Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Dünya Müziği ( Her Telden Nağmeler )

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Şarkıcı dediğin bağırmamalı. Şarkıya ruh katmalıdır. Bir çok kişinin sesini güzel bulduğu şarkıcıyı ben beğenmem. Sesi çok güzel olsa da yorumu yetersiz şarkıcıları asla sevemedim.
Akşam olup herkes yuvasına çekilip sazımla başbaşa kaldığım anlarımda onunla beraber söylediğimiz türküleri hiç bir şarkıya, şarkıcıya değişmem doğrusu.
Bazen de enstrumantal müziği tercih ederim. Enstrumantal müzik dinleyenin hayal gücüne, duygu yüküne bağlı olarak anlam kazanıyor. Ne hissedeceğine duyguların karar veriyor. Şarkıyı söyleyen biri olunca sanki sen onun hisstiklerini hissetmiş gibi oluyorsun.
Örneğin; Kitaro. Kitaroyu dinlemenizi tavsiye ederim. Kitaro maddeyi notaya taşıyan muazzam bir sanatçıdır bence. Onun eserlerinde ki duygu yüküne hayranım.

Bu yazı, sevgili üyemiz fuzulim' indir
 
KİTARO




Asıl adı Masanori Takahashi olan Kitaro, Vangelis ve Yanni gibi bu müziğin en çok tanınan temsilcilerinin başındadır. Ancak, diğerlerinden farklı olarak, müziklerinde Batı formatlı ezgilerden ziyade, parçası olduğu Uzak Doğu kültürünün izleri görülür.

4 Şubat 1953’te Japonya’da dünyaya gelen Kitaro, müzikal ilgi ve becerisini kendi imkânlarıyla geliştirmiş, lise döneminde kurduğu “Albatross” adını taşıyan müzik grubuyla bu alandaki üretiminin ilk eserlerini ortaya koymuştur. Kitaro’nun hayatınını değiştiren iki önemli olay, dönemin ünlü müzisyenleri Fumio Miyashita’yla ve onunla dünya turuna çıktığında Almanya’da karşılaştığı Klaus Schulze’yle tanışması olmuştur; zira ruhsal tedavi ve meditasyon müzikleri yapan Fumio Miyashita sayesinde müziğe bakışı değişmiş, Klaus Schulze vasıtasıyla da ileride müziğinin ana enstrümanı olarak kullanacağı “synthesizer”la tanışmıştır.

Kitaro’nun dünyayı dolaşma macerası, Tayland, Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerine yaptığı gezilerle devam eder. Felsefi anlamda olgunlaştığı bu dönemlerde, gezip gördüğü yerlerden aldığı etkileri müziğine yansıtmayı da iyi başarmıştır. Hayata bakışını kendi ağzından şöyle özetler, “İç huzuruma kavuşmamı sağlayan olay, doğduğum şehirden kilometrelerce uzakta ve de ona kesinlikle benzemeyen bir başka ülkede, mesela Kalküta’nın herhangi bir sokağındaki bir dilenciyle eşit olduğumu farketmemdir”.

Müzikal anlamdaki bilinen ilk çalışmaları 1980’lerin başından itibaren ortaya çıkmaya başlar. Bu dönemden sonra müziğinde de olgunluk dönemine geçer. Yaptığı müziğe kesin bir etiket koymak yanlısı değildir; genel olarak “müziğinin ruhsallığı çağrıştırdığını ve önemli olan şeyin dinleyiciyi düşünme ve hissetmeye sevketmesi” olduğunu söyler. Yanni’yle benzer yönleri, her ikisinin de müzikal yazma ve okuma eğitiminden yoksun olmasıdır; nota bilgisi olmadığı için kendi tarzını kendisi yaratmıştır, notalar yerine resimler çizer.


Enstrüman çalma becerisi ise Vangelis gibi çeşitlidir, birçok tuşlu, vurmalı ve üflemeli sazı çalabilme yeteneğine sahiptir. Felsefi inanışı ise Budizm ve Şinto geleneklerini temel alır.
Kaynak
 
Farid Farjad
1938 yılında tahranda doğmuş, Müziğe kendi kemanıyla yorum getiren bir sanatçı. Bir albümünü ilk dinlediğimde türk müziğinden alıntı yaptığını düşünmüştüm. Meğer bizim birçok sanatçımız dışardan alıntı yapıyormuş:)
Türk müziği diye dinlediğimiz bazı eserlerin asıl kaynağını öğrenmek ve orjinalini dinlemek istiyorsanız Farid Farjad' ı tavsiye ederim.
Çok eski kayıtlar olsa gerek ki farid farjad ın piyasada bulunan yada benim dinlediğim tüm yorumları steryo değil Mono kayıt.
Ama yinede dinlemeye değer. Kafa dinlendirici müzikler sınıfına aldığım bir tarz sahip.
 
Sevgili arkadaşlar,

New Age tarzının dünyada önde giden besteci ve yorumcularından bir tanesi de bildiğiniz gibi Tuluyhan Uğurludur.

Kendisinin 27 Mayıs tarihinde okulumuzun katkılarıyla Aya İrini de verdiği konser gerçekten büyüleyiciydi. Son CD.si Dünya Başkenti İstanbul dan seçkin örnekleriyle herkesi büyüledi.

Konuyla ilgili bilgiyi, yani bu yeni cd. ilgili bilgiyi aşağıda verdiğim linkte bulabilirsiniz;

Tuluyhan Uğurlu

Ben aşağıya öğrencilerimizin kendisiyle yaptığı konuşmayı aktarıyorum;

1) Türk bestecisi Cemal Reşit Rey in öğrencisi olmak nasıl bir duygu?

Bu ayrıcalığı çok iyi anlayacak yaşta değildim Cemal Reşit Rey le tanıştığımda. Çok küçüktüm ve ona zaman zaman derse gidiyordum. Asıl piyano öğretmenim Necla Tİner di. Anımsadıklarım beni hep özel olmaya yönlendirmesiydi. Beste yapıp yapmadığımı sorardı. Zaten onun için iyi piyano çalmak doğal olarak hepimizde varolması gereken bir özellikti. O, ayrıcalık istiyordu ve sanıyorum kendim gibi olma kararımın temelinde onun öğretisi yatıyordu.

2) Kendinizi diğer Türk piyanistlerinden ayrı tutuyormusunuz?

Bunu ben bilemem. Ben kendimi çalıyorum. Başkaları beni dinleyip, beğeniyor ya da beğenmiyor. Sadece şunu söyleyebilirim. Ben kendi dünyamda yaşıyorum ve kimse ile bir mücadelem bir meselem, rekabetim yok. Benim yarışım sadece kendimle.

3) Eserlerinizi ve eserlerinizin özelliklerini kelimelerle ifade etmeniz gerektiğinde hangi cümleleri kullanırsınız?


Ben içimden gelenleri yazıyorum. Şu tür müzik yazmalıyım gibi bir kaygım hiç bir zaman olmuyor. İlham geliyor ve müzik oluşuyor. Ismarlama eserler konusunda da sorun yaşamıyorum. Zaten benden benim felsefeme, benim müziğime uygun eserler isteniyor. Konunun mesajı üzerinde düşünüp, yine görevi ilhama bırakıyorum. Hep söylediğim bir şey var: İlhama fazla müdahale ederseniz ilham olmaktan çıkar. Sonra günün birinde bir daha uğramamak üzere sizi terk edip gider.

4) İstanbul a büyük bir bağlılığınız olduğu kesin. İstanbul da yaşayan biri olarak görmediğim bu özellikleri siz nasıl oluyor da fark edebiliyorsunuz? Çocuklara anlatmanız gerekirse İstanbul u nasıl anlatırsınız?

İstanbul u bir insan olarak düşünüyorum. Çok şey yaşamış, görmüş ve yaşadıkları onu bilgeleştirmiş. İçinde hep bir gençlik ateşi yanan, yeniliğe her zaman açık bir insan. Güzelliği öylesine muhteşem ki, ne yaparsanız onu çirkinleştiremiyorsunuz. İstanbul başlıbaşına bir dünya, bir kainat. Dünya Başkenti İstanbul da anlattığımız gibi bu coğrafya da herkes biraz İstanbul lu, herkes biraz yabancı. Bu nedenle İstanbul halkı dünyanın en yardımsever halkıdır. Ve en önemlisi Bizans tan bu yana farklılıkların uyum içinde kavgasız yaşadığı dünyadaki tek kent İstanbul.

5) Eğitimizi yurt dışında tamamlamışsınız. Çoğu müzisyen bir daha doğduğu topraklara gelmiyor bile. Sizi buraya çeken özellikler nelerdir?

Ben Anadoluyum. Ortadoğuluyum. Buralar benim vatanım. Onlar burayı terk edip gidiyorsa bu onların sorunu., ben buralardan kopamam.

6) Müzisyen olmak kolay bir şey mi?

Eğer yeteneğiniz varsa müzisyen olmak çok zor değil. Siz tüm kalbinizle inandığınız yolda yürüyorsunuz ve bilmediğiniz mistik güçler size yardımcı oluyor.

7) Bestelerinizi yaparken İstanbul un dışında nelerden ilham alırsınız?

Kainat, doğa, tarih, Anadolu, efsaneler,, çok eski felsefeler.

8 ) Senfoni Türk te kendi çalgılarımızdan bağlamayı da kullanmışsınız. Bunun dışarıdaki etkisi nasıl oluyor, kısaca açıklayabilirmisiniz?

Siz iyi bir müzik yaparsanız dünyanın her yerinde alkışlanır, takdir görürsünüz. Senfoni Türk te bağlama , Dünya Başkenti İstanbul da rebab, kaval ve ney kullandım. Kimse bunlar nedir diye düşünmeden müziği beğendi ve her iki albümde büyük beğeni kazandı.

9) Bir yazınızda"sanatçı bencildir "demişsiniz. Bu cümlenizle ne demek istediğinizi açıklayabilirmisiniz?

Üreten bir sanatçı kendine dönüktür. Eğer kendi dünyasında yaşamazsa üretemez. Çevresiyle çok ilgilenirse kendi gibi olamaz. Biraz bencil olmalıdır ki, içinde doğumu bekleyen eserler beslenip dışarı çıkabillsin.

10) Tüm bestelerinizde doğaçlamayı kullanma sebebiniz nedir?

Doğaçlama yeni beste arayışını içerir. Tüm klasik besteciler doğaçlamalarıyla ünlüdür. Doğaçlama yapmak biraz da besteci olarak kendinizi sınamaktır. Sahnede yeni heyecanlar aramaktır. Yılda yüz kadar konser veren bir sanatçı hep notalara bağlı aynı şeyleri çalıyorsa bunun zevki kalmaz bence. Doğaçlama yapıp, her seferinde esere yeni açılımlar getirebiliyorsanız bu hem seyirci, hem de sanatçı için doyulmaz zevktir.

11) Konser yerleriniz de oldukça ilginç Konser salonunun dışında halkla iç içe konserler vermek sizce nasıl bir duygu?

Bu bir seçim meselesi. Ben halkın içinde olmayı seviyorum. İçinde bulunduğum mekandan beslenmeyi seviyorum. Etkilendiğim bir mekanda daha farklı çalıyorum ve bu duygular dinleyicilerime de geçiyor. Her konserde birlikte farklı mutluluklar yaşıyoruz.

12) Pekii özel yaşantısında Tuluyhan Uğurlu nasıl biridir?

Sıradan sade. Bazen Beylerbeyinde bir lokantada, bazen Bağdat Caddesinde bir kafede, sıkça Sultanahmet te, bir kaç gün hiç çıkmamak üzere kendi evinde yaşayabilen bir insanım. İçki içmeyi ve içkili ortamlarda bulunmayı sevmediğim için barları, gece kuluplerini tercih etmem. Ancak asıl yaşadığım yer galiba konser mekanları, kulis, ve sahne...

13) Tuluyhan Uğurlunun en sevdiği müzisyen kimdir?

Johannes Sebastian Bach

14) Kendi yaptığınız müziğin dışında da müzik dinlermisiniz ve hangi müzik türüdür bu?

Çeşitli müzikler dinlerim. Yeni akımlar her zaman ilgimi çeker.

 
Başlık çok uzun olduğundan şu an okuyamadım... Zamanla okumaya çalışacağım...

Chris Spheeris'in hemen hemen tüm albümleri mevcut...

David Arkenstone'u tavsiye ederim...
- Border Journey
- Desert Crossing
- Inshallah
- Caravan of Light

Bunların her biri doğu motifleri ile süslü muazzam eserlerdir...

Mike Batt'ın "Arabesque" parçası da hayli lezizdir...

Azam Ali'nin solistliğini yaptığı "Vas" adlı grubun kimi parçaları da güzeldir...

Bize dönecek olursak Omar Faruk Tekbilek'in albümlerini mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim...

Bir de Mercan Dede'nin hemen hemen tüm albümlerini tavsiye ederim fakat özellikle son albümü "Nefes" harika bir albüm olmuş...
 
sabahtan beri bu bölümdeyim :) yahu okulda 4 yıldır öğrendiğimiz dersleri, aşina olduğum konuları burda ders tekrarı babında tazelemiş oldum :) teşekkür ederim hepinize :)
Türk Müziği Konservatuarı öğrencisi olarak Türk Müziğiyle olan ilişkim daha fazla tabii :) Dünya müziği içinde Türk ezgilerini duyurması ve tanıtması açısından önemli sanatçılarımız var. Bende bunlardan biri hakkında copy/paste yaparak tanıtmaya çalışayım :)

MERCAN DEDE
Arkın Ilıcalı, 1966 yılında B Bursa'da dünyaya geldi. Ney, bendir, davul ve vokal sanatçısı olma yolunda müzik eğitimini geleneksel yollardan tasavvuf müzik ustalarından aldı. Öğretmenleri arasında Usta Nezih Uzel ve ney sanatçısı Ömer Erdoğdular sayılabilir. Ayrıca sanatçı, ebru sanatını öğrendiği büyük ney üstadı Niyazi Sayın'dan da fazlasıyla etkilendi.

Ebru sanatını eğitmen olarak Concordia Üniversitesi'nin Studio Arts programında devam ettiren Mercan Dede, 1998 yılında Kanada'ya göç etti. Kanada'da güzel sanatlar üzerine lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan Mercan Dede aynı üniversitede başladığı öğretim üyeliğine, müzik çalışmalarının ağırlık kazanması sebebiyle kısa bir süre önce ara verdi.Yaşamını kanada motreal'de devam ettirmektedir. O yıldan bu yana değişik Sufi gruplar ile Avrupa, Kanada, ABD ve Türkiye'de müzik çalışmalarına devam eden sanatçı, The University of Saskatchewan'da Profesör David Kaplan ile Dünya Müziği üzerine çalıştı.

ve müziği:
Mercan Dede, doğuya özgü Sufi müziğinin ilahi geleneğini çağdaş¸ müziğin tınılarıyla incelikli bir şekilde harmanlayarak eski ile yeniyi, Doğu ile Bati'yi birleştiriyor. Sufi inancına yürekten bağlılığıyla tanınan Dede, Sufi makamların yorumuna ve özgün bestelerin tınılarına ve doğa ritimlerine getirdiği ilahi boyutu isimsiz müziğinde yansıtıyor.

Müzikal geçmişi, ödülleri, albümleri hakkında geniş bilgi

http://tr.wikipedia.org/wiki/Mercan_Dede

ahanda burda :)

bide eserlerinden birini size hediye edeyim izninizlee :)

http://www.youtube.com/watch?v=opBrZJgbSSk
 
A benim sevgili yarenim....

Yahu bende kendi kendime diyordum ki; bu kız neden buralara bir şeyler yazmaz, burayı canlandırmaz????

Benim sevgili yarenim yeni keşfetmiş burayı. Ne diyeyim!!!, keşfettin ya sen ona bak.

Buraya eklenmesi gereken bir çok Türk müziği sanatçıları da var. Genellikle ihmal ettiğimiz bir yer burası, ama etmeyelim. Hadi yaren madem keşfettin, canlandır bakalım artık...

Bu arada Mercan Dede için teşekkürler. Cidden muhteşem benim için. :D
 
Ne demek canım ablam :) Ben de bu sayede araştırma yapmış oluyorum :) Önümde de senin gibi bir örnek olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum :) Ayrıca belirtmek isterim yanii :eek:
 
Ben geldimmm :) Gelirken de yanımda birini getirdim :)

Geleneksel İran ezgilerini elektronik dünyaya ustalıkla taşıyan grup NİYAZ ve solisti AZAM ALİ...
Azam Ali daha önce The Matrix : Revolutions başta olmak üzere, Alias ve The Agency gibi önemli dizilerin müzik çalışmalarında sesini geniş kitlelere ulaştırdı. 2002 yılında yayınlanan solo albümüyle Billboard'dan tam puan alan sanatçı, benzersiz vokalini neredeyse bir enstrüman gibi kullanmasıyla tanınıyor. Niyaz, sufilerin sakin ve gizemli dünyasını Fars ve Hint kültürleriyle paylaşıyor.

http://www.youtube.com/watch?v=bxNbw8Cm_bc
 
Teşekkürler nüans :D

Buraya biraz farklı bir gurubu almak istiyorum şimdi izninizle. Çok sevdiğim İrlandalı gurup;

The Corr

The Corrs, pop rock türünde şarkı söyleyen, üç kız ve bir erkek olmak üzere dört kardeşten oluşan İrlanda'lı ünlü bir müzik grubudur. 2004 yılında çıkardıkları Borrowed Heaven adlı albümleri dünya çapında 14 milyon kopya satmış ve Grammy ödülüne layık görülmüştür. Grup üyeleri: Jim Corr, Sharon Corr, Caroline Corr ve Andrea Corr.

THE CORRS AND BONO SUMMER WINE

The Corrs Toss The Feathers

 
İskoçyalı bir kadın Eddi Reader ve fairground attraction...
Ne yazık ki artık albüm çıkartmıyorlar...
“Perfect” onların en bilindik çıkış parçaları...
Fakat diğer albümlerinde çooooook daha güzel parçalar yer almaktadır...
Bu kadının sesi gerçekten büyülüüüüü...

Işıkları kapatın bu gece...






 
sevgili baben abim :) o senin harikalığın :D :wink:
 
Aaa noluo yaa... kıskanırım valla bende harikayımdır :)
Yıllar önceydi konserden konsere koştuğum zamanlardı açıkhava tiyatrosunda Joan Baez ı dinlemeye gitmiştim...
Vay be ne günlerdi... Hatırlatığın için çoooooook teşekkürler nüanscığım...
Işıklar kapalıyken John Denver la uykuya ne dersiniz...;)


http://www.youtube.com/watch?v=QCt2oNbGYJo&mode=related&search=
 
Taam taam.. Sen de harikasın :D

Şimdi sen yattığına göre.. Sana bir kahvaltı müziği gerekir.. Yarın sabah uyandığında kendine daha kolay gelesin diye. :wink:

"Waterloo" - ABBA
 
Ahanda ben buna karşıyımmmmmmmmmmm :D

Canım, bir tanem,izin verirsen bir yanlışı düzelteyim.

Fado bildiğiniz gibi Portekizlilere özgü bir müzik türüdür. Belki de en fazla yanlış bilgiyi içinde barındıran bir müzik türüdür aynı zamanda.

Bildiğiniz gibi Portekizliler denizci bir millet, yani eskiden. :D Dünyanın bilinmeyen çoğu yerine ulaşmış ve sömürgeci olmuş bir millet.İşte bu dünyayı keşfetme yeni yerler bulma ve o yeni yerlerdeki zenginlikleri kullanabilmek amacıyla o dönemlerde iyi denizciler olduklarından erkeklerinin çoğu da denizciydi zaten. Bunu bir köşeye koyalım önce.....

Aynı zamanda koyu katoliklerdi. Katolikler Hristiyanlığın en zorlu mezheplerinden biridir. Bir sürü yasak ve katı kuralları vardır şu anda bile.... Bir de siz o zamanlarda düşünün.... Bunu da bir köşeye koyalım iki etsin.

Şimdi....

Erkekleri denizlere açıldığı zaman onları bekleyen kadınları vardı. Ve bu kadınların bekleyişleri oldukça uzun süreli oluyordu.Erkeklerin çoğu açıldığı denizlerden dönmedi aynı zamanda.

Bu anlarda erkeklerini bekleyen ve asla dönmeyenler için kadınlar ağıtlar yazmışlardır tıpkı bizdekiler gibi.

Koyu katolik mezhebinin insanda yarattığı bunalımı bir şekilde açığa çıkarabilmek için tepkilerini bazen sözsüz terennümlerle melodilere dökmüşlerdir.

İşte fado bu sessiz çığlıkların müziğidir. fado bir ağıttır arkadaşlar.

Evet içinde daha çok hüzün vardır, sözler ayrılık ve acı kokar ama sakın sakın bunu arabeskle özdeştirmeyelim.

Birde garip bir anlayış vardır, bizim eski solcularımızda bu anlayışa katkıda bulunmuş ve aynen benimsemişlerdir.

Efendim Franco zamanında, Franko İspanyayı Üç F ile yönetmiş...

1) Fiesta.

2) Futbol

3) Fado....

Bir ve iki çok uzun bir tartışma konusunu içinde barındırabilir. İnsanı bir şekilde uyutma politikasının araçlarıdır.

Ama fado her şeyden önce İspanya ya ait olmayan Portekizlilere ait bir halk müziğidir.

Amalia Rodrigues te Portekizli gerçekten bu müziğin tanrıçalarından biridir. Belki de en büyüğüdür.

Sonra fado 12 telli gitarla çalınacak diye bir şeyi yoktur. Her çalgıyla yapılır. Gitar bunun en başta gelen çalgılarından biridir. Hiç bir çalgı kullanılmayarak sadece insan sesiyle yapılan fadolar da küçümsenmeyecek kadar fazladır.

Fado müziği için taaaaaaaa Portekize kadar gidip bir de onların yemeklerine hayran kalan arkadaşınız Sanem.... :(
 
Dünya müziği (her telden nağmeler)

şu mubarek üç aylarda hakkın rahmetine kavuşan pavorotti ile ilgili
bi iki kelam yazılmadı yaa :(
yoksa yazıldı da ben mi kaçırdım.
errr neyse yutubu şööle bi turladım ve orada en beğendiğim üç tanesini seçtim.

bu videoklip olarak şettirilmiş.. hararetle tavsiye ederim
http://www.youtube.com/watch?v=dCX10dafPms

burada james brown'un en bi sevdiğim parçası "It's aman's word" a eşlik etmiş çok harika bi çalşma.
http://www.youtube.com/watch?v=VCIyzNISw1Q&mode=related&search=

ve carusso benim gibi bi rockperverin bile dikenlerini tüytüy ediyo...daa ne diim. ama tabii ki favorim jamesli olanı.
http://www.youtube.com/watch?v=TvLtEHONp3Y&mode=related&search=
 
hahh valla saolasın ellerin dert görmesin bayke :)

Pavorotti'yi bilmem de; o kadar dedim şurda accıkta opera ya el atalım diye olmadı.

Pavorotti elbette tek alanında ama ; Hayranı olduğum İtalyan :oops: :oops: bi başka tenor var ki , ben de ondan bişiler ekliyim :wink:

Alessandro Safina--Luna
 
Öyle müzisyenler vardır ki... nasıl anlatsam, aslında bilinir ve sevilir de...

Ama sanki hak ettikleri yeri bulamamışlar gibi bir duyguya da sürekler zaman zaman bizleri.

Benim içinde böyle müzisyenlerden bir tanesi diye adlandırdığım bir sanatçımız var;

Melih Kibar...

Nasıl güzel bir insan o öyle aramızdan da sessizce çok erken yaşta ayrılıverdi.

Melih Kibar

Onun pek çok sevdiğim bir parçasını aşağıya alacağım sevgili arkadaşlar. Söz yazarı can dostunu kaybettikten sonra uzun bir süre piyanonun tek tuşuna bile basamayan ve nihayetinde oturduğunda Çiğdem Talu ya duyduğu saygı ve sevgiyi özlemle birlikte notalara döken Melih Kibar ın en sevdiğim eseri....

Sessiz Veda
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt