Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sizce sözlükte 'engelli' kelimesinin karşısında nasıl bir tanım olmalı?

Kör biri görmediği için engelli değildir ki! Körlüğüne uygun iş, eğitim, sosyal yaşam ve mimari koşullardan mahrum bırakıldığı için; çalışamayıp, eğitim alamayıp, sinamaya gidemeyip, belediyeden hizmet almak için binaya giremediği için engellidir! Köre uygun iş, uygun materyallerle eğitim, sesli uyarılarla dolu sosyal yaşam alanları ve yolda yürümesine uygun kaldırımlar olsaydı, o zaman engellilikten ve engelden bahsetmezdik.
İşte onun için sakatlara 'engelli' denildiğinde, dikkatleri sakatlığa değil, engellere vermek gerek.

1. tanım herkesi kapsıyor, 2. tanım sakatları(n engellenmişliğini).
 
andante' Alıntı:
Bu sebeple bu engellilik kavramını oluşturmayı genel anlamda ben sakıncalı görüyorum aslına bakarsan. Nedeni sanırım anlıyorsun. Çünkü bir çok şey girecektir, bizde engelliyiz diye ve tanım olmayacaktır.

Üstteki paragrafa çok çok önem verilmesi şart. .............!

"engelli"

Ayrıca, ayrıca, dil kuralları, mantık ve işleyiş olarak üstteki kelimeyi incelerseniz, bunun bir sıfat olduğunu çok rahat bir şekilde görürsünüz.

Bunu daha önce de yazdım. Engelli kelimesi tıpkı, "sakallı", "kanatlı", "hörgüçlü", "turşulu".. vs vs şeklinde binlerce örnekteki gibi, nesne veya canlının doğrudan üzerinde var olan bir özelliğini tanımlar. Sadece bu -basit- çözümleme bile engelli sıfatının öncelikle kişide var olan bir özelliği tanımladığı anlaşılır.

İş verilmediği, sosyal imkanlar tanınmadığı, mimari koşullar sağlanmadığını anlatmak istersek; ENGELLENMİŞ kelimesi buna uygundur.

Bu iş bu kadar basittir. Ve zaten hali hazırdaki tüm tanımlar bunu anlatır. :)

Tıpkı Kanatlı balık, benekli kelebek gibi... Engelli hep engeliyle beraberdir. İster şu yönetim altında, ister 246. hükümetle, ister Hatay da, İster Türkiye de ister Japonya ister Afrika ister uranüs de olsun farketmez. Spastik her yerde spastiktir!!! Kör her yerde kördür.. Şizofren her yerde şizofrendir. Ve bu kişiler engellidirler!
 
Engelli : Doğuştan ya da sonradan oluşmuş, ne kadar süreceği bilinmeyen, bilişsel ya da fiziksel bir bozukluğu olan, vücut işlevlerini tam olarak yerine getiremeyen, kişi ya da kişiler.
Engellilik kişinin bağımsız yaşamasını zorlaştırır.
Engellilik tıbbi olarak gruplanabilir ve sosyal sonuçları mevcuttur.

Tarihte birçok ünlü engelli biliniyor.

* Franklin Roosevelt (Guillain-Barré syndrome - polio),
* Ludwig van Beethoven (sağırlık),
* King Richard III of England (kemik erimesi)
* Stevie Wonder (USA, kör)
* jazz pianist Marcus Roberts (kör)
* Ray Charles (USA, kör)
* Def Leppard davulcusu Rick Allen (sol kolu yok, trafik kazası),
* comedian, actor, author, Greg Walloch (cerebral palsy),
* Helen Keller (sağır ve kör),
* Carlos Kaiser, Şili engelli hakları savunucusu (doğuştan kol ve bacakları yo)
* Cole Porter, müzikal tiyatro bestecisi (bacakları yok)
* Stephen Hawking (motor neurone disease UK,
* Tony Melendez , Nikaragualı gitarcı (kolsuz doğmuş)
* Joseph Merrick ("the Elephant Man", neurofibromatosis)
* Christopher Reeve, USA actor ,Superman, tetraplejik)

Bu isimlere Oturanboğa, Baben, kanatlı tırtıl, spastik vb rumuzlu arkadaşlarımızı ve birçok engelliler.biz dostlarımızı ekleyebiliriz. ..

Engellilerin tıbbi gruplandırması:

* Fiziksel engellilik
o Hareket bozukluğu
+ Düşük ayak
+ Felç
+ Amputation
+ Multiple sclerosis
+ Parkinson
+ Cerebral Palsy
+ Muscular dystrophy
+ Arthritis
# Rheumatoid arthritis
# Osteoarthritis
+ İnme
+ Spina Bifida
o Görsel
+ Körlük
+ Az görme
+ Renk körlüğü
+ Cataract
+ ...
o İşitsel
o Chronic Hastalıklar
+ Cancer
+ Autoimmune
# AIDS
# Multiple sclerosis
# ...
+ Böbrek yetmezliği
+ Cystic fibrosis
+ Tuberculosis
+ Diabetes
# Hypoglycemia
+ dysautonomia
+ ...
o Omurilik yaralanması
o Travmatik brain hasarı
o ....
* Zihinsel engellilik
o Öğrenme zorluğu
o Alzheimer
o Fobiler
+ Agoraphobia
+ Acrophobia
+ Aleurophobia
+ ...
o Anxiety disorder
o Depression
o Bipolar disorder
o Obsessive compulsive disorder
o Schizophrenia
o Neurosis

*
o ....
* Gelişimsel engellilik
o Dyslexia
o Down syndrome
o Dikkat bozukluğu
o Hyperactivity
o Autism
o ....
* Diğer
+ Alkolizm
+ Nicotin bağımlılığı
+ Drug abuse-İlaç bağımlılığı
+ Grup başağrıları
+ Yaşlılık

Yukarıdaki engellilik tanımlamasının yetmediği durumlarda tıbbi gruplandırmaları da kapsayacak bir tanımlama üzerinde çalışılabilir.

Saygılarımla
 
Bu açıklamalar çok ilgimi çekti. Buna göre sigara içiciliği ve alkolik olmak bile engelli olmaya yetebiliyor. Çok ilginç... Burada daha çok fiziksel sorunlarla ilintili bir engelli tanımlaması çıkmış ortaya ki bir doktorun bakış açısından aksi düşünülemezdi. Ancak sosyal olarak andantenin dikkat çektiği şekilde alakasız kitleler de farklı bir tür engellenmişlik söylemiyle bu kavram içinde anılmak isteyebilir.

Bu arada Vefa nın dile getirdiği sıfat açıklamasıda önemli. Sanırım Vefa haklı burada. Ama bunu nasıl aşarız bilemiyorum. Engelli yerine engellenmiş kelimesini kullanırsak bu kollektif bilinçte pek yerini almayacaktır. Engelli kelimesinin doğasında bulunan sıfat hali ise gerçekten sanki sakat sıfatını çağrıştırıyor gibi. Bu durumda sakat kelimesinin bir muaddili olmaktan öteye gidemeyecek ve tıpkı andantenin dediği gibi kendimizi tanımlarken bir tür şirinleştirmeden öteye gitmeyecektir.

Kafam karıştı benim...

Ayrıca eğer engellilik bir tür engellenme halinde ortaya çıkıyorsa enden her durumda engelli kelimesini kullanıyoruz? Örneğin yukarda Alperştein neden sakatlar değilde engelliler diyerek gruplandırmasını yapıyor. Ortada bir engellenmişlik hali yokken bu kelimenin kullanılması ne kadar doğru? Sanki sakat kelimesinin yerini alıyor gibi bu kelime. Bu durumda Vefanın dikkat çektiği gibi bu kelime sıfat olarak sakat kelimesine alternatif gibi sunulmuş olmuyor mu?
 
Tekrar etmiş olacağım kendimi ama, biraz daha katkı yapabilmeyi umuyorum düşüncelerimi anlatmak için:

Engel, "Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap". İşte buna göre "engelli": engelle ('Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep'le) karşılaşan.

TDK 'engelli' ile ilgili 1. tanımla (Engeli olan, mânialı) durum tespiti yapmış. Ve bence bu tanım ENGELLENMİŞ kelimesinin de karşılığı.
2. tanımla (Vücudunda eksik veya kusuru olan) insan betimlemiş. Yani sakatların engellenmişliğini anlatmış.
İşte benim yeni bir açılım yapmamız gerektiğini düşündüğüm şey, bu tanımla, sakatlara özel durumdaki engellenmişliğe dikkat çekmek.


andante' Alıntı:
[size=4]Bu sebeple bu engellilik kavramını oluşturmayı genel anlamda ben sakıncalı görüyorum aslına bakarsan. Nedeni sanırım anlıyorsun. Çünkü bir çok şey girecektir, bizde engelliyiz diye ve tanım olmayacaktır.[/size]

Kimsenin "ben de engelliyim" gibi bir şey diyeceğini sanmıyorum doğrusu, diyemez de zaten.
Hatta geçtiğimiz haftalarda Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Özürlülüğün Sınıflandırılması ve Tespiti ile ilgili bir cetvel yayınladı ve oraya cinsiyet değiştirenlerin % 15-20 oranında özürlü olduğunu ekledi. Tüm eşcinsel örgütleri 'biz engelli değiliz' dedi! Çünkü eşcinselliği bir hastalık/sakatlık gibi görmüyorlar. Onların derdi ENGELLENMİŞLİK hallerine dikkat çekmek, ENGELLİ olmak değil! Sakatlara, "siz de engelleniyorsunuz, biz de..." demekle, "siz de engellisiniz biz de" demek farklı şeylerdir sanırım!?

Aşağıdaki tanımın eşcinsel/yaşlı/hamile vb. kişilerin engelli olmadığını çok net bir şekilde ifade ettiğini düşünüyorum. Aksini iddia eden varsa, bana bu iddiayı aşağıdaki hangi kelimeye dayandırdığını söyleyebilir mi lütfen?

Engelli: 2-) Doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek, toplumsal/yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi.

***
her hastalık sakatlık değildir. o yüzden tanımda açıklayıcı parantez kullanmak sınırların/kapsama alanının belirlenmesi için önemli.
 
İnsanların belleklerindeki sözlükteki engelli anlamını değiştirmek imkansızdır.
 
Sevgili oturanboğa diyor ki;

Kimsenin "ben de engelliyim" gibi bir şey diyeceğini sanmıyorum doğrusu, diyemez de zaten.
Hatta geçtiğimiz haftalarda Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Özürlülüğün Sınıflandırılması ve Tespiti ile ilgili bir cetvel yayınladı ve oraya cinsiyet değiştirenlerin % 15-20 oranında özürlü olduğunu ekledi. Tüm eşcinsel örgütleri 'biz engelli değiliz' dedi!

