tarzlarına uyum sağlamak toplumun görevidir.. Öteki sayılanların kendilerini geliştirip bütüne uyum sağlaması, asimilasyondur.. Kendini inkardır ve bireyseldir.. Asla olumlu sonuç sağlamaz..Toplumun ötekilerin yaşam zorunluluklarını aynen kabul etmesi gerekir.. Çünkü bizim yaşam tarzımız değişiklik göstermektedir.. Bu değişiklik bizi mutsuz etmez.. Ancak bu yaşam tarzımızla yaşayamamak bizi mutsuz eder.. Başka türlü olmamız mümkün değil.. Üstelik toplumdaki bir çok kişiden daha mutlu bile olabiliriz.. Gölge etmesinler yeter..
 
Ne var ki bu keşmekeş içerisinde, birbirimizi anlayacağımız alenî bir envade melhuz olmamakla beraber, artık bu konuyu uzatma taraftarı değilim.

Zaten beni anlasanız o kadar yazdığım yazılardaki doğrulara doğru deme cesaretini gösterirdiniz. Bunu yapmak yerine kendi fikirlerinizi bana fariza etmeniz olaylardaki bakış açınızı simgeleşmiştir.

Bu saatten sonra sanırım edecek kelam, söylenecek söz boşadır. Bu nedenle herkes kendi otantiğinde hareket ederek, umuyorum ki hakikatlere erişir.
Engelliler için iki tefriki kulvardan çıkmış olduğumuz yolda farklı yöntemleri kullansak da engellileri için doğru ve mütenasip kazançlar elde ederek paralel bir noktada buluşmak umudunu hep zihnimde taşıyorum.

Son yazdıklarınızda haklılık payınız olan noktaların olduğunu da görmezden gelmiyorum. Bunları kendi usulümce değerlendireceğimden tevehhümünüz olmasın.
 
Eshat bey ..
Sizin bakış açınızda doğru olan tek yer, engellilerin kendini geliştirmesini istemeniz..Kendini geliştirmek elbet çok önemli.. Gelişmek toplumsal yada bireysel kurtuluşun ana motoru.. Ancak gelişme ile birlikte aydınlanma da olacaktır insanlarda.. Varacakları nokta Toplumla uyum yerine, topluma kendine kabul ettirme çabaları yerine, topluma bizle yaşamayı öğretmek olacaktır.. Yani tek cümle ile özetlersem; Temel görevimiz toplumu değiştirmek, dönüştürmektir bizim.. Ona kendimizi kabul ettirmek değil.. O bizi kabul etmek zorunda.. Bizim başka şekilde yaşayabilecek yaşam şansımız yok.. Burada gelişme dediğiniz olay bile ötekilik bilincini hızlandırır..
Geri kalanı ( kendinizi devletin ve toplumun bir sorumlusu gibi, hatta bir vali, bir müşavir gibi -hatta diliniz bile resmileşti) neredeyse engellilere kendinizi geliştirerek topluma kabul ettirin lütfen demeye getirdiniz.. Burada benim kabul edebileceğim doğru yok..
-İyi niyetinizden kuşkum olamayacağına göre, ben anlamıyorum belki de.. Buda mümkün..
 
bu tartışmayı ve yazılarınızı ilgi ile izliyorum, ancak eshat beye tek bir soru sormak istiyorum. nece konuşuyorsunuz? bazı sözcüklerinizi hiç anlayamıyorum...:confused:
 
Değerli Arkadşaım;

Bazı tümcelerimi anlaşılır bulamamamız normaldir. Aslında bu tür bir lisanı kullanmak istemezdim. Tartışmanın konusu uzayınca hep aynı kelimeleri kullanarak buradaki konuyu takip eden siz değerli arkadaşlarımı sıkmak istemememden dolayıdır.

Aynı zamanda bilmediğimiz kelimeleri araştırarak kelime dağarcığımıza bir nebze olsun katkı sağlamak amaçlıydı. Bundan çok kişi rahatsız olursa eğer, çok daha yalın bir dille de yazabilirim. Bütün amaç bundan ibarettir.
 
Eshat Bey,
Lütfen alınmayınız ama bu satırları yazmaya mecbur hissettim kendimi.

