Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Mustafa Cilasun

Akşamın olduğu yerde, hüzün bir başkadır sinemde…

Her geçen vakit
İçme işleyen ibret yakarışların çığlığıydı sanki
Bilmediğim, şerhine malik olmadığım deruni bir nidanın sedası vardı
Ne kadar yakındı, nefsi telakkilerime ne kadar uzaktı, ruhun enginliğine nazardı

Gün batarken
Melal suskun bir vaziyette dalarken
Ten ürperir, hissiyat bereketlenir, gözyaşları yavaşça inerken
Aşkın kalbe inşirah vadeden serinliği, sevdanın izanımda firkatleştiği aşikârken

Hala neyin hesabını yapıyorum
En çok düşündüğüm ve zikrettiğime köle olmayı
Varlık adına hırsa kapılmayı, hiçliği miskinlik saymayı, ukalalık yapmayı
Kimseye bırakmıyorum, her mevzunun içine dalıyorum, utanmayı beceremiyorum

Yürek, kalp aynı değil mi?
Hangisi beyne kan pompalar, hangisi irfan yolunu açar
Vicdan niçin iradeye bakar, pasif hale getirildiğinde niçin içim yanar
Ruhun kitabından kim anlar, nasıl bir vuslatın sevdasıyla, bir gün aşk kapımı çalar

Ceylanın ah u zarı var
Zavallı ne kadar da melül melül bakar
Kırılmış ayağın, vaktini bekleyen kaygının, sancısı kim anlar
Nasıl bir insicamın pençelerinde olacaktır av, her belanın bir esrarı hikmettir yar

Bazen gönlüme küserim
Karşımda ki muhatabın üzülmemesi için dilimi büzerim
En nihayetinde feragat etmeyi, fedakârlıkta direnmeyi hakikat bilirim
Zafiyetlerin ne kadar zillet olduğuna kanaat getirenim, azimeti her zaman severim

Din gönül eğlendirmek için değildir
Bahanelere kurban edilen akait ve ziyan olan ameller kimindir
Efendimizin muhabbet ve emanetleri ne kadar kalbinin müstesna yerindedir
Rahmet ve mağfiret her can içindir, müddeti nefes olan insan mizana bedelli kalptir

Mustafa CİLASUN
 
O gözlerin kimseye umut vermesin, yüreğine işlemesin…

Masumiyetin naifliği hilkattir
İradi olmak, hevese kapılmak, heyecan yaşamak seçenektir
Akıl ve bilgi, dimağ ve şuur muvazeneyi gerektirir, rastgelelik sefilliktir
Kuruyup düşen yaprağa bakma, onun resmeden melalde hüzün yaşama, izan senindir

Hangi güzelliğin cazibesine kapılmışsan
Sabah, akşam onun düşleriyle aynanın karşısında uğraşırsan
Beğenilmek hastalığına kapılıp, ruhunu ve kalbini hiçe sayıp, çaka satarsan
O hevesin aynaları kırılır, zannın içine alan girdabı soldurur, nefes daralır, için burkulur

Sen ki en müstesna bir varlıksın
Esrarını içinde barındıran hikmetin kuvvetinde nazsın
Niçin bu kadar kırılgansın, bin hüzün içinde içine kapanıp, ağlarsın
Seni birilerinin beğenmesi değil, cezbeden hale gelmek için niye anlamsız gayrete kapılırsın

Herkesin dilinde olmak, çok mu önemli
Neden başarıya karşı bir doyumsuzluğun var fakat kalbin bizar
Ruhundan nükseden derin sızılar, vicdanına eza veren sahta ağıtları kim duyar
En ufak bir meselede kaprise kapılıyorsun, içinde ki boşluğu ne kadar haykırıyorsun, an kan ağlar

Ne sahte gülücüklerin, ne asılsız vaatlerin
Ruhun ve kalbinden zuhur etmeyen yansımaların
Hakikate bigâne bırakan çılgınlıkların, yalnızlığa iten bağnazlıkların
Kurbanı olma, bilgiye ulaş, arifin nasihatlerinden nasibini al, kuşkuların gider, hayıflanma

Ömür kitabının açılmış çok zarif sayfaları var
Ruhundan nükseden hicran damlaları ve kalbinde korunan izleri
Hakikat yoluna izhar eyle, keşkelerle yol alma, yaşadığın şartları dikkatten kaçırma
İçinde bulunduğun an ve seni şartlarıyla kuşatan zaman bahtının ikramlarıdır, kahırda bulunma

Mustafa CİLASUN
 
Hicran oldu hayat bana, hüzün sayfalarımla…

Bilmem ki ne söylemeliyim
Bir ömür derlediğim güftelerimle bir hal içindeyim
Sanki şairin yüreğinde, sazendenin hicran perdelerinde nefeslenmekteyim
Neyleyim, işte hakikatimde böyleyim, düşünceler kervanında yol alan derbederim

Ne hakkıyla kul oldum
Ne de sakinin gözlerine dalıp, derdi gamını sordum
Yolda kalmışların, mecali kesilenlerin, çaresizlik içinde gözyaşı dökenlerin
Melallerinden nükseden figanı duydum, var olan gücümle, solgun ümitle çareye koyuldum

Yusuf’un, o masum ve hicran’i sesi
Teslim olduğu ağabeylerinin bin bir bahane içinde ki halleri
Muhterem pederinin çaresizliği, sabrın ve kanatın azizliği, dile gelen hikmetleri
El açan, umutla bakan, gözlerinden kan kusan, yüreği parçalanan, ruhundan bihaber olanların akıbetleri

Her geçen mevsim yüreğime seslenir
Hangi çiçeğe baksam, gülü koklamak için yaklaşsam
Sessizliğin zarifliğinde ki dikenin teslimiyetinde ki sevdayı hatırlasam
Aşkın, ulvi çehresini bulsam, hali edebe koyan naifliğin kitabını okusam ve O’na kansam

Ne yetimim, ne de garip bir nefesim
En yakınları olduğu halde kimsesizliğin hicran bahçesindeyim
Ne yazsam, ruhumun sahibine yakarsam, kalbimin yaralarını biran unutsam
Gönlüme inşirah zerk edecek arifleri bulsam, efendimizin siyerini okurken, sürur ile kaybolsam

Ne nutuk atan aklı evvele
Ve ne de hilkatinin gereği havlayan köpeğe
Bilmem ki ne söyleyeyim aç ve susuz düşkünlere, imdat bekleyenlere
Sözüm vardır, kutbu cihan denilen nefeslere, yurt yarışına giren kapı kapı gezenlere
Güç ve kuvvet peşinde koşan alalanmış niyetlere, tefrika zerk eden cemaat birliklerine

Mustafa CİLASUN
 
Her gecenin bir kadri vardır, kadir gecesi fark yaşatandır…

“Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.
Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır..
O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.
O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.” (Kadir Suresi )”

“Müminlerin annesi Hz.Aişe (r.a.) şöyle diyor:

-Dedim ki: Ya Rasulallah, Kadir Gecesi’ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim?
Şöyle buyurdu:- Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa’fü anni. (Bu duayı mutlaka okuyun)
(Allah’ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)

Kökenbilimi

Kadir gecesinden Mekke devrinde nazil olan ve Kuran’ın doksan yedinci suresi olan beş ayetlik Kadr Suresi'nde bahsedilir. Bu surede Kuran’ın indirildiği kadir gecesinden bahsedildiği için bu sureye Kadir Suresi denmiştir. Kadr, 'aza me t' ve 'şeref' demektir. Kadir Suresinde Kuran’ın kadir gecesinde indirildiğinden, kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğundan, kadir gecesinin rahmet ve berekete vesile olduğundan, bu sebeple insanlık için taşıdığı değerden bahsedilir.

Kadir gecesinin zamanı

Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ra maz an'ın yirmi yedinci gününün gecesinde olma ihtimali yüksektir. İslam peygamberi Muhammed Kadir gecesinin hangi gece olduğunu kesin şekilde belirtmemiş, ancak; "Siz Kadir gecesini Ramazan'ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız" emiştir.

Kadir gecesinin İslamiyet'teki önemi

Kadir Gecesi, Müslümanlara göre çok hayırlı ve mübarek sayılan bir gecedir. Kur'an'da şöyle tanımlanmıştır:
"Doğrusu biz Kuran’ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Ce brai l) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler.

O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir."
İnna enzelnahu fi leyletil kadr. Ve ma edrake ma leyletül kadr. Leyletülkadri hayrun min elfişehr. Tenezzelül melaiketü verruhu fiha biizni rabbihim min külli emr. Selamün hiye hatta madla'il fe c r.

Bilmem ki başka izaha gerek var mı?
En kalbi samimiyetimle hayırlara vesile olmasını diliyor,
Ümmeti Muhammed’in aktif akıl, aktif vicdan mesabesine geçmesi arzu ediliyor
Kulluk bilinci ve hiçlik konusunda ki hassasiyeti her vakit dikkat üzerinde bulundurmamız gerekiyor…


Mustafa CİLASUN
 
Niye kalbim sızlar, gözlerden yaş çıkar, içim kan ağlar!

