14-15 MAYIS İZMİR GÜNLÜĞÜ
Beşinci Bölüm
Bizim için o anı bizlerle yaşayan için ve sonrası için en önemli bölüm diyorum bu bölüm için.Yılları çizdik bu bölümde biz.Çok şeyi anlattık bir çırpıda seslerimiz ,duruşmuş.Ne mi yaptık?
Yemek yediğimiz yerden hep birlikte aynı coşkuyla ayrıldık.Üçkuyular mevkiinden arabalı gemiyle karşıya yani Bostanlıya geçecektik.(Eski İstanbullu olarak bende denizi geçince karşıya geçiyoruz alışkanlığını sürdürüyorum) Ama önce yapmamız anlatmamız gereken şeyler vardı.Bu yüzden geminin kalkış saatinden yaklaşık bir saat önce buraya geldik.Yolda Kuba’ yı,Cin cin’i ve Kadir Özdemir’i kaybettik.O kadar hızlıydı ki Kuba bizden önce uçmuştu neyse ki aynı yerde çabuk yakaladık birbirimizi.
Önce belediye gişesinden elektriğimizi aldık.Palyaçomuz bonus kılığında başladı makinesiyle balonlarını şişirmeye, O şişirdikçe bizler üzerinde Engelliler Net yazan bu balonları gemiye binecek araçlara dağıtıyorduk.Semino, Çılgın1, Sönmez giren araçlara Cincin , Ayhan abı ve Aytanem sıradaki araçlara, ben, Güzide abla, Gamze, Seyfettin, Kadir Yeditepe,Barış, Babam,Sindy Pamuk kalenin diğer kaptanı Nazmı,tüm arkadaşlar balonları hazırlayıp gişeden geçenlere veriyorduk.Her verdiğimiz balonda gemiye binecek insanlara da neden burada olduğumuzu anlatıyorduk.Hepimiz o bekleyiş içerisinde tüm hızla balonlarımızı dağıtıyorduk.Bunları resimlerle anlatmak o an yaşananları sanırım dile getirmenin en kolay yolu olu olcaktır.
Hatta oradaki görevli polis memuru ve gişede görevli belediyen memurları bile bize yardım ediyorlardı.Köpeğimiz bile vardı.Herkes kenetlenmişti bize bizimleydi. O an için kırk kişiydik ama tüm sitenin yanımızda olduğunu his ediyorduk. Kenet lenmiştik aynı ses için.
Verdiğimiz balonlarının anlamını anlatıyorduk insanlara,neden burada oluşumuzu.O kadar çok şeyi anlatıyorduk ki.Bu balonları dağıttığımız yerde enteresan anettotlarda yaşadık tabi.Örneğin bayanın biri şunu söyledi bana.”Böyle oluşumları çok gördüm hep engelliyi küçülten şeyler vardı onlarda ama siz farklısınız nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum bunu” dedi.Anlatmak istediğini anlamıştım söylemek istediği bu balonların bizim yüreğimizi taşıdığıydı.Bazıları gibi sponsorlara yaptırıp karşılık elde etmiyorduk.Bayan bunu fark etmişti.Yani dilenci dernekleri de madara etmiştik orada.Gemi yaklaşana kadar çok şey anlatmıştık.
Bunun gururuyla gemiye ellerimizde balonlarımızla önden araçlarımız arkasında bizler yürüyerek devam ettik.Gemideki yerlerimizi aldık.
Kameramanımız Çağdaş güverteye çıktı bizleri yukarıdan alabilmek için.Gemi hareket etmeye başladığı anda başladık bizde ellerimizdeki balonlarla isteklerimizi anlatmaya.Hepimiz aynı sesle bağırırken gökyüzüne karışan bizim bağırışlarımızda şunlar vardı:
1-Engelsiz bir dünya istiyoruz yarınlarımız için.
2-Engelsiz mimariler istiyoruz
3-Engelsiz eğitim hakkı istiyoruz
4-Engelsiz gündemdeki yasamızı istiyoruz
5-Engelsiz yaşamlar istiyoruz
6-Bizi yönetecek Engelsiz Beyinler İstiyoruz
7-Engelsiz aşklar istiyoruz
8-Engelsiz ……………………….
