Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[kadimcan] Şair Bilal Yavuz'dan şiirler

Sigarayı bıraktığın yazı

BİR ÇİÇEKLE BAŞLAR HER BAHÇE

Bağımlı olma, bağımsız kal, hür yaşa, tıpkı şanlı ülken gibi bir hilal ol ışılda, zararlı maddelerin kendi şehirlerini istila etmesine geçit verme, beden ülkeni koru, düşmanı denize dök, kendi kurtuluş savaşını başlat, aziz ceddin gibi kararlı ol, organların vefalı dostlarındır, onlara ihanet etme, o sadık sevenlerini üzme, bağımlılık uzatmalı intihardır, kendini yavaş yavaş öldürme, yaşatanlardan ol, yeşertenlerden...

Sadece sağlığın değil hayatındır emilen, hayallerin, umudun, huzurun, kişiliğin, kendine saygın... Sabır ve azim iki mert yoldaşındır, gönülden iste, söz ve hâl lisanıyla duanı yap ve bırak, özgürleş, hafifle... Zararlıyı bırakmak, faydalıya tutunmaktır!

Düşün, kim bilir kaç can zarar gördü tüttürdüğün dumandan, kaç bitki, kaç insan... Kokuyla verilen rahatsızlıklar bir yana, dumandaki zehirden kaç bağımlı olmayan can etkilendi bir düşün, kaç vebal, kaç kul hakkı, kaç ah...

Nice madde bağımlısı kaç cinnet geçirdi de nice canlara kıyıldı sokaklarda... Nice genç soldu. Nice anneler, babalar evlatlarından şiddet gördü, nice evlatlar şiddetle büyüdü.

İnançlı güzel toplumlar hep bu prangalar yüzünden yerinde saydı, şu kelepçeler bağladı akılları, zekalar ışıldayamadı, kalpler içtikçe, gittikçe paslandı. Nice dahiler köreldi, nice nadir güzellikler yetişemedi. Kötü söz ve alışkanlıklar, nice verimli ömürleri kemiren kemire tüketti, nice feyizli hayatlar bitirdi.

Bağımlılar, toplumun geri kalanını da pasif içiciliğe mahkûm etti, her gün milyarlarca kimyasal ve zehir karışıyor soluduğumuz havaya, suya...

Bağımsız bir vatan ancak bağımsız milletiyle ferah bulabilir, yeniden bereketli olabilir. En büyük mücadelemiz zararlı alışkanlıklarla olmalı, hep beraber, kuşak kuşak, neslimiz ve gelecek nesiller aşkına...

Türkiye bahçemizi yeniden yeşertmek, önce toprağı, havayı, suyu, vücudu temizlemekten başlar. Temel tamamlanmadan yapılan her hamle hüsran... Önce temel... Önce can... Önce hayat...

Gel sen de katıl aramıza, kendinden başlayarak... Gel örnek ol insanlığa... Zararlıyı bırak, kendinle barış...

Doğanı koru! Doğayı koru! Savaşlar, zulümler, karanlıklar biz insanlık, kendimizle barıştıkça son bulacak...

Bilal Yavuz
 
1. Başarının en büyük düşmanı aceledir, zirveye ancak öçlüyle ve dengeyle tırmananlar ulaşır.

2. Öyle acılar var ki nice mutluluktan daha güzel, ancak acemiler acıyı bağırır, ustaların acıları bile derin, derinde definedir.

3. En büyük fakirlik açgözlülük, en büyük zenginlik kanaattir. İhtirasa değil berekete talip ol, tadına vardığın bir lokma, bilinçsizce tükettiğin bin lokmadan hayırlıdır.

4. Fani dünya mahkemelerinin adaletsizliği, ilahi mahkemede gerçekleşecek kusursuz ve sonsuz adalete en güzel delildir.

5. Dilediğin kadar edepli ol, eğer adaletsizsen ahlaksızsın demektir.

6. Hak etmeyeni af, ağır bir zulümdür, başkasının mahvına sebep olmaktır.

7. Dijital bir çağda kağıt israfı ihtiyaç değil katliamdır, ormanlara yük olduğumuz yetmedi mi?

8. Kıymetini bilen için gözyaşı da gülmek gibi büyük bir nimet...

9. Göğsünde yağmur yağmayanın gönlünde gökkuşağı açmaz.

10. Kendine güvenen akıl ancak serap görür, hakikate güvenen akılsa kalbiyle nice görülmezler görür, basiret budur.

11. Hayata bakış açıları da çehreler ve parmak izleri gibi çeşit çeşit bir bahçedir doğru bakanların ülkesinde.

12. Mütevazı ol, toprağa yakın olan düşmekten korkmaz.

13. Kendini aldatan başkasına asla dürüst olmaz.

14. Çok sevdiğin bir zevkten daha zevklisi onu alnının teriyle kazanıp yaşaman, zalim başlar, gençlikten işte bunu çaldı, emeğin leziz tadı...

15. Çalışkanlığı alışkanlık edeni hiçbir yarım kalmışlık yıkamaz.

16. İnsan mülke, mülk sevdası da insana terazi. Maddeye yaklaştıkça, manadan uzaklaşırsın.

17. Hedefin kadar değerli, vardığın kadar başarılı, uğruna mücadele ettiğin kadar gerçeksin! Unutma, amaçsızlık yaşayan leşlerin bataklığıdır.

18. Hayat adildir, anladığın kadar anlaşılırsın, kıymet verdiğin kadar kıymetlisindir.

19. Bir babanın en iyi öğretmeni çocuğudur, bir çocuğun en iyi öğrencisi annesi...

20. Saliha bir anneyi evliya kılacak olan çocuğudur, evladını sevdikçe, emanetin değerini bildikçe, Rabbine aşkı artar.

21. Düşünsene! Kimsenin ışığını çalmadan kendi fenerinle bir hakikati aramaya kalksan araştırma değil deneme derler, çaldığın fenerlerle ilerlesen araştırma derler, oysa gerçek tam tersi, aramak için kendinden yola çıkmak lazım, kendin araman gerek...

22. Hakk'a hakkıyla kulluk eden gönüllere alemler arkadaş, muhabbet sırdaş olur.

23. En güzel servet salih dostlardır, mesela iyi kitaplar... Dostluk engin bir deniz, cansızları dahi kapsayan! Yanında kitap gibi durmayanla dost olma, beraber külliyat olacağın kimseleri bul.

24. Kötü yoldaş ayakkabıda taş gibidir, yol boyu hedefe varmaman için oyalar da oyalar, çırpınır durur.

25. Zalim arkadaşın büyüsüne kapılırsan, gözlerini cehennemde açarsın, cahil gafile baka baka kararır.

26. Arzular vahşi bir at gibidir, dizginlersen bineğindir, dizginleyemezsen felaketindir.

27. Irkını öven ırkçı, ırkının tüm kötülerini de iyi görmüş olur, bundan hazin ahmaklık mı var?

28. Asaleti takvada ara, insan ancak ilahi muhabbeti kazanabildiği kadar asil, ruhuyla hakikilere akraba olabildiği kadar soylu.

29. Bir yürek taş kesilmişse dönüşü yok, üstünden milyon bahar geçse yeşermez, ölüp dirilse bile taş taştır, taş asla yeşermez, taşlaşan eriyemez, onu artık cehennem paklar, ancak zebaniler eritebilir!

30. Yavrusunu yiyen bir tavşan mı güzel yoksa yavrusunu koruyan bir karga mı? Güzellik özdedir! Kabuklar sadece çölde bir serap...

31. Çocuğa okumayı sevdirmek istiyorsan yazmayı da aşıla, tüketme ve üretme eş zamanlı olunca okumaları bile kaliteli olacaktır.

32. Senle bayat ekmeğe razı olacak biri varsa gerçek aşık o, aşkı hak eden odur. Asla terk etmez, sevdiğine kale olur, sözle değil özle konuşur, sadakati değişmez zira mülke köle olmayan özgürler ancak gerçek sevdaları anlayabilir. Köleye gökyüzünü anlatamazsın, özgürlüğü hissettiremezsin...

33. Gavurla asla bir şeyleri yarıştırma! Batıl kim ki hakikat ve hakikiler onunla yarışsın? Yalanlar gerçeklere rakip olamaz! İslam rakipsizdir.

34. En asil soydaşlık müminlerin iman akrabalığı, inanç kardeşliğidir.

35. Güneşin kalbini görmek istiyorsan, pişmeyi göze almalısın.

36. Umursama tekfirci teröristleri! Rabbinle bağını kuvvetlendir, koparma. İnsanı yükselten samimiyettir.

37. İnsan edebi kadar yürekli, yüreği kadar değerli, değeri kadar adam...

38. Ne kadar yükseğe çıkarsan o kadar geniş görürsün.

39. Mutlu mu olmak istiyorsun? O halde mutlu et! Başkasını güldürebildiğin kadar güle dönüşebilirsin. Gül kokmak kolay değil...

40. Rasulullah aleyhisselam kamerdi. Ulema ve evliya ve arifan o kamerin nezih aynaları... Peygamber ışığının yansımaları. Sultanlar sultanını övmek, o görklü sultanı değil, övenleri sultanlaştırdı.

Bilal Yavuz
 
1. Başarının en büyük düşmanı aceledir, zirveye ancak öçlüyle ve dengeyle tırmananlar ulaşır.

2. Öyle acılar var ki nice mutluluktan daha güzel, ancak acemiler acıyı bağırır, ustaların acıları bile derin, derinde definedir.

3. En büyük fakirlik açgözlülük, en büyük zenginlik kanaattir. İhtirasa değil berekete talip ol, tadına vardığın bir lokma, bilinçsizce tükettiğin bin lokmadan hayırlıdır.

4. Fani dünya mahkemelerinin adaletsizliği, ilahi mahkemede gerçekleşecek kusursuz ve sonsuz adalete en güzel delildir.

5. Dilediğin kadar edepli ol, eğer adaletsizsen ahlaksızsın demektir.

6. Hak etmeyeni af, ağır bir zulümdür, başkasının mahvına sebep olmaktır.

7. Dijital bir çağda kağıt israfı ihtiyaç değil katliamdır, ormanlara yük olduğumuz yetmedi mi?

8. Kıymetini bilen için gözyaşı da gülmek gibi büyük bir nimet...

9. Göğsünde yağmur yağmayanın gönlünde gökkuşağı açmaz.

10. Kendine güvenen akıl ancak serap görür, hakikate güvenen akılsa kalbiyle nice görülmezler görür, basiret budur.

11. Hayata bakış açıları da çehreler ve parmak izleri gibi çeşit çeşit bir bahçedir doğru bakanların ülkesinde.

12. Mütevazı ol, toprağa yakın olan düşmekten korkmaz.

13. Kendini aldatan başkasına asla dürüst olmaz.

14. Çok sevdiğin bir zevkten daha zevklisi onu alnının teriyle kazanıp yaşaman, zalim başlar, gençlikten işte bunu çaldı, emeğin leziz tadı...

15. Çalışkanlığı alışkanlık edeni hiçbir yarım kalmışlık yıkamaz.

16. İnsan mülke, mülk sevdası da insana terazi. Maddeye yaklaştıkça, manadan uzaklaşırsın.

17. Hedefin kadar değerli, vardığın kadar başarılı, uğruna mücadele ettiğin kadar gerçeksin! Unutma, amaçsızlık yaşayan leşlerin bataklığıdır.

18. Hayat adildir, anladığın kadar anlaşılırsın, kıymet verdiğin kadar kıymetlisindir.

19. Bir babanın en iyi öğretmeni çocuğudur, bir çocuğun en iyi öğrencisi annesi...

20. Saliha bir anneyi evliya kılacak olan çocuğudur, evladını sevdikçe, emanetin değerini bildikçe, Rabbine aşkı artar.

21. Düşünsene! Kimsenin ışığını çalmadan kendi fenerinle bir hakikati aramaya kalksan araştırma değil deneme derler, çaldığın fenerlerle ilerlesen araştırma derler, oysa gerçek tam tersi, aramak için kendinden yola çıkmak lazım, kendin araman gerek...

22. Hakk'a hakkıyla kulluk eden gönüllere alemler arkadaş, muhabbet sırdaş olur.

23. En güzel servet salih dostlardır, mesela iyi kitaplar... Dostluk engin bir deniz, cansızları dahi kapsayan! Yanında kitap gibi durmayanla dost olma, beraber külliyat olacağın kimseleri bul.

24. Kötü yoldaş ayakkabıda taş gibidir, yol boyu hedefe varmaman için oyalar da oyalar, çırpınır durur.

25. Zalim arkadaşın büyüsüne kapılırsan, gözlerini cehennemde açarsın, cahil gafile baka baka kararır.

26. Arzular vahşi bir at gibidir, dizginlersen bineğindir, dizginleyemezsen felaketindir.

27. Irkını öven ırkçı, ırkının tüm kötülerini de iyi görmüş olur, bundan hazin ahmaklık mı var?

28. Asaleti takvada ara, insan ancak ilahi muhabbeti kazanabildiği kadar asil, ruhuyla hakikilere akraba olabildiği kadar soylu.

29. Bir yürek taş kesilmişse dönüşü yok, üstünden milyon bahar geçse yeşermez, ölüp dirilse bile taş taştır, taş asla yeşermez, taşlaşan eriyemez, onu artık cehennem paklar, ancak zebaniler eritebilir!

30. Yavrusunu yiyen bir tavşan mı güzel yoksa yavrusunu koruyan bir karga mı? Güzellik özdedir! Kabuklar sadece çölde bir serap...

31. Çocuğa okumayı sevdirmek istiyorsan yazmayı da aşıla, tüketme ve üretme eş zamanlı olunca okumaları bile kaliteli olacaktır.

32. Senle bayat ekmeğe razı olacak biri varsa gerçek aşık o, aşkı hak eden odur. Asla terk etmez, sevdiğine kale olur, sözle değil özle konuşur, sadakati değişmez zira mülke köle olmayan özgürler ancak gerçek sevdaları anlayabilir. Köleye gökyüzünü anlatamazsın, özgürlüğü hissettiremezsin...

33. Gavurla asla bir şeyleri yarıştırma! Batıl kim ki hakikat ve hakikiler onunla yarışsın? Yalanlar gerçeklere rakip olamaz! İslam rakipsizdir.

34. En asil soydaşlık müminlerin iman akrabalığı, inanç kardeşliğidir.

35. Güneşin kalbini görmek istiyorsan, pişmeyi göze almalısın.

36. Umursama tekfirci teröristleri! Rabbinle bağını kuvvetlendir, koparma. İnsanı yükselten samimiyettir.

37. İnsan edebi kadar yürekli, yüreği kadar değerli, değeri kadar adam...

38. Ne kadar yükseğe çıkarsan o kadar geniş görürsün.

39. Mutlu mu olmak istiyorsun? O halde mutlu et! Başkasını güldürebildiğin kadar güle dönüşebilirsin. Gül kokmak kolay değil...

40. Rasulullah aleyhisselam kamerdi. Ulema ve evliya ve arifan o kamerin nezih aynaları... Peygamber ışığının yansımaları. Sultanlar sultanını övmek, o görklü sultanı değil, övenleri sultanlaştırdı.

Bilal Yavuz
 
Türkiye bahçesi - Bilal Yavuz
İyi bir okur olmanın yolu iyi bir yazar adayı olmaktan geçer, istikbalde yazar olmayı tercih etmesen dahi, bu pozitif geçmiş insanı iyi bir düşünür, aktivist kılar.
Diyarbakır'a, Güneydoğu'ya, Anadolu'ya kuvvetli bir yazarlık atölyesi gerek... Her vilayette, her ile her ilçeye...
Biçilmeyecek tarlayı ekmek beyhude çaba...
Üretmek için tüketilir.
Üretmeyen genç sağlıklı tüketemez. Hikaye, Şiir, Senaryo, Roman, Deneme, Makale, Piyes, Jurnal...
Edebi sahalarda yalnızca seyirci olmak insanı ve toplumu ileriye taşıyamaz, iyi bir seyirci ve iyi bir oyuncu, işte bu daha verimli...
Mütefekkir, Alim, Filozof, Aktivist, Mucid, Düşünür, Arif, Bilge... Bunlar ancak hem okuyan hem yazan bir milletten çıkar. Tek kanat gövdeyi uçuramaz...
Ünlü bir yazar olmak için yazmak zorunda değilsin, daha çok beğeni, daha çok kitle için asla yazma... Bunlar sığ hevesler, avamın hepsi okusa ruhun eline geçecek olan nedir? Evvela kendini geliştirmek, tanımak, keşfetmek için yazılır, eser üretilir.
Sonraki hedef eserin hak edenlere, liyakat ehline ulaşımıdır, maksad onlara da katkı vermektir, toplumsal ilerleyişe vesile olmaktır.
Türkiye gemisi basit bir kayık değil, bir kaptana değil milyon kaptana ihtiyaç var, bu gemiyi ancak milyon çaba ilerletebilir.
Kürd'ü, Türk'ü, Arab'ı, Zaza'sı, Laz'ı ile ve anadilleriyle ve lisanlardaki üretme, eser çabası ile bir millete yön verilebilir. Her rengin vicdanlı bilgesi o kulvarın başını çekecek... O sahada okuyan ve yazan, yani icraate elverişli güller yetiştirecek...
Türkiye bahçesi, Diyarbekir bahçesi ancak böyle oluşur. Yeni projeler, buluşlar, keşifler ancak üretken bir çocukluk, gençlik yaşayan zümrelerden çıkabilir.
Şu iktidar ve geçmişte kalan niceleri bunu göremedi, hatta sevdiğim merhum Erbakan hoca bile... Üstad Sezai Karakoç bunu görmüştü ama iktidar olamadı...
Yeni hayırlı iktidarlar inşallah bu gerçeği görür de, artık yerinde saymaz bu ülke, umarız, umudumuz...
 
SEZAİ KARAKOÇ GİBİ - Bilal Yavuz
Ahir zamanda hayat bize en çok şunu öğretti, verilen sözlerin önemi yok, ameliyle konuşmayanı ciddiye bile alma...

Ağzı iyi laf yapanın peşinde niceler, oysa en çok ona ayık ol, en çok onlar mağdur ediyor milleti, akılları oyalamak isteyenler ancak lafı dolandırır.

Net olmayana, sadede gelmeyene, icraatıyla konuşmayana asla güvenme...

Verilen sözler hep boş, sözün değerini hiç etmişler, hâl lisanıyla konuşanlara bak, ehil olan onlardır, kof demagoji soytarılarına prim verme, fırsat verme, kendine yaklaştırma bile, hep vakit kaybı, madde ve mana kaybı, israf...

Zaman araştırma zamanı, her kulvarda, ortamın piyasasını bilmeyene ağ atarlar, temiz ve onurlu kalabilmek için ne av ol ne avcı. Hele avı avcıya getiren köpek meseli var ki en fenası, en aşağılık olanı trollük, holigan tetikçilik...

Şeref nedir bilse bir insan, başkasının köpeği olacağına açlıktan ölmeyi yeğlerdi. Kemiğe alışana, gökyüzünü anlatamazsın.

Özgürlüğün paha biçilemez kıymetini, meyvesini ancak özgür olan bilir.

Üç günlük dünyanın iki günü bitmiş, başı dik olanlar mutlu, piyonlarsa doyumsuz ve mutsuz, asla huzur bulamayacaklar, kendini bir kere satan bir daha dönüp geri satın alamaz.

Üç günlük dünya için karakterini bozmayan dürüstlere ne mutlu... Tartıda eksik verenin bile layığını bulacağı kusursuz adil bir mahkeme olacak, sonsuz Hakim'e dost olan adillere, onurlulara ne mutlu...

Boş insanlarla kendini israf etme, dolularla dol, kitaplarla geliştir, dünya tarlası aynı zamanda gelişim yeri, sadece sınav değil, sonsuzluğa doğru geliştir kendini, filizlen filizlenebildiğin kadar, insan kök saldıkça sahiden yaşar.

Üstad Sezai Karakoç gibi yaşamın sözün, sözün yaşamın olsun, dost ve düşman gıpta etsin şu onuruna sadık ömrüne...

Köklü, zarif, bilge, dürüst, cömert, cesur, iyi, emin, arif, içten, derviş yüreklere ne mutlu...

Diyarbekir gibi sev - Bilal Yavuz
En üstün akrabalık müminlerin kardeşliğidir, müminler yani en doğru iyiler, yani hem iyilikte yarışıp hem iyiliği yaratan o sonsuz iyilik sahibi Rabbimize iman edip teslim olup O'nun sevgisini kazanmak için dosdoğruca iyi olanlar, en büyük iyilik en büyük güzellik, iyiliği ve güzelliği var edene, her şeyin sahibi Hakk'a isyan etmemek, bu yüzden ne kadar iyi olursan ol, mümin olmadan hiçbiri ahrette fayda etmeyecek...

En büyük kötülük Hakk'ın inkar, o yüzden ne kadar mahlukata karşı ne kadar iyi olursa olsun iman etmeden ölenin yeri cehennem, zira hakikati inkar en büyük katillik, küfrü yaymak en büyük vahşilik, ancak hakikatin adamı olan kusurlarına rağmen hak eder sonsuz merhameti, sonsuz rızayı, Allah kendisini haşa inkar etme gafletinde bulunana neden ikramda bulunsun! Allah'ı unutan öyle bir unutulur ki... Ve bu unutuluşu yani cezayı en fazla hak edendir.

Dil böyle bir şey, dağların korktuğu emaneti yüklenen insan... Dil ki nice savaşlar başlatmış, dil ki nice insanlara kaybettirmiş, sayısını bilemeyeceğimiz kadar zulüm, dilin afeti... Ve yine dil ki nice hayra vesile olmuş...

Diyarbekir gibi sev, aziz mümin şehirler gibi... Sezai Karakoç gibi sev mesela Said Nursi gibi sev, Mehmed Akif, Yunus Emre gibi sev, Halidi Bağdadi, Ahmedi Hani gibi...

Bağrın hakikatle engin olsun, itaatle şefkatli... Allah'a dost ise alemler dosttur evliya kula, Hakk'ın muhabbetine talib olanlar, muhabbet fedaileri olur, husumete vakti olmaz, daima yüzü hayırlara dönük olur, dosdoğruca...

Sömürgeci katil batıyı, vahşi yamyam doğuyu gördü insanlık, din tüccarı terörist münafıkları da gördü.

Kabe etrafında insanlık için duada her renkten kardeş gerçek iyileri, hakiki müminleri de gördü, hakikat dünyada ayan beyan, görenlere ne mutlu, görmezden gelenlere ne yazık, adalet önce nazarda...
 
Yoksul Çocuklar



Romantik din tacirleri

Ve münafık

Siyasetçiler için

Sadece bir

Fotoğraf sanatıdır



Üstüne türlü entel yorumlarla caka satıp

Sonra hemencecik unutulan



O çocukları anlayamazdı zaten

Ömründe

hiç

açlıktan

uyuyamamış olan



Kemiğe alışmış tasmalı bir ruha

Nafile

Gökyüzünü anlatamazsın



Bilal Yavuz
 
MEDED

En büyük cennet Hakk'ın rızası, cemalini seyir, muhabbetiyle müşerref olmak...

Cennetler zaten O'nun rızasının yeri olmaktan ötürü cennet, içlerde asla dolmayan o boşluk ancak rızasıyla dolabilir.

Eksiğiz, ancak rızayla tamamlanabiliriz...

O'nu en çok seven evliyalar yolunda candan geçenler, can verenler... Aşkın evi mücahid yürekler meydanı...

Yüceliği yaratandan daha yüce kim olabilir!

Faniler için en yüksek seviye O'nun huzuruna ermek...

Sonsuz kudret denizinin sırlarına sınırlı testimizce erebilmek...

Ancak özgürlüğü Yaradan'a kullukla özgürleşebilirsin, özgürlük O'na kulluğun içinde saklı bize...

Ancak mutluluğu yoktan var eden
Hakk'a itaat ile gerçek ve kalıcı saadete erebilirsin...

Her şeyini O verdi, sevdiklerini O verdi, sen dahi senin değilsin, seni sana O verdi...

İçinde evren, dışında evren, alemler içre alemler, varlık O'nun eseri, yokluk emrine amade...

En elit en büyük en yüce iş O'na kulluk, şükür, ibadet, zikir, tefekkür ve O'nun için yoktan var ettiklerine iyilik, merhamet, kardeşlik...

Ölümden korkma, sevdiklerinden ayrılmaktan korkma, hepsini sana O verdi, O'nsuz kalmaktan kork yani rızasını kazanamamaktan, sevgisine layık olamamaktan kork...

O seni seviyorsa eğer yığınlar sevmese ne gam, O sevmezse mazallah, alemler seni sevse neye yarar, ki alemler ancak O'nun sevdiğine dost...

Gerçeği gör, gerçeğin güneşine karşı göz yuman ancak kendine gece olur.

Meded ya Hu meded... Bizi bize bırakma, biz bizde ancak savruluş...

Tut yüreğimizden, ellerimizden, sonsuz rahmetinle, şefkatinle, sevginle sar...

Bilal Yavuz
 
Dünyanın en güzel aşk şiirleri

EY

Aşkın sardı cana teni
Visalindi hayalimiz
Rızan cennetler cenneti
Hasretlerde nefesimiz

Meded göster bana beni
Kıymetlensin cevherimiz
Sensiz heryer cehennemdi
Senle ateş bile deniz

Şereflenir emrettiğin
Onurlanır söylettiğin
İzzetlenir her seçtiğin
En büyük lütuftu sevgin

Onlar hiç anlamadılar
Bir çöplüğe aldandılar
Oysa orda gerçek diyar
Bile bile koşmadılar

Mutluluğu hak etmeyen
Yürekleri bırak gönül
Senin yurdun sevda bahçen
Hakiki dostların hep gül

Aşkın vurdu bana beni
Depremlerde mecalimiz
Sevgin cennetler cenneti
Umutlarda çiçeğimiz

Varlık adınla aydınlık
Yokluk emrine amade
Sonsuz nurunla canlıydık
Hürlük Sana kulluk bize

Bilal Yavuz



HEY

Sevgin akar ilden ile
Yerden yere gökten göğe
Rahmet yağar candan cana
Lütfun damlar özden öze

Sevda içten içe pınar
İhsanın yağar yaşama
Dolanır gönüller zar zar
Dolup taşar ummanlarca

Sevdiğin hep dost aleme
Düşmanın düşman evrene
Geliş Senden dönüş Sana
Meded koma bizi bize

Kalleşlik sarmış cihanı
Kardeşlikler paramparça
Arar ciğerler felahı
Bir nefes elzem canlara

Nolur bahşet bahçemize
O solmaz aydın soluğu
Bahar insin hanemize
Çiçeklensin çağın ufku

Ahir zaman bozgunları
Yakıp yıktı ormanları
Doğa, doğal hep tükendi
Eridi insanlık dağı

Akar sevgin yelden yele
Arzdan arşa, arştan ferşe
Merhametin değer köze
Nurun can verir renklere

Aşkın sarmış evrenleri
Hasret rızana güzeller
Tesbihle bülbül zerreler
Cennet rızanla cennetti

Bilal Yavuz
 
EY

Aşkın sardı cana teni
Visalindi hayalimiz
Rızan cennetler cenneti
Hasretlerde nefesimiz

Meded göster bana beni
Kıymetlensin cevherimiz
Sensiz heryer cehennemdi
Senle ateş bile deniz

Şereflenir emrettiğin
Onurlanır söylettiğin
İzzetlenir her seçtiğin
En büyük lütuftu sevgin

Onlar hiç anlamadılar
Bir çöplüğe aldandılar
Oysa orda gerçek diyar
Bile bile koşmadılar

Mutluluğu hak etmeyen
Yürekleri bırak gönül
Senin yurdun sevda bahçen
Hakiki dostların hep gül

Aşkın vurdu bana beni
Depremlerde mecalimiz
Sevgin cennetler cenneti
Umutlarda çiçeğimiz

Varlık adınla aydınlık
Yokluk emrine amade
Sonsuz nurunla canlıydık
Hürlük Sana kulluk bize

Bilal Yavuz



HEY

Sevgin akar ilden ile
Yerden yere gökten göğe
Rahmet yağar candan cana
Lütfun damlar özden öze

Sevda içten içe pınar
İhsanın yağar yaşama
Dolanır gönüller zar zar
Dolup taşar ummanlarca

Sevdiğin hep dost aleme
Düşmanın düşman evrene
Geliş Senden dönüş Sana
Meded koma bizi bize

Kalleşlik sarmış cihanı
Kardeşlikler paramparça
Arar ciğerler felahı
Bir nefes elzem canlara

Nolur bahşet bahçemize
O solmaz aydın soluğu
Bahar insin hanemize
Çiçeklensin çağın ufku

Ahir zaman bozgunları
Yakıp yıktı ormanları
Doğa, doğal hep tükendi
Eridi insanlık dağı

Akar sevgin yelden yele
Arzdan arşa, arştan ferşe
Merhametin değer köze
Nurun can verir renklere

Aşkın sarmış evrenleri
Hasret rızana güzeller
Tesbihle bülbül zerreler
Cennet rızanla cennetti

Bilal Yavuz
 
Suya attım bi taş
Çıkardı bi ses faş faş
Kafama biri vurunca
Gözümden geliyor yaş

Hüsniye Hüsniye beni döndürdün deliye
İstersen beni sor Veli'ye
Diyecek ki 10.30'da
Binecek Hüsnü gemiye

Cemal'e göre en güzel aşk şiiriymiş. :)
 
Diyarbakır Şairleri kimlerdir?

a-7.jpg


Şair Bilal Yavuz

Müslüman… Kürd… Dava Adamı… Tarihte Harzemşah hanedanıyla beraber Horasan’dan Anadolu’ya göçen görklü bir aşiretin mensubudur. Irkçılığa da, ceddine vefasızlığa da karşıdır. Türk ve Kürd milletlerinin, kendi partileriyle eşit bir şekilde Misak-ı Milli Sınırları içinde beraber şahlandığı gün… Abbasi, Eyyubi, Osmanlı gibi güçlü bir hükümet doğacak… Ve mazlumların hakikaten sığınağı olacak, ortadoğuda zalime dur denilecektir… Şairimizin gayreti, ideali bu yöndedir… Sözde değil özde kardeşliğe çağırır. Adaletin bizi biz yapacak samimiyetine çağırır. Diyarbakır doğumludur, şehrine aşıktır, şiiri şehrinin onurlu duruşundan öğrenmiştir. Mehmed Akif, Sezai Karakoç, Ahmed Arif şiirleri, edebiyat alanında beslendiği üç ana damardır. Kıyamet kıyamet büyüyen dirilişin peşinde iz sürer. Fecr Mevsimi (Yedi İklim Yayınları) ve Güneşten Hilalin Gölgesinde (Hira Yayınları) adında iki kitabı vardır. Aylık yayınlanan Hira Edebiyat Dergisinin İmtiyaz Sahibidir. Edebiyat dergilerine bir çok genci kazandırmıştır. Eserleri 2010-2014 döneminde yüzü aşkın farklı dergide yayınlandı. 2010-2018 yılları arasında şiirlerini Yedi İklim dergisinde yayınladı. Feyyaz Derneği editörlerindendir. Alanında iyi yerlerde olan bazı haber sitelerinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Said Nursi hazretleri ve Nureddin Yıldız hocayı ilim yolunda takib etmektedir. 27 yıllık ömründe, faydalı işlerin peşinde boş durmamaya özen göstererek, davası adına mücadelesine devam etmektedir. Bu biyografi yazarın sadece bilinmesini dilediği kadar bilgi içerir. Bu makale, bilinmeyen yönlerinin, sorumluluklarının, eylemlerinin yanında sadece bir kısmıyla hayat hikayesini içerir.

Şair Ahmed Arif


1927’de Diyarbakır’da doğdu, 2 Haziran 1991’de Ankara’da yaşamını yitirdi. Asıl adı Ahmet Önal. Ortaöğrenimini Diyarbakır Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiyken 1950’de Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesine aykırı davranmak suçlamasıyla tutuklandı. 1952’de gizli örgüt kurma iddiasıyla yine tutuklandı. 2 yıl hapse hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara’ya yerleşti. Ankara’daki gazeteler ve dergilerde teknik işlerle uğraşarak yaşamını kazandı. Gazetecilikten emekliye ayrıldı.

İlk şiiri “Millet” dergisinde yayınlandı. Asıl sanatını ve kişiliğini 1948-1954 arasında Yeryüzü, Beraber, Seçilmiş Hikayeler, Yeni Ufuklar, Kaynak dergilerinde yayınlanan şiirleriyle ortaya koydu. Ardından uzun bir suskunluk dönemine girdi.

1968’de tek kitabı olan “Hasretinden Prangalar Eskittim” yayınlanınca, çok büyük bir yankı uyandırdı. Kitap yayınlanmasından sonraki 12 yılda 18 baskı yaptı. Orhan Veli’nin etkisinin sürdüğü bir dönemde şiire başlayan Ahmet Arif, Nâzım Hikmet’in açtığı yolda yürüdü. Ondan aldığı şiirselliği bir Anadolu duyarlılığı ve özlemiyle genişletti. Şiiri çoğunlukla türkülere dayalı görünse de halk kaynaklarının olanaklarını, türkülerin ötesinde aradı.

Günümüz şiirini de büyük ölçüde etkiledi. Şiirinde ritmin büyük yeri vardır. Ama onda ritim sese değil söze dayandığından daha derinlere inerek büyük bir lirizmin kaynağı olur. Doğu Anadolu insan malzemesini bu lirizmin içinde yoğurarak gerçekçi şiirdeki didaktizm tehlikesini aşmayı bildi. Özellikle imge konusunda yaptığı sıçramayla genç şairlere örnek oldu.

Gazete ve dergilerde yayınlanan düzyazılarıyla da 1950 kuşağı olarak anılan şair ve yazarların büyük bölümünde izler bıraktı. Şiirlerinin çoğu bestelendi.

Ahmet Arif’in Eserleri:
Hasretinden Prangalar Eskittim (İlk baskı 1968)

Şair Sezai Karakoç


1933’te Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğdu. Parasız yatılı okuduğu Gaziantep Lisesi’ni 1950’de bitirdi. 1955’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nden mezun oldu. 1956-1965 arasında Maliye müfettiş yardımcılığı ve gelirler kontrolörlüğü görevlerinde çalıştı. Temmuz 1965’te memurluktan ayrıldı.

Gazetecilik ve yayıncılık işlerine girişti. “Diriliş” dergisini aylık, haftalık bazen haftada iki kez yayınladı. 1971’den sonra kısa bir süre için Gelirler Genel Müdürlüğü’nde gelirler kontrolörlüğü yaptı. 1974 sonrası yeniden devlet memurluğu görevinden ayrılarak gazetecilik ve yayıncılığa başladı. Yeni İstiklar, Yeni İstanbul, Babıali’de Sabah, Milli Gazete’de yazılar yazdı.

Edebi Kişiliği

İlk şiiri 1951’de “Hisar” dergisinde çıktı.
Üniversite yıllarında 1955’te “Şiir Sanatı” dergisini çıkardı.
Mülkiye, Yenilik, XX. Asır, İstanbul, Şiir Sanatı dergilerindeki şiirleriyle tanındı.
Başlangıçta Pazar Postası’nda İkinci Yeni akımı doğrultusunda şiirler yazdı. Daha sonraki yıllarda tümüyle kendi şiirine yöneldi.
Yeni biçim araştırmalarına, değişik imgelerle kendine özgü, mistik ve İslami içeriğe yer veren eserleriyle kuşağının en iyi şairleri arasına girdi.
Gazete yazılarında ise İslam toplumlarının çağdaş dünyadaki konumlarını ele aldı.
Eski Türk uygarlıklarına ilişkin değerlerle, çağdaş bir kişilik oluşturma düşüncelerini işledi.
Sezai Karakoç’un Eserleri
ŞİİR:

Körfez (1959)
Şahdamar (1962)
Hızırla Kırk Saat (1967)
Sesler (1968)
Taha’nın Kitabı (1968)
Kıyamet Aşısı (1968)
Gül Muştusu (1969)
Zamana Adanmış Sözler (1970)
Şiirler (1975)
Ayinler (1977)
Leyla ile Mecnun (1981)
Ateş Dansı (1987)
Alınyazısı Saati (1989)
DENEME-İNCELEME:

Yunus Emre (1965)
Yazılar (1967)
İslamın Dirilişi (1967)
İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü (1967)
Mehmet Akif (1968)
Mağara ve Işık (1969)
Edebiyat Yazıları 1 (1982)
Edebiyat Yazıları 2 (1986)
ÖDÜLLERİ

1968 Milli Türk Talebe Birliği Milli Hizmet Madalyası
1970 Sürgündeki Macar Yazarları Gümüş Madalya Ödülü
1982 Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülü
1988 Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü
1991 Dünya Sanat ve Kültür Akademisi Ödülü

Şair Cahit Sıtkı Tarancı


Cumhuriyet Döneminin ve edebiyatımızın en önemli şairleri arasında sayılan Cahit Sıtkı Tarancı, 4 Ekim 1910da Diyarbakırda dünyaya gelmiştir. Eğitim hayatına Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesinde başlayan Tarancı, bir süre burada okuduktan sonra 1931 yılında Galatasaray Lisesine geçmiştir. Ancak aldığı Fransızca eğitim onun için bir dilden ziyade büyük bir edebi birikim yaratmıştır. Stéphane Mallarmé, Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud gibi dünyanın en önemli şairlerini o yıllarda okumaya başlamış ve kendisinde bulunan cevheri daha lise yıllarında ortaya çıkarmıştır. Cahit Sıtkı, bu yıllarda ilk şiirini “Akademi” dergisinde ve büyük bir öneme sahip olan Servet-i Fünûn dergisinde yayımlamıştır. Böylece Tarancı, 49 yıllık yaşamının büyük bir kısmını oluşturan yazın hayatına başlamıştır. Yine bu çağlarda Yedi Meşaleci hareketinin ve Cumhuriyet Döneminin en önemli isimlerinden Ziya Osman Saba ile tanışmıştır. Edebiyatın önemli iki adamı bu tanışma ile büyük bir dostluğa başlamışlardır.

1930’lu yıllarda Tarancı, Mülkiye Mektebinde okumaya başlar ancak bir süre sonra okuldan atılır ve Yüksek Ticaret Okuluna girer. Fakat bu sıralarda şair, Sümerbankın memuriyet sınavını kazanır ve okulu yarıda bırakır. Bir süre memurluk görevini yapan Tarancı, daha sonra memurluk görevinden ayrılır. Cumhuriyet Gazetesinde öyküleri yayımlanırken Cahit Sıtkı, gazetenin güçlü isimleri sayesinde Paris’e eğitim amacıyla gider. Pariste bir yandan üniversite eğitimi alan Tarancı, bir süre burada bir radyoda spikerlik yapar. Bu yıllarda II. Dünya Savaşı alevlenir ve Alman uçakları Paris semalarında bombalama yapmaktadır. Türkiyeye dönmek zorunda kalan Cahit Sıtkı, geri döner dönmez askerlik görevini yerine getirir. Fransızca eğitiminden dolayı Tarancı, bir süre tercümanlık yapar.

Takvimler 1946’yı gösterdiğinde Cahit Sıtkı Tarancı, ünlü şiiri “Otuz Beş Yaş” ile katıldığı CHP Şiir Ödülünü kazanır. Bu ödül artık onun adını tüm ilkeye duyurmuştur. 1951 yılında ise şair, Cavidan Tınaz ile evlenir. Ancak Cahit Sıtkı, birkaç yıl sonra geçirdiği bir kriz neticesinde felç olur ve birçok hastanede tedavi görür. Daha sonra devlet tarafından Tarancı, Viyanaya götürülür. Burada tedavi gören Cahit Sıtkı Tarancı, yaşamı boyunca yaşadığı ölüm hissini 12 Ekim 1956 yılında tadar ve hayata gözlerini yumar. Şairin Diyarbakırda ki evi 1973ten itibaren “Cahit Sıtkı Müze Evi” olarak ziyaretçilerini beklemektedir.

Cahit Sıtkı, edebiyata ne zaman başladığını Can Yayınlarından çıkan ve Asım Bezirci tarafından derlenen “Otuz Beş Yaş” kitabının giriş kısmında yapılan konuşma da şu şekilde anlatmaktadır;

-Edebiyata karşı ilk ilgi sizde ne zaman ve nasıl uyandı?
-İlkokulda iken Namık Kemalin Tevfik Fikretin, Mehmet Eminin şiirlerini yüksek sesle okumayı pek severdim. Fransız okuluna geçtiğimde durmamacasına roman okumak tutkusuna kapıldım. Yine o tarihlerde Diyarbakırdaki kız kardeşime uzun uzun manzum mektuplar yazdığımı hatırlıyorum. Fakat bende edebiyata özellikle şiire karşı gerçek ve köklü denilebilecek ilk ilgi Galatasaray onuncu sınıfta sıra arkadaşım Ziya Osman Sabanın yardımıyla tanıdığım Baudelaire ile başlar. Bu dev Fransız şairini içime sindire sindire okuduktan sonradır ki, şiir yazmak benim için soluk almak, yemek içmek kadar doğal bir yaşam eylemi oldu.

Cahit Sıtkı, edebiyata başlama macerasını bu şekilde anlatır. Daha sonra şair, ilk şiirlerini lise çağında çeşitli dergilerde yayımlar. Mülkiye Mektebine devam ettiği yıllarda “Ömrümde Sükût” adlı kitapta şiirlerini toplayarak yayımlar. Bu onun ilk kitabıdır. Cavidan Tınaz ile yaptığı evlilik yıllarında yazdığı şiirleri ise Tarancı, “Düşten Güzel” adlı kitapta toplar. Cahit Sıtkı, vezin ve uyaktan kopamamış ancak bu kurallar çerçevesinde şiire farklı bir boyut kazandırmıştır. Sanat için sanat ilkesi ile şiir yazan Tarancı, şiirlerinde ölüm temasına fazlaca yer yermiştir. Bunun yanı sıra yalnızlık, çocukluğuna duyduğu özlem de onun şiirine giren konular arasındadır.

Şiir Kitapları

Ömrümde Sükût (1933)
Otuz Beş Yaş (1946)
Düşten Güzel (1952)
Sonrası (1957)

https://deyarbekir.wordpress.com/diyarbakir-sairleri/

2021 2022 2023
 
Mertliğin, dürüstlüğün, adamlığın dilaverleri… Onlar Kürd ve Türk şiirini yaşatan kadim mısraların cengaverleri.

Şiiri surların sırlarından, Dicle’nin serinliğinden, Hevsel’in asaletinden, Mardinkapı mezarlığının ferasetinden, Kırklardağı’nın basiretinden öğrendiler.

İslam’ın, insanlığın, merhametin, kardeşliğin; adil, onurlu ve eşit yaşamın yılmaz sözcüleri oldular.

Bazen dilden dile ve kulaktan kulağa, bazen kâğıttan ağıda, asırları aşan beyitler bıraktılar zamanın rüzgarına…

Sazları kalem, kalemleri saz oldu. Kâh söylediler, kah yazdılar. İçlerini başaklar gibi döktüler insanlığın, halkının aç ruhuna.

Türkülere, dengbejlere ilham oldular.

Binlerce yıl haksızlığa susmamayı birbirlerinden miras aldılar. Kadim şehrin, selim evliyası oldular.

Şair ruhlu bir halkın şair evlatları, romanların ve öykülerin ulaşamayacağı derin anlamlara ulaştılar, ulaştırdılar.

Çiçek, böcek edebiyatına takılı kalıp yerlerinde saymadılar. İnsanı, çiçeği, böceği yaşatmaya çağırdılar, adaletin ve mücadelenin izinden gittiler.

Zaman oldu, nicesi zalimlerin zindanlarında bedel ödedi ama yılmadılar. Kimi siyasi, kimi içtimai, kimi sivil alanlarda özgürlüğün, sevdanın, barışın destanını yazdılar, sılasını çığırdılar.

Diyarbakır şairleri, tarihimizin ve edebiyatımızın gözbebeğidir. Birkaç müzeye, kütüphaneye sığmaz onların şanlı hikayeleri.

Bir avuç da değillerdir. Avam, nicesini tanıyabilmiş, nicesine de sadece havas erişebilmiştir.

Şehrinin şairlerini iyi tanı. Nice ünlü alimden, filozoftan alamayacağın hayat dersleri kentinin şairlerinde saklı.

Hayatın anlamını arayanlara ne özel kılavuzdur onlar. Merhumlara rahmet, sağlara hayırlı ömür nasib olsun.

Yüreği Diyarbekir gibi atan görklü şairlerimize bin selam olsun…

Bilal Yavuz
 
En Güzel İstanbul Şiirleri

YUDUMSU

İcadiye tepesinde yalnız bir çiçek
Mihrimah sularıyla serilmiş yalnızlığa
Yüzünde Kuzguncuk hüznü durmadan
Üstünde Çamlıca zarafetiyle taçlanmış
Üsküdar güzelliği durmadan
Durmadan ve boyuna
Salınan kuğumsu boynun gibi
Kuğumsu ve alıngan
Ceylansı, tavşanlarca…

Seni sevmek acıyı çıplak elle tutmaktı
Acıyı, derinlerde alev alev hıçkıran
Seni sevmek seri katile kafa atmaktı
Durmadan ve boyuna hiç düşünmeden
Çünkü can verenlerdir en nadide aşıklar
Aşka en özel şiir canından geçmeklerdi
Yağmursu ve akışkan
Ormansı, ırmaklarca…

Şimdi bir emeği bölüşüyoruz gözlerinle
Bir bahçeyi büyütüyoruz tam yüreğinden
Gözlerinin içine bakıyoruz çocukların
Ciddiyetle dinliyoruz masum hevesleri
Bunca hırsız hırslıların tam ortasında
Fidanları gururla önemsiyorduk
Bir umut varsa çünkü onlardan fışkıracak
Henüz çağla kirlenmemiş körpecik dallarından
Martımsı ve atılgan
Aydınsı, yarınlarca…

10.10.2022
Bilal Yavuz



HAZANİYE

Sabahın haylaz gelini
Altı çeyrek vapurunda
Yüreğinden öptüm seni
Ekmeğini, aşını bölüştüğün
Yumurcak martıların şahid
Henüz kaybolmamış dolunay
Şahid günün ilk ışıkları
Göğüne kavuşmuş bütün denizler

Bakışında ne var biliyor musun
Hiç yaşlanmamış Kadıköy
Yorgun evler ve öksüz bulvarlar
Gelmeyeceğini bile bile bile
Güzel günler beklemekten usanmamak

Her gün altıyı buçuk vurunca
Gözlerinden öptüm senin
Gözbebeklerimiz şahid
Rıhtımda ağlayan yalnız çocuklar
Fenere dizilmiş sakin kuzgunlarca
Solgun konaklar
Durgun caddeler
Tarihi buruk ada
İhtiyar Kızkulesi
Hıçkırır mutluluktan İsyanbul
Yüreğin yüreğime dolunca

Çünkü sevmek kokardık dört koldan
Kundakta çiçek açan sabiye bile
Aşkın da padişahı temiz sevenlermiş
Gülüşün gülüşüme memleket
Ellerin ellerime saltanat

Yüzünde ne var biliyor musun
Bir yuvanın gün görmemiş cemresi var
Birbirine sığınmış yavru serçeler
Kanatları kırgın anne cesareti
Meğer bir evrenmiş
Dicle’si, Fırat’a…

Yüzünde ne var biliyor musun
Tüm yaşanamayanlara
Hazin şarkılar
Hazan besteler var
Sararmış boğazda yarım kalanlar
Yüzün yüzüme nedir duyuyor musun
Dilsiz yorgun umutlar

09.10.2022
Bilal Yavuz
 
En güzel İstanbul şiirleri

YUDUMSU

İcadiye tepesinde yalnız bir çiçek
Mihrimah sularıyla serilmiş yalnızlığa
Yüzünde Kuzguncuk hüznü durmadan
Üstünde Çamlıca zarafetiyle taçlanmış
Üsküdar güzelliği durmadan
Durmadan ve boyuna
Salınan kuğumsu boynun gibi
Kuğumsu ve alıngan
Ceylansı, tavşanlarca…

Seni sevmek acıyı çıplak elle tutmaktı
Acıyı, derinlerde alev alev hıçkıran
Seni sevmek seri katile kafa atmaktı
Durmadan ve boyuna hiç düşünmeden
Çünkü can verenlerdir en nadide aşıklar
Aşka en özel şiir canından geçmeklerdi
Yağmursu ve akışkan
Ormansı, ırmaklarca…

Şimdi bir emeği bölüşüyoruz gözlerinle
Bir bahçeyi büyütüyoruz tam yüreğinden
Gözlerinin içine bakıyoruz çocukların
Ciddiyetle dinliyoruz masum hevesleri
Bunca hırsız hırslıların tam ortasında
Fidanları gururla önemsiyorduk
Bir umut varsa çünkü onlardan fışkıracak
Henüz çağla kirlenmemiş körpecik dallarından
Martımsı ve atılgan
Aydınsı, yarınlarca…

10.10.2022
Bilal Yavuz



HAZANİYE

Sabahın haylaz gelini
Altı çeyrek vapurunda
Yüreğinden öptüm seni
Ekmeğini, aşını bölüştüğün
Yumurcak martıların şahid
Henüz kaybolmamış dolunay
Şahid günün ilk ışıkları
Göğüne kavuşmuş bütün denizler

Bakışında ne var biliyor musun
Hiç yaşlanmamış Kadıköy
Yorgun evler ve öksüz bulvarlar
Gelmeyeceğini bile bile bile
Güzel günler beklemekten usanmamak

Her gün altıyı buçuk vurunca
Gözlerinden öptüm senin
Gözbebeklerimiz şahid
Rıhtımda ağlayan yalnız çocuklar
Fenere dizilmiş sakin kuzgunlarca
Solgun konaklar
Durgun caddeler
Tarihi buruk ada
İhtiyar Kızkulesi
Hıçkırır mutluluktan İsyanbul
Yüreğin yüreğime dolunca

Çünkü sevmek kokardık dört koldan
Kundakta çiçek açan sabiye bile
Aşkın da padişahı temiz sevenlermiş
Gülüşün gülüşüme memleket
Ellerin ellerime saltanat

Yüzünde ne var biliyor musun
Bir yuvanın gün görmemiş cemresi var
Birbirine sığınmış yavru serçeler
Kanatları kırgın anne cesareti
Meğer bir evrenmiş
Dicle’si, Fırat’a…

Yüzünde ne var biliyor musun
Tüm yaşanamayanlara
Hazin şarkılar
Hazan besteler var
Sararmış boğazda yarım kalanlar
Yüzün yüzüme nedir duyuyor musun
Dilsiz yorgun umutlar

09.10.2022
Bilal Yavuz
 
Şimdi bir baharı bölüşüyoruz kalbinle
Boynun diyorum nasıl da narin ve derin
Nasıl da kuğu ve kuyu
Yurdundan koparılmış sürgün bir çiçek
Ağlarken okyanusun en ortasında
Dünyanın en ıssız adasından daha öksüz
Neredeyse şehirli bir robot kadar yalnız
Boynun diyorum yüzünün bahçesinin asması mı
Kalbime bir merdiven mi sarmaşıkların
Çıkmak için devlerin o uzak ülkesine
Ruhum bir anlamı çoğalıyor ruhunla

Şimdi kalbinle bir baharı bölüşüyoruz
Rekorlar kitabına giriyor sesimizde
Utangaç masum bir sevi
Karpuz ağaçları nasıl da kavun kokuyor
Nasıl da çilek ve titrek ve kıpkırmızı aşk
Gülüşün çelik gibi saflık
Gözlerin buran buram hürriyet
Rüzgarda dağılan umutlarını topluyorsun
Bakışlarımızda kemankeşler
Yıllanmış kemanlarla sevişiyor
Ve bin yıllık çınarlar gibi çığlık çığlığa susuyorduk
Tuptuzlu bir denizin işte tam ortasında
Tam on ikisinden vuruyoruz sevgimizi
Acımızdan zevk alıyoruz

Şimdi bölüşüyoruz kalbinle bir baharı
Bir oldukça kalbimiz baharlarımız binbir
Bir iken nefesimiz havamız çeşit çeşit
Şimdi bir yüreği paylaşıyor
Kafesin kafesimle
Martılar limanlarda sevdayı çığırıyor
Sevenleri çağırıyor
Mutlu sonsuzluklara

06.11.2022
Bilal Yavuz

Fırat ile Dicle şiiri
 
En Güzel Kadın Şiirleri

EFTELYA

Bugün kalbin evli mutsuz kadınlar
Bir alevi gibi dışlanmış hislerin
Bir alevi gibi ya da bir kürd çocuğu
Türkçeyi çabuk sökemiyor diye
Eve gözü mor dönen o gariban
Kapıcının oğlu gibi mesela
Daha yedi yaşında
Daha dün gibi gözlerimin önünde yüzü

Bugün kalbin evsiz yaşlı adamlar
Kalbinle besliyorsun mezar çiçeklerini
Mermerde karıncalar sevdamızın korosu
Sevdaların ordusu suru yaran goncalar
Onca kuşlara rağmen görsen ne güzel bahar
Fakat göremiyordun
Anlamsız bir savaşta
Serseri bir kurşunla
Ömrünün baharında yazında
Düştü toprağa boynun
Düştü insanlık arzda
Dünya zaten çoktan düşmüştü
Ortaçağ çukuruna
Yeniden doluşmuştuk

Bugün kalbin teşdevrine
Dönen o yakın çağın
Şerefine kaldırsın vebal kadehlerini
Sen toprağın altında ve kalbimiz üstünde
Kutluyoruz tarihi vicdansızlık rekorlarını
Ve ödül gecesini mahşere bırakıyoruz
Şimdi ruhun bir hazanı paylaşıyor ruhumla
Doyulmamış sevgiler ülkesinde
İçimiz ferahlıktır
Çünkü zalime son
Mazluma milattır adil sonsuzda

10. 10. 2022
Bilal Yavuz



PİRAYE

Kadınlar gördüm dört mevsim işçisi
Gövdesinde çıbanlar ellerinde nasır izleri
Yüzleri haritalı güneşte kavrulmaktan
Sırtları hep bükülmüş odunlar taşımaktan
Eri kahvede namussuz
Hayvan oğlu hayvan
Hayır hayvan bile değil bu bildiğin şeytan
Kadınlar gördüm neşeyi bir kez bile tatmadan
Gözlerini kapatan bu karanlık cihana

Oysa emanet kadın ve ihanetti ezmek
Tüm evlatlara zulüm bir anneyi incitmek
Kadınlar gördüm aşkı hiç tanımadan göçen
İlgisizlikten solan yorgun leylaklar gördüm
Yürekleri batakta elmas nilüferlerdi
Kimi sümbül kimi nergis kimi şebboy kimi zambak
Eritmiş cevherleri haktan ırak gelenek
Batıl hurafelerle çökmüş bir anne ülke

Kadınlar gördüm kendini tanımadan batan
Kadınlar gördüm sevgisiz çatlamış dudaklar
Sevdaya hasret kalmış duraklar gördüm
Dedesinden babasından eşinden çocuğundan
Bir ömür tokat yemiş masum çiçekler gördüm
Kadını ezenlerden korkağın görmedim
Kadını hor görenden görmedim pisliğini
Görmedim şu bahçeyi bozandan alçağını
Güzelleri kırandan çirkinini görmedim

11. 10. 2022
Bilal Yavuz
 
EFTELYA

Bugün kalbin evli mutsuz kadınlar
Bir alevi gibi dışlanmış hislerin
Bir alevi gibi ya da bir kürd çocuğu
Türkçeyi çabuk sökemiyor diye
Eve gözü mor dönen o gariban
Kapıcının oğlu gibi mesela
Daha yedi yaşında
Daha dün gibi gözlerimin önünde yüzü

Bugün kalbin evsiz yaşlı adamlar
Kalbinle besliyorsun mezar çiçeklerini
Mermerde karıncalar sevdamızın korosu
Sevdaların ordusu suru yaran goncalar
Onca kuşlara rağmen görsen ne güzel bahar
Fakat göremiyordun
Anlamsız bir savaşta
Serseri bir kurşunla
Ömrünün baharında yazında
Düştü toprağa boynun
Düştü insanlık arzda
Dünya zaten çoktan düşmüştü
Ortaçağ çukuruna
Yeniden doluşmuştuk

Bugün kalbin teşdevrine
Dönen o yakın çağın
Şerefine kaldırsın vebal kadehlerini
Sen toprağın altında ve kalbimiz üstünde
Kutluyoruz tarihi vicdansızlık rekorlarını
Ve ödül gecesini mahşere bırakıyoruz
Şimdi ruhun bir hazanı paylaşıyor ruhumla
Doyulmamış sevgiler ülkesinde
İçimiz ferahlıktır
Çünkü zalime son
Mazluma milattır adil sonsuzda

10. 10. 2022
Bilal Yavuz



PİRAYE

Kadınlar gördüm dört mevsim işçisi
Gövdesinde çıbanlar ellerinde nasır izleri
Yüzleri haritalı güneşte kavrulmaktan
Sırtları hep bükülmüş odunlar taşımaktan
Eri kahvede namussuz
Hayvan oğlu hayvan
Hayır hayvan bile değil bu bildiğin şeytan
Kadınlar gördüm neşeyi bir kez bile tatmadan
Gözlerini kapatan bu karanlık cihana

Oysa emanet kadın ve ihanetti ezmek
Tüm evlatlara zulüm bir anneyi incitmek
Kadınlar gördüm aşkı hiç tanımadan göçen
İlgisizlikten solan yorgun leylaklar gördüm
Yürekleri batakta elmas nilüferlerdi
Kimi sümbül kimi nergis kimi şebboy kimi zambak
Eritmiş cevherleri haktan ırak gelenek
Batıl hurafelerle çökmüş bir anne ülke

Kadınlar gördüm kendini tanımadan batan
Kadınlar gördüm sevgisiz çatlamış dudaklar
Sevdaya hasret kalmış duraklar gördüm
Dedesinden babasından eşinden çocuğundan
Bir ömür tokat yemiş masum çiçekler gördüm
Kadını ezenlerden korkağın görmedim
Kadını hor görenden görmedim pisliğini
Görmedim şu bahçeyi bozandan alçağını
Güzelleri kırandan çirkinini görmedim

11. 10. 2022
Bilal Yavuz
 
Sezai Karakoç şiiri

Onursuz, omurgasız müteşairlerden uzakta…
Çölde bir gül bahçesine ömrünce bahçevan,
Ve gönlünce tarumar oldun,
Yandıkça aydınlattın geceyle sararmış yüzleri.
Kendine daima bir çilehane,
Cemiyete hep bir umut aşısıydı asil kalemin…
Evliya yüreğinden dökülen,
Dervişane mumlara hasret şimdi cümle fidan,
Kevserde buluşuncaya dek,
Buluşmalar maveraya özlemle miras kalmıştı.
Hû desin canlar sonsuzun zerreleri adedince,
Ne dem baki ne gam baki ey!
Aşkın haykırışıyla Hû, Hû, Hû…

16.11.2022
Bilal Yavuz
 
olunca okumaları bile kaliteli olacaktır.

32. Senle bayat ekmeğe razı olacak biri varsa gerçek aşık o, aşkı hak eden odur. Asla terk etmez, sevdiğine kale olur, sözle değil özle konuşur, sadakati değişmez zira mülke köle olmayan özgürler ancak gerçek sevdaları anlayabilir. Köleye gökyüzünü anlatamazsın, özgürlüğü hissettiremezsin...

33. Gavurla asla bir şeyleri yarıştırma! Batıl kim ki hakikat ve hakikiler onunla yarışsın? Yalanlar gerçeklere rakip olamaz! İslam rakipsizdir.

34. En asil soydaşlık müminlerin iman akrabalığı, inanç kardeşliğidir.

35. Güneşin kalbini görmek istiyorsan, pişmeyi göze almalısın.

36. Umursama tekfirci teröristleri! Rabbinle bağını kuvvetlendir, koparma. İnsanı yükselten samimiyettir.

37. İnsan edebi kadar yürekli, yüreği kadar değerli, değeri kadar adam...

38. Ne kadar yükseğe çıkarsan o kadar geniş görürsün.

39. Mutlu mu olmak istiyorsun? O halde mutlu et! Başkasını güldürebildiğin kadar güle dönüşebilirsin. Gül kokmak kolay değil...

40. Rasulullah aleyhisselam kamerdi. Ulema ve evliya ve arifan o kamerin nezih aynaları... Peygamber ışığının yansımaları. Sultanlar sultanını övmek, o görklü sultanı değil, övenleri sultanlaştırdı.

Bilal Yavuz

1. Başarının en büyük düşmanı aceledir, zirveye ancak öçlüyle ve dengeyle tırmananlar ulaşır.

2. Öyle acılar var ki nice mutluluktan daha güzel, ancak acemiler acıyı bağırır, ustaların acıları bile derin, derinde definedir.

3. En büyük fakirlik açgözlülük, en büyük zenginlik kanaattir. İhtirasa değil berekete talip ol, tadına vardığın bir lokma, bilinçsizce tükettiğin bin lokmadan hayırlıdır.

4. Fani dünya mahkemelerinin adaletsizliği, ilahi mahkemede gerçekleşecek kusursuz ve sonsuz adalete en güzel delildir.

5. Dilediğin kadar edepli ol, eğer adaletsizsen ahlaksızsın demektir.

6. Hak etmeyeni af, ağır bir zulümdür, başkasının mahvına sebep olmaktır.

7. Dijital bir çağda kağıt israfı ihtiyaç değil katliamdır, ormanlara yük olduğumuz yetmedi mi?

8. Kıymetini bilen için gözyaşı da gülmek gibi büyük bir nimet...

9. Göğsünde yağmur yağmayanın gönlünde gökkuşağı açmaz.

10. Kendine güvenen akıl ancak serap görür, hakikate güvenen akılsa kalbiyle nice görülmezler görür, basiret budur.

11. Hayata bakış açıları da çehreler ve parmak izleri gibi çeşit çeşit bir bahçedir doğru bakanların ülkesinde.

12. Mütevazı ol, toprağa yakın olan düşmekten korkmaz.

13. Kendini aldatan başkasına asla dürüst olmaz.

14. Çok sevdiğin bir zevkten daha zevklisi onu alnının teriyle kazanıp yaşaman, zalim başlar, gençlikten işte bunu çaldı, emeğin leziz tadı...

15. Çalışkanlığı alışkanlık edeni hiçbir yarım kalmışlık yıkamaz.

16. İnsan mülke, mülk sevdası da insana terazi. Maddeye yaklaştıkça, manadan uzaklaşırsın.

17. Hedefin kadar değerli, vardığın kadar başarılı, uğruna mücadele ettiğin kadar gerçeksin! Unutma, amaçsızlık yaşayan leşlerin bataklığıdır.

18. Hayat adildir, anladığın kadar anlaşılırsın, kıymet verdiğin kadar kıymetlisindir.

19. Bir babanın en iyi öğretmeni çocuğudur, bir çocuğun en iyi öğrencisi annesi...

20. Saliha bir anneyi evliya kılacak olan çocuğudur, evladını sevdikçe, emanetin değerini bildikçe, Rabbine aşkı artar.

21. Düşünsene! Kimsenin ışığını çalmadan kendi fenerinle bir hakikati aramaya kalksan araştırma değil deneme derler, çaldığın fenerlerle ilerlesen araştırma derler, oysa gerçek tam tersi, aramak için kendinden yola çıkmak lazım, kendin araman gerek...

22. Hakk'a hakkıyla kulluk eden gönüllere alemler arkadaş, muhabbet sırdaş olur.

23. En güzel servet salih dostlardır, mesela iyi kitaplar... Dostluk engin bir deniz, cansızları dahi kapsayan! Yanında kitap gibi durmayanla dost olma, beraber külliyat olacağın kimseleri bul.

24. Kötü yoldaş ayakkabıda taş gibidir, yol boyu hedefe varmaman için oyalar da oyalar, çırpınır durur.

25. Zalim arkadaşın büyüsüne kapılırsan, gözlerini cehennemde açarsın, cahil gafile baka baka kararır.

26. Arzular vahşi bir at gibidir, dizginlersen bineğindir, dizginleyemezsen felaketindir.

27. Irkını öven ırkçı, ırkının tüm kötülerini de iyi görmüş olur, bundan hazin ahmaklık mı var?

28. Asaleti takvada ara, insan ancak ilahi muhabbeti kazanabildiği kadar asil, ruhuyla hakikilere akraba olabildiği kadar soylu.

29. Bir yürek taş kesilmişse dönüşü yok, üstünden milyon bahar geçse yeşermez, ölüp dirilse bile taş taştır, taş asla yeşermez, taşlaşan eriyemez, onu artık cehennem paklar, ancak zebaniler eritebilir!

30. Yavrusunu yiyen bir tavşan mı güzel yoksa yavrusunu koruyan bir karga mı? Güzellik özdedir! Kabuklar sadece çölde bir serap...

31. Çocuğa okumayı sevdirmek istiyorsan yazmayı da aşıla, tüketme ve üretme eş zamanlı olunca okumaları bile kaliteli olacaktır.

32. Senle bayat ekmeğe razı olacak biri varsa gerçek aşık o, aşkı hak eden odur. Asla terk etmez, sevdiğine kale olur, sözle değil özle konuşur, sadakati değişmez zira mülke köle olmayan özgürler ancak gerçek sevdaları anlayabilir. Köleye gökyüzünü anlatamazsın, özgürlüğü hissettiremezsin...

33. Gavurla asla bir şeyleri yarıştırma! Batıl kim ki hakikat ve hakikiler onunla yarışsın? Yalanlar gerçeklere rakip olamaz! İslam rakipsizdir.

34. En asil soydaşlık müminlerin iman akrabalığı, inanç kardeşliğidir.

35. Güneşin kalbini görmek istiyorsan, pişmeyi göze almalısın.

36. Umursama tekfirci teröristleri! Rabbinle bağını kuvvetlendir, koparma. İnsanı yükselten samimiyettir.

37. İnsan edebi kadar yürekli, yüreği kadar değerli, değeri kadar adam...

38. Ne kadar yükseğe çıkarsan o kadar geniş görürsün.

39. Mutlu mu olmak istiyorsun? O halde mutlu et! Başkasını güldürebildiğin kadar güle dönüşebilirsin. Gül kokmak kolay değil...
 
Sezai Karakoç şiiri

Onursuz, omurgasız müteşairlerden uzakta...
Çölde bir gül bahçesine ömrünce bahçevan,
Ve gönlünce tarumar oldun,
Yandıkça aydınlattın geceyle sararmış yüzleri.
Kendine daima bir çilehane,
Cemiyete hep bir umut aşısıydı asil kalemin...
Evliya yüreğinden dökülen,
Dervişane mumlara hasret şimdi cümle fidan,
Kevserde buluşuncaya dek,
Buluşmalar maveraya özlemle miras kalmıştı.
Hû desin canlar sonsuzun zerreleri adedince,
Ne dem baki ne gam baki ey!
Aşkın haykırışıyla Hû, Hû, Hû...

16.11.2022
Bilal Yavuz
 
Yakın çağ edebiyatında beş büyük usta var ki, kendi pınarlarını akıtmışlardır.

Mehmed Akif, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Ahmed Arif, Sezai Karakoç...

Nazım ve Arif damarı Ahmet Kaya, Yılmaz Güney namuslu solcuların, ozanların, sanatçıların yetişmesine vesile oldu. Mehmed Uzun gibi Kürd Edebiyatı ustalarına da etkileri oldu.

Akif, Fazıl ve Karakoç damarı ise bugünkü mütedeyyin fikriyatın oluşum mimarıdır. Şahsi kanaatime göre Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, İbrahim Tenekeci gibi şairlerin şiirleri buram buram bu akımın burcusunu üzerinde taşır. Nuri Pakdil ise biraz daha farklıdır, şiir ikliminde Akif ve Nazım'ın izleri beraber görülür.

Kuşkusuz şiir iki tarzdan, edadan ilerleyecek artık... Sezai Karakoç gibi mânâ iklimine, metafiziğe çokça önem veren betimleyici serbest şiir... Ve Ahmed Arif gibi soylu bir isyan, başkaldırı kokan ekmeğin, emeğin, kavganın şiiri...

İkinci Yeni baştan sona bu iki kulvarda ilerledi. 2000-2010-2020 kuşağı Üçüncü Yeniye de başka bir yol görünmüyor.

Postmodern arayışlar hep beyhude kaldı, hiçbiri bir çeşme dahi oluşturmadı. Bir ihtimal istikbalde üçüncü bir pınar olarak yeniden Yahya Kemal edası güncel olabilir. Yeni nesillerin etkileşim sürecine bağlı o da...

Öykü, Roman tarzlarında yollar genelde hep Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait Faik merkezinde kesişiyor. Hikayede yeni üsluplar elzem...

Edebiyat camiasında çok iyi akademisyenler de yetişti, yetişiyor. Kıymetinin bilinmesi gerek...

Eksik şu ki bir bağlantı yok, bir iletişim çatısı, etkileşim merkezi yok, çabalar hep parçalı bulutlu, ideolojik zümrelerin gölgesinde kalmış, edebiyatı tam bağımsız ve kendi kendini patlatacak bir düzeye getirmeliyiz.

İdeoloji gölgelerinde kalınmadan bir beraberlik oluşursa, kutuplaşma olmaz, ülkenin edebi sahası o zaman, gelişir.

İşte o zaman aziz vatana faydalı bir miras bırakılır.

Bilal Yavuz

Bilimin zalim gavurlar elinde yarardan çok zararı oluyor son çağda, ahlakın, insanlığın, müminliğin önemini bir kez daha anlıyoruz...

Atom bombaları, yüz milyonların öldüğü yaşanan büyük katliamlar hep dünya medyasının pohpohladığı siyonist, evanjelist bilim adamlarından geldi.

Dünyanın en büyük katilleri olan bazı diktatörler ve onların bilim adamları hala gençliğe sempatik gösterilmeye çalışılıyor.

Hakiki bilim adamı insanlığa sadece hizmet ve fayda için çabalayandır, güç ve şöhret için katliama sebep olacak işlerle uğraşanlar bilimin değil şeytanın adamları...

Atom, kimya şifa sektörü için var, onu alıp bombaya nakledene rağbet var oysa ki, ne yazık, dünya gerçekten kıyameti sonuna dek hak ediyor.

Korona diye bir musibet çıktı, ona da belki bilim adamları sebep oldu, ibret alınacağına haberler geliyor ki ABD bilin adamları mutasyona uğratmış, %80 öldürücü yeni bir korona virüs keşfetmişler deneylerle, sözde kazayla kimbilir ne zaman dünyaya yaymaya çalışacaklar.

Bu çağda bilim zalimlerin elinde silaha dönüşmüş durumda, hedefleri belli, siyonist ve evanjelist ortak inançları doğrultusunda el ele verip 8 milyar insanlığı 8 milyona düşürmek, haşa Mesih'in gelişini hızlandırma gayesiyle şeytani işlere soyunmak... Düşünsene Mesih aşığı sorsan hepsi, ama yaptıkları işler hep deccalsı...

Oysa Mesih İsa için hadisler ortada, İslam'ın komutanı olarak yeryüzüne inecek Allah'ın izniyle ve bu şeytanların ağababası deccalın hakkından gelecek inşallah... Nice ayetlerin ve hadislerin bildirdikleri hep gerçekleşti, sahih olan İsa ile ilgili hadisler de gerçekleşecek inşallah, gaybı ancak Allah bilir, dilerse dilediği kadar peygamberine bildirebilir. Nasılı, ayrıntısı, detayı... Elbette Allahualem...

İnsanlığın en alçaklarının en tepede görüldüğü bir çağ, bu da bir hadisin gerçekleşmesi...

Kıyamet hadisleri zahiri ile gerçekleşirse o zaman nüfusun azaldığını, savaşın da düşük teknolojiyle olduğu tahmininde bulunanlar var, yani korona gibi silahlardan ve yeni dünya savaşlarından sonra kalan azınlıklar içinde, bilemeyiz elbette Allahualem, ama şu kesin ki zalimlerin hedefi bu, insanlığı milyona indirmek...

O zaman bilim deyip fen deyip hemen herkese kanmamalı, hemen aydınlık görmemeli, insanlığa faydası yoksa, zararlıysa nice kitaplar dahi en vahşi en yobaz araçtır, nice alanlar dahil, zaten en büyük kötülükler, iyiliklerin en yoğun olduğu sahalardan çıkıyor.

Ayık olmalı, hayır ve fayda gözlüğüyle bakmalı olaylara, gerçek aydınlık, hakiki terakki hep karambolün içinde ayrı ayrı sahalarda azınlıkta, faydaları seçip arıtmalı, kendimize, neslimize öyle katmalı...

Albert'in sadece zekasından bahsetmek, neden olduğu katliamı görmemek objektif bakış olabilir mi?

Hakikat ve adalet aşığı önce kendisi hakiki ve adil olmalı, parlatılanların karanlık yanlarını da göstermeli gelecek nesillere, ibrete vesile olmalıyız...

Ahlakın, vicdanın yontmadığı bilgi aşkı sadece zulme götürür nefsi...

Bilal Yavuz

Sahte kutuplar, sahte hocalar, sahte hacılar, sahte şeyhler, sahte mürşitler, sahte mollalar, sahte cemaatler, sahte tarikatlar, sahte dergahlar, sahte, sahte, sahte...

Dünyada bir avuç kalan hakikilerini nereden anlarsın?
Evvela tebliğin, gayretin ücretini beklemeyecek kimseden, mükafatı yalnız Allah'tan bekleyecek, milletin emeğine göz dikmeyecek, lükse ve israfa bulanmayacak, zengin olsa bile müminlerin garibanları veya orta hallileri gibi yaşayacak, mütevazı olacak, gösterişe gitmeyecek, itikadı ve metodu doğru olacak, Kuran ve sahih sünnete uyacak...

Sonra enaniyete kapılmayacak, gücün şakşakçısı, saray soytarısı olmayacak, hak namına krallardan dahi çekinmeyecek, cesur ve adil olacak, haksızlığa ilk o susmayacak, sapkınlığa karşı çıktığı gibi kendi mahallesinde olacak katliamlara, tecavüzlere, yolsuzluklara susmayacak!

Kardeşlerinin rey pazarlığına oturmayacak, dostlarını ticaretine piyon yapmayacak, bidatlerden, batıllardan, şirklerden sakınacak, sakındıracak...

Gerçek alim tüm müminleri kardeşi görür, tüm müslümanları cemaati görür, tüm inananların birliği için çalışır, faşizm ve holiganlık ondan uzaktır, bütün dünyayı tek bir mescid görür, bütün din kardeşlerini tek bir tarikat... Gerçek alim, dünyalığı din tüccarlığından kazanmaz, infakları kendi havuzunda biriktirerek o bir avuç infaka da engel olmaz, bilakis infaklara vesile olur, gizli ve açıktan, vereni alanla buluşturur, vakıf malının bir hurmasına dahi el atmaz.

Konuşmak kolaydır, vaaz vermek kolay, hele bilmek, bilgi çağı, nice papaz sözde hocalardan daha çok ezberliyor bilgiyi, veriyi, mühim olan yaşamak, yaşatmak, örnek olmak...

Alim diye bilinen şu gösteriş budalası, israf ehli olanlardan kaç, uzaklaş sahtekar din tacirlerinden, merhum Said Nursi, Mehmed Akif, Sezai Karakoç gibi yazdığını yaşayan takva ehli, hâl lisanlı ulemaya, mütefekkirlere yönel, uykudan uyan ey can, münafıkların ve menfaatkeşlerin seni kullanmasına, sömürmesine izin verme...

Sahtelerin ne mal olduğu zamanla ortaya çıkıyor hepsi olmasa da, gün geliyor kiminin nasıl bir terörist olduğu, kiminin nasıl bir çocuk tacizcisi olduğu işte ayan beyan ortaya dökülüyor, daha böyle gizli kapaklı nicesi var, zamanında onlara talebe olanlar işte görüyorsun hep pişman, ibret al ahvalden...

Şimdi müslümanlar eskiye göre daha bilinçli, artık kandırma piyasasından verim az, şimdi bu yüzden sahte mehdiler de türedi iyice, son on yılda avuç avuç, dolar dolar...

Sakın kanma ey can, sahih hadisleri iyi incele, kıyamet alametlerini bir bütün olarak iyi idrak et, Kuran'ı iyi anla, kütüb-i sitte oku, o zaman sahtekar mehdilere de, yalancı din tüccarlarına da asla kanmazsın inşallah...

Din tüccarlarına bakıp dinden soğuma, dini anlarsan kaynağından, dine bakıp din tüccarlarından soğursun... Vesselam...

Bilal Yavuz

En büyük cennet Hakk'ın rızası, cemalini seyir, muhabbetiyle müşerref olmak...

Cennetler zaten O'nun rızasının yeri olmaktan ötürü cennet, içlerde asla dolmayan o boşluk ancak rızasıyla dolabilir.

Eksiğiz, ancak rızayla tamamlanabiliriz...

O'nu en çok seven evliyalar yolunda candan geçenler, can verenler... Aşkın evi mücahid yürekler meydanı...

Yüceliği yaratandan daha yüce kim olabilir!

Faniler için en yüksek seviye O'nun huzuruna ermek...

Sonsuz kudret denizinin sırlarına sınırlı testimizce erebilmek...

Ancak özgürlüğü Yaradan'a kullukla özgürleşebilirsin, özgürlük O'na kulluğun içinde saklı bize...

Ancak mutluluğu yoktan var eden
Hakk'a itaat ile gerçek ve kalıcı saadete erebilirsin...

Her şeyini O verdi, sevdiklerini O verdi, sen dahi senin değilsin, seni sana O verdi...

İçinde evren, dışında evren, alemler içre alemler, varlık O'nun eseri, yokluk emrine amade...

En elit en büyük en yüce iş O'na kulluk, şükür, ibadet, zikir, tefekkür ve O'nun için yoktan var ettiklerine iyilik, merhamet, kardeşlik...

Ölümden korkma, sevdiklerinden ayrılmaktan korkma, hepsini sana O verdi, O'nsuz kalmaktan kork yani rızasını kazanamamaktan, sevgisine layık olamamaktan kork...

O seni seviyorsa eğer yığınlar sevmese ne gam, O sevmezse mazallah, alemler seni sevse neye yarar, ki alemler ancak O'nun sevdiğine dost...

Gerçeği gör, gerçeğin güneşine karşı göz yuman ancak kendine gece olur.

Meded ya Hu meded... Bizi bize bırakma, biz bizde ancak savruluş...

Tut yüreğimizden, ellerimizden, sonsuz rahmetinle, şefkatinle, sevginle sar...

Bilal Yavuz

Hristiyanlık ve yahudilik bazı peygamberleri kabul edip bazılarını kabul etmezken, bütün peygamberleri hak kabul eden anlayış İslam'ın doğruluğunun en güzel delillerindendir.

Her renkten, ırktan, dilden, mezhepten, tarikatten, cemaatten, çeşit çeşit insanların müslüman kardeşler olarak bir araya gelip Hac yapmaları, Kabeyi sevgi ve kardeşlikle tavaf etmeleri, insanlığın iyiliği için orada Allah'a dua etmeleri İslam'ın en güzel delillerindendir.

Bugün bilim adamlarının "göğün genişlemesi" gibi nice pek önemli birçok keşiflerinin, ulaştıkları gerçeklerin, 14 asır evvel Kur'an-ı Kerim ile haber verilmesi en özel delillerdendir.

Mushafın bugüne kadar değişmeden gelmesi, tek kitap olması, okuma ve yazma bilmeyen Rasulullah'a böyle muhteşem hitabet sanatı bulunan ayetlerin inmiş olması en harika delillerdendir. Elçinin meleklerden değil de içimizden bir insan olması, Rabbimizin bize verdiği önemi de gösterir.

O Rab öyle yücedir ki, milyarlarca insan O'nun bir sözüyle, bir kitabıyla, vesile ettiği bir elçisiyle iman etmiş, bu da sonsuz gücüne alamettir, milyarlarca can görmeden iman etmiş, görmeden sevmiş...

Görebilene her anımız bir mucize, bir fırsat, alıştığımız için hayret etmiyoruz, oysa ruh ve gövdemizin kainat gibi muhteşem bir evren olduğunu kitaplardan, belgesellerden öğreniyoruz her gün, nasıl bir nimet selinde olduğumuzu unutuyoruz, sonsuz yokluklar içinde var olmak kısmet olmuş, yetmemiş nice duyular ve duygular ve tatmaklar verilmiş, yetmemiş aile ve eş ve dost verilmiş, yetmemiş düşünmek ve sevmek ve yaşamak verilmiş, daha niceler, niceler...

Milyarlarca canlı bizim doyabilmemiz, şifa bulabilmemiz için feda ediliyor, kimse Hakk kadar sevemez ve sevilemez, en güzel sıfatların sahibi Hu... Bizim önümüze canlar bile serilmiş, yetmemiş doğruyu gösteren İslam nimeti gönderilmiş, güneşler ısıtmış, hilaller aydınlatmış, ağır diye korkulan İslam hukukunu bile bugün en seküler yaşayan insanlar haykırıyor, kısas istiyorlar, zalimler için idam istiyorlar, herşey görebilene İslam'ın güzelliğini ve ihtiyaç duyulan gerçek olduğunu nasıl da gösteriyor en parlak bürhanlarla.

Yetmemiş, dünyanın en özel insanına ümmet olmuşuz, Nebi aleyhisselamın o muhteşem inceliklerle dolu hayatı önümüze rehber olmuş, yetmemiş bugünün yüksek teknolojisinin doğuşu hep müslüman bilgilerin bilim kitaplarıyla olmuş, terakki ve aydınlanmanın, felsefenin dahi en etkili filozoflarının çoğu müslüman, İslam ile şereflenen müslimler dünyaya asırlarca sirayet etmiş, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü kuru çölden medeniyet fışkırmış...

Hakk hazretlerinin eşi, benzeri, ortağı, çocuğu, ebeveyni yoktur, o Sameddir, herşey kendisine muhtaçtır, ancak herşeyi yoktan var eden birşey yoktan var edebilir, ancak birşeyi yoktan var eden herşeyi yoktan var edebilir, Yaradan yaradılamaz, yaradılan yaratamaz, yokluk ile varlık alemlerine ancak tek bir kaynağın gücü hükmedebilir, bunca ırmak ancak tekbir uçsuz ummandan dökülebilir, kusursuz intizam birliğine, tekliğine en muhteşem bir bürhandır.

Ancak kendi kabımız kadar biliyoruz denizi, oysa daha ne sonsuz sırlar ne sonsuz ilimler ne sonsuz hisler vardır kim bilir, elbette yalnızca O bilir, herşeyi sadece O bilecektir.

Güzelliği yaratandan daha güzel kim olabilir, iyiliği var edenden daha iyi kim olabilir, doğruluğu ol emriyle oldurandan daha doğru kim olabilir? En güzel isimler, en güzel güzellikler, herşey, herkes O'nun, varlık ve yokluğun dahi sahibi O'dur. Her nefis ölümü tadacak, yalnız O'nuz zarı baki kalacak, hiç ölmeyecek, ölümü yarat O iken haşa nasıl ölebilir! Doğumu yaratan haşa nasıl doğabilir! Tüm eksikliklerden münezzeh ve benzersiz tek İlah iken O, haşa mahlukat gibi nasıl çocuğu olabilir, elbette olamaz, İslam'ın Tevhid güzelliği hak oluşuna nasıl da delil, onca batıl inanç onca karanlık da ışığa, gerçeğe bir delil... Zira ışığı ancak o karanlıklar o batıllar etrafında olmasına rağmen parıl parıl patlamasından anlıyoruz, kıymetini idrak ediyoruz.

Ulu bir çınarın programını bir tohumun DNA haritasına anında kodlayan o kudretli o sübhan Rabbimiz; kalbimizin aklını, aklımızın kalbini, hidayetin ışığından ayırmasın, bizi daima adil ve hayırlı dostlarından eylesin, amin, velillahilhamd...

Bilal Yavuz
 
Amedya krallığı fantastik öykü

Amedya surları, dokuz hilal suretinde ordularla çevrilmişti. Kale soylu bir muhasara altındaydı.
Ancak tam bir fetih gerçekleştirilemiyordu.

Kuşatma aylarca sürdü. Bir gün Gord bir rüya gördü. Bin yıldır uyuyan adamı bulması gerektiğini anladı.
Dünyanın her yerinde Tark ile beraber, göküstü ve yeraltı şehirlerinde, uyuyan adamı bulmak için yola koyuldu.

Bir dönem arayışlarla geçti. Gittiği her bölgede mazlumlara çare oluyor, zalimlerinse gördükleri son yüz oluyordu.

Bir gün çölde bir rüzgâr ejderine rastladı. Ejder rehberlik edeceğini söyledi. Ancak bunun bir bedeli vardı.
İşin sonunda Gord’un baba yadigarı bineği Zozo’nun kendisiyle kalmasını istemişti. Başka çare yoktu. Sözler verildi. Arayışlar başladı.

Fırtına Ejder, onları yeni bir boyuttan geçirdi. Yedinci boyutta bambaşka bir alemin içinde sırlı bir sandukanın bağrında uçan bir ülkeye uğradılar.
Yedi kat karanlıkta bir kuyunun içine çekildiler.

Dar kuyunun dibinde geniş bir vadiye indiler. Vadinin ardınca uçsuz bir okyanus dibinde sırlı ormanlara daldılar. Derin bir ağacın içine girdiler.

Bin yıldır uyuyan adamı uyandırdılar. Gerçekleşmesi gerekenler gerçekleşmişti.
Gord, Ğoğ’un şeytanlarla iş birliği yaptığını öğrendi.

İfrit zincirlerini kırıp Amedya Krallığını fethetmek ve yeryüzündeki tüm krallıklara egemen bir efsanevi imparatorluğa dönüştürmek için Mukaddes Beklenen’i bulması gerekiyordu. Adı; Kadim Asa…

Bu asa ile ancak Gord, vampirlere, hortlaklara ve ifritlere de boyun eğdirebilecekti.

Kadim Asa; cinsi bilinmeyen hayat ağacından, başında yanan bir zümrüt olan büyük ve uzunca bir asaydı.

Bu asadan çıkan mukaddes ışık, görebildiği tüm karanlıklara hükmederdi.

Bilal Yavuz

https://bilalyavuz.blogspot.com/2022/10/amedya-kralligi.html
 
Gord destanı fantastik kurgu öykü

https://bilalyavuz.blogspot.com/2022/09/gord-efsanesi-kurtulus-destan-1-bilal.html

Bir Gord Efsanesi Kurtuluş Destanı 1 - Bilal Yavuz

Dinozorlar devrinde dev cüsseli bir ışık halkı yaşardı. Şehirleri yeraltındaydı. Sırlı bir madalyonu çağlarca mağmaya yakın bir kalede muhafa ediyorlardı. Bir göktaşıyla inen bu madalyonun gizemli güçleri vardı. Son muhafızlar Rojarya'nın ailesiydi. Bu ışık halkı yerin altında ve üstünde asayişi sağlardı. Farklı galaksilerden gelen istilacıları ordular savuştururlardı. Işık halkı tevhid ehliydi, iyilik ve doğruluk anayasalarıydı, klanda bu yüzden hep birlik vardı, bu de en mühim güçleriydi, bu yüzden yenilmiyorlardı.

Farklı galaksiler ve galaksi orduları bir kaosun içine çekilmişti. Rotalar birbirlerine çevrilmişti. Eğer akış durdurulmazaa gökadalar birbiriyle savaşacak, galaktik ırklar birbiriyle boğuşacaklardı. Kötülüğün köleleri şehvetle bu büyük bozgunu arzuluyordu. Kurtuluşun çaresi madalyondu. Her galaktik ırk güç için çağlarca bu madalyonu aradı. Oysa madalyon güç için değildi, güç için onu ele geçirenleri hep kül etmişti, bu madalyon barış için vardı ve gücü ancak böyle bir karma savaş ortamında, barış aşkına ortaya çıkacaktı.

Rojarya bunun farkındaydı, çağlarca madalyonun muhafızı olan ataları bu bilgiyi nesilden nesile aktarmıştı. Bu yüzden mağmaya yakın en gizemli kalede saklıydı. Bir tehlike anında mağmaya atıp yok etmeye çalışacaklardı, tabi başarı muammaydı, son çare olarak düşünülmüştü, madalyon asla kötülüğün eline geçmemeliydi. Asırlar asırları kovaladı, Rojarya bayrağı aileden teslim aldı, artık baş muhafızdı. Ve artık zaman da yaklaşmıştı, galaksiler büyük çarpışma için iyice birbirine yaklaşmıştı. Bu büyük bozguna birisi dur demeliydi. Madalyonun içindeki şifreyi onca devir kimse çözememişti. Ve bir gün olan oldu, bir bilge, Rojarya ile rüyalarında iletişime geçmeye başladı. Madalyonun sırrını bulabileceği en yaşlı galaksiye nasıl gideceğini bildirdi, karadeliklerden geçip, paralel boyutları aşmak gerekiyordu, ancak bütün riskleri göze aldı ışık halkı, kale seçkin askerlerle donatıldı ve yolcuya yol göründü. En güçlü komutanlarla bir madalyon kardeşliği oluşturuldu, Rojarya ve yoldaşları can ahdi verdiler, bu yoldan dönmek yoktu.

Işık hızıyla giden ejdelere binerek koyuldular yolculuğa. Karadelik fırtınalarından geçtiler, alevli meteorlardan kaçtılar, kötü ve kara nice toplumlarla savaştılar, çok boyutlu zamanları atlattılar, birçok kayıp verdiler, onlarca yoldaştan üç yoldaş kalmıştı geriye, fezanın en derin bataklığından sıyrılıp o ilk galaksiye, sönmek üzre olan Gord adlı kızıl gökadaya ulaştılar. Burada yaşayan tek canlı bir çocuktu, her karışta o çocuğu aradılar. Sonunda buldular, görünmezlik perdesinin ardında saklanan, konuşmadan sesini içlere duyuran bir çocuktu bu. Nesilden nesile geçip son muhafızı olduğu gizli bilgileri Rojarya'nın kalbine yolladı çocuk, görevini tamamlamanın rahatlığıyla hemen oracıkta huzur içinde söndü.

Rojarya, gereken aydınlanmayı yaşamıştı orada, hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı...

Bir Gord Efsanesi: Kurtuluş Destanı 2 - Bilal Yavuz

Gord'a veda zamanı. En yaşlı o kıpkızıl gökadadan evin evine dönüş zamanı. Rojarya sırların sırrına erişin ferahlığıyla tamamlanmış olarak döndü özüne, anayurduna. Madalyon ancak onu ilk döven üstadın ilk günkü heyecanı, azmi, saflığıyla yeni sahibinde canlanabilirdi.

Bu öz duygulara dönüş için kendi içine bir yolculuk yapmalıydı. Bunun için karadelikleri ilk doğuran büyük boşluğun merkez noktasında kırk perdeyle örtülmüş anlam kuyusuna ulaşması gerekiyordu. Oraya ışınlanmak için komşu gökadadaki ulu çınarı ziyaret etti. Çınar samimiyetini hissetti, Rojarya'yı kentilyon ışık yılı uzağa, fezanın o en tenha noktasına ışınladı.

Bu öyle bir yer ki daha önce varmak isteyenler kıyısında seraplarla havada asılı kalarak can verdi. Rojarya galaktik seraplara aldanmadan ulaşması gerekene ulaştı, perdeleri yırttı, fezanın en sessiz kuyusuna ulaştı, derinler derinine indi, bambaşka bir boyuta girdi, yaşam gölünün önündeydi, aziz suya dalmalıydı, bu inişin çıkışı olmayabilir dedi gölün antik bekçisi, gözünü kırpmadı, daldı.

En uzun yolculuk belki de buydu, insanın kendi içindeki kainata yolculuğu, içteki kainat dıştaki kainat gibi uçsuz bucaksızdı, derinliğini ancak herşeyin sahibi tek Rab bilebilirdi. Rojarya'nın bilinci kapandı, gözler içe çevrildi, idrak ruhun derinliklerine indi, bu iniş yıllar sürdü, ilk varılan yer şevk dağıydı, dağdan heybeye bir parça toprak istedi, dağ toprağı memnuniyetle sundu, sonra gayret mağarasında uzlete çekildi, envai renklerden dersler aldı, en son saflık ormanına vardı, bu orman bir labirent gibiydi, ancak içini temizleyenler bu ormandan sağ çıkabilirdi, Rojarya türlü sınavlardan geçti bu ormanda, nefsinin türlü vahşi hayvanlarıyla boğuşup onlara galip geldi, en sonunda ormanın nadide bahçesinden en özel burcuları doldurdu heybesine, ormandan çıkıp yola koyuldu, çıkış da giriş gibi yıllar sürdü. Rojarya kuyunun derininde uyandığında sakalına bir tutam aklar düşmüştü, vazife tamamlanmıştı, heybesiyle vatanına kesin dönüş için artık hazırdı, ışın saati devreye girdi ve geriye dönüş başladı. Ve Rojo yurduna döndü.

Döndüğünde galaksiler arasında kozmik savaş çoktan başlamıştı. Nizam-ı alem için tam zamanıydı. Madalyonu heybeye attı, sonra da kalbini kattı. Madalyon heybeden Rojarya'nın kendi kalbinin rengiyle çıktı, artık madalyon ona, o madalyona aitti, kadim zincir boynunda parlıyordu.

Haykırdı göklere, duydu nice yürek kulesi, fezanın en cesur ordusunu topladı, akın akın akıncılar aktı Rojarya'nın yurduna, madalyon kötülerin eline geçmeden ehlinde kemale ermişti artık, artık bu barış ışığıyla, savaşların karanlığını boğma zamanıydı.

Aniden bir kıvılcım. Ve büyük çarpışma...

Bir Gord Efsanesi: Kurtuluş Destanı 3 - Bilal Yavuz

Sımsıcak bir rüzgar esmekteydi. Yemyeşil vadiler, yaylalar sararıp bozkırlara dönüşmüştü. Rojo kaf dağının zirvesinde bir zümrüd Anka gibi gözlerini açtı.

Baktı, daha önce hiç bakmadığı bir bakışla. Beklenen olmamıştı, madalyon harekete geçmemişti, peki o zaman bu madalyon bunca çile ne içindi, baktı Rojarya, halkının ve ordusunun çoğu ölmüş, galaksiler çarpışmış ve başka halklar ve ordular da hep ölmüş, yıldızlar tuzla buz olmuştu.

Bir kendi vatanı sağ görünüyordu, harabeler içinde erimiş ve yıpranmış, yaşlanmış bir şekilde. Peki madalyon neden, o zaman madalyon niye? Barışın künyesi önleyememişti savaşı, bu böyledir, olacak olan olur, olmayacak olan olmaz.

Hiçbir fani, hiçbir zamanda ve makanda gerçekleşenin önüne geçemez...

Kalanlarla toparlandılar, fezada büyük arayışa çıktılar. Hayatta kalabilecek başka mazlumları bulmak belki de asırlar alacaktı.

Uzayın bilinen kısmında her tarafa bakmak için başladı büyük yolculuk. Çoğalan milyarlarca meteora göğüs gererek, zaman zaman yaralar alarak ilerlediler.

Sonra bir şey oldu, köşede bir yerde daha önce görmedikleri, yeni oluşan bir bebeksi galaksi. Toz bulutları içinde masmavi bir küre. Halesi tazecik ve akışkan, heyecanlı. Buram buram yaşam ve umut burcusu kokan bu yer neyin nesiydi...

Bu tatlı gezegenin görklü dağlarına iniş yaptılar. Ve madalyon parladı. Yeryüzünde küçük bir güneş gibi. Aydınlığı hisseden herkes saklandıkları dağlardan çıkmaya, ışığın etrafında toplanmaya başladı. Bu olsa olsa bilge Amedya'nın işi olabilirdi. İhtiyar bilge mazlumları daha önce gizli tutulan en gelişmiş uzay gemileriyle fark ettiği bu körpe bahçeye göndermişti.

Umut hep vardı...

Rojarya gözlerini kapattı. Gözyaşı damlaları çapak noktasında. Burnu yukarıda nefes nefese. Alnı göğe bakarken... Anladı. Madalyon çarpışmayı önlemek için değildi, büyük ibretin sonrasında barışı sağlamak, henüz müddeti dolmayanları korumak, sakınmak, huzuru sağlamak, yeni bir dünya içindi.

Madalyondan sisli bir gökkuşağı yükseldi göğe. Bulutlara, kalın tabakalara dönüştü. Bu mavi yıldızı meteorlardan, istilacılardan koruyup kollayacak görünmez bir seddin mimarı oldu madalyon, Rojarya'nın fedakar kalbi...

Derken bulutlar da kurtuluşu, yeni bir doğuşu kutladı. Yıllarca dinmeyen yağmurlar yağdı ve göller, ırmaklar oluştu.

Sağ kalan muhafız ve mazlum canlar beraberce, birbirlerinin kültürüne saygı duyarak, bilgi ve emek paylaşımı, kardeşlik ve dayanışmanın izinde, huzur içinde yaşadılar.

Tevhîdî hakikatin gölgesinde, vahdetin aydınlığına erdiler.

Artık karanlık, ışıktan uzak durmaya mahkumdu.
 
Diyarbakır şairleri ile hemhal
Ahmed Arif, Cahit Sıtkı, Sezai Karakoç...
Türkiye'nin en önemli bir avuç şairinden üç hemşehri.
Birbirlerinin ömürlerinden nasipleri, payları olmuş, birbirlerine benzeyen güzel erdemleriyle, özgün eserleriyle üç yiğit adam...
Birbirlerini tamamlayan eserleriyle, biri baharın, biri güllerin, biri burcunun muştucusu, müjdecisi.
Mertliğin, iyiliğin, güzelliğin kitabını yazmış azizler, Diyarbakır'ın güzide şairleri, dertli ağabeyleri.
Temiz köylülüğü, nezih medeniyeti, aslını unutmayan mütevazılığı, kaliteli ahenkleri eserlerinde can tığıyla işlemiş samimi üç derviş gönül...
Kuşlar ve kediler, sevda ve barış, çocuk ve çiçek, arslan ve ceylan kardeştir onların hayal gemisinde, turfanda deniz fenerleridir idrakleri...
Kadim Diyarbekir irfanıyla, güzide geleneğin izleriyle, hakiki törenin insancıl hissiyatıyla, evrenselleşmiş görgüleriyle üç güzel adam...
Kitaplarını derinlemesine, defalarca okumalı, okutmalıyız neslimize, gençliğimize.
Müze evlerinde devamlı etkinliklerle halkımıza onların güzide emeklerini, onurlu örnek yaşamlarını aşılamalı.
Diyarbakır insanı, ruhu şair bir halk, yazanı çok, düşünürü pek, parklarda oturan yaşlı çınarlarından bile bir hisse alabilirsin hayata dair, bu toprağı ve insanı verimli memlekette fidanlar yetiştirilmeyi bekliyor.
Ancak liyakat ehli başarabilir, inşallah nasip olur, onca kötülere rağmen, inşallah iyilik filizlenir yeniden, medeniyeti geliştiren şehirlerden oluruz daima, kaldırımları yaran yoncalar gibi...
Nice şehirler bozuldu şu dünyada, nice acılar gördü Diyarbekir, tüm bunlara rağmen hep benliğini korudu, halkı hep vakarını, onurunu korudu.
Surlar şiir gibi aktıkça şairler kaybetmeyecek ilhamını.
Ahmed Arif yürekliler var oldukça sırtı yere gelmez bu kadim toprakların, ata yadigarı aziz mirasın...

Bilal Yavuz
 
Her şeyini O verdi, sevdiklerini O verdi,
sen dahi senin değilsin, seni sana O verdi...

İçinde evren, dışında evren, alemler içre alemler,
varlık O'nun eseri, yokluk emrine amade...

En elit en büyük en yüce iş O'na kulluk, şükür,
ibadet, zikir, tefekkür ve O'nun için
yoktan var ettiklerine iyilik, merhamet, kardeşlik...

Ölümden korkma, sevdiklerinden ayrılmaktan korkma,
hepsini sana O verdi, O'nsuz kalmaktan kork,
yani rızasını kazanamamaktan,
sevgisine layık olamamaktan kork...

O seni seviyorsa eğer yığınlar sevmese ne gam,
O sevmezse mazallah, alemler seni sevse neye yarar,
ki alemler ancak O'nun sevdiğine dost...

Gerçeği gör, gerçeğin güneşine karşı göz yumanlar,
unutma ey can, ancak kendine gece olur.
 
Her şeyini O verdi, sevdiklerini O verdi,
sen dahi senin değilsin, seni sana O verdi...

İçinde evren, dışında evren, alemler içre alemler,
varlık O'nun eseri, yokluk emrine amade...

En elit en büyük en yüce iş O'na kulluk, şükür,
ibadet, zikir, tefekkür ve O'nun için
yoktan var ettiklerine iyilik, merhamet, kardeşlik...

Ölümden korkma, sevdiklerinden ayrılmaktan korkma,
hepsini sana O verdi, O'nsuz kalmaktan kork,
yani rızasını kazanamamaktan,
sevgisine layık olamamaktan kork...

O seni seviyorsa eğer yığınlar sevmese ne gam,
O sevmezse mazallah, alemler seni sevse neye yarar,
ki alemler ancak O'nun sevdiğine dost...

Gerçeği gör, gerçeğin güneşine karşı göz yumanlar,
unutma ey can, ancak kendine gece olur.
 
Her şeyini O verdi, sevdiklerini O verdi,
sen dahi senin değilsin, seni sana O verdi...

İçinde evren, dışında evren, alemler içre alemler,
varlık O'nun eseri, yokluk emrine amade...

En elit en büyük en yüce iş O'na kulluk, şükür,
ibadet, zikir, tefekkür ve O'nun için
yoktan var ettiklerine iyilik, merhamet, kardeşlik...

Ölümden korkma, sevdiklerinden ayrılmaktan korkma,
hepsini sana O verdi, O'nsuz kalmaktan kork,
yani rızasını kazanamamaktan,
sevgisine layık olamamaktan kork...

O seni seviyorsa eğer yığınlar sevmese ne gam,
O sevmezse mazallah, alemler seni sevse neye yarar,
ki alemler ancak O'nun sevdiğine dost...

Gerçeği gör, gerçeğin güneşine karşı göz yumanlar,
unutma ey can, ancak kendine gece olur.
 
Üst Alt