Nezaretteydim, suçsuz bir ahvalin kadrindeydim
Kimi dinlesem, kolluk kuvvetinin celalini anlaya bilsem hiç gam olmayacaktı vecdimden
Apar topar almışlar ve kelepçeyi bileklerime takarak soluk soluğa bırakmışlardı
Demek ki nefsi müdafaada bulunmam suç telakki edilmiş yapılan şikayetle görevler verilmişti

Dayak mı yemeliydim, gecenin karanlığında görünmemeliydim
Dinletemedim, üç kişi saldırmış, kim oldukları dahi anlaşılmadan kavga başlamıştı
Her ne kadar darp edilen bizzat ben olduysam da şikayet etmedim, el hak merak etmiştim
Nihayet gücümüz nispetinde ve elimizden geldiği ölçüde korunmaya çalışırken de üzmüşüz

Memurlar bir şeyler yazdılar, o an ayakta kalmamı sağladılar
Bir hınç içinde temaşa ediyorlar, şikayet edenleri taltif ederek keyifli bir şekilde ağırlıyorlar
Boğazım kurumuştu, etrafıma bakındım, bir bardak su aradım, hayli sıkılmıştım oyalıyorlar
imzala şunu diye emrettiler, ne yazılmıştı bakmama izin vermediler, güvenmiyorsun dediler

Hay di kalk nezarette kalacaksın diye, ezayı ikram ettiler
O an ne yapmalıydım pek kestiremiyordum, zihnimin tarumarlığında nefesleniyordum
Annem, babam duymasınlar istiyordum, biçare adına umut içinde Hakka iltica ediyordum
Demek ki külli iradeden nasibimiz gün yüzüne çıktı diyerek kendime teselleme getiriyordum

Nezarethane çok pisti, penceresi demirli, camları kırıktı
Ne kadar soğuk varsa bizzat bizimle beraberdi, üç beş çulsuz garipler o an yerlerdeydi
Neydi suçları bilmiyordum, solgun ve bitap hallerini fark ediyordum, uyku halin delerdi
Sanki kolluk kuvvetleri hâkimdi, diledikleri nispette dayak ve işkenceler bizler için revaydı

Aç ve susuzluk adına her şey yanımızdaydı, kim zanlıydı
Hak ve hukuk vesayet içinde soluyanlar içim mi vardı, hakkı gasp edenler zamanıydı
Yargılama erki ne kadar şeffaftı, birçok yargıcın ihtiyaçlarını dahi zenginlere ısmarlanmıştı
Heyhat demek bize kalmış, aczi yet içinde bulunmak ibret için sınavmış, çile kime adanmıştı



Sabaha yakın bir zamandı, polis copuyla içeri daldı
Nazarları çok manidardı, yargılamadan önce elden geçirmek onlar için sanki vuslattı
Yerde yatan garipleri tekme tokatla fevkalade bir şekilde hırpaladı, daha sonra bana baktı
Bir şeyler arıyor, başlamak için fırsat kolluyordu, hayli şişman ve talimsiz olan bir varlıktı

Copu kaldırdı, vurmak için yeniden suratıma baktı
O an ve kalbime düşen zamanda hıncım artmış, gözüm karamıştı, konuşmak kalmıştı
Sakın ha, asla böyle bir şeye yeltenme, şayet zanlıysam dahi hüküm verme dedim durakladı
Hakkımı bir yerde bırakmam, elimden gelen neyse ardıma koymam diyerek gözlerine baktım

Vazgeçmişti, gömleğini düzelterek nezaretten çıktı
Fakat diğer zanlıları öylesine dövmüştü ki, içimin parçalanması neleri yaşatmıştı
Yıl 1978, sabah nihayet bin sabırla vuzuha ermişti, perişanlık içindeydik yanımıza kar kaldı
Haydi gidiyoruz diye seslendiler ve bir arabaya bindirerek adliyeye götürdüklerini anladık

Epey zaman bekledik, nihayet vakti saati gelmiş ki içeriye alındık
Karşımda hayli yaşlı bir hâkim vardı, adeta uyku halinde ki nazardı, hiç bir şey sormadı
Kol hareketiyle kolluk kuvvetine demek ki anladığı lisanıyla meramını anlattı, kapı aralandı
O an suçsuz olduğum anlaşıldı kanaatiyle, mütereddit bir şekilde polise baktım ki alaycıydı

Cezaevine gideceğiz, şimdi evinizden yatak yorgan alınacak dedi
İçim kan ağlamıştı, annem ve babama nasıl anlatırdım, içinden çıkılmaz bir hal almıştı
Ne yapmalıydım, hak ve hukuk adına nelere sahiptim farkında mıydım, umutlar solmuştu
Bir tarihte yaşanışmış olaydı, aylar sonra beraat ettim, nihayet masumluğum anlaşılmıştı

Mustafa CİLASUN
 
Ben nasıl hüzünlenmeyim, arka mı dönüp gideyim…
Bilmem ki neden anlamazlar
Böylesi kararmış gönüllerle nasıl bir sevda yaşarlar
Hangi hesabın vadesinde nefes nefese kalırlar, evlat adına yüzü kızarmayanlar
İçim titriyor, yüreğimin burukluğu gitmiyor, gözler nazar ederken hayret kuşatıyor

Hangi günler için sönmeyen umuttun
Ruhumdan ve gönlünden inşirah zerk ettiği muradıydın
Sana nasıl bakardı, gözünden sakınır, her türlü meşakkati göze alırdı
Sen naz ettikçe hoşlanır, mütebessim eda içinde arkasına yaslanır ve ümitle yaşardı

O kadar yokluğa rağmen, sabretti
Yaz demedi, kış demedi, gece gündüz mücadele etti
Senin geleceğini düşünerek, yemedi, içmedi, harçlığını eksik etmedi
Kim bilir arkandan ne kadar sevinirdi, geleceğin ana kadar düşlerin izindeydi

Ne yaptın, anneni çaresiz bıraktın
Seksen beş yaşında olmasına hiç aldırmadın, umursamadın
Güya sen de bir insandın, imtihana tabi olacak hazandın, hiç arlanmadın
Köylünün “evladı varken bize yardım etmek düşmez” i duyuracak kadar sıkılmadın

Malatya’nın Darende İlçesinin
Yavuzlar köyünde yaşayan bu biçare teyzeden bahsediyorum
Hazin hikâyesini köyün camisinde imamlık yapan Abdullah hocadan dinledim
O kadar içli ve samimi anlatıyordu ki içim parçalandı, hocam siz ne gerekiyorsa yapın dedim

İftariyeliğine hüzünle şahit olmuş
Bir haftalık tulumba tatlısı ve yufka ekmek bulunuyormuş
Duygulanmış, köylüye sual edince,“hocam evlatları varken bize düşmez” demiş
Ve bu köylüler mutat Kur’an hatmeden, zikir halkalarıyla ibadeti yetine getiren kullarmış

Artık bir söz söyleyecek ne kaldı
Nerede kaldı o civarın takva timsalleri, feraset ehilleri
Bu seksen beş yaşında ki zavallı teyze bu kadar düşkün bırakılır mı?
Söyle, hangi insanlık, hangi duyarlılık bu kadar hüznün karşısında çekimser kalır

İnsan anladığını yaşamalı, aldanmamalıdır
Adet ve töre üzerine din kaim edilmez, bilmem ki daha nasıl anlatılmalıdır
Dinin şer’i kaynakları ortadadır, maslahatlar gözetilerek, akideler yıpratılmamalıdır
Köyle ne bilsin diyen kabalığa da söz hakkı tanınmamalıdır, dünyalığından taviz vermeyen, nafile yere simsarlık yapmamalıdır

Mustafa CİLASUN
 
Kimseye bir sözüm yok, yüreğimin derdindeyim…
Ey saki niçin bakmazsın
Sende mi çulsuzlara bir hak tanımazsın
Sefil nefesleri insan saymazsın, gözlerine bakan meramı hiç anlamazsın
Söyle nasıl bir hırsı heyecansın, ne mazlum ve de mağdurun dertlerinden çok uzaksın

Kabak kemaninin derdi var
Nasıl bir taksime girse yüreğimi yaralar
Kimseye bir sözüm yok içim kan ağlar, hüzün sinemde kor olur çıkar
Nedense ne hakkıyla sevebildim ve ne de sevilmenin süruruyla kendimden geçtim

Sanki kendiyle keşmekeş nefestim
Hangi sevdayı merak ettim, nefislerin halini seyrettim
Aşkın edep rahlesinde ki hassasiyetiyle kendimden geçtim, bilmem hangi düşteydim
Ruhumu ve kalbimi ram eyleyen bir fırtınanın ellerindeydim, telakkiler adına müşküldüm

Ey saki bakma, boş ver ve gelip geç
Bilmem kaç müşterin olmuştur, sessizce göçüp giden
Bir gün olsun senin derdi gamını dinlemeyen, her vakit senden bekleyen
Hoş gör be saki, derliler gelir, hüzne dalanlar kapıda belirir, gün batınca sesler kesilir

Hangi gecenin sabahından söz edeyim
Taş olan yastığımdan nasıl bahsedeyim, geceyi üzerime örteyim
Banklarda uyuyan, sokak aralarında çaresiz bakan, bir umut adına koşan
Garları mesken tutan, ayazda fırın ızgaralarının üzerinde yatan, kendini bırakandan mı?

Zavallı kadın gecenin nu saatinde
Uykuya hasret kalmış gözleriyle ve çaresizlik içinde
Kalbinin derin sessizliğinde bulaşıkları yıkıyor, başını önünden ayırmıyor
Rızkını temin etmek için sabrediyor ve metanetle direniyor, bilmem ki evdeki nerde geceliyor

Ey saki artık gidiyorum, hoşça kal
Sinenin silinmeyenleri ne kadar varsa unut, dostlukla var hal
Giden geri gelmiyor, sevdalar sahraların sessizliğinde ve kalbin vecdinde inliyor
Ruhunun vadinden geri dönen, O’na olan sadakati unutan, Ümmeti olduğu Efendimizden uzak kalan aldırmıyor

Mustafa CİLASUN
 
Aşk çilesinde ecir olmak, sevdasıyla O’na ulaşmak…/Mustafa Cilasun

Gönlün umudu aşktır
Sevdasına ram olabilmek kulluğun farkıdır
Kul, aklı ve bilgisiyle marifet halkasına tabi olmalı ve yaşamalıdır
Ruhun insicamından neşet eden ahdi unutmamalıdır, rıza için mutlaka adanmalıdır

Ömer’i affeden Allah
Diri diri kız çocuğunu gömen kimdi maazallah
Rahmet ve mağfiret umudun şavkında ihsan olurken, şaşkınlık nedir billâh
Gönül ne bereketli bir ummandır, her marazı temizleyen çağlayandır, çünkü sedası vardır

Ey tenimden süzülen ter
Ateşi nasıl bilirsin, nefsin kollarında esir misin?
Neden sevdanın suhuletinden içtinap edersin, hak rızasını hiç bilmez misin?
Yedikçe yiyen, keyfiyet içinde serilen, O’na itaate gelince çekinen, nasıl bir ibretsin

Ne zarurete iltifat ettik
Ne de ruhsatlarla yetindik, doyumsuzluğa sürüklendik
Moderni tenin uşağı haline getirildik, dünyevileşmek adına niçin yarışa girdik
İnsanlığı çok gerilerde bıraktık, kıt kanat geçinen kullara farklı baktık, niye aldandık

Bir değirmen vardı
Sıraya girmek nasıl bir meşakkatti, eza demek azdı
Un çektirmek için sabrın rengine bürünmek şartı, muhabbet ikbaldi
Kadın, erkek rızkı için koşarlardı, samimiyet ve çile onlar için irfana götüren ardı

Hangi dervişten söz etsem
Meşrebini ve memleketini merak edip, nazar eylesem
Belde ve köyün farkı açığa çıkar, insanlar sadakatinden taviz vermeyen vicdanlar
Dile getirilen niyazları, sessizliğin iklimine bırakılan yaşları, sinede ekte kalanların ibretiyle dirilsem

Çaresizlik ümit kapısına götürür
Ruhun serencamından ilzam olunan hüzündür
Samimiyet ve teslimiyet hak kapısı için zaruret kabilinden nasibi güldür
Kula en yakın olan, annesinden ziyade şefkati bulunan, canan adına sevdaya fark atan yegâne hükümdür

MuNstafa CİLASU
 
Hüzün vaktinden, bayram sevincine nazar ederken…

Nefes, vakte amade kılınan andır
Ruhun iptidai noktasında yazılmış bir kitabın adıdır
Ömrün lahzaları bazen hazan, bazen bahar ve bazen de zemheri yaşatandır
Önemli olan umudun solmadan, hissiyat viran olmadan, kalpte hüzün sağanağı başlamadan geçen zamandır

Bir Ramazan ayı geldi, geçiyor
İçinde ne kadar hikmet ve kıymeti gizliyor, O’na eriştiriyor
Ruhlara dinginlik, kalplere sürur zerk ediyor, akıl ve izan azmettiriliyor
İnsanlık bir kez daha tahayyül etmenin zindeliğinde tefekkür ediyor ve eğitiliyor

Hangi akşam iftar için beklesem
Nefsimizden ziyade seveceğimizi Efendimiz(s.a) düşünsem
Onun yaptığı iftariyeliği bir bir hüzünle zikretsem ve birde halimi eklesem
Nerede yanlış yapıyoruz diye sual etsem, hangi sevdanın serabında yaşadığımızı tefekkür eylesem

Her gece teheccüd kılabildim mi?
Divana durmadan, ruhumu ve gönlümü hazır hale getirdim mi?
Enderun şevkiyle kılına teravihlere hakkıyla icabet ettim mi, yoksa erteledim mi?
Her gün bir bahanenin gölgesinde, Allah kerim demenin ekseninde, oyalanmayı istedim mi?

Nice kadir gecesi bahtımızda açtı
Ve fakat pasif hale getirilen akıl ve vicdan ne kadar farkındaydı
Efendimiz(s.a) ne kadar hayatımızdaydı, hangi emaneti kalbimizde yaşatıldı
Okunan naatlar, dile getirilen kıssalar, cemaat içinde zikre bahis olanlarla sınırlanmıştı

Bayram içime bir hüzün bırakır
Göçüp giden her hakikat ehlini ve müntesiplerini hatırlatır
Bir davayı göğüsleyebilecek şecaat ehli nefesler artık nutku kapalı sanıklardır
Âlemi kâinatta evet, bir bayram yaşanacaktır, hüzün ve hicran vadileri ruhumu kuşatacaktır…

''Efendim, nice Ramazan bayramlarına erişebilmeniz dileklerimle,
Rabbimden gönlünüzde huzur ve sadetler ihsan buyurmasını,
umutlarınızın gözlerinizi yaşartmasını, vuslat için azimden kopmamanızı niyaz eyliyorum..''


Mustafa CİLASUN
 
Hastane ve huzurevi sakinleri bilmem ki ne bekliyor…

İnsandım, düşünmek zorundaydım
İnsanlık adına ne yapabilirimde ısrarla durmalıydım
Geçip giden zamana söyle ki neler anlatmalıydım, hangi lahzayı okumalıydım
Bahşeden, halk eyleyen Rabbin özellikle hassasiyete işaret ettiği ayetlerde durulmalıydım

Hasta revirde gözlerime bakıyor
Bir umut adına çare bulmaya çalışıyor, ama olmuyor
Nefesi zor güç alan zavallı ne kadar zorlanıyor ve fakat gözleri bakamıyor
Refakatçisi sanki umudu kesmiş, bin kahır içinde nefes nefese anlatıyor, ah yavrun diyor

Hemşireler ne kadar zarif yüksünmüyor
Kimi zaman sabredip, onca sual karşısında sessizliğini koruyor
Yatalak hastaların sancısı hiç bitmiyor, ağrıların şiddetiyle sanki figan eğliyor
Yarabbi sen bilirsin, sen sahip ve hikmetiyle Rahmet eden yegânesin niyazı yükseliyor

Hekimle ne kadar telaş içinde çırpınıyor
Çok genç bir nefes trafik kazası neticesinde içeriye giriyor
Hiçbir ses yok, nabız sayılıyor, kalbine masaj yapılıyor, şok tedavisi uygulanıyor
Zavallının boynu bükük, o kadar masum bir duruşu var ki, insanın yüreği o ana dayanamıyor

Çaresizlik içinde boynunu büken, yutkunuyor
Bir selam versen kırk yıllık ahbap gibi içini döküyor, ne kadar samimi buluyor
Umudu senin gözlerinde arıyor, kalbinin hassasiyetine yatırıyor, vicdanını uyandırıyor
Nasıl tepkisiz kalırsın, hiç umursamadan maksadına nail olmak için insanlıktan çıkarsın, dedirtiyor

Şimdi huzur evleri ne kadar şenlik içindedir
Dilerim Rabbimden ismi gibi gönüllere huzur zerk eden yerlerdir
Sıfatı bir şey sanan zavallıların ellerinde esaret yaşatılan nefesler değillerdir
Onların mağfiret ve rahmet edeni Rabdir, bu hakikatten habersiz olanlar gafillerdir

Mustafa CİLASUN
 
Ey yar, ayağımda prangalar var, firkatin dağlar…
Hangi sazı elime alsam
Hüzzam bir perdeden başlayıp, yüreğin figanını bıraksam
Mızrabın çaresizliğini anlasam, telin çığlığını duysam, bu ömrü adasam
Sahranın kuşatan esrarında seraplaşan hayalinle bir lahza buluşsam, feryadını duysam

Gülmek benim neyime
Ne dikili bir taşım var, ne de varlık içimdeki har
Ruhumu celbeden bir hasret türküsü var, her mısrasında içimi yakar
Ne vakit vuslata ereceğiz yar, ne açlık ve ne de susuzluk sineme elem zerk eden melal

Ok olsam dışarı atarlar
Yay olsam, ellerinden bırakmazlar, ip olsam kırarlar
Hasret nasıl sinemi dağlayan nar, ne kadar nida etsem, kim duyar
Devasız bir yaram var, hicran ruhumda ummanlaşan nazar, umudum niye hazanlaşır yar

Artık yüreğime kar yağar
Çaresiz gözlerin feri kesilir, takatsiz bakar
Hangi ateşe yaklaşsam sinemde bir sızı başlar, dil lal olmuş ne çıkar
Firkatin insicamında nefes kesilir yar, hüzün yağmurları gözlerimden boşalan karar

Yüreğimde tuttuğum hazin bir ses var
Sanki içimden hiç çıkmayan mütebessim bir nazar
Tuvali alsam, gönül fırçasını serbest bıraksam, gözyaşlarımı boya yapsam
Nasıl bir sevda resmi çıkar yar, ne kadar bilmesen, hissetmenin feyziyle dirilmesen, melal sızlar

Bilmem ki neden bu kadar yorgunum
Şevke ve sürura yılarca hasret kalmış bir vurgunum
Umutları solan korkuyum, başımı kaldıramam, huzura çıkamam kırgınım
Ömür hanesi viran olunca, düşler ruhumdan uzaklaşınca, yakan kor serinletmeyince, yâdıma ağlarım

Mustafa CİLASUN
 
Yüreğimde yara var, ne sabır ve ne de sürur koyar…
Mecnunları çok severim
Vurgun yiyen sinelerinin titremesini dinlerim
Mütevekkil halinde irkilirim, dalan gözleriyle akar giderim
Sual etmekten imtina ederim, emrine amade bir nefes misali dilekleri için kefilim

Akıl ya Rab sen muhafaza eyle
Hiç kimseyi kimsenin eşiğinde süründürme
Kalbinde beslediği ümitleri viran eyleme, sukut edeni dinle
Sen sahipsin, maliksin, yaratan ve müddet verensin, şefkatini kimseden esirgemezsin

Bırakmış kendini zavallı adam
Saç sakal birbirine karışmış, mecnunlaşmış, dağlarda yatarmış
Kayıplara karışır haber alınamazmış, kimi zaman gülerek ortaya çıkarmış
Ne derin bir derdi varmış, dile getirilen hikâyeler içi burkan, yüreği yakan meyandaymış

Kendini dağlara adamış
Ne kadar ağlamışsa, ruhunda ki hicran dağlamışsa
Gülen ve sevinen bir hale boyanmış, hangi kul görse, yardımına koşarmış
Gönül zenginliği, sevdanın zarafeti, sadakatin naifliği hüznü dışlamış, kalp gözü açılmış

Şöyle bir derinden baktım
Kalbimin telleri titriyordu duramadım, ağladım
Çok genç yaşta sevdasına adanmış, gözü kararmış, varlığını bırakmış
Efkârın dağlarında derin derin düşüncelerle baş başa kalmış, hiç arkasına dahi bakmamış

İnsanlar nasıl hürmet ediyor
En yakınları gibi görüyor, hiç teklifsiz söyleniyor
Bazen evin kızına nazar ediyor, gülerek ona bir şeylerden bahsediyor
Kızın babası ve ağabeyleri değmeyin, yâdına sesleniyor, acısını tazeliyor, bir vakit sonra gülüyor

Köylü çok sahip çıkıyor
Asla gönlü kırılmasın diye hassasiyet gösteriyor
Onun duasını almak, gönlünü yapmaktır kanaatini ifade ediyor
Bir müddet sonra sessizce çekip gidiyor, ne verilmişse teşekkür edercesine tebessüm ediyor

Mustafa CİLASUN
 
Gelme, hasretinden harap olsam artık istemem…
Kaderimmiş derim
Gözyaşlarımı ummanın sukut eden haline dökerim
Sevemem, sevdayı gönlümde besleyemem, aşkın sahnesinde ölemem
Bir role giremem, kalbin ah uzarına ne söylerim, artık hasret başaklarını biçerim

Kabahatliydim
Hissiyatın ellerine ruhunu teslim etmiş bir nefestim
Sevmendim, gönül verendim, bir tebessümüne güller seren çaresizdim
Neyleyim, bahtıma boyun bükerim, sinemde korlaşan ateşle dağların suhuletine çekilirim

Düşman mı silsin gözyaşlarımı
Ruhumdan nükseden hicran damlalarının ahını
Bir ömür anlaşılmayan feryadımı, melülleştiren hüzün akşamlarını
Kalem tükenir, takat kesilir, ümitler direnir, nefes kesilir, anlatamam hasret şafaklarını

Bir sevda güftesi yapmalıyım
Gönül iklimi mümbit olan bestekârın kapısında sabahlamalıyım
Yüreğimin gözyaşlarını anlatmalıyım, bir dem teskin olmak için başarmalıyım
Gülüp geçene kucak açmalıyım, her cefaya muhabbetle bakmalıyım, adanmış bir nefes olmalıyım

Ecelle yakın bir arkadaşlığa girmeliyim
Ne gönlüme ve ne de sana bir daha diz çökmemeliyim
İrfan kapılarında gecelemeliyim, çilenin sadrında kendime gelmeliyim
İhsan nazarlarımı bereketlendirmeliyim, hassasiyet içinde kalan nefesi tüketmeliyim

Gelme, gönül kitabım dürüldü artık
Bir teselli olacak şevk ve sürur vaat edemeyeceksin yazık
Toprak her dem sineme yakınlaşan farkındalık, kabir nasihat adına bir azık
Anma, yâdında yaşatma, hüzün ve hicranın naifliğiyle eğleşme, varsa gözyaşın toprağa bırakma

Mustafa CİLASUN
 
Doktor…

Hangi yarama baksan
Yüreğimde dinmeyen sızıyı aralasan
Solmuş umutlarıma bir bir yeniden bir neşter vursan
Hazan olan sinemi gün yüzüne çıkartsan, şevk ve ümidin kollarına bıraksan

Su al diyorsun
Anlat bakalım derdini diye bekliyorsun
Beden gözelerinle seyrediyorsun, nesnellik adına direniyorsun
Bir kalbin var neden ihmal ediyorsun, perdelenmiş gözlerini hiç düşünmüyorsun

Aşk nedir bilir misin?
Ruhi bir nasip olduğuna itibar eder misin?
Kalbin inşirah ve haşyetle mümbit bir hale geldiğine ne söylersin
Sevdası olmayan yüreklere nasıl nazar edersin, hep neşterler mi müdahale edersin

İlim, merakın şubesidir
Kalbin aklı ve basireti, hassasiyetle muteberdir
Azim, kul olabilmek için lütfedilen zindeliktir, nefsi temayüz için değildir
Hiçlik sıfatı varlık içinde ki tefekkürdür, her amel ve ibadette O’nun rızası asliyettir

Gözlerime bak doktor
Ne gördüğünü ve hissettiğini durma söyle
Hangi sezginin sesi var, nasıl bir hicranın yarası sineme zerk eder zarar
Kalbimin hüzün kaleleri artık çok sağlam ey dinmeyen efkar, hekim keşfedemez yar

İçimde ki firkati sual et doktor
Nasıl bir sevdanın dinmeyen hasreti kalbimi yorar
Bu aşka, ne akıl, ne düş çare yar, hülyalar ruhuma eza bahşediyor yar
Ruhumun hicran damlaları bin hüzün içinde yağıyor yar, her sukutum artık bir nar

Gözyaşlarım dinmiyor
Nasıl bir afak ki yüreğime serinlik vaat etmiyor
Düşünceler bir bir kağıt parçası gibi ateşle kül olup sessizce sönüyor
Hüzün ve hicran hem dem ruhum ve kalbimin müdavimi oluyor, hekim kime söylüyor

Mustafa CİLASUN
 
Artık her cefayı çekerim, gönlüme küser göçerim…
Hangi esaretten söz edeyim
Yıllara sâri elem zerk eden firkati sinemde mi besleyim
Kan akan gözlerimi nasıl gizleyim, titreten hasretin feryadıyla inleyim
Diz çöktüğüm lahzaları şahit göstereyim, aklı karartan sevdayı kime şikayet edeyim

Bir umut beslemiştim
Kaderin her anını teklifsiz kefil göstermiştim
Biçareydim, teslim olmak için kefendim, feda olmaya yeminliydim
Şimdi artık şaşkın bir nefesim, divane olmuş kimsesizim, yalnızlık köşelerindeyim

Söyle neydi suçum
Şimdi bir ömür prangalara vurulmuş mahkûmum
Zindanına hapsettin, sessizliğin berduşluğuna meylettin, elemdin
Samimiyet ve sadakati niye bu kadar lekeledin, güven duygularımı tarumar eylesin

Yok, artık seni suçlamam
Kendi masumiyetime veririm, mazlum kalmayı severim
Derin bir hesabın içine girerim, artık ne gönlüme ve ne de sana diz çökerim
Kalan ömrümü arifin dergâhına vakfederim, ecir ve ihsan naibi olmak için ter dökerim

Ne kadar umut ettiysem
Ruhumun hicran damlalarını yazmak için çekinmediysem
Hüzün vadilerinde sevinmekle yetindiysem, hicran gecelerinde yaş döktüysem
Sevinme, ecel terleri döktürdüğüne güvenme, bırak ben divane olayım, sevdama yanayım

Yaşarken ölmeyi öğrettin
Hiçlik adına yazılan mısralarınla telakkilerimi değiştirdin
Edebe ne kadar yabancı biriydim, bedevinin insicamından nazar edendim
Gönül verdim, sessizce seven biriydim, ruhumun serencamından şevk alan bir nefestim

Söyleyemedim, çekindim
Bir gün kısmet olur, dilim açılır diye bekledim
Her an kalbi hıçkırıklarımla yalnızlığa itildim, nasıl gülebilirdim
Sevilmeden ölendim, kefene bürünendim, ecelle bedelleşen çaresizdim, daha ne söylerim

Mustafa CİLASUN
 
Gel ey mütereddit nefes, kalbini dinle çekinme…

Bilsen