Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Latin Caz Blues 1

Cesaria Evora




Cesaria Evora 27 ağustos 1941 yılında Mindelo’da (Cape Verde) dünyaya geldi. Alkolik babasının ölümünden sonra annesi fakirlikten dolayı Evora’yı yetimhaneye vermesiyle, sanatçının müzikal kariyeri yetimler korosunda şarkı söylemesiyle başladı. Onüç yaşında korodan ayrılan sanatçı , Eduardo isimli bir gemiciyle büyük aşk yaşadı. Ardından kendini yerel barlarda şarkı söylerken bulan sanatçı, aynı zamanda mornalar; diğer bir değişle birçeşit ulusal blues diyebileceğimiz şarkılar seslendirmeye başladı ve bu alanda kendini yetiştirdi.

1973 yılında Cape Verde adasının Portekiz kolonisinden çıkıp özgürlüğünü kazanmasından sonra popüler olmaya başlayan sanatçı, özellikle yüksek sosyetenin kabulünü kazandı. Buna rağmen köklerinden hiçbir zaman kopmayan sanatçı açlığın ve sefaletin ne olduğunu iyi bildiğinden bunu şarkılarına da yansıttı.

Bu dönemden sonra on karanlık yılını kendi kaderini ve ailevi ilişkilerini sorgulamakla geçirdi. 47 yaşına kadar adını kimsenin duymadığı Cesaria Evora (arkadaşlarının deyimiyle ‘Cize’) 1988 yılında De Silva isimli genç bir Fransız’ın teklifiyle Paris’e gidip “La Diva aux Pieds Nus” (Yalınayaklı Diva) isimli albümü kaydetti.. Albümün kendi toplumu tarafından oldukça beğenilmesinden sonra, sanatçının bir diğer albümü “Miss Perfumado” 200.000 kopya sattı ve sanatçıya uluslararası bir şöhret kazandırdı. Fransız basını uzun süre sanatçıyı Billy Holiday, Edit Piaf gibi sanatçılarla karşılaştırdı.

1994 yılında “Sodade, les plus belles mornas de Cesaria” isimli toplama albümünü piyasaya süren sanatçı aynı yıl içinde içkiyi bırakma kararı aldı. 1995 yılında albüm satışlarından dolayı Grammy Müzik Ödüllerine aday gösterildi. “Cesaria” isimli albümünden sonra dünyanın dört bir yanında konserler vermeye başlayan sanatçı, 1997 yılından sonra “Cabo Verde”, “Mar Azul” gibi albümleri yayınlar.

1998 yılında Havana’da bir grup Küba’lı ve Brezilya’lı sanatçıyla “Cafe Atlantico” isimli albümünü kaydeder. Sanatçı 60 yaşına geldiğinde artık bir dünya starıdır. Paris’te kendisine bir stüdyo kuran sanatçı 60’a yakın müzisyenle uzun süre çalışmanın meyvesi olan “Sao Vincente Di Longe” albümü başarıyla yayınlanır. Albümdeki iki şarkı “Linda Mimoza” ve “Negue” Küba’da, “Regresso” ise Brezilya’da kaydedildi.

Sonraki yıllarda Dünya’yı dolaşıp aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerde yüzlerce konser veren Evora, pek çok ödül aldı. 2003’yılında Güncel Dünya Müziği kategorisinde “Aşkın Sesi (Voz d'amor)” adlı albümüyle aldığı Grammy ödülü bunlardan biri. Çıplak ayaklı diva olarak anılan sanatçı için bu ödüllerin belki en anlamlısı ülkesi tarafından verilen “Kültür Elçisi” ünvanıdır. Bugün 65 yaşında olan ve her şarkısı milyonlarca kişi tarafından dinlenen sanatçı, hayat verdiği hüzünlü şarkılarla tanınıyor. Şarkıları, Portekiz Fado'larından Küba ve Afrika müziklerine uzanan geniş bir yelpazeyi yansıtıyor.
Kaynak

Cesaria Evora - Angola

Harika bir şarkı, dinlemenizi öneririm, özellikle son günlerde içinde latin rüzgarlar esen dostlarıma....
 
müzik

Tüm müzik sever dostlara merhaba.. Çok büyük keyif aldım bu forumu okumaktan. Harikuladesiniz..Özellikle Andante, benim gibi bir Blues düşkününü kendine hayran bıraktı.. Blues ile ilgili bilgilerini esirgeme bizden sevgili andante... Unutmadan özel bir Şarkıcıdan ve bence en özel şarkısından bahsetmek istiyorum. Kesinlikle dinlemenizi öneriyorum.
TOM WAİTS - SEA OF LOVE. Böyle bir ifade gücü, böyle bir sound yok. yok işte.. Olağanüstü..
 
Hoşgeldin dostum aramıza, bu köşeyi seveceksin biz bundan eminiz.

Bu arada Tom Waits demişsin. Ya sevgili dostum bu garip sesli adamı seviyorsun haaaaaaaaa. :D


Gerçekten sevgili dostlar oldukça ilginç bir şarkıcı Tom Waits. İlk dinlediğimde "ya bu adamın ne kadar berbat bir sesi var " demiştim. Benim gibi düşünenler çoğunluktaymış ta haberim yokmuş. Ama garip bir şekilde sizi sarıp sarmalıyor bu adam.

Sizlerinde seveceğinden eminim.

Sevgili dostum bizlere Tom Waits i hatırlattığın için teşekkürler.

Sizlere Tom la ilgili daha ayrıntılı haber geliyor şimdi;

Buyrun.... :D


Bozuk seslerin efendisi Tom Waits

'Orphans'ta Tom Waits üç farklı telden çalıyor: İlk albüm 'Brawlers' (Hırgürcüler), toy rock'çılar gibi gümbürdüyor. 'Bawlers' (Böğürenler) o tanıdık Waits baladlarıyla dolu. 'Bastards' (Hergeleler) ise huysuz kadınların taşkınlığına sahip.

Tom Waits'in yeni albümü 'Orphans', üç CD'den oluşuyor. 30'u yeni toplam 54 parçanın yer aldığı albüm, Waits'in bozuk seslere, Beat şairlerine, trenlere, eski şarkılara ve erken yaşta yitirdiği baba figürüne bağlılığından doğan bir başka başyapıt.





İSTANBUL - Tom Waits çocukken dünyayı farklı duyarmış. Bazen sesler öyle tuhaflaşırmış ki, 'Dünya bozuldu' diye düşünürmüş. Kâğıdın hışırtısından ürkermiş; yorganının çıkardığı ses bile korku içinde kıvranmasına neden olurmuş. Gece oldu mu dünyanın tüm hayaletleri, gölgeleri ve yankıları çökermiş üstüne. 'Üşüttüğünü' düşünürmüş Tom, cinlere karıştığını sanırmış. Sonraları, yaratıcılık illetine yakalanmış başkalarının da böyle şeyler yaşadığını okumuş bir yerde, içine su serpilmiş biraz.

Bugün, cinlere ilk karışmasından yaklaşık 50 yıl sonra, hâlâ, bozuk sesler çıkaran tuhaf dünyasında yaşıyor Waits ve dahası, dünyanın seslerini bizzat bozuyor. Seslerin ağzını burnunu dağıtıyor, sonra onları silindirden geçiriyor, pis sularda yıkıyor, kavurucu sıcaklarda kurutuyor ve kendi buruşuk suratına benzetiyor. Tüm bunlara karşın bu seslerin 'saf' kalması ve dinleyenin ruhunu arıtması, işin mucizevi yanı.

Waits'in yine o bozuk seslerden ve saflıktan imal ettiği yeni albümü 'Orphans', birkaç ay önce Anti etiketiyle çıktı huzurlara. Üç ayrı CD, daha doğrusu albümden oluşan 'Orphans'ta toplam 54 parça var; bunların 30'u yeni, kalanı ya bir kereye mahsus projelerden ya da film ve oyun müziklerinden devşirilmiş.

Tom Waits şarkıları ikiye ayrılır!

Tom Waits'in karısı ve iş ortağı Kathleen Brennan'a göre Tom Waits şarkıları 'çilekeş ırgatları' ya da 'onurlu ağlakları' anlatanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. 'Orphans' ise üç farklı telden çalıyor: İlk albüm 'Brawlers' (Hırgürcüler), blues şarkıcıları, toy rock'çılar gibi gümbürdüyor. 'Bawlers' (Böğürenler) insana kendini 'tükenmiş' hissettiren o tanıdık Tom Waits baladlarıyla dolu. 'Bastards' (Hergeleler) ise huysuz kadınların, keçileri kaçırmış ihtiyarların taşkınlığına sahip. Başka müzisyenlere ait şarkıların çoğu da bu üçüncüsünde yer alıyor.

Waits, Daniel Johnston'ın 'King Kong'unu çaresiz bir hayvanın ulumasına dönüştürüyor, Disney standartlarından 'Heigh Ho'nun aydınlık yüzünü yok ederek onu umacı sopasının vuruşlarına benzetiyor. 'Brawlers'ın öne çıkan parçası 'Road to Peace' ise Tom Waits'in pek sık girmediği politik sulara dalarak İsrail-Filistin savaşında yaşanmış gerçek bir olayı anlatıyor.

Thomas Alan Waits, 7 Aralık 1949'da Kaliforniya'nın Pamona kasabasında doğdu, San Diego'da büyüdü. Öğretmen ana-babanın çocuğuydu. Rahatı anne babasının boşanmasıyla kaçtı. Dünyayı farklı duymaya o zamanlar başladı. Büyümek konusunda pek aceleciydi; yetişkinlerin kullandığı cinsten kasket takar ve komşularıyla hi-fi ve hayat sigortası üzerine sohbetler ederdi. 1960'larda, bir önceki 10 yılın ürünü olan Beat hareketinin isim babası Jack Kerouac ve öncü şairi Allen Ginsberg'in şiirleriyle tanışmasıyla görece kurtuluşu buldu. İki 10 yıl sonra karısıyla karşılaşıncaya dek Beat yazarları en büyük esin perileri oldu.
Waits, 'Orphans'ta Beat şairlerine olan hürmetini Kerouac'ın unutulmuş yol şiirinden bestelediği 'Home I'll Never Be'yi söyleyerek ve Bukowski'nin 'Nirvana'sını okuyarak bir kez daha gösteriyor. Beat yazarlarına bağlılığını, onların kendisi için birer baba figürü olmasıyla açıklıyor: "10 yaşında babası tarafından terk edilmiş bir çocuktum ve bu adamlar ihtiyacım olan kılavuzlardı. 'Sen benim babam mısın?' diyerek dolaşıp dururken bu edepsiz adamlardan düzinelerce buldum yolumun üstünde." Kavgacılara, böğürenlere ve hergelelere toptan 'yetimler' (orphans) demesi, eski ama eskimemiş bir kaybın acısından olsa gerek.
Ve trenler! 'Orphans'ta da döne kıvrıla yol alıyorlar. Bu 'gitme' arzusu çocukluğunun huzursuzluğundan kalma bir şey. 15 yaşındayken evi terk ediyor Waits; önce aşçı, sonra gece kulübü fedaisi olarak çalışıyor. Sürekli hareket halinde, bir yandan da durmaksızın şarkı yazıyor. Alkol sorunu o yıllarda baş gösteriyor ve 1978'de karısıyla tanışıncaya dek şiddetle sürüyor.

Kathleen Brennan o yıllarda senaryo yazarı. Yolları, Tom Waits'in ilk oyunculuk deneyimini yaşadığı, Sylvester Stallone'li 'Cennet Yolu' filminin setinde kesişiyor. 1980'de evleniyorlar. Brennan da müzik tutkunu. "Ben yalnızca güzel bir kadınla değil, aynı zamanda bir plak koleksiyonuyla evlendim" diye boşuna demiyor Waits. 25 yıldır ikisi, Waits'in şarkılarını birlikte yazıyor, albümlerine ortak imza atıyorlar.

Eski zaman şarkıları

Brennan'ın Waits üzerindeki etkisi ilk kez 1983 tarihli 'Swordfishtrombones'da kendini gösteriyor. Brennan hep eski zaman şarkıcılarının yankılarını taşıyor Waits'in müziğine. Çiftin üç çocuğu var: Casey, Kelly ve Sullivan. Casey, babasının çekirdek kadrosunun davulcusu. 'Orphans'ta Sullivan'ın da gitarist sıfatıyla küçük bir rolü var. Böyle hacimli bir albümün müzisyen kadrosu da kalabalık olmuş haliyle. Hepsine değinmek imkânsız ama Waits'in demirbaşları olan Larry Taylor (bas) ve Marc Ribot'yu (gitar) bir kez daha saygıyla analım.
Tom Waits yaklaşık 15 yıldır içki içmiyor. Ailesiyle birlikte Santa Rosa yakınlarındaki Napa Valley'de büyük bir çiftlik yolu üzerinde yaşıyor ve son zamanlarda evden dışarı çıkmıyor, müzisyenler ona geliyorlar. Nadiren kısa turneler yapıyor. Böylece dinleyenlerini kendisine her daim aç bırakıyor. Şiarı: "Yunusları besleme, yoksa bir dahaki sefere yiyecek için gemini batırırlar." Ama bu kadarı insafsızlık. Tom Waits'in üstümüze saldığı hayaletler, gölgeler ve yankılarla yetinmek istemiyoruz artık. Gelsin de gemisini batıralım!

Not: Tom Waits'in albümü Türkiye'de herhangi bir plak şirketi tarafından yayımlanmadı. Meraklısı www.amazon.com'dan edinebilir.


Scarlett'tan Waits şarkıları

Yıldız oyuncu Scarlett Johansson, Tom Waits şarkılarının cover'larından oluşan 'Scarlett Sings Tom Waits' adlı bir albüm çıkaracak. Albüm bu baharda Atco tarafından yayımlanacak. Bu, Johansson'un ilk şarkıcılık deneyimi değil. Genç oyuncu geçen yıl bir yardım kampanyası kapsamında yayımlanan 'Unexpected Dreams: Songs From the Stars' adlı albümde de Gershwin kardeşlerin ünlü 'Summertime' şarkısını yorumlamıştı. Johansson'un şarkılarını yorumlayacağını gazetelerden öğrenen Waits ise "Bu haber beni heyecanlandırdı mı, doğrusu bilemiyorum, ama meraklandırdı. Johansson'u filmlerinden tanıyorum. Benim tınılarımla ne yapacağını göreceğiz" diyor.

Kaynak

Tom Waits

tom waits- Chocolate Jesus
 
Sevgili arkadaşlarım, bugün evde piyanomun başındayken önümüzdeki yıl için orkestraya çaldırmayı düşündüğüm parçaların notalarına bakıyordum. Birden bire gözüme "Stan By Me " ilişti. Ya nasıl keyifli bir şarkı bu yaaaaaaaaa.

Hadi biraz nostalji yapalım.


Stand By Me Ben E King 1961
 
Evet güzeldir Ben E. King yorumu.. Ancak John Lennon'un Stand By Me'si kadar keyif vermez bana. Ulaşılmaz bir ruh katmış John Lennon o şarkıya..Yıllardır dinlerim ve hala da sıkılmadım.. Ayrıca hazır aklıma gelmişken Beatles'dan John Lennon, Cream'den Eric Clapton, Rolling Stones'dan Keith Richards ve Jimmy Hendrix Experience'den Mitch Mitchell'in yorumladığı, Beatles şarkısı "Yer Blues" un enfes bir yorumu var. kesinlikle öneriyorum. Özellikle Eric Clapton her zamanki gibi oldukça dikkatçekici.. Yaa ben seviyorum blues'u :D Not : limewire gibi programlardan indirebilirsiniz bu şarkıyı.......
 
Bu tatilleri gerçekten çok seviyorum. :D İşimi yapabilmek adına bana nefes aldıran en önemli şey tatiller. Bu arada ben orkestra için ikinci parçayı da buldum. Yani bunlar gibi tabikii çalamayacağız, ben herşeyin orijinalini daha çok seviyorum ama Simon & Garfunkel yorumu bize uyar diyorum. Bugün geçmişte dolanma günüm, kusura bakmayın.....

Condor Pasa es boliviano (Savia Andina-Bolivia)

Bu şarkıdan sonra ne yapmalı bilmiyorum, yine latin damarım kabardı. Motorsiklet Günlüğü filmini mi seyretmeli, evet neden olmasınnnnnnn :D
 
Evet biraz haber verelim istedim, Cazcı Kerem Görsev ile ilgili olduğundan yeni başlık açmaktansa burayı eklemeyi uygun buldum:

'Yeni kuşak dinleyiciler ses zehirlenmesinden mustarip'
Kerem Görsev, herkese hitap edecek yeni albümünün caz müziği için bir basamak olabileceğini düşünüyor.

Amerikalı vokal Allan Harris'le birlikte caz standartlarını yorumladığı 'Back Again' albümünü caz müziğine alışamayanlara ithaf eder Kerem Görsev, müzik terbiyesi almadan, ne olduğu belli olmayan müzikleri dinleyip ses zehirlenmesine sahip bir kuşak yetiştiğini söylüyor




İSTANBUL - Türkiye'nin caz misyoneri Kerem Görsev, Allan Harris ile piyasaya çıkardığı 'Back Again' adlı yeni albümünü caz müziğine alışamayanlara ithaf ediyor. Amaç kaliteyi yaymak. Albüm, 1940'larla 1960'lı yılların arasında bestelenmiş 16 caz standardından oluşuyor.
İkili, bir önceki yıl Antalya'da konsere giderken uçakta karar verdikleri bu projeyi hemen hayata geçirirmiş. New York'ta 'duo' olarak kaydedilen albümün yaratılışında Tony Bennet-Bill Evans ikilisinin 70'li yıllarda kaydettiği albümlerden esinlenmişler. İki müzisyen geçtiğimiz günlerde İstanbul Jazz Center'da sahneye çıkıp yeni albümlerinden parçalar seslendirdi. Kerem Görsev'le yeni albümünü konuştuk.

Müzik bilgimiz ve algılarımız Batı dünyasından çok farklı. Onlarda müzik kiliseden başlıyor, bizse sıfırdan başlıyoruz. Caza hâlâ alışamayanlarımız için bu da, biri mi ne dersiniz?

Evet ama bu engel ailelere göre değişiyor. Bebekliğimden beri klasik müzikle iç içe büyüdüm, piyano konçertoları dinledim, ister istemez seslerin içinde oldum. Müzik açısından baktığınızda kendimi, Amerika'da kiliselere giden, gospel korolarını dinleyen bir çocuk gibi görüyorum.

Müzisyen kimliğinizle birlikte Türkiye'de caz misyonerliğiniz de ön planda. Yeni nesillere bu müzik neden ve nasıl aşılanmalı?

Türkiye'de ne olduğu belli olmayan müzikleri dinleyip ses zehirlenmesine sahip bir jenerasyon büyüyor. Klasik müzik ya da caz, müziği anaokuldan itibaren sevdirmek gerek. Avrupa'daki yuvalarda çocuklar, piyanolor, davul takımları, gitarlarla oynuyor, eğleniyor, müzik öğreniyor. Çünkü her şey müzikle başlıyor. Müzik, dünyadaki en büyük terapi. İnsan uzlaşması, yaratıcılık, dinginlik, matematik, fizik zekâsı, kolay kavrama, bunların hepsi çocuk yaşlarda müzik dinleyenlerde görülüyor. Türkiye'nin Avrupa ülkelerinden geri kalmışlığının bir nedeni de iyi müzik eğitiminin verilememesi. Bizde okul servislerinde bile bangır bangır çalınan, ne olduğu belli olmayan, altyapısı aynı şarkılarla çocuklaın kulağı kirleniyor. Sözlerin de hiçbir anlam yok, eğitici, hayal kurdurucu değil, böylelikle de eller havaya bir kitle oluyor. Bu çocuklar 13-14 yaşına gelince Bodrum'da eğlenirken önlerine votka şişeleri konuyor. Biz geleceğe, gençliğe yatırım yapmıyoruz, tek suçlu da politikacılarımız. Türkiye'de caz aldı başını gidiyor. Hatta olması gerekenin çok daha üstlerinde. Çok iyi müzisyenler geliyor ve ciddi konserler oluyor. Basında çok sık caz haberleri yer alıyor. İnsanlar da okudukça, televizyonlardan izledikçe merak edip geliyorlar. Böylelikle caz virüsü insanlara giriyor.

Batı dünyasının Türkiye'deki caza ve caz müzisyenlerine bakışı nasıl?

Tarzım etnik caz yapanlardan farklı. Klasik müzik eğitimi aldığım için çağdaş akustik caz yapıyorum. Kendi müziklerimi çalıyorum, günün olaylarından hissettiklerimi notaya döküyorum. Renk arıyorum; geleneksel caz ritimlerinde, geleneksel caz armoni sisteminin üzerinde. Beni dinleyenler de klasik müzik eğitimi mi aldınız diye soruyorlar.

Son albümünüz 'Back Again'in hedef kitlesi nedir?

Yediden 70'e her jenerasyona hitab edebilir, caz dinlemeye başlamak için bir basamak olabilir. Hedef, insanları etki altına alacak bir albüm yapmak. Aslında albümlerimde vokal kullanmıyorum. 11 albümüm var, sadece ikisi Allan Harris'le. 1940'lardan 1960'lara kadar dünyanın en iyi şarkıcıları bu şarkıları söylemiş. Dünyanın en iyi müzisyenleri bunları çalmış. Biz sadece kendi stilimizle çalmak istedik. Küçümserler, bunlar lobi ya da asansör müziği kategorisine koyarlar. Oysa kolay dinlenen müzik basit müzik değildir ki. Herkesin ayrı bir kalp atışı, hücre yapısı, kan dolaşımı var, herkes aynı şeyi dinlemek zorunda değildir. Herkes caz da dinlemek zorunda değil. Cazın bazı tarzları bana da ağır geliyor . Mesela free caz dinleyemiyorum. İnsan müzik dinlerken hayal kurmalı, o müzik insanı almalı, rock, pop ya da klasik fark etmez. Cazı Frank Sinatra, Nat King Cole, Ella Fitzgerald, Tony Bennett gibi isimlerden de dinlemelerini tavsiye ederim, ben öyle yaptım. Bir de bosso nova dinlemek lazım. Çünkü dünyadaki en rahat dinlenen müziktir.

Doğaçlama yapan, hatta bazen caz cümlelemesi ve caz sound'ı üreten, bununla birlikte yeterince swing de yapan sayısız 'ticari' grup var. Ancak onlar hâlâ bazı isimlerle bile kıyaslanamaz, neden?

Ticari müziği küçümsememek gerekir. Ticari müziğin de iyisi oluyor. Bana da bazen ticari müzik yapıyor diyorlar.
Kaynak

İlginç konulara değinmiş Kerem Görsev, ne kadarına katılırsınız bilmiyorum ama düşünmeye değer.
 
Yahu pek kıymetli dostlarımsöylemeyi unuttum nedense özürlerimi bir borç bilin efendim :)

bu akşam sevgili jazz severlerin çook keyif ile izleyeceğinizi umduğum >>>duke ellıngton orchestra<<< cnn türk televizyonundan saat : 22:00 da başyacak ve bizlere güzel bir jazz ziyafeti sunacak :)

bendeniz kaçırmamanızı tavsiye ederim haaa unutmadan duke ellıngton'un yerine orkestrayı yöneten torunu>>> paul ellıngton <<<.bilgilerinize efendim. :)
 
Üst Alt