Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Huzur

mufto 27

Aktif Üye
Üyelik
25 Ara 2012
Konular
8
Mesajlar
2,349
Reaksiyonlar
15
İnsan her zaman huzur ister
Ama huzuru Nerede
Nasıl
Ne zaman
Arayacagini bilemez
Dolanıp durur dolanıp durur.

Gel sen huzuru
Gizlenmiş 5 VAKİT'te ara ve bul. :) ;)
 
Hz.Aişe, Peygamberimiz (sav) ile yeni evlenmişti. Eşinin kendisini sevip sevmediğini merak etmekteydi. Ya da kendisini ne kadar ve nasıl sevdiğini. Bu düşüncesini Peygamberle (sav) konuşmadan edemedi.

– Ey Allah’ın Resulü, beni seviyor musun?

– Evet, ya Aişe. Tabi seviyorum!

Hz.Aişe dahasını da merak ediyordu. Acaba nasıl seviyordu? Hemen sordu.

– Beni nasıl seviyorsun?

Peygamberimiz (sav) sevgi şeklini tanımladı eşine:

– Kördüğüm gibi.

Bu cevap Hz. Aişe’yi çok sevindirdi. Çünkü kördüğüm açılmazdı. Açılmayan, bitmeyen sırlı bir sevgi demekti. Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için, Hz Aişe sık sık sorardı:

– Ey Allah’ın Resulü, kördüğüm ne alemde?

Peygamberimiz(sav), Hz.Aişe’yi memnun eden cevabı verirdi her defasında:

– İlk günkü gibi..
 
BİR EV VE BİR ARABA SAHİBİ OLABİLMEK İÇİN...

Türkiye'de yaşam süren bir adam düşünün dostlar. Diyelim ki bu adamın bir işi var ve aylık maaşı net 2000 lira. Müslüman olduğunun şuurunda olan ve katiyen de faizli krediye bulaşmayan bir adam bu adam. Geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi ve çoluk çocuğu var bu insanın. Öyle ki babadan dededen atadan ya da nineden de herhangi bir miras kalmamış bu adama.

Şimdi bu şartlardaki bir insanın kendisine ait bir evinin olabilmesi için ne yapması gerekir. Diyelim ki ailesini geçindirmek için her ay 1000 liralık harcama yapsa ve bir kenara da 1000 liralık ev birikimi atsa. Bu gidişle bu adam kaç seneye ev sahibi olabilir?.. 1 sene biriktirse 12 bin TL. 10 senede 120 bin TL. 30 sene sonrasında ise ancak 360 bin TL. O da 30 sene sonra bu fiyata Türkiye şartlarında adam akıllı bir ev bulabilirse.

Peki, bir de aileme ait adam akıllı bir arabam olsun diye düşünürse ne yapması gerekir bu şahsın?.. Bir 5 sene daha yemeden içmeden yatırım yapması gerekir.

- Peki bu adam şu an kaç yaşında?..
- 30 yaşında.
- Kaç sene sonra ev sahibi oldu?..
- 30 sene sonra.
- Kaç senede araba sahibi oldu?..
- 5 senede.
- Yaş kaç oldu peki şu an?..
- 65
- Ömrü kaç sene bu adamın?..
- Taş çatlasa 70 80 90 sene...
- Daha bir şey söylemeye gerek var mı...!

Dünya öyle bir dünya ki ey dost. 65 yaşına kadar günde 8-10 saat çalıştırıp bir ev ve bir arabayı sana ancak yâr ediyor. Peki 80-90 senelik mutlu bir dünya için değil, Trilyon sene de değil. Sonsuz, kusursuz ve muhteşem bir Cennet için Rabbin senden ne istiyor. 24 saatinden yalnızca 1'isini... Gününün 1 saatini ancak alacak olan 5 vakitlik bir Namaz...

Tek bir apartman dairesi ve bir tek aile arabası için koskoca bir ömrü verdik ey dost. Sonsuz bir Cennet için... Akıl almaz bir Cehennem azabından kurtulabilmek için... Ve Rabbimizin muhteşem Cemalini doyasıya seyredebilmek için günlük 1 saatimizi veremez miyiz?..

***
 
Bir bakkala girip 50 yıllık yiyecek alıp para ödemeden çıkmak,
Veyahut bir iş yerinde oturup çalışmadan maaş almak ne kadar mantık dışı ise,

Dünyada ibadetlerini yapmadan Allah azze ve celle'nin emirlerini de yerine getirmeden cennete girmeyi düşünmekte o kadar mantık dışıdır...

""İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.""

Enbiya Suresi 1. Ayet

Selam ve dua ile hayırlı hayatlar
 
Neydi bu sevgi dedikleri sey;

Karşılıklı olan mı..
Karşılıksız olan mı ..

Gerçi sevgiyi;
kime..?
nasıl..?
ne için yapmak gerekirdi..?

Sevgi dediğin duygu,
O sevgi duygusunu veren Rabbe vermek gerekir.
Karşılıksız yapmak gerekir.
Ne için dersen herseyi sahibine ve sadece O'nun (Allahın) rızasını kazanmak için vemek gerekir. :) :)

Sevgi muhabbet sağlık huzurlu ibadetli ve imanlı ömürler sizinle olsun. Mübarek arkadaşlarım :)
 
1.. hadis

[Hadis No : 4663]

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler."

Tirmizi, Zühd 59, (2404).

2.. Hadis


[Hadis No : 4666]

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri ferman etti: "İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım."

Allahın rahmeti üzerinize olsun :))
 
YİRMİİKİNCİ DEVA:
Ey nüzul gibi ağır hastalıklara mübtela olan kardeş! Evvelâ sana müjde ediyorum ki; mü'min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velayetten işitiyordum. Sırrını bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki: Ehlullah, Cenab-ı Hakk'a vâsıl olmak ve dünyanın azîm manevî tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyeyi temin etmek için, iki esası ihtiyaren takib etmişler:
Birisi: Rabıta-i mevttir. Yani: Dünya fâni olduğu gibi, kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebediyesine o suretle çalışmışlar.
İkincisi: Nefs-i emmarenin ve kör hissiyatın tehlikelerinden kurtulmak için, çilleler ile, riyazetlerle nefs-i emmarenin öldürülmesine çalışmışlar.
Sizler ey yarı vücudunun sıhhatını kaybeden kardeş! Sen ihtiyarsız kısa ve kolay ve sebeb-i saadet olan iki esas sana verilmiş ki; daima senin vücudunun vaziyeti, dünyanın zevalini ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor. Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü kapayamıyor. Ve yarım insan vaziyetinde bir zâta, nefs-i emmare elbette hevesat-ı rezile ile ve nefsanî müştehiyat ile onu aldatamaz, çabuk o nefsin belasından kurtulur.
İşte mü'min sırr-ı iman ile ve teslimiyet ve tevekkül ile, o ağır nüzul gibi hastalıktan az bir zamanda, ehl-i velayetin çilleleri gibi istifade edebilir. O vakit o ağır hastalık çok ucuz düşer.
Hastalar Risalesi
Risale-i Nur
 
1. Hadis

Sufyan Bin Suleym Radıyallahu anh’den; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

“Dikkat edin! İbadetlerin en kolayını ve bedene en hafif gelenini haber vereyim mi? Susmak ve güzel ahlaktır.”

Hasendir. Kitabus Samt(27) Hennad Zühd(v.105) Suyuti Hüsnüs Semt(5) Dürrül Mensur(2/75)

2. Hadis

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki;

"En üstün ibadet sıkıntıya sabretmektir."

[Tirmizi]

Rabbim bizleri koruyup sabreden sukreden ve gıybet etmekten dilini tutanlardan eylesin... haksızlık karşısında ise susmayanlardan eylesin ..
Bize rahmet ve mağfiret etsin...amin
 
Allah’ın sevgili kullarından biri bir rüya görür; rüyasında kendisine şöyle denir:

-Sabah olunca, karşına ilk çıkanı ye, ikinci çıkanı sakla, üçüncü çıkanın dileğini kabul et, dördüncü geleni üzme, beşinciden de kaç!

Sabah oldu; dışarı çıktı. Yola koyulup gitti. Karşısına bir dağ çıktı. Bu koca dağı görünce şaşırdı. Kendi kendine şöyle dedi:
…
Rabbim bana bunu yememi emretti.

Sonra şöyle dedi:

Rabbim bana gücümün yetmeyeceği bir şeyi emretmez.

Onu yemeye karar verdi. Dağa doğru yürüdü. Yaklaştıkça dağ küçüldü. Tam yaklaştığı zaman koca dağ bir lokmaya dönüşmüştü. Onu tutup yedi, baldan tatlı buldu. Allah’a hamdetti, yürüyüp gitti. Karşısına altından bir leğen çıktı. Şöyle dedi:

Rabbim, bunu da saklamamı emretti. Bir çukur kazdı, onu gömdü. Yürüdü, az gittikten sonra dönüp baktı. Leğen toprak yüzüne çıkmıştı. Geri döndü, tekrar gömdü. Biraz gitti; baktı ki, yine çıkmış bir daha gömdü, yine toprak üstüne çıktı. Kendi kendine,

“Ben emredileni yaptım.” diyerek bırakıp gitti.

Karşısına bir kuş çıktı. Peşinden bir şahin onu kovalıyordu. Kuş ona şöyle dedi:

-Ey Allah’ın sevgili kulu, beni sakla. Bana yardım et.

Onu aldı. Koynuna sakladı. Peşinden şahin geldi; şöyle dedi:

-Ey Allah’ın sevgili kulu, ben açım. Sabahtan beri de bu kuşun peşindeyim. Onu yakalamak istiyorum. Kısmetime engel olma.

Kendi kendine şöyle dedi:

“Üçüncünün dileğini yapmam emri verildi, yaptım. Dördüncüyü üzmemem emredildi. Şimdi ne yapacağım?

Bu işe şaştı. Sonra bıçak aldı; kendi uyluğundan bir parça et kesti, şahine attı; o da kapıp kaçtı. Daha sonra kuşu saldı. Bundan sonra, yürüyüp gitti. Kokmuş bir leş gördü. Onu da bırakıp kaçtı. Akşam olunca şu duayı yaptı:

-Ya Rabbi, emrini yerine getirdim. Bu işlerin manası ne ise bana bildir.

Daha sonra, rüyasında şöyle anlatıldı:

-Birinci görüp yediğin öfkedir. Önce koca bir dağ gibi görülür; sabırla öfke yutulursa, baldan tatlı olur.
İkincisi iyi amelindir. Ne kadar saklarsan sakla; yine meydana çıkar. Üçüncüsü, sana bırakılan bir emanettir, ona hıyanet etme. Dördüncüsü şudur: Bir insanın sana bir dileği ulaşırsa, onu yerine getir; isterse sana lâzım olan bir şey olsun. Beşincisi gıybettir. İnsanların gıybetini edenlerden kaç. Şüphesiz her şeyi bilen Allah(c.c)’tır…

Rabbim bize dini üzere yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin hayırlısı ile amin inşa Allah :)
 
1. Hadis ....
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâm buyuruyor ki;

“Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır.” (Müslim, Birr 149)

2. Hadis...
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâm buyuruyor ki;

Kadını olmayan erkek miskindir/fakirdir!” Yanındakiler: “Çokça malı olsa da mı?” dediler. Rasûlullah: “Evet, çokça malı olsa da!” buyurdu. Sözlerine devamla: “Kocası olmayan kadın da miskinedir, miskinedir/fakirdir” buyurdular. Yanındakiler: “Çokça malı olsa da mı?” dediler. Peygamberimiz: “Evet kadının çok malı olsa da!” buyurdu. (Kütüb-i Sitte, 15/515)

3. Hadis...
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâm buyuruyor ki;

"Kadınlarınız konusunda Allah'tan korkun. Çünkü siz onları Allah'tan emanet olarak aldınız." (Ebu Dâvud, Menâsik 56; İbn Mâce, Menâsik 84)


Evet hadislerde, gördüğümüz gibi İslam dini kadına değer vermiştir. Bir köle değil eşinin en değerlisidir. Maalesef günümüzde pek İslam dinin emrettiği şekilde kadınlara değer verilmiyor. Özelliklede evlilikte, bu yüzdendir ki artık evlilikler çok azalmakta. Kadına şiddet, sevgisizlik, kölelik, nefret etme gibi nice olaylar ailede var. Hâlbuki hem kendi mutluluğumuz hem eşimizin hem yuvamızın mutluluğu için çokta bir şey yapmamıza gerek yok sevgi olunca herhalde her şey rayına giriyor. Ama maalesef insanlarımızda sevgi denilen o güzel mevki yok denilecek kadar azaldı. Evine girdiğin zaman eşine selam vermek varken onu mutlu etmek varken gelir gelmez yemek neeee diye seslenmek hoş bir şey olmasa gerek. Hâlbuki doğru olan sahabelerin peygamber efendimizin (S.A.V)yaptığı gibidir. Eve girince evdeki aile fertlerine selam vermen hal hatırlarına sorman, güler yüzlü olman, işyerinde yaşadığın tatsızlıkları aileye yansıtmaman. İyi bir eş eğitici olandır. Eşine çocuğuna zaman ayırabilendir. Onlara değer verdiğini gösterebilendir. İnsan neden sevgisini gizler ki karşısındaki kişinin ona gösterdiği sevgi karşısında mutlu olabileceğini bile bile. Bence bunları yapamayan kişinin biraz iman eksikliği olsa gerek İslam dinini bilen eşine yuvasına aslında dünyaya karşı nasıl davranabileceği bilir bunun farkındadır dünyanın bir meta olduğunu gelip geçici olduğunu bilen kişidir. Ve bunu bilen kişi eşi çok sorun çıkaran biri bile olsa bunun bir imtihan olduğunu düşünüp eşine eziyet etmemelidir. Tam aksine ona yardımcı olmalıdır. Sevgisini saygısını göstermelidir. ona asla hakaret etmemelidir.kadınlar gururlu kişilerdir hakareti kaldırabileceklerini sanmıyorum.



Bir insan nasıl eşine çocuklarının annesine eziyet edebilir.nasıl onu herkesin yanında hor görür anlamak zor.aile içerisinde ne olursa olsun dışarıya yansıtılmamalıdır adı üstünde ailevi mesele sen ailen ile aranda yaşadıklarını neden bir başkasına anlatırsın bir söz vardır elalemin ağzı torba değil ki büzesin diye aile içerisinde tartıştığın bir olayı,konuyu siz kendi aranızda düzeltebilirken herkesin sizin tartıştığınızi bilmesi ve sürekli bunu konuşup sizin moralinizi bozmasına ne gerek var demek istediğim aile içerisinde ne olursa olsun ailede kalmalı…eşinize sen nasıl eşsin tabiri kullanılmaması için ona sürekli baskı yapılmaması için. zaten eşin akıllı biriyse er yada geç hatanın farkına varıp senden özür dileyecektir yani.



Ama zaten imanı yüksek olan bir eşin bunların hiçbirini yaşama gibi bir lüksü yok. :)

Mümin bir eş evine girdiği zaman eşine selam vererek onu öperek girer eve… elini yüzünü yıkadıktan sonra eşinin yanına mutfağa girip çok yorgun değilse yardım eder.

Yemek merasimi bittikten sonra bütün gün neler yaptıklarını ne öğrendiklerini birbirlerine anlatırlar. Birbirlerine verdikleri ödevleri ya da cezaları en güzel şekilde birbirlerine aktarırlar. Yarın için program yaparlar İslam adı için hep bir şeyler yapma umuduyla yatıp kalkarlar “Dünya veya ahiret işlerinden biriyle meşgul olmadan boş duran kişiyi görmekten hoşlanmam.” (bk. Keşfu’l-hafa, 1/250) hadisini kulaklarına küpe yapmalılar..:) birbirlerine güzel güzel sürpriz ler yapmalılar.peygamber efendimizin ümmetinin daha fazla çoğalması için çocuk isterler onları Allah’ın rıza olacağı şekilde eğitirler.peygamber efendimiz o ailenin çocuklarıyla aslında o aileyle övünmelidir.işte benim ümmetim diyerek…


Abdullah İbnu Amr radıyallâhü anhüma anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtü vesselam) buyurdular ki:

-”Güzellikleri sebebiyle kadınlarla evlenmeyin. Çünkü güzellik lerinin onları (kibir ve gurur sebebiyle) azaltacağından korkulur. Onlarla mal ve mülkleri sebebiyle de evlenmeyin. Zira mal ve mülkün onları azdıracağından korkulur. Fakat onlarla diyaneti esas alarak evlenin. Yemin olsun, burnu kesik, kulağı delik siyah dindar bir köle (dindar olmayan hür kadınlardan) efdaldir.” (Tirmizi)
Rabbim bizlere allahın rızasını kazandıracak dindar eşler nasip etsin. Amin

Dünya kadınlar gününüz mübarek olsun :)
 
Diyanete değil güzelliğe bakıyor erkekler.kadinlarsa maddiyata...ikisi de kötü bir durum olsa da kadınlar bir tık daha mantıklı gibi.çünkü güzellik bitiyor ama paranin sadece bitme değil artma ihtimali de var.geçici değil çoğalan da olabilir.güzellik artmıyor kesinlikle.savundugum bir durum değil ama erkeklerin tercihi daha da akla zarar :)))
 
_çalıkuşu_kesinlikle haklısın :) ikiside akla zarar. Rabbim inşa Allah dindar kişiler ile karşılaştırsın.:)
 
İnsan neler yaşıyor ve neler görüyor herseyi dolu zannederken meğer tam tersiymis hep bir cabalama ama ne için hem dünyalık hep dünyalık. Bırakmak gerekir bu dunyaligi dünyayı ve içindeki dunyaliklari. Sen ebedi sonsuz ve Baki kalacak olana yönel

"Allah Teala Hazretleri diyor ki: Ben, kulumun benim hakkımda yaptığı zanna göreyim. O , beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." [Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Da'avat 142, (3598)]

diyen Allah Azze ve celle ye yönel, Rabbim seni rahmetine nail eylesin Allah rahmet etmezse ne olur halimiz kurtarmaz ki bizi yarım yamalak olan ibadetimiz bizde rahmetinden umid kesmemeliyiz degilmiydi 500 sene yaşayıp ömrü boyunca ibadet edip ibadetine guvenerek cehenneme giren. Rahman ve Rahim olan Rabbe hamdu senalar olsun iyi ki Rabbimiz mevlamiz ALLAH'imiz var..... :)
 
Haklısın DURU esas olan gerçek dünya yani ahirete hazırlanmak ama ikisini aynı anda yürütmek gerek. Sadece ahirete çalışmak yetmez dünyaya da geçimini sana muhtaç olan aileni gecindirecek ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ise dünyaya çalışmak gerek. Ama seninde dediğin gibi hayatımızın büyük bölümü Allah için çalışmak kul olarak. Ve de kalben imanı :)

Alakası varmı bilmem ama
Allahın rahmetinden de umid kesmemek lazım. Eğer ki umid kesip te ibadet edip cennete girmeyi düşünürsek.

Hadisi Şerife 500 sw e ibadet edip te Allahın rahmetinden umid kesip ibadetine güvenerek cennete girmeye çalışan ama cenneti kazanmayan kişiye döner halimiz mazallah Rabbim korusun bizi rahmeti ile yargilasin :) amin
 
İki cihan güneşi sevgili Peygamberimiz (SAV) anlatıyor:

- Arkadaşlar az önce yanımdan ayrılan Cebrail (a.s) “Ey Muhammed!.. Seni insanlığa aydınlık yolu göstermek üzere hak Peygamber olarak gönderen Allah’a and olsun ki diye söze başlayarak bana şu ibret dolu hikayeyi nakletti:

-Vakti zamanında bir mü’min dünyadan el-etek çekerek deniz ortasında ıssız bir adaya yerleşir. Burada insanlardan ve dünyalık işlerden uzak, ibadet etmeye koyulur. Bir süre ibadet ettikten sonra acıkmaya ve susamaya başlar. Ama nerede? Adada yalçın kayalarla, kıyıyı döven azgın acı deniz suyundan ve bir de kendinden başka bir nesne yoktur.

Günler haftaları haftalarda ayları kovalarken abid kişi gittikçe güç ve takatten düşmeye başlar. Bu arada benzi solan, yüzü sararan abid ibadetlerinin ardından durmadan, Ey Rabbim bana yiyecek ve içecek bir şeyler ihsan et ki, ibadet etme gücümü kaybetmeyeyim diye Allah’a yalvarıp yakarır. Günlerden bir gün kudretine nihayet olmayan Allah(c.c) yalçın kayalar arasından buz gibi soğuk, şerbet gibi tatlı bir kaynak fışkırtarak, etrafında kor gibi narlarıyla boy salmış koca bir nar ağacını dalgalandırarak O’nun bu dileğini yerine getirir.

Artık bütün gün ibadet ettikten sonra kaynağın başına iner, nar ağacından tek narını koparıp yer ve abdestini alarak tekrar namaz kılmaya koyulur. Namazlarının ardından da, Ey Rabbim!.. Canımı secde ederken al, beni öldürüp de cesedimi toprak içinde çürütme, beni kıyamete kadar secde etmekten mahrum bırakma diye dua eder. Bu böyle tam beş yüz yıl sürüp gider. Nihayet bir gün Yüce Allah (c.c) dileğine uygun şekilde ruhunu teslim alır.

Bundan sonrasını Cebrail (a.s) şöyle anlatıyor:

“Gerçekten biz o ıssız adaya iniş ve çıkışlarımızda gerçek Allah bağlısı mü’mini hep secdeye kapanmış Allah’ı zikrederken gördük. Kıyamet kopup bütün insanlar dirilerek mahşer toplantısına getirildiklerinde onu yine ilahi sırlara dalmış ibadet eder bulacağız. Herkesin bir bir Allah’ın huzuruna çıkarak hesaba çekilirken o da gelecek. Yüce Allah(c.c) ona şöyle seslenecek:

-Ey abid kulum, seni yaygın rahmetim sayesinde Cennete sokuyorum, buyur gir.

Abid ise şöyle cevap verecek:

-hayır ey Rabbim!.. Amelim sayesinde Cennete girmeye hak kazandım.

Allah:

- Ey melekler, kulumun işlediği ibadet ve amellerle kendisine ihsan ettiğim nimetleri bir bir karşılaştırın.

Abidin amelleriyle Allah’ın kendisine verdiği nimetler karşılaştırılarak ölçü ve tartıya vurulacak. Bir tek gözü beş yüz yıl ibadetlerden ağır basacak. Geri kalan diğer nimetlere karşılık ibadet düşmeyecek.

Ardından Allah:

-bu kulumu Cehenneme atın, diye emredecek.

Abid:

- Ey rabbim, yanılmışım, bağışla. Yaygın rahmetin sayesinde Cennete girebilirim elbette, diye haykıracak.

Allah:

- Onu buraya getiriniz.

Abid , Allah huzuruna varacak duracak.

Allah:

- Ey kulum, söyle bakalım. Seni yoktan kim var etti?

Abid:

- Sen Ey Rabbim!..

Allah:

- bu var etme olayı senin amelinle mi, yoksa benim geniş ve yaygın rahmetimle mi meydana geldi?

Abid:

- Şüphesiz ki senin rahmetinle.

Allah:

- Beşyüz yıl gibi uzun bir süre sana ibadet etme gücünü veren kim? Issız adada seni tatlı suyla, hergün narla besleyen kim? Ve yine secde ederken ruhunu teslim alan kim?..

Abid:

- Sensin Ey Rabbim!..

Allah:

- İşte bütün bunlar benim geniş ve yaygın rahmetim sayesinde meydana gelmiştir. Bunları kabul ettikten sonra mesele kalmadı. Şimdi doğru Cennete.



Yüce Allah(c.c) cümlemizi rahmetine bel bağlayarak ibadetini eksiksiz yapan kullarından eylesin, amin.

ayrıca bir de şu hadis var:
Allah Resulü’nün (sallallahü aleyhi vesellem):“Hiç kimse ameli ile cennete giremez. Siz de mi ya Resulullah! denilmişti de: Evet beni Allah’ın rahmeti çepeçevre sarmadıkça ben de öyle ” buyurmaları ile cennete girme Allah’ın rahmetinin yar olması iledir.

Buhari, Kitabü’l-İstizan
 
Numan bin Sabit ve Suya Düşen Elma

Mezhep imamımız îmam-ı A’zam hazretlerinin babası Numan bin sabit hazretleri gençliğinde bir gün ark kenarında abdest alıyordu. Tam abdest almaya başlayacağı zaman ark sularına kapılıp gelen bir elma gördü. Elmayı nereden geldiğini ve haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırdı. Hikmeti ilahi o ana kadar elmanın ne olduğunu düşünmeyen Numan, hemen hata ettiğini ve mutlaka elmanın sahibini bulup helal ettirmesini lazım geldiğini düşündü. Abdestini alıp namazını eda ettikten sonra suyun- geldiği tarafa doğru gitmeye başladı. Elma elinde olduğu halde araya araya elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini buldu.

Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp elmayı, yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istedi, İmam-ı Azam hazretlerinin babasının bu hareketi, elma sahibinin dikkatini çekmişti; Hakkını helal edemeyeceğini, hakkını helal etmesi için bazı şartları olduğunu söyledi. Nu’man hazretleri ne isterse yapacağını, yeter ki hakkını helal etmesini isteyip şartının ne olduğunu sordu. Elma sahibi de, hakkını helal etmesi için iki sene bahçesinde çalışması lazım geldiğine ve kendisine iki yıl hizmet etmesinin şart olduğunu söyleyince, Nu’man hazretleri çaresiz kalmıştı; ahirette ceza çekmektense bu dünyada bir şahsa iki sene hizmet etmek daha iyidir diye düşündü ve şartlarını kabul ettiğini söyledi.

Nu’man hazretleri, bir elmayı . yanlışlıkla ısırdığı için elmanın sahibine iki sene hizmet etmiş ve adamın işinde canla-başla çalışmıştı, iki sene dolduktan sonra adama; zamanın dolduğunu ve artık hakkını helal etmesini istediğini söyleyince, adam, «yine helal etmiyorum, benim bir kızım var onunla evlenirsen ancak o zaman helal ederim» dedi.

Hazreti Nu’man :

«Olur» dedi. Adam yalnız kızının kusurlu olduğunu, elinin çolak, gözünün kör, ayağının topal, başının kel, kulağının sağır ve ahlas olduğunu söyleyip, iyi düşünmesini ve sonra pişman olmamasını söyledi. Hazreti Nu’man yine düşündü taşındı «ahirette ceza çekmekten iyidir» deyip kızla evlenmeyi de kabul etti…

Adam hazreti Nu’man’a vermek için kızının büyümesini beklemişti… Düğün yapıldı, nikah kıyıldı, zifaf gecesi hazreti Nu’man’a gelinin olduğu odayı gösterdiler. Nu’man hazretleri içeriye girip içer de kendisine söylenen evsafta bir kızın bulunmadığını görünce bir yanlışlık olduğunu zannederek hemen dışarı fırladı ve durumu oradakilere anlattı. Çünkü içer de kayın pederin söylediğinin aksine her azası yerinde genç ve güzel bir kız kendisini karşılamıştı.

Kayın pederi bir yanlışlık olmadığını söyleyerek meseleyi şöyle anlattı:

«Benim kızım kördür, daha harama bakmamıştır. Sağırdır haram dinlememiştir. Topaldır gayri meşru yolda yürümemiştir. v.s.» diye sayıp, «senin hanımın o içer de bekleyendir Allah mesut etsin» dedi.

Daha sonra seneler geçip bu evlilikten İmam-ı A’zam dünyaya geldi. Annesi İmam-ı A’zam’ı hocaya okuması için teslim etmişti, İmam-ı A’zam unvanına kavuşan o zaman henüz üç yaşında bulunan Sabit üç günde Kur’an-ı Kerim’i hatmettiği zaman annesi:

«Ah oğlum baban o elmayı ısırmasa idi sen bir günde hatmedecektin» buyurdu.

Rabbim herkese hayırlı eşler nasip etsin.
 
O erlerki gönül fezasindalar
Toprakta sürünme ezasındalar

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar.

İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar.

Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar.

Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar.

Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar.

Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar.

N.FAZIL KISAKÜREK
 
Sadece Allah rızasındalar.
Sadece Allah rızasını kazanmak için cabalayanlardan olmak dileğiyle :) günümüzün tüm gençlerine inşa Allah. _çalıkuşu_
 
Allah'ın Emaneti
Hz.Ümm-i Süleym, gayet temiz ahlak sahibi bir hatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır ve metanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledi ve bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek:


- Babasına haber vermeyin.

Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşam eve döndüğünde, çocuğu sordu, hanımı:


- Gördüğünden şimdi çok iyidir, der.

Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Bir müddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayet metanetle şöyle der:


- Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi etmez mi?


- Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli.


- O halde, Hak Teala da sana emanetten vermiş bulunduğu çocuğu aldı.


Ebu Talha bu sözü duyunca :


- Biz Allah için halk edilmiş bulunuyoruz ve hep onun tarafına döneceğiz, der ve şükreder.

Sabah olunca gidip Resulullah'a (s.a.v.) anlatır. Resulullah (s.a.v.):


- Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha'ya ver, diye dua eder.

Nitekim, dokuz ay dokuz gün sonra Abdullah diye bir çocukları olur. Çocuk, Peygamberimizin himayelerinde büyürler, İslam Tarihinde önmeli bir şahsiyet olur.
______________________________________________

EVLENİLECEK HANIM
Hazreti Ömer zamanında da kadılık yapmış olan meşhur, Kadı Şüreyh'e birgün bir genç gelerek evlenmek istediğini ve fakat evleneceği kadının tahsilli ve şehirli olmasını istediğini bildirerek nasihatta bulunmasını istedi.

Kadı Şüreyh, o gence Müslümanın evinin cennet olduğunu ve Hazreti Resûlüllah'ın böyle buyurduğunu naklederek başından geçen evliliği şöyle anlattı:

-Gençtim, artık evlenme zamanımın da geldiğini düşünmeye başlamıştım. Birgün Benî Mahzun kabilesinin çadırlarının önünden geçerken bir kız görüp, ona talip oldum. Kız babası kısa bir tetkikten hemen razı olup işi bitiriverelim dedi.

Kısa zamanda düğünler yapıldı, dualar edildi ve evlilik hayatına ilk adımımızı atmış olduk. Fakat çok geçmeden beni bir pişmanlıktır almıştı. Çünkü ben bu bir köylü kızıdır, üstelik tahsil de görmemiş, bununla ben nasıl geçinebilirim diye düşünüyor bu kararımdan dolayı son derece pişman oluyordum.

Çok geçmeden bizim hanım birgün bana şu sözleri söyledi:

- Efendi! Sen alim ve şöhret sahibi bir kimse imişsin. Ben ise yaylalarda gezen şehir hayatından anlamayan bir köylü kızıyım. Aslında cen kendine göre bir evlilik, ben de kendime göre bir hayat kurmalı idim, ama kader bizi birleştirdi. Cenabı Allah benim gibi bir köylü kızını senin gibi bir şöhretli alime nasip etti. Şimdi sen bana benim bilmediğim tarafları anlat ki, ben onlara dikkat edeyim, mesela; senin evine benim sülalemden kimler gelebilir, senin akrabalarından kimleri misafirliğe alayım, kimleri kabul etmeyip onlara karşı soğuk davranarak eve gelmemelerine mani olayım dedi.

Ben kadının bu anlayışı karşısında düşündüklerimden dolayı pişman olup:

- Hatun sen bana öyle şeyler söylüyorsun ki, eğer bunları hakkiyle yaparsan beni bahtiyar edeceksin, dedikten sonra:

- Dindar olmayan hiçbir kimseyi eve almayacaksın, dindar olanlardan da senin tarafın çok çok gelmesin, benim tarafımdan ise; şu, şu şahıslar gelmesinler, şunlar ise hiç gelmesinler diye gerekli talimatı verdim. Tam bir sene huzur içinde yaşadım. Bir sene sonra fetva dairesinden eve döndüğümde evde son derece mütesettire bir hanım görüp kim olduğunu sordum. Hanım annesi olduğunu söyledi. Kayın validem olduğunu öğrenince elimden gelen hürmeti esirgemedim. Bir müddet sonra kayın validem bana:

-Oğlum hanımından memnun musun? Diye sordu. Ben:

-Allah senden razı olsun, kızınızdan çok memnunum. Bu zamana kadar hiçbir şikayetim olmadı, diyerek memnuniyetimi izhar ettiğimde, kayın validem bana şunları söyledi:

- Oğlum kızımdan tabii ki memnun olacaksın. Çünkü biz onu cennette büyüttük. Evimiz Resulüllah'ın bildirdiği gibi bir cennetti. Kur'an ahlakından başka birşey öğretmedik ona... Yine de sen hanımın üzerindeki otoriteni eksik etme! Çünkü kadınlar iki sebepten hemen şımarıverirler: Birincisi ona olan sevgini yüzüne söylediğinde, ikincisi ise bir hayırlı evlat dünyaya getirdiklerinde. (1)

Rabbim böyle dindar eşler ve böyle teslimiyet sabır ve şükür versin Amin
 

Hastalıklar, aslında mânâ âleminde Yaratan’dan sunulan güzel hediyelerdir. Eğer bunlar mânâ boyutuyla güzel şeyler olmasaydı, Yaratan en sevdiği kullarına hastalıkları vermezdi. "En çok musibet (bela) ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridir" hadis-i şerif bunu doğrulamaktadır.3 Başta peygamberler (meselâ Hz. Eyyub), sonra veliler (Allah dostları) ve sonra ehl-i salâhat (ihlas sahibi kullar), çektikleri hastalıklara birer halis ibadet, Yaratan’dan birer hediye nazarıyla bakmışlar ve sabır içinde şükretmişlerdir. Hastalığa yakalanmış bir kişi de bu önemli şahsiyetleri örnek alıp sabır içinde şükrederse bu nuranî kafileye katılmış olur.

Aslında hastalık, acziyet ve ızdırap kılığında gelen gizli bir saadet kaynağıdır. Hz. Mevlana, kederlerin ve sıkıntıların insan için bir nimet olduğunu şu şiirinde ifade etmektedir:

“Uğradığın derde, kedere razı oldun mu, hemen sana Cennet kapısı açılır. Gam elçisi gelip kapını çalarsa, onu bir dost gibi karşıla, kucakla”. 4

Allah’ın verdiği gam ve kederlerin perde arkasında birçok hikmet gizlendiği için, kişi, durumuna zahirî boyutuyla değil manevî yönüyle bakmalıdır. Mesela bir hadislerinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurur: “Kulunun iki gözünü alıp da sonra da onu Cehenneme sokmak, Allah’ın gücüne gider”.5

Şimdi sormak lazım, iki gözün görmemesine karşılık ahirette elde edilecek güzel sonuç itibariyle körlük büyük bir ilahî hediye değil midir? Mümin, imanın kuvvetliliği ölçüsünde körlüğünü bir mesele yapmayıp, kulluğunu yerine getirmede yanlışlığa girmeyip sabrederse Allah’ın izniyle Cennete girer.

Hayır da şer de Allah’tan geldiğine göre, insanların vefasından, Allah’ın şer ve cefasının daha iyi olduğunu bilmekte fayda vardır. Hastalığın şerri, kişiye verdiği zararlar ve acılardır. İnançlı bir kişi, o acılardan ve zararlardan Allah’a sığınır ve kederlerin hayırlı yönlerini ve gizli lütuflarını düşünür. Belki tam olarak algılayamadığımız o gizli lütuflardan mahrum olmamak için, kişi Allah’a niyazda bulunmalıdır.

“Hele gamın, gerçek inanç ehlinin kulu, kölesi olduğunu idrak eden kişiye, gam daha fazla lütuflarda, ihsanlarda bulunur” 6 diyen Hz. Mevlana, rıza derecesi ile manevî lezzet arasındaki doğru orantıya vurgu yapar.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtu vesselâm bu yönde şu hadisleri dile getirir: “Büyük mükâfat, büyük musibetlerle beraberdir. Allah, bir topluluğu sevince onlara bela verir”. Ümmetimin azabı dünyadayken verilir. 7

Bu gerçeklerden hareketle Said-i Nursi hastalığı C. Hak’kın bir manevî hediyesi olarak değerlendirmektedir: “Ey maraza (hastalığa) müptelâ hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazılara bir ihsan-ı İlâhîdir, bir hediye-i Rahmânîdir” (Hastalar Risalesi; Beşinci Devâ).


3. el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 1:519, no: 1056; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:343; Buharî, Merdâ: 3; Tirmizî, Zühd: 57.

4. Mevlana; Divan-ı Kebir; 2675.

5. Câmiü-s-Sağir; C. 3; Yeni Asya Neşriyatı; İstanbul; 2002; No: 2643.

6. Mevlana; Mesnevî Tercümesi; (Tercüme: Şefik Can; Ötüken Yayınları; İstanbul; 2004; s. 294.

7. Câmiü-s-Sağir; C. 3; Yeni Asya Neşriyatı; İstanbul; 2002; No: 2645; No: 2635.
 
İsyan etmiyorum ama keşke bana şizofreni gibi bir "ilahi hediye" verilmeseydi.
 
perseküsyon Isyan etmemen cok iyi kardesim :) Kolay değil eminim kardeşim seni anlıyorum dersem yalan olur çünkü herkes kendi derdini bilir ve derdi yaşayan bilir herkes derecesi kadar imanı kadar imtihan edilir.. üzülme bu senin için hayırlı bunun farkındaysan zor olanı başarmışsın demektir kardeşim ve üzülme sabret çünkü sabrin sonu Selamettir çünkü her zorlukla beraber bir kolaylık var. (İnşirah suresi).

Üzüldüğün zaman şu kısa hikayetcik gelsin aklına.
İbrahimethem hazretleri birini çok Üzgün görürüm ve ona 3 soru sorar.
1. Soru; Dünyadaki bütün hadiseler takdir-i ilahi olmadan meydana gelebilir mi. Cevap "HAYIR"
2. Soru; Sana ayrılan rızkı başkası yiyebilir mi? Cevap "HAYIR"
3. Soru; sana verilen ömürler kısaltma olabilir mi?cevap "HAYIR"

VE dünyanın geçici olduğunu unutma kardeşim. Kolay değil biliyorum ama geçici bir dünya için ebedi olan dünyanı riske atma.

Rabbim sana güç kuvvet versin inşa Allah ve sana herseyin hayırlısını versin inşa Allah :)
 
Üst Alt