Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

İslam'ın Engellilere Bakışı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

selma38

Yeni Üye
Üyelik
18 Kas 2009
Konular
1
Mesajlar
25
Reaksiyonlar
0
Alıntı:


Allah (c.c.) insanları aynı şekilde yaratmamıştır. İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da "engelli/özürlü" olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebeplerle, bu tür bir durumla karşılaşmaktadır. İnsanın temel fonksiyonlarını kısıtlayan veya olumsuz etkileyen, fizikî ve aklî pek çok kusur/engel çeşidi vardır. Yapılan tespitlere göre, ülkemizdeki engelli oranı %12 civarındadır.1 Bu miktarın çokluğu, üzerinde düşünülmesini ve araştırmalar yapılmasını gerektirmektedir. Bu aynı zamanda sosyal ve hayatî ünitelerin engelli gerçeği dikkate alınarak dizayn edilmesinin zaruri olduğunu göstermektedir. Üzerinde durulması gereken önemli bir husus da, engellilik hâli dinî tekliflere muhatap olmasına mâni olmayan kimselerin, dinlerini öğrenmeleri ve güçleri nispetince sorumluluklarını yerine getirmeleri yönünde çalışma yapılmasıdır. Engellilere yönelik, irşat ve tebliğ ekseninde geniş bir çalışma alanının varlığı âşikardır. Bu çerçevede, görme engelliler için başta Kur'ân öğretimi olmak üzere dinî bilgilerin verilebileceği öğretim metot ve araçlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Yine, dinî ve sosyal mekanların mimarî tasarımları da buna göre düşünülmelidir. Günümüzde engellilerin eğitimiyle ilgili gelinen nokta önemlidir. Mevcut imkanlardan/metotlardan din eğitimi ve öğretimi adına daha fazla yararlanılabilir.

Engellilik hali, insanın temel fonksiyonları açısından eksiklik olsa da, insanî yönden bir kusur değildir. Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "Harâbât ehline hor bakma şâkir / Defineye mâlik virâneler var" şiirinde ifade ettiği gibi, dış görünüşü itibariyle önemsenmeyen veya engelli pek çok kimse, zengin ve diri bir gönül yapısıyla Allah katında çok değerli olabilir. Hatta diğer insanlar, bu gibi kimselerin hürmetine bir kısım sıkıntılara maruz kalmaktan korunmuş bile olabilirler. "Şayet Allah'tan korkan gençleriniz, can taşıyan hayvanlarınız ve beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belâlar üzerinize sel gibi yağacaktı" (Aclûnî, Keşfu'l-hafâ, 2/212) hadisinde de ifade edildiği gibi, acziyet, ilahî rahmet ve merhamete bir vesiledir. Geçmiş milletler arasında, özellikle zihinsel engellileri şeytan ve cinlerin musallat olduğu kimseler olarak görenler ve bu sebeple ateşe atıp yakanlar olmuştur. İslâm, bu ve benzeri insanlık dışı her türlü hareketi yasaklamış ve hiçbir şahsın yaşama hakkının engellenemeyeceğini belirtmiştir.

Bu dünya bir imtihan yeridir
İnsan bu dünyaya ebedî bir saadeti kazanma hedefiyle gönderilmiştir. İmtihan yeri olması itibariyle bu dünyada her şey, hikmet perdesi altında cereyan etmektedir. Bu âlemde acıyla tatlı, iyiyle kötü, hayırla şer iç içedir. Bu dünyada insanın sahip olduğu veya olamadığı her şey bir imtihan vesilesidir. Fizikî güzellik bir imtihan vesilesi olduğu gibi, güzel konuşmak, güzel yazmak gibi kabiliyetler de insana imtihan için verilmiştir. Zenginlik ve fakirliği de aynı şekilde değerlendirebiliriz. Bu bakış açısına göre, zengin ve güzel olan mutlaka üstün olmadığı gibi, fakir veya bazı uzuvlarını kaybetmiş olan bir kimse de değersiz değildir. Zaten Kur'ân'da "Sizin en değerliniz takvada en ileri olanınızdır." (Hucurât sûresi, 49/13) buyrularak üstünlük takvaya bağlanmıştır. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de, "Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat, kalblerinize ve amellerinize bakar." (Müslim, Birr 34) buyurarak, Allah'ın insanlara muamelesinin kalb ibresine göre cereyan ettiğine/edeceğine işaret etmiştir.

"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz." (Bakara sûresi, 2/155) âyeti de bu dünyada imtihanın bir realite olduğunu hatırlatmakta ve imtihan çeşitlerine işaret etmektedir. Âyette bahsedilen "canlardan eksiltme" ifadesine engelli insanların da dahil olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla, engellilik hâli de insanların sabretmesi gereken bir imtihan çeşididir. Nitekim Peygamber Efendimiz'in haber verdiğine göre, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Ben kulumu -iki gözünü kast ederek- iki sevgilisini almakla imtihan ettiğimde o buna sabrederse, iki göze bedel olarak ona Cennet'i veririm." (Buhârî, Merdâ, 7) Allah'tan bela, musibet ve sıkıntı istenmez. Ancak İlâhî takdirin bir tecellisi olarak başa gelen her türlü sıkıntıya da güzelce sabretmek bir mü'min tavrıdır. Kalbi imanla oturaklaşmış her mü'min bilir ki, kâinatta hikmetsiz bir hareket ve iş yoktur. İbrahim Hakkı Hazretleri'nin "Her işte hikmeti vardır / Abes fiil işlemez Allah" beytinde de ifade edildiği gibi, her iş ve oluşun bir hikmet yönü vardır. İnsanın başına gelen her türlü musibet, Peygamberimiz'in "Mü'min bir kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü isabet etse, hatta ayağına bir diken batsa bile, bunlar mü'minin bir kısım günahlarına keffaret olur." (Müslim, Birr 52) hadisinde ifade buyurduğu gibi, sabır ve rızayla karşılanması durumunda manevî bir kazanç kapısına dönüşmektedir.

Peygamberimiz'in Engellilere Davranışı
Her toplumda olduğu gibi Peygamberimiz döneminde de engelli kimseler bulunmaktaydı. Bu dönemdeki engelli sayısını tam olarak bilememekle birlikte, günümüzdeki oranları dikkate alırsak azımsanmayacak miktarda olduğu söylenebilir. Özellikle görme ya da bedenî bir özrü bulunan sahabe arasında isimleri Müslümanların çoğu tarafından bilinen, Abdurrahman b. Avf, Amr b. Cemuh, Muaz b. Cebel, Amr b. Tufeyl, Habbab b. Eret, Imran b. Husayn, Abdullah b. Ümmü Mektum gibi sahabenin meşhurlarının olması da bu kanaati desteklemektedir. Bunlar arasında otuz yıl kronik bir rahatsızlıktan dolayı yataktan kalkamayan ama halinden şikayet etmeyen İmran b. Husayn gibi sahabîler olduğu gibi, Efendimiz'in (s.a.s.) ahirete irtihalinden sonra bir gözünü kaybetmiş Abdullah b. Mes'ud ve Ebû Süfyan gibi sahabîler de vardır.2 Bu arada ortopedik özürlü sahabîlerin çoğunun savaşlarda aldıkları ok ve kılıç darbeleriyle bu hâle geldikleri unutulmamalıdır. Yine dikkatlerden kaçmaması gereken bir husus da, engelli sahabîlerin kimler olduğunu düşündüğümüzde aklımıza pek fazla bir ismin gelmeyişidir. Bu durum bize sahabenin Allah'tan gelen her şeyi rıza ile karşılayıp, herhangi bir isyan tavrı sergilemeden İslâm'a hizmet etmeye ve toplum içinde faydalı bir unsur olmaya çalıştıklarını göstermektedir. Mesela, Muaz b. Cebel'in ayağındaki sakatlığın pek çok kimse tarafından bilinmediğini söyleyebiliriz. Oysa Hz. Muaz, Efendimiz (s.a.s.) tarafından o günün şartlarında oldukça uzak sayılabilecek olan Yemen'e gönderilmiş ve dine hizmet etmekten bir an geriye kalmamıştır.

Peygamberimiz (s.a.s.), engelli sahabîlere hususi ilgi ve şefkat göstermiş ve onları toplumun faydalı bir unsuru haline getirmiştir. Meselâ, Bilal-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamber'in (s.a.s.) müezzinliğini de yapmış olan Abdullah b. Ümmi Mektûm âmâ oluşu yanında evinin mescide uzaklığını ve kendisini mescide götürecek kimsesinin bulunmayışını da mazeret göstererek, namazı evinde kılabilmek için Allah Resûlü'nden (s.a.s.) müsaade istemişti. Resûlullâh ise: "– Sen namaz için ezân okunduğunu işitiyor musun?" diye sordu. O, "Evet." cevabını verince, Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "– O halde dâvete icâbet et, cemâate gel" buyurdu. (Müslim, Mesâcid 255; Ebu Dâvûd, Salât 46) Bu rivâyet, cemaatle namazın ne derece önemli olduğunu göstermekle birlikte, Peygamberimiz'in âmâ bir zatı toplumdan tecrit etmeyerek onu cemaat içinde bulunmaya teşviki de bilhassa dikkat çekicidir. Bu hadiseden, İslâm'ın görme özürlü kimselere cemaate devam hususunda ruhsat tanımadığı sonucu da çıkarılmamalıdır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, görme engelli bir sahâbî olan İtban b. Mâlik'e evinde imamlık yapmaya müsaade etmiştir. Bu hususta Abdullah b. Ümmi Mektum'un sahabenin ileri gelenleri arasında bulunması, ilk Müslümanlardan olması, müezzinlik yapması gibi özelliklerinden dolayı cemaat arasında bulunmasının önemli olması hususu göz ardı edilmemelidir. Çünkü o, engelli sahabîler arasında âdeta sembol bir isim durumundadır. Onun ısrarla toplum içerisinde aktif olarak bulunması kendisinden sonra gelen benzeri kimselere müspet örnek teşkil edecektir. Bunun yanında Hz. Peygamber (aleyhi ekmelüttehâyâ) değişik vesilelerle Medîne dışına çıktığı zaman, Abdullah b. Ümmi Mektûm'u yerine cemaate namaz kıldırması için vekil olarak bırakmıştır. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği nakledilmektedir.3

Ayrıca, Efendimiz'in (s.a.s.) bazı bedenî kusurları olan ve çölde yaşayan Zâhir isminde bir sahabîsi vardı. Zâhir, bâdiyede (sahra) bulunan güzel meyve ve çiçeklerden getirip Resûlullah'a (s.a.s.) hediye ederdi. Resûlullah da şehrin güzel ve hoş şeylerinden ona hediye verirdi. Bundan dolayı Resûl-i Ekrem Efendimiz onun hakkında şöyle demiştir: "Zâhir bizim bâdiyemiz, biz de onun şehriyiz."4

Bir defasında Zâhir, Medine pazarında çölden getirdiği bazı şeyleri satarken Peygamberimiz ona arkadan yaklaşır ve şaka yapmak maksadıyla gözlerini kapatarak şöyle der: "Bir kölem var, satıyorum. Onu benden kim alır?" Zâhir, "Ey Allah'ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satır alır?" deyince şaka bu andan itibaren biter. Peygamberimiz bütün ciddiyetiyle şöyle der: "Ya Zâhir, and olsun ki sen Allah katında değersiz değilsin (tam aksine çok değerlisin).5

Dinimizde engelli kimselerin yapamayacağı işler kendilerine teklif edilmemiştir. Mesela onların savaşlara iştirak etmesi istenmemiştir. Nitekim: "Mü'minlerden oturanlarla, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz." (Mâide sûresi, 4/95) âyeti vahyedildiğinde İbn Ümmü Mektûm Peygamberimiz'e gelerek âmâ oluşu dolayısıyla cihada güç yetiremeyeceğini belirtmiş, ardından mezkur ayetin "özürsüz olarak yerlerinde oturanlar" (Mâide sûresi, 4/95) kısmı nazil olarak onun gibi kimselerin özrü geçerli kabul edilmişti.6

Allah Resûlü engelli kimseleri savaşa katılmaktan muaf tutmuş, ancak bu hususta özellikle ısrar edenlere de müsamaha göstermiştir. Mesela Ensar'dan Seleme oğullarının lideri Amr bin Cemûh topaldı. Bedir savaşına katılmak istedi. Ancak Hz. Peygamber ona müsaade etmedi. Daha sonra Uhud savaşına katılmak istedi. Oğulları:

- "Allah seni mazur kılmıştır." diyerek engel olmaya çalıştılar. Bunun üzerine Amr, Peygamberimiz'e başvurdu. Peygamberimiz de ona mazereti bulunduğunu, bu sebepten savaşla mükellef olmadığını bildirdi. Ancak Amr'ın ısrarı üzerine, Efendimiz (s.a.s.) oğullarına hitaben:

"- Artık babanızı savaştan men etmeyiniz. Umulur ki Allah ona şehadet nasib eder." buyurdu.

Uhud harbine iştirak eden bu heyecanlı sahabî, cihad esnasında "Vallahi ben cenneti özlüyorum." demiş, neticede kendisini korumaya çalışan bir oğlu ile birlikte bu savaşta şehit düşmüştür.7

Bu misallerden de anlaşıldığı üzere, Efendimiz görme ya da fizikî bir engeli bulunan sahabîlerle hep içli dışlı olmuş, onlarla yakından ilgilenmiş ve yapabilecekleri vazifeler için zemin hazırlamıştır.

Engellilere nasıl davranılmalıdır?
Toplumun içinde engelliler olduğu gibi bazı kimselerin yakınları arasında da değişik seviyede engelliler bulunabilir. Toplum olarak engellilere Peygamberimiz'in ahlakını örnek alarak sevgi, ilgi ve şefkatle davranmak esas olmalıdır. Yine Peygamberimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) tavsiyesi istikametinde, rahatsız edecek bir şekilde engelli kimselere uzun süre bakmamak gerekir. Zîrâ Peygamberimiz, "Cüzzamlılara uzun süre bakmayın."8 buyurmaktadır. Peygamberimiz'in bu sözü, cüzzamlı kimselere, dolayısıyla bedenî bir kusuru bulunan kimselere rahatsız edecek şekilde bakılmaması gerektiğini göstermektedir.

Peygamber Efendimiz, engelli kimselere yapılacak her türlü iyilik ve yardımı sadaka olarak değerlendirerek şöyle buyurmaktadır: "Âmâya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir..." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/168-169)

Yakınları arasında hasta veya engelli olan kimselere de önemli vazifeler düşmektedir. İlgi ve bakım gereken hasta ve engelliler sabretmeleri durumunda kendileri için hayır kapısına sahip oldukları gibi, yakınları için de sevap kazanma vesilesi olmaktadırlar. Bilindiği gibi hasta ziyareti sünnettir. Ziyaret sırasında hastayı rahatlatmak ve gönlünü hoş tutmak ziyaret âdâbındandır. Hasta ziyaretini teşvik eden ve bunu Müslüman'ın, Müslüman üzerindeki haklarından biri sayan dinimiz, hasta bir kimseye hizmet etmeyi elbette daha üstün tutacaktır.

Özellikle hasta ve engelliler akrabalardan birisi ise, hususan anne ve baba ise onlara hizmet çok önemli ve faziletlidir. Zîrâ normal zamanlarda Cenneti ve Allah'ın rızasını kazanmanın en büyük vesilelerinden olan anne babaya, ağır hastalık veya bir engellilikten dolayı hizmet etmenin ne kadar önemli ve faziletli olacağı izahtan vârestedir.

Engellilik her zaman anne veya babada olmaz. Günümüzde özellikle engelli bir çocuğa bakmak durumunda olan fedakâr aileler bulunmaktadır. Şu bilinmelidir ki, bütün engelliler diğer insanların sahip oldukları temel hak ve hürriyetlerin tamamına sahiptirler. Bu hak şu veya bu şekilde, doğumdan önce veya sonra iptal edilemez. İnsan bu dünyaya âhireti kazanmaya gelmiştir. Bu durumdaki kimseler, zor da olsa sabır ve rıza göstermeli ve sevap kazanmayı tercih etmelidirler. Zîrâ isyan etmek insanın iki kez kaybetmesi anlamına gelmektedir.
 
Yaratılanı severim yaradandan ötürü cümlesini hangi müslüman ne kadar uygulayabiliyor...
 
hatırlattığın için çok teşekkür ederim bu arada herkes Sait Nursinin adını bilmezken onun kitaplarının içeriğini bilmen ne güzel çok sağol
 
İslam yada diğer tüm dinlerde sadece ve özellikle engelliler sınava tabi tutulmaz.. Dinlerin ortak noktası bu dünya geçicidir..Öteki ve kalıcı olan dünyada cenneti hak etmek için Tanrıyı memnun edecek eylemler ve işler yapmış olmanız gerekir bu dünyada.. Çok servet sahibi olmakta cezadır örneğin, serveti olan kişi bu servetini adil şekilde diğer insanların hizmetine sunacakmı diye.. Burada salt engelliler sınav içinde sanarak başka atıflarda bulunmayalım kendimize diyorum ben.. Haaaaa bizimki herkesten fazladır, bonus ve ekstrelere tabidir derseniz ona bir şey demem.. Bana kalırsa ölüm korkusu herşeyden beter olduğu sürece herşeye razı gelecek insanoğlu..
 
hatırlattığın için çok teşekkür ederim bu arada herkes Sait Nursinin adını bilmezken onun kitaplarının içeriğini bilmen ne güzel çok sağol

Arkadaşım böyle bir ithamda bulunman yanlış, burada herkes her bildiğini söylemez daha doğrusu "her doğru söylenmez"... Kendimden örnek verecek olursam 3 yıl nur cemaatine bağlı ışık evleri olarak bilinen yerlerde öğrenci arkadaşlarla birlikte kaldım, ve nur cemaati sadece said nursi ye bağlı değildir, birçok kollara ayrılmıştır, ama genel olarak Risale-i nur okunmakla birlikte örneğin Kırkıncı hoca grubu veya Fethullah Gülen kollarında cemaat liderlerinin kendi yazdıkları kitaplarada yer verilmektedir.

Birde rica etsem bu konu İslam ın engellilere bakışı hk. yani yine Evrim konusundaki gibi polemiklere gebe yapmayınız Allah aşkına, bu konuda inanan arkadaşlar fikirlerini yazsın yeterli,
 
SERKANABİ
sizin yorumunuza katılmamak mümkün değil...
İman yargılama yapmaz. Adı üzerinde iman ediyorsunuz...
Burada amaç imanın bizlere kazandırdığın bilmek ve öğrenmektir. bu konuları tartışyama açmak değil.
TayTIS
 
"herkes" derken yanlış konuştum "bazıları" demem gerekirdi onun için özür dilerim. ancak konuyu saptırmayalım ben hemşerim olan arkadaşıma iltifatta bulundum konunun dışına çıkarsak hoş olmaz.
Kimseye kötü demedim sadece hoş olan şeyi taktir ettim yermek kolay taktir zordur şimdi olduğu gibi..................
 
Herşeyi dine saldırı olarak görmek yanlış..Kime göre dindar kime göre dindar değil..ya da kime göre daha iyi müslüman tartışması zaten herkesi aşar..Yapılırsa şirke kadar gider..Yalnız birşeyin altını çizmek gerekiyor ki inançlı insanlarda da tam anlamıyla sizin alıntı yaptığınız yazıyı algılayan algılamakla kalmayıp uygulamaya döken insan sayısı azdır...Eğer islam dini hoş görü diniyse Allah'ın yarattığı varlığa yine Allahın yarattığı ve onun ilkelerini uyguluyorum diyen bireyler yaratılanı neden olduğu gigi sevmiyorda zamanı geldiğinde aksaklığını aksak yönlerini kullanıyor bireylerin...Her olguyu ben daha çok Allahı seviyorum ya da ben daha çok müslümanım müslümanlığı sahipleniyoruma getiremezsiniz...yazıyı okudum bu konu ile ilgili fikrinizi sordum...ki yazıyı ekleyen sizseniz baan sadece fikrinizi söyleyebilirdiniz.yahut anlamadığım noktaları açıklamalıydınız...ki yol göstericiliğiniz tamama ersinn..sonuçta imanla paranın kimde olduğu bilinmez sözü kulaklarda çınlar değil mi?
 
Önemli olan bu kubbede hoş bir sada bırakıp gidebilmek.Hoş bir sada;yani inanç,salih amel,kul hakkına girmeden,namerde muhtaç olmadan geçinebilmek,ve insanları kardeşçesine sevebilmek.Zaten engelleri de bu hayatta bırakıp gitmeyecek miyiz.
 
öyküekin arkadaşım polemik yaratmak için yazmadım inanın ama böyle yazıp giderse mesele varmış gibi uzar gider.Bizim gibi olmayanların bizlere "Böyle olmasaydı daha kötü şeyler yapardı o yüzden Allah böyle yaptı" demelerini engellemek bu bize bir ceza değil öbür dünya için bir mükafaat olduğunu anlatmak için yazdım.Sizden rica ediyorum anlatmak istediğimin dışına çıkmayalım ki mesaj yerini bulsun.size de saygı duyuyorum ama ben tartışma konusu sunsaydım onun yeri başkaydı oraya yazardım ve tartışırdık uzun uzun.yinede yanlış anlaşıldıysam sizlerden özür dilerim.Ama daha bu konu hakkında olumsuz yorum yazmaya devam ederseniz zaten az girdiğim bu siteye giremeyeceğim.ve sizde kendiniz yazar kendiniz yorumlarsınız.Bende altını çiziyorum tekrar ben tartışma olsun birilerine aykırılık olsun diye yazmadım.
 
(...)
Engellilik hali, insanın temel fonksiyonları açısından eksiklik olsa da, insanî yönden bir kusur değildir. Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "Harâbât ehline hor bakma şâkir / Defineye mâlik virâneler var" şiirinde ifade ettiği gibi, dış görünüşü itibariyle önemsenmeyen veya engelli pek çok kimse, zengin ve diri bir gönül yapısıyla Allah katında çok değerli olabilir.
(...)

[FONT=Verdana][SIZE=2]hershey bi yana da, erzurumlu ibrahim hakki'nin bahsettigi harabat ehli ile sakatligi olan insanlar arasinda direkt bi baglanti kurulmasini cok enteresan buldum dogrusu :)... harabat ehli derken, "viran bedenler ehlinden" bahsetmek istedigini hic sanmiom :)... bedensel özelliklerden veya harapliklardan :))) ziade hal ve davranishlariyla tanridan uzakmish gibi duran insanlara, kendini tanriya yakin gören insanlar tarafindan hor bakilmamasi gerektiginden bahsedio bana kalirsa... cünkü yazida da bahsedildigi gibi kalplerde bulunanlari tanridan bashka hic kimse bilemez... "harabat" sözcügününün divan edebiatinda "meyhane", "ickili eglence mekani" anlaminda kullanilmasi da bu düshüncemi desteklio (bkz.)[/SIZE][/FONT]


yazinin tümü alinti mi bi kismi sana mi ait, sevgili selma38?...
 
(rekursion)yok canım benim. bu yazı tamamen alıntı
 
Hastanedeyken,kazadan sonra yani engelimle tanıştığım ilk ve en zor anlarımda hastalar risalesi en büyük ilacım olmuştu,kesinlikle okumalısınız... Meğer derdim bana derman imiş dedim,rahatladım,sabrettim,şükrettim...
Allah hepimize bol sabır versin...
Sevgi ve dua ile... :)
 
Bu dünya bir imtihan yeridir
eğer öyleyse yeter artık imtihan edildiğimiz..şu imtihanın sonuçları açıklansın...kaldıkmı,geçtikmi?.......engelimizide dine dayandırıyoruz yaaa...pess doğrusu...
 
engellilerin islama bakışını bir de değerlendirsek...
 
ya da bazı arkadaşların laikliğe bakışını bir değerlendirsek...
 
Selma kardeşim Allah senden razı olsun herşeyi çok güzel söylemişsın zekana ve bilegine saglık yüce Allah hepimize Eyyüp a.s. mın sabrını versin Amin........
 
Kaya bey ben eski tarihlerde şöyle bir tespitte bulundum.. İşinize yararmı bilmem? Fakat bir genelleme olarak asla tek bir bakış açısına ratlaamadım.. Her konuda olduğu gibi demeliyiz aslında.. Toplum neyse engellilerde o.. Tek fark;

3- O bir KEŞİŞ, Engelli. O kendini tanrının sevgili kulu olarak görür.. Sınav yeri olan bu fani dünyada başarılı olanlara, isyan etmeyenlere öte dünyada akıl almaz zenginlikler/güzellikler bağışlanacağı bilgisine/inancına sahiptir.. Bir kolu yok, ayağı tutmuyor, beli kırık… Ne keder, ne gam ... Ne mutlu ona ki, ’’ben seçilmişim’’ duygusu içindedir… Şükürcülük biraz ütopik bir durum… Aslında dünyadaki bütün inançlarda acı çekmek, acıya katlanarak ruhu terbiye etmek, çekilen acıların sonunda da ödüllendirilmek vardır. Hatta tanrıya yada büyük cennete bile bu yönden ulaşılacağına inanan çok büyük sayıda insan var yeryüzünde… Bir farkla ama; Engelli olanları tanrı seçiyor. Engelli kişiye acıya katlanıp arınmak düşüyor.
Yani engellinin seçme şansı yok. Keşişlikte ise, kişinin bu yolu seçmesi, kendi özgür iradesine bağlı… Orada biraz çelişki var… Olsun yaaaa, engelli keşişlik, bu yolun doruk noktası olur bence…
 
ayağımdan kurşunlandığımdan sonraki iyileşme dönemime kadar oturduğum yerden beş vakit namazını kılmaya çalışan ben, iyileşip ayağı kalktıktan sonra ilk işim kadeh parlatmak oldu ve hareketlerimden sonra aklıma gelen şu oldu.. sadece allaha beni sağlığıma kavuşturması için dua ettim istediğimi elde ettikten sonra nasıl olsa alacagımı aldım bundan sonrasına bakalım. cezaevine giren bir mahkumun ilk istediği eşya seccade oluyor çünkü insanın yapacak bişeysi kalmıyor dar günde allah aklımıza geliyo (kendi adıma konuştum kimse üstüne bişey almasın)
 
Bilgilendirici güzel bir konu olmuş.Teşekkürler..
 
İremsu'nun fikirleri benim içinde geçerli camii cemaatinden başka cemaat tanımam
 
Sevgili defne;
Buradaki açıklamanı doğrusu hiç şık bulmadım. Bu dünyanın bir imtihan dünyası olmadığına inanmayabilirsin. Fakat bu kadar insanların inancına biraz daha hassasiyet bekliyorum. İmtihan ne zaman bitecek? Sonuçlar açıklansın gibi basit söylemleri yersiz buluyorum. İnanmadığın bir imtihanın sonucunu beklemek çok manidardır.

Olayları geniş bir perspektiften değerlendirerek inanca olan saygımızı her zaman ön planda tutmalıyız. İşin dini boyutu herkesin inancına göre değişir. Herkes kendi inancının gereğine inanır. Lakin bizlerde buna inanmasak da, benimsemesek de bu konularda hassasiyetimizi koruma noktasında çok özenli olmamız gerekmektedir. Nasıl bizim inancımız kutsalsa herkesin inancıda kendince kutsaldır.

Dini konularda asla tartışmak istemem. Bu konuların hassasiyetinin ve sorumluluğunun dengesini ayarlamak çok zordur. Bunu ayarlayacak kapasite olmadan böyle konularda yorum yapmak çok yersiz olur. Ha kapasiten varsa detaylıca açıklamanı yap tartış buna sözüm yoktur.

Bu konuda beni yanlış anlamayarak, olaylara daha hassas yorumlarını bekliyorum. Unutma ki her insan değerlidir. İnancı, dili, ırkı, cinsiyeti ve fiziki durumu ne olursa olsun…
 
eshat bey
burası müslüman engelliler sitesi değil ki her türden insan var.. dili ayrı, dini ayrı,memleketi ayrı tek birleştiği yer engelli olması sağlam arkadaşlarda var ya hoş ...inancı olamayan birini kovma siteden uzaklaştırma hakkına sahipmiyiz bilmiyorum bende imtihan sonuçlarını bekliyorum ama engelli memur alım sonuçlarını:)
 
Teşekkürüm başta konuyu açan olmak üzere katkı yapan herkese.
 
Benim yazdığımı bir kere daha okuyun, şahsım adına atıfta bulundum. Dini konularda tartışmak ya da tartışmamak herkesin kendi inisiyatifi dâhilindedir.
Dini konularda asla tartışmak istemem. Bu konuların hassasiyetinin ve sorumluluğunun dengesini ayarlamak çok zordur. Bunu ayarlayacak kapasite olmadan böyle konularda yorum yapmak çok yersiz olur. Ha kapasiten varsa detaylıca açıklamanı yap tartış buna sözüm yoktur.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt