Ankara Büyük Şehir Belediyesinin alacağı otobüslerden sadece 50 tanesinin engelilere hitap eden otobüslerden olması nedeniyle yapılan eleştirilerle ilgili üyesi olduğum bir siteye yazdığım yazı aşağıdadır:
Tabii ben Ankara’da oturmuyorum, bu nedenle de Ankara için ahkam kesmem mümkün olamaz ama benzer bir durum İstanbul için söz konusu olmuş olsaydı biraz mukayese yapalım, yapmakta fayda var derdim. Ne mukayesesi olduğuna gelince; bundan 35 yıl, 30 yıl, 25 yıl, 20 yıl, 15, yıl öncesi ile günümüzün mukayesesi derdim. Bir çoğumuz benim bu mesajımı yanlış anlayacaktır eminim, ama samimiyetimden kimsenin şüphe etmemesini özellikle istirham ederim. Bundan 20-25 yıl öncesine baktığımızda ben özürlüler için mimari anlamda veya onların hayatlarını kolaylaştırma manasında bir şeyler yapıldığını göremiyordum. Tabii bütün bu dediklerimin İstanbul için geçerli olduğunu tekrar hatırlatırım. Ne göstermelik de olsa otobüsümüz vardı, ne de kaldırımların başlangıç ve sonlarında tekerlekli iskemle için rampalarımız. Sinema salonlarımız veya lokantalarımızda bizler için bir düzenleme söz konusu muydu? Peki ya benzincilerde bizler için ayrı wc var mıydı? Ben olduğunu hatırlamıyorum. Biz sakatlar bundan yıllar önce vardık, bizi yöneten idareciler bundan yıllar önce de vardı, dernekler yine vardı, demokrasi ve farklı isim altında olsa da Avrupa Birliği yine vardı. Yani bugün ne varsa hemen hemen geçmişte de vardı. Ama o zaman haklarımızı aramak aklımıza gelmiyordu. Ya başımızdakiler? Onlar bizi sakatları/özürlüleri/engellileri fazla önemseyip “onlar için de biraz düzenleme yapalım” diyorlar mıydı? Nasıl enim vergi muafiyeti hakkım 12 Eylül’de geri alındıysa aynı şekilde belki sizler içinde de bu mağduriyeti yaşayanlar vardır. Çıkartılan kanunun olumsuz manada makable şamil olmaması kuralını tanıdı mı 12 Eylül? Demek istediğim eskiyi -eski derken bir asır öncesini kastetmiyorum- unutmadan yapalım tenkitlerimizi. Ben bundan 20-30 yıl öncesi ile hatta o kadar geri bile gitmeden 10 yıl öncesi ile şimdiyi mukayese ettiğimde yine güzel işler görüyorum. Görüyorum ama yeterli mi bunlar? Tabii ki değil. Hem yasal düzenlemeler konusunda yeterli değil hem de sosyal yaşantımız umduğumuz kadar düzelmedi. Mesela bundan yıllar önce tekerlekli iskemleye bağımlı yaşayan arkadaşlarımızın kullanabileceği kaç tane otobüsümüz vardı İstanbul’da? Hiç yoktu. Ben bilirim çünkü kaç kere şahit oldum, o eski Magirus marka otobüslerin arka sahanlığına koyarlardı iskemleyi, rahatsız olan arkadaşımızı da kucakta indirir bindirirlerdi. Şimdi ise durum farklı sanırım değil mi? Geçmişte kaç benzinci de bizler için ayrı wc vardı acaba? Şimdi hepsinde zorunlu bu. Mevzuatımızda da olumlu yönde düzenlemeler var, avukat arkadaşımız bunu benden daha iyi bilir. Geçenlerde Avusturya’da ikamet eden bir arkadaşımız ile laflıyorum da bize hayran. Özürlü konularında her açıdan kendilerinden çok daha ileri olduğumuzu söylüyor, bize gıpta ediyor biz halimizi beğenmezken. Ama bir konuda ben de sizlerle hemfikirim bunların hiç biri yeterli değil. Mesela bir arkadaşımız 50’si engelli 500 araç almak yerine 450 tane alıp da hepsi engellilerin kullanımına uygun olsaydı daha iyi olmaz mıydı diye sormuş. Çok güzel demiş bunu, akıl sahibi her insan bunun daha mantıklı olduğunu kabul edecektir şüphesiz. Peki bizler bu yaptırtacak güze sahip miyiz? Yapılan işlerin yetersiz olduğunu dile getirelim tabii ki ama bence asıl tartışılması gereken konu biz engellilerin/sakatların/özürlülerin 8,5 milyonluk bir nüfusa sahip olmamıza rağmen neden işe yarar bir baskı grubu oluşturmayı beceremediğimizdir, asıl biz bunu tartışmalıyız ve acilen bunun tedbirlerini almalıyız. Şimdi ben soruyorum arkadaşlarıma “genel durumdan memnun musun, haklarımız veriliyor mu, iş bulma da sıkıntımız var mı” diye ve kimse halinden memnun değil. İlaç parasından, mimari engellerden, emeklilik haklarından vs vs gibi bizleri ilgilendiren tüm hususlarda kimse halinden memnun değil,ama kimse kılını kıpırdatmıyor, biliyor ki birey olarak bir şey yapılması mümkün değil. O zaman ne yapılması gerek, örgütlü hareket etmemiz gerek. Mesela nasıl bir örgüt, T.Skatlar Derneği gibi bir örgüt olabilir mi? Bence olabilir, haklarımızı arayacak bir dernek olabilir burası. 8,5 milyonluk bir grubu temsilen yumruğunu masaya vurdu mu ses getirtecek bir örgüt olabilir burası, olması da gerekir zaten. Ama bakıyorsunuz öyle mi? Bence değil hiç değil. Aramızda cehalet diz boyu maalesef. Adam profesör, aynı okul mezunu olduğumuz için samimiyetten gelen bir laubalilikle “ne halt etmeye kaçıyorsunuz da meselelerle uğraşmıyorsunuz” bakim diye soruyorum. Aldığım cevap “oğlum sen hasta mısın” oluyor yani söyleyecek çok şeyi var belli de demiyor şimdilik. Ama anladığım kadarıyla “siz sakatlardan bir halt olmaz, zira birlik yok sizde” demeye getiriyor lafı. Açıkçası ben de bizlerden umudumu kesiyorum zira dert yanmakta ustayız da hadi ellerimizi taşın altına sokalım dediğimizde herkes çil yavrusu gibi bir kenara kaçıyor. Kısacası olumsuzlukları dile getirelim, davalar da açalım elbette ama asıl neden birlik değiliz, neden beraber hareket edemiyoruz, neden bizim doğru düzgün bir örgütlenmemiz yok, neden var olan örgütün, derneği daha iyi ellere teslim etmiyoruz, neden ehil insanlar yok bu sivil toplum örgütlerinin başında gibi konuları asıl bizler tartışalım. Sadece tartışmakla da kalmayıp harekete geçelim derim ben. Bunu beceremediğimiz takdirde, ciddi ve sözü geçer bir baskı grubu oluşturmadığımız takdirde 450 tane tam donanımlı otobüs alınmak yerine sadece 50 tane alınır ve bu propaganda malzemesi olur veya işveren temsilcisi telefon açıp da “biz seni iş yerimizde çalışıyor göstereceğiz ama aslında seni bilfiil çalıştırmayacağız, maaş da vermeyeceğiz, sadece SSK yapacağız” demeye cesaret edebilir.
Kafanızı şişirdim kusura bakmayın. Kalın sağlıcakla ve afiyetle.
UNQUOTE
Yorumumu işbu forum başlığı ile ilgilendirecek olursak birey olarak tek başımıza bir şey yapamayacağımızı, bunu ancak birlikte beraberce hareket edebilirsek başarabileceğimizi dile getirmeye çalışıyorum.Bunun için de T.Sakatlar Derneği gibi bir örgütlenmenin şart olduğunu ama bu derneğin ehil kişiler tarafından yönetilmesi gerektiğine dem vuruyorum. Her yöneticiyi hırsız diye suçlamak hoş olmaz. Mesela Rıdvan Ege. Bu zat seksen küsur yaşında bazılarınız adını duymuştur eminim. Biz sakatlar özellikle de ortopedik rahatsızlığı olanlar için bir efsanedir kendisi. Trafik kazalarında uğranan kayıplar konusunda çok çalışmıştır, birçok yere trafik ilk yardım tesislerinin yapılmasını sağlamıştır bu muhterem profesör. Şimdi kalkıp da kimse bu adama hırsız uğursuz diyemez. Ama bir dernek düşünün ki yıllardır bu derneğin başındasın ama bu derneğin doğru düzgün bir faaliyeti yok göstermelik bir iki kıpırdanmalar dışında. O zaman sorarlar elbette sen ne yapıyorsun orda diye. Sorarlar adama orda neden bulunuyorsun, menfaatin ne diye.
Nitekim bizim yaptığımız da sadece sormak, sadece tenkit etmek. Bizlerde hareket yok, hakkımızı aramak yok. Arkadaş “hiç bir derneğe üye değilim” diyor. Olmayabilirsin elbette kimse kimseyi kolundan zorla tutup da gel üye ol demiyor. Ama bizler kendi işimize sahip çıkmaz isek, elimizi taşın altına sokmaz isek, sorumluluklarımızdan kaçar isek ağlayıp sızlanmaya da hakkımız yok diye düşünüyorum. T.Sakatlar Derneğinden mesela çok kişi memnun değil. O zaman bu derneği neden hepimizin memnun olacağı bir dernek haline getirmeye gayret etmiyoruz da sadece burada veya başka sitelerin forumlarında ağlaşıyoruz?
Önce biz kendimizi sorgulayalım, ben davama hizmet ediyor muyum, hakkımı aramak için üzerime düşen vazifeyi yapıyor muyum sorularını kendimize yöneltelim. Yöneltmekle de kalmayalım üzerimize düşeni de yapalım, biraz canlanalım yani pısırıklığa son verelim.
Saygılar herkese.