Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Hoşnutsuzluk ve nefret duygusunun yaşama getirdiği dinamizm [Tartışma]

Re: ÖZGÜVEN OLMALI.....

ahmet77' Alıntı:
İNSAN SAKATLIGINDAN DOLAYI KENDİNİ YERMELİ Mİ?YOKSA KABULLENİP KENDİNE ÖZGÜVENLE BAKMALIMI?

evet özgüven.kendi başına oluşmaz.ailede başlar ama ne yazık ki çoğu zaman ailede de yoktur..o zaman ne yapacak özürlü kişi?kendine yandaş,yoldaş arar zor yollarda,bulursa ne mutlu.ben özürlü çocuğa sahip aileleri anlamıyorum bazen.ekmek su versek yeter hesabındalar.eve muhabbet kuşu alınca bile daha çok ilgilenirler.
insan büyüdükçe kendisine dışardan bakabilmeli,kendisine ayna tutabilmeli.kendisinden hesap sorabilmeli.ben kimim ne yapıyorum?ne yapmalıyım?bulundugum nokta neresi,nereye gidiyorum ve gitmek istediğim yer orası mıydı?
sorgulamak,eleştirmek,düşünmek her insanın yapabileceği birşey değil.eğitim ister ama arkadaşlara katılıyorum,ilköğretim-lise-üniversite bu amaçla eğitim öğretim verseydi gençlerimiz daha akıllı,azimli,bilinçli,ahlaklı olurdu.daha az intihar eden,uyuşturucu kullanan,kürtaj olan olurdu.olanlar olurdu yani böyle kendini bilen beyinlerle,dünya korksun bizden derdim.
lisenin öninden geçerim hergün,ne diyeyim.tamam onlar genç.anladık.kanları kaynıyor.ama bu kadar da olmaz.okumak istemiyorum de kısaca,hem öğretmenleri hem aileni hem kendini yorma.bırak okumak isteyen otursun senin yerine...liselerin bazıları sırf ilişki kuracak birini bulma mekanı olarak görev yapıyor,diplomalara bu da eklenmeli.başarılı/başarısız....evet eğitim sistemi diyeceksiniz.ama hakkaride şırnakta ne kadar zor koşullarda başarılı olanlar var.niyet önemli.demek ki yaşarken niyetimizi soralım önce kendimize.
 
bu kadar üşenmeden,uzun satırları nasıl yazabildiniz yaa :shock: yoksa sizde benim gibi copyala yapıştırmı yapıyosunuz :D
 
İki haftalık 'tembellik' :p ve 'yorgunluğum'dan, bir haftalık 'bağlantı problemim'den sonra yine döndüm kürkçü dükkanına.. ;)

Aslında niyetim polemik yaratmak falan değil.. Kafama takılan bazı şeylerin cevabını arıyorum sadece.. Bu nedenle bazen maddeledim soruları..

Ayrıca, buradaki yazılarım ve sorularım sanki Elif'e yöneltilmiş gibi görünse de okuyan tüm arkadaşlara sorulmuş sorulardır. İsterlerse onlar da katılabilirler.

tarelif' Alıntı:
Ben şu koşullarda,Türkiye’de bir çocğun eğitim alabileceğine inanmıyorum.

"Şu koşullar"ı tartışmıyoruz ki burada :) Daha henüz oraya gelemedik.. :twisted: Bak daha önce de demişim..
"… olması gerekenler"den bahsetmeyi bitirip "olanlardan bahsetmeye" başlamaya gelemedim..
Bu gidişle hiç de gelemeyeceğim anlaşılan.. :(


tarelif' Alıntı:
Okullar (ki adı bile bizim değil bu kelimenin)

Du biraz.. :p

1- Okulun adı 'mektep', üniversitenin adı 'medrese' olduğunda çok mu 'bizim' oluyorlar sanki? Ya da senin sıkça kullandığın Arapça kökenli kelime ve tamlamalar çok mu 'bizim'?

2- Yüzyıllardır hemen her alanda benimsediğimiz kopyala/yapıştır felsefesinin uyuşukluğu ile parmağımızı kımıldatamıyoruz. :evil: Bir de bahanemiz var: "Amerika'yı ikinci kere keşfetmeyelim!" O sözü bile temel felsefesini anlamadan kopyalayıp yapıştırtırmışız! Reklamdaki gibi "Dizayn bu! Yapmışşşş!"

