Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Mustafa Cilasun

Ruhum hicran içinde, gönlüm hüznün kadrinde…

Masumiyet katlediliyor
Mazlum gönüller, köleliğe layık görülüyor
Kapital adına saptıran yüzler, arlanmadan hala gözyaşı döküyor
Rol çalmak isteyen sanat adına densizler, günboyu ezber bozarak serkeşlik ediyor

Ülkem adına sızı duymak
Aziz milletin sabrını ve suskunluğunu zorlamak
Kadirşinas olan gönülleri hiçe sayarak dışlamak ve dahi suçlamak
İnsani sıfatları yatsıyarak adeta canavara taş çıkartırçasına kimi görse ve bulsa saldırmak

Bir vakitler sahnelenen ne varsa
Emel ve hırsları adına maksat güden şirretler hakikatsa
Bu vakıa her zaman birşekliyle ve sosyolojik olarak yeryüzünde yaşanacaksa
Ümmeti Muhammedin haline yanarım, sessiz çığlıklar karşısında ki temaşasına niye ağlarım

Şayet kul olabilmek muratsa
Kur’anın beyan ettiği ayetler gönüllere yabancıysa
Keyfi ve hevesi için çırpınan nefesler, varlık adına coşan kimseler O’ndan uzaksa
Ne hicranın ve ne de hüznün senası hakkıyla gönülde yer bulmaz, sızılar asla onunla barışmaz

En yakınlarımız yabancılaştı
Sanki farklı dünyaların kapıları onlar için aralandı
Nefsine cazip gelen ne varsa bir bir sıralandı, anne-babalar evet, yetrsiz kaldı
Çoçuklar akıldaneli yapmaya başladı, anne, baba onlara akıl danışmak için sabırla sızlandı

Yapılan bu hesaplar aşikardı
Yenik ve ac millet ne yapacaktı, esarete zorlayan kuvvet işbirlikçiydi
Cehaletle itham edenler satılmış kesimlerdi, devleti sahiplenenler zaten ithaldi
Zavallılık ve mazlumluk sanki milletin kaderiydi, özünden koparılan izan neyi hakkıyla anlayacaktı

Hükmedenler ecnebiler için canhıraştı
Her halukarda aldıkları emir ve talimatları uygulamak için yarıştaydı
Milletin ah u zarını kim tanırdı, cebir ve şiddet en alasından ve alenen uygulanan acıydı
Zaman umutların hülyasıydı, sabır ve azim içinde ki halk yılmadı, cefakarlıkla kepazelikleri yakinen anladı

Mustafa CİLASUN
 
Sinem yanacak, edebin vecdiyle O’na yakaracak…

Hangi
maskeyi elime alsam
Bir ömür hasredilen nefesin,
hangi sıfatlara gam olduğunu anlatsam
Hulisi kalp ile ruhumun insicamına baksam
Kalan nefesin müddetince öyle çırpınsam ve ağlasam

Kim bilir
Ne kadar gafletim var
Ukalalık her nefesimden arlanmadan kokar
Vicdanım niye suskunluk yaşar, can söyle ne vakit çıkar
Yeis içinde bulunmak edep ve hayayı hırpalar, sabrı yok sayar
Hüsn-ü zan içinde ümitle yakarmak, O’na kulluk için yapmak iradeye bakar

Bir milletin azizliği
Erdem ve fazilet üzerine zenginliği
Tarihinde ki hakkaniyet üzerine hasrettiği zarifliği
Hak e hukuk adına hassasiyeti, ihsan ve inayet için seferberliği
Bir yetimin hakkını korumak ve teslim etmek te ki duyarlılığı ve azimeti
Zan üzere değil, muhakeme kabiliyeti ve endişe için hassasiyeti muhafaza etmekledir

Bir ülkede
Her milliyetten insanlar yaşaya bilir
Önemli olan insanlık sıfatına ram olmak gayesiyle
Hiçbir nefesin hürriyetine müdahale etmeden ve kısıtlamadan
İnsanın, can, akıl, nesil, din ve mal varlığını teminat altına alınma güvencesi
Gönül rahatlığı içinde dini vecibelerini yaşama, örf ve annelerine bağlı kalma ilkesidir


Bugün itibariyle
Anne ve babalar evlatlarının dilini anlamalılar
Sosyolojik olarak çevre faktörleri ve eğitimde ki müfredat yetersizliği
Sağlanan imkanlarda ki dengesiz şefkat zadeliği, mükellefiyetin idrak edilememesiyle ilgili
Emanete sahip çıkmak, sadece bedensel ihtiyaçlarını karşılamak değildir, kalbi hassasiyetlerdir
Aklın ihtiyacı bilgidir, kalbin ki sevgi ve muhabbettir, iradenin ki azimettir, ruhun ki yüceltme kabiliyetidir

Mustafa CİLASUN
 
Bir hicaz güfteydi hissiyatımı kuşatan ve anlatan…

"Kalbimi dinledim o an, burukluk içindeydim!"

Şair ne kadar da güzel yazmış
Kalbinin hüzün sayfalarını hiç esirgemeden açmış
Bu kadar içli ve insanın duygularını cezbeden, kalbinin tellerini titreten bir anmış
Yaşamış, içine atmış, çaresizlik içinde yılların burukluğunu anbean yaşamış, hep ağlamış

İşte böyle oluyor hissiyatın akışı
İlmek ilmek işleniyori halin sabrında demleniyor
Suskun kalmak, sessiz çılıkla bir ömür yaşamak sinesine işliyor, yalnızlığa çekiliyor
En yakınları bile onun bu dramını hissetmek için gayret sarf etmiyor, sadece esefleniyor

Sevgi ve muhabbet
Kalbi ve vicdanı cezbeden saadet firkate sürüklüyor
Ruhi ve kalbi olmayan tevessüller, heva için kılıktan kılığa giren densizler üzüyor
Gücün yetmediği yerde, azmin tükendiği her iklimde nefes hüzün içinde vaktini bekliyor

Yalnızlığım ummanına
Kulaç açmış nice nefesler, solgun bakan kimsesizler
Artık bir işe yaramıyorsun diyen efradı ayaller, ömrü viran edip inletiyor
Her vakit okunan ezan gözleri yaşartıyor, kalbin elleri açılıp sahibinden medet bekliyor

Derdini kime anlatsın
En yakınları yabancılaştıktan sonra kime adansın
Varlığı yok olmuş, beden dili himmete kalmış, gözler fersiz kalmış, gün kararmış
Nereye ve kime sığınacak, hor ve hakir görülen adresen mi deva bulacak, ölümü o an yaşayacak

Ey yar hal için melal böyle
Şairin ve sazendenin gönlünden nükseden hicaz devadır derdime
Bir ömür susacağım, önüme bakıp edebin rahlesine sığınacağım, sabrı yudumlayacağım
Nasıl istersen, hangi hevesin peşinden sürüklenersen, aklını ve iradeni keyfin için kullanırsan akıbetini sen söyle

Mustafa CİLASUN
 
Ey kalbi suhuletini hasreden, esirgemeyen Biiznillah…

Bilmem ki kızım mı desem
Yüreğinden sökün eden himmeti nasıl ifade etsem
Sineme sürur bahşeden, edebiyle gıyabi nazarları üzerine çeken
İnsanın gönlünde coşku hissttiren, hilmiyle sabrı terennüm eden, sukutu ar bilen
Derd-i gamını aşikar eylemeyen, öğrendiği ve azmettiği bilgiyi hayatına aksettiren bir erdem

Oysa hiç tanımazdım
Zira kendi halinde yazmaya çalışan bir adamdım
Vakit darlığı sıkıntısıyla tashih etmeye dahi fırsat bulamayan nazardım
İçinde bulunduğum zaman, gönlüme ne düşmüşse o an yazan ve paylaşan hicrandım
Birçok vefakar ve kalbi selim nefesler kıymet atfedip yorum yapsalar, kanaat yazsalar sızlanırdım

İnsan sabrınvecdiyle durulmalı
Her lahzasında dirilmenin şevkiyle kanaate ram olmalı
Sevdasını vuslata adamalı, aşkın her kadresinde kalbinin telleri inşirah yaşatmalı
İrfan ve itibarı ancak O’nun rızasında anlamlaştırmalı, ruhunu celbedeb öteyle barışık olmalı
Her nefesi, cazip sanılan teni, hissiyetı celbeden şerri, nefsin sefası olarak anlayıp, uzaklaşmalı

Biiznillah kardeşim kederli
Suskun bırakan dertlerin çilesinde el hak muteberli
İkinci bir doğuşun neşesiyle sezgide bereketli, hassasiyette dirlikli
En önemli tavsiyem, aklını ve izanını, kalbini ve iradesini çok iyi değerlendirmeli
Asla zan içinde beslenmeden, hüsn-ü zan için sarfettiği gayreti tedbirli şekilde sarf etmeli

Şair olamadığım için şiir yazamam
Kıymetli okur ve dostların gösterdikleri teveccühe edepsizce karşı çıkamam
Sadece “yazanım” yazdıran kudret adına heyecan duyan fukarayım, aşktan ne anlarım
Sevda adına hangi kitabı okusam derin bir üzüntüyle sancı yaşarım, nadanlığıma çok inanırım
Hanif yürekli, edebin en latifiyle hal ikliminde tesettürlü, hakikat için şevkli kardeşime en kalbi muhabbet ve hürmetlerimle efendim…

Mustafa CİLASUN
 
Himmet ve edebin sezgisinde bir “SahraNur”
Her nefesin sessiz olduğu
Kalbi muhabbet ve meşveret için müşterekliğin bulunduğu
Hak rızası için hassasiyetin rikkat misali şart olduğu işaretlerin yolculuğuydu
Kalp hissedince, idrak kanaat getirince, akıl muvazene için sabırla süzgeçten geçirince sağduyuyu
Gönül hoşluğu başlıyor, serdettiği sabır ve fedakarlık gün yüzüne çıkıyor, gıpta etmek hak getiriyor

Belliki çok arzu ederdim
Evrensel konuları müzakere etmek ve kanaatını deruhte etmek
Hiç telaşa kapılmadan, lüzumundan fazlaya her konuda dikkati bırakmadan yürümek
İçselliğin ve irad olma kabiliyetinin, sebep ve sonuç ilşkişisini idrak etmenin süruruyla düşünmek
Kemal sıfatı, edep libası, tefekkür senası, sabır nidası olarak nüksetsede, zariflik boy halinde ölçüşüyor

Sanki ağabey demesini
Gönül penceresini nispeten aşikar eylemesini
Kal eden dilin, kaygı ve gamdan arileşmesini elbette çok isterdim
Nezaket kalbin ve aklın zaruretidir ve fakat emin olmak, endişe duymak ta haktır beklerdim
En suskun zamanlarda, onca iştirakçinin bulunduğu ortamda sebat ve samimiyette manidardır

İnsan bazen bekliyor
Hisseden yüreklerin çarpıntısını duymayı diliyor
Edep ve samimiyet O’na kul olabilmekten geçiyor, takva kuşartsın istiyor
İnsan terki nefes edene kadar imtihandadır ve fakat akıl ve idrak, kalp ve irade vecdini destekliyor

Ey pak yürekli kardeşim
Rabbimden umutlarının bahtınla buluşmasını niyaz eylerim
Hissedişlerin, edebe olan düşkünlüğün her zaman bereketlensin gıpta ederim
Kaç zamandır naif hakkını teslim edemiyordum, mazeretlerin arkasına sığınıyordum
Evet, çok yorgun ve bitabım, uzun bir telaşın ardından gönlüme düşenleri alel acele sıralıyorum, en kalbi şükran ve hürmetlerimle…

Mustafa CİLASUN



Mustafa Cilasun üstadımız için bir karalama

Heyecan arar üstadım hemen her an gönlünde
Renk ve güzellik ister elindeki gülünde
Tek satır yazamaz değilse günün de.

Derin anlam bulunur her satırında
Cümlelere ahenk verir her yazdığında
Okuyunca insanın canlanır hemen duyguları..

Satırları duygu dolu insanı içten yaralar
her satırında belirir anıları
Düşlediği şeyler görür hep eserinde

Güzel nağmeler yeşerir büyür.
Kim bilir bu güzel eserlerden bestelenir şarkılar
Mustafa Cilasun Üstadımızın şiirlerinden ..

Değeri anlaşılır ancak ölümünde.
Her okuyan anlamaz belki manasını
Duygulu ifadeler vardır kaleminden anlayana.
Bu kadar üstadım gerisi gelmedi

Selamünaleyküm Mustafa Cilasun üstadım

Hayırlı bereketli bir Ramazan dilemek için geldim. Siz bizi her zaman mutlu ettiniz. Güzel şiirlerinizle. Küçük bir supriz yapayım dedim. Kusurumuz olduysa af ola. kendi adıma ve İlim hazinem ailesi adına size ve kaleminize Allah için ramazan tadında güzel bir ömür diliyorum..

En kalbi minnet ve şükran dileklerimle duygulandığımı aşikâr eylerim ve katkı sağlayan kardeşlerime muhabbetlerimi kabul buyurmasını beklerimJ

Mustafa CİLASUN
 
Kalbimin yaşı durmayacak, bir lahzada sukuta kanacak!
Bir kuş olup uçsam
Nerede bir yüreği yanan var, sessizce melalini okusam
Yüreğinin derinliklerinde yatan hicranı, bir çırpıda alıp çıkartsaydım
Halini huzura kavuştursam, kalbini sürur ile barıştırsam ve sonra kanatlansaydım


Kalbimi ne vakit açsam
Ruhumdan nükseden hüznü güfte yapıp okusam
Boyun büken, hasrette biten, çaresizlikte inleyenin derdi gamını anlasam
Bir deva adına ömrümü vakfedip, rızanın ikmali için cehtle yarışsam ve itminan olsam

Ey hiç görmediğim ve hissettiğim
Bilmem ki nedir derdin, bir burukluk içinde çekinensin
Neden umutlarına güvenmezsin, nasibin vaktini ve hikmetini ihmal edersin
Üzülmen, melülleşip gözyaşlarını gizlemen, içine sızı bırakan kederi niçin beslersin

Urfa’yı, Adıyaman’ı, Mardin’i gezdim
Derdi gamı, çileyi, sabrı orada yaşayanlardan öğrendim
Meğerse ne kadar bencilmişim, olanlardan habersiz serkeş bir cahilmişim
Onca meşakkate ve mecburiyete rağmen, gönülleri ne kadar zarif ve temiz hissettim

Urfa’da balıklı gölü seyrettim
Bir hüzün içimde anlatılan hikâyeleri dinledim
Sıla gecelerine iştirak ettim, yanık sesli sazendelere refakat ettim
Gecenin bir yarısında, yine yalnızlığın derin sularında tefekkür etmeye niyetlendim

Adıyaman’ı görmeyi diledim
Nemrut dağından güneşin doğuşunu izledim
Derin bir hüzünle göçüp giden nesilleri sessizce yâd ettim
Şehrin ne kadar hizmete aç olduğunu fark ettim, burada yaşayanlarda insan dedim

Mustafa CİLASUN



Şefkat ve muhabbet kalbin bereketidir…
İnsan sevmeye görsün
Kalbinden nükseden sezgiyle nasıl bir ümit ile yetinsin
Kuşatan hüzün salkımlarında yüreğinin çarpması hızlanmıştır
Sanki gönül kanatlanmıştır, derin bir iştiyak ve özlem beklenen
nazardır

Sen sanki baharı gülüsün
Şen şakrak bir çiçeği ve umut bahşeden fersin
Hissiyatı kuşatan erdemsin, ruhuma sürur vadeden nefesi cansın
Uykularımın romanı, düşlerimin korkusu, hülyalarımın suhuletisin

Ne zülfünü gördüm
Ne de sesini duydum, kalbin soluklarında duruldum
Edebi zarafetin, muvazene içinde ki hakikatin, ne kadar naifti
Sanki yıllara sâri bir özlemin ayak izleriydi, sineme şevk zerk etti

Kalbim yaralı ve arızalı
Hekimin pürdikkat tavsiyesi, kulaklarımı çınlatmalı
Mustafa Bey tıbben eksi olmuştunuz, bu operasyonda kanama durmazdı
Otuz beş ünite kan ve on üç saat ameliyattan sonra nasıl odluysa bu iş başarıldı dedi

Siz normal ömrünüzü tamamladınız
Şimdiki olağan üstü duruma uzatmaları yaşıyorsunuz dersek kırılmayınız
Nefes ve vaktin sahibi Rabbimdir, O’na kavuşmak en büyük özlem ve dileğimdir
Hatalarımla ve varsa sevaplarımla, sevgi ve muhabbeti ancak O’na inanarak öğrendim

Mustafa CİLASUN

Hasretin esiri, sabrın dilencisiyim…

Bir ömür sabretsem
Derdi gamımla hiç kimseye yük olmadan göçüp gitsem
Her gözyaşımda sır olan efkârımı ummanın sükûnetine döksem
Artık umudumu yoran, kalbime hazanı yaşatan, ruhumu hicrana koyan melali hasretsem

Sinemde dinmiyor hüzün dalgası
Çektiğim hasretin sinemde firkatleşen sızısı ve ezası
Bitmiyor yüreğimin sevdası, halimde korlaşan nidası, ah u sedası
Nereye gitsem, her kabrin başında nihayetimle yüzleşsem, tükenecek mi cezası

Artık ne kalem yazıyor
Ne de halin şevk sığınağında takat kalıyor
Nefes her geçen gün farklılaşıyor, kalp vakti için bakınıyor
Rüzgârın ülfeti sinemde bitiyor, sessizlik içinde gelen sürur haz bahşediyor

Ecel ne vakit kapımı çalsa
Ruhum O’nun muhabbetine hasret kalan sanıksa
Akıl ve irade suskun bırakılan mağdursa, gönül işvesini neyleyim
Mizanın kurulacağı, hak ve adaletin dağıtılacağı, umutların muştu olacağı an’a dalarım

En ziyade sevdiğimizi düşünürken
Bin bir bahane içinde bıkıp usanmadan nefesi tüketirken
Onun şahsi manevisinden tebarüz eden faziletleri kalbimizde yaşatmazken
Akıl ve irfan, sadakat ve vefaya, yürek ve vicdana nasıl bir nazarla itibar edeceğiz

Artık hangi sezginin tesirinde kalırsan
Bir ömre bedel hasret ve feda olmayı kalbine hiç sormasan
Sinemde düğümlenen umutların sessizce akan yaşlardan çok uzaksan
Rabbim seni dilediğin gibi haşretsin, ruhunu ve vicdanına azap eylemesin

Mustafa CİLASUN


Sevda kemali yet ister, ancak irfan sahibi için bir değer…
Yüreğin bir sevdası vardır
Sır olup, halin deminde sabırla arınması melaldir
Vicdanı sızlatan sevgiden başka ne vardır, rızayı bari ruhumdaki yaradır
Kulluk firkati, umudun inşirah suhuleti, edebin teskin eden çehresi muhayyilemdir

Aşk; ruhtan tebarüz eden sezgidir
Hiçliğe adanmış gönüller ihsan ve inayette mütehassizdir
Beyhude yaşamak kimler için değerlidir, nedenleriyle yol almak akın işidir
Kalbine ve ruhuna hor bakan zaten nitelikten arîdir, edep ile halleşmek tefekkür gereğidir

Hangi cemiyet içindeysen
Sosyal nedenler içinde sürüklenen bir nefessen
Ne derler gailesiyle yıllarca sabreden ve sukut ettirilen fersen
Taklit üzere bulunmaktan aklını ve kalbini arındır, yoksa asıl korku pek yakındır

Hiçbir vakit nefsine tevessül etme
Hissiyatına kapılıp, el âleme bakarak karar verip gitme
Beşer aklına geleni söyler ve yapar, insan her amel ve düşüncede hesap yapar
Kemaliyet vasfına erişen can, sabır içinde çileyle meşk eder ve ihsan üzere olmayı yeğler

Mezarlık ne kadar suskun ve sakin
Kabrin her birinde vaktini bekleyen umutlar hâkim
Berzahı tefekkür etmek, Araf için sukuta geçmek gerekir amma lakin
Duygular sel oluyor, hicran alıp kendi sahnesine götürüyor, hüzün ne kadar derinden vuruyor

Hangi toprağa bassam iz olur
Bilinçaltında kümelenen dağlar ne vakit yar olur
Sinemde kor olan sevda hangi lahzada ruhuma sürur veren medar olur
Susan dilim, yazan kalbim, takatsiz eşkalim, derdi gamımı şehredip aşikar eylese ne olur

Mustafa CİLASUN
 
Kalbimin ah u zarı var, bilmem ki şimdi ne yazar!
Sessiz ve kuytu yerler aklıma geliyor
Terk edilmiş mekânlar, viran olmuş hanlar, ondan geriye kalanlar
Duvarlara kazılmış mısralar, ağaçlara atılmış imzalar, bir yere alıp götürüyor
Vakit dünyasının, nefes zamanının, lahzalara adanmış canlar, halime ibret zerkediyor

Neden içimde derin bir hüzün var
Tahayyül ettiğim her nazarda, niçin sinemde hicran akar
Ruhumu daraltan hangi saik var, kulluk aczi yetim kalbimde derin bir yara açar
Ne vakit el açsam, secdeye kapanıp ağlasam, düşünürken bir derya gibi aksam, sızı kalbimi yoklar

Ne hakkıyla sevmeyi bildim
Ve ne de sevilebilmenin hazzıyla şevke eriştim
Çaresizlik içinde yıllarca umut ettim, halimi kimseye aşikâr eylemedim
Gönlümün hicran duraklarında Rabbime tevekkül ettim, yıllar sonra nasibin vaktini öğrendim

Nerden bilirdim, kara düzen bir nefestim
Taklit üzere inanmış ve iman etmiş bencileydim, sual edemezdim
Bilgi ikmali ne kadar kıttı, kitap hiç sözü edilmeyen sanıktı, irfanına erişemedim
Bir ömür hakkıyla kul olamamanın ıstırabıyla teessür içindeydim, hicran ile barışık nefestim

Sılanın bir erdemi vardır
Mavera adına yaşanmış ibreti ikram olan nazardır
Ne kadar hasret çekersen, sineni yakan firkate kefilsen el hak imandır
Sabır içinde lütfedilen çilenin ihsanıdır, umut baharının naifleşen bir sedasıdır

“Bekledim gelecektin ömre bedel an gibi
Eridim için için eriyen zaman gibi” güftesinde efkâr cefadır
Yüreği dağlayan vefa ve teslimiyeti zedeleyen tuğyandır, kalbe zerkedilen hicrandır
Beklenilen gönül verilen, sevda adına sine vakfedilen için bir sitem ve figanın sessiz yakarışıdır

Mustafa CİLASUN

Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun…
Bir ömür beklemek
Ne demektir hiç biliyor musun?
Gelip geçen mevsimlere, içimi titreten hüzne
Ruhumdan nükseden hicrana hiç önem veriyor musun?

Sevmenin, gönül vermenin
Feda olmak için şükretmenin feyzini
Tefekkür ve tahayyül ettiren çilesini, sabırda eğiten ülfetini
Kanaatle boyun büktüren teslimiyeti, hiç sinende fark ediyor musun?

Ne vakit solan yaprağı görsem
Düşlerimi süsleyen ümitler içinde sessizce nefeslensem
Hiç emele tevessül etmesem, heves için sevgiyi feda etmesem
Aşkın hicran zerkeden firkatiyle bir ömür halime şükredip öyle göçsem

Hangi kabrin yanından geçsem
Yüreğime seslenen enginliğin içinde başımı önüme eğsem
Bin hüzün içinde göçüp giden ümitlerin yâdıyla gönlümü teskin etsem
Akan gözyaşlarını, sukut ettiren vicdanı, ruhumdan neşet eden hicranı dindirsem

Artık ne söylesem kar etmeyecek bilirim
Vurgun yemiş umudu teselli etmek için evet, yorgunum
İçime batan, yüreğimi sızlatan, halimde şevk ve sürur bırakmayan
Düşlediğim hülyalar için yanarım, artık bir nida etmesen de çaresiz susarım

İnsan umut içinde yaşar, hasrete kanar
Ruhunu ve kalbini sevda bürümüşse hicran içinde coşar
Hüzün sokaklarına sessizce dalar, her nazarında ümit vecdiyle şakar
Artık onun dünyası, firkate adanmış hülyası, kulluk kimliğini tahkike sokar

İnsan beden diliyle değil
Kalbin aklı ve lisanîyle nazar etmelidir
Kalbin en müstesna bir Nazar gâh olduğunu bilmelidir
Gönlünü ve iradesini O’nun rızası ve muhabbetine hasredip şükretmelidir

Mustafa CİLASUN


Gönül baharın gülü, sinenin firkati, ruhun suhuleti olmalı…

Bilmem ki neden hor bakarız
Bin bir sancı içinde zanla yol alırız
Aklı ve irfanı niçin umursamayız, kendi halimize bakmayız
Her fırsatta temize çıkmak için takiye yaparız, kul olmayı biz ne sanırız

Şahadet etmek, nasıl bir ikramdır
Hidayet mertebesine nail olmak insan için ne manadır
Rüzgârın elleri yüreğin tellerine dokununca, sine sevince nail olunca ne aladır
Ruhun zümrüt tepeleri vardır, mutmain olmuş nefes için en güzide seyirdir, akıl için vuslattır

Hak ve hakikat gönlün sevdasıdır
Kulun nereye ve kime ait olduğunu idrak etmesi nasibi ihsandır
Aklın ve azmin, vicdan ve dimağın iradeye istikamet vermesi, zafiyeti terek etmesi murattır
Umut kalbin namütenahi aşkı, gözyaşlarının farkı, yakarmanın takvası, bilginin muştusu olmak adına fırsattır

Hangi viran kapıya baksam
Bir zamanların sayfalarını sessizce aralasam
Ruhuma hüzün bahşeden ibretleri bin keder içinde dostlara yazsam
Gönlümse sürur hissedip bahtiyar olacağım, rahatlamanın farkına varacağım
Terki nefes etmeden, ecel ruhuma seslenmeden, hüzün sinemde demken nasıl yakaracağım

Artık gönül sevdası bir başka yaşanıyor
Ne kadar heves varsa edebin rahlesine koşuyor ve sual ediyor
Ne Araf’ın ve ne de berzah’ın haşyet zerkeden mütehassıslığı sineme sızı veriyor
Varlık Hakta kendini buluyor, en yakınlar uzaklaşıyor, hevaya koşanlar, delilik zannediyor

Mustafa CİLASUN

Git, hiç arkana bakmadan, nedamet duymadan git…
"Ey hüzün sen halimde aşkın akısın,
Vicdanımın perdelerinde Hak'ka uzanan sancıların tadısın.

Âlemi hakikat birliğinde hikmetli bir vakıasın,
Sen yine iyi ki, varsın."
Mustafa CİLASUN

Arkana dönüpte sakın ağlama
Sinene gam zerk eden hissiyata bağlanma
Bir endişe içine düşüp keş kelerin sokağına uğrama
Bir karar verdin, aklını ve iradeni kullanarak kanaatini ifade ettin unutma

İnsandım, hatalarımla vardım
Hiçbir zaman verdiğim sözden geri durmadım
Sabırla yol aldım, kanaati dışlamadım, her vakit ümitle yaşadım
Her isteğini gücüm nispetinde karşıladım, kimi zaman boyun büküm, ağladım

İnsan, aklıyla ve kalbiyle sever
Henüz bu mertebeye gelmemiş nefesler bilmem ki neyler
Samimi olmak, sadakat üzere bel bağlamak, ötenin vecdiyle yaşamak ne der
Hiç yoktan bir hevesin, ben istiyorum öyle olacak demenin hangisi hak, kul hayâ eder

Artık ne sabahın ve hüzün zerk eden akşamın
Ruhumdan kopmaların başladığı hicranın, sezgisinde varım
Her hüzün kalesinin misafiri olmaktan onur duyarım, vurgun yiyen kalbe acırım
Suskun ve kuytu yerden seslenen nidayla yanarım, kabrin hangisine baksam ağlayanım

İnsan varlık adına hiçlikte kul olmaya adanmalı
Aşkın her lahzasında kalbinin hassasiyetiyle durulup, konuşmalı
Sukut etmeyi edep saymalı, hak rızasının en müstesna gaye olduğuna inanmalı
Heva ve hevesin, nefisten neşet eden talebin, muvazenesiz isteğin köleliliğine yaranmamalı

İnsan, kemali yet içinde mutmaine olur
Ruhunun ve kalbinin sisli perdelerinden kurtulur, hür olur
Sevdasına adanmayan hangi can samimi olur, aşk adına bir umut taşır
Çilenin her ikramı, cefanın vakarlığa götüren sabrı, iman etmenin ihsanı aşk ile anlaşılır

Mustafa CİLASUN
 
Kalbim hüzne ramdır, sevdası firkati hicrandır…
Uzan soluklu bir yolculuğa çıkmak istiyorum
Her lahzasında hiçliğin yaşandığı, benliğin aşka adandığı
Sahranın gönlüme inşirah sunan hazzının bulanmadığı, yağmurun ıslattığı
Ruhumun vurgun yemiş duvarlarının arındığı, kalbimin naif bir şekilde ağladığı iklimlere girmek istiyorum

Çocukların telef edilmediği
Nefeslerin canavarlaşan mahlûklar tarafından katledilmediği
İnsan sıfatının hassasiyetinin idrak edildiği, akıl ve iradenin sevdaya hasredildiği
Hakikatin her lehçesinde ruhun ve vicdanın suhulet içinde nazar ettiği bir güzeeliği özlüyorum

Dost ve düşman bilinirken
Kimlerin kuyu kazdığı gün gibi aşikârken, hinlik para etmezken
Takiye her fırsatta esirgenmeden saçılırken, gıybetin alası yapılırken, sine yanarken
Nefsim dururken kime ne söyleyeyim, çara olmayacak yaraya ne diye ah u figan edeyim, diyesin geliyor

Kul, neye ve kime inandığını bilmeli
Aklını ve azmini bu uğurda seferber etmeli, taklitten vazgeçmeli
Keyfi ve hevesi için ne kadar dikkat kesiliyorsa, O’na kul olmaktan çekinmemeli
Her halini, içine attığı kederini, devasız sanılan emelini edebi sadık gibi O’na hasredip felaha ermeli

Aşk, iradenin sadakat meşkidir
Gönül sevdasının hakikate mebni şirazesidir, edep kul içindir
Hayâsı olmayan ne kadar sefildir, ruhunu ve kalbini terk etmiş bir bedendir
Nefsine köle olmuş, endişeyi unutmuş, nedensizlik içinde boğulmuş hilkat garibesidir

İnsan hissiyatıyla yol alan çaredir
Akıl ve iradesi bunun için muvazene edilmesi beklenmiş serdir
Her türlü zafiyetin getirisini kader olarak vasıflandırmayan Abdi gerekçedir
Ruhunun ve kalbinin yaratılış ilkesine sadık kalan değerdir, nefsini terbiye eden erdemdir…

Mustafa CİLASUN

Nerede hata yaptım, zafiyete kandım, yaralandım…
İnsan elbette düşünmeli
Nereye gittiğini bilmeli, ruhundan ve kalbinden arîleşmemeli
Aklıselim olmak için azimeti ve iradeyi edebi vicdanın rüknünden bilmeli
Ruhunun geldiği adresi, kalbinin nazar gâh edilmesi, aklın erdem derecesi hissedilmeli
Vakit en kutlu ibrettir, seni içinde sürükleyen kederdir, aşk ve sevda adına ne büyük rehberdir

Akıl bahşedilirken
Aklı alınanın ne hale geldiği yakinen bilinirken
Araf için bin hüzünle lafı güzarlık edilirken ve hatta ibret içine düşerken
Berzahı en latifliğin suhuletiyle tahayyül etmeden ve halin dirliğinde demlemeden göçüp giderken

Hangi gözyaşını anlatayım
Nefsin ilzamından neşet eden avuntuyu kime bırakayım
Gönül pınarından süzülen aşkı sevdayı, vuslata olan yakarışı ne yapmalıyım
Heva ve hevesin her çehresinde, zafiyetler aklımı ve irademi bu hale düşürünce nasıl yanayım

Sevmek, teslimiyet demektir
Aşk, ruhun ve kalbin sevdasında nar olup, yeşermektir
Akıl ve azimet ne tükenmez bir nimettir, iraden için bahtına kefil olan nedendir
Emel tulu hayaller için değil, umut hevesin oyuncağı olmak için esir edilen hakikat hiç değil

İnsan kul olmak için yakarmalı
Nefsin ve metanın esiri olmaktan kurtulmalı, O’na koşmalı
Sabrın vakarıyla gözyaşlarını sessizce bırakmalı, kanaat ettiren imanı kalbi arındırmalı
Sadık olmak, sadakat içinde durulmak, mavera yolculuğunda umut olmak için sevdasına kanmalı

Geçip giden zamana bakmalı
Ümmet olmanın idrakiyle tefrikadan uzak bulunmalı
Cemaat asabiyetleri içinde boğulmaktan artık kalbini ve izanını kurtarmalı
Rabbine umutla el açmalı, bilgi ve muhakeme etmekten asla geri durmamalı, inandığını hakkıyla kavramalı

Mustafa CİLASUN
 
Artık kelam etmek için beklemeyeceğim
Acabalara tevessül etmeyeceğim, umut içinde sukut edeceğim
Her halin yazılmaya namzet bir kitabı vardır, melal ne kadar sızıya kanmıştır
Gün açsa, gecenin sessizliği kuşatsa, bin hüzün içinde gözyaşları aksa eyvallah ta kalacağım

Biliyorum ki sizde haklısınız
Onca güvenin tarumar edildiği bir hayatı taşıyansınız
Nereye baksan, insan diye münasebet kursan, dertsiz başına dert alsan
Ziyadesiyle düşüncelerinde taşısan, yeis içinde çırpınsan, hassasiyet taşıyan ansınız

Gel efkâr eyleme, zanna yenilme
Kalbinin gücüne zafiyet ekleme, basiretini heder etme
Aklın ve izanın, deruni bilgi ve tecrübe ikmalin, nefsi manada ki cehti kararın
Bir hayat felsefesi olmuş, muvazene içinde bulunmak şartı aranmış, hislerini incitme

Eğer akidemiz sağlam ve eminsek
Her hangi bir şekilde şek içinde değil ve azimliysek
Her söz ve nazarın maksadına kani olacak nispette duru ve itminan içindeysek
Mütereddit olmak, hak ve hukuku yerinde kullanmamak, en azından insandan kaçmak ne kadar makuldür

Sanki yorgun düşmüş bir savaşçı gibisin
Elbette ki sessizliğin suhuletine hasret kalmış bir kedersin
Yalnızlık içinde umut besleyen, cefa ve meşakkate kimi zaman boyun eğensin
Nihayetinde kul olmak için kalbi inşiraha ulaşmak dileyen bir nefessin ve bekleyensin

Bazen nasip gecikir, derin bir iç çekilir
Ne kadar rabbimize yakın isek, o nispette ümitler hesap edilir
Kul nevi şahsında hiçliğin ikliminde, nefsin tezkiyesinde, edebin ziyadesiyle
Kalbi hassasiyete erişmeli, kemali yet vasfı için dur dural bilmemelidir, ikbali düşünmeli

Mustafa CİLASUN
 
Yalnızlık limanında melalden nükseden çığlık…

Her korkunun bir geçmişi vardır
Dimağı ve hissiyatı dağlayan serencamdır
Ten ürperir, kalp ivmededir, şaşkınlık kuşatan bir cehildir
Sığınmak, iman üzere kaim olmak, en yakında durulmak takva işidir

Geçmişin silinmeyenleri hicrandır
Kaderin cilvesinden akseden sukutu endamdır
Külli irade adına yazılmış bir kitaptır, sünnetullah haktır
Fark edebilmek, yabancılık çekmemek yetiştirilmekle ilintili meyandır

Akıl narı reddeder, arı seçmek irade ister
Her nefes bilinci nispetinde hayatını tanzim eder
Edep ve adabı muaşeret naif bir talimden geçen nefsi ihya eder
Kul olmak, O’na el açmak, ruhun ve gönlün dilinden maksatsız yakarmak ceht ister

İnsanın bahtına tekâmül eden çile ikramdır
Atisi adına sabrı sevdadır, aşkın en latif makamıdır
İnsan olmak bakımından muhatap kabul edilmiş imtihandır
Nar ne ki, cennet meğerki ümmeti olabilmek firkatin bedeli, akıl ikramdır

İyilik ve ihsan içinde yol almak maksattır
Çile ve cefaya sabır nazarıyla bakmak, vicdani sevdadır
Ruhun en zarif hali, gönlün sürur içinde ki melali, secdede ki edasıdır
Hiçbir esamesi olmayan, nefesin vaktine adanmış bulunan can, hiçlikte arınmalıdır

Ne Ferhat’ın azminde, ne şirinin neznin de
Ütopyalara kapılmadan sosyal durumuyla ilintili aramalı
Kulluğu şartlanmışlığa bağlamadan, akıl ve izandan arî bulunmadan
Muhakeme kabiliyetini diri tutmalı, aklın neye tekamül ettiğini kat a unutmamalı

Mustafa CİLASUN
 
Umut, ruhumdan neşet eder, kalbim aşkıyla besler…

Bir sevda kasidesi söylenmeli
Yüreği yakan, hicranın sağanağında ağlatan
Gün yüzüne hasret umutlara şevki yaşatan ve sineyi rahatlatan
Sabrı kanaati fark sayan, ecir ve ihsanda coşkuya kavuşturan bir güzellik dillenmeli

Yanık sesler, sevdasına hasret nefesler
Ne cennete ve ne de cehenneme ram olmak için çekinenler
Araf’ın sessiz çığlığını bilmeyenler, berzah için şüpheye düşen biçareler
Her ezgide kendinden bir şey bulan kederler, yalnızlık sahilinde düşünen bedenler

Kanadı kırılan kuşun feryadı vardır
Umut dağları oluşturan muradın yanıklığı nasıl bir yaradır
Han duvarları, gözün yaşları, yüreğin ağıtları, sukut ettiren hicran ırmağı
Ruhumdan nükseden hüznü hatırlatır, içimin sızlaması derin bir acıdır, sabır baş tacıdır

Ne zaman bir ebru üstadını görsem
Hüsn-ü hat üzerine nefeslenen edebin rahlesinde serinlesem
Neyzenin ruhundan akseden nağmelerle hazzın mehtaplarını seyretsem
Tuval üzerine resmedilen hülyanın, ümit yağmurlarının heyecanıyla gönlümü teselli etsem

Hangi beşer, kemali yet için gayret eder
İnsanlık vasfına nail olmak ne kadar faziletliymiş meğer
İlim akla, hassasiyet ruha, edep ve nezaket şuura refakat ederse
Gönül sevdaya, melal aşka, hissiyat en makbul bahara aşinadır, hakkıyla dert edinilse

Hiçlikten korkma, varlığa araç olmaktan kork
Nefsine abanma, kalbini karartma, aklını bulandırma
Arifin sözüne, dervişin haline, sevdanın narına, aşkın sofrasına uzaksan kork
İnsan iki doğumu yaşamış bir kemali yettir, kulluk ihsanıyla mücehhez olmuş hedeftir unutma

Mustafa CİLASUN
 
Sana ne kadar tutkunsam, o kadar yorgundum…

Bilmiyorum ki nasıl olacak
Akıl, izan ne vakit halimin insicamına acıyacak
Vicdanım bir ömür mü sızlayacak, sine narlaşıp, umutlar mı solacak
Gönül ne zaman hicranının hasretinden kurtulacak, ruhum huzura kavuşacak

Beni benden alan bir hal var
Sessizliğin yalnızlığına sevk eden hüzün içimi yakar
Dil susar, göz şevksiz bakar, nereye el atsam, bir yaprağa bakıp ağlasam
Hazanın kuşatan efkârıyla yol alıp, ummanın serencamına dalsam ve hıçkırıklar bıraksam

Sen bilmiyordun, susuyordum
Kalbini incitmemek için acıyla sabrediyordum
Her ne söylesen boyun büküyordum, kalbimi nasıl incitiyordun
Kabalığı ve nadanlığı sevmiyordum, gözyaşlarımla yetiniyor, umut besliyordum

Sevmenin ne demek olduğunu biliyordum
Gönül lisanıyla melalini şerh etmeyi diliyordum
Fakat ne yapsam, hangi devaya tutunsam sen istemiyordun
Ben çekiniyordum, masumca bir ümidin nefesinde eriyordum, sabırla bekliyordum

Bilmem ki nasıl bir sürgünün hışmındayım
Prangalara vurulan hissiyatımla yastayım, sanki devasız bir hastayım
Ben sustukça sen sabrıma yükleniyor, kalbimi viran ediyordun, ne kadar sefih görüyordun
Bazen insan olduğumu unutuyor vehmine kapılıyordum, hangi teselliye baş vursam anlamıyordun

Artık çaresiz boyun büküp
Sana olan umudu yitirdim, ne kahır ve ne de isyan ettim
Bahtıma düşen nasibe bel bağladım, her hicran perdesi açılınca ürperdim
Sürgün olan bu sevdanın çilesine bir ömür vakfettim, sineme nakşeden izleri silmedim

Mustafa CİLASUN
 
Ya Resul, Ya Nebi nidaları arşa yükselirken…

Her vaktin bir eşref saati vardır
Gönülleri ihya eden, hissiyatı büyüleyen, gözyaşını sel eyleyen
Aklı ve izanı hakikatin feyzine gark eden, vicdanı buğulayan zamanlar farktır
Ruh inşiraha açılırken, kalp nazar gah olduğunu teyit ederken, azim ve irade kararlıdır

Efendimizin merhameti zarifti
Kalbe sürur bahşeden esin misaliydi, şevki ümitti
Sadakat ve eminlikte her canın itminana sevk eden fedayı firdevsti
Tevazu ve edepte insanlığın rehberi, şefkat ve muhabbette mübelliği olan müjdeydi

En bedevisinden, en şairine
Saltanat süren beşeri sefilliğe, köleliği nükseden rezilliğe
Nisayı meta haline getiren cehalete, gaspı meşru sayan caniliğe
Zulmü alkışlayan cemiyete, küfür üzere şartlanan sapkınlığa gönlünü kapatan naifti

Ümmetine karşı ne kadar endişeliydi
Her niyazında hassasiyetle dile getiren emaneti hicrandı
Bir kul niteliğinde ve insan kimliğinde ne kadar edep içinde ecri sadıktı
Rabbine karşı haşyetin en müteessir aksettiği, mütehassıslığın zirve yaptığı niyazdı

Şayet ümmet adına bir hakikat varsa
Vahdeti hiçe sayanlar hala desiselerin hesabıyla nara atarsa
Cemaat asabiyeti parçalanmaya çanak tutarsa, akıl ve irade asimile olur
Ruhsuz bir beden, beşer kalmakta ısrar eden, nefsi emareyi sıfat sayan meydanı istila eder

Ramazanın bereketi, ruhlara sürur zerk eder
Gönüller sürur içinde ibadet ve tazime icabet ederek hicran diner
Merak etmek, nedenler üzerinden sual eylemek, hanif bir kul olmak için koşmak
Ümmet ve kulluk ikliminde mevsimleri bahar eyler, üşüyen ve yalnızlaşan yürekleri ihya eder

Mustafa CİLASUN
 
Evet, bu hakikati teslim etmeliyim
İlmi siyaset diyene iltifat etmeden
Vicdanın sesiyle hareket etmeliyim
Akıl ve izan farkını idrak etmeliyim

Umman gönülde yaşayan bir sevda
Kelam, fikrin edasında ki vecdi nida
Şayet aşk, nefsin ihyasında ki harsa
Olmaz hiçbir derde deva, eza boşuna

İnsan, kul olmak için sırrı revandır
Ne canan ve ne de nar için manadır
Köle olmak ne vakit sevda nazarıdır
İhsan ve inayet, aşkın mütealasıdır

Ne zaman bir ah etsem sızım gamdır
Yeis neden şevkten uzak bir zamandır
Hazan hüznü yaşamak için mi vardır
Umut hangi bahtın ibrette mizanıdır

Gönül sığ olursa, nefs hükmetmeyecek
Akıl ve izan fikrin azlığına ne diyecek
Merak ilmin bir şubesidir kim bilecek
İrade, azmin halinde huluse erişecek

Mizan korkutmasın hakkı sevdadır
İnsan için en ulvi bir meyan şavkıdır
Aşk için vazgeçilmez bir ar-ı itibardır
Hak ve hukuk niye vardır, aşk nardır

Menfaat tellalları niye etrafı kuşattı
Ruh, en soysuzun kal’inde ki sancıydı
İnsanı köleleştiren kavga nefs tacıydı
Çaresiz bırakılan kulda ibret acısıydı

Siyaset asla bir rantın payesi olamaz
Hakka karşı kullanıp ihsan bulunmaz
Dünya adına ne varsa fanidir sığmaz
Ruh ve kalp vicdanın halinde uyumaz

Edep, insanın en erdemli şeceresidir
Nar ve nur içinde ki bereketin halidir
Sineler niye mahzunluk için firkattir
Vuslat, ruhun vazgeçilmez payesidir

Kul, ihsana erişince kalbi nazar eder
Zan ve ezadan arîleşerek hakka gider
İhlâslı bir gönül aşkta yok olmak ister
Maşuk için iraden mahiyette ki değer


Mustafa CİLASUN


İnsan, onur ve edeple omurgalı olmalı, zaafı dışlamalı…

Evet, bu hakikati teslim etmeliyim
İlmi siyaset diyene iltifat etmeden
Vicdanın sesiyle hareket etmeliyim
Akıl ve izan farkını idrak etmeliyim

Umman gönülde yaşayan bir sevda
Kelam, fikrin edasında ki vecdi nida
Şayet aşk, nefsin ihyasında ki harsa
Olmaz hiçbir derde deva, eza boşuna

İnsan, kul olmak için sırrı revandır
Ne canan ve ne de nar için manadır
Köle olmak ne vakit sevda nazarıdır
İhsan ve inayet, aşkın mütealasıdır

Ne zaman bir ah etsem sızım gamdır
Yeis neden şevkten uzak bir zamandır
Hazan hüznü yaşamak için mi vardır
Umut hangi bahtın ibrette mizanıdır

Gönül sığ olursa, nefs hükmetmeyecek
Akıl ve izan fikrin azlığına ne diyecek
Merak ilmin bir şubesidir kim bilecek
İrade, azmin halinde huluse erişecek

Mizan korkutmasın hakkı sevdadır
İnsan için en ulvi bir meyan şavkıdır
Aşk için vazgeçilmez bir ar-ı itibardır
Hak ve hukuk niye vardır, aşk nardır

Menfaat tellalları niye etrafı kuşattı
Ruh, en soysuzun kal’inde ki sancıydı
İnsanı köleleştiren kavga nefs tacıydı
Çaresiz bırakılan kulda ibret acısıydı

Siyaset asla bir rantın payesi olamaz
Hakka karşı kullanıp ihsan bulunmaz
Dünya adına ne varsa fanidir sığmaz
Ruh ve kalp vicdanın halinde uyumaz

Edep, insanın en erdemli şeceresidir
Nar ve nur içinde ki bereketin halidir
Sineler niye mahzunluk için firkattir
Vuslat, ruhun vazgeçilmez payesidir

Kul, ihsana erişince kalbi nazar eder
Zan ve ezadan arîleşerek hakka gider
İhlâslı bir gönül aşkta yok olmak ister
Maşuk için iraden mahiyette ki değer

Mustafa CİLASUN
 
Yâdımdan nükseden bir hüzün var, ey yar…
Ne kadar gizlesem
Her lahzanın ümitleriyle yeniden dirilsem
Sabır denen deryanın derinliğinde hicran ile nefeslensem
Bilmem ki ne vakit içimin sızısını dindirsem, şevki sürur ile nazar etmeyi hissetsem

Artık aynaların sır perdesi kalmadı
İçselliğin ak sedası her yanımı sardı, mecal uzaklaştı
Düşen yaprak, kuruyan toprak, sevdasına adanmış yüreğin titremesine bak
Ömürden geçilse, risaleler ezberlense, idrak firkate yenik düşmüşse, hal bizar, umut hazandır

Neden kalabalıklar haz vermiyor
Ruhuma sancı zerk ediyor, hüzün her lahzada sesleniyor
Anlayamadığım, kavrayamadığım bir yabancılığın korkusu mu nüksediyor
Şaşkınlığım, abartılı bulduğum, asla haz alamadığım keşmekeşlik her yanımda bitiyor

Ten ne kadar güzel olursa
Nefeslerin dikkatlerini celbe dip üzerinde toplasa
Ruhunda ve kalbinde hak ve hakkaniyet azmi bulunmuyorsa yaradır
Ne sefih bir gamdır, ruhsuz bir maceradır, zafiyet içinde çürüyen mecaldir, korksa da

Kalbin hangi halinden söz edeyim
Aklın derecelerini hangi idrakimle şerh edeyim
Vasfımı aşikâr eyleyen nadanlığımın ayan olan farkını nasıl gizleyim
Ruhumdan tebarüz eden yükün altında, gönül bahçemin kalın surlarından sesleneyim

Ne kadar zulmetsen
Ah u zar etmem için sabrımı denesen
Ömrü besteleyen güfteyi notalara çevirip sazendeye versen
Mızrap kırılır, akort darılır, saz mahzunlaşır, sazende şaşkınlık içinde etrafına bakınır

Mustafa CİLASUN
 
Ey yar, hangi yaradan bahsetsem yüreğim ağlar…
Bilmem ki ümmet hangi telakkilerde
Tefrikanın en korkunç dehlizlerinde ve esaretin içinde
Ruhuna niçin bu kadar bigâne, vicdan suskun, izan yorgun peki, neyin derdinde
Akıllara kimler hâkim, iradeler ne kadar vahim, vicdanlar sanki rehin, hal bizar kendi ikliminde

Asya’ya baksan, Afrika’yı anlasam
Ortadoğu’nun kanayan yaralarını nasıl bir irfanla sarsam
Hangi yüzle ellerimi açsam, rahmet ve bereketi fark etmeyenleri ne yapsam
Nasıl bir dua ile haykırıp, yakarsam ve ümmeti Muhammed’in bu elim halini anlatsam

Hangi dramın kitabını okusam
Ekranlara yansıyan ve çırpınan çığlığı hakkıyla duysam
Zalimin dinmeyen zulmü karşısında, mazlumun sabrı ve cefasındaki metaneti
Yüreğimin derinliklerine bir acı nida gibi bıraksam, sefil ve sefih kimliğimin farkına varsam

Nemazlumun hakkıyla yanındayız
Ve ne de zalimin tuğyan ve talanı karşısında dimdik ayaktayız
Adeta seküler bir kimliğin gölgesinde saklıyız, paganlaşan yüreklere neden acırız
Varlık adına, hırs ve rekabet ortamında hangi hukuku tanırız, cebretmeyi marifet sayarız

Ruhumuzdan zalimleri atmamız lazım
Yıllara sâri sinemizde beslediğimiz canavarlığı niye saklarız
Fırsatçılığı kime bırakırız, imkânları savurgan bir hevesle niçin ortalığa atarız
En kuytu bir şekilde nefsi heveslerimize dalarız, evet, rahat ve huzuru bitmeyecek sanırız

Ümmet ilmen ve fikren güçsüz bırakıldı
En kutsallarına bigâne kalması sağlandı, avuntulara daldı
Etnik milliyetçilik aniden nüksetti, mezhepsel asabiyet muhabbeti budadı
Mel’am tipli maksatlar kürsüleri kaptı, taguti temayüzler etrafı sardı, kul sessiz kalmaya zorlandı

Mustafa CİLASUN
 
Ruhumda kopmalar başlıyor, hüzün kapımı çalıyor…
Haram aylar var, vardı
Gecelerin kutsiyetine hürmet göstermek şarttı
Aylardan Ramazan olunca, ruh ve gönüller gözyaşlarına kanardı
Beşer ibadet etmek için kapı kapı gayrete koşar, Rabbinin katında rıza arardı

Aklın ve kalbin efendisi
İradenin ihsan adresi, vicdanın suhulet sesi
Yüreğin inşirah perdesi, gözyaşlarının sevda muhayyilesi
Ne kadar endişe ederdi, ümmetini bu halini görendi, hassasiyet O’nun içindi

Hangi zaviyeden baksak
İster hazan, ister zemheri mey anında kalsak
Her hal ve hareketinde ki ibreti anlamaya çalışsak ve kavrasak
Hayatımızın felsefesi yapıp, azimle ümmeti olmaya layık olsak ve avunmasak

Filistin’den tut nereye kadar
Asırlardır sömürülen zavallı halklar, köle yapılanlar
Zulmün karşısında duramayacak kadar onuru ve omurgası kırılan varlıklar
İnsanlık adına ne kadar utanç içinde bulunduğumuzun söyle ne kadar farkındalar

Sabiler ezbere zorlanıyor
Canlı bir tahakkümün içinde düğümleniyor
Bu hale itiraz etmek kifayet etmiyor, kolaydan cennet umudu vehmediliyor
Mukallit olmak, örfü inanışla hayata bel bağlamak, ümmeti Muhammed’e çözüm getirmiyor

Rahmetli babam çok üzülürdü
Annem seyrettiğine dost mu düşman mı diye sual eylerdi
Düşman deyince, “defi dürülsün” derdi ve her ikisi de ümit içinde beklerdi
Konu komşu geçim derdindeydi, bazen muhabbet olsun diye konuya girerlerdi

Mustafa CİLASUN
 
Ne müthiş bir hikâye
Bin iki yüz yirmi iki yıllarına tekâmül ediyor
Takriben dokuz asır öncesi kalbi bir umut olarak inşa ediliyor
Gayrimüslim iken mübadele gereği sultanın zevcesi oluyor ve sonra devam ediyor

Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat
Alanya Kalesini anlaşma gereği teslim alıyor ve kralın
Kızını da bu anlaşma seyri içinde kabul ederek, zevceliğe alıyor
Oğlu Giyasettin Keyhüsrev’den sonra Müslüman oluyor ve kendini vakfiyelere adıyor

Selçuklu dönemi itibariyle başlayan
Cami, Medrese, Hamam ve diğer müştemilat inşa edilirken
Hamamın farklı bir hikâyesi anlatılır ve hassasiyet içinde ki yeri itibarlıdır
Ve bu bakımdan cami inşaatı durdurulur ve hamamın tez zamanda yapılması sağlanır

Cami yapımında çalışan bir can
Suskun bir şekilde kenarda ve boynu bükük halde beklemektedir
Durumu fark eden ileri gelenler meramını sual ederler ve bu minval üzereyken
Mehbare sultana vaziyet iletilir, mağdur işçi rüyasında ihtilam olur ve ne yapacağını şaşırır

Bu vaziyet içindeyken uzak durdum der
Sultan hemen cami inşaatının durmasını ve hemen yanına
Hamam yapılması karar verir ve böylece hesapta yokken zaruret eda edilir
Hunat hatun Manzumesi olarak dokuz asırdır vakarla ayakta duran bu medrese için

Büyükşehir belediyesi vakıflardan kiralayarak
Restorasyon yaptırdı ve hassasiyetle aslına uygun olarak
Yeniden vaziyet ederek Hunat hatun kültür ve sanat merkezi vasfına getirildi
Hüsn-ü hat, Ebru, Resim, Tezhip, Tespih, Çini, Ney dinleti, Ney ve halı atölyeleri kuruldu

Kur’an meal ve tefsiri,
Arapça, Osmanlıca, Hadis, Fıkıh, Sahaf, okuma odası
Yazar odası ve çok maksatlı konferans salonu olmak üzere hizmete sunuldu
Çok geniş Eyvanıyla ailelerin gece geç saatlere kadar huzur buldukları mekân olmuştur
Bu fakiri, böylesi kıymetli ve kentin merkezinde bulunan değerin yönetilmesi için vazifelendirilmiştir

Mustafa CİLASUN
 
Şöyle bir geçmişe gitmek istedim, göçenleri yâd ettim…

Atimden ne beklerdim
Hangi işaret taşlarının izlerinde nefeslenirdim
Onca cefayı nasıl bestelerdim, sabır yokuşlarında yanarak bilenirdim
Dinmeyen bir umudun arifesinde tefekkür etmeyi en büyük bahtiyarlık olarak görürdüm

Kul, kanaat denizinde arınmalı
Her ırmağın suyuna dalmaktan sakınıp, durulmalı
Güneşin zeval bulduğu andan kaçınmalı, gecenin bir yarısında uyanmalı
Ruhunu ve aklını yaratan sahip için secdeye kapanmalı, mizan için yaşanmaya adanmalı

Ne dilencinin haline acı
Ne de viran olmuş hanlardan nükseden sızıya ol kadı
Bahtın bir kitabı vardır, ömür içinde nice belalar saklıdır, akıl kim için sırdır
Aklına teslim edilen iraden bahtını şerh eden irfandır, azim senin en müstesna azığındır

İlim, merakın şubesindendir
Akıl ve izan, vicdanınla muvazene içinde bulunmalıdır
Her esen fırtınadan korkmadan, tesirinde kalan acziyetler hatırlanmalıdır
Her kimin ihsana ihtiyacı varsa, hastane köşelerinde mecali kesilen ortadaysa koşmalıdır

Kendine yetmeyen can neyler
İçini kemiren vehimlerle aynanın karşısına geçer
Bin bir meramlarla suretlerin insicamında iniler, sessizce kahreder
Kalbin ve ruhun düştüğü durumu es geçer, güya aklı olan bir değer, hevaya rağbet eder

Mustafa CİLASUN
 
Hangi salada el açsam, hıçkırıkla O’na yakarsam
Her ne kadar vehmetsem
Müteessir olup içinde bulunduğum lahzada titresem
Kalbimin derinliğinde nükseden viraneliğimi hesap ederek inlesem
Yeniden bilincimi tazelesem, lekelerimden temizlensem ve zafiyetleri terk etsem

Niçin geçmişin yükü ağır
Beşer sıfatı aklıselim için ne ağır, idrak adına kahır
Bulduğunu yiyen, helal, haram bilmeyen, hassasiyetini kaybeden sağır
Bedene hapsolmuş, esareti meşru saymış ve kanıksamış, nefsine kölelik yapmış ne ağır

Takriben dört yaşındaki
Henüz umudun en samimi heyecanında sevinçken
Anne ve babası bakımından neşeyken, en değerli bir emanetken
Katledilmesi, defin karesi, öteye aşina hevesi ne kadar hüzün içinde içimi titretiyor

O an, anne ve babası
Yüreği dağlanan yakınları, sessizliğe kananları
Kalbin en samimi ağlatan sebebi, nasıl muhayyilemize alacağız
Nasıl bir hak ve hukukla Rabbimize dertleneceğiz, nefsi temayüzleri terk edeceğiz

Ey Rabbim sen bilirsin
Sen aklımı ve irademi bahşeden yegâne sahipsin
Nefsi zafiyetlerim, bitmez tükenmez telakkilerimle nasıl huzuruna geleceğim
Ne olur, beni bana bırakma, aklım ve iradem var ama, yanılmama sen fırsat verme

Bir ömür imtihan içendeyiz
Bu hakikati idrak etmek için nasıl bir bilinçteyiz
Ne Efendimiz Muhammet Mücteba’ya ve ne de emniyet ettiği haki katlara
Ne kadar samimiyetle sarılmaktayız, hayatın mihengi yapıp ve öyle yaşamaktayız

Mustafa CİLASUN
 
Ziyaret ettim, öteleri zikrettim, evet, hüzünlendim…
Nefes her lahzada vaktine koşunca
Ömür kitabı bir vesileyle ve sünnetullah gereği yazılınca
Akıl ve izan daralması bu minval üzere yaşanınca, vicdan sessiz kalınca
Şaşkınlık kapı aralıyor, sualler aranıyor, gönül yaralı bir vaziyette boyun büküp ağlıyor

İnsan bilgi ve bilinci nispetinde ferdir
Azim ve irade bakımında en mütekâmil sanatı erdemdir
Akıl ve kalp hakikat adına mihenktir, irade sevdasına meftun bir hedeftir
Aşk, hiçlik lütfüne eriştiren çiledir, kalp için ne ziyade bir himmettir, O’na teslimiyettir

Berzah âleminden nasıl kal eylesek
Göçüp giden bedenlerin çürüyen efkârlarını işitsek
Hangi nidanın, sukut ettiren vicdanın, ibrete aşina olan sevdanın izini sürsek
Aşkın vecdiyle, ilmin hilmiyle, adabımuaşeret kitabiyle, edebin vaziyet eden şevkiyle gülsek

Yaşayan Kur’an olmak, Efendimizin
Emanetlerine sahip çıkmak, taklit üzere olmaktan kurtulmak
Cemaat asabiyetlerinden, tefrikaya götüren gafillikten, nefsi sefillikten arınıp
Ruhumuzu huzura kavuştursak, gönlümüzü ihsana açsak, kul‘u olmak için aşkla çırpınsak

Kabristan ne kadar mütenasip bir yer
Bin hüzünle esiyor selviler, hicran içinde bekleyen sakinler
Yâdıyla muhabbet eden sadıklar, vefa adına gayret gösteren latif nazarlar
Gözyaşları suskun, gönül coşkun, akıl ve izan bilmem ki niye bozgun, iradem çok üzgün

Hangi kabre baksam bir kitap var
Heyhat milletimiz her nasılsa kitap okumaktan korkar
Kestirmeden cennet ehli olmayı sayıklar, neye ikna ediliyorsa onu yapar
Kimi zaman masumca ağlar, kimi vakit hayret içinde bakar, çok derine inmekten kaçar

Mustafa CİLASUN
 
Ey yar hangi sanat ve sanatçıdan kelam edeyim!
Tarihçesine baktığımız vakit
Her sanat dalının mazisi ve derinliği sarihtir
Ve fakat ne hikmetse iktidara alternatif üretmek arzusu gariptir
Ukalalıkları hadsizdir, Millet onların nezdinde sürüdür, seçilmiş iktidar diktatördür

İnsandır deriz, sabrederiz
Her türlü lafazanlıklarına sukut ederek nazar ederiz
Hangi ülkü uğruna yüreklerini koyduklarını merak eyleriz, bekleriz
Gayri ahlaki ne kadar çirkeflik varsa, nefsi aymazlık bu kadar sefih olunca çekiniriz

Eline kadeh alan, uluorta konuşan
Ressamın diye çaka satan, piyanistlik adına savunulan
Kilise müziğini çalmakla fark atan, Tiyatro adına gammazlık yapan
Sinema üst atlığına soyunan, her sahnesinde nefsi keyfiyetini ortaya koyan olunca

Musevilerin ve Hıristiyanların
Ateizm adına fedai kesilen, şaklabanlık yapan densizlerin
Her türlü standardı alt eden, her sıkıştığında başka bir çehreye bürünen batının
Sosyalizm adına savunuculuğun, şiddet ve gasp konusunda korkusuzluğa fark atan

Hiçbir kutsallığı tanımayan
Hak ve hukuku talan ederek, özgürlük taslayan
Cebir ve işgali meşru sayan, Milletin hür iradesini dikkate almayan
Ne kadar bedbaht ve sefih terör yandaşları ortalığı kasıp kavurmuşsa, yanlarındadır

Geleneksel sanatlarımız
İçselliği ve edebi bir farklı açıdan hasreden üstatlarımız
Ruhu ve kalbine bigâne kalmayan ve asıl sanatçının kim olduğunu bilen varlığımız
Her zaman olduğu gibi vakar ve kemaliyetle vaziyetlerini koruyor,sinelerde taht kuruyor

Mustafa CİLASUN
 
Dil-hun olurum yâd-ı cemalinle senin ben…

Vaktin sessiz derinliğindeyim
İçime işleyen, ruhumun insicamını etkileyen
İklimlerin meftun eden, suhuletine götüren, feyzi amber nefeslendiren
Huzuru ikbalin ilham zerk ettiği, düşünceler ırmağına çektiği ve fakat ürkütmediği yerdeyim

Sinemde biriken sualler vardı
Göçüp giden lahzadan iz bırakan meramlardı
Sebebi hikmetine vakıf olmak nasıl bir hicrandı, sır perdesi asıldı
Bilgi ve bilinç henüz nadandı, arzı enam eden suretler içimi acıtan dramdı

Bir vakte doğru koşuyordum
Şevki kanaat içinde umut besliyordum, ya sabır diyordum
Kalbimden nükseden sevginin şavkıyla ümitlere akıyordum, nerede yanılıyordum
Firkatin nidasına bakıyordum, yüreğimi titreten naifliğe nasıl imreniyordum

Öteler içimde yaşattığım ikbaldir
Nereye baksam, hangi azamı hatırlasam ve sukuta kansam
Hiçbir varlığın tamahında olmasam, ruhumu ahdiyle bir barıştırsam
Her belanın selametine bel bağlasam, kemali yet vasfı için rabbime el açıp yakarsam

Ne vakit sevdanın şavkıyla yansam
Hakikate mazhar kılan aşkın vecdiyle ruhumu arındırsam
Bedeni ihtiyaçlar için avunmasam, nefsin derin yaralarını nasıl sarsam
Zan ile nazar etmekten kurtulsam, her türlü asabiyeti bıraksam ve O’na yakarsam

Şehnaz makamında ki bu eseri dinlerken
Kalbim durmadı, kalem aradı, sessizce düşen damlaları yazdı
Kuytu ve sakin bir dergâhta kalbi yakarışlarını anlattı, malikine şevkle anlattı
Başlık olarak yer verdiğim bu beyan ne kadar içli ve bir o kadarda samimi gelince, melali kal eyledim

Mustafa CİLASUN
 
Ne buğz et, ne nefrete evet, içindeki belayı def et…

Hangi hekime gitsen
Eline tutuşturulan reçeyle ikna olup sevinsen
Ümit içinde sükûnete erişip, şifa bulmayı sabırla beklesen
Ve fakat ne çare desen, içine düştüğün gamdan temizlenmek için yeniden sual etsen

Her doğan beni âdem beşerdir
Ancak, insan olmak için azmi ve bilgisi gerekir
Kemale ermek niçin fazilettir, kul olabilmek latifliği onda gizlidir
Edebin her lahzası erdem için elzemdir, fark ettiren kalbi inşirah ve hassasiyetidir

Asabiyet nefsin hususiyetidir
Terbiye ve tezkiye edilmeyen nefs ne kadar şerdir
Bilgi ve tecrübe, sabır ve metanet, ümit ve şecaat en kavli gerekçedir
Kul olan, hiçlikte buluşur, ihsanla konuşur, ecirle durulur, çileyle yol alır ve sevinir

Bir sevdası vardır, O’na ramdır
İçine hüzün zerk eden kederin şevkine adanmıştır
Endişe etmek, nitelik için emek vermek, benlikten sıyrılıp hakka erişmek
Aşkın, ruhu ve kalbi ihya ettiğini, nefsi ötelediğini, mizan için derlediğini anlamaktır

Gönlünüzde mal sevgisi olmasın
Hırs ve haset barınmasın, kalbiniz riyaya kanmasın
Nefsi avuntular ve hevesi arzular umut sanılmasın, emel kanıksanmasın
Gıybet yüreğinizin bereketini kurutmasın, asabiyette nazarlarınızdan okunmasın

Sokak ortasında çalan çırpan
Gasp etmek için pusu kuran, kuytu yerleri arayan
Bahtının kazası için habersiz yakalanan can, ne kadar perişandır
O’na imdat edecek kim vardır, en yakın olan yar, ne kadar kalbinde yaşamaktadır

Mustafa CİLASUN
 
Kayserilinin temel meziyetleri ve hususiyetleri…

Öncelikle hakkı teslim etmek lazım
Yazın çok sıcak, kışın çok soğuk olan bir iklimi vardır
Hiçbir tabii zenginliği ve gelir durumu olmadığından çaresizdir
Muhakkak ki ticaretle uğraşmak ve rızkını temin etmek için şartlıdır

Gelenekselliğe bağlı bir hasleti vardır
Bağ sohbetleri, tasavvuf dersleri, edep telkinleri kardır
Ticarete gösterdiği hassasiyeti, muhafazakârlık adına koruyandır
Gece hayatından pek hazlanmayan, yatsı namazından sonra eve
kapanandır

Bir Kayseriliyim diyen bir insanda
Temel olarak şu unsurlar bulunmalıdır
Ticaretle iştigal ettiği dükkân, en önemli hassasiyetidir
Ev, bağ, mezar ve binek sahibi olmaları elzemdir, yoksa acınandır

Bağ göçmeler öte için bir hazırlıktır
Çocukların toprakla haşır neşir olmaları arzulanandır
Bahis oyunları, stadyuma gitme merakı, futbola adanması kıttır
Tasarruf yapmayı, iktisat içinde yaşamayı ve yarının hazırlığı asıldır

Hayır ve hasenatı yerinde kullanması
Fevkalade araştırarak hata yapmaktan sakınması
Kimi zenginlerin asilzade gibi davranması, kimisi derviş olması
Dini mübin için fedakârlığa her zaman aday bulunması ve sakınmaması

Ve fakat sanayi tesisleri artıkça
Fevkalade göç almıştır ve hasletler farklılaşmıştır
İç Anadolu’nun ticarette parlayan yıldızı olunca örf yıpranmıştır
Geleneksel din anlayışı ve sohbet ortamlarında ki cemaat farkı açığa çıkmıştır

Evine ve hanesine bağlı bir yapıdadır
Refikası en liyakatli ve saygın bir konumdadır
Mutfak kültürü fevkalade zengin ve leziz olmak durumundadır
Mantı, yağlama, içli köfte, hamur işinin nevileri olağan sayılmaktadır

Kıyafete çok para harcamayı sevmez
Arabanın esaslısından hoşlanır ve fakat tasarruflu olanı alır
İstişare etmeyi çok sever, il nezdinde yapılan etkinliklere icabet eder
Devlete her zaman bağlı ve duasını eksik etmeyen bir anlayışa sahiptir

Evlatlar muhakkak ki okumalıdır
Yalnız, ticarette asla-a geri kalmamalıdır
Çıraklık, kalfalık ve ustalık mevkilerini özümlemek durumundadır
Muhakkak ticarete aşina, eğer mizacı müsait değilse memuriyete başlatılır

Mustafa CİLASUN
 
Güneydoğu Anadolu insanları hüznün kaleleridir…
Ne vakit yüzlerine baksam
Derin bir hicranın izlerine şahit olmuşumdur
Suskun bakışları, boyun büker tavırları, edep içinde ki edaları
Kimi zaman içimi sızlatmıştır, mecburiyet prangası melalde okunmuştur

Bu insanları çaresizliğe gark etmek
Politik takiyelerle sadakatini test etmek
Onun masumluğundan nükseden kalbi letafeti görmemek
En azından aymazlık ve pişkinlik olarak değerlendirilmesi gerken gerçek

Ne çocuğun halini hakkıyla sormak
Ne annenin fedakârlık yarışını hissederek anlamak
Babanın geçinmek için çaresizliğin girdaplarında ezildiğini fark etmek
Terki diyar yapmak zorunda bırakılmak, hasret ve gözyaşlarını görememek

Yanık sesten nükseden nidayı dinlemek
Ruhun ve kalbin suskun çığlığında bir an titremek
Dini mübine karşı sadakatlerini ve itminan olmuş hallerini şehretmek
Medreselerde talim etmeyi en ziyade haslet bilmek, sözün gücünde serinlemek

Örf ve âdetin esaretine bırakılan canlar
Can ve mal güvenliğini yerine getiremeyen makamlar
Vesayet altında yıllarca eziyet ve hakarete duçar edilen insanlar
Artık canına tak dedirten, her ne kadar sabrı bilse de alenen kast eden zanlar

Mahremiyetini dikkate almayan aymazlar
Birlik ve beraberliği çok geç fark eden belam tipli adamlar
İman ve akide birliğini zedelemek için hurafe ve şeyh gammazlığı yapanlar
Milletin mahşeri vicdanında, görsel araçlarda, yazılı medyada alay edilen faziletli cefalar

Mustafa CİLASUN
 
Görsel ve yazılı basının düşüğü vahim hali...

Ne zaman elime alsam
Bilgi edinmek için okumaya başlasam
Haber adına yer verilen hadiseler için doğruluk arasam
Bir gün kuşku duymadan, güvenerek, maksadını bilerek haber okusam

Her ne hikmetse bu zevat
Haddinden fazla ukala ve akıl danelik başa bela
Yüksekten bakmayı ve yüksek sesle konuşmayı hak sayarlar
Ellerine geçirdikleri imkânlarla birden kuvvet dengesi yarışına girerler

Rant elde etmek için durmazlar
Her türlü elde etmeyi meşru sanırlar, savunma yaparlar
Adeta kapitaliste taş çıkartacak nispette varlığın aracı olurlar
Hak ve hukuku önce kendi menfaatleri zaviyesinden olmak üzere tanırlar

Fakir, fukara adına tellallık yaparlar
Güya erdemli bir davranış olarak öne çıkmak için pusarlar
Her şirketten reklam alabilmek için piyasayı hazır hale getirirler
Örf ve âdeti hiç bilmezler, hayâyı geçerler, edepten de o kadar nasipsizler

Nasılsa dördüncü kuvvet görürler
Öyleye, yasama, yürütme, yargı ve en tabi basın
Her nasılsa bu erklerin hepsine tahakküm etmeyi gaye bilirler
Kim yanlarındaysa adeta birden ordu kesilirler, demokrasiyi silerler

Milletin hâkimiyetini asla istemezler
Küresel medya ve yandaşlarıyla birlik içindeler
Seçilmiş lik adına hükümet edenleri halkın gözünden düşürürler
Her türlü desise ve şer odaklarıyla hükmetmeyi veya gücü ele geçirmeyi isterler

Her türlü çifte standardı görürsünüz
Boyalı basın, kadın hakları der, kadını meta olarak sürer
Çevre adına alaladıkları gizli maksadı süsler ve böylece şiddeti öne sürer
Hükümet edemiyor diye, tahrir meydanları nakaratını yeniden ve edepsizce dener

Mustafa CİLASUN
 
İnsan hakları adına saltanat süren gafiller…

Azınlıklar aklıma geldikçe
Hak ve hukuku gasp edilenler dilekçe verdikçe
İnsan olarak aranmak, çareye başvurmak, davacı olmak dilenince
Darbe anayasaları dört duvar arasına hapsedip, iflahını kesip, mecbur edince

İnsanlık adına vahşet simsarı
Gasp ve talan erbabı, şiddet ve terör sevdalıları
İnsanlıktan nasipsiz nükseden çığlıkları, adalet adına süregelen nutukları
Yıllarca ruhumu daralttı, içimde var olan ferahlığı bin bir bahane ile kenara attı

Öncelikle beyin göçünü sağladı
Radyo ve televizyon marifetiyle masumları tavladı
Kültür erozyonunu bir tufan gibi hanelerde yaşattı, aileler yabancılaştı
Bin parçaya bölünmüş zümreler, etnik devşirmeler, meta ya köle olanlar sıralandı

Ne kadar kanun varsa kanıksandı
Ecnebilerin yasaları, soysal hakları umut sayıldı
Milleti ezen ve zulmeden satılmış nefesler, hırsları uğruna atıldı
Hiçbir hak ve hukuk tanımadan demokrasiyi askıya aldı ve halk şartlandırıldı

Önce terör tertip edilerek sergilendi
Milleti efradı adeta kobay olarak seçildi, inanan çaresizdi
Bizzat dinimübine hakaret edildi, müminler bin bir bahaneyle kelepçelendi
Alıp götürdükleri yer, kimse tarafından belli değildi, işkencenin alası onda denendi

Vatanı ve Milleti bu hale getiren kimdi
Gönüllere korku zerk ederek, en çok sevdiği asker esirdi
Emir komuta Emperyalist güdümlüydü, şayet karşı çıkarsan ölüm senindi
Ruhsuz ve kalpsiz olan simsarla, görev zayiatı diye yalanla aileyi teselli ederlerdi

Batının gerçek yüzünü bilmeyen ne yapsın
Rahmetli şairimiz Mehmet Akif’in safahatını okumaktan kaçınmasın
Sezai Karakoçları, Muhammet İkballeri, Cemil Meriçleri, Kemal Karpat’ları okusun
Adaleti, hak ve hukuku, insanı değeri hakkıyla kim veriyor, hangi yasa vaaz ediyor baksın

Mustafa CİLASUN
 
Yaratılanı sev, yaratana güven, çekinme…
Kalbinin gücü vardır
O mekân müstesna bir nazar gâhtır
Ruhundan beslenen feyzi imtihandır, niyet adına farktır
Hangi düşlerin seyrinde tefekkür etsen, bilgiden uzak kalsan sancıdır

İnsani değerler asildir
Adap ve edep insana yakışan nezakettir
Kul, hassasiyetiyle ecre malik olacak namzedi saiktir
Rahmet sevgi üzerine bereketlidir, ihsanla faziletlidir, akıl ne içindir

Dikeni görünce çekip gitme
Sinesinde beslediği nüvelerin vaktini merak et çekinme
Neden gülü, laleyi, sümbülü, orkideyi, karanfili görünce yüzün güler
Sevgi yakarışları yağmur gibidir, bereketi kalpte hissedilir, ruhla murada erilir, direnme

İnsan bilgiyle güçlü ve dirayetlidir
Kalp imana tabi olunca en zarif bir kitabiyedir
Varlık ne ki, hiçlik en ziyade murakabe, sevda insanlaştırır
Kulluk üzere hassasiyet O’na yakınlıktır, aşk senin için en latif azıktır

Hayvanat ve nebatat yaratılmıştır
Onlarda en tabi yaşamak için hilkatlerine tabi sadıklardır
İnsandan kaçarlar, aç bırakılınca saldırırlar, hayatiyetini temin için ne yapacaklar
Şefkate açtırlar, hissedince en sadık hale gelirler, haline muti olup sabırla beklerler

İnsandan kork, nefsi adına koşandan
Nefsi için cana kıyan, keyfi için can yakan varlıktan uzak dur
En vahşi canavar, nefsine adanmış ve kulluktan nasip almamış, kalpsiz varlıktan
Sevginin bir bedeli vardır, feda olmaya ram eyleyen serencamdır, vicdan sezgisi irfandır

Mustafa CİLASUN
 
Bir çile yolculuğuna adanmalı, hiç arkaya bakmamalı…

İnsan davasıyla mücehhez bulunmalı
Hangi şartta olursa olsun, zafiyete kapı aralamamalı
Sosyal şartlar bahane edilerek tavizler verilmemeli, statü için elenmemeli
Nasıl bir sıfatın müntesibi olduğunu bilmeli, en yakınıyla muhabbet etmeye nail olmalı

İnsan imtihana tabi olmuş canandır
Hesapsız heyecan dileyenler için, gönül kapısı kapalıdır
Nefsi arzular nihayetsiz tufandır, aklın ve bilginin arifçe nazarı asıldır
Yoksa bedbaht olmak haktır, tercihler bizzat kararındır, cehalet kalbi karalıktır

Her zaman aşktan söz ediyorsun
Ve fakat hakikatine müdrik olmaktan hala ürküyorsun
Niçin acabalar furyasında vakit geçiriyorsun, dervişi görünce ah ediyorsun
Neden hak için gönlünü hasretmiyor, sevdasıyla istikamet bulmuyor, ne bekliyorsun

Bir geçmişini hatırla, hiç hayıflanma
Ne kadar varlığın ve hükümranlığın varsa, sakın aldanma
Ne Karun, ne Nemrut zalim olmaktan başka, tağutluk yapınca, ne oldu unutma
Her ölüm bir kıyamettir, vakti saati gizlidir, haşyet kul için dikkat kesilen edeptir

Sen kalbini koruyup, kulluk yapmayınca
Ne kadar maraz var, sinende yok sanma, şeytan yakınlaşınca
Nefsini avenesine alınca, bin bir heyecan yaşamak için çanlar çalmaya başlar
Her günahta ve kasten işlenilen haramda, seni senden alan bir heves vardır, aldanma

İman üzere bulunmak ve yaşamak istiyorsan
Fikrin ve zikrin, düşlerin ve amelin, kalbinden nükseden ümidin
Hakikate duçar olması, ruhunun bizar bulunmaması, ancak hassasiyetinledir
Hiçbir takva ve zikir sayısal değildir, tüm vücut ve melal O’na hasredilerek anılmalıdır

Hangi sohbet meclisine gitsen kıssalar okunur
O an itibariyle konunun etkisinde kalan can, cezbe kapılır
Kimi vakit gazel ve ilahiler söylenir, ne söylenmişse harfiyen uyulur
Ve fakat yılladır hakikat karşısında suskun bırakılan vicdan ve akıl nasıl anlaşılır

Mustafa CİLASUN
 
Üst Alt