* Cuma günü bardaktan değil kovadan boşalırcasına yağmur yaşadık.
* Cumartesi sabahı güne çiseleyen bir yağmurla başladık.
* Sabah 08:00 gibi piknik alanındaydık.
* Masaları sağdan soldan çekiştirerek önceden tespit ettiğimiz yere topladık.
* Çiseleme devam ediyor.
* İşi garantiye almak için kafenin çardağı altında masaları birleştirdik.
* İlk kafile geldi; çiseleme devam ediyor ve yetmezmiş gibi rüzgar çıktı iyimi!
* Otogardan gelecek olan herkes geldi, yavaş yavaş İzmir'den gelenler dökülüyor.
* Çiseleme kesildi güneş açtı, Buca belediyesi kumanyaları getirdi.
* Bizim masalara okuldan öğrenciler gelmiş kahvaltı yapıyor. Islak banklara oturan çocuklar bizim için istemeden de olsa kurulama işlemi yapıyor
* Hava duruldu, rüzgar ve yağmur birden bire kesildi; güneş açtı.
* Piknik masalarına geçiş yaptık.
Allah'tan hava açtı ve istediğimiz gibi ağaçların altında oturabildik. Yoksa onca getirilen yiyecek ve içeceği kafe içinde tüketmemiz zor olurdu. Masaların üstü muhteşemdi. Günlerdir acaba yeterli gıda gelmezde millet dışardan karnını doyurmak zorunda kalırmı diye düşünüyordum. Ama kelimenin tam anlamıyla şahane bir piknik donanımı oldu. Kakaolu meyveli ve ıslak kekler, börekler, pastalar, poğaça, sigara böreği, meyve, mercimek köfte, kurabiye, patates salatası, yaprak sarma, soğuk sandviç, dondurma, turta ve belkide göremediğim başka şeyler.
Kimimiz daha önceden birbirimizi tanıyorduk, kimimiz yeni yeni arkadaşlarla tanıştık. Saatler ilerledikçe denizin uzak noktasında kararan havayı, çakan şimşekleri gördük. Her an bizim üstümüzede yağar diye bekliyoruz
Vakti olmayanlar ayrılıyor, geç gelenler guruba ekleniyor. Listede adı olupta gelmeyenler, adı olmadığı halde gelenler sayımız bazen azalıyor, bezen artıyordu.
Akşama doğru beklenen yağmur tepemize geldi, çiseleme başladı. Allah'tanki engelli kafeteryasınada o gün çok az kişi geldiği için yer çoktu. Çardak altında tekrar masalarımızı birleştirdik. Çaylarımızı kahvelerimizi içtik. Artık akşam oluyor, sayımız azalıyordu. Saatler 19:30 olduğunda kafe kapandı ama bizler akşam sefası yapmaya başladık. Hava öyle bir açtıki, gökkuşağı eşliğinde güneşlenmeye başladık. Deniz çarşaf gibi, yüzümüze vuran akşam güneşi, muhabbetin şeker gibi olduğu anlar başladı. Şehir dışından gelen arkadaşlarımızı otogara bırakmak için yola çıktığımızda, baktık ki daha zaman var. Fuara bir kafeye gittik. Orada son saatlerimizi nasıl geçirdik anlatamam. Acemi bir dj. eşliğinde oryantelde yaptık, dansta ettik. Artık kum saatindeki taneler azaldı, vakit tükendi... Otogara Koca Çorumlu ve Sırdaş arkadaşımızı götürürken, Miko, Gebermiyesice, Kral Alfonso'nun evine gittiler. Sırdaş'ı otobüse bindirdik ama, Koca Çorumlu Ahmet abimizi bir gün sonra gitmek üzere bizde misafir etmek için kandırdık. Bol sohbet ve dedikodulu
bir geceden sonra Koca Çorumlu pazar günü bizden ayrıldı. Şimdi tam anlamı ile organizasyon bitmiş, damaktaki tadları kalmıştı. Ben saat 17:00 gibi bir yattım, bu sabah işe gelmek için 07:00'ye kadar 14 saat deliksiz uyumuşum.
Herbirimizin orada mozaiğimize katkısı oldu. İsimler yazarsam unuttuğum biri olur gücenir, gelen tüm arkadaşlarımıza sağolun varolun diyorum. Çok tatlı, çok patatesli, çok sarmalı, çok muhabbetli, çok şeker bir gün geçirdik. Emeklerinize, yüreklerinize sağlık. İyiki varız, iyiki birbirimizden haberimiz var. İnşallah bilmeden kimseleri kırmış bir hareketimiz olmamıştır. İnşallah herkes tatlı ve huzurlu dönmüştür.
Bu yaz aynı yerde mangal partisi için ben planlar kurmaya başladım, sizde aklınızın bir köşesine yazın ve unutmayın.
Not: İşlerimi bitirince çok ama çoooook resim ekleyeceğim.