Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Dünya Müziği ( Her Telden Nağmeler )

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
arkadaslardan yabancı sanatcılardan sıze onerılerım olacak.ozellıkle james blunt,muse,styx,black eyed peas,size il etapta onereceklerim.cok severım ozellıkle james bluntun you are beatiful ve goodbye my lover adlı parcaları
 
Size bunu kopyaladıktan sonra sevgili babürle msn de konuşuyordum bu kadın hakkında...Unuttuklarımı hatırladım birden.

Sevgili arkadaşlar bu kadını ilk duyduğumda en fazla şaşırdığım sanatçılardan bir tanesi olmuştu.

Çünkü Meksika kökenli yahudi bir Amerikalı bu hatun.Oldukça karışık bir etnik yapısı var. Sonra bana sesini ve müziğini dinletmişlerdi bayağı etkilenmiştim.




Lhasa De Sela

Meksikalı ve Yahudi – Amerikalı atalarından miras kanı damarlarında dolaşan Lhasa , New York doğumlu. Bu büyük şehrin Big Indian bölgesinde doğan Lhasa, geleneksel yapıdan hayli uzak olan ailesinin aynı yerde fazla kalmama ve “hayat seni nereye götürürse oraya git” prensibi dolayısıyla buradan kısa süre içinde ayrılmış. Okul otobüsünden bozma araçlarıyla ABD ve Meksika sınırları içinde yer alan çeşitli yerleri gezip durmuşlar. Aslen yazar ve öğretmen olan babası, inşaat işçiliğinden meyve toplayıcılığına kadar her türlü işi yapıyormuş. Annesi ise fotoğrafçıymış. Ebeveynleri ve kardeşleri ile birlikte yaptığı bu yolculuklar, Lhasa’nın geniş hayal dünyasını besleyen deneyimler olmuş. Babasının seçtiği Amerika ve Meksika yerel şarkıları, Latin, Arap, Doğu Avrupa ve Asya müzikleri de ileride çizeceği yolun kapılarını açmış diyebiliriz.

Şarkı söylemeye, on üç yaşındayken San Fransisco’da bir Yunan kafesinde başlamış. Düşük tempolu Billie Holliday şarkıları ve Meksika ezgileriymiş tercihi. Kendi sesinin gücünü ve şarkı söylemenin onda uyandırdığı yoğun duyguları burada keşfetmiş.

19 yaşına geldiğinde yolu biraz kuzeye, Kanada’ya kaymış. Gitaristi ve yapımcısı Yves Desrosiers ile burada tanışmışlar. Beş sene boyunca birlikte Montreal’de çeşitli barlarda canlı performanslar sunmuşlar. Buralarda edindiği deneyim, onu 1998 tarihli ilk albümü La Llorona ‘yı çıkarmaya kadar götürmüş. Aztek mitolojisinde yer alan bir denizkızı karakteri çevresinde şekillenen, geleneksel Meksika müziğinden alternatif rock’a kadar çok çeşitli tınıları sentezlediği bu albüm, Lhasa’ya hak ettiği ün ve başarıyı getirmiş. Bu gizemli ses, yürek burkan melodiler ve ilginç hikâye, dünyanın pek çok yerinde ilgi çekmiş ve albüm tahminlerden çok fazla satmış, platin plak derecesine ulaşmış. Felix Award’da ve Juno Award’da “En İyi Evrensel Müzik Sanatçısı” olarak ödüllendirilmesi de cabası!

Birkaç yıl boyunca grubu ile birlikte Avrupa ve Kuzey Amerika’da turnelere çıkan Lhasa’nın seyircisiyle iletişimi ve sahne performansı da eşsizmiş. Gelin görün ki bu turlar sonrasında enteresan bir karar almış Lhasa: Müziği bırakmak ve Fransa’daki üç kız kardeşinin yanına giderek sirkte çalışmak! Çocukluk rüyası olduğunu söylediği bu işi, 1999 yazında “Pocheros” isimli bir şov düzenleyerek hayata geçirmişler ve hep birlikte bir tura çıkmışlar.

Tabii ki kanına müziğin bu kadar derinden işlediği biri için müziği bırakmak, bunu söylemek kadar kolay olamaz. Durum bu olduğu için Lhasa tekrar şarkı yazmaya başlamaktan kendini alamamış. Tindersticks’in “Waiting for the Moon” albümüne bir düetle konuk olmuş. Bir süre sonra Kanada’da eski bir liman kenti olan Marseille’ye gitmiş ve yeni şarkıları için çalışmaya başlamış. 2002′de Montreal’e dönerek, ilk albümünde birlikte çalıştığı François Lalonde ve Jean Massicotte ile buluşmuş ve ikinci albümü The Living Road ‘u 2003′te çıkarmışlar. Bu albüm, hayatı yola benzetme kavramı etrafında şekillenmiş. Nereye giderse gitsin kendini evinde hissetmesini sağlayan güce adamış şarkılarını. Çocukluk ve gençliği göçebe kıvamında süren bir insan için doğal bir sonuç değil mi?

Bu arada ilk albüm, içindeki şarkılar İspanyolcaya çevrilerek yeniden raflardaki yerini almış. İkinci albümünde İngilizce’nin yanısıra Fransızca ve İspanyolca şarkılar olması da onun evrensel müzisyen kimliğini güçlendiriyor zaten.

Bir yanda çekingen ve sakin bir yanda cömert ve bilge bir tavır taşıdığı konser performanslarında hemen belli olan Lhasa, seyircisi ile bir bütün olabilmeyi başaran sanatçılardan. Şarkılarının her birinin kendi başına bir öyküsü var ve dahası, Lhasa bunları konserlerinde kendine özgü tatlılığıyla anlatıyor izleyicilere. Gittiği ülkenin dilini öğreniyor bir parça, oranın geleneksel enstrümanlarına ilgi gösteriyor, yeri geliyor bunları konserlerine malzeme ediyor. 2005′teki caz festivali kapsamında düzenlenen İstanbul konserinde de bunların tadını aldı Lhasa severler.
Evet, şarkıları genellikle acılı, melankolik, dramatik ama asla mızmız, insanı süründüren tipte değil. Tam tersine umutlu, heyecanlı, tutkulu ve içten. Hangi türe sokacağınızı bilemediğiniz, dünyanın hangi parçasına ait olduğunu kestiremediğiniz, Küba’dan da gelmiş olabilir Balkanlar’dan da, Fransa kökenli de olabilir Ortadoğu da diye düşünebileceğiniz şarkıları müziğine daha bir zenginlik ve renk katıyor. Müziğini bir kategoriye sokamıyorsunuz ama önemli olan şu ki kendinizi çok iyi hissediyorsunuz.
Lhasa’nın sesi genizden geliyor ama yumuşak ve kadife gibi, kısık ama güçlü de bir yandan. Söylediği her dili anlam ve aksan olarak iyice kavramış. Müziğin ona her zaman ilham verdiğini, onu yalnızlıktan kurtardığını ve diğer insanlar tarafından derin bir düzeyde anlaşıldığını hissettirdiğini söylüyor.

Lübnan’da yaşanan acıyı derinden paylaşan ve ülke halkına bir nebze olsun yardım edebilmek ve ümit verebilmek için yardım konseri düzenleyen Lhasa’nın sınır tanımayan kişiliği, sesine ve yazdığı sözlere de yansıyor, onları zamansız ve mekânsız kılıyor. Eski Fransız şansonlarından İspanyol kökenli flamenkoya uzanıyor şarkılarının ritimleri. Hayatta aslında hiçbir şeyin kendini tekrar etmediği, onu bir yerden sadece tek kez geçtiğiniz bir yol olarak düşünür ve yaşarsanız nasıl özgür kalabileceğiniz ve hiçbir şeyin aslında sıradan olmadığı felsefesi üzerine müzik yapan Lhasa, yeni şeyler denemeye açık müzik severler için eşsiz bir kaynak. Bize kalırsa kaçırmayın.

Kaynak

Dayanamadım bir tane daha kopyaladım...

Lhasa - Anywhere on this road
 
Sayende ilk defa dinledim andante
tuhaf, ilginç, enteresan bir ses...

Tez vakitte sanatçının albümü alınaaa!!!
 
geçtiğimiz hafta RUHİ SU'nun ölüm yıl dönümüydü (22/09/2007)
bi türlü elim varmadı onun hakkında bi şeyler yazmaya ne yazdıysam beğenmedim sildim.
bizim dönemimizin mitiydi o.
sonra bi çok kişinin yaptığı kolaycılığa kaçıp refik durbaş'ın yazısını alıntıladım.
TRT1 deki ramazan programının bitiminde gökyüzünden gelir gibi tok ve gür bi ses
bismillahirrahmanirrahim diyor dikkat ettiniz mi hiç.
işte o ruhi su.
ve o bölüm semahlar adlı LP sinden alınma.
bu ne yaman çelişki anne..!
eğer zaplarken yolunuz ulusalcıların(!) ulusal tv sine düşerse
onun türkülerini dinleme şansını bulabilirsiniz.

[ame="http://www.youtube.com/watch?v=u7KMPsviQqk"]RUHİ SU ANISINA_ELLERİNDE PANKARTLAR[/ame]

[ame="http://www.youtube.com/watch?v=aqeZpBHVn50&mode=related&search="]BİLMEM ŞU FELEĞİN BENDE NESİ VAR[/ame]




1912 yılında Van'da doğar. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, ana-babasını yitirir. 10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşar. Daha sonra Adana Öksüzler Yurdu'nda yatılı okur. İlkokul dördüncü sınıfta keman çalmaya başlar. 1925 yılında Ankara'da kurulan Musiki Muallim Mektebi'ni kazanmasına rağmen öksüzler yurdundaki öğrencilerin askere alınmasından dolayı İstanbul'da bir askeri okula gönderilir. Okuldan kaçarak Ankara'ya gidip müzik okumak ister, ancak yakalanarak geri gönderilir. Ardından askerlik yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle okuldan ayrılır. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavla, son sınıfın bir altından Musiki Muallim Mektebi'ne alınır. 1935-36 yıllarında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda görev yapar. 1936 yılında Musiki Muallim Mektebi'ni bitirir ve kemanı bırakarak şana geçer. 1942'de Devlet Konservatuvarı'nın Şan Bölümü'nü bitirir. Çeşitli okullarda öğretmenlik yapar. Ankara Radyosu'nda yayımlanan çeşitli türkü programları düzenler. Devlet opera sanatçısı olarak birçok operada görev alır ve bu görevi 1952 yılında TKP davasından tutuklanmasına kadar sürer. Pir Sultan'dan Karacaoğlan'a kadar değişik ozanların türkülerinden oluşan 12 uzunçalar hazırlar. Yazıları ve şiirlerini Ezgili Yürek kitabında toplar. Ayrıca çeşitli halk oyunlarını notaladığı Türk Halk Oyunları adlı bir kitabı yayınlanır. Asıl adı Mehmet'ti ama Ruhi Su diye bilindi. Ve biyografisine bir not daha:
Hastaydı, 12 Eylül yönetiminin engellemeleri yüzünden yurtdışında tedavi şansı bulamadı. 20 Eylül 1985 tarihinde de aramızdan ayrıldı. Cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterilerinden birine dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi, İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu. Geçen 22 Eylül, Ruhi Su'nun 22. ölüm yılıydı. Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yapılan anma törenine bu yıl ilk kez Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katıldı ve yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Ruhi Su'nun türküleriyle büyüyenler, demokrasiye, halkın sesini duyurmasına ve toplumsal arayışlara karşı, ara rejim beklentilerinin ayak seslerine karşı katiyen hoşgörülü ve sevgiyle bakmazlar. Gençliğimizde halkın hakkını savunanlar, solculuk ve komünistlik ile suçlanıyordu." Ama bence asıl önemlisi, Sayın Günay'ın devletin bir bakanı olarak düne kadar yalnızca ve yalnızca türkü söylediği için çeşitli cezalara maruz kalan, üstelik yurtdışında tedavisi engellenerek hayatına ambargo uygulanan ulusumuzun yüz akı sanatçısının mezarı başında bulunmasıydı.
Sayın Bakan'ın olumlu çalışmalarının yanında olacağımızı bilmesini isterim.
 