9-Engelsiz………………………
Engelsiz olması gereken her şeyi istiyoruz biz olması gerekeni bize ait olanı istiyoruz ve bunun için “ENGELSİZ BİR DÜNYA İÇİN EL ELE” diyoruz diyerek gemideki yolcuların alkışları içerisinde sorunlarımızı haykırdık ve balonlarımızın içine sorunlarımızı koyarak denizin ortasında gökyüzüne uçurduk.Gök kırmızı balonlarla süslenmişti.Martılarsa bizim gökyüzüne karışan seslerimizi alıp gerekli yerlere taşıyordu sanki.Ve bir şey daha vardı Balonlarımızın gökyüzündeki buluşmasında. Hilal Lüle’yle gökyüzünde buluşmuştu.O sevdamızı sanki o an o da bizimle yaşıyordu.Biz böyle his e diyorduk.Aslında balonlarımızı onun içinde uçurmuştuk biz.Onun yüreğindeki özlemleri için.Bunu aslında o an gökyüzüne haykıracaktık ama o heyecanla birkaç arkadaşımla paylaştığım bu düşünceyi yineleyemedik sözlerle.Ama balonlar onun içindi ,onun özlemleri içindi,gelecek nesillerimizin engelsiz yaşaması içindi.Yarınlarımız içindi.Bizim yüreklerimizdeki bekleyişlerimiz içindi.Her şey içindi.
Balonlarımız sorunlarımızı içine yükleyip çoktan yola çıkmıştı.İstediğimiz balonlar patladığı anda tüm sorunların çözülmesiydi.Ancak bunun olmayacağını her ne kadar bil sekte, bu temsille meyi en azından anlamalarını bekliyorduk.Oradaki bizle seyahat eden onca insana anlatabilmek bile bir başlangıçtı.O kadar çok şey anlatmıştık ki gemimiz Bostanlı iskelesine yanaşana kadar.
Biz bir anlamda sakatlar haftasını protesto etmiştik,biz içi boş kutlamaları protesto etmiştik,biz derneklerin dilenci yapısını anlatmış engelli olmanın dilencilik olmadığını anlatmıştık, biz halkın yüreğine yeni dokular işlemiştik,öz güveni,cesareti,hayata sarılışı,kaynaşmanın birlikte olmanın önemini anlatmıştık.İnançlı yürekleri anlatmıştık.Mesafelerin önemsiz olduğunu anlatmıştık.Bahar kadar taze olduğumuzu anlatmıştık.Baharın ılık esen rüzgarıyla bizde tomurcuklarımızı savurmuştuk her yere yeşersin diye.Bostanlıya geldiğimizde bunun gururunu yaşıyorduk.Hiç tanımadığımız insanların yüzlerindeki bakış bize yetiyordu.Bir imreniş vardı bu yüzlerde,bir hayranlık vardı,başaracaksınız diyen yüzlerdi bunlar.Evet başaracaktık ve başarmıştık insanların yüzlerine verdiğimiz ifadelerle,anlattığımız her şeyle.
Gemiden bunun gururu ve mutluluğu içerisinde indik.Araçlarımızla Bostanlıdan otele kadar uzanan bir şehir turu yaparak.Bostanlı,Karşıyaka,Bayraklı,Melez Deltası,Alsancak ve Otelimiz yani Çankaya semti.
Bayraklı da amacım arkadaşlarla güneşin batışını izleyip birer çay içmekti ama ne yazık ki belediye çay bahçelerini kaldırdığı için bunu gerçekleştiremedik .Bu beni çok üzdü.Yeditepe’nin çay krizi tutmuş ve ben Bayraklı da bunu gerçekleştiririz düşüncesi içerisinde olduğum için yol boyunca uzanan sahilde bunu yapacak yerler varken yapmamıştım.En çok gezi içinde bu beni üzdü her şeye baktığım gibi buna da önceden gidip bakmam gerekirdi.Bu içimde hep kalacak.
Artık gün içerisinde yaptığımız faaliyetlerimiz bitmiş otele gelmiştik.Bizle gün boyu beraber olan misafirlerimiz yavaş yavaş bizlerle vedalaşıp ayrılmaya başladılar.Ayrılışlarında bir burukluk vardı.Bizde de tabi ki.Bu vedalaşmanın ardından akşam için hazırlanmaya başladık.Gün burada bitmiyordu gece uzun hele İzmir geceleri biraz daha uzundu.
Bunu yarına saklayalım.Orada yaşadıklarımıza da yarın devam edelim.
(Not:Bu resimleri beklediğim için ara vermiştim arkadaşlar kusura bakmayın.Aynı hızla İzmir Günlüğüne devam. :wink: )
Beşinci Bölüm
Bizim için o anı bizlerle yaşayan için ve sonrası için en önemli bölüm diyorum bu bölüm için.Yılları çizdik bu bölümde biz.Çok şeyi anlattık bir çırpıda seslerimiz ,duruşmuş.Ne mi yaptık?
Yemek yediğimiz yerden hep birlikte aynı coşkuyla ayrıldık.Üçkuyular mevkiinden arabalı gemiyle karşıya yani Bostanlıya geçecektik.(Eski İstanbullu olarak bende denizi geçince karşıya geçiyoruz alışkanlığını sürdürüyorum) Ama önce yapmamız anlatmamız gereken şeyler vardı.Bu yüzden geminin kalkış saatinden yaklaşık bir saat önce buraya geldik.Yolda Kuba’ yı,Cin cin’i ve Kadir Özdemir’i kaybettik.O kadar hızlıydı ki Kuba bizden önce uçmuştu neyse ki aynı yerde çabuk yakaladık birbirimizi.
Önce belediye gişesinden elektriğimizi aldık.Palyaçomuz bonus kılığında başladı makinesiyle balonlarını şişirmeye, O şişirdikçe bizler üzerinde Engelliler Net yazan bu balonları gemiye binecek araçlara dağıtıyorduk.Semino, Çılgın1, Sönmez giren araçlara Cincin , Ayhan abı ve Aytanem sıradaki araçlara, ben, Güzide abla, Gamze, Seyfettin, Kadir Yeditepe,Barış, Babam,Sindy Pamuk kalenin diğer kaptanı Nazmı,tüm arkadaşlar balonları hazırlayıp gişeden geçenlere veriyorduk.Her verdiğimiz balonda gemiye binecek insanlara da neden burada olduğumuzu anlatıyorduk.Hepimiz o bekleyiş içerisinde tüm hızla balonlarımızı dağıtıyorduk.Bunları resimlerle anlatmak o an yaşananları sanırım dile getirmenin en kolay yolu olu olcaktır.
Hatta oradaki görevli polis memuru ve gişede görevli belediyen memurları bile bize yardım ediyorlardı.Köpeğimiz bile vardı.Herkes kenetlenmişti bize bizimleydi. O an için kırk kişiydik ama tüm sitenin yanımızda olduğunu his ediyorduk. Kenet lenmiştik aynı ses için.
Verdiğimiz balonlarının anlamını anlatıyorduk insanlara,neden burada oluşumuzu.O kadar çok şeyi anlatıyorduk ki.Bu balonları dağıttığımız yerde enteresan anettotlarda yaşadık tabi.Örneğin bayanın biri şunu söyledi bana.”Böyle oluşumları çok gördüm hep engelliyi küçülten şeyler vardı onlarda ama siz farklısınız nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum bunu” dedi.Anlatmak istediğini anlamıştım söylemek istediği bu balonların bizim yüreğimizi taşıdığıydı.Bazıları gibi sponsorlara yaptırıp karşılık elde etmiyorduk.Bayan bunu fark etmişti.Yani dilenci dernekleri de madara etmiştik orada.Gemi yaklaşana kadar çok şey anlatmıştık.
Bunun gururuyla gemiye ellerimizde balonlarımızla önden araçlarımız arkasında bizler yürüyerek devam ettik.Gemideki yerlerimizi aldık.
Kameramanımız Çağdaş güverteye çıktı bizleri yukarıdan alabilmek için.Gemi hareket etmeye başladığı anda başladık bizde ellerimizdeki balonlarla isteklerimizi anlatmaya.Hepimiz aynı sesle bağırırken gökyüzüne karışan bizim bağırışlarımızda şunlar vardı:
1-Engelsiz bir dünya istiyoruz yarınlarımız için.
2-Engelsiz mimariler istiyoruz
3-Engelsiz eğitim hakkı istiyoruz
4-Engelsiz gündemdeki yasamızı istiyoruz
5-Engelsiz yaşamlar istiyoruz
6-Bizi yönetecek Engelsiz Beyinler İstiyoruz
7-Engelsiz aşklar istiyoruz
8-Engelsiz ……………………….
