Gördüğüm kadarı ile birçok arkadaşımız hastalığımızla ilgi birçok eksik ve yanlış bilgiye sahip. FA pek yaygın bir hastalık olmadığı için doktorların da, hastalığımızla ilgili pek bilgiye sahip olmadıklarını, ancak FA'lı bir hasta ile karşılaşmaları durumunda literatüre göz atıp biraz bilgi edindiklerini düşünüyorum. Aşağıda anlatacaklarım konu hakkında sıfır bilgisi olan insanları düşünerek klavyeye
aldım, sakın sitedeki siz arkadaşlarımı küçümsediğim gibi bir algılamaya kapılmayın lütfen.
Öncelikle FA hepimizin bildiği gibi otosomal resesif (Türkçesi: cinsiyet kromozomlarında yer almayan çekinik) bir hastalık. Bu ne demek, insanlarda 23 çift yani toplamda 46 kromozom (hücre içerisinde genetik bilgilerin paketlenmiş olduğu yapılar) bulunur. Bu kromozomlardan bir çifti yani 2 adedi cinsiyet (meşhur X ve Y) kromozomudur. Cinsiyet kromozomlarında meydana gelen mutasyonların neden olduğu birçok kalıtsa hastalık vardır (Klinefelter sendromu, Turner sendromu gibi).
Bizim hastalığa yol açan bozuk genimiz ise bu cinsiyet kromozomu olan 23. çift kromozomda yer almadığı için otosomal olarak adlandırılır. Hastalığımıza neden olan gen 9. kromozomda yer alan, frataxin adlı bir proteini üreten bir gendir. Peki bozukluk nasıl meydana gelmektedir. Çoğu durumda mutasyona uğramış bozuk genler, ilk intron (genin protein üretiminde kullanılmayan bölgesi) içerisinde normalden fazla sayıda GAA (Guanin-Adenin-Adenin) bazlarından oluşan üçlü tekrar dizilerini içerirler, bununla birlikte çok nadir olarak bazı hastalarda nokta mutasyonları gözlenmiştir. Genetik bozukluk proteinin üretimi öncesi mRNA dizisinden çıkartılan intron içerisinde yer aldığından, bu mutasyon bozuk frataxin proteinlerinin üretimine neden olmamakta, ancak genin verimini azaltarak üretilen frataxin miktarını düşürmektedir. Bu nedenle hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişir. Bunu belirleyen frataxin üretiminin ne kadar baskılandığıdır.
Gelelim sadede. Peki, Frataxin'in işlevi nedir. Bu soruya tam olarak verilebilecek bir cevap yok ne yazık ki. Halen Frataxin proteininin tam olarak ne işlev gördüğü araştırılmakta. Bununla birlikte mitokondri (hücre içi enerji reaktörleridir kendileri) içerisindeki demir metabolizması ile yakından ilişkili olduğu tespit edilmiş bir gerçektir. Nereden nereye geldik. Önce gen, sonra üretimi azalmış protein ve şimdide demir...... Evet demir, hastalığın temelinde yatan şey işte bu demir arkadaşlar. Demir atomları tüm canlılar açısından olukça önemlidirler ve hücre içinde enerji üretiminde çok önemli role sahiptirler. Mitokondri içerisinde enerji üretimi elktron taşıma zinciri adı verilen bir sistem üzerinden gerçekleştirilir ve bu sitemin en önemli bileşenlerinden biri demir-kükürt kompleksidir. Ayrıntılara girmeyeceğim. Kısaca bu zincir üzerinde elektronlar aktarılırken demir (Fe) atomu yükseltgenerek +2 formundan +3 formuna dönüşür ve bizim bütün derdimiz burada başlar. Fe+2 suda çözünme özelliğine sahipken, Fe+3 suda çözünemez ve çöker. İşte tam bu noktada Frataxin devreye girerek, Fe+3'ü bağlar ve mitokondri içerisinde çökerek birikme yapmasını engeller ve tekrar +2 formuna dönmesini sağlar (bu bölüm teoriktir, kesin olarak böyle olduğu söylenemez ancak kişilerin anlaması bakımından en basit anlatımı bu olacaktır).
Ancak biz hastalarda Frataxin proteini az üretildiğinden, bu demir atomları mitokondriler içerisinde çökerler ve onları işlev göremez hale getirirler. Bu da bir süre sonra hücrelerin işlevlerini yitirmesine ve sonuç olarak normal insanlardan daha hızlı hücre ölümlerine yol açar. Bu durumdan en çok etkilenen hücreler de doğal olarak sinir ve kas hücreleridir. Bu iki hücre tipi de yüksek oranda enerjiye ihtiyaç duyarlar ve bu durum Farataxin eksikliğinin yol açtığı etkilerin bu hücrelerde daha çabuk ortaya çıkmasına yol açar. Dayanıklılık sıralamasına koyacak olursa, sinir hücreleri, kas hücrelerine kıyasla bu proteinin eksikliğine karşı daha hassastırlar. Bunun nedeni, insan vücudunda yerine yenisi oluşamayan yani belirli bir yaşa geldikten sonra (1-2 yaşından itibaren) yenilenemeyen tek hücre tipi, sinir hücreleridir. Sinir hücrelerinin sayıları sabittir ve ölen hücrelerin yerine yenisi konulamaz. Bu nedenle hastalık belirtileri, yeterli sayıda sinir hücresi deforme olduktan sonra ortaya çıkar ve sinir hücrelerinin deformasyonuna bağlı olarak yavaş yavaş ilerler. Kas hücrelerindeki yıkıcı etkisi o kadar olmamakla birlikte aşırı derecede frataxin eksikliği bulunan kişilerde kalp problemleri ortaya çıkabilmektedir.
