İlk çocuğumu yeni dünyaya getirmiştim. Ne bedensel, ne ruhsal ne de diğer koşullar açısından ikinci çocuğa hazır değilken, istenmedik bir şekilde hamile olduğumu öğrendim. Teolojik, biyolojik, sosyolojik, fizyolojik vs. bilumum lojikleri karşıma alarak hamileliğimin ikinci haftasında gidip kürtaj yaptırdım.
Çünkü o çocuğu istemiyordum.
Korunma yöntemlerinden yeterince haberimin olmadığı genç bir yaştaydım. Ne yeniden hamileliğe ne doğuma ne de yeni bir bebeğe hazır olmadığımı bile bile dünyaya getirmeye cesaret edemedim. İki haftalık bir ceninin yaşamına son verirken, bir katil olduğumu ya da bir cana kıydığımı düşünmedim hiç.
Şimdi olsa cesaret edemem. Şu anki aklımla ve duygularımla istenmediğim bir hamilelik sözkonusu olsa aynı şeyi yapamam ama o günkü koşullarda yaptığımdan hiç de pişman değilim.
Sonra aradan yıllar geçti ve artık ikinci çocuğu istediğime karar verdim. Bu sefer de işler benim istediğim gibi olmadı. Son verdiğim yaşamın intikamıymışçasına arka arkaya 3 kayıp. Hamileliklerim en fazla 3 ay sürüyordu. Hiçbir sebep yokken kaybettim üç bebeği.
Küçük kızıma hamileliğimin ilk haftalarında yine sorunlar başladı. Bu sefer doktor kontrolündeydim. İlk ultrason görüntülerinden sonra doktor çocuğun sakat doğabileceğini, normal bir gelişim seyrinde olmadığını, fiziksel olarak hemen hemen hiç gelişmediğini, alınması gerektiğini söyledi.
- Peki niye? Sorun ne
- Niyesi yok! Öyle işte
(Hiç tatminkar bir cevap değil. Bu durumda tam teşekküllü bir hastaneye ve başka bir doktora gitmek gerekir)
O günkü aklımla sorunun doğacak çocukta değil de benim hamilelik sürecimde olduğuna karar verdim. Üç dört haftalık ceninin nasıl bir gelişimi olacaktı ki! Eğer bu hamilelik bitecekse kendiliğinden biter, çocuğun doğacağı varsa doğar deyip eve gittim ve doğuma kadar bir daha hiç doktora uğramadım. İyi de yapmışım.
Zamanı gelince dünyalar güzeli gayet sağlıklı nur topu gibi bir kızım oldu (şimdi 16 yaşında).
Ama şimdiki aklımla:
*Hamilelik sürecimi iyi bir doktorun kontrolünde geçirir, gerekli tüm test ve muayeneleri yaptırırdım.
*Eğer çocuğun sakat doğma riski varsa bunu kesin olarak öğrenmek için en az dört beş farklı doktorun görüşünü alırdım.
*Ne tür bir sakatlık olduğunu kesin olarak öğrendikten sonra kendim ve çocuk açısından göze alamayacağım kadar büyük bir mesuliyet ise hamileliğe son verirdim. Eğer doğumdan sonra tedavisi mümkün bir hastalık ya da sakatlıksa doğumu düşünebilirdim.
Böylesine özel bir konuyu, ahkam kesmenin hiç de kolay olmadığını anlatmak için yazdım.
İnsan bazen istenmeyen bir gebeliğe son vermek için gözünü kırpmadan kürtaj yaptırabiliyor, bazen de çok istediği bir bebeği sakat doğma riskine rağmen dünyaya getiriyor. Vereceğimiz kararlar o anki yaşımıza, ruh halimize, tecrübelerimize, içinde bulunduğumuz koşullara göre değişebiliyor. Hatta bazen eylemlerimiz inançlarımızla, düşüncelerimizle çelişebiliyor.
İnsanları eylemlerinden, düşüncelerinden ya da inandıklarından dolayı kınayıp eleştirmek çok kolay. “Aynı durumda ben olsaydım ne yapardım?” sorusunun cevabı ise görüldüğü kadar kolay değil.
Böyle bir ikilemi hiçbir kadının yaşamamasını diliyorum.