Kesinlikle haklısın. :D neden " ben engelliyim " desin ki. Onlar toplumda sakat kelimesinin biraz şirinleştirilmiş hali olarak gördüklerinden engelli tanımını, engelli olduklarını kabul etmeyecektir.

Oysa burada engelli tanımı yapılırken, insanların bir özelliğinden dolayı sosyal hayattan gerekli nasibi alamamış ifadelerimizi görseler ben de eminim ki;

Ben engelliyim diyeceklerdir.
 
Rasgele bir özellik değil ki bunlar.
Şurada eşcinsellik/yaşlılık/hamilelik nasıl kapsama alanı içine koyulabilir ve 'engelli' olarak tanımlanabilir ki?: " Doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek..."
 
" Doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek..."

öne sürülerek...
Tanımdaki yanlış burada başlıyor zaten.
Engelli tanımı yapılırken ENGELLENMİŞLİK tanımlanıyor.

Ve her koşulda öne sürülerek eylemi vurgulanıyor.
Her koşulda yapılan tespitlerin YANLIŞ olduğu ifade ediliyor.
Her koşulda öne sürülerek fiilinin öznesi olan toplum ve yönetim suçlanıyor.

Ben.. F16 pilotu olmayı çok çok isterdim. Hatta taa bebekken "ne olmak istersin" sorularına ağzımdan ilk çıkan meslek "jet pilotluğuydu"..

Şimdi ben [size=2]Doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) [/size] öne sürülerek mi pilot olamadım? (veya garson, veya hattat, veya asker.........)

Yoksa körler, sağırlar, şizofrenler gibi bir engelli olduğum için mi?

Engelli terimi: SAKAT terimi veya özürlü terimi yerine kullandığımız bir terindir. Yukarıda da tarif ettiğim gibi bir sıfattır, izafi bir durumu değil, kişiyi tanımlar.

Nedense bu öne sürülerek ifadesine pegasus ve benden başka pek dikkat eden yok.

Sözlüğe bir tanım yapmak iddiasında iseniz, önce sözlük kurallarına ve imla kurallarına takılırsınız. Bunları bilmeden yapılacak herşey havanda su dövmektir.

Üstelik var olan tanımları değiştirme ihtiyacını doğuran yeni bir şey de yoktur.

Ben var olan engelli tanımımdan memnunum.

Ve bu tanımın mutasyona uğratılıp, engelli kişiyi bir -toplum/yönetim- muhalifi olmaYa adeta mecbur bırakan şekle sokulmasına KARŞIYIM.

Zaten v12 ye yukselmiş olan tanım, o şekliyle sözlüklere falan giremez.

Alper Abinin tanımı tabii ki tıbbiydi. Çünkü sorunlarımız ve çözümleri de doğrudan öncelikle tıpla ilgili......
 
Elbette "öne sürülerek" engelleniyor sakatlar.

Buradaki tartışma hakkında daha geniş bir bakış için sakatlara bakışta Medikal Model ve Sosyal Model kavramlarını iyice irdelemek gerek. KanatlıTırtıl'la benim düşüncelerimdeki fark tam da bu iki kavram arasındaki farkla eşdeğer. KanatlıTırtıl -burada dile getirdiği görüşlere bakılırsa- Medikal Modeli savunuyor, bense Sosyal Modeli.
Akademik bir makaleden birkaç alıntı işimize yarayabilir sanırım. Di,lerim herkes okur...:

[size=4][...] Özürlülük, hangi tipte olursa olsun bugüne dek ağırlıklı olarak medikal model açısından irdelenmiştir. Medikal model çerçevesinde, özürlülük büyük ölçüde bireyin yetersizliğine, patolojisine dayalı olarak açıklanmaktadır. Başka bir deyişle Özürlü bireyler çeşitli engelleri, yetersizlikleri olması nedeniyle toplumda ' normal ' bireylerden ayrı bir konumdadırlar.

Özürlü bireyleri böyle ele alış, pek çok sorunun oluşumuna yol açmaktadır. Bunların başlıcaları Özürlü bireylere yönelik ayırımcı, damgalayıcı tutumlar olarak özetlenebilir. Birey, özürlü oluşu nedeniyle 'aciz', 'yetersiz' olarak tanımlandığında bu doğrultuda müdahalelere de hedef olmaktadır. Özürlü bireye 'rağmen', onun adına çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır. Oysa özürlüler kendilerini ilgilendiren konularda yine kendilerinin karar vermeleri gerektiğini düşünmekte ve buna ihtiyaç duymaktadırlar. Bunun tersinin olması, özürlülerin kendilerini daha da sınırlandırılmış hissetmelerine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak özgüvenleri, özsaygıları sarsılabilmektedir. İntihara dek uzanan başta depresyon olmak üzere çeşitli ruhsal sorunlar geliştirebilmektedirler.

Yaşanılan bu sıkıntılar, özürlülüğe farklı bir bakışın gelişmesine yol açmıştır. Bu yeni bakış, sosyal model olarak tanımlanabilir. Sosyal model, bireyleri Özürlü kılan durumun, onların 'özürlülükleri' olmadığını ileri sürmektedir. Özürlü kılan temel faktör, toplumun kısıtlayıcı, damgalayıcı, ayırımcı ve dolayısıyla engelleyici tutumlarıdır. Bu bakış, özürlü bireylerin kendilerini toplumdan soyutlanmış değil tersine toplumla bütünleşmiş hissetmelerine ortam hazırlamaktadır. Sosyal modelin Özürlüleri toplumdan soyutlayıcı değil tersine toplumla bütünleştirici yaklaşımı günümüzde giderek artan ölçüde kabul görmektedir. Özellikle özürlü bireyler ve onların yakınları (akraba, arkadaş, vb.) böyle bir yaklaşıma büyük ihtiyaç duyduklarını dile getirmektedirler.