Gelelim en bilinen ve burada en çok tartışılan iki ilaca. Koenzim Q10 (Coenzyme Q10) ve Idebenone. Şunu açıklıkla kabul etmeli ve bilmeliyiz ki ilaç diye bahsettiğimiz bu maddeler aslında hastalığı iyileştirmeye yönelik değiller. Asıl amaç hastalığın etkilerini hafifletmektir. Bu ilaçları kullanırsak hastalığımız geçecek diye bir durum söz konusu değil, çünkü hastalığımız grip değil.
Koenzim Q10, son dönemlerin popüler vitamini, antioksidan bir molekül olup mitokondri içerisinde yer alır ve daha önce bahsetmiş olduğum enerji üretme mekanizmasında rol alarak, elektron taşıma zincirinde yer alır. Normal şartlarda vücut bu molekülü kendisi üretebilir ancak yaşlandıkça veya bizim gibi mitokondriyal hastalıklara sahip insanlarda bu üretim azalır. Dışarıdan destek olarak alınan bu molekül hem demir atomlarının indirgenmesinde rol oynarlar hem de eksik olan koenzim Q10'u mitokondriye sağlayarak işlevini yitirmesini engeller ya da geciktirirler. Ancak bu teoriktir ve vücut içersinde tam olarak ne olduğunu anlamak uzun süreli araştırma ve gözlemleri gerektirir. Yinede biyokimyasal süreçteki eksik noktalar göz önünde bulundurulduğunda bu molekülün biz FA'lılara yararlı olabileceği, bu nedenle de kullanılması görüşü egemendir. Gözle görülür bir yararı olmazsa da, bir zararı da olmayacağına göre, bana göre de kullanmak şart. Ancak, devletin, yüksek dozlarda alınması gereken bu vitamini, biz hastalara SSK üzerinden vermesi gibi bir durum söz konusu değil maalesef. Bu konuda ne yazık ki kimsenin bir şey yaptığı ya da yapacağı yok. Çünkü daha önemli konular var, tartışacak ve kavga edecek!!!
Gelelim Idebenone, adlı herkesin mucize ilaç olarak baktığı ve çıkmasını 4 gözle beklediği ilaca. Hayalleriniz yıkmak istemem, ancak Koenzim Q10 için ne anlatıysam, bunlar Idebenone içinde geçerli maalesef. Idebenone da antioksidan özelliklere sahip, bunun yanı sıra mitokondrileri uyaran ve daha çok çalışmalarını sağlayan bir molekül. Bu nedenledir ki FA' tedavisi için uygun olabileceği düşünülmüş ve yapılan bazı çalışmalarda umut verici sonuçlar alınmış. Ancak bu sonuçlar tamamen hastalığın etkilerinin azaltılmasına yönelik sonuçlar. Örneğin bazı hastalarda kardiyomiyopatiye yol açan bir kalp kasının aşırı büyümesinin azaltıldığı ve yüksek dozlarda nörolojik belirtilerin azaldığı yönünde sonuçlar alınmış. Ancak bu ilaçların hiçbiri ölen sinir hücrelerimizi geri getiremeyeceğinden, tek etkileri hastalığın ilerlemesini azaltmak olacaktır.
Buna karşılık hiç mi umut verici bir çalışma ya da araştırma yok diye soracak olursanız, ilerisi için umut vadeden iki tedavi edici yöntem teorikte var. Bunlardan birincisi ve uzak bir ihtimal (önümüzdeki 100 yıl içerisinde olabileceğini sanmıyorum) olanı gen tedavisi. Ayrıntılara girmeyeceğim. Bu tedavi yöntemindeki hedef, eksik genin hücrelere aktarılarak sorunun kökten çözülmesidir.
İkinci ve daha olası bir ihtimal ise kök hücre tedavisidir. Kök hücreler her insanda bulunan ve gerekli uyarı ile vücudumuzdaki herhangi bir hücre tipine dönüşebilme potansiyeline sahip hücrelerdir. Şöyle açıklayayım, ileride geliştirilecek metotlar ile kök hücreleri sinir hücrelerine dönüştürülebilir ve bu sinir hücreleri işlevini yitirmiş sinir hücrelerinin yerini alarak onların işlevlerini yerine getirebilir. Ancak bu da öyle burada bahsettiğim kadar kolay bir iş değil ve örümcek kafalılar bilim adamlarının önünü tıkamaya devam edip kök hücre çalışmalarını kısıtladıklar sürece bunun da pek yakın gelecekte uygulamaya sokulabilecek bir yöntem olduğunu düşünmüyorum.
Sonuç olarak egzersizlere devam edip en azından Koenzim Q10 alarak hastalığın etkilerini azaltmaya çalışmak yaşam kalitemiz açısından oldukça önemli diye düşünüyorum. Her ne kadar yapabilecek fazla bir şeyimiz olmazsa da! Bir de lobi oluşturup şu ilaçları devletten söke söke almamız gerektiği düşüncesindeyim. Kurunun yanında yaşta yansın mantığı ile daha ne kadar gidebiliriz ki. Vatandaşından E vitamini bile esirgeyen bir sağlık politikası kime hizmet etmektedir acaba?