Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Mustafa Cilasun

Ey gönül vazgeç hevesten, hevanın her çeşidinden!

Biliyorum neler hissettiğini

Ah u zar ettiren en sıkıntılı halleri, boyun büktüren vakti

O vakir akıl kar etmiyor, irade zafiyete meylediyor, izansukut ediyor sanki

Çekimser bırakan, endişeye yol açan, acabalar sokağındayalnız bırakan vehimlerdir diyelim, velevki

Düşlemek bile bazen yetiyor

Düşünmek için fikir ve görgü kimbilir neler istiyor

Merak neden sürur ve huzur bahşeden latifliğe sukunet içindesevk etmiyor

Niçin nefs korku ve paniğin içine çekiyor, asılsız birmacera yaşatmak için neden bu halimi icbar ediyor

Akıl, kalbin sezgisi, firasetidir

İdrak, dimağın vazgeçemediği, onun için ceht ettiğişirazedir

Ahlak kalbin ve vicdanın saadet bulduğu ahenktir, inançkonusunda çaredir

Umut, aklın ve idrakin muvazenesinden neşet eden taleptir,emel ömürden biçilen ve zor edinilen bir istektir

Her nefes hesabıyla makbuldür

Vaktin sultanı, üşüten lahzalar içinde gönülden ne bekler, oan dürülür

Alnının şakından ter gelmeden, damardan kan çekilmeden,korku kalbime düşmeden panik görülür

Ne kadar vehmetsen, keşkeleri derleyip neşretsen, enyakınlarını gözünün önünden geçirsen bile, artık zaman kadrine yürür


Mustafa CİLASUN
 
Ümitsiz değilim günahkarsamda, Rabbim derim!

Üzerimde ne varsa
Bir çırpıda ve hınçın dilinde yırtmak istiyorum
Ne kadar riya ve takiye bulaşmışsa, taklit hala eminse çekiniyorum
Yalın ve sade , kalbi hassasiyet içinde, şekliyetten azadebir kul olmayı ne kadar diliyorum

Neden bu kadar zan
Nereye baksam, araştırmak için adım atsam
Dinlediğim, şahit olduğum, hayrete düştüğüm, insanları söylene yapsam
Hangi dinden beslendiklerini, ömürlerine mihenk seçtiklerinin samimiyetine endişe duymadan vasıl olsam

Hakkıyla bilinmeyenleri
Keyfiyet ve heva için hangi bahaneler öngördüklerini
Para kazanmak adına takla attıklarını nasıl ihsanla ahenk içinde göreceğim
Taltif edilen, rızkın onda dokuzu onda bulunduğu dile getirilen tacirliği nasıl huzurla ihya edeceğim

İnsan kimliği hala beşer kalmayı diliyor
Akıl ve izanı, vidan ve dimağdan başka bir yere ikame ediyor
Vakti hiç sual etmiyor, nefesin müddetini ne kadar eminbiliyor, asla dertlenmiyor
Fani olan ne varsa, rekabet etmek makamsa, sıfat uğruna varlık ve erdemin deminden vazgeçiyor

Ey Rabbim sen bilirsin
Sen varlığımın ve hassaten aklımın yegane sahibisin
Neden bu kadar anlaşılmazlık içinde seni anmayı, sana hakkıyla el açmayı beceremiyorum
Anlık kararlar içine zikrimi ve taatimi sıkıştırıyorum, sonra emel ve heva için edepsizce yol bakınıyorum

Sen ki kalbimin sahibisin
Akletmem için merak ve azim bahşetmiştin
Gözlerin nazar ettiği her unsurda sen varsın, ayetlerin ibret için karşımda
Ve fakat neden kalbim huzur ve sürurdan çok uzaklarda, sen hidayeti gönlüme ikram eyle, dualarımı boyun büktürme

Mustafa CİLASUN
 
Tahayyül meyanında temaşa ederken!
Kıyamam aşiyanda inleyene
Can havliyle nefes nefese kalbine eren kimliğin rengine
Ruhunda sancılar birliğiyle sabrı seçen sevgiliye ve çileyle barışık enginliğe

Koş durma!Aşka ram olmak için
Yıllara sari kirlilikten kalbin iflaha ermesi elbette ki seçim
Ruhun inhisarında ve vaat edilen akdin hazzıyla muhabbete erişmektir geçim

Durma ne olur, hakkıyla bir düşün
Mütemadiyen anlamsızlık içinde koşturmak mı senin işin
Öncelikle anla, arayıştan kopma, ve sağanakların çeşitliliğiyle feragati kokla

Vesileler senin için tercihi urbadır
Hangi niyetle kuşanırsan ayanı haktır, vakti sanat kılmak farktır
Nefesi idrak muvacehesince kullanmak ve aşkın hasretiyle savrulmak haktır

Her kim ne dilerse,aşksız ne çıkar
Aşk halin demiyle ruha erişmeyince bir zevki hazdır
Oysa sevdayı harıyla yaşamak asliyen için mutlaktır, senin toprağında vardır

Biçareliğimle ben sana muhtacım
Kalbinin müstesna güzelliğinden neşet edene açım
Bir bilsen ne kadar hasretin çeperleriyle uğraşan sefilliğimle el açan bircanım

Ha ne olursun muhabbetle gel
Sana bahşedilen hamiyetin harmaniyle kalbinle sel
Sadakatin mertliğinde, samimiyetin ihsanıyla ruhun inşirahıyla sen selamete er

Bırak artık durağanlığı ve acıyı
Kalbinde mütemadiyen tazeliğini muhafaza ettiğin sancıyı
Savunma artık hamaset indinde var olan hıncı ve ruha sızılar yaşayan kalaycıyı

Gül neden deminde bir hazdır
Anlamayan gönüller için hicranı vicdan için vaazı tavdır
Laleler derinliğinde bir nazardır, mizan vuslat için fevkalade adaletli birkarardır

Gam değil tevazuu senin olsun
Hizmeti asliye kalbinde asudelik içinde hazır una sunulsun
Fazilet kapıda hazır bulunsun, her ihtiyaçlı nefes senin suhuletli aşkına ramolsun

Ölüm, kalbinde hazan olmasın
Önünde açılan sayfalar anlamsızlık için solarak yaşamasın
Nitelik azmin içinde muhakakak bulunsun, bilincin her halükarda yalnızbırakmasın

Mustafa CİLASUN

Hassasiyetle hasreden kalbiniz için!
Bilirsiniz,
Çaresizliğe yine siz çaresiniz,
Sevginiz, umut için gayretiniz, hisseden yüreğiniz,

Samimi
Halinizde ki teslimiyetiniz,
Baharlara haber salan özleminiz,
Kelebekler kadar zarif dirliğiniz sizin değerli ömrünüz.

Nice canlar,
Kan revan içinde çareye susayanlar,
Hak adına, muhabbet cenahında sefilliğin ikliminde soluyanlar

O kadar çok ki
Etrafımızda kimi kimseden habersiz,
İcbar edilen günü birlik nafaka mücadelesi
Hissiyatımızı, muvazenemizi her gün tahrip diyor.

Yaprağın güzelliğinde,
hilminin ahenginde, çilenin güftesinde
Sabrı ve kanaati bariz bir şekilde fark ederiz.

Çok severiz,
Dalar onsuz çok çaresiz deriz
Hâlbuki zahir nazarıyla bu böyle anlaşılıyor.
Bilmek, ihsana yetmiyor, tefekkür gerekiyor.

Şifayı en iyiyaratan bilir, çaresi onun hükmüdür.
Nefesler süreli bir ritimle kalbi teneffüs edilendir.

Can,
Korkulan zaman,
An içinde değerini bulan hal,

Kalbin ve ruhun,
Vicdani sorumluluğun,
Kalemde ki sorgunun,
Kelamdaki anlatılanın aidiyeti için olduğunu,
Hareket ve kuvvetin sahibini hissetmemizle orantılıdır.

Sabır,
Bunu tafsilatıyla anlamak için bir imkândır.
Kanaat bu manada, aşkın umanında net sermayedir.

Sevmek,
Onu hak etmeyi bilmek,
Yaratanı, kudretini, ayetlerini, ibretli hikâyelerini,
Ezeli ve zahiri daha iyi anlamamız için bizleri bekliyor.

Yaşamak,
Yaratanın öngördüğü istikamette,

Nefesin
Müddetince,
Sevginin karesinde,
Hizmetin servetince,
Nedenleri hikmetiyle,
Çaresizliği şefkatiyle anlamaktır.

İsminiz,
Kızıma koyduğum bir isimdir,
Payemdir, emanetim olan değerimdir,
Ve suhulet içinde yerine tevdi edilmiştir.

Biliyorsunuz,
Hazreti Fatımanın
Ve Asiye annemizin
Halk tarafından konmuş sıfatlarıdır.
İffetini ve namusunu koruyan, edebi koklayan candır.

Siz şefkatle,
Çiçeklerin renklerinde,
Kuşların meşklerindesiniz,
Lütfen ve hassaten siz bu gerçeği biliniz.
Niyazımız ve selamımız size ve ayaliniz olsun.
Sağlık ve afiyet halinizi bulsun, muvazeneniz bozulmasın sevgilerimle…

Mustafa CİLASUN
 
Gönüller yas tutup, idrak aşk için ağlasın!
Kimler geldi kimler geçti
Bu diyarın sakinleri olarak elendi

Ne umutlar varki
Mevsimler misali gönüller için hasredildi
Vuslat için aşk dendi

Kimi vakit sabredildi
Kimi zaman kanaatle hikmeti terennüm edildi
Lakin mevsimlerin serdettiği çileler
Sineme refakat etti, yalnızlık artık yetti

Mevsimler ayrıdır
Çiçekler başka mananın meftunu olan tadımdır
Ruhumun hicran damlaları
Bilmem ki niye hıçkırıklara abat olan vakıayı aşktır

Niye gönlüm yastadır
niçin sinem hüzünle anlamlaşan fermanı sevdadır

Şevkin hasreti
Gönlüm için niyazdadır
Umutlarım edeple iştiyaklı kanaattır

Ne kadar ağlasam
Ve yüreğimin kuytu kurşiniliğini
Aşkın uğruna feda etsem bir gam değil

Elem için
Sabrın rahlesinde erisem
Çilem için
Hakikatin inşirahını nefeslensem
Niyetim ruhum için her halime koşulsuz kefil

Mukadderatın sahnesinde bekleyen esrar
Umut için en müstesna bir karar
O vakit
niye sine-i halimde efkar yüreğimi yakar

Mahzun gönüller melül melül bakar
Hasretin sancısı ruhumu dağlayarak hıkkırığa koyar
Gönül ağlar, aşk niyetle başlar, sevda muhabbeti edeple saklar

Mevlam sana ersem diye aşka düşen pervaneyim
Ne bir deliyim
Ne de bir vecde gönlünü hasreden veliyim

Nefsimin hangi şubesinde

Nefeslensem aşk için divaneyim
Kalbimin sesinde seyreyleyen abdiaciz biriyim

Mestim bu gece
Bu gece coşku içinde nefeslenen bir zadeyim
Ahirim için haşyeti öteleyen, atiyi rahmeti umutla bekleyen zahidim
Muhtaçlığını her halukarda nefeslenen fakirim

Bilmem ki hamaset için gönlüme ne söyleyim
Ön yargıların çırpınışlarında
Taaccup ederim ki nasıl hakikati hakkıyla göreyim

Vesileler için elhak

amenna ve saddakna der, boyun eğerim
Rızayı vicsanıma sorarım ve kimden beklerim
Kalbimin sahine iltica ederek aşkın meftunluğunda ölümle yüzleşirim

Her mevsimin

asudeliğinde gönlümü dinlerim
Yar için kalbi inşirah dileyerek, hamiyetli haline nazar eğlerim

Ne kadar ibret varsa,

aklım için işaret yaşları bilirim
İdrakim için ruhumun teslimiyetinde umudun filizini aşktan beklerim

Kimseye söz etmeden

ve edebi görmezden gelerek göçemem
gözyaşlarım için bir ah dahi demeden sevdanın bahtında nefeslenemem


Mustafa CİLASUN

Bir faniliğin meşkiyle umudun feyzini ararım!
Şimdidüşünmek için bir akıl gerek
Niye hissiyatım perişan ve gevrek, çetrefillik içinde kaimdir avare bellek
Ah sürgün yıllar, ne söylesem kar etmeyecek
Ruhumu titreten hırçın fırtınalar bilmem ki artık ne vakit hali dinecek

Ey badı sabah, ne zaman duyacaksın çığlıklarımı
Kalbimin ilmik ilmik dağlanan yanıklarını, nefesin şevksiz bizarlığını
Ömrün son durağına ramak kalmış naçarlığımı
Durma artık bir ses ver, umudun kalanıyla gönlümde aşkla yeşer

Kimlere sormadım, sinemde hazan hiç tükenmedi ki
Gönlümün ayaz duvarları hiç ısınmadı ki
Gözyaşlarım hakikatin sevdasıyla bir pişmanlık yaşamadı ki
Ne kaldı geriye müddeti nefesten arîleşen hiçliğimle, döndüm bir deliye

Ne hilalleşen karakaşların meftununda acizliğimi anarım
Ne tenselliğin dirliğinden ilzam olan heveslere dalar bir aşk yaşarım
Diyarların suskunluğunda gönlün makûs gözyaşlarını ararım
Sazımı çalarım, mızrabı hüzünle yüreklere hazin bir esin bırakırım

Ey hak, duy sesimi, gönlümün meşalesinden ayan olan hislerimi
Kalbimin inşiraha muhtaç olan hallerini ve dilimin edebi çaresizliğini
Şimdi divanındayım
Naçarlığın eşiğinde kalbi fakirliğimle bizarım aşkla yalnız seni anarım
Maksuda nail olmak için bilmem ki ne yaparım, gönlümü kime yaslarım

Bu manada ne düşlerin serencamında yaşarım
Ne hülya vahalarında sayıklarım, ne aşkın mahzunluğunda yüreğimi zevke adarım
Bir faniliğin meşkiyle ve ecrin ferahlığında umudun feyzine dalarım
Durmadan aşk için ağlarım, sevdanın rahlesinde sabahlara kadar sancılar yaşarım

Mustafa CİLASUN
 
Gönül dili bir başkadır, riyasız ve edebe tavdır!
Ruhun
Dinginliğini anlamak için
Bu manada suya bakmak idrakte yetecektir

Duru,
Sessiz ve sukut eden
Fırtınayı bekleyen nasibinin olgusuyla sabreden

Vakit gelince
Kabaracak, coşacak, dalgalanacak
Sevinçlerin ya da hüzünlerin habercisi olacak

Biraz sonra beklenen
Damlalar düşüveriyor üzerlere
Değişik rehavetlerden artan hazzı umutlarla

Birkaç gün öncesinde
Yollarda ciddiye alınmadan
Üzerine basılan ve çiğnenen çok halis topraklar

Hasretine ne özlem duyar
Buram buram yanıklarıyla çatlarlar
Şimdi suyun yüzeyinde başlayacaktırgezmeler

Her bir zerresinde
Var oluşun hükmü sebebiyle
Sineleri açılır aşkla ve kapanır halinde secdeye

Hesapsızdır düşen damlalar
Tayin edildiğine kadar atanın attığıylakalır
Ne kadar genişleyebiliyorsa o kadardır arzda yeri

Bazen sakin bazen çılgın
Her bir kelime bir tarzı ya da
Şairin ruh halini yansıtır aslında yazılan mısralarla

Ve bu gayretlerden sona
Gidilen yolda atılan birer başlangıç adımıdır
Ve her ne niyetle yapıyorsa haz kendiyle kalacaktır

Ardından çok farklı konularda
Birbirinden değişik vurgularla işlenir şiirlerle
Ne renkler ne çeşitli fikirler yeşerir hoşgörü ikliminde

Durmadan geliyor akın yürek
Her çeşit şiirin bir hikâyesi ve bir ad vereni var
Ömürlerini vererek adlarını bırakmışlar silinmezleriyle

Ruhunun aynası var
Olmaz mı çünkü her şairin kendince âlemi var
İnsanların ruh hallerinden zira sadece bir tane bahar

Değişir mutluluğumuz
Hangi hüznümüzün tekrarı ne kadar var ki
Her şey aynı bile olsa ya mekân ya da gün değişmiştir

Değişmeyen
Şiirlerdir aslında her hüzün ya da
Her sevinç bir defalıktır işte ne kadar farkına varılırsa


Mustafa CİLASUN

Hangi anıdan söz etsem, bilincimi tazelesem!
Yıllardır çok geç farkettiğim
bir gerçeği sizinle paylaşmak umudunu yaşamaktayım.

Sizin şimdiki mevcut halinizden hiç haberdar değilim.
Satırlarımı okumaya ne kadar müsaitsiniz asla bilemiyorum

Lakin derinliğimde teneffüs ettiğim
hislerin adeta beni bu eylemi yapmaya zorluyor.

Kendi kendime yeterli olmaktır asıl maksadım…
Duygularımı bir nizam içinde ahenge erdirince…
Heveslerimin izleri ardınca gidersem nedameti öncelerim…

“Ritmin” hayatımın en önemli göstergesi olduğunu

bilmeme rağmen, idrakin tezahürügalebe çalmayınca

ne kadar işe yarıyor ki birşeyleri bilmek!

Düşünüyorum, yoksa

zorunda mı kalıyorum, birdesize sorayım istedim.
Bilmeden düşünmeyi becermek,

ön yargılarımla aydınlığaermek ne kadar mümkün?

Her bir büyüğüm veya kemale

ermiş değerim bir şeyleröğretmek diliyor.
Lakin öğretmenin, sevgiden yoksun başarılamayacağını hiç düşünemiyor.

Beklentileri doğrultusunda veriler

elde edemeyince nelersöylemiyorlar ki!
İşte o zamanlar kimi kime şikâyet edeceğimi bilememenin

sancısıyla çekiliyorum, herzaman teklifsiz başvurduğum yalnızlığıma!

Bir gün olsun babamın kollarını açarak,

şefkatiyle kuşatacağıbenliğimi, oğlum diyerek

payelendirmesine hasretimartık mazi sayfalarının,

ahir inkişafıyla bir vuzuhaereceğini ummaktan başka.

Annemin her vakit geçim gailesinden

hiç gülmeyen yüz hatlarınıresmedecek olursan,

çocukluğumda hafızana nakşettiğini, sarıkamışta seferdeyken

kışın ayazında donanaskerlerin yüz hatları aklıma gelmiyor değil.

Ablalarım… Zavallı canlarım… Kar damlalarım…
Onlardan küçük olmama rağmen onlar için sinemde

duyduğum sızı o kadarşiddetli ki hatırladıkça hala gözlerim dolar.

Neydi bu hayatımızda

olumsuzluklara kapı aralayannedenler?
Bu kişiliğin devam edecek nesillerine vereceği nasibi hakikatler!

Çocuklarına öğretecekleri bilgiler…
Onların gönüllerine ekeceği sevgiler…
Verecekleri güven ve serdedeceği himmetler…

Bir çocuğun nazarıyla bakarken…
Babanın hazin durumu çocuğun şefkatine muhtaçsa…
Annenin meşakkat gayretiyle ihmal ettiği değerler bulunmuyorsa…

Emanet olarak tevdi edilen can ne olacak…
Akranlarından farkı zaman içinde nasıl kapanacak…
Melal içinde gizlenen ince yaralar nasıl deva bulacak soruluyor işte…

Yalnızlığı kimi çevreler çok farklı telakki ederler!
Oysaki o kadar sadık bir dosttur ki asla ondan bir endişe duymazsın.

Senden hiçbir zaman bir talebi olmaz…
Her vakit senin hizmetinde amadedir…
Sırlarının bekçisi, ruhunun nöbetçisidir…

Seni seninle yüzleştirmeyi başaran bir değerdir…
O bir anne misali her zaman seni kendine tercih eder…
Bir baba kudretiyle seni dehlizlerden koruyarak eminliğe salar…

Sorarım bazen dirliğimde kendime…
Ovalarda döşenen yeşiller içinde çiçekler ne arar!
Yeşil çimenlerde gizlenen bir ayran olduğu çok aşikâr…

Peki, öyleyse rengârenk çiçeklerde ne var?
Yalnızlığımdan yükselen bir nida hasret kaldığın sevgi var…
Güzellikler içinde gizlenen asudeliği, naifliği ruhun asliyetini haykırıyor…

Sizinle her ne kadar bir tanış olmasak bile…
Satırlarınızla aksettirdiğiniz manayı zarafet mefkûresi…
Hissediyorum ki yalnızlığımı deşifre eden engin bir güzellikti…

Bakınız bu zikredilen meyanlar da…
Zahirin izleri hiç yok, soyut terennümler çok…
Heveslerin bir amaca müteallik zihniyet açılımı hiç yok…

Edebin bir erkân içtenliğiyle paylaşımı esastır…
Zafiyetler müşahhaslıktan uzak olan zannı galiplerdir…
Bunlara rağbet edenler, yalnızlığı efkârında nefes almayanlardır…

Kâinatın öznesi durumunda bulunan aşk…
Yaratılışın yegâne gayesi olan bu manada verilen aşk…
Heva ve hevesler heba edilecek olursa şayet, ruhun hıçkırıkları duyulur…

Vicdan sukutuhayal ile sızıya gark olur…
Ahengin bulunmadığı, mananın uzaklaştığı her şey heder olur…
Maksat insan olmaksa, adamlıkta kalmaksa, geçicilik niye reva bulsun…

Seni andığım baharın çiçekleriyle var olan…
Gönlümüzde zikrettiğin güzelliklerle gülü açtıran…
Tefekkürü kaçınılamaz kılarak ati ve mazi senfonisi sunan payesin…

Yıllarca iç içe yaşadığım yalnızlığımı seni anınca…
Ne kadar çok zenginleştiğini fark ederek bazen gülüyorum…
Unuttuğum hislerimde letafetler sunarak âlemlere kapı aralıyorsun…

Artık sadık dostum olan yalnızlık…
Zaman zaman müsaade talep ediyor halimden…

Sabrediyorum, düşündükçe bir korku sarmıyor değil yeniden…
Çiçekler nezaketin baharında, edebin kollarında kokusunu salarlar…
Ben ise bu hasletlerden yoksun olduğum için naçarlığım nüksetmiyor değil…

Biliyorum ki sen, yaratılışın gereği zarifsin…
Sen hoş görünle, hataları örtüşünle sanki bir nakkaşsın…
Toprağa kök salan, yağmur damlalarını anlamlaştıran ne hoş baharsın…

Mustafa CİLASUN
 
Nisyan etmeden düşünmek ve sabırla murada ermek!
Görüşebildiğim insanların geneli biliyoruz,


fakat çaresiz kalıyoruz diyorlardı. Tabi ki bugerekçeler de manasızdı,
Sabırla sineme çekildim ve çalışmaya devam ederek, sırlarıma yenisini havaleettim.

Organize sanayide kurulacak fabrikanın, temelleriatıldı,
Bir zaman sonra, beton atma işleri bitmişti ve duvarları örme vakti gelmişti.

Çalışan, elinden iş gelen elemanlar, servis kamyonunun arkasına briketidoldurarak, fabrikaya boşaltıyor ve böylece birkaç servis yapıyorduk, yanikısaca inşaat işleriyle daha çok uğraşıyorduk.

Ellerimiz derileri açıldı, yara oldu, yoruluyorduk, öğle yemeği olarak ta, hiçyağda pişmemiş, eti dahi bulunmayan, yani mideyi tutmayan sebze türleriniyiyorduk.

Mırıldananlar, hak arayanlar çoğalmıştı, bizler amele miyiz ki, bu işlerdeçalıştırılıyoruz, o halde yevmiyemizi neden o hesaptan yapmıyorlar, diye haklıgerekçelerle soru soranlar ve bizleri cevap bulmakta yoranlar çoğalmıştı.

Çünkü bu müessesenin sahibi bulunan yönetici insan, vatandaşlar gibi İslâm’ı,sadece bir din olarak görmüyorlardı.

İslâm’ı bir hayat nizamı olarak değerlendirerek, bu düşünceden uzak bulunaninsanların, kimlik sorunu olduğunu söylüyorlardı, bu nedenle farklı bir konumdabulunuyorlardı.

Fakat maalesef, iyi çalıştırmanın haricinde, çalışanların lehlerine tezahüredecek, müspet bir adım katiyen yoktu ve bulamıyorduk.

Bu bakımdan, diğer iş yerlerinden hiçbir farkı bulunmuyordu, ben artıkarkadaşlara cevap bulmakta tıkanmıştım, bu sebeple sürekli şehir dışına çıkmakmümessil kimliğimle üretilen mamulleri pazarlamak istiyordum.

Bunları kime anlatacaktım, nasıl izahat yapacaktım,
İslam’ı kimlik olarak almış, belki dinimi daha iyi yaşarım düşüncesiyle,tarikata balıklama atlamış gibiydi.

İş yerinde çalışanların dertlerinden habersiz, zira oldukça ilgisizbulunuyordu, çalışan elemanları eniştesi Ali Şahan beye, havale ederek yüküüzerinden atmış ve küçük kardeşi Recep beyi, her şeyden sorumlu idareci yapmışgörünüyordu.

Oldukça çalışkan, sabah erkenden kalkan, sürekli araştıran, insanları kırmaktansakınan, sabrı kuşanan, iyi huylu, oldukça uyanık, ibadetine düşkün, kıyafetiniyakıştıran, hafızasına güvenen ve bol hırsı olan, bir insandı Şaban ağabey.

Ablam, eniştem artık benden haber bekliyorlardı, onlara buradan bir ev tutarak,Anakaradan, Kayseri ye gelmelerini sağlayacaktık, enişte beye iş buldum,bekleniyordu fakat çok zorlanıyordum kiralık ev yoktu.

Sabah namazından sonra Mükremin hocama, sevgili hocam, ablamgili Ankara’dangetireceğiz, lakin acilen bir kiralık ev bulmamız gerekiyor, bize bu konudayardımcı olursanız, büyük sıkıntıdan kurtarırsınız dedim.

Sağ olsun hocam da, ne demek, elimizden geleni esirgemeyiz, hemen eşe dostahaber vererek arayalım, ama çok acilse, bizim bir bodrum var birlikte bakalımdeyince içimde çok rahatladı. Çünkü her kiralık evi tutabilecek durumlarıyoktu.

Bodruma baktık fena değildi, hiç yoktan iyiydi ve idare eder gibi görünüyordu,yanız hocamın bizden bir ricası vardı. Bu rica şu imiş: televizyon seyretmektamamen yasak ve radyoyu da yüksek sesle dinlemek, mümkün değil diyordu.

Enişte beyle bu sorunları konuştum, bu koşullara rağmen şartları kabul etti vekira bedeli karşılığında hocamın evini tuttuk. Henüz iki gün dahi geçmeden,eşyalarını yükledikleri bir kamyonla, sabah erkenden çıkıp geldiler.

Sabah saat 05 ten sonra aceleyle hemen, iş kıyafetimi giyerek hızlı birşekilde, Hafız Mükremin hocamın, oturduğu apartmanın önüne geldim.

Kiraya tuttuğumuz evin, anahtarını hocamlar dan alarak, eşyaların taşınmasınamüsait hale getirecektim.

Apartmanın bahçe kapısı olan, metal dış kapıyı açarak ilerliyordum ki, karşımaaniden bir bayan çıktı. Çok kısa süren ve bir anlık diyeceğimiz karşılaşmada,bayanın dikkatimi çeken tarafları şöyleydi:

İnsana suhulet rahatlığını veren bir yüz ifadesiyle, üzerine yeşil ağarlıklı,beyaz ve füme renklerin desen halinde serpiştirildiği emprime kumaştan birelbiseyi giymiş bulunuyordu.

Hiç görünmeyen saçlarını, renkli bir yazma ile kapamış, elbisenin etekuzunluğundan artan bölümü, pazen bir pijamayla tamamlamış görünüyordu.

Ayağına terlik giymiş, fakat çorap bulunmuyordu, böyle bir vaziyette, karşımaaniden çıkan aynı bayan, zayıf olmayan, yüzü kızaran, konuşmakta zorlanan bugüzel kızcağız, elindeki anahtarı uzatarak, abi evin anahtarını getirdimbuyurun dedi.

Belki gariptir fakat o an, oldukça hoş bir his ılık, ılık içime aktı.
Peki, bacımız teşekkür ederim diyerek, anahtarı elinden aldım ve geriye dönerekbeni bekleyen çalışmalara koyulmuştum.

Zaman hızla akıyordu, telaşımız pek çoktu, etrafımdaki her kez bana bakarakişlerin kıvamında gitmesini arzuluyordu, sabır her yanımızda hali kuşatıyordu.

Ev sahipleri sağ olsunlar, hamiyet severliklerinden kahvaltı hazırlamışlar.
Annem soluk soluğa yanıma gelerek, oğlum sana bir şey söyleyeceğim amakızmayacaksın dedi. Hayırdır anacığım şimdi sırası mı bak halimize dedim.

Çok ısrar edince peki söz haydi söyle dinliyorum dedim.
Gözlerime bir daha baktı ve emin olduktan sonra ev sahibinin kızı çok hoşumagitti ve onun gelinim olmasını istiyorum deyince daha iyi şaşkınlığım nüksetti.

Anacığım git işine Allah aşkına, ne yeri ve nede zamanı şimdi bu işlerin dedim.
Fakat annem ne hikmetse bir türlü ikna olmuyordu ve halimi muzdaripbırakıyordu.

Çaresiz bir şekilde bak anacığım eğer dediğin doğruysa ve gerçekten evsahibinin kızıysa ve özellikle sende geçineceğinde inanıyorsan, samimi birşekilde değerlendiririz ve gereği için hayır murat ederiz diyerek iknaetmiştim.

Çünkü kalbi kanaatim askerlik vazifemi ifa etmeden önce kesinlikle evlenmemekyönündeydi ve hiçbir zaman bu istikamette arayışım söz konusu değildi.

Fakat muhatap olduğumuz aile bakımından sadece babaları olan değerli hocamıcami müdavimi olarak tanıyor ve huzur içinde hafızlığından istifade ediyordum.

Efradı hakkında hiçbir bilgim olmadığından, bir manada merakı önceliyordum.
Annemin ısrarla bahsettiği kız, aha önce eşyaları taşımak için kapınınanahtarını teslim eden, edebiyle dikkatimi çeken, ürkekliğiyle merakımıönceleyen nisaymış.

Anneme alenen dedim ki mademki bu kız hocamın kerimesi, ben her halükardarazıyım, çünkü hocamın dirayetini, azmini, sahavetini, hilmini şefkatinibiliyordum.

Mefkûresi uğruna sabrı ne kadar deruhte etiğini biliyordum, teslimiyetinde kiduyarlılığa şahittim, imamlığın hakkını teslim eden ve mihrabın kiminvesayetinde olduğunun bilen, edep ve hürmetle, hizmetin şevkiyle ve muhabbetleifa edendi.

Nasıl teslim olmazdım, halimin fakirliğinde umuda uzanmazdım, neslimin devamıiçin edebin toprağında hayrolmazdım, nisa kimliğinin zarafetine ulaşamazdım.

Yıllara sâri sabrım, bakir kimliğim yirmi dörtlerde ve nasibin hükmüyle, ahenkiçinde, ruhun serinliğinde, muhabbetin mesruriyetiyle, ötelerin şevkiylebitiyordu.

Hiç ummadığım ve mukayese için fevkalade fakir kaldığım, cazibeden tamamen yoksunolan varlığıma rağmen rahmet ve bereketin süruruna ermek üzereydim.

Sabrın güzelliğinde, kanaatin yüceliğinde, nasibin hikmetiyle, gayretin niyetbütünlündeki hükümle, zaman ve içinde anlam bulan an her şeyi anlatıyordu.


Mustafa CİLASUN

 
Isssız sokakların melaliyle kal etsem, gözyaşlarımı silsem!
Ey suskun yar
Ne vakit kalemi elime alsam
Sinemin hüznünden akseden serencamı yazsam
Yıllara sari hasretin feveraniyle sessizce ağlasam ve yine ansam

İçimi titreten
Gönüme hüzün bahşeden
Dilimi lal edip, gözyaşları ıstıtrap haline getiren
Isssız sokakların melaliyle sineme sökün eden, lakin ses vermeyen

Nedenler nerde
Sualsiz hüküm vermek söylermisin kimin haddine
Hak ve hukuk adına duyarlı olmak sanki mechul nefes kadrinde
Hiç üzülmeden,sinenin sahifelerinde bir iz bırakmadan yok oldun niye

İnsanım, var acım
İçimi burkan her halin lahzasında davacıyım
Hangi yanlışın kurbanıyım, niçin sual edilmez bu hicranım, arım
Solan umutlarım halsiz kaldı, şevkimden bir takat olsun hiç kalmadı

Geceden söz edeyim
Hüzün zerkeden kederin hangisini söyleyim
Yazılan şiirlerin dilinden mi sesleneyim, dinmeyecek mi kaderim
Ah u zarım kimsenin değil benim, ancak hicranla var olacak vicdanım

Sevmek suç mudur
Gönül vermek ne kadar hakikatin halinde bulunur
Sadakat içinde nefeslenmek ne vakit bir kabahat olur, an burkulur
Suçsuz ve günahsız bir can, yalnızca sevdiği için mi sukut etmekten sakınır

Akıl ve izan farktır
Düşünmeden amel etmek ne kadar makbuldür
İnşirah nasıl bir kalbin ihtiyacıdır, yalnızca keyfiyet mi aranır
Sınırsız iştah bir had mi tanır, her isteğin yerine gelmesi kalpte ar mı bırakır

Ne söyleyim söyle
Yazmayan kalem misali, dertlerim benimle
Suskun bırakan firkat bilmem ki hangi müjdenin derinliğinde
Zahir olan ne varsa içinde, batına erişmek haddim değil, evet, yakınen biline

Dinmiyor bu akşam
Hissiyatım, yıllara sari anılarım ve acım
Adeta yalnızlaaşan bir figanım, rıhtımların hicranıyla yol alırım
Hırçın dalgaların sesgisini söyle hangi gönüle anlatırım, niye sessizce ağlarım

Mustafa CİLASUN

Aşk mı dilsiz, yoksa sinem mi şevksiz, feyzden habersiz!
Ruhumu cezbeden ne varsa
Aklım ve izanım o an tutukluluk yaşasa
Gözlerimden boşalan yaş hiç durmasa, kalbim narıyla dağlansa
Bir an olsun nedamet duymam, hicranın meftun bırakan halini sorgulayamam

Bir ömür beklerim, ümit ederim
Her kimden kınama gelirse sessizce gülüp geçerim
Ruhumun feyzinden, müptela olduğu firkatinden nasıl söz ederim
Anlaşılmamak en büyük kederim, fikretmeyene aşk-ı hal lisanıyla nazar ederim

Ne divaneyim ve ne de sazendeyim
Elimde tuttuğum kamışa ibretle temaşa ederim
Kalbim inşiraha malik olmadıkça, gönül kapım açılmadıkça ürkerim
Haşyetin kuşatan lahzalarında mahsur kalmış bir dilenci gibiyim, umut ederim

Yazamam nedense halin kelamından
Furkanın içimi burkan sancılarından,damladan
İzanım korkar oldu, yitik nefeslerin perişan ve avere soluklarından
Yolsuz kalan canlardan, yaşamak adına kıvrananlardan, nedensiz kuşkulardan

Elimi uzatsam, endişe fırsat vermiyor
Gönlümü açsam, pişkinliğin binbir hali karşıma çıkıyor
Kalbi ve ruhunun farkında olan insan için niçin varlığından kuşkulanılıyor
Bin hüzünle korkular zerkediliyor,desiseler perdeleniyor,ruh sanki deşifre ediliyor

Sevda adına ne kaldıysa uzaklaşılıyor
Muhabbetin bahanesi üretiliyor, vakit öldürmek için geziliyor
Müddet-inefes niçin hakikati kadar önemsenmiyor, onca tahsilden ne bekleniyor
Nesil keyfitetin tutsağı olmuş,bin bir bahaneler sanki bekleyen zavallı bir sanıkmış

Artık anneme anlatamam, susarım
Babamın gözlerine bakamam gözlerimi kapatır, ağlarım
Ne vakit kapristana gitsem, huv-el baki olan için gönlümü döksem kanarım
Sessiz hıçkırıklarımı kimseye anlatamam utanırım,akidem adına naçar kalamam

Ne hikmetse hiç sevgilim diyemedim
Belki çok çekingen bir nefes olduğum için ifade edemedim
Gönlümü okuyan bir yarin hasretiyle mi ömrümü tükettim ve öyle bekledim
Neden kanaatin feyziyle iktifa etmeyi yeğlemedim, hissiyata hor bakan birimiydim

Bir deniz ülkesini nedense diliyorum
Kalan nefesimi iklimlerin senasında bırakmayı istiyorum
Sevdadan yana kim olursa olsun, aşkın letafetiyle ruhu arındırsın bekliyorum
Ne hikmetse hülyalardan vazgeçmiyorum,ufkumun sığ yamaçlarında serinliyorum

Mustafa CİLASUN
 
Özünde örtünmenin edebiyle şekliyeti ötelemelisin!

Haklısın
Tedirgin çok artmakta
Bir tuhaflıkla etrafına bakınmaktasın

Lakin
Söyleyemiyorum sana
Hiç hissetmedikten sonra anlatmasam

Yıllar
Yıpratmıştır kabul ederim
Zarafetin için bir hederdim hissederim

Seni
Aslında hiç üzmemek için
Yıllardır kabuğumda sessiz nefeslenirim

Muhabbet
Fakirliğini deruhte ederim
Hali kelam adına bahanelerde arayanım

Kokunda
Hasretin izleriyle savrulur
Hüzün sayfalarında mısralarla yakarırım

Bilirim
Sen hiç hazlanmazsın
Şiir okumaz gereksiz uğraş olarak anlarsın

İşte
Bak senin karşında
İfade edemediğim tüm hislerimi bu meyanda

Ruhumun
Serencamında anılan toprakta
Hatıraların hicran kokan sayfalarında acıyla

Yaşamak
Umut içinde nefes almaktır
Aşk için nefesler ulviyetinde anlamlaşmaktır

Kalbin
Dilinle müsavi olarak
Mertliğin bekâretinde lekelerden azade olmaktır

Tenin
Kefen içinde varlığını
Zahirin ruh ikliminde vuslat için hak kazandığını

Sözün
Özlükteki nafakasını
Hasbiliğin müşahhaslığını idrakte kazanılmasını

Her şeyin
Zamana mal edilmeden
Tercihlerdeki tekelin kaldırılmasını rıza aranması

Bilmeliyiz
İnsani kimliği özümlemeliyiz
Vehimleri salınmadan nefesin hükmüne girmeliyiz

Muhakkak
Halimizi tahkik etmeliyiz
Bahaneler bağnazlığını öteleyerek ülfeti bilmeliyiz

Emanetimsin
En yakınımda ulvi hasletsin
Lakin nefsinle ve tercihlerinde nizamı öncelemelisin

Hamiyetli
Nefesleri takip ederek
Kemaliyete ermelisin hesabının icmalini öğrenmelisin

Ekonomik
Bağısızlık özgürlük değildir
Aile içinde paylaşım muhabbetin dirliğinde ermektir

Heveslerin
Renklerinde boğulmadan
Adabı muaşeret içinde yaşamak bilincinde idraktir

Güzelliğin
Ve bakımın halime hasredilmelidir
Çünkü sen varlığımın saadet membası hak adımısın

Mutluluğu
Hanende aramalısın
Başka adreslerde meraka soyunmadan kalmalısın

Nisasın
Ar’ın yekpare mülahazası
Eminlik konusunda fevkalade hassas bir sancısın

Mütereddit
Olarak hayata yaslanmak
Adamlığın şiarından azade olmaktır bir bühtandır

Düşünmelisin
Öncelikle neyi olduğunu bilmelisin
Öğrenmek için hissederek gayreti davet etmelisin

Hayâ ve iffeti
Önceleyerek hıfz etmelisin
Özünde örtünmenin edebiyle şekliyeti ötelemelisin

Gideceğin
Yolunu muhakkak bilmelisin
Ötelerin serinliğini ruhunda hissedip nefeslenmelisin

Mustafa CİLASUN

Yegâne sahibe mahcubiyetimle ağlar yakarırım!
Evet
Haklısın teslim ediyorum
Hakkını ve serdettiğin naif nezaketini
Ne kadar
Gayret etsemde başaramam
Halimde kikalbi fakirliği yeşertemem


Sizdeki
Hususiyetlerden haz alırım
Fakat yalnızca bununla kalır saklanırım
Nefsi
Yozluğumda ki bağnazlığı
Tedavi ederek senin ülfetine yetişemem
Ne vakit
Sensiz kalsam hazanlaşırım
Solgunluğun sahifelerinde mahzunlaşırım
Hastalığında
Sana hiçhissettirmeden
Sabahlara dek gözlerimde akıtmağa hazırım

Meftunum
Halindeki zarifliğe
Mahcubumkendi içselliğimde ki bedeviliğime
Senin
Kalbinin naifliğine
Ötelerin ikliminden serdettiğin hoş hikâyelere
Düşündükçe
Yanındaki fakirliğimi
Sığ düşlerimle hezeyan fikirlerimi çok sıkılırım


Hala bana
Nasıl tahammül ediyorsun
Kalan ömrümün demlerinde şaşkınlığı yaşarım


Demek ki
Nasip buymuş diye alkışlarım
Yegâne sahibe mahcubiyetimle ağlar yakarırım
Yıllara
Sâri çektiğim çileleri
Böylece ziyadesiyle anlamlı bulurum haz alırım

Son namemde
Aşkınbaharını çiçekle yaşarım
Renklerinde zarifliği hilkatin muvacehesi sayarım
Seni hak
Etmediğime hayıflansam da
Ummadığım halde kaderin tecellisiyle masunlaşırım

Mustafa CİLASUN
 
Evet, acıda olsa sabırla dinlemek!
Duymak
istemediğim serzenişler
yüreğime bir hançer misali inerken

Haklılığın
gerekçesiyle tahammülü
çok yudumlamaya
ihtiyaçlı olduğumu biliyorum

Bireyler
aklına estiği şekliyle
değil de, bir sonraki adımı düşünerek

Fikirlerini
beyan etseler

kimbilir ne kadar iyi olacaktır.
Bazı dostlarımız
maksatlarına binaen “en”leri için

hiçtehoş görülü davranamıyorlar
Oysaki bunlar
evrensel değerleri savunduklarını

beyaneden değerli arkadaşlar
Her düşüncenin
tartışılır olması bir güzelliktir

Özellik ise
o düşünceyi tartışanların

Nezaketi
önceleyerek, sevgiyi
örselemeden ifade etmektir

Bağnazlık
farklı düşünceye
kapalılık ne kadar doğal değilse

Karşı tarafa
söz hakkını çok görmekte
ancak o kadar saygısızlıktır

Konuşurken
hislerimizin serencamı
ruhi enginliğimizle müsavi olmalıdır

Öncelikle hakkı
kendimizde görür isek
diğer hak sahiplerini
dışlamak alenen saflıktır

İnsan,
İnsani değerleriyle
anlamlı olan bir varlıktır

Bu bakımdan
paylaşır olması
fedakârlığın bulunması
sabırla soluklanması erdemliliğin gereklerindendir

Her zaman
sen haklı çıksan ne olacak ki

Benim
kalbim kırarak
uzaklaştırdıktan sonra



MustafaCİLASUN




Hicranıma hassasiyet gösteren kalbi naif nefese!

Cenabı Hak
sizlere sağlık,eminlik ve huzur versin
Herhalde düşüncelerimi,satırlara aktarmada,
her zaman olduğu veçhile,yine bir sıkıntıya sebepoldum.

Oysaki ben,
hadsizliğimi, beyanlarımıntasdiki açısından,
sizi ve gönül dostlarımı, nevakit terki diyar edeceğimi
bilmediğimden, huzurumahşerde, şahitliğe davet etmiştim.

Sizden bu mana da,
bir kabul görmediğim için,hadsizliğime vurgu yapmıştım.
Merhabalaşmak, konuşmak vemana derinliğinde buluşarak paslaşmak arzuhalimdir.
Edebi derinliği
ve bir niteliği bulunmasıgereken,
serbest yazı ve makalelergıpta ile temaşamdır.

Zatımın bu bedevi
ahvali ve anlaşılmaz halini,lütfen
sinemin ahenksizliğine yorumlayın."Ne düşündüğün değil,
ne söylediğin senibağlar" düsturunu, tam terennüm edemedim herhalde...

Konservatuar birimi,
bir anlamda yöneticilikyaptığım Kültür
ve sosyal işler müdürlüğünebağlı çalışıyor. Usta ve
üstatlar, her bir yanımızda veyakın mertebede bulunuyorlar...

Zümrüdü, pırlantayı
ve alyansı, fark eden, amafarklılıklarını ayıramayan
zihin keşmekeşliğimden, sadeceuzaklardan bakmamı öngörüyor.

Sanmam, zannetmem,
öyle mi demem, asosyaloluşumdandır.
Lokomotif olmak
yiğit kişinin, himmet ehlinin,
muvazene denkliğini bulanlarınişidir.
Yarım asırdır ve hala, vagon niteliğimi devam ettirmekteyim.
Bu bakımdan yazmaya çalıştığım her bir satırı, beyanımınitirafı telakkisindeyim.

Yirmi üç yaşında,
yaylı tambur çalan ve sizeOsmanlıcayı öğreten arkadaş,
sizin için nakşeden olmayıbaşarmış, gıyabında takdir ve dualarımı gönderiyorum.

“Klasik batı müziğini

mükemmel bulurum” diyorsunuz.
Mükemmel bulmanız, müziğin evrenselliğine
nanmanız ve bestesininmazisini bilmenizle alakalıdır.

Ben ise bilmediğim
ve anlamadığım için, sadecebazen
dinlerken, senfoninin ahenginianlamaya çalışırım.
Derinliğini bilmediğim için,
müziği dinlerken bizzatyaşanmışları, hislerimle yeniden yaşayamam.
Ama alakasız da kalamam.

"Kim bilir, belki ailemiçinde bu ahengi bulamadığımdan,
ortak hiçbir sohbet konumuz olmadığından, iş yaşamıdışındaki
hususi hayatımda yalnızlığıtercih ettim." ifadelerinize aynen katılıyorum.

Kim bilir belki farkında olmadan
neleri ve kimleri ihmal ettim!Gereği kadar şefkat gösteremedim!
Beklentilerine cevapveremedim. Sıkıntılarımı izah etmem dahi yetersiz kalıyor.

Bakınız saygıdeğer dost,
sizi tanımıyorum, isminizidahi bilmiyorum,
fakat ne hikmetse özellerimisizinle paylaşıyorum.
Belki tanışsak, tartışsak,kabul ve retlerimiz fazlalaşacak.

Bir kamu sektöründe
memur olarak çalışmaktayım.
Doksan dört yılından itibarenaynı sektördeyim.
Ticari hayatıma son verdiktensonra, davet üzerine buralarda çalışmaktayım.

Bilinmeyen olmaktan kurtulmak için.
İnsanlara karşı olduğumgibiyimdir. Dostlarım arasında
bilinmeyenimin olmamasıtercihimdir.
Musalla taşına konuncabedenim,
Yarenlerinim hayırla yâdetmesidir tüm dileğim.
Mükemmel değilim!Başaramadım!Siz her zaman sevgiyle kalın.


Mustafa CİLASUN






Hicranıma hassasiyet gösteren kalbi naif nefese!
Cenabı Hak
sizlere sağlık,eminlik ve huzur versin
Herhalde düşüncelerimi,satırlara aktarmada,
her zaman olduğu veçhile,yine bir sıkıntıya sebepoldum.
Oysaki ben,
hadsizliğimi, beyanlarımıntasdiki açısından,
sizi ve gönül dostlarımı, nevakit terki diyar edeceğimi
bilmediğimden, huzurumahşerde, şahitliğe davet etmiştim.

Sizden bu mana da,
bir kabul görmediğim için,hadsizliğime vurgu yapmıştım.
Merhabalaşmak, konuşmak vemana derinliğinde buluşarak paslaşmak arzuhalimdir.
Edebi derinliği
ve bir niteliği bulunmasıgereken,
serbest yazı ve makalelergıpta ile temaşamdır.

Zatımın bu bedevi
ahvali ve anlaşılmaz halini,lütfen
sinemin ahenksizliğine yorumlayın."Ne düşündüğün değil,
ne söylediğin senibağlar" düsturunu, tam terennüm edemedim herhalde...
Konservatuar birimi,
bir anlamda yöneticilikyaptığım Kültür
ve sosyal işler müdürlüğünebağlı çalışıyor. Usta ve
üstatlar, her bir yanımızda veyakın mertebede bulunuyorlar...

Zümrüdü, pırlantayı
ve alyansı, fark eden, amafarklılıklarını ayıramayan
zihin keşmekeşliğimden, sadeceuzaklardan bakmamı öngörüyor.

Sanmam, zannetmem,
öyle mi demem, asosyaloluşumdandır.
Lokomotif olmak
yiğit kişinin, himmet ehlinin,
muvazene denkliğini bulanlarınişidir.
Yarım asırdır ve hala, vagon niteliğimi devam ettirmekteyim.
Bu bakımdan yazmaya çalıştığım her bir satırı, beyanımınitirafı telakkisindeyim.

Yirmi üç yaşında,
yaylı tambur çalan ve sizeOsmanlıcayı öğreten arkadaş,
sizin için nakşeden olmayıbaşarmış, gıyabında takdir ve dualarımı gönderiyorum.


“Klasik batı müziğini
mükemmel bulurum” diyorsunuz.
Mükemmel bulmanız, müziğin evrenselliğine
inanmanız ve bestesininmazisini bilmenizle alakalıdır.

Ben ise bilmediğim
ve anlamadığım için, sadecebazen
dinlerken, senfoninin ahenginianlamaya çalışırım.
Derinliğini bilmediğim için,
müziği dinlerken bizzatyaşanmışları, hislerimle yeniden yaşayamam.
Ama alakasız da kalamam.

"Kim bilir, belki ailemiçinde bu ahengi bulamadığımdan,
ortak hiçbir sohbet konumuz olmadığından, iş yaşamıdışındaki
hususi hayatımda yalnızlığıtercih ettim." ifadelerinize aynen katılıyorum.

Kim bilir belki farkında olmadan
neleri ve kimleri ihmal ettim!Gereği kadar şefkat gösteremedim!
Beklentilerine cevapveremedim. Sıkıntılarımı izah etmem dahi yetersiz kalıyor.

Bakınız saygıdeğer dost,
sizi tanımıyorum, isminizidahi bilmiyorum,
fakat ne hikmetse özellerimisizinle paylaşıyorum.
Belki tanışsak, tartışsak,kabul ve retlerimiz fazlalaşacak.

Bir kamu sektöründe
memur olarak çalışmaktayım.
Doksan dört yılından itibarenaynı sektördeyim.
Ticari hayatıma son verdiktensonra, davet üzerine buralarda çalışmaktayım.

Bilinmeyen olmaktan kurtulmak için.
İnsanlara karşı olduğumgibiyimdir. Dostlarım arasında
bilinmeyenimin olmamasıtercihimdir.

Musalla taşına konuncabedenim,
Yarenlerinim hayırla yâdetmesidir tüm dileğim.
Mükemmel değilim!Başaramadım!Siz her zaman sevgiyle kalın.

Mustafa CİLASUN

 
Ey edebin banisi, kalbin sevgi saiki!

Ey sevgiliseni öyle düşündükçe
Bir hüzün doluyor halimin suskun bendine
Ötelerin kadrince makbul olan akide dirliğimde
Ne yapsamda olmuyor, sensizliğin mahzunluğu çöküyor bu sineme

Ne sen sor nede ben sual edeyim
Ben sensizliğin kederiyle her vakit dertliyim
Ne o renkleriyle mümtaz ve masum bir laleyim
Ne de en güzide kokunun sahibi olan naif ve zarif bir gülüm

Hüznün bahtının bir yumağı oldum
Halin kahreden sancısını sensizlikte soludum
Ben bilmem ki bu cihanda ne kadar mahzunum
Biliyordum aciz bir kuldum, senin özleminle yoğruldum

Arz seninle şeref buldu aşk kokundu
Sevdalar bu manada sineme ülfetlerini sundu
Ten mefkûreler için yıllara sari hazırda tutuldu
Kan paklığını seninle bulur, feyzinle kitabı celil okunurdu

Şimdilerde dillenen aşkın sevda şevki
Renklerin ayazını yaşatan, gam salan bir kurşuni
Sahralarda anlatılan muhayyile hasreti
Sensiz olmuyor bir bereketi, alınmıyor edebi lezzeti

Artık yaşamak ne haz verecek dimağa
Ulaşılmaz oldu artık, senden kalan kutlu sırlara
Seninle anlamlaşan övdüğün insanlığa
Sadık kalmadan, unutulan sayfalara senden kalanlara

Ne analar ne de yarlar vefa bilmiyorlar
Sabileri nedense senin özleminle yetiştirmiyorlar
Nefs heveslerini zorluyor, aşkı mizanı unutturuyorlar
Seni seviyorlar vefakat, gereğince anlamadan da düşlüyorlar

Varlığın en mücerret olan bir sebebiyken
Nesillerin en baki emniyeti, o payitahtın şevkiyken
Sen şimdi sensiz iklimlerden haberdarsın, hicran içinde arsın
Sen şimdi yanı başımızda olmasan da iyi ki varsın, kutlu sevdasın

Kalbin sahibini en güzel anlatan bir karsın
Yüreğimize düşen her damlanın ibretine akan bir nazarsın
Sen insanlığa bahşedilen en nadide bağsın, ne latif sedasın
Sen bir aşk, sen bir sevda pınarı olan bulunmaz firkati ummansın

Seninle bakınca sinem coşuyor bir hoş oluyor
Hücrelerim dirliğin içinde yeniden kucaklaşıyor
Âlemi hakikat mana içinde kokuyor, azmi koşturuyor
Varlığınla mübariz olan hakikat yeniden umut içinde kalbi çoşturuyor

Yoksa çekilir mi bu nahoş olan bir hayatı cebir
Mezarlar içinde işleniyor her türlü çirkeflik evet, ne rezil
İnsanlık bu hallerde düşününce değil mi akıl ve ahlak ne kadarda zelil
Ey ruhu tenine kefil, ey vicdanıyla âleme meyil, seninle bir anda olsa hüzünlü seyir

Mustafa CİLASUN




Düşlemeden nasıl düşüneyim ve ne söyleyim!
Tükenmiştibir kere işte sabır
Ne kadar dirensem de ve hatta nefesikesemde
Olmuyordu, sıktığım yumruklar nedenduruyordu, göz alıklaşıyordu
Dişler gıcırdıyor, bir hal kalmıyor vehuzur öyle çağırıyordu ki hiç anlatamam

Oysa ne münakaşalara girmiştim
Sabrın zaferiyle şevki kıvançlanefeslenmiştim
Çünkü ben kanaatin dilencisi, hakikatingözcüsü bir insanı hevestim
Ne hınç için vardım ve ne de zevkimiçin serdardım, ancak sade bir adamdım

Varlık adına âdemle savaşmadım
Ne kadar takatim varsa edep toprağınıkokladım
Hak ve hukuk namına ne varsa gasp içinvaat edilenleri dışlamıştım
Çünkü nihayetinde bir insandım,hatalarla yüzleşen noksandım hiç ayıplamadım

Suçlamak mama fiğ kalbi unutmak
Hoşgörüyü bir tafra bırakarak hala sevgiummak
Bizzat rahmetin içinde nefeslenirken,yargıçlığa soyunarak haykırmak
Halime çok ağır gelirdi, nihayetindemühletin yegâne sahibi belliydi ve kimindi

Yağmur şimdi başlamıştı anlatmaya
Ar duvarı sıyrılan ve kepazelik içindenefes alana
Şerrin kıskacında inleyen zadelere,nisa naifliğinden çıkan o çılgınlığa
Ölüm dahi ibret için kifayet etmiyorduve hala sahnenin perdesini bırakmıyordu

Zapt etmek ve kalbi es geçmek işi
Kalan nefeslerde resmediliyor rengârenkrezilliği
Afişe edilen densizliği ve insankimliğinden azade olan edepsiz halini
Gördükçe ellerimi açıyor ve ağlıyorum,kudretin yegâne sahibinden haz diliyorum

Gökyüzüne uzanan nefesi tazeliyorum
Ve nefes nefese halimin sefilliğiniaşkla anıyorum
Kalbin sahibinde ne kadar kalıyorum veonu hakkıyla anlıyor muyum
Ne gül kokusu ne de lalenin busesikesmiyor halimi, yoksa aşktan habersiz miyim

Dil şad olsa da artık ben çok acizim
Ne haddimi bilirim ve ne de melalindirliğindeyim
Yorgun ve solgun ahvalimle adeta biryaşayan ölüyüm şimdi neyleyim
Gönlün sayfalarında hüzünle güneşlenirve hicranla baharı sürur içinde nefeslenirim

Hazana bir söz söyleyemem resmim
Ne kadar sukutu yaşasam da artıkdiniyor direncim
Ben şimdi ölümle içselliği yaşayanfakirim, umut için sadece dua ederim
Ne zaman vaki olacağını elbette kibilemem ve onun için ibret sahnesini söyleyemem

Mustafa CİLASUN
 
Siz kal ederken, mefkurem bereketleniyor!

Sizin
Tavsiyelerinizden
İstifade edeceğimi bilmenizi isterim

Sizde
Mevut bulunan ruh haliniz
Derin düşünmeye ihtiyaç bırakmıyordur sanırım

Farklı görüşleri
Paylaşımının, sayenizde tezahür ettiğini
İtiraf etmem, zannederim tarafınızdan bir abartı sayılmaz

Yazı dostum
Yazmak, aynı zamanda
Yanmak değil midir sizce de ben böyle düşünüyorum

Yazan
Yanan, paylaşan
Maksutta buluşanlar diye mi anlamalıyız nasıl bakmalıyız

Zatımın
Yaşadığı ruh hali
Sizce de yaşandı mı daha önceleri

Sürekli
Mükellef duygusuyla yaşamanız
Yapmak zorunda kaldıklarınız, çaresizlik içinde baktıklarınız

Özelleriniz de
İnfial yaşamanızı gerektirdi mi
Fikir, zikir ve şükür sizin vazgeçmediğiniz hayat felsefeniz mi

Metanet
kaftanınız sizin için yeterli mi
Kaftan derinliğinde yaşadıklarınız birmeltem mi

Yolu yarılamak
Hissiyatınızda bir ferahlamak mı
Yazı dostum tabiriniz, paylaşmaya devam edeceğiniz gayesiyle mi

Of aman be,
Ne acayip bir kişiliğe çattık demiyorsunuz
Öylemi? Dertleri dinlemek… Sabretmek… Himmet etmek

Allah için
Bu âdemi beşere katkım, ne olabilir demek
Âlemi hakikat ta, bizleri temaşa edenleri bu vesileyle anmak

Ne söyleyeyim
Ne düşüneyim, şahsınızı fazla yormayalım
Birden artık sizi sıktığımın hissine kapıldım, yanıldım mı

Mütefekkir
Kimliğinizle ve edebi derinliğinizle
Biliyorum ki, siz asla bir yüzeyselliği kaldıramazsınız

Mefkûrenizin
İlk yıllarında ki heyecanınızı bir hatırlayınız
Naçar kalmış, hissiyat omurgaları kireçleşmiş, bir hasta

Size teslim olmuş ve bel bağlamış
sizin dudaklarınızdan çıkacak bir ümide hasret kalmış
Onun kimliğinde ve o an, siz en bahtiyar bir yaren, bir erensiniz

Fisebilillah
İliklerinize kadar terennümünü yaşamalısınız
Hak ve hakikatler sizlerle, yolda kalmış çaresizler gönüllerde silinmesinler

Yaşlılar
Biraz çok konuşurlar…
Heyecanlarını bir türlü yatıştıramazlar
Yeni adımlayan bebekler misali ötelerin davetini beklerken

Mustafa CİLASUN

İnsan kimliğin tefekkür nezninde aleniyeti!

Âdemi beşer
Önce insan ve daha sonra
Adam olmayı muhakkak hedefler
Adam olma hakkını kazanmış bireyler
Yaratılma hilkatine göre hareket ederler

Bu insanlar
Asla sığıntı olmayı
Tesadüfe inanarak yaşamayı,
Nedamet duymayı hedeflemezler

Evli olan bir bayan,
Öncelikle kimlere güven
Duyacağını her şartta bilmelidir

Şayet bunu bilmiyorsa,
Emanet kavramına da yabancıdır
Hareket ve kuvvetin
Asıl sahibini bilme zorunluluğumuz mutlaktır

Bilmiyorsak şayet
Bireyleri, beyleri ve hanımları
Sevmenin ahengini sağlayamayacağımızdan
Retlerimizde hüsranı yaşamamız kaçınılmaz olacaktır

Evrende hayatını
İdame ettiren bir âdemoğlu,
Yaratıldığı hilkat üzerine hayatını
İdame ettirmesi kaçınılmaz olandır

Âdemin sulbü
Ve meşrebi, Sosyal
Ve psikolojik analiz gerektirir

Âdem
Mükellef oluncaya kadar
Elbette ki masumdur bu bir hukuktur

Sabiliğin cazibesi
Bir emanet olarak masum
Ve şefkate muhtaç olmasıyla bağlantılıdır

Evrende bulunmak
Mutlaka evrensel olmayı da
Her birey için gerçekleştirmeyecektir

Evrensel olmak için
Kanaat sahibinin niyeti
Cehdi, idraki ve inkişafı
Bir mutlakıyeti gerektirecektir

Evren, kıtaları
Ülkeleri, şehirleri, kasaba
Köy, belde ve mahalleleri kapsadığından

Âdem
Nereye giderse gitsin,
Fani olmadığı müddetçe,
Evrende kalmaya mahkûmdur

Evreni halk eden,
Onun gerçek sahibiyken
Rahmetinin gereği, uyarıcı ve tebliğ
Elçilerini, gaflet derinliğinde ki âdemlere göndermiş

Âdemlerden
İman edenler bu elçilere
"Efendim" diyerek teslim oluyorlar

Birde refikalar
Beylerine efendi derler

Rahmet elçilerin
Efendiliğine itibar ve iman edenler
Asla bir başka efendiye ihtiyaç duymazlar

Mustafa CİLASUN
 
Halimin hazin sayfalarını bir de sana açsam!


Sen bilir misin hissizliğin yorgunluğunu,
Kalb ikliminde solgunun umutsuzluğunu,
Çaresiz sukutun sineme hicran akıttığını,
Halimin kuraklığında şevkim kalmadığını.

Düşlerimde, ne kadarda umuda uzansam,
Olmayacak hayaller avuntusunu yaşasam,
Yalnızlık acısını hazanın yaprağına yazsam,
Halimin hazin sayfalarını birde sana açsam.

Kokunla şevki bahara yaslanarak uzansam,
Hasretimin dallarında senin halini solusam,
O an tamamen sessizliğin hükmünü tanısam,
Aşkın umutlarında kalbimin sahibine varsam.

Öyle ömür yaşadım ki halimin o susuzluğunda,
Muhabbetin yıllarca uzağında bağ bozumunda,
Yapraksız dallar yozluğunda korkuları yanında,
Fakirliğin kucağında çaresizliğimin korkularıyla.

Melül melül baktım yıllarca hasretin sancısıyla,
Varlığın bilinmeyen adresine yazında sıcağında,
Bilginin kıtlığında, idrakimin fevkalade uzağında,
Umutların solgunluğunda, avuntunun kucağında.

Ben sana ne söyleye bilirim, bilirim ki sen eminsin,
Ruhunun enginliğinde kalbini nizam eden nefessin,
Hakkı bilen, kanaatle güçlenen sabrın müdavimisin,
Gülün kokusuyla şekillenen bahtiyarın ta kendisisin.

Sana nasıl bu sefil halimi anlatırım çaresiz kalırım,
Haline müdrik olmak için ne bahanelerde dolaşırım,
Uzaklardan nazarımla yaklaşırım ancak sakinleşirim,
O devranında Salih olmak için varlığımdan geçerdim.

Bilirim ve sessizliğimde kendi halimde kelam ederim,
Yazmanın yanıklığını sinemde her zaman hissedenim, Aşkın ikliminde, adresin mücerretliğinde yine sefilim,
Ben kendi dertlerimle hüzün içinde nefeslen hederim.

Mustafa CİLASUN

Ey derdin gailesiyle irşat olmuş gönüller nerdesiniz!
Ey suskun çığlıklarım, ne çare ki artık vakit gelmişti
Gönül ne kadar hasredilse de, hasret aşk diyarlarına alıp götürmüştü
Vün birmiş, geceler perdelerini çekerek, umudun sahnelerine ibretle yer vermişti
Ne gözyaşları dindi, ne elem ruhumun hicranını sürurra gark etti, nefesler tükendi

Bir hırçınlık sökün ediyordu dalgaların haşyete salan sesinden
Kalbimin yalnızlığı, bilmem ki hangi günahın esaretinden kopan kavlinden
Söz kifayet etmezken,efkar yüreğime sancıları ekerken çok derinden ve ürperirken
Bir canın acizliğini yaşıyorum, sinemin en letafetli sahnesinden, idrakimin elinden

Ey yüce dalgalar ve ta uzaklardan seyreden yalçın kayalar
Duyun sesimi, kalbimin suskun melalini, sevdanın çile çektiren efsanesini
Aşk adına yaşanmış en müstesna hikayeleri, hakikatin irşad eden yankılarını
Gül, dikeniyle güzeldir, öz kalbinle mürebbiye olan lehçedir, ancak ihsan sahibi bilir

Ey yar bilme ki hatırlar mısın, bir sonbahar günüydü bırakıp gitmiştin
Ruhumun, suskun çığlıklarını hiç işitmemiştin, bahtım için boyun büktürmüştün
Yılların hasretiyle kalbimin hıçkırıklarını bir dert edinmedin, sessizliğine çekilmiştin
Bir ser ver, gözlerimin fersizliğine bir gerekçe göster, perişan halimi bildiğini haydi göster

Bir bir nefesim göçüp gidiyor, bilmem ki umutlar kim için dile geliyor
Söz kifayet etmiyor, hal aşkın esrarını şerh edip sürura erdirmiyor, boyun büktürüyor
Ne söyleyim, bahtımın nasibi için kime şikayet edeyim, sebebi hikmetini nerden bileyim
Çaresiz sabredeyim, kanaatin öğretisini deruhte edeyim, ömrün nihayetini aşka vereyim

Ey derdin gailesiyle irşat olmuş gönüller nerdesiniz, duyun sesimi
Çaresiz ducar olduğum melalimi, dramatik hikayemi, nefesimde ki hicran seslerini
hazan ruhumu sardı, sararmış yapraklar misali, toprağa elhak kokladı hüzünle ağladı
Gözyaşları umutla kanatlandı, ne bir şevk kaldı ve ne de bir sürur aşkla kalbimime aktı

Mustafa CİLASUN
 
Bilmem ki hangi derin güçten bahsedeyim!



Küresellik adınaNe türlü şirret oyunlar tezgâhlanıyorGüç sahibi, ne emrediyorsam ona tabi ol ve uygula istiyorİktidar olmak nedir bilir misin diye kinaye ediyor, sinsiliğini arlanmadan gösteriyor İnsan öncelikleKim olduğunu ve neye karşı sorumluluk aldığınıKuvvet dengesinin sarsılmaması için hesabın iyi yapılacağınıVarlık adına, ruhunu ve kalbini ortaya koyarken, enaniyeti unutacağını bilmeliydi Adalet ve hak adınaBilgi ve tecrübenin, istişaredeki bereketin hassasiyetiylePlan ve prağram yaparak, hizmetkârlığın mütevazılığında karar kılmalıydıŞöhret ve ihtişam neye lazımdı, azamet sahibinin emrinde bulunmak en bulunmaz ikramdı Zaten kimin ne olduğu belliydiŞehret meye veya tefsir edilmeye ihtiyacı olan suizandıKaç asırdır içimizi kemiren, birbirimize düşüren, hedefler tayin eden kimlerdiÜlkeleri ancak tayin edilenler yönetirdi, emir ve komuta zincirine bağlı kalmak aşikârdı Ecnebi devletler zaten vardıKendi ideal ve ülküleri uğruna kim bilir neler yapmazlardıZülüm ve işkencenin, desise ve cürümün, işgal ve gaspın hangi sayfasını boş bıraktıRabbinin eğitim ve öğretiminden vazgeçen esir yürekler bizzat parçalandı, sonra hak aranmadı

İnsanı yabana atmaMeydana gelen ve gelecek her vakıayı ayıplayıp kınamaFailleri tespit etmek, garez ve kin ile şiddeti cebredenleri deşifre etmek kimin muradıSeni ve iktidarı ve dolayısıyla devleti arkadan vurmaya çalışan mecrayı hakkıyla ve acilen tanı

Mustafa CİLASUN
 
Nerdeyim, meşkûk bir halde, halin hazan perdesindeyim!

Bir merhaba
demeyi ne kadar çok isterdim
Yıllara sâri yutkunduğum kederin elemiyle sabahladığım gecelerin

Anlamaya muktedir olmak için
gösterdiğim gayretin, bin hüzünle efkârlı nefesin
Esaretinde inim inim inletmiştin, ne yapsam ve nereye baksam suçlayandı o melalin

Gözlerinden
dökülen yaşların meali miydim
Sinem için demlediğim kederin gizeminde arandığın dikenli dilin

Meşkûk bir halde, halin hazan
perdesinde ve hıçkırığın bizar bırakan o kadrinde
Ruhumun mahzun serinliğinde, kalbimi titreten ve ürküten o haykırışın nedenlerinde

Ne yapmıştım
kalbin ülfetinden arınmıştım
Suskunluğun rahlesinde sabahlara denk umman sesini aranmıştım

Firakın abat olduğu, firkatin inşiraha
mebni gönüllere ilham olduğu aşkı anmıştım
Sevdanın yalanlarından, nefesin heyecanlı sunumlarından mustarip olarak ağladım

Ne yapmalıyım
sualiyle ve edebin kavliyle
Yıllarca sabrederek, gözlerinin yargılayan halinden kaçarak halime

Nakşeden ne kadar sancılarım
zuhur ettiyse, bir hikmeti gerekçesi vardır mıdır diye
Umut içinde, hali bizar bıraktıran sahnesinde, çilenin ulviyetine amade aşk esiniyle

Hiç
yazmamıştım, yalnızlığa bırakmıştım
Gülerken ağlayan, susarken yüreğin yangınlığında dalan hicrandım

Halimin avareliğine şahit olan
kim varsa, hastamı acaba kuşkusuyla bakıyorlardı
Sense ne derler kaygısıyla ve bilmem ki her nasılsa farklı hülyaların sultasındaydın

Ne halimin
derinliğine vakıftın nede ardın
Hayatın sosyolojik hallerinden bihaber olan bir can olarak hardın

Kuşku ve korkularınla, önyargılı
savlarınla hiçbir vakit kalbin sesine kanmadın
Ne kadar aynı dili konuşuyor olsak ta, duygular farklı lehçelerde olunca hoyrattın

Nasıl anlardım,
hiç fırsat vermeyen candın
Anlatmaya başladığım bir an, hıçkırıkların sergileniyordu an be an

Bilmem ki hala ne istiyordun,
esaretin pençesinde inlettiğin yetmiyordu biliyordum
Çaresiz susmayı edep telakki edip, bir hikmeti var diyerek sabırla anı bekliyordum

Mustafa CİLASUN



Kim şerri sıfat bilirse, mana adına kefensizdir!
Maddiliğe gömülmüş
Bir insan, öldürücü silah hükmündedir
Şavaşın en büyüğü içerde yapılması gerekirken, bu dışarıya saldırıyor
Doğduğu evreni yabancı görüyor, kendinden olmayan herkesi bir rakip ve tehlike görüyor

Kendi içselliğimizde
Dengeyi aramak ve bulmak durumundayız
İnsanın yatay ve dikey tarihlerini bir bütünlük içinde kurmalıyız
Onu ne sadece manevilik içinde tutmak, ne de maddiliğe gömmek zorundayız

Klasik felsefede
İnsanın yatay ve dikey kesiştiği noktaya bir gül oturtulur
Bu mükemmeliyet noktadıdır, bir zemine basarak zimle ve sabırla yükselmek
Yeryüzü gerçeğini unutmadan göğe yükselmenin en tabi nişanesi ve irfanniyet olgusudur

Çağdaş insanın
Zannedersem en ayırıcı özelliği sahiplenmektir
Modern insan, maddi imkanlar nispetinde ancak kendini var hisseder
Sahip olduğun kadar varsın zehabı üzerine güç ve kuvvet adına varlığından vazgeçer

Peygamber
Haber getiren demektir
Haberi getiren ve ona kulak olan, onun hallerine bakar ve gözlemler
Duyan ve görmeyen şahıs, haberi, hakikati/hayatı yapar ve bu minval üzere gider
Ananevi eğitim üç aşamalıdır, ilme’l yakin, ayne’l yakin, hakka’l yakindır, el hak bilinmelidir

İnsan, Rabbinin
Öğretmenliğinde öğrenciliğini yaşadığında kamil olur
Kulağa ve gözüne düşeni kalbine indirir, kalbi bir rahme dönüşür ve orada doğum gerçekleşir
Duyulan, gözlemlenen ve üzerinde düşünülen şey marifetullaha inkılap eder; marifetullahtan muhabbetullah hasıl olur

Mustafa CİLASUN

 
Hayatın satır aralarında tahayyül ederken!
Yaratılışımız bir aşk hikayesidir
Allahtan geldik, O’ndan ayrıldık ve yine O’ na döneceğiz
Aşk, aslımıza olan özlem ve onunla bütünleşme çabası manasına da gelir
Bir anlamda kendimize/bütünlüğümüze sevgidir aşk, provan algı, aşkın kaynağını burada görmediği için onu dünyevileştiriyor

Varlık, varlığa dair fani olan beden
Aşkın objesi yapılıyor ve doğalolarak cinselliğe indirgeniyor
Aşkın büyük hakikatlerden biri olduğu nedense hakkıyla idrak edilemiyor
Allah'ın kainatı yaratmayı arzulaması ve bunu sevmesi, varlığın ilk sebebinin sevgi/ aşk olduğu anlamına geliyor

Varlığa ait ve birbirinden ayrı cüzler
Arasında fevkalade kuvvetli birçekim var, kainatta sari bir aşk hali var
Aşk, bir birinin uzağına düşmüş parçaları bir araya getirir, biz buna vuslat diyoruz
Aşkın şiddeti, parçaların birbirine olan uzaklığı nispetinde artar, kişinin O ‘ na uzaklığı nispetindedir

Aşk bahsinde hep şu ayrım yapılır
İlahi aşk, mecazi aşk, ariflerböyle bir ayrımın olmadığını söylerler
Hedefi ne ve kim olursa olsun,aşk üzere gerçekleşen şey mahiyet olarak hep aynıdır
Değişen maşuktur; maşuka yönelmenin mahiyeti değişmez, kimler yıllarca faniyi idealize ederek aşık olur

Aşk, bir derttir, söyletir
Şiir edebiyatın bir üst dilidir,edep, bir tür yoğurma ve terbiye tarzıdır
Edebiyat ise edep ile birlikte anılıyor, dolayısıyla şiirinde edebi muhakkak ki olmalı
Kavuşma arzusu, aşk olarak belirlendikten sonra, vuslat gerçekleştiğinde arzudan doğan acı/ aşk kalmaz

Mustafa CİLASUN
 
Sufiliğin dilinden ve kalbin sır perdesinden!
Hakiki dost Allah’tır
Dost olarak bilinen insan düşman mertebesine çıkabilir
Düşmanda bir süre sonra dost görülebilir, bu bakımdan ifrat ve tefrite dikkat edilir
Zira insan ve halleri bakideğil, değişim geçirir, irfan eğitimi bu anlamda çok önemlidir

Çünki irfan, her halin
Bir tecelli olduğu inancını verir, sekülerizm, milliyetçilik gibi
Modern kalıpların tersine, irfanayrıştırmaz, “bir” leştirir, farklılıklarda ki ne
götürür
Büsbütün sanallaşmış bugünün gerçekliğinde insanı bu yakınlıkta tanımak ne kadar mümkün

Görmeden, dokunmadan
Bir hukuk geliştirmeden insanlaryakınlaşıyor ve bu hisse kapılıyor
Hayır, bu ortam ve bağlam dostluğu mümkün kılmaz; imtihandan geçmeyen inkılap etmez
“Dost” kelimesi Farsçadan geliyor,”arkadaş” ise kok olarak Türkçedir,”arka”sını dayadığı taş anlamına gelir, arka-taş

Bu sebeple arka-taş önemlidir
Kişiyi güvende tuttuğu gibi,güçünün ortaya çıkmasını sağlar
“Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyim” deriz, arkadaşı kendisini seçmiş olur
Her cüz, “arka” sını yaslayacağı bir “taş” bulmak süretiyle bütünlüğe ermek, kendisi olmak istiyor

Dostluk, arkadaşlığın ötesinde bir şey
İnsanın dostu mahremi sayılır,böyle olduğundan insan dostu
Yanında çıplak kalmaktan çekinmez, kaygısızca soyunur, dost ağır söylese de
Zoruna gitmez, bu yüzden sultanların musahipleri olmuştur, herkesin korkup sustuğu halde,
muhasip sultana hatasını söylemiş ve açığını göstermiştir

Mustafa CİLASUN
 
Yitik kimlik olarak farkı yadedilen derviş!

Ne de olsa kalender meşrep
Paraya, karşılığı madde olan kazanımlara değer vermemektir
Onlarla meşgul olmamak değil,sadece değer vermemektir
Zengin olabilen ama zenginliğiüst bir değer olarak işaretlemeyen”gönül”den bir bakış

Dervişe yakından bakılıp
Bütünlüğü içinde kavrandığında,bugün eksikliği hissedilen insan
Kim olduğu”derviş olduğu yakinen görülecektir Biz onu sakinliği veteslimiyetiyle biliyoruz,
neden böyledir? Bulmuş inanmış ve teslim olduğundan böyledir

Dervişlerin mühimsediği tek şey vardır
Hakkıyle Rabbine teslimiyet,kesret ehli değildir derviş, tevhit ehlidir
Hayatın sahibi Allahtır; insan Allaha teslim olunca hayatın o kesretli yapısı karşısında el açmaktan kurtulur,
Allah’ı bulan herşeyi bulur, derdiniz Allah ise bütün dertler küçülür

Modern zamanlarda insanın derdi
“Bir” olmadığından, elbette kibirden fazla derdi var, küçükte olsa var
Küçük dertlerin nasılda büyükdertlere dönüştüğüne her vakit tanıklıkediyoruz
İnsanlar biyolojik olmaktan ziyade, psikolojik rahatsızlıkların sıkıntılarıyla uğraşıp, duruyor, uzmanları böyle söylüyor

Tarihte olmayan, modern zamanların
Havasıyla ortaya çıkan hastalıklardır, varlık ile materyalist ilişki kurmanın
Sonrasında karşılaştığımız arızalardır, mevcut durum, daha çok yaşanan anlam kriziyle açıklanıyor
ve fakat tedavi bakımından hangi yöntenm olacağı hususu dikkate alınmalıdır

Freudçu psikinaliz, Lacancıpsikiyatri
Bir de “Sufi Psikoloji” var. Bupsikoloji dervişin yaşam algısının modern zamanların
yaralarına merhem olduğunu imler.
”Çünki” der, derviş modern zamanların vazgeçilmezleri üzerinde düşünmeye çağırır

Sahip olma güdüsüyle hayatı karşılamayı
Sahip olunan emtia ile ‘değer’bulmayı merkezileştirmez, insanı fonksiyonel
Aklın alanından gönlün aşkınlığına çeker. Dünya ve dünyadaki her şey daha bir
Derinlik kazanır; insanı kendinde oyalamaz, onu “öte” ye hazırlayan bir rampaya dönüşür

Mustafa CİLASUN
 
İnsanın yedi olan ruhi ve kalbi katlarını anarken!

Yüce kitabımıza ve efendimizin
Hayatına baktığımızda mertebeler görürüz, varlığın ve insanın derecelendiğini
İnsan-ı kamil, en üst mertebeyiişaretliyor, demek ki altlarda da mertebe bulunmaktadır.
Peki, nedir bu mertebeler diye dikkatlice nazar edersek, işte o vakit

Bir pramit örneği aklıma geliyor
En geniş olan piramidin en altkısmıdır. Pramit yükseldikçe alan daralır
İnsanların çoğu, pramidin en altkısmına karşılk gelir, çoğunluk altlarda yaşar
Nitelik ve dereceye vuruldukça insanların sayısında azalma olur, zirvede çok az insan kalır

İrfan geleneğinde “yedi katlı insan modeli”yle karşılaşıyoruz
Kur’anı Kerim, Hz. Peygamber’insünneti ve İslam’ın ruhundan hareketle
bu model belirlenmiş. Harici birokumaya yaslanmıyor bu model, çıplak bir metin
okumasından çıkmıyor, Kur'an'ın ruhunun verdiği ilhamla doğuyor

Yedi katlı insan modeli
Nefs-i emmare ile nefs-i safiye arasındakileri içeriyor
Her makamın bir husisiyeti ve özelliği var; insan hangi makamdaysa makamının
Husisiyetlerini taşıyor, nefs-iemmare insanın en alt makanını oluşturuyor
Nefs-i emmarede insan büsbütünkötü/aşağı olana açıktır, iyiye kapalı bir alandır

İnsan içindeki kötü sese kulakkesilir
Bu sesin işaret ettiği yeregider, kendisinde eksiklik, yanlışlık görmez
Ve hatta günahkar olduğunu düşünmez. Arifler, bu mertebedekilerin münafık ve fa sıkların
özelliğini taşıdığını söylerler, velevki Müslüman olsa da nefs-i emmare mertebesin de yaşıyorsa münafık ve fasık gibi olur

Nefs-i emmareden çıkmak için Müslüman olmak yetmiyor
Daha fazlası gerekiyor, nefsin terbiye ve tezkiyesi, yani nefsin sesini kısmak
Ve böylece ruhun gürleşmesine imkan vermek, insan bir nevi içinde mirac yaşatarak
Nefs-i emmareden nefs-ilevvameye yükselmeli, Nefs-i levvamede insan nefsinden yana düşmez, eksik ve günahkar olduğunu düşünür

Nefs-i levvameye yükselmiş insanda
İnsan-ı kamile doğru bir seyirvardır. Kişi Nefs-i emmarede sosyolojik olarak Müslümandır.
Arkasından Nefs-imülhime geliyor, ilhama açık nefs demektir, nefs, tövbe, zikir, rabıta ve mücahedeyle
günahların ağırlığından ve şehvet bağından kurtulunca, ilham ve feyz almaya kabiliyet kazanır….

Mustafa CİLASUN
 
Canlı olan kitap, İnsan-ı kamil makamıyla fark!
Kur'an'ın hakikati metninden ziyade
Ruhuyla ilgili bir husustur. Bu da canlı Kur’an Hz.Peygambere işarettir
Hz. Peygamber nasıldı? Sorusuna, Hz. Aişe validemiz “ O yürüyen bir Kur'an'dı”
Bu çok önemlibir nokta, malum “İkra!” ile başlıyor ilk emir ve Kur’an-ı Kerim ayetleri

Peki, daha okunacak bir kitap yokken
İlk ayet “İkra”hitabı neye işaret ediyor, inananlar neyi okuyacaktı
Cenab-ı Allah; ”Şüphesiz bu Kur’ an gizli bir kitabın içindedir.
Ben size bu kitabı gizli bir kiytap içinde gönderdim”

Peki, öyleyse bu ne demektir?
Salt sarf ve nahivden hareketle yapılan tefsirler bu soruların cevabını veremiyor
Ariflerin tefsirleri sayesinde meselenin hikmetini ve irfani tefsirler dikkatimizi anlam
katmanlarına çekiyor. Mesaela Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifi var

“Kur’ an ve insan ikiz kardeştir”
Aynı kaynaktan doğan ikiz kardeş; biri harfe bürünerek “vahiy”, diğeri
Ete kemiğe bürünerek ‘insan’ adını alımış. İbn Arabi’ nin “Elimizde tuttuğumuz Kur’ andeğil, Mushaf’ tır

Mushaf'ın içinde Kur’an, Kur’anın üstünde
Ümmü’l-Kitap, Ümmü’l Kita’bın üstünde de Levh-i Mahfuz var; Levh-i Mahfuz’ dan da “insan”kitabı geliyor.
Dolayısıyla insan-ı kamil ile Kur’an aynı şeydir. Hz. Ali karşıtları mızrakların ucuna Kur’ an ayetlerini takar

Kur’ an burada demek süretiyle kararsız kitleyi
Taraflarına çekmek için. Hz. Ali Efendimiz bu noktada muhteşem bir şey söyler
Kur’ an ayetlerini mızraklarının ucuna takan tarafa yönelen kitleye hitaben derki;

“Nereye gidiyorsunuz?
Kur’ ana gitmiş oluyorsunuz, Kur’ an bemim” der.
Kur’an-ı Kerim’inmushafına değil, hakikatine işarettir bu sesleniş

Bu bakımdanKur’an-ı Kerim’in hakikati
Mushaf’a bakarak değil, gramer özellikleri çözülerek değil, insan-ı kamil üzerinden
anlaşılabilir. Şeytanın 104 kitabı ezbere bildiği söylenir, bilgi yetmiyorki,şeytan kovulmuştur.

Önemli olan yürüyen Kur!an olmaktır.
İnsan-ı kamil olduğumuzda Kur’an olur, Kur’ an konuşursunuz. İndirilen Kur’an var, bir de
konuşan/yürüyen Kur’an. Gelenek,”İnsan-ı kamil, konuşan Kur’andır” der

Mustafa CİLASUN
 
Cümle varlığın birliği ve kardeşiliği!
Anadoluyumayalayan arifler

Şuortak duada buluşur:” Yarabbi! Bedenimi o kaar büyüt ki
Cehennemin hepsini ben doldurayım, bir başka cana yer kalmasın
“Başkasını yazdırmaktan çok onları cehennemden uzak tutan bir dil

Anadolu Müslümanlığı; derviş

Eren,alperen gibi kavramlar üzerinden yaşanmış
Bu“Cümle varlığın birliği ve kardeşliği” olarak formülleştirilen
Tevhidi anlayışın nişanesi olan bir toplum tecrübesi olarak anlamalıyız

Vahdet-ivudud’ un açılımı

Varlığın birliği anlamına geliyor, tasavvufi ve ontolojik
Bir temellendirmeden başka içtimai tarafıda bulunan bir tasavvurdur
Osmanlı’da bu esas alınmış, Müslüman, Hiristiyan, Yahudi, Bektaşi, Alevi, Kürt,
Çerkez gibi farklılıklara saygı duyulmuş, Birde çok, çokta bir, keserte vahdet,vahdette kesret

Budil bir tasvvur, bügün içinde

Çözüm kaynağıdır. Türkiye’nin can yakıcı meseleleri vardır
Alevi,Kürt ve azınlıklar diye sıralayabiliriz. Peki, vahdet-i vucud anlayışı
Ve mesnevi niçin bizlere hal çaresi olmasın? Batı’da sorunlar hala Aristoteles’e
Kadar gidilerek çözüme kavuşturuluyor. Biz niye İbn Arabi ve Mevlanalara gibi kurucu isimlere başvurmayalım

BugününMüslümanlarının temel sorunu

Klasik metinlere yaslanmaları, kurucu isimlerden dil edinmemeleridir
Dolayısıyla ekonomide, siyasette, kültürde, mimaride, sanatta ortalamanın altına düşüyorlar
Süleymaniye’nin gölgesine nasılsa gecekondu diyebileceğimiz karakterde bir mimari çıkıyor
Dede Efendi’nin Ferah feza ayin-i şerifine arabesk melodilerle hala eklenmeye çalışıyorlar

Bugün Uzakdoğu felsefesinin okulları var
Anaokul,ilkokul, orta, lise ve üniversite düzeyinde mektepleri mevcut
Mimar Sınanın mimarisine, Dede Efendi’nin musikisine sinen İslam’ın derinliği

Yeni formlar üzerinden hayata taşınabilir,
Hz. Peygamber,”İnsanlara akılları derecesinde konuşunuz” diye buyuruyor.
Kendi ruhumuzu,eğitim yuvalarında karşılığı alınacak halde neden olmasın verebiliriz

Mustafa CİLASUN
 
Canımızı sıkan çok şey var, neler’e bakarsak!

Kişisel meselelerimizi bir kenara bırakırsak

Neden Balkanlar’a
virgul.gif
kuzey Afrika’ya
virgul.gif
Ortadoğu’ya yabancılaştık
“Anadolu ruhu”nun ayırıcı özelliği olan “bütün” fikrinin yerine ikame edilen
“parça /ulus” düşüncesi arızalar çıkarttı. Dil ve din gruplarında oluşan mutsuzluklara kapı araladı

Elbette ki ”radikal modernleşme”nin katkısı göz ardı edilemez

Yüzyılın başındaki Anadolu'ya çekilme mecburi ve şekliydi. Modernleşme
üzerinden gerçekleşen ise Anadolu’nun
virgul.gif
ruhundan çekilmesi demekti. Bölücü ideolojiler ihdas edildi ve nitekim de gerçekleşti

Fakat en calib-i dikkat olanı da maalesef

Anadolu'muzun yiğit ve vatansever olan gençlerine kutsallık kutusu
İçinde ve din yerine zihinlere zerk edildiğinde
virgul.gif
birlik kurmak mümkün olamıyor
Çünkü bu düşünce
virgul.gif
ötekini kabul etmiyor
virgul.gif
düşmanlaştırıyor ve böylece kendisi var oluyor

Başka türlü modernleşme yaşanabilirdi
Red-i mirasa gerek kalmayabilirdi. Tanpınar'ın yorumuyla; “devam ederek
değişen
virgul.gif
değişerek devam eden” bir yola gidilebilirdi. Mümkün olan ve uygulanan bir şeydi bu.
Mesela
virgul.gif
Büyük Britanya denilen İngiltere
virgul.gif
Kraliyet ailesinin hala devam eden etkisi

Gelenek ile modernizmin sentezine
Karşılık gelen İngiltere
virgul.gif
bugün dünyanın ekonomik ve siyasi güçlerinden biri
Sosyal bilimciler” Geleneğiyle barışık olmayan yenilikçi olamaz” diyor. İşte 1917 Ekim
Devrimi ve sonuçları. Bugün Rusya devrim yaralarını bir senteze giderek sarmaya çalışıyor

Geçenlerde Putin
virgul.gif
Rus Patriyark Kilisesi’ni ziyaret etti
Ve dedi ki: Maalesef biz laikliği çok sert algıladık ve sizi sahanın dışına ittik
Artık o günler geride kaldı
virgul.gif
bundan böyle mutlu
virgul.gif
müreffeh ve huzurlu bir Rusya için
sizlerle beraber çalışacağız. Sizi sahada aktif olmaya davet ediyorum” dediği hatırlanmalı

Döneceğimiz yer tabii ki İslam'ın tasavvufi ruhudur
O bizim ortak muhayyile ve paydamızdır çünkü. Anadolu da yaşayan herkes
Bir şekilde bu ruhla akrabalık içindedir
virgul.gif
Anadolu
virgul.gif
küçük hikayelerden oluşan büyük bir hikayedir

Mustafa CİLASUN
 
Hakikatin” Bir”liği düşüncesinden hareketle!
Ananevi tasavvurda kadın ve erkek

Hakikatin farklı iki formda tecellisi anlamına geliyor
Üst yapıda bu ayrılık, bu ikilik yok; bizatihi birlik/bütünlüğü var
Fiziki evrenin, dünya hayatının bir gerekliliğidir bu ayrışma, mutlak olmayan, izafi olan ikilik

Eril ve dişi olanların birbirine akması
Dünya hayatı için gerekli, çünkü hayat bu ikiliğin münasebetiyle mümkün oluyor
Kur’an-ıKerim de, “Biz her şeyi çift yarattık!” deniyor. Yani sadece kadın ve erkek üzerinde
görülmüyor erillik ve dişilik, yani kozmik yapının bütününde karşımıza çıkıyor

Varlık nedir? Hayat nedir sualleri
Ve hatta varlık ve hayatta erkek olmak ne manaya gelir?
Niçin bu soruların cevabını arayan bir eğitim mümkün olmasın? Bugünkü erkeğin
Sıkıntısını aşmak adına, kaybettiğimiz ama hafızamızda duran bilge erkeği yeniden inşa etmek adına

Hatta erkeğin mesuliyetinin altının çizilmesi
Formel eğitimin yanında kalbin de eğitilmesi; erkeğin erkân ve edepten geçmesi
Bilmediğimiz bir erkek değil bu; bir dönem yaşadı buralarda. Bu erkeği yoğuran ocaklar,
dergâhlarımız oldu, oralarda insan bu mekanlarda hem aklen ve hem de kalben besleniyordu

Böylelikle ortaya bir erkek/kadın modeli çıkıyor
Şimdilerden başka erkek ve başka türlü bir kadın. Birbirlerinin mukabili
Ve birbirlerinin yardımcısı olan. Sorun; kadını Rabbinin emaneti olarak görmeyen
Kalbini yitiren, sadece bedeniyle kalan erkek zavallı ve sefil bir erkek olarak karşımıza çıkıyor

Geleneğin rol dağılımına ve bu dağılımında
Ortaya çıkan görece farklılıklara feminist teoriyle yaklaşırsak yanılırız
Erkeğin reisliği ve kadının ev hanımlığı ”efendi-köle” dikotomisiyle okunamaz
Anane veya dini metinlerdeki kimi esasları bütününden bağımsız okursak, doğal olarak
netice itibarıyla tahakkümcü bir erkeğe varmış oluruz

Erkeğin şekillenmesinde yanlış okumaların tesiri var
Geleneğin ruhu deforme olmuş; erkek tahakküm etmiş, kadın da uğradığı mahkûmiyet
sebebiyle buğz etmiş bu durunm bir erkeğin ve kadının asla bütünleşemeyecekleri iki farklı
varlık olarak kabul görmesiyle sonuçlanmıştır

Mustafa CİLASUN
 
İki doğum ve iki ölüm’ün esrarını anarken!

Hayır, ölüm somn değil

Başka bir yere doğuştur, Hz. İsa' ya atfedilen
Hz.Peygamberimiz ve arifler tarafından paylaşılan şöyle bir söz bulunmaktadır
“İki doğum ve iki ölüm var” Birinci doğum “su” dan doğumdur; annerahminde bedenin oluşması

Ve bu daha çok insanın
Beden olarak yeryüzüne gelişi manasına gelir
İkinci doğum ise; insanın ruhen doğması, olması, kemaleermesi demektir
Bu nasıl gerçekleşir? Bilginlerin ve ariflerin işaret ettiği terbiyeden geçerektabii

Gerçek doğumun ikincisi olduğu söylenir
Öyledir, çünkü “Birinci doğumdan maksat ikinci doğumun olmasıdır” denir
İnsan-ı kamil, ancak ikinci doğumla mümkündür, bununiçin Hz.Peygamber’in
Sözüne vuran hakikati yaşamak gerekmektedir: “Ölmeden evvel ölünüz”hadisleri

Ölmeden evvel ölmek… bedenen
Gerçekleşenden evvel ölebilmek, ne muhteşem bir ufuktur bu. Bunasıl olur?
Azrail, Hz. Mevlana’nın ruhunu almaya geldiğinde, Mevlana, Ölmüşün nesini alacaksın ki?” demiştir. Kendinden/bedeninden geçmek, ruha sıçramak; Hakikatte, Allah’ta fani olmaktır

Evet, iki kere doğmak lazım
Önce bedenen doğmak, sonra bedenden geçip mana alemine doğmak
Peygamber Efendimiz,” ölmeden evvel ölünüz!” derken bu ufku göstermesi aşikar
Çünkü yalnız O var; her şey O’ndan geliyor, O’nagidiyor. Varlığın, doğumun hakikatini bilen ölümden korkmaz

Ne demişti Hak aşığı Yunus?
“Yunus öldü düye sala verirler, Ölem hayvan imiş aşıklar ölmez”
Allah’ın rahmet sıfatı vardır; rahmeti, gazabını geçmiştir. Ama gazabıdavardır
Çünkü adalet, cezalendırmayı da gerektirir. Bu sebeple dini eğitimde korkutma gözardı edilemez

Mustafa CİLASUN
 
Niyazi Mısri’ yi anarken düşündürdükleri!


“Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş.
Burhan aradım aslıma, aslım bana burhan imiş” derken neleri şerh ediyor
Şimdi bu mısralar zaman ve mekana kayıtlı olabilir mi?

Herdem insana, hakikate
Dokunmaz mı? Peki, ne söylüyor: hastayım ve hastalığıma ilaç arıyorum,
tedavi olmak istiyorum; derdime derman, yaralarıma merhem..Meğerse yanlış yapıyormuşum; derdimi ortadan kaldırmak değil, derdimin kendisi derman imiş

Nasıl bir derttir bu?
Diş ağrısı, mide ağrısı değildir bu; asıl derttir
İnsanın aslıyla, bütünlüğüyle, hakikatiyle yaşadığı yabancılık
Burhan;delil demek, insanın varlığına işaret, “Varoluşumu belirleyen, altını çizen delil ve işaretler peşindeyim” diyor

Varolayım, var olduğumu hissedeyim
Meğerse varlığım ‘ aslım’ da gizliymiş; kopup geldiğim ruh’ta bütünlükte
Şu dünyanın ara sokaklarında değil, içimde/ kendimde aramalıymışım delil ve işaretleri

“Sağı solu gözler idim, dost yüzünü görsem deyü.
Ben taşrada arar iken, ol can içinde can imiş” Muhşeşem bir ilahiyatı içeriyor
Allah’ı sağda solda, dışarda, medrese formu içinde; merkezde değil de taşra kıyılarda aramanın beyhudeliğine işaret ediyor



Dostyüzü, yani can, dışarda değil
Canın bizatihi kendiside, içinde aranacağını beyan ediyor
Nasıl buyuruyordu Allah? “Ben kendi ruhumdan üfledim size. Size şah damarınızdan daha yakınım”
Allah’ınvarlığı yaratıp sonra bir kenara
Çeildiğini düşünürseniz, Allah ve varlık ayrımını yapmış olursunuz
“Hayır”,diyor Mısri, “ben ve Allahdiye bir ayrım yok. Ben O’ndan gayri değilim, O’nun tecellisi olarak varım”

Bu anlam üzere bakarsak ben ve başkası ayrımı kalmaz.
Hadis-ikudsinin “Kullarım güzel amellerle bana yaklaştıklarında onların gören
gözleri,tutan elleri, yürüyen ayakları, duyan kulakları olurum” açılımıyle bütünleşiyor

Mustafa CİLASUN
 
Ey Rabbim bu ne büyük bir lütuf!
Artık vakit gelmişti
İbretin ve inşirahın aklı ve izanı zorlayan lahzalarıydı
Yürek atışı hızlanırken, telaş ve heyecan kuşatırken acziyet zamanıydı
Çare adına, derman vaadında ne varsa bir bir sıralanıyor ve fakat güç yetmiyordu

Aklın dereceleri vardır
Ruhu yücelmek, kalbi nazargah bilmek için
Ölmeden evvel ölmeyi beceremeyen bir miskinliğin içinde ne kardır
Hangi har olursa olsun, ardan yoksunsa, kemaliyetten uzaksa neye yarayacaktır

Gözümün önüne geliyordu
Son çare olarak yapacaklarım ve unutmamak adına çabalarım dinmiyordu
Çırpınırken ses çıkmıyor,gayret etsende nefes geçit vermiyor,orda yığılıp kalacaksın
Gidilecek yer belliydi, mazeret için hangi saik geçerliydi, ecel vaktine sevdası bir olan demdi

Ölmenin bir telaşı yoktu
Kan çekilirken vehmedilen hiçbir panik halimde bulunmuyordu
Buna sebep handan olmam mı, cehlimle cürete abanmam mı, kat a bu yoktu
Rabbime gitmekten ve O’ na kavuşmaktan niçin bu kadar endişe zerkedilen korku

Ey Rabbim sen bilirsin
Sen sahibim ve varlığımın yegane hakimisin
Gazabından çok rahmetine bel bağladım, öyle inandım ve bu hal üzere yaşadım
İhdas edilen kültür dininden ziyade ananevi dini hassasiyetle yaşadım, ibadetten ziyade, ubudiyet dini olarak inandım

Her yanlış ve hata zafiyetimdendir
Kastı aşan nefsim ve azalarım her bakımdan muzdarip ve pişmandır
Ruhum,senin ruhundan neşet eden sevdadır, aklım ve iradem ancak seninle şavktır
Sen bilirsin, en yüce hükmün sahibisin, gönül hassasiyetine önem veren RABBİMSİN

Mustafa CİLASUN
 
Sinemde bir hicran var yüreğimi burkar!

Çok hazinde olsa biliyorum
Sırlarımla sırılsıklam olarak ebede doğru gidiyorum
Kimselere söz etmiyorum ve boynumu bükerek öylece nefesleniyorum

Umutlarım hazanı andırıyor
Korkularım zemherinin titretmeleriyle hali yıldırıyor
Geriye ne kalıyor, muhabbetten yoksun nefesler kime derman oluyor

Ayrılık! Hiç kavuşamadık ki
Hasretin dirliğinde varlığın birliğinde neyi anladık
Mütemadiyen vuslatın özlemiyle ve ötelerin ikliminde çok farklılaştık

Gülü dahi hakkıyla koklamadık
Bildiğimiz kadarıyla sevgiye dahi müdrik olamadık
Müteretlik yaşadık, korkularla arkadaş olmaya çalışarak öyle yaşadık

Koşulsuz tabi olan canlardık
Kim ne derse inanmak için çırpınarak eminliği arardık
Lakin aidiyetimizle dışlandık ve derinliğin dehlizlerinde çareler aradık

Bu kadar mı garip inanmak
İnsan olmanın gayesiyle nefesleri hakkaniyetle aralamak
Adaleti asiller için sefilliğin hengâmesinde budayarak çıkarda anlaşmak

Ne tarih ve ne de iftiharlık
Şimdilerde gün yüzüne çıkıyor desiseden ayrışan varlık
Kimlerin vicdanında helâlaştık ve günü kurtarmak için neleri de yapmadık

Düşündükçe hep üşüyorum
Medarı iftihar etmem için arşivleri ibretle kokluyorum
Öğrenmek için okuyorum ve idrakimin zafiyetinden ufuklara uzanıyorum

Lakin biliyorum ki çok geç
Ve fakat düşünmek için bilmek bin bir türlü dert
Zira gözün aşina olduğu her yer fetret ve zillet içinde kaybolan hürriyet

Ağlamak ve arkaya bakmak
Gelen nesillerin kimliğinden şevk alarak konuşmak
Hak rızasını aramak ve ecrin hikmetine ram olarak bahtiyarlık yaşamak

Mustafa CİLASUN
 
İçimde kopmalar başlıyor, kalem yazmıyor!
Basık bir atmosferin içindeyim
Ruhumu sıkan, gönlümü daraltan bir şeyler var
Nedir o, hangi saiktır bilmemekteyim ve fakat bitkin düşünmekteyim
Başım ağrıyor, içim kararıyor, içimden suskun ve sakin bir mekan dilemekteyim

Adeta sıfatların esaretindeyim
Ne düşündüğümün,neler hissettiğimin hiçbir önemi yok farkındayım
Mütemadiyen susmaktayım, gam ve kederin dert olmadığını anlayacak kadarım
Bu bizar lığı üzerimden nasıl atarım, hangi lisanı konuşsam daha iyi anlaşırım, sormaktayım

Ne değişmeceli aşktan anlarım
Ve ne de aşkın ilham zerk eden hassasiyetinde varım
Yalnızlığın her ikliminde ne kadar üşüyor varlığım, hangi sevdaya ramım
İçim ürperten,ruhumu yücelten, sabrımı bereketlendiren, kanaatimi ihya edene aşığım

Hangi bütünlüğe temaşa etsem
Kendi ruhundan,ruhumu yaratanı hamt etmeyi denesem
Gazap ve rahmetin gerekçelerini hükmeden ve aşikâr eyleyen hakikatle irkilsem
İçim açılıyor,ruhum ferahlıyor, gönlüm fevkalade suhulete ulaşıyor, hep böyle kalmak için,kiminle meşk etsem

Ne milleti ve ne de toplumu suçlamamalıyım
Bu insanlara hükmeden her kimlerse, iradelerini hiçe sayan zanlıları
Asla unutmamalıyım,istila ve işgal edilen gönülleri nasıl aklayıp, anlaşmalıyım
Her türlü sinsiliği ve desiseyi alalayıp, insanların taleplerini artırıp, bağnazlığa boğanları söyle ne yapmalıyım

Küresel güçler tamah etmekten vazgeçmezler
Her ülke ve topluluklarda kendi aktörlerini ikame etmeyi yeğlerler
Emir ve talimatlarını sömürüyü artıracak şekilde dikta ederler, onur ve şerefi bilmezler
Ruhundan vazgeçmiş,nefsinin esaretini seçmiş, emmarenin vehmettiği sıfatı makam sanmış gafiller hiç arlanmazmış

Mustafa CİLASUN
 
Saklayamam sevgimi akan gözyaşlarımdan!

Hangi lahzanın gadrinde kalmışsam
Ruhumun hicran damlalarını sessizce yudumlamayı arzulamışsam
Kendi halimde yâdımla baş başa kalarak umudun yolculuğuna figanımla çıkmışsam
Hıçkırığa kanıp yalnızlığın didarından tutunmak için yüreğimin kanaatine sığındım

Hangi yolu denesem kar etmiyordu
Bir türlü içim içime sığmak bilmiyordu, merakım alıp bir yerlere götürüyordu
Ne nefesim yetişiyor ve ne de figanım halimin perişanlığına çarey-i aşkı sunuyordu
Gün batıyor, seherler çağırıyor, lahzalar ibretin senasıyla elan farkı farkettiriyordu

Kimi nefes susuyor, kimi nefes gülüyordu
Bilmem ki anlamak için neden tefekkür etmeyi istemiyorlar ve kaçınıyorlardı
Neden ibret almayı, bir ders çıkartmayı arzulamıyorlardı, alay etmek için bakıyordu
Nazar etmenin, nazar gâh olan kalbin, şehre dilmesinden feragat etmeyi istiyorlardı

Ruhumu yoruyor artık nedense bu sualler
Vahdete ihtiyaç duymayan topluluklar, şuradan habersiz olan soluklar ve anlar
Nereye gitsem, hangi meclisi ziyaret etsem içim daralıyor, nakaratlar devam ediyor
Tekdüzelik ruhumu eziyor, içinde bulunduğum gizli esareti resmediyor ve üzüyor

Kuşun kanadını kırmak ne kadar feci
Annenin yavrusunu katletmek hangi duygu için itibar elde etmek için yeterli ve kâfi
Katilin ve caninin, terör estiren i nsan suretinde ki her nefesin fütursuzla şan o eşkâli
Satılmışlığın sinelerde mahkûm eden hicranı, hakkı hak bilmeyenin dramla şan ahını

Nasıl anlamalıyım, tefrikayı unutmalıyım
Siyasallaşmış her satırı, içinden çıkılamayan bin bir hüsranı ve yalan vatları
Kalbimin hangi sahrasında saklayacağım, derinliğin kepazeliğini silip atacağım
Sahip çıktığımız ve efradımız saydığımız apoletlilerin densizliklerini unutacağız

Arz kan ağlıyor, mazlumlar bakıyor
Sırası gelen öne çıkıp atmosfer parkı sakinleri için canhıraş mücadele ediyor
Küresel güçler neyi takip ediyor, milletler topluluğu güya çözüm için uğraşıyor
Kim kimi kandırıyor, içim kan ağlıyor, desiseler niye bir bir ortaya çıkıyor

Mustafa CİLASUN

Niçin derinden ağlar, ettiğin sükûta yanarım!

Bilir misin ağlamayı
Gözyaşlarının refakatiyle bin bin dert yaşamayı
Hasretin sancısıyla dağlanmayı ve hicran içinde nefes almayı

Belki sana çok yakışıyor
Pencerenin kenarında sabrederek kanaate ermeyi
Bahtın dalgalarında ve baharın insicamında hazını koklamayı

Billahi dilemem kimseye
Dilim dirliğinden feragat ederek inim inim inlese de
Gözlerden boşalan yaşlar hissiyatımı dirilişe davet edecekse

Keş keler şayet bereketse
Tesadüf hezeyanları manasız serzenişler için dertse
Aşk kalp için en deruni hikmetin bendinde alınacak nefesse

Dağlar bağrımda ağlasın
Dalgalar gönül ummanımda feryatlara neler anlatsın
Sema haykırışıyla rahm et e bel bağlasın ve hakkıyla ulaşsın

Çocuk neye muhtaçtır
Analar hissiyatın bağrından kopan en mümbit cenahtır
Aşk rahmetin farkıdır, dirlik içinde sabırla yoğrulan hardır

Geceyle göçebelik
Kalbim teslimiyette bilemem ne kadar uykuyla ilişik
Zahirim dimdik, batınım lekeleriyle fevkalade bariz çürük

Olur ya buket sunsam
Cazibe için zahirimi katbekat donatsam ve alalasam
Ne olur aldırma kalbimin hicranıyla tanışık olma ve korkma

Unutma niyetinle hürsün
Edebinle za r afetinen müstesna şakıyan bülbülüsün
Kalbinde vuslatı hasretiyle anlamlandıran asudeyi payesin

İnanmak kanmak içindir
Kandıran bizatihi kendini prangaya vuran bir acizdir
Kalbi hissedişleri ne bilir, hevesleriyle bütünleşen fakirdir

Mustafa CİLASUN
 
Kimi şikayet edeyim, gönlün hicranını dindireyim!!

Ruhumun aline niye yabancıyım
Kalbimin figanıyla yol bulan bir davacıyım,sabırda yanan hancıyım
Umutlar bahtımı bulmalı, kanaat vecdimle anlaşmalı, içimde yabancılık olmamalı
Korkulardan arınmalı,hasret yüreğimi dağlamamalı,firkatiyle halsiz bırakmamalı

Lahzanın halinde mahzunum
Nefesin müddetine nasıl yabancı kalırım, ahirimle buluşmalıyım
Bilmeden ve tahkik etmeden gönlümü kimseya aralamamalıyım, samimi olmalıyım
Hiçbir in sa nın vebaline hamallık yapmamalıyım, kendi yükümle yolu bulmalıyım

An hiç durmaz a ş ka kanar
Bekleyen niyaz ancak niyetin ecriyle bahtı aralar,kalbe bakar
Ruhundan haberdar olduğun kadar yakınlaşır ey yar, korkular bilinçsiz zandır
Ruhuna ve kalbine yabancı olan intizar ile muntazamdır, r ah meti anlayamayandır
Her sürenin anahtarı vardır
Nüzül sebepleri merak edilmedikçe anasıl hakkıyla anlaşılacaktır
Mücmel ayetler neden meraktadır, ra hme tin bizzat muhatabı niye açıklamıştır
Kitab-ı celik vuslatın için yegane cenahtır, efendimize yakın olduğun kadar a ş ktır

Hiç güvenme o nefesine
Kahkaha attıran nefsine, ihsandan yoksun tavrına, fanisin unutma
En yakınlarına kalbin lisanıyla bir baksana, evvelinden neler hatırlatıyorlar sana
Bir nutfeden meydana gelen kendin olunca, neden akıl ve izanı bırakırsın sorsana

Ne kadar a ş k anılsa
Ruhun ve kalbin didarında hakikatle buluşmayınca hep boşuna
Nefsini ihya eden her ne varsa, birgün iradeni kuşatır unutma, ihlastan uzaklaşma
Her neyin sahibiysen emanetçi olduğunu yok sayma, an kapını çalacaktır bakınma

Aile bireyleri şevktir
İhsan edilen ülfettir, ne büyük zenginliktir, sakın ha şımartma
Varlığı öğrettiğin kadar, yokluk içinde de yaşayanları hiçbir za m an unutturma
Yoksul nefesleri, muhtaç haneleri ziyaret et kaçınma, ecir sana yazılandır şaşırma

Annen vefa adına ardır
Baban sabıra kanan ve öznen olan ins a ndır, sakın yakınma
Karındaşlarınla hiçbir vakit rekabete girme, s e vgi ve muhabbetini esirgeme
Sılah-i rahim mutlak emirdir ve efendimizin fevkalade önem verdiği vecdir yaşa

Bir gün kapın çalınınca
Sakın pürteşaş halinde bulunma, ecel edebiyle gelir unutma
Hazır olduğun kadar korkunu yenersin yakinen anla, bilmedikçe kaçarsın anla
Lakin artık çare yok, ruhun vakti gelmiştir, bedenini terketmeye amadedir korkma

Mustafa CİLASUN
 
Kalbin’in diliyle konuşuyordun, ben ise bakıyordum!

Anlıyamıyordum, bazen acaba diyordum
Kimi za man tedirginliğimi saklayamıyordum, fakat aşikar eylemiyordum
Kimi vakit gizlice bakıyordum, tepkin nasıl olacak diye merak içinde bekliyordum
Hasrettiğimiz vecdimizin kesişmediğini biliyordum niye farklı letaiflerden besleniyordum

Aynı lisanı konuşuyorduk ama, fakat’ı vardı
An ve vucut bulan z am an suallerimiz için bir çözüm olmadı,yıllardır g ö zyaşı aktı
Sabır demek ki hakkıyle anlaşılamayan fırsattı, kanaat etmek ruhum için nasıl vuslattı
Kırgın bir kalp, bitap olmuş bir ruh yeniden canlanırmıydı,umut ziyadesiyleniye hicrandı

Bir ömür söyleyemedim, sabır içindirendim
Kim ne söylerse eyvallah demeyi gaye edindim, muhakkak ki bir hikmeti vardır dedim
Nisa kimliğinde gizlenen suhuleti yıllarca bekledim, o kaygılarından arınmanı diledim
Elbet biz de g ülebileceğiz birgün diye her sancı ve elemi halimde demledim, şikayetlenmedim

Ahdimin takipçisiydim, taviz vermedim
Fakat gerekçesiz yargılanmayı hiç beklemezdim,zanların hasmı olan bir zadeydim
İtilaftan maksat nedir diye sual eylemiştim,sen ise nedense o sessizliğine bürünmüştün
Şer-i delillerin hülasasında hakkı tespit ve batılı reddetmek değil mi diye tekrar etmiştim

Fakat sen, hiç seslenmeden çekilmiştin
Kuytu köşende sanki bir elemin içindeydin,adeta sahipsiz biriydin, ne kadar üzerdin
Kendimi yıllarca mahkum ettim, neden meram-ı halini anlayamıyorum diye söylenirdim
Çünki sen benin emanetimdin kimseye derdimi ayan edemezdim sabır içinde nefeslenirdim

O an kendi kendime bir söz vermiştim
Kendisi g ü lene kadar asla g ü lmeyeceğim diye kanaate eriştim,yaşamak adına üzgündüm
Bahtım böyleymiş mi demeliydim, neden gerekçeleri için gayret etmemeliydim,direndim
Üzülmeni nedense istemedim, mahkum eden g ö zlerinden,bir ömür muhabbet beklemiştim

Mustafa CİLASUN
 
Üst Alt