Sevgili rambo yaş konusunda dile getirdiğin biyolojik ve takvim yaşı arasındaki farka inanıyorum. Evet bir de psikolojik yaşı eklemeliyiz bunu düşünmemiştim. Kimbilir belki de en önemlisi psikoloik yaşımızdır.
Düşününce gereğinden hızlı büyümek zorunda kalmış çocuklar geliyor gözümün önüne. Bu ülkede çoğumuz erken büyümek zorunda kalanlardanız biraz. Kimimiz fazla kimimiz az ama hep bir erken evrilme halinin madurlarıyızdır. Sadece televizyonlarımızı izleyen çocuklar bile gördükleri karşısında erken büyümek ya da büyüdüklerinde bile çocukluğun o karşı konulmaz dünyasına sığınmak zorunda kalmıyorlar mı?
Erken büyümenin ikinci aşaması erken yaşlanmaktır. Erken büyüyenlerin ruhları da erken yaşlanır çünkü. Hayatın çocukluk dilimini tam yaşayamadan girilen gençlikten pek birşey anlaşılmaz. Çünkü o çağda da artık orta yaş insanı gibi düşünülmeye başlanmıştır. Hep bir yarımlık hep bir tamamlanmamışlık halidir sözkonusu olan.
Ben bunu biraz da kültürümüze bağlarım. Mesela bizim Karadeniz kültüründe hep büyük bir adam gibi davranması beklenir çocuklardan. Büyük adam gibi davrandıkça sevilir onaylanırsınız. Çocukluğun kendine has uçarılığını yaşamanıza pek izin verilmez. Makbul çocuk yaramazlık yapmayan ve hatta mümkünse seksen yaşındaki bir insanın dinginliğine sahip olan çocuktur. Bunun nasıl bir travma olduğu yıllar sonra anlaşılır. "İnsanlar neden bu kadar mutsuz bu ülkede" diye sorulur.
Evet sanırım en önemli yaş psikolojik yaşımızdır. Gözümün önüne Kamboçya da 12 yaşında Kimer Gerillalarının lideri olan ve daha sonra idam edilen iki kardeşin fotoğrafları geliyor. Ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında çocukluğa sığdırılmaya çalışılan kocaman doğrular, kurallar, idealler, normlar bohçası. Yaşam mı bu bedenlere büyük gelir yoksa sığdırılmaya çalışıldıkları yaşamlara büyük mü gelir bu çocuk ruhlar bilinmez. Bildiğimiz hep bir yarımlık halinin koşullar değişse de varolacağıdır.
Erken büyüyenlerin hayatlarında herşey düzelse bile içlerindeki yarımlığın ekşi tadı hiç kaybolmayacaktır. Çetin Altan bir yazısında anlatmıştı. Hala peyniri küçük küçük parçalar halinde yermiş kahvaltıda. Çünkü kıtlık, fakirlik döneminde babannesi "Oğlum peyniri nohuttan büyük katık yapma, kurt yapar" diye söylenirmiş. Yıllar geçer koşullar değişir ama bazı şeyler değişmez. Çekilen sancıların onulmaz çizgileri belirir yüzlerde. Şartlar değişse bile hem yüzlerdeki hem ruhlardaki çizgiler kalıcıdır...
Bu yüzden işte 'altı delik bir ayakkabı' karşısında allak bullak oluşlarımız. Altı delik ayakkabının o çukurluğunda yitip gitmesi gereken kinler. Aynı erken büyümüşlüğün sembolü değil midir bu küçük delik? Aynı sancıları çekmenin. Vurulup giden bir insanın ne kadar da 'bizden' olduğunun bayrağı...Bundan büyük kardeşlik mi olur? Neyse şimdi susmak vaktidir belkide...
Evet Rambo kardeş haklısın psikolojik yaşlarımız vardır. Ve herkes doğal yaşını yaşasın die umutlarımız bir de...
Gelelim sorularına.
1) Evt heyecanlanırım. Rüzgarın çıkması havanın bozacağına dalalettir çünkü...
2) Giderim. Hiç dönmediğim de olur.
3)Tomurcıklanan çiçek bahara delalettir ki hangi yürek çoşmaz bunun karşısında?
3) Valla bu soru biraz alengirli olmuş. "Yeni bir aşka yelken açma isteği" derken elde varolana rağmen mi yoksa işte öyle durup dururken mi diye bir ayrım çıkıyor ortaya. elde böyle bir aşk olmadığı için hani yenisine yelken açmak diye birşey sözkonusu olamaz. Varolanların hepsi tarihe gömüldüğü için diyorsan 'elbette' derim.
Ancak bu soruların hiçbiri tatmin etmedi beni. Yıllar önce tanıdığım bir dede vardı. Adam doksanına merdiven dayamıştı ama bu soruların hepsine " evet evet! " diye cevap verecek biriydi. Yani ruh bazen aldatabilir de insanı.
Sevgiyle.