Kullandığınız lisan için Arapça ya da Farsça demek mümkün değil. Muhtemelen Osmanlıca kullanmaya gayret etmişsiniz.
Bu lisanı kullanma gayretinizin sebebini de “bilmediğimiz kelimeleri araştırarak kelime dağarcığımıza bir nebze olsun katkı sağlamak” şeklinde izah etmişsiniz.
Tamamen kişisel ilgim ve beğenim dolayısı ile bir zamanlar Osmanlıca kurslarına gitmiştim.
İyi kötü edindiğim bilgilere dayanarak, sözcükleri ve lisanı keşke doğru kullansaydınız da istifade etmek isteyenler yanlış bilgilenmeseydi ya da iyi bilmediğiniz bir lisanı kullanmak yerine Türkçe’yi tercih etseydiniz derim.
Yanlışların hangi birisini yazayım bilmem ki… Zaten metinlerinizdeki yanlışları düzeltmek gibi bir vazife edinmiş de değilim. Bir insana- (ki bu sitede bir çok insana) yanlış bir bilgi aktarılması, iyi bilinmeyen bir konuda bilgi sahibiymiş gibi davranılması benim hayatta en çok korktuğum şeylerden birisidir. Ben bir eğitimciyim ve şimdi rahmetli olan bir hocamın öğrenciyken bize vasiyet ettiği yegane şey, yanlış yol gösteren, yanlış bilgi veren bir insan olmamamızdı.
Eminim ki Türkçe’niz Osmanlıcanızdan çok daha iyidir.
Saygılarımla
 
Aslında burada herkesin doğrusu ya da yanlışı olacaktır. Bundan dolayı kimse en doğrusu benim diyemez. Sizin de benimde birbirimize göre haklı ya da haksız yönlerimiz olabilir. Lakin bu engelliler olarak bizi birbirimizden ayırmasın.

Ben demiyorum ki; engellilere devlet destek olmasın, herkes ayaklarının üstünde dursun diye… Böyle düşündüğümü yeni öğrendim. Eğer ben gibi engelli hakları savunucusu bir kişi böyle düşünürse bizim halimiz nice olur? Sosyal devler ilkesi nerede kalır? Yapmayın lütfen ben böyle düşünce tarzını benimsemiş olamam… Bundan dolayı içiniz rahat olsun. Ben engelli haklarını sizin deyiminizle en anarşist şekilde de savunurum, en ılımlı şekilde de ararım. Neyi nerede nasıl bir eda ile yapacağını bilmezsen kardan çok zarar edersin. İşte buna binaen bende bu konularda ortama göre tutum belirleyerek aklın ve mantığın doğrularını hayatımıza yansıtmak isterim.

Ben isterim ki; engelliler için çeşitli projeler geliştirilsin, bu hem devlet eliyle yapılsın hem de toplum tarafından desteklensin, eşit şartlarda gibi gösterilerek engellinin ezilmesine benim evet dememi kimse beklemesin.
Yapılan projeler tozlu raflarda kalmak yerine, uygulanabilir bir statüye sokulsun. Bunun yanında vatandaşımız bilinçlensin, engelliler bilinçli birer birey haline gelerek toplumla kucaklaşsın diyorum. Hani siz demiştiniz ya 9 milyon engelliden 8 milyonu hapis hayatı yaşıyor diye işte bu konuda özgürlüklere yelken açılsın istiyorum.

Engelliler olarak yapabileceğimiz işler konusunda kendimizi geliştirmek neden olmasın? Herkes kendine özgü yetenekleri doğrultusunda eğitilsin, zaten eğitimin olmadığı hangi yerde sorunlar çözülmüştür.

Bunun için engellilere fırsat eşitliğinin olmasını şiddetle savunan bir engelliyim. Ben istiyorum ki; engelliler hakları konusunda biraz daha girişken olsunlar, toplum karşısında kendilerini ezdirmesinler. Bütün bunların hepside bilinçli birer engelli birey olmaktan geçiyor.

Diyorum ki bunun için biraz daha gayretle kendimiz gösterelim. Bizi görmek istemeseler de, duymak istemeseler de, anlamak istemeseler de kimseye kahrederek kendimizi bir kenarda tutmayalım. Herkes kadar engellinin da yaşama özgülüğünün olduğunu anlamak istemeyene anladığı lisandan anlatalım.
 
Fikirleriniz hususunda herhangi bir yorum yapmış değilim Eshat Bey.
Bakış açınız her ne ise saygı duyarım.
Benim takıntım fikirlerinizi beyan ederken kullanmaya çalıştığınız ve artık tedavülden kalkmış olan lisan yönündeydi.:eek:
Eminim ki ortak dilimiz olan Türkçe, herkes için daha anlaşılır bir lisan olacaktı.
İşin garibi Kuyucak ve siz farklı şeyler söylemiyorsunuz aslında.
Sanırım aynı şeyi farklı lisanlarla anlatmaya çalıştığınız için farklı düşündüğünüz zannına kapıldınız.:)
 
Değerli empatizan,
Kullanmış olduğum kelimeleri kendimi mecbur hissetme gibi bir durumum yoktur. Genelde yalın halde yazarım yazılarımı. Sizin gibi bir kişinin yapmış olduğu uyarıları elbette dikkate alırım.

Bilmediğim bir lisandan bahsederken anlamını bilmediğim bir sözcüğü tümcelerimde kullanma söz konusu değildir. Sizin ne kadar iyi niyetle olaya yaklaştığınızı ve insanları kırmadan bu kadar ılımlı bir yaklaşım sergilediğinizin farkındayım. Bunun içinde çok teşekkür ediyorum.

Tartışma çok uzadı burada ve aynı kelimeleri kullanarak artık tartışmanın sıkıcı olmaması adına bu kadar farklı kelimeleri bir arada kullandım. Bundan rahatsızlık duyulursa veya duyuyorsanız kullanmayacağımı belirttim.

Saygılar
 
Ahmet abi olaya kendine özgü bir yaklaşımla yaklaşarak renk katmışsın. Fakat Türkçe’nin doğru kullanımı konumuz olmadığı için bu konuda çok geniş açıklamalar yapmayacağım. Bu konu ile ilgili ayrı bir başlık olursa değerli edebiyatçı hocalarımızla tartışarak bir şeyler kazanmak beni ihya edecektir.

Çünkü bir çok edebiyatçının bile bu konularda çok büyük yanlışlar yaptığı gerçeği ile karşı karşıyayız.

----------

Evet, Kuyucak beyle aslında engelli olarak aynı şeyleri farklı yönlerden giderek bulmaya çalışıyoruz. Bu konuda sizinle hemfikirim. Umuyorum bu yöntemler engellilere faydalı bir getiri sağlar. Ayrı istikametten gidiyor olmamız. Aynı noktada buluşmayacağımız anlamına gelmiyor.

Güzel yarınlarda engelsiz bir toplumda buluşmak temennisiyle…
 
Müdahalemin altında art niyet aramadığınız için ben teşekkür ederim Eshat Bey.
Bilirsiniz eğitimci kadınlar yaşlanınca benim gibi her şeye muhalif, her konuya maydanoz olurlar.:)
Söyleyecek sözleri varsa susturabilene aşk olsun.
Doğru diye bildiğimi söylemesem- yazmasam karnıma ağrılar girerdi.
Neticede lisan sizin, tercih sizin.
Tekrar hoşgörünüze sığınıyorum.
Saygılar benden olsun.
 
Değerli empatizan,
Kelimelerde de yenilik gerekli sanırım anlaşılır olması açısından. Bir oku bir gugul amcaya sor olursa olayın ahengi de kalmaz.:)

Bildiğiniz doğruları elbette paylaşınız. Bizde yanlışlarımızı görelim. Sizin bilgi hazinenizden faydalanalım. Yoksa kendi içinizde bildikleriniz kendinizden başkasına yarar getirmez.
 
Tarihin dinamikleri;

-Kapitalizm bireyin kazanma, rekabet dürtüleri üzerine kuruludur.. Birey karlılığını artırıp
Kazanımlarını çoğaltmak isterken aynı zamanda üretimi artırır..Daha bol, daha ucuz üretim ile güzel hizmeti yaratmak arayışı da insanlığın gelişmesini sağlar..
-Sosyalist düşünce ise; İşçi sınıfı iktidarında üretimi yeterli hale getirerek ve özel mülkiyeti kaldırarak vede yeni bir insan yaratarak sınıfsız topluma ulaşmayı hedefler.. Sosyalist düşünceye göre kapitalizm zaten evrim neticesinde sınıfsız topluma gitmeye mahkumdur.. Sosyalist sistem sadece süreci hızlandırmak içindir..
-Kapitalist sisteme en büyük eleştiri; Rekabetçi ve geliştirici niteliği yerine tekelcilik ve siyasi iradeyi ele geçirerek tüketim toplumu yaratmaktır.. Artık insanlığın zararına olduğu noktasındadır.. Kendi karlılığını artırmak için insana zararlı olan bir piyasa yaratmıştır..
-Sosyalist düşünceye gelen en büyük eleştiri ise; Böyle bir gücü bireylerin denetleyemeyeceği, bu gücün insanlar üzerinde diktatörlük kurmasının kaçınılmaz olacağıdır.. Ayrıca yeni insan yaratmanın insan eliyle değil evrim sonucu oluşacağı yönündeki eleştiriler de dikkate değerdir..

-Sosyalist yada Liberallerin düşünceleri dışında çok şey gelişmiştir oysa kendiliğinden.. İşçi sınıfı denilen sınırları belirsiz kavramın içini doldurmak gittikçe zorlaşmaktadır.. Emekçi kavramı ile ne kadar genişletsek de, çalışanların elitleri (yada karnı tok olanları) nitelemesinden kurtulamıyor artık bu kesim.. Yani bu kavramla anlatılan ‘’zincirinden başka kaybedecek insanlar’’ değildir artık.. Elbet vardır karnı aç olanlar.. Ancak kitlelerin asıl hedefi çalışıyor olmak artık..

-Asıl muhalefet üretimden pay almakta zorlanan kitlelerdir.. Asıl muhalefet öteki sayılanlardır.. Sosyalistlerin ve Liberallerin zorla deli gömleği giydirip sizin sorunlarınızı bizim programlarımız çözer bakış açısından da bıkmıştır bu kitleler.. Sanırım ötekilerin sınıf sayılmasına az zaman kalmıştır.. Demokratik haklar, pay alma hakları ve yaşam biçimini kabul ettirme mücadelesi tarihin asli dinamiklerinden sayılmasına az kalmıştır..
Ülkemizde işçi sınıfı denilen kitle kadar ötekilerin ağırlığı olmalıdır.. Çünkü sayı olarak onlardan çok fazladır.. Ve en kalabalık ötekiler sakatlardır.. Ancak hiç bir siyasi bakış açısına yamanmadan öncelik sakatlık bilincinde (mücadele de sakatlık paydasında) buluşmak gerekir.. Bakarsınız işçi sınıfının yapamadığını bizler yaparız.(J).. İşte bu kadar önemlidir sakatların öteki bilincine ulaşması..
 
Hasanım,

Günlerdir "tekel işçilerinin eylemleri" ile çalkalanıyor Türkiye..

"Üretimden gelen gücümüzü kullanacağız" deyolar..

Hele de bakem.. ;) Ne iş bu "üretimden gelen güç"? Yenir mi, içilir mi? Nasıl kullanılır? Sakatların da var mıdır böyle bir gücü? Salt bilinçle olacak şey mi? %36'sı okuma yazma bilmeyen, en önemli işlerini yapmak için dahi evinden çıkamayan devasa bir kitleyi nasıl bilinçlendirecen?

+ sakatı bilinçlendirmek dolmayı pirinçlendirmeye benzer mi? :p "Önemli" ama kolay mıdır bu işler?:confused:
 
Baba..
Baksana Başbakan bile ''Bunların üretimden gelen güçleri yok'' diyor.. Hatta daha ileri gidiyor haklı olarak ve diyorki; Aslında bunları sendikalar satmıştı bize, şimdi ne oldu?
Demekki bir hak alma savaşı olabiliyor tüm oyunlara rağmen.. Bu işçiler aslında bana göre hem sendikalara hem hükümete hemde halkımıza bir insanlık dersi veriyorlar.. Tek savunma ne biliyormusun; Bunların yerine aynı paraya çalışacak milyonlar var.. Yahu milyon memurun yerinede aynı paranın yarısına çalışacak milyonlar var.. Demek ki sıra onlara geldi.. İtfaiyeciler, tekel işçileri, sırada şeker işçileri sonrada sırada özel sektöre devredilecek sanırım devlet memurları ve güvenlik güçleri kalacak.. Madem iş yapmıyorlar ve yan gelip yatıyorlar, bu işi bizden iyi yapacak kimse varmı?
Şaka bir yana hak alma mücadelesinde bilinç oluşturmak bir ekin ekmeye benziyor.. Bu doğru ise bir gün mutlaka yeşerir.. Sakatlar derneklerinin oluşturduğu bilinçlerden bu günkü sadaka kültürü doğdu.. Öteki bilinci de buralardan doğsun be Baba..
 
Üst Alt