Nana Mouskouri
1 Ekim, 2007 11:44:00 (TSİ)




Konser 28 Kasım'da


Yunanistan'ın gelmiş geçmiş en önemli sesi Nana Mouskouri, kasımda İstanbul'a konuk oluyor.

28 Kasım'da saat 21.00'de Beşiktaş Colaturka Arena'da sahne alacak Mouskouri, bugüne kadar 350 milyondan fazla albüm satışı ve 300'den fazla altın ve platin plak ödülüyle dünyada tüm zamanların en çok satan kadın sanatçısı.

Bilet fiyatları
Saha İçi VIP Numaralı: 230 YTL
2. kategori (Tribün): 170 YTL
3. kategori (Tribün): 130 YTL
4. kategori (Tribün): 90 YTL
Saha İçi Ayakta: 70 YTL

Atina Konservatuarı'nda eğitim alan Nana Mouskouri, soprano sesini çok sevdiği jazz müziğine adapte ederek kısa zamanda yapımcıların ilgisini çekti. İlk plağını 1957 yılında kaydeen Nana Mouskouri, 1959 yılında Yunanistan Şarkı Yarışması'nda birincilik ödülüne layık görüldü.

1961 yılında Alman televizyonunun Yunanistan'la ilgili hazırladığı belgesel filme şarkılarıyla katılan Nana, 'Atina'dan Beyaz Güller' adlı parçasıyla büyük sükse yaptı ve parça yalnızca Almanya'dan 1 milyondan fazla sattı. Nana, bu parçayla 'Atina'nın Beyaz Gülü' olarak Avrupa çapında şöhrete ulaştı.

1962 yılında New York'ta Quincy Jones ile birlikte üçüncü albümüne imza atan sanatçı, 1963 yılında Paris'e yerleşerek müzik yaşamına burada devam etmeye başladı.

1966 yılında kalipso'nın kralı Harry Belafonte ile ortak bir dünya turnesi gerçekleştirdi. Turne kayıtlarından oluşan 'An Evening With Belafonte & Mouskouri' dünya çapında 10 milyondan fazla albüm satışına ulaştı.

1968 yılında İngilizlerin dikkatini çeken Nana, BBC için 'Presentin Nana Mouskouri' adında bir müzik programı gerçekleştirdi. İngilizce, Fransızca, Yunanca ve Almanca söylediği albümlerin tamamı yayınlandığı ülkelerde satış rekorları kırmaya devam etti.

1990 yılına kadar aralıksız devam eden konserleri ve yayınladığı 50 albümle müzik dünyasının gündemindeki yerini sürekli büyüten Nana Mouskouri, 1991 yılında 'Only Love : The Best Of Nana Mouskouri' albümüyle yalnızca Amerika'da 10 milyonu aşan satış rakamlarına ulaştı. Aynı albüm Avrupa satışlarında 18 milyonu aştı.

Julio Iglesias, Mercedes Sosa, Quincy Jones, Barry Manilow ve Bob Dylan'la birçok ortak parçaya imza atan Nana Mouskouri, 1993 yılında UNICEF tarafından 'İyi niyet elçisi' ilan edildi.

Audrey Hepburn'den elçiliği devraldıktan sonra ilk gittiği yer olan Bosna'da yaşananlardan etkilenen Nana, savaşta zarar görenlere bağışlanmak üzere bir Avrupa turnesi gerçekleştirdi ve Bosna'ya en büyük yardımı yapan sanatçı oldu.

2004 yılında sanatçının en iyi 600 parçasını içeren 34 CD'lik özel setle yine Avrupa'da müzik listelerinin zirvesine çıkan Nana Mouskouri bu yıl başladığı ve 2008'in sonuna kadar devam edecek dünya turnesiyle tüm sevenlerine veda ediyor.

Bu özel turne, Avrupa, Amerika, Avustralya ve Uzakdoğu'da toplam 68 ülke ve 208 şehri kapsayacak.
Kaynak

Evet sevgili dostlar bizim kuşak için güzel bir haber olabilir bu haber..

Olabilir de...

Ne bu fiyat ya!!!!! Gerçekten haberi bana ilk kez babür duyurduğu zaman gidilebilir diye yanıt verdim babür e.

Ama fiyatları görünce de; ne bu ya uçmuş bunlar demekten kendimi alıkoyamadım.

Nana Mouskouri

Birde sevgili babürle ses falan kalmamıştır diye dedikodu yaptık :D

Tabii kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş misali gidemeyeceğimiz için atıp tuttuk işte.

Ama emin olun dünya müziğinde en iyi isimlerden bir tanesidir.
 
Haris Alexiou :arrow: :arrow: Türkiye'de nam-ı diğer Harula :wink:

Yunanistan'ın Sezen Aksu'su :) İzmir doğumludur kendisi, belki bundan sebep Türkiye'de pekçok konser vermiştir. Ülkemizde popüler olan birçok eseri kendi ülkesinde yunanca seslendirmiştir. Severim kendisini, ben dinliyorum bir parçasını şu an, siz de dinleyin :D Dinlermisiniz yanii :oops:

http://www.youtube.com/watch?v=jFCtJa7XACE
 
Evet biraz daha orta Avrupaya doğru yol alalım. Ve hiç yabancılık çekmeyeceğimiz son derece güzel, kıpır kıpır müziklere bir kulak verelim.

Mostar Sevdah Reunion

Cudna jada od Mostara grada

Mostarski ducani

Evet bir sürü acılar yaşanıyor mavi gezegenimizde, hiç bir şey yok olmuyor ama üstümü örtünüyor ne?

Bildiğimiz, ezgilerle asla son bulmayacak yolculuğumuz....
 
Japon Japon diyem bende :) Konnichiha mikata

>>> Rin <<< ( Türkçesi Küçük Zil ) geleneksel Japon müziği yapıyor.

Hem söyleyip hem çalan üç güzel hatundan oluşuyor. Mana Yoshinaga (Koto, sangen, jushichi-gen), Tomoca Nagasu (Biwa, shakuhachi), Chie Arai (Koto, sangen, jushichi-gen)

Bu arada Japon müziğik enstrümanları da yaptıkları müzik kadar belki de daha fazla ilginç ancak bir okadar da hoş.

Çaldıkları enstrümanlar : Koto,Sengen,Jushici-gen,Biwa,Shakuhachi

Grup 2003 yılında Tokyo Japonya da kurulmuş.2004 yılından bu güne kadar beş album çıkarmışlar.Son albumleri >>> Inland Sea <<<

http://www.avexnet.or.jp/rin/index.html

http://www.youtube.com/watch?v=xPH_HTVwOoQ&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=AmQm4pOyGzs&feature=related

RUHUNUZUN GIDASINI RUHUNUZDAN EKSİK ETMEYİN EFENDİM :)
 
Muhtemelen Jazz'ın dallanıp budaklanmış bir türüyle tanımlanır ama ben bu tanımına dayanarak değil de uyumak-uyumak-uyumak için dinliyorum...
Yatmadan önce playlistime dizilimiş Keiko Matsui'den bahsediyorum...
Bu gece uyutmayı beceremedi...
Uyuyabilenler için çalsın o zaman :D
http://youtube.com/watch?v=lftV5-1Oh0A&feature=related
 
halaz' Alıntı:
Muhtemelen Jazz'ın dallanıp budaklanmış bir türüyle tanımlanır ama ben bu tanımına dayanarak değil de uyumak-uyumak-uyumak için dinliyorum...
Yatmadan önce playlistime dizilimiş Keiko Matsui'den bahsediyorum...
Bu gece uyutmayı beceremedi...
Uyuyabilenler için çalsın o zaman :D

Evet mistik japon çalgıları eşliğinde çalınan müzikleri dinlemek iç huzuru sağlam açısından önemli bir yere sahip.Yaptığım araştırmada,Shakuhachi,Biwagaku ve Shamisen ile yapılan müziklerin huzur dolu dakikaları garanti altına alcağına dair kanaatim tam oldu.Daha önceden de bahsettiğim üzere üç güzel japon bayandan kurulu >>> RİN <<< adlı grup mistik ve harika japon çalgıları eşliğinde güzel parçalar üretmişler.Hoş son çıkardıkları >>> İnland Sea <<< ( Satonaikai-Japonya nın güneyinde,doğu çin denizi sahili ile filipin denizi tarafında ki iç denizcik ) mistikik japon havasından bir miktar uzaklaşarak modern pop tarzına yelken açmış gibi gözükmekte olsalarda >>> sakura sakura <<< adlı parçası gerçekten de süper diyebilirim.

http://www.youtube.com/watch?v=xPH_HTVwOoQ

On İki Üçten hep daha güzeldir. Birkere tam dört katı :twisted:
Nerden çıktı demeden >>> TwelveGirlsBand <<< diyelim japonyadan Türkiyeye selam yollamanın bir değişik yorumunu izleyelimmi :D

USTA !!! ÇEK BİR KARIŞIK FREEDOM PİLAV ÜSTÜ OLSUN !!!

http://www.youtube.com/watch?v=u4VqVs797N0

Bunun ile birlikte ve özellikle bir ikili var ki Shamisen ile resmen rock havasına dalıp çıkımış zaman zaman >>> Yoshida Brothers <<< 2003 yılında çıkardıkları ve kendi adlarını taşıyan Yoshida Brothers ile özellikle geleneksel japon saray müziği havası ile modern rock temalarını birleştiren grup,2004 yılında >>II <<< 2006 yılında >>> III <<< ve son olarak 2007 yılında >>> Hishou <<< adlı albümleri çıkarmışlar.

Lafı fazla uzatmadan BANZAİ ROCK diyelim :twisted:

http://www.youtube.com/watch?v=RERXiliJfdI&feature=related


RUHUNUZUN GIDASINI RUHUNUZDAN EKSİK ETMEYİN EFENDİM :D
 
Ya halazzzzz,

Uzun zamandır ortalıkta gözükmüyordun, özlemişim seni.Ve yorumuna bayıldım.

Jazz ın dallanıp budaklanmışı.. şeklindeki yorumun beni epeyce güldürdü. Ama inan haklısın.Öyle müzisyenler var ki yaptıkları müzikleri artık hangi sınıfa koyacağımı bende bilemiyorum. Bu arada çok iyi piyano çaldığını ortaya koyalım hatunun. Ona laf yok. :D

Çok uzun zamandır tüm müzisyenler doğu ülkelerinin çalgılarına bir geri dönüşü yaşıyor. O kadar uzun zamandır batı çalgılarıyla haşır neşir oldular ki, daha farklı tınılar yakalamak için doğu ülkelerinin çalgılarına rağbet arttı ister istemez.

Bu arada sevgili sunburncum, seninde eklediklerin çok harikaa. Eeee insan kendisine ait müzikleri işin içinde gördüğünde bir garip oluyor yahu. :D
 
nette sayfanın başlığına uygun olan bi yazı yakaladım. bu ilginç yazı gazeteci emre aköz'e ait. kitch parçalar
'Yapma Bana Numara'
Babylon, sahneye çıkan gruplarla ve düzenlediği özel gecelerle İstanbul'un en önemli müzik merkezlerinden biridir...
Önümüzdeki perşembe akşamı Naim Dilmener, Babylon'da " kitsch " parçalar dinletecekmiş.
Dilmener'in çalacağı " tuhaf, komik, imkansız " şarkılar arasında bakın neler var:
Neşe Karaböcek'ten " Bir öptüm, bir öptüm, bir daha öptüm "... Elma Şekerleri'nden " Daha dün annemizin kollarında yaşarken "... Hande Yener'den " Bilenin ve bana katlananın, yanına kar kalıyor "... Sevda Karaca'dan " Çık Ortaya "... Cici Kızlar'dan " Hayır dersem belki demek, belki dersem evet anla "... Ayrıca Güzin ile Baha, Seyyal Taner, Füsun Önal ...
Bence Naim Dilmener, mutlaka İbrahim Tatlıses'in seslendirdiği " Yandım Televizyon " adlı o muhteşem eseri de çalmalı! (1989 tarihli 'İnsanlar' albümünden.)
"Yandım televizyonun elinden/ Öldüm televizyonun elinden" nakaratlı bu parça, akşam yorgun argın eve geldiğinde, kendini TV'ye vermiş bir aile bulan babanın çaresizliğini anlatır. Hem komiktir, hem acıklı.
Umarım gecede... İlham Gencer'in 1965 'Altın Mikrofon Yarışması'nda okuduğu ve Beyoğlu'nda gezen kızları 'Çita Maymunu'na benzettiği " Zamane Kızları "... Rahmetli Deli Selim'in "acayip" parçası " A Be Kızım Kızım " ve Ciguli'nin süper şarkısı " Yapma Bana Numara " da çalınır.
Not: 'Kitsch' parçalar arasında sayıyorum ama "Yapma Bana Numara", Ciguli'yi meşhur eden o şirin " Binnaz "a fark atar. Hatta bambaşkadır. Hem kıvrak, hem içli!
Ama ne yazık ki bende CD'si olmadığı için (İMÇ'de filan çok aradım, bulamadım) uzun süredir dinleyemiyorum. YouTube'ta filan var da; kesmiyor. KAYNAK

işte o meşhur yapma bana numara. eğer diğer kichleri de siz bulursanız sayfaya biraz renk gelir :)
http://www.youtube.com/watch?v=Lz7Gq7fFIxQ&feature=related

ve neşe karaböcek: bir öptüm bir öptüm
http://www.youtube.com/watch?v=59geLPTutAA
 
İşte bu aşamada gerçekten durup düşünmek gerekiyor.

Ciddi anlamda dünya müziği ne demektir?

Ülkelerin kendilerine ait müziğe farklı tarzlarda ekleyerek harmanlayıp ortaya koyma şeklimidir dünya müziğ?

Daha önce de yazdığım gibi öylesine müzisyenlerle karşılaşıyoruz, ve yaptıkları müzikleri dinlediğimizde herhangi bir tarzın içine koyamıyoruz üstüne üstlük.

İyi de o zaman bu yapılanın adına ne diyeceğiz?

Hangi tarz olursa olsun, herhangi bir tarzın içine koyamıyorsak bile benim için tabii, bir müziğin dinlenebilir olma özellikleri olmak zorundadır.Çoğu kez nerden bu müzik eğitimini aldım dediğim oluyor bana inanın. Çünkü ister istemez dinlediğin yada kulağına gelen herhangi bir müziğe edindiğin bilgilerle yorumda bulunuyorsun.

Bu da çok iyi sonuç vermiyor açıkcası.

Son zamanlarda sanırım Türkiyedeki müzik sektöründe bir sıkıntı yaşanıyor. Hemen her yerde eski sanatçıları bir araya getirerek organize edilen konserlere rastlayabiliyorsunuz.Sanki hiç olmazsa eskileri bir yad edelim hareketlensin ortalık der gibi bir mantık seziyorum. Ya da yanılıyorum, bilemeyeceğim....

Şimdi Türkiye deki eski ve yeni pop şarkılarını dünya müziğinde nereye koyabiliriz, sizlere soruyorum?

Müzik dinlerken nasıl bir amaç güderiz bunu da son günlerde merak etmeye başladım. Neden müzik dinleriz?

Neyse fazla uzatmayayım, dünya müziğinden çok sevdiğim bir sanatçıyı burada almayı unutmuşuz. Müzik koksun burası biraz değil mi?

Maki Maki - Goran Bregovic

Sen çok yaşa be Cenk :D İki gündür gülümseme yaydın yüzüme
 
Buradaki son mesajın sana ait olduğunu görünce, parçanın kime ait olduğu ve hangi parçası olduğu içime doğdu. (nedenini bilirsin :wink: )

Ama Goran Bregovic'in şu parçaşı daha bi tanıdık, daha bi kıpır kıpır.. ;)

Goran Bregovic Kalashnikov - Balkanica
 
Müthiş paylaşımlar gördüğümü ve acaip faydalandığımı belirttikten sonra paylaşımda bulunan tüm arkadaşlara teşekkür ederim.. : )

Enigma ile bir eksiklik giderim istedin, böyle bir başlığın altında olmazsa olmaz sanırım : )

Enigma - Beyond the Invisible[/url]
 
Ahmet aslan-Macar dansı-dörttelli bağlama grubu

Anadolu etnik muziğinde gelinen son noktanın adıdır Ahmet Aslan. Bu noktaya gelmeden önce Mikail Aslan'a ve Metin, Kemal Kahraman'a ugramakta da fayda vardir:)
Rüzgar ve zaman'ın kapağında demiş ki:
"yalnızca bir kırıntıydı, içime düştüğünde. bilmediğim bir neden beni alıp götürdüğünde o yerlere, o çocuk beni beklemekteydi. rüzgarlı bir geceydi. birilerinin bizim peşimizde olduğu belliydi. o karanlık dünyada tek rehberim o çocuğun eliydi.

ne kadar yaşamışım, ne kadar yaşlanmıştım? kim ile dost olmuş, kim ile kavga yapmıştım? şimdi geriye kalan yalnızca tanımadığım bu tendi. keder ve budalalıktan başka yaşamımın bir anlamı var mıydı? tek verebileceğim cevap şarkılarımı mırıldanmaktı; yaşanılanları anlamak, anlamak ve anlatmak.... kim için? karanlık, rüzgar ve bu çocuk.

hey! kimsin sen?
durduk.
tanımadığın zamanlardan bir çocuk
öyleyse neden ben?
dön arkana bak, oradasın sen
döndüm. yalnızca zifiri bir karanlık.

biliyordum, ben kederimin budalasıydım. biliyordum, ben artık yalnızca bu küçük eldim. şarkılarımı söyledim yeniden; mırıldandım onun için. çok adımlar attık...

sonra durduk birden. bir kayaya yasladı beni. işte geçmişini ve kederini kaybettiğin yer burası. burada bu kayanın eşiğinde başlayacak yeniden senin yaşamın. bundan böyle, sırrın bu olacak...

elimi gezdirdim. elimi yüzüme sürdüm. gözyaşlarımı tutamadım. rüzgar durmuştu artık, su sesleri duyuyordum..."

Sanki sadece Anadolu'nun degil de insanın ayak bastığı her türlü yerin müziğini yapıyor. Zerre zazaca anlamama rağmen, parçalarındaki hüzünlü atmosferin etkisinden kurtulmak çok zor. Türkçe parçalardaki, her nekadar anlaşılması zor bir türkçe olsa da, derin tasavvufi anlatımlar oldukca etkileyici. Bu duruma Tanımadığım Ten'i ve Susarak Özlüyorum'u beğeninize sunuyorum arkadaşlar.Ahmet Aslan - Susarak Özlüyorum
http://www.youtube.com/watch?v=siuF-NO_e3k&feature=related


Ahmet Aslan - Tanımadığım Ten
http://www.youtube.com/watch?v=NGuB49RX3-8&feature=related



macar dansı-dörttelli bağlama grubu

http://www.youtube.com/watch?v=0mTpgXudosE&feature=related
 
rüzgarla yarışırken koşamaz oldum

Anılar düştü peşime uyumaz oldum
Düşlerim vardı yamacına
Varamaz oldum
Rüzgarla yarışırken koşamaz oldum
Düze çıkmaz yollarım inemez oldım

Geçmiş günler düğüm düğüm
Çözemez oldum güzelim
Sevda yüklü bulutlardan geçemez oldum güzelim

eminim kazım koyuncu'nun bu parçasını dinlerken herkes bi anısına demir atacaktır.
ama sanırım benim gibi sonradan engelli olanların sandalı o kumsalda demir tarayacaktır.
klip youtube'de var ama orası şimdi kapalı. meraklısı bi şekilde arar bulur zaten.
(bana bu parçayı meyilleyen alper hocama teşekkürler)
.
.ve bakın bu albümünün kapağına ne yazmış kazım koyuncu
( .... Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Ç´e" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya. ...)
 
Etnik Müzikler

Al Andaluz Project - Morena


Al Andaluz Project,Endülüs'lü bir etnik müzik grubu. Müslüman, Yahudi ve Hristiyan kültürünün etkileşimi üzerine kurulmuş bir müzik anlayışı hakimdir.

Grubun üyeleri; mara aranda, sigi hausen, iman kandoussi, michael popp, ernst schwindl, aziz samsaoui

BraAgas - Oberkapfenberg


BraAgas - Asentada


BraAgas,

katerina göttlichova, karla mateasko, michala hrbkova, alzbeta josefy adlı 4 bayandan oluşan grup, ladino-balkan- celtic karışımı bir müzik yapmaktadır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt