HASTA ZİYARETİNDE BULUNMAK
Müslümanların birbirlerine en fazla ihtiyacı olduğu zamanlar hastalık anlarıdır. Hasta ziyaretleri, kardeşlik duygularını pekiştirdiği gibi, hastaya moral desteği olması açısından çok önemlidir.
"Hasta ziyaretinde bulunan kimse ziyaretten dönünceye kadar cennet meyvaları arasındadır." (Müslim-Tirmizi)
Peygamberimiz (sav) daima hastaları ziyaret eder ve sözleri ile onlara moral verirdi. Çevresindekilere hasta ziyaretinin müminler üzerine vacip olduğunu söylüyordu. Hicretin ilk yıllarında, sahabenin ölmek üzere olan hastaları Resulullah’a bildirmesi, Peygamberimizin de onlar için bağışlanma dilemesi bir gelenek haline gelmişti. Peygamberimiz, ölü evine gider ve ölen müminin affedilmesi için dua eder ve cenaze namazını kıldırırdı.
Resulullah Efendimiz bir hastayı ziyaret ettiğinde, "insanların Rabbi! Sıkıntıyı gider. Şifa yalnız senin elindedir. Senden başka hastalığı giderecek yoktur"derdi.
Hastanın yanına geldiğinde şöyle derdi: "Zararı yok, geçer. İnşaallah günahlarının temizleyicisi ve kefaretidir."(Buhari)
Ne zaman hasta ziyaret etse onu teselli eder, elini alnına ve bileğine koyarak onun niyazda bulunur, "inşallah iyileşeceksin" derdi. Ancak hastaların kendi hastalıkları konusunda kötü konuşmaları ve şikayetçi bir üslup takınmalarından hoşlanmazdı. Cemaat huzuruna veya dostlarının karşısına çıkacak olan kimsenin süslenmesini Allah sever.
"Kim sevap ümidiyle müslüman kardeşini hasta iken ziyaret ederse ateşten yetmiş yıl yürüme mesafesi uzaklaştırılır." (Ebu Davud)
Bugünün hakim anlayışı dünyayı ve insanın beden varlığını kutsadığı için ölümle asla barışık değildir. Dinimiz ise ölümün uğursuz sayılıp, akla getirilmemesi fikrini kabul etmez. Aksine sık sık hatırlanmasını, hatta buna zemin oluştursun diye kabir ziyaretleri yapılmasını önerir. Bu mevzuda Sevgili Peygamberimiz s.a.v.’in, “Kabirleri ziyaret edin! Zira ölümü hatırlatır.” (Hakim, Müstedrek) tavsiyesini çoğumuz bilir
bilmezse de yerine getirir.
Ölümü hatırlamak
en başta nefsani arzuların
kötü tutkuların yok olmasına vesiledir. Bunun için Efendimiz s.a.v. kıymetli ashabına, “Zevkleri yok eden ölümü çok anın.” (Tirmizî) diye telkinde bulunmuştur.
Yine ölümü hatırlamak kişiyi günaha girmekten koruyacağı gibi, dünyaya olan düşkünlükten de uzaklaştırır. Nitekim hadis-i şerifte, “Ölümü çok hatırlayın. Zira o, günahlardan korur ve dünyadan (yani onu sevip rağbet etmekten) yüz çevirtir.” (Cem’ul-Cevâmi) diye bildirilmiştir.
İbrahim et-Teymî bu hadis-i şerifin faydasını ziyadesiyle görmüş olacak ki, ölümü hatırlamayı kendisini dünya zevklerinden alıkoyan iki şeyden biri olarak zikretmiş ve demiştir ki:
“İki şey beni dünya zevkine kapılmaktan ayırdı. Biri ölümü hatırlamak, diğeri de ALLAH Tealâ huzurunda hesap vermeyi düşünmek.”
Ölümün hatırlanmasındaki diğer bir fayda, şehitlerle birlikte haşredilecek olma şerefidir. Hz. Aişe r.a. Validemiz Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’e sormuştu: “Ey ALLAH’ın Rasulü, şehitlerle birlikte haşredilecek biri var mı?” O da şöyle cevap verdi: “Evet, bir gün ve gecede yirmi defa ölümü anan kimse şehitlerle beraber haşredilecek.” (Gazalî
İhya)
Ölümü hatırlamanın bir başka faydası da kalbin yumuşamasına sebep olmasıdır. Anlatıldığına göre, kalbinin katılığından şikayet eden bir kadına Hz. Aişe r.a. validemiz; “Ölümü çok an ki kalbin yumuşasın.” buyurmuştu. Gerçekten de kadın söyleneni yaptığında kalbi yumuşamış
bu yüzden Hz. Aişe r.a.’ya gelerek teşekkür etmişti.
Ölümü çokça hatırlamak
kişinin hem kalbini uyandırır
hem de ölümünü kolaylaştırır. Sevgili Peygamberimiz s.a.v. bu durumu; “Ölümü çokça hatırlayan hiç kimse yoktur ki
ALLAH Tealâ onun kalbini diriltmiş, ölümünü kolaylaştırmış olmasın” (Deylemî) diye haber vermiştir.
Tefekkür, yani düşünüp ibret almak dinimizce ibadet sayılır. Kur’an-ı Kerim’de bizi tefekküre teşvik eden pek çok ayet vardır.
ALLAH Rasulü s.a.v. de bir hadisinde ümmetine, “ibadetin en faziletlisi olarak tefekkürü, zühdün en faziletlisi olarak da ölümü hatırlamayı” göstermiştir. Şu halde ölümü hatırlamak da tefekkürdür, onu yerine getiren kimse her iki fazileti de elde etmiş sayılır. Bu da ölümü düşünmenin bir diğer faydasıdır.
Sonuç itibariyle ölümü düşünmek, insana hem gayesini hatırlatan, hem de onu yaşadığı asrın gündelik dertlerine kapılmaktan koruyan çelik bir zırh gibidir. Günahın kalabalık süvari orduları gibi üzerimize akın ettiği bir dönemde bu zırhı giyinmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu açık değil mi?