[...] Medikal model 1800'lü yılların ortalarında tıp ve rehabilitasyon alanlarındaki gelişmelerle birlikte ortaya çıkmıştır (22). Bu model 'ahlaki çöküntü'den çok 'patoloji' ile sınırlıdır. Ahlaki model kadar 'kötüleyici' olmasa da 'özürlülüğü olan bireye' ya da özürlülük yaşantısına değil de 'özürlülüğe' odaklanmıştır. Medikal model tüm özürlü bireylerin otomatik olarak 'kısıtlı' olduğunu varsaymaktadır (5: 22) . Buna paralel olarak da özürlü bireylerin yaşadıkları sorunlar-ahlaki modelin yükledikleri kadar çok olmasa da- ciddi bir artış göstermiştir. Olumsuz toplumsal tutumlar (damgalama, aşağılama, vb) özürlü bireylerin dışlanmasına, onların toplumsal yaşama etkin biçimde katılamamalarına neden olmuştur. Kendilerini damgalanmış, toplumdan soyutlanmış, hatta adeta düşmanlıkla çevrelenmiş hisseden özürlüler mevcut potansiyellerini ortaya koyabilecek fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel olanaklardan da çoğu kez yoksun bırakılmışlardır.
[...] Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede medikal modelin 'normal'-'anormal' şeklinde yaptığı sınıflamanın özürlü bireylere yönelik ayırımcı tutumları güçlendirdiği söylenebilir. Ayrıca modelin özürlü bireyleri 'tam' değil de 'daha az' kabul etmesi, insanların 'farklılıkları' olabileceği gerçeğine ters düşmektedir. Bu doğrultuda bazı bilim adamları medikal modeli, bir tür 'sosyal ırk ayırımı' (social apartheid) ile ilişkilendirmektedirler. Bunun nedeni medikal modelin -bazı vakalarda- özürlü olmayanların (genellikle de sağlık profesyonellerinin) özürlüleri zor kullanarak toplumdan uzaklaştırmalarını onaylamasıdır (14). Hatta Hunt (11) , özürlü bireylerin hastanelerde ve bakımevlerinde sistematik olarak 'ayaklarının kaydırıldığını', başka deyişle 'sağlıkları

ÖZÜRLÜLÜK HAKLARI HAREKETİ VE SOSYAL MODEL
Özürlülük Hakları Hareketinin başlıca amaçları şöyle özetlenebilir:

- Özürlülerin kendi seslerini dayanışma içinde toplumda en etkili şekilde duyurmak
- Özürlülerin bağımsızlığı ve 'kendi kaderini belirleme' ilkesini hayata geçirmek
- Özürlü bireylerin toplumla gerçek anlamda bütünleşmelerinin önündeki engelleri yıkmak ve savunuculuk yapmak üzere kendi inisiyatiflerinde olan örgütler oluşturmak
- Özürlü bireylerin özel ve kamusal yaşamlarını etkileyen ve düzenleyen her türlü yasayı özürlülere yönelik ayırımcı hükümlerden tümüyle arındırmak.

Anlaşılacağı üzere, Özürlülük Hakları Hareketi esas olarak Özürlülerin vatandaşlık haklarını vurgulamaktadır. Bunun temel nedeni, özürlü bireylerin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, sağlık, eğitim vb. haklarının sistematik olarak görmezden gelinmesi hatta çiğnenmesidir.

[...]Sonuç olarak, Özürlülük Hakları Hareketinin medikal modele adeta bir meydan okuma olarak doğduğu, hareketin zamanla özellikle ABD ve Avrupa Topluluğu ülkelerinde güçlendiği, özürlü bireylerin haklarına özgü 'Özürlü Bireylerin Sağlık. Durumlarına Karşı Anti Ayırımcılık Kanunu' gibi (10) yeni yasal düzenlemelerin oluşumuna ortam hazırladığı söylenebilir.

Özetle böyle bîr ortam, Birleşmiş Milletler Özürlü Bireylerin Hakları Beyannamesinde de vurgulandığı üzere özürlülüğü olan bireyin (14);

- Saygı görme ve değer verilme
- Mümkün olduğunca özgüveninin yükselmesine yardımcı olma
- Öğretim, eğitim görme ve çalışma
- Aile ve sosyal yaşam kurma
- Ayırımcı tedaviden korunma

yönündeki haklarının korunmasına ve söz konusu hakların kullanılmasının Önündeki engellerin aşılmasına fırsat verecektir.

ÖZÜRLÜLÜK SOSYAL MODELİ

Özürlülük Hakları Hareketinin ivme kazanmasıyla özürlülüğün yapısal kaynakları daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Artık özürlülüğün bireyin 'özür durumu'ndan çok toplumun koyduğu engellerden kaynaklandığı, bu engellerin özellikle ayırımcılık ve önyargıyla biçimlendiği görülmeye başlamıştır. Bu doğrultuda da sosyal model ortaya çıkmıştır. Sosyal modelin temel iddiası özürlülüğün, bireyler arasındaki fiziksel, zihinse vb farklılıkların bir yansıması olmaktan çok toplumdaki ayırımcılığın, önyargının ve dışlamanın bir ürünü olduğudur (5; 7; 8; 14; 18). Yine sosyal model özellikle özürlülük hareketi doğrultusunda özürlü bireylerin özürlülüğü olmayanların oluşturduğu bir dünyada ciddi bir 'sindirmeye' hedef olduklarını ileri sürer. Bu doğrultuda özürlü bireylerin 'Özürlülük durumları’ çevre koşullarının bireyin durumuna ne denli uygun olduğuna bağlıdır. Başka bir deyişle çevresel, fiziksel, mekansal koşullar toplumsal tutumlarla birlikte bireyi özürlü kılmaktadır. Bu koşullar altında olumlu yönde tutum değişikliği yaratmak sorunları hafifletebilecektir.

Ancak değişim kendiliğinden olamaz. Ciddi politik düzenlemeler zorunludur. Dolayısıyla özürlü bireyi ve koşullarını daha fazla dikkate alan kapsamlı sosyal politikalar ve özürlülük politikaları değişim yaratmada ve hızlandırmada en temel araçlar arasında sayılabilir (8) . Politika belirleme boyutunda adımlar atarken ayırımcılığın aşılması yönündeki tedbirlere ayrıca önem verilmesi gerektiği de vurgulanmalıdır. Kuşkusuz açıkça ayırımcı tutumlar sergilenmeyebilir. Ancak özürlüleri ve onların sorunlarını, ihtiyaçlarını ve beklentilerini görmezden gelmek ya da önemsememek de ayırımcılık kategorisinde değerlendirilebilir. Böylece özürlülerin gerçekten 'açınılacak' bir konuma sürüklenmelerine uygun ortam hazırlanmış olur.

Özürlülük hareketinin ürünü olarak ortaya çıkan sosyal model, özürlü bireylerin zihinsel ya da fiziksel durumlarından ötürü toplumla bütünleşmelerinin engellendiğini savunmaktadır. Bu engeller tekerlekli sandalyeyle çıkılamayacak basamaklar, yüksek kaldırımlar, duvarların yüksek kısımlarına monte edilen elektrik anahtarları gibi mekansal engeller olabileceği gibi özel alt sınıflar gibi eğitimsel nitelikli engeller de olabilir. Bunların yanı sıra depo niteliğindeki tedavi ve bakım kurumları da tıbbi engeller kategorisinde düşünülebilir.

Özürlülük Hareketinin oluşturduğu zemin üzerine inşa edilen sosyal model medikal modelin adeta anti tezidir. Light (18)'in da belirttiği gibi modelin oluşumu, 1983 yılında İngiliz Vic Finkelstein, Mike Oliver ve Colin Barnes ile ABD'li Gebren De Jong gibi kendileri de fiziksel özürlü olan akademisyenlerin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Model hernekadar fiziksel özürlü bir grup akademisyen tarafından gerçekleştirilmiş olsa da kısa sürede tüm dünyada her özür grubundan insanı kapsamıştır. Özürlülük, sosyal model çerçevesinde 'bir bozukluğa veya noksanlığa sahip olmanın sosyal sonuçlan' olarak tanımlanmıştır (18). Bu açıdan bakıldığında sosyal model, medikal modelin 'özürlü bireyin yetersiz kabul edilmesi' yönündeki tezinden çok daha farklı bir tez ileri sürmektedir.

Sosyal model ile medikal model arasındaki temel bakış farklılığı, fiziksel özürlülük örneğinden hareketle şöyle özetlenebilir (13):

MEDİKAL MODEL
SORUN ÜZERİNDE ODAKLAŞMAKTADIR

- Kavanoz kapaklarını, kapıları açmakta zorlanan veya açamayan eller
- Uzun süre ayakta kalmakta zorluk çekme
- Binalardaki merdivenleri çıkmakta başarısız olma
-Yapamayacağını düşündükleri için insanların Özürlü bireye İş vermemeleri

SOSYAL MODEL
ÇÖZÜM ÜZERİNDE ODAKLAŞMAKTADIR

- İyi düşünerek dizayn edilmiş kavanoz kapakları, otomatik kapılar
- Kamuya ait yerlerde oturabilecek daha fazla sayıda koltuk
- Tüm binalarda rampa ve asansörler
- İnsanları 'sorun aramak' yerine özürlülerin 'yeteneklerini görmek' yönünde eğitmek

Medikal model, özürlü bireyi genel olarak tekerlekli sandalyeye ve eve mahkum, merdivenleri çıkamayan, yardıma ihtiyaç duyan, tedaviye ihtiyaç duyan, ellerini kullanamayan, yürüyemeyen veya göremeyen, doktora veya kurumsal bakıma ihtiyaç duyan insanlar olarak görür. Böyle gördüğü için de özürlü bireye genellikle şunları söyler (13):

- Sen acı çekiyorsun
- Sen bir 'sorun'sun
- Özürlülüğünün tedaviye ihtiyacı var
- Yaşamına ilişkin kararları veremezsin
- Profesyoneller tarafından bakılmaya ihtiyacın var
- Asla özrü olmayan birine eşit olamayacaksın.

Sosyal model, toplum sahnesinde oynanan 'oyun'da baş kahramanın özrü bulunmayanlar olmasına karşı çıkar. Modele göre oyunun kahramanları özürlü veya özürsüz olabilir. Ancak sosyal model şuna da dikkat çeker: Filmlerde 'esas kahraman'lar bugüne dek hep 'sağlıklı1, 'özrü olmayanlar' olmuştur, özürlüler genellikle ya kötü rollerde (şeytan, büyücü, vb) ya da acınacak durumda öne çıkmışlardır. Gerçek yaşamda da beyaz perdedekine benzer bir durum söz konusudur. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi toplumsal yaşamda genel olarak medikal modelin izleri görülebilmektedir. Başka bir deyişle 'farklılık' ya da 'noksanlık'tan hareket edilmektedir.

Sonuç olarak, medikal model özürlülüğe 'ayırım', 'farklılık' ekseninde bakarken sosyal model 'bütünleşme', 'kaynaşma' ekseninde bakmaktadır.

SONUÇ
Medikal modelin tersine, sosyal model, özürlü bireyin kendisinin değil toplumda ona dayatılan engellerin sorun oluşturduğunu ileri sürmektedir. Gerçekten de özürlü bireyler, olumsuz toplumsal tutumlar, istihdam koşullarının yetersizliği, işsizlik, yoksulluk ve düşük gelir, özürlüleri dikkate almayan yapılaşma (iyi dizayn edilmemiş binalar, vb.), kaynaşmış değil ayrışmış eğitim sistemi, fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet gibi çok çeşitli ve çok boyutlu sorunlarla karşı karşıyadırlar. Sosyal hizmet uzmanları bu sorunlar karşısında örgütlü davranabilme ve özürlüyle beraber düşünebilme becerisine sahip olmalıdırlar. Sosyal model aracılığıyla toplumun özürlü bireyi daha da kısıtlamasının, sindirmesinin ve engellemesinin önlenmesinde etkili olabilirler. Böylece özürlülerin toplumla gerçek anlamda bütünleşmeleri için uygun zemin hazırlanmış olacaktır.

Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN
Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Hizmetler Yüksekokulu
Öğretim Üyesi

Makalenin tamamı: www.engelliler.biz/SosyalBakis/smcoy_cigdem_arikan.htm
[/size]
 
Sevgili oturanboğacımmmmmmmm :D

Rasgele bir özellik değil ki bunlar.
Şurada eşcinsellik/yaşlılık/hamilelik nasıl kapsama alanı içine koyulabilir ve 'engelli' olarak tanımlanabilir ki?: " Doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek..."

Yine bu tanımlamadan yola çıkarsak yaşlılık bu tanımın içine cuk diye oturuyor.

Herşeyden önce sonradan meydana geliyor.( Madde 1 )

Sonradan meydena gelen bir sürü hastalığı içinde barındırıyor ( Madde 2 )

Vucunda görsel bozukluklar olmuyor diyemezsin.Hangi yaşlı gençliğindeki gibidir ?

Görsel olarak bedeninde bir sürü bozukluklar ortaya çıkabiliyor.

İşlevsel olarak eskiden yaptığı yada artık normal olarak görülen gençlerin yaptığı hiç bir işi yapamıyor.

Ruhsal olarak gençliğinde o kişi asla değil. Yaşadığı gelgitler oldukça fazla.

Ve hani sakatlara yılda bir düzenlenen sakatlar haftası gibi bir çalışmamız var ya, aynısını onlara bayramlarda uyguluyoruz. Hatırladığımız zamanlar sadece bayramlar. Yaşlılar günü de var bu arada haberinizi olsun. :D

Artık eskisi gibi olmadığından kendi çocukları tarafından bile terk edilerek ölümü bekledikleri yerler var. Tam anlamıyla bazı yaşlıların büyük çoğunluğu bir kenara bırakılmış ve insan gibi değerlendirilmemekte artık hem aileleri, hemde toplum tarafından... yine vs. vs....

Gerçekten yaşlılara yaşengelli tanımı yapılmalıdır. Şaka yapmıyorum çok ciddiyim. İşin ilk başında bende kendime bu anlamda güldüm ama engellilik bu kadar tartışılacak bir olguysa bu tanımın içinde olmayı en çok hak eden gurup yaşlılar diye düşünmekteyim artık.

Diğer saydığın hamilelik, içinde buna benzer şeyler inan üretirim ama yaşlılar kadar etkileyici bir şey ortaya çıkmaz . Ancak hamilelikte sonradan meydan gelen işlevsel, ruhsal,görsel farklılık yaşanabilen bir olgudır, valla kendimden biliyorum. Ben bir anneyim çünkü. Bunu sıradan bulma sakın. Bir dünya mucizesidir, sadece mutlu sonla biten bir engelliliktir.

Eşcinseller ise yaşlılardan sonra bu engelli kavramına bu tanım gereği kesinlikle uyan özellikler gösteririr.

Doğuştan yada sonradan, kısacası farkındadır önceleri yada farkında değildir,bir süre sonra kendi cinslerinden farklı biri olduğunun gerçeğini yaşar.

Fiziksel olarak bir cinsiyetin aynısını yaşarken o kendi bedenini farklı bir cinsiyetin gölgesinde hisseder.

Doğal olarak toplumda bunun gibi farklılıkların yaratacağı duygu ve düşünceyi bildiğinden , kendisiyle ilgili soruları önce kendisine sorduğundan düştüğü ruhsal bunalım bana göre oldukça zor bir dönemi içinde barındırmalı.

Ve bu özelliğinden dolayı toplum tarafından nasıl karşılanacağını bildiğinden toplumun büyük bir kısmını oluşturanların dışında bir cinsellik eylemiyle fiziksel bir farklılık yaşar.

Ha dersen ki bana, artık günümüzde eş cinsellere farklı bakmamız lazım. Onlar bu toplumda farklı bir sınıf oluşturuyor. Hatta eşcinsellik bir ayrıcılıktır. Yüzyıllardan beri taa antik Yunan ve Roma da eşcinsellik kutsanmıştuır ..... tamam derim o zaman onlar engelli değildir ben engelliyim kardeş bu anlamda. Çünkü bu normalliğin karşısında bir anormal olmalı ki ben gönüllü anaormalliğe soyunurum hiç çekinmeden.
 
Oooo öyle zorlamayla, dünya üzerinde engellenmemiş kimse yok ki!
Keza aynı zorlamayla, Özürlüler Kanun'Ndaki 'özürlü' tanımını da herkese uydurabilirsiniz: "Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiyi,"

Bence o kadar kasmamak lazım :)
 
Yaşlılık konusunda, andanteye katılıyorum ben de..:(

Şimdi anımsayamadığım bir tarışmada meoipus, ABD'de mimari düzenlemelerin engelliler baz alınarak değil, yaşlılara göre yapıldığı, böylece engellilerin de rencide edilmediği mealinde bir şeyler yazmıştı. Doğrusu da bu bence.. ;)

Buradan yola çıkarak; yaşlıları da bir engelli grubu içinde görebilmek pekala mümkün!

Diğerleri için no comment. ;)
 
Oh be nihayetttttttttt,

Oooo öyle zorlamayla, dünya üzerinde engellenmemiş kimse yok ki!

Ben ne diyorum zaten sevgili oturanboğacım? Engelli kelimesi ilginç bir kelime, ve dünyada tüm insanlar bir anlamda engellidir.

Ve bu kelimenin yapısındaki anlam zaten bunu bu hale getiriyor. Vefa çok haklı, engelli kelimesi ne adına olursa olsun bir durumu belirten sıfat niteliğinde de ondan.

Bu arada sevgili dost baben yaşengelliği benimle paylaşan ilk dost olarak sana teşekkür ediyorum. Bu da engel gurubuna dahil olduğu zaman bir düşüncem iki kez kanıtlanmış olacak.

Tüm insanlar engellidir.

Nasıl olsa yaşlanacağımızdan hiç bir engelimiz olmasa dahi yaşengeline takılacağız. Seni seviyorum. :D :D :D
 
Yıllarca Bilgisayar programcılığı yaptım.
Dolayısıyla konuları analiz ederken parçalara bölüyoruım.
Bütünde sağlıklı çalışıp çalışmadığına bakıyorum.
Mantıkla gidiyorum...En önce ve genellikle sadece mantıkla tartıyorum.


Ben bir modeli savunmuyorum. Dolayısıyla diğer modeli körü körüne karşıma almıyorum.

....... * * * ........

Doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, sakatlıklar (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek, toplumsal/yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi.

:) Her şey bir yana.. Da bu ruhsal farklılıkları nasıl tespit edeceksiniz?

Ruh nedir?
Ruh nasıl tespit edilir, ölçülür?
Ruhsal fark nedir?
Evrende gelmiş geçmiş ruhlar içinde, Aynı olan iki ruh var mıdır? (ruh ikizi geyiği yapmayın)

Ruhsal farkı öne sürülerek, toplumsal/yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi... ne yapabilir ki?

......... * * * ...........

... öne sürülerek, toplumsal/yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi...

Üstteki tanımdaki gibi,
Toplum/Yönetim e rağmen değil..
Toplum/Yönetim ile beraber çözüme gitmeliyiz.

Üstteki tanıma göre, sakat kişi, Toplum/Yönetim e karşı durmak için, mücadele için... Toplum/Yönetim in kullandığı Bağımsız Değişkenleri (argüman) kullanmalıdır. Bu Bağımsız Değişken de Siyasettir.

Dolayısıyla sonuç olarak, daha evvel de yazdığım ve tanım sahibince de kabul edildiği gibi bu tanım (engelli hareketine atıfta bulunan) siyasi bir tanımdır.

......... * * * ........

Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN' Alıntı:
Medikal model, özürlü bireyi genel olarak tekerlekli sandalyeye ve eve mahkum, merdivenleri çıkamayan, yardıma ihtiyaç duyan, tedaviye ihtiyaç duyan, ellerini kullanamayan, yürüyemeyen veya göremeyen, doktora veya kurumsal bakıma ihtiyaç duyan insanlar olarak görür. Böyle gördüğü için de özürlü bireye genellikle şunları söyler (13):

- Sen acı çekiyorsun
- Sen bir 'sorun'sun
- Özürlülüğünün tedaviye ihtiyacı var
- Yaşamına ilişkin kararları veremezsin
- Profesyoneller tarafından bakılmaya ihtiyacın var
- Asla özrü olmayan birine eşit olamayacaksın.

Yukarıda alıntı yaptığım makalede Sn.Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN malesef tespitlerini taraflı, önyargılı, yönlendirici biçimde yapmıştır. Kırmızıyla işaretlenen örnek maddeler bilimsel değildir. İzafidir.

Üstelik Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN bu makalede ÖZÜRLÜ terimini kullanmıştır. Yani bu makaleden çıkıp engelli terimi için tanımı yapıldığında, yine özürlü=engelli=sakat olacaktır.. Ki zaten öyledir.

Alper Abinin dediği ve tüm tanımlarda belirtildiği gibi, engellilik tıbbi nedenli bir durumdur. Ve bunun -genellikle olumsuz sosyal sonuçları- meydana gelir. Bu sonuçlardan tabii ki "her zaman" engelli birey sorumlu tutulamaz. Nadiren de olsa (aslında pek de nadir değil, çünkü engelli/sakat/özürlü deyince akla şıp diye gelen dilenci modelinden bizzat bireyler sorumludur) birey kendini geliştirme adına bir çabada bulunmadığı için sorumludur.

Toplum-Yönetim le beraber, çeşitli alanlarda çalışarak çözüm bulunmalıdır.

:)
 
"ruhsal" sözünün geçmediği hiç bir sakat/engelli/özürlü tanımı yoktur. Üstte de alıntıladığım üzere Özürlüler Kanunu da buna dahildir...

Elbette "Toplum/Yönetim e rağmen değil". Toplumda/yönetimde engel koyan/engel kaldırmayanlara karşı/onlara rağmen, toplumdaki tüm duyarlı kişilerle beraber...

Dünya üzerinde Medikal Modeli benimseyen insan hala var mı, bilmiyorum doğrusu. Hele akademik açıdan benimseyen, hiç okumadım. Tabii son 30-40 yıldan bahsediyorum. Ondan önce Hitler gibi üstün ve kusursuz abiler sorunlu/sağlıksız/sakat canlılar hakkında gereğini yapıyordu çok şükür.
 
Yazıyı okudum. Ancak medikal modelin algılama şeklini kabul edebilsem de bu algılamanın akabinde medikal modele yüklenen tutumun tam da böyle olmayabileceğini düşünüyorum. Doğrusu hitlervari bir yaklaşımla medikal bakışın özdeşleştirilmesi biraz indirgemeci geldi bana. Çünkü medikal bakışta sosyal bakışta az olan bir gerçekçilik var gibi.

Nedense sosyal modelin söylemi çok daha kabul edilebilir görünsede engelliliği salt sosyal rollerle açıklaması eksik yanını oluşturuyor gibi. Medikal model de eğer kendisine bu yazıda atfedilen sosyal duyarsızlığa sahipse benzer bir eksikliğe sahip.

Ben nedense bu ikisini arasında bir yerlerde oturacak bir yerler olması gerektiğini düşünüyorum. Bu oturacak yerin nasıl olması gerektiği, sınırların nereden çizileceği hakkında bir fikrim yok. Sadece böyle hissediyorum.
 
Lütfen uç noktalara yönlendirmeyin. :) Banane Hitler den ya. Model kavramını ben atmadım ortaya.

Oturanboga' Alıntı:
Elbette "Toplum/Yönetim e rağmen değil". Toplumda/yönetimde engel koyan/engel kaldırmayanlara karşı/onlara rağmen, toplumdaki tüm duyarlı kişilerle beraber...

O halde yapılan "engellenmişlik" tanımının değişmesi şart. Zira o tanımda her koşulda -öne sürülmek- ifade ediliyor ve her koşulda özne toplum/yönetim oluyor.
 
İki bakış arasındaki en temel fark kanımca şu: Medikal model en öne sakatlığı koyuyor, onu sorunsallaştırıyor (ve dolayısıyla onu düzeltmeye çalışıyor), Sosyal Model ise sakatlık halini ikinci plana atıp, en öne engellenmişliği getiriyor, bunu sorunsallaştırıyor (ve dolayısıyla onu düzeltmeye çalışıyor).
En iyimser bakışla bir öncelik tercihi yani.
Bülent deyince insanların aklına hastalık mı gelsin, yoksa tekerlekli sandalyesiyle merdivenin dibinde engellenen biri mi? Hastalık gelirse, sorun Bülent'tedir, Allah selamet versin... Diğeri gelirse, o merdivenlerin Bülent'e uygun yapılması için birilerine işaret edilir, sorumluluk yüklenir.

Şöyle bir örnek vereyim: İnternette arama motorlarını (google, yahoo vs.) hepimiz kullanırız. Yerli arama motorlarının neredeyse tamamına yakınında sakat/engelli ile ilgili siteler Tıp ya da Kişisel Siteler üst başlığının altında dizinlenirler. Yani Türkçe düşünen birinin aklına sakat/engelli dendiğinde ilk olarak sağlık sorunları gelir. Oysa ne ben hastayım ne de Vefa! :)
Yabancı dildeki arama motorlarında ise sakat/engelli ile ilgili siteler Toplumlsal/Sosyal Gruplar üst başlığının altında dizinlenir! Çünkü orada önemli olan sakatlığın tıbbi yanı değil, sakatlık öne sürülerek engellenmek/kısıtlanmak/göz ardı edilmektir. Sorun budur ve sakatlar bu sorunu yaratanlara kaşı mücadele ederler... olmayan ayağına karşı değil! :)

İşte ben de bu misal, engelli tanımını yaparken engellenmişliğe özellikle vurgu yapılmasından, hatta insanların gözüne gözüne sokulmasından yanayım :)


Not: Türkçe arama motorlarına 3-4 yıldır mesaj yazar ve engellilerle ilgili sitelerin TIP üst başlığından değil, Toplum/sosyal üst başlığından yayınlanmasını isterim. Bazısı kabul etti, bazsından ses çıkmadı...
 
Üst Alt