9-Engelsiz………………………
Engelsiz olması gereken her şeyi istiyoruz biz olması gerekeni bize ait olanı istiyoruz ve bunun için “ENGELSİZ BİR DÜNYA İÇİN EL ELE” diyoruz diyerek gemideki yolcuların alkışları içerisinde sorunlarımızı haykırdık ve balonlarımızın içine sorunlarımızı koyarak denizin ortasında gökyüzüne uçurduk.Gök kırmızı balonlarla süslenmişti.Martılarsa bizim gökyüzüne karışan seslerimizi alıp gerekli yerlere taşıyordu sanki.Ve bir şey daha vardı Balonlarımızın gökyüzündeki buluşmasında. Hilal Lüle’yle gökyüzünde buluşmuştu.O sevdamızı sanki o an o da bizimle yaşıyordu.Biz böyle his e diyorduk.Aslında balonlarımızı onun içinde uçurmuştuk biz.Onun yüreğindeki özlemleri için.Bunu aslında o an gökyüzüne haykıracaktık ama o heyecanla birkaç arkadaşımla paylaştığım bu düşünceyi yineleyemedik sözlerle.Ama balonlar onun içindi ,onun özlemleri içindi,gelecek nesillerimizin engelsiz yaşaması içindi.Yarınlarımız içindi.Bizim yüreklerimizdeki bekleyişlerimiz içindi.Her şey içindi.
Balonlarımız sorunlarımızı içine yükleyip çoktan yola çıkmıştı.İstediğimiz balonlar patladığı anda tüm sorunların çözülmesiydi.Ancak bunun olmayacağını her ne kadar bil sekte, bu temsille meyi en azından anlamalarını bekliyorduk.Oradaki bizle seyahat eden onca insana anlatabilmek bile bir başlangıçtı.O kadar çok şey anlatmıştık ki gemimiz Bostanlı iskelesine yanaşana kadar.
Biz bir anlamda sakatlar haftasını protesto etmiştik,biz içi boş kutlamaları protesto etmiştik,biz derneklerin dilenci yapısını anlatmış engelli olmanın dilencilik olmadığını anlatmıştık, biz halkın yüreğine yeni dokular işlemiştik,öz güveni,cesareti,hayata sarılışı,kaynaşmanın birlikte olmanın önemini anlatmıştık.İnançlı yürekleri anlatmıştık.Mesafelerin önemsiz olduğunu anlatmıştık.Bahar kadar taze olduğumuzu anlatmıştık.Baharın ılık esen rüzgarıyla bizde tomurcuklarımızı savurmuştuk her yere yeşersin diye.Bostanlıya geldiğimizde bunun gururunu yaşıyorduk.Hiç tanımadığımız insanların yüzlerindeki bakış bize yetiyordu.Bir imreniş vardı bu yüzlerde,bir hayranlık vardı,başaracaksınız diyen yüzlerdi bunlar.Evet başaracaktık ve başarmıştık insanların yüzlerine verdiğimiz ifadelerle,anlattığımız her şeyle.
Gemiden bunun gururu ve mutluluğu içerisinde indik.Araçlarımızla Bostanlıdan otele kadar uzanan bir şehir turu yaparak.Bostanlı,Karşıyaka,Bayraklı,Melez Deltası,Alsancak ve Otelimiz yani Çankaya semti.
Bayraklı da amacım arkadaşlarla güneşin batışını izleyip birer çay içmekti ama ne yazık ki belediye çay bahçelerini kaldırdığı için bunu gerçekleştiremedik .Bu beni çok üzdü.Yeditepe’nin çay krizi tutmuş ve ben Bayraklı da bunu gerçekleştiririz düşüncesi içerisinde olduğum için yol boyunca uzanan sahilde bunu yapacak yerler varken yapmamıştım.En çok gezi içinde bu beni üzdü her şeye baktığım gibi buna da önceden gidip bakmam gerekirdi.Bu içimde hep kalacak.
Artık gün içerisinde yaptığımız faaliyetlerimiz bitmiş otele gelmiştik.Bizle gün boyu beraber olan misafirlerimiz yavaş yavaş bizlerle vedalaşıp ayrılmaya başladılar.Ayrılışlarında bir burukluk vardı.Bizde de tabi ki.Bu vedalaşmanın ardından akşam için hazırlanmaya başladık.Gün burada bitmiyordu gece uzun hele İzmir geceleri biraz daha uzundu.
Bunu yarına saklayalım.Orada yaşadıklarımıza da yarın devam edelim.
(Not:Bu resimleri beklediğim için ara vermiştim arkadaşlar kusura bakmayın.Aynı hızla İzmir Günlüğüne devam. :wink: )