3- De bakayım! Yaşadığımız topraklarda, hatta senin o ilim irfan ışığıyla bezenen âlimlerinin, düşünürlerinin bulunduğu tüm coğrafyada, onların da katıldığı "bizim" olan/diyebilecekleri ne var? :?: Tüm dünyanın, tüm insanların kullandığı, yararlandığı, yaşam kalitesini yükselten; 'elektrik' gibi, 'bilgisayar' gibi, 'motorlu-motorsuz tüm ulaşım araçları' gibi, tıp araçları ve ilaçlar gibi, ve bu alanlarda 'bizim' diyerek altına imza atabileceğimiz kaç parça keşif/buluş/icat var?
Vardır mutlaka 3-5 parça bişey.. Aranırsa bulunur.. Ama karşılaştırması yapılırsa; bir 'fil' ile bir 'fare' oranı çıkar mı ortaya?

tarelif' Alıntı:
eğitim değil öğütüm yuvaları…İstenen bilgiyi alma yeri değil,robot üretme,yarış atı yetiştirme,yetenekleri köreltme yerleri…

Hadi, "bu kurumlar gereksizdir, kapatılmalıdır" de de, ben de tartışmak için zaman harcamaktan vazgeçeyim. :evil: Bu kurumları düzeltmek için çaba harcamak mıdır çözüm, yoksa tamamen kapısına kilit vurmak mıdır?

tarelif' Alıntı:
Benim dediğim eğitim illa okulda mı olur?Hala daha düşünceleriyle,teorileriyle yaşadığımız bilim adamları,alimler,düşünürler hep okullarda mı ilim,irfan ışığıyla mı bezendiler.Tabii ki hayır.Kimi daha küçücükken babası ya da annesi tarafından eğitilmeye başlamış.

Bunun cevabını sitedeki öğretmen arkadaşlara bırakayım, ama benim de ekleyeceğim bir iki ufak şey var:

1- Son köşe yazımda şunları yazmıştım:

Hani, ilkokulda öğretilir ya.. "Aile, toplumun en küçük birimidir.." diye.. Hah.. İşte belli yaşa kadar aileler insanın beynini biçimlendirir, diğer bir ifadeyle formatlar. Daha sonra okul yapar bu işi.. Sonra -erkeklerde- askerlik, iş, -Türkiye'de yeterince olmayan ancak olması şart olan- Demokratik Kitle Örgütleri (DKÖ) falan ve buralardaki arkadaşlar, ağabeyler, ablalar, kardeşler yani "yaşayan reel çevre" bu görevi devralır..

Bir de yıllar, yüzyıllar hatta bin yıllar öncesinde yaşamış; düşüncelerinden, görüşlerinden, buluşlarından, eserlerinden yararlandığımız "ata"lar var.. Bunlara da "bizden önce geçenler" derim ben kısaca..

Son olarak da; günümüz teknolojisiyle oluşan, bilgisayar + internet olgusunun yarattığı forumlar, haber grupları, chat vb. ortamlarda hayat bulan "sanal çevre" var ki özellikle engelliler için epeyce önemli..

Yani insanı insan yapan çevresidir, içinde yaşadığı toplumdur. …
Gördüğün gibi sadece "okul" yok olayın içinde. Ama şart! Nasıl hastalar hastaneye gider, şeker, ancak fabrikada üretilebilirse; gerçek anlamda eğitim-öğretim için "okul" şarttır! (Olumsuz örnekler seni yanıltmasın! Sakın "sui misali emsal edinme! ;))

tarelif' Alıntı:
Benim ilim ,irfan sahibi donanımlı,dahi annem ve babam olsaydı okula gitmezdimki.Dışardan verirdim sınavları,geri kalan vakitlerde bilgilerimi pekiştirecek çalışmalarda bulunurdum. Güzaf şeylerle vakit kaybetmemiş olurdum.

1- O zaman pek çok şey eksik kalırdı! Çünkü; okul, eğitim-öğretim konusunda profesyonel olarak yetişmiş kişilerin (öğretmenlerin) görev aldığı bir kurumdur! Hiçbir anne-baba okulun yerini tutamaz.. Çünkü; "pedagoji formasyonu" diye bişey var. Yalnız öğretmenlerde vardır bu. Ana-babada yoktur!

2- Okulda aynı zamanda diğer öğrenci arkadaşların bulunduğu reel bir topluluk var. Farkında olmadan onlardan da çok şey öğrenir insan.. Evde var mı böyle bir şey? :?

Yani sonuçta okulun yerini ev TU-TA-MAAAAAZ!!! ;)

tarelif' Alıntı:
Yani, kişi bir diploma alınca mı eğitimli oluyor?Üniversite mezunu diploması da var,ama işiyle alakası bile yok ya da adab-ı muaşeretten,bu mu eğitimli.Hemfikir olmadığımız nokta bu.

Hayır.. Ben aslında "kaliteli eğitim"den söz ediyorum. Yazması/okuması uzun oluyor diye ilk kelimeyi es geçiyorum. :oops: "Dinleyenin söyleyenden arif olması gerekir"miş. Senin adın arif değil mi? :p


tarelif' Alıntı:
O zaman her nefret edilen şeylerin,Allah’a isyan olması gerekirdi.Sen kimseden nefret etmez misin?O kişiyi yaradan da Allah olduğuna göre isyan mı etmiş olacaksın.

1- Bunları o arkadaşlarla tartış bir de! Bak burada bile "sakatlığım bana bir ödüldür" diyen arkadaşlar var.. İnsan "ödül"den nefret eder mi hiç? :shock:

2- Yunus Emre sakın duymasın seni! ;) Hani "Yaradılanı severim Yaradandan ötürü" demiş de.. ;)

3- O soruyu bana hiç sorma.. Çünkü;
a- Konumuz 'kişilerden nefret' değil..
b- Kişilerle olumsuz anlamda uğraşmam hiç.. Çok çok "bir düzen (sistem) yaratmıştır onu, yine bir düzen kaldıracaktır ortadan" derim. ;)


tarelif' Alıntı:
tarelif' Alıntı:
bu heriflerin ortak paydası beyin gyrus’larının(cevizdeki girinti çıkıntıları düşünün), topografilerinin ve IQ’larının birbirine yakın olmasıydı.

baben' Alıntı:
Burada "herif" kelimesini kullanmanı hiç yakıştıramadım sana.. :oops:
Bari sen yapma sen eski çınar değil misin?:)Kelimelerin köklerine,hikayelerine,mazilerine bir bak istersen.Senin düşündüğün anlamda herif kelimesini ben de yakıştıramam kendime,ama benim burada kullandığım anlamı,cidden anlamak için bir araştırsaydın,burada böyle bir ibare kullanmazdın.

Uzatmaya değmez ama.. Bikaç şey söyleyeyim bu konuda da..

1- Anlamadığımı ve araştırmadığımı nereden çıkardın? :shock:

Bak TDK ne demiş:
herif
isim, mecaz Arapça §ar³f
1 . Güven vermeyen, aşağı görülen, bayağı kimse:
"İki herif zavallıya abanıyorlar."- A. Rasim.
2 . teklifsiz konuşmada Adam:
"Herifin etrafına daha trenden inerken üşüştük."- N. Hikmet.
3 . teklifsiz konuşmada Evin erkeği.

2- Mesene'de konuşmuyoruz.. :) Kamuya açık biyer burası. Sadece ikimiz yokuz yani.. Herkesin arkasından da "yanlış anladıııın.. Ben aslında şu anlamda demek istemiştim" diye elimizde sözlük koşturamayacağımıza göre.. Biraz daha dikkatli olmalıyız, diye düşünüyorum.. ;)


tarelif' Alıntı:
Kuşaklar boyu oluşan genetik yapılanma zekayı etkilemez ki. IQ tavan yapmış bir anne babanın çocuğununda IQ’sunun tavan yapması beklenemez. Konumuz bu değildi,yine konuyu dağıttım.Genler algılama,hafıza,kavrama,mantık,iletişim gibi kısımlarda etkili…Dediğin gibi çevresel şartlar(aile,arkadaşlar,aldığı öğütüm pardon eğitim) da etkili;buna dair ikizlerde yapılan deneylerle bunun varlığı kanıtlanmıştır.

:shock: Nereden çıktı o? "Zekâ"nın başı kel mi ki? Her bi şey etkileniyor da genetik yapılanmadan 'zekâ' nasıl oluyor da etkilenmiyor? Hani ayrıntılı bilmediğim için soruyorum.. Bunun deneyini yapmak olası mı? Hadi:
1- Mavi gözlü böcüklerle yeşil gözlü böcükler arasında yapacağın deneyde birkaç kuşağı gözlem altına alıp sonuca ulaşabilirsin. Ama insan ve zekâ konusunda böyle bir şansımız var mı? Yok..
2- 'Genetik' dediğin şey sadece 'ana-baba ve çocuk' arasında gelişen bir olay değil ki.. Milyonlarca yıllık kuşaklar söz konusu.. Bir de her kuşakta -senin deyiminle- "IQ’su tavan yapmış" elemanları çiftleştiremeyeceğimize göre neyin deneyini nasıl yapıyoruz, nasıl kanıtlıyoruz ben anlayamadım valla. :shock:

tarelif' Alıntı:
Bu kişiler ilkokula gitmişler mi, bilmiyorum.Gitmemiş olabilirler de...

E pes yani.. :shock: Stephen Hawking'i de ilkokula göndermedin ya.. Ne diyim artık.. Adam ultra profesör dalında ya hu.. :p


tarelif' Alıntı:
..Amerika’nın Irak’a olan tutumu,Bush eğitimli,donanımlı değil mi,ama hangi konuda,buna bakmak gerek.

Sen ben sevmesek de onun da var bir donanımı.. Ahan da OLUMSUZ DONANIMa bir örnek daha! :twisted: Nefretini salaklığa dönüştürmüş bu da! :p Ne diyelim buna şimdi? Uyuşuk desen uyuşuk değil.. Pasif desen pasif değil.. Olumsuz Dinamik'i de sen yakıştıramıyorsun. Ya da ne?



serifee' Alıntı:
bu kadar üşenmeden,uzun satırları nasıl yazabildiniz yaa :shock: yoksa sizde benim gibi copyala yapıştırmı yapıyosunuz :D
Şerife sana bir taktik: Yazıdan birkaç kelimeyi seç/kopyala, google'a yapıştır arat. Tıpkısının aynısı başka bir sitede çıkarsa dediğin gibi kopyala/yapıştır yapılmıştır. Yoksa diil.. ;)
 
Michael Jackson……

Ben hayatımda hiçbir zaman denileni duymadım.. Hep hayatındaki eylemlerle değerlendirdim insanı.. Ne diyor demedim.. Ne yapıyor dedim.. Bu benim eksikliğim yada özelliğim..

Çok etkilendim micheal’ın hayatından.. O anlatılmaz dansları.. O anlatılmaz enerjisi.. O anlatılmaz danslarıyla insanoğluyla kurduğu iletişim..

Ama arkasında olan bana göre; İnanılmaz nefretiydi kara derisinden.. İnanılmaz ne demek, derisini yüzer atan bir nefretti kendinden ve geçmişinden..

Aklın hayalin, mantığın hayal edemeyeceği, tüm dinsel inanışların ötesinde bir şeydi ondaki kara derisine duyduğu nefret.. Belki de geçmişine..

O var oluşuna, kaderine duyduğu nefretten güç alarak dünyayı peşine taktı.. Saygınlık kazandı.. O nefret onu İLAH yaptı.. O siyah doğduğu dünyadan Beyaz ayrıldı..

Bu başlığı açarken ilham olmuştu bana.. Saygıyla anıyorum..

Mutlu muydu? Kimi yargıladım ki onu yargılayayım ben.. Ama diz çöktürdü önünde, dansın ve şarkının arkasında olanlara..
 
Hasanım,

Burada yeni bir şey söylemişsin:
O var oluşuna, kaderine duyduğu nefretten güç alarak dünyayı peşine taktı.. Saygınlık kazandı.. O nefret onu İLAH yaptı..

Yani salt "nefret" değil; bir de "güç almak" eylemi var.

Farkındayım, başından beri bunun üzerine temellendiriyorsun düşünceni ama dillendirmek de önemli!

Burada yeni sorular çıkıyor çünkü:

• Bu "güç" neyi, nasıl değiştiriyor?

• Milyonlarca zenci var Amerika'da.. Onlar, "nefret" etmiyorlar da bir tek Maykıl mı etmiş "var oluşundan, kaderinden" nefret?

Sorular uzar gider..

Ama yine dediğime geliriz.. Bireysel başarıda bile, salt nefret, iğrenme, tiksinme ya da tam tersi; sevinme, hoş görme vb. duygular tek başına yeterli değildir!

Teşbih bu ya.. PC'nin monitörü "nefret", klavyesi "güç" olsun.. Anakart, hdd vb. diğer donanım olmadan o monitör, o klavye bi işe yarar mı? Monitörden akvaryum yaparsın belki.. :p

Maykıl'ı Maykıl yapan salt nefreti değil, yeteneğidir. Nefretinden aldığı güç onun "İLAH"a dönüşmesini tetiklemiştir sadece..

Demem o ki; gerekli ve yeterli donanım/bilinç/yetenek olmadan tek tek kişilere diyeceğin "nefret et", "isyan et" vb. çağrılar hiç ama hiiiiiç bir işe yaramaz! Kimisi "ceza" der küfreder, kimisi "ödül" der şükreder! Sonuçta da hiç bişey olmaz! :( Ne sorgulama ve tartışma bilinci, ne ayrımcılıkla mücadele etme gereği/şartı konuşulur.. Sadece her ortamda geyiğin dibine vurulur, tartışıyoruz diye.. :mad:

Elbet bu "çağrılar" da önemlidir! Yeri ve zamanı vardır ama! Yanlış yer ve yanlış zamanda olursa; tehlikeli bir mayın tarlası olmaları işten bile değildir!!
 
İzninizle ben konuya çok çiğ bir yaklaşım getirmek istiyorum.Ya da siz buna sığ deyin...:p

M.Jakson,teninden bunca nefret ederken, acaba neden çevresinde çoğunlukla zenci vardı? Dostları,doktoru,en yakın arkadaşları...vs. Egosunu mu besliyordu bu adam? "Bakın ben günden güne beyazlıyorum,bakın bana pis zenciler"...:p mi demek istiyordu?

"İnsan hoşnut olmadığı şeyi çevresinde de görmek istemiyor" diycem ama bu sefer konu güme gidecek...Engelimden hoşnut değilim.... (Aç Asya aç aç aç...) "Engellilerden de hoşnut değilsin o zaman!!! "önermesi devreye girecek...O vakit, bu hoşnutsuzluk ve nefret duygusu yaşama dinamiklik değil,terör getirecek...

Hasan abi, ben M.Jakson'ın ten rengine düşman olduğunu ve onu dünya starı yapan şeyin bu hırs için savaşmak olduğunu düşünmek istemiyorum...
 
başkaları ne der kaygısından uzaklaşmak ile avrupa yakası'ndaki "Azim" in ünlü repliği; "Ne olacak yeaaa!.." arasında ki fark anlaşıldığı an bu başlığın arayışına gerek kalmıyor bende :)

Sahip olduğumuz imkanlardan daha iyi olanların tanımı ne tam olarak? İyi, kötü; kolay, zor; güzel, çirkin gibi değerlendirmeleri yaparken referans noktamız nedir ki? Gördüklerimiz? Bildiklerimiz? Mümkün saydıklarımız? Hayal ettiklerimiz? Yaşadıklarımız?.. Harika bir rüyadan uyananınca üzülmek yahut kabustan uyandığımız için sevinmek insanın yaşama getirdiği dinamizm açısından dikkate değer bir nokta... Referansımız aslında tam olarak anlamını bilmediğimiz bir şey ise (ki sonradan engelli olan birisi dahi, o an engelsiz olmanın anlamını gerçekten bilemez, farkındayım karışık gözüküyor :) anlaşılabilmek adına bir örnek geldi aklıma; bkz: "Schrödinger'in Kedisi" :) ) , bence referans seçme konusunda fazlasıyla özgürüz... Güney Karolina Dağlılarının olduğunu duyduğum bir atasözünün hayatımdaki anlamı büyüktür;

We aren't what we're going to be and we aren't what we want to be but we aren't what we was...
 
...konunun tam merkesi değil ama, birşey paylaşmak istiyorum,

engelli olamayan bir arkadaşım, yukarıda yazılanları okumuş...
ve bana aynen şöyle dedi:

"burada yazılanlardan anladıpım kadarıyla, engellilerin hemen hepsi, kendi engellerini neredeyse nefret derecesinde sevmiyorlar, madem onlar kendi engellerinden nefret ediyorlar, bende engelli insanların engellerinden nefret ediyorum, bende, engellilerden nefret ediyorum"

bu yorumu paylaşmak istedim..
 
Yenipencere,
Engelli insanların engelinden nefret etmeyi anladım da, gaza gelerek engelliden neden nefret ediyor orasını anlamadım...Ne bekliyor arkadaşın?Sürekli nirvanada bulunacak kadar, her an şükür edecek kadar güçlü değil benim metobolizmam...Ve birçok arkadaşımızın da benim gibi olduğunu düşünüyorum...Bıraksın arakadaşın bizi yargılamayı da, insani isyanlarımız,özlemlerimiz olduğunu bilsin...Ha,engel durumunu hiç kafaya takmayan arkadaşlarımız da var,bu istisnayı neden güme getiriyor...Yoksa bilinç altının oyununa destek için olmasın?

Hariçten gazel okumak ne kadar kolay.... "Engelliden de nefret ediyormuş..."Aman lütuf et, pişmanız,yeter ki sen fikrini değiştir arkadaşım"(!)

Ben engelimden nefret ediyorum,insanın engelli durmundan değil... Bunu fark edemeyecek kadar sığ bir düşünce sahibine, bundan sonra yazacağım her kelime yazık olur...
 

Andolsun (yemin ederim ki)
, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, **canlardan** ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lutf-ü keremimi) müjdele. (Bakara:155)
 
(baştan söyleleyim bu benim yorumumdur)

Engelli olmak...ve engelinden nefret etmek...
valla, ne yalan söyleyeyim, bu konuyu okuyana kadar bunu hiç düşünmemiştim.
Ben doğuştan engelli olduğum için ve tedaviside şimdilik olanaksız olduğu içindir belkide. Yani zaten buyum ben, atsan atılmaz satsan satılmaz misali.

Benim engelimden nefret etmem demek, bana konulan ismimi beyenmeyip ismimden nefret etmek gibi, Türk bir aileden dünyaya geldim, Türk olmaktan nefret etmek gibi...Erkek olarak dünyaya geldim, erkek olmaktan nefret etmek gibi :)

Engelim beni zorlar bazen ama, ne bileyim "nefret"...

Sizi bilmem ama, ben engelimden nefret edemem...
 
[FONT=Verdana]Engelimle hayatım tamamen değişti,altüst oldu diyebilirim,zamanında çok üzüldüğüm ağladığım da oldu ama nefret etmiyorum,sadece sabretmeye çalışarak mükafatını umut ediyorum,benim için zor bir imtihan ama en zor olan en lezzetlidir...zorlukların içindeki güzellikleri kolaylıkları,hazzı keşfetmeye çalışarak derdimi seviyorum,sevmeye çalışıyorum……. [/FONT]
 
Baben’ime..
En iyi sen anlarsın beni.. Ne diyeyim artık?

Enerjimizin kökünü kurutan bir olguya karşı, ‘’ulan bende senin…’’ hareketiyle, ona karşı bir başkaldırı hareketi benimkisi.. Aslında bu hareket benim değil, bir çok insan zaten yapıyor bunu.. Ben sadece dillendirdim..

İstanbul’da tünel’in bir yapılış hikayesi vardır.. O yokuşu her gün çıkmaktan bıkan, yorulan, nefret eden bir adamın düşüncesidir o Tünel ..

Bir örnekte kendimizden vereyim.. Garibanlık dönemi.. Yurt dışından araba getirtmek pahalı.. Bize göre olanaksız.. Fakat üç tekerlekli motor yetmiyor.. Ne ailesi olana yetiyor, ne kız gezdirmeye yetiyor.. Kışın işi olanları taşımıyor.. Soğuktan İstanbul poyrazında ellerimin acısından çok ağlamışımdır, fakat bilerek değil, kendiliğinden.. Yerli arabalara paramız yetiyordu ancak otomatik şanzıman olmadığı için kullanamıyorduk..

İşte o yaşamın içinde olup, onu yaşayamamak var ya delirtir insanı.. O sakatlıktan nefret etmeyip ne yapacaksın Baben’im? Fakat bizim nefret hep yaşamı daha iyi yaşamak için oldu.. İnanıyorum sakatlık bize engel çıkardıkça, biz onu alt etmek için çırpındık... Günlerce plan yaptık kendide engelli olan İsmet abiyle, Demirci dükkanında..
Direksiyona bir demir kaynattık.. O demire üç çubuk taktık.. Fren, gaz, debriyaj hepsi elde..
Bir görsen dersinki dozer operatörüyüz.. Ne araba tescili, ne ehliyet.. Bu arabaların ruhsatlarını bile onaylattık biz.. Kalktı mı kalktı araba, ehliyeti böyle aldık.. Yawww ne diyem ben ve bazıları yaşamı yüzde elli bir başardık be Baben’im.. Öyle kabul ediyorum ben kendi adıma..Sakatlık bastırdığında bizi ezmek için, bir yol bulduk onu dize getirmek için.. Bazen de etrafından dolanıverdik.. Ama tek bir şeyi unutmadım kendi adıma; Sakatlık hep düşmandı, beni yaşamdan koparmak isteyen.. Hem de öyle böyle bir düşman değil.. Kalleşşşşş, Sinsi… Koydumu sillesini, göçertiyordu ve hala öyledir bana göre.. O öyle çökertir ki insanı, hem kendi gözünde, hem toplum gözünde, hem sevdiklerinin gözünde bitirir insanı.. Fakat o düşmanı düşünerek, onunla nasıl başa çıkacağını bilirsen çok da matah bir düşman değil.. Fakat sinsi.. Çıkıveriyor karşına, o kötü.. Ve gölgesi sanki insanın..
Neyse Baben’im dertleştim senle.. Cevap diye anlama olur mu kardeşim.. Başkası ne der ?
Desinler istediklerini derim.. Önce yüreğine ulaşacaklar insanın.. Senin gibi..
NOT: O arabalara taktığımız çubuklarla bir saat sonra otobanda uçuştaydık..
 
Kuyucak :) Neden özel mesajla iletmediniz meramınızı ?
Okuyunca , insanların özeline girmiş gibi hissettim kendimi :)
 
Yok.. Bence sorun yok.. Hatta böylesi daha iyi olmuş.. :) Özelime yazsaydı konuya cevap vermek için buraya taşımak zorunda kalırdım.. Zaten bu başlık kuyucakla benim başlığım*.. :) Hatta benim mesajım daha çok sanırım (şimdilik 18 taneymiş) :eek:

* Şaka tabii bu.. Bu site özel bir site değil ki! Bir çok forumda başlıklar, sadece formalite olarak açana aittir. Açıldıktan sonra herkesindir! "Eti senin kemiği benim" durumu yani :p

[SIZE="1"]Not: Cevap yazım daha sonra olacak;)[/SIZE]
 
"Size kim öğretti, derinizin renginden nefret etmeyi?
Size kim öğretti, saçınızın dokusundan nefret etmeyi ?
Size kim öğretti, burnunuzun biçiminden, dudaklarınızın biçiminden nefret etmeyi ?
Size kim öğretti, kafanızın tepesinden topuklarınıza dek kendinizden nefret etmeyi?
Size kim öğretti, kendi türünüzden nefret etmeyi?
Size kim öğretti, birbirinizin yakınında dahi bulunmak istemeyecek kadar ırkınızdan nefret etmeyi?

Evet, kendinize sormalısınız, size kim öğretti, Tanrının sizi yarattığı şekilden nefret etmeyi?"
Malcolm X
 
:cool:evet şu yazıyor olmak güzel
bü güzelliği eksiklerimle nefrete dönüştürmeye hiç niyyetim yok
kusura bakmayın ama beden denilen makinenin bir kısmı çalışmıyorsa nefret etmem gereksiz diye düşünüyorum

yoksa şu gözlerimin gördüğü sözde sağlıklı insanlarımı kıskanacağım
ben şu soruyu sormak istiyorum evet özrümüz var
ama şunu merak ediyorum

ölü kime denir
 
Malcolm X, eğer ironi yapmadıysa ya da yanlış tercüme etmediysek soruları çok anlamsız geldi bana..

Çünkü; bu sorulara sadece zenciler değil, kunta-kinte'yi seyretmiş duyarlı bir beyaz dahi doğru cevabı verebilir..

Çünkü; zenciler, sırf derilerinin rengi farklı diye, sırf saçlarının dokusu, burunlarının, dudaklarının biçimi berikilere benzemiyor diye;

Çünkü; zenciler, beyaz efendilerinin çiftliklerinde, karın tokluğuna çalıştırılmak üzere, kırbaçlanarak, zincirlenerek üstüste, balık istifi halinde götürüldüler Afrika'dan Amerika'ya…

Orada da lokantaların kapısında şu yazı vardı: "Buraya zenciler ve köpekler giremez!!"

Irkçı Ku Klux Klan örgütü sırf zenci diye yakarak öldürüyordu onları.. :mad:

Gel de etme bi şeylerden nefret!

Ve nefret duygusu o kadar yoğundu ki..

Beyazlardan nefret etmek kesmedi onları!! :( Kendilerinden de nefret ettiler! Ve bir kısmı bu nefretlerini başka şeylere dönüştürdüler! Beyinsel ve fiziksel donanımlarını geliştirip, güçlü olabilmeyi, ayakları üzerinde kalabilmeyi başardılar!



Yani sevgili star14, nefret(e) değil, nefret(i) dönüştüreceksin bişeyleri!! Aman dikkat!!!:cool:
(Sorunu da kendimce cevaplayım: Ölü, hatasız insandır! (Bilin bakalım niye?:rolleyes:)



Sevgili Kuyucak, "öteki" başlığına takıldım.. Burayı unutmuşum hepten.. :eek: cekirdek'in mesajı sayesinde hatırladım.. Sağolsun..


Günlerce plan yaptık kendide engelli olan İsmet abiyle, Demirci dükkanında
demişsin..

O planı yapacak donanımınız olmasaydı, nefretiniz bi işinize yarar mıydı?

Yani yine benim dediğime geliyoruz. ;) Donanımınız sayesinde yoktan bir şeyler yaratmışsınız!! Bu da nefretin dönüştürülmesi ile olmuş!!

Dünyayı sarsan buluşların arkasında hep bu ihtiyaçlar ve onların yarattığı eksiklikten doğan nefret duygusu yok mudur?:confused:
 
bende biraz babene katılıyorum Engelli olmasaydık burada olur muyduk.nefrete gelince,herşeyin olduğu gibi akılcı olanı, akıldışı olanı var.ben akılcı olan herşeyin arkasındayım. akıldışı bir umudun karşısında olmak gibi.veya akıldışı birsevgiye (hastalıklı sevgi) de karşıyım. ençok da saglam insanların bedensel açıdan yaptıklarını yapamadığı için engelinden nefret edenlere karşıyım. bana bir tane sağlam insan göstere bilirmisiniz ki sağ elinin işaret parmağını oynatabiliyor diye mutlu, veya el ve ayaklarına istediği gibi hakim olduğu için her sabah mutlulukla kalkan bir insan olabilirmi.
sadece, suyu buzdolabından alıp içtiği için mutlu olan biri varmıdır acaba? bedensel işlevlerini yerine getirdiği için mutlu olan hiç bir insan yoktur.bir futbolcu bile sadece futbol oynadığı için mutlu olamaz ancak iyi bir performans gösterirse mutlu olur.bunun koşulu da elimizdekilerle yapabileceğimizin en iyisini yapmaktır. bu da engelli engelsiz her insanın sorunudur.benim en büyük nefret kaynaklarım şunlardır;engelli insanları düşünmeden yapılan yolları, parkları,okuları,otobüsleri,sinemları, ve akla gelebilecek her türlü sosyal ortamları planlıyanlar.sanki hiç engelli yokmuş gibi yapılmış, herşeyi yapanlardan nefret ediyorum. bir engeliyi gördüğü an ona bir engelliymiş gibi davrananlardan nefret ediyorum. hiç bir zaman engelli olmuyacakmış gibi yaşayanlardan nefret ediyorum.yani dostlar; engellerinden nefret etmek sadece engelli olanların bir sorunu değildir bu herkezin sorunudur.
birde her tarafı saçmasapan engellerle dolu olan bu coğrafyada kendi engelimden nefret etmeye şiddetle karşıyım
sevgiler.
 
Elinde olmayan ve degistiremeyecegi birseyden nefret etmek ancak kisiye mutsuzluk getirir. Bazi seyleri degistiremeyiz mesela yaslilik, engellilik, olumcul hastaliklar, bunlar kisinin elinde olamayan ve engelleyemeyecegi unsurlar. Mesela senin verdigin ornek te yanlis, Turk sun yabanci bir ulkede Turk vatandasligindan cikar baska vatandasliga gecersin, ismini begenmediysen , mahkemeye basvurursun yeni bir isim alirsin; erkek olarak dunyaya gelenlerde ameliyatla bayan olabiliyor, burada arkadasinin demek istedigi, kendini sevmeyen bu kisileri ben niye seveyim. "Nefret" cok kuvetli bir kelime, gercekten nefret ediyorsan, ondan kacarsin, istemezsin, oldurmeye bile tesebbus edersin ama o seninle arkadas oldugune gore engellilerden nefret edemez. Engelli insanlar kendinden nefret etmiyor ki , sadece dustukleri durumun haksizlik oldugunu dusunuyorlar. Mesela ben hep lotto yu kazanmak isterim ama baskalari kazaninca da "neydi benim gunahim" derim (ha-ha) Iste engelli insanlarinda dusuncesi bu, "benim gunahim ne? Ben ne suc isledim? " falan filan sozlerini duymamak imkansiz, fakat yinede bir can tasimak var , surunsende , acida ceksen hayat guzel ve sevdiklerini uzmege hakkin yok, o yuzden hayata sarilmak var , dedigin gibi sen boyle yasamayi (engelini bilmiyorum) senelerce basarmissin, niye bundan sonra basaramiyacaksin ki? Basarilar!:)
 
"Düştükleri durumun haksızlık olduğuna inanmak" haksızlik değil mi?Bir zengin on kişiyi cagirsa, hiç yoktan yere herbirine çeşitli miktarlarda para verse az alan çok alana göre şikayet etmeye hakkı yoktur zaten durduk yere ortada hakesilmiş bişey yokken verilmiştir bütün sermayenin sahibi o zengin zattirAynen öylede, sonsuz sermaye sahibi olan Allah sermayesinden diledigine dilediği vermiş dilediğini dilediği gibi yaratmıştir"Beni neden yarattin" yada "bana şu nimetini neden vermedin" demeye hakkımız yoktur.Bize düşen verilene şükür verilmeyene sabır ve isteklerimiz için ise duadır
 
Kuyucak arkadasa katiliyorum yorumlarina katiliyorum
 
İçinde bulunduğun durumdan nefret etmek :confused::confused:
Hayattaki en büyük engel insanın düşüncelerindedir
Kim hangi durumda olursa olsun asla tamire değiştirilmeye ihtiyacı yok. Her farklılık, her iz bir güzellik getiriyor beraberinde (görebilen gözler için)

ben 1 yılı aşkın bir süredir hospis hastalara hizmet veren bir bakım merkezinde gönüllü olarak çalışıyorum. Diğer bir karşılığı terminal dönem (yani yaşamının son dönemini yaşayan ve ölmek üzere olan hastalar için kullanılır) Ve bu deneyimden öğrendiğim çok şey var. Mesela; fiziksel olarak vücut tükendiğinde, fonksiyonlarını yavaşça yitirdiğinde bile ruhun bütünlüğü ve güzelliği her zaman kalıcı. Bunu kabullenen kişiler inanılmaz bir güzellik yakalıyor, yaşıyor ve yayıyor etraflarına. Bunu hayranlıkla izliyorum ve tanık oluyorum her defasında.
 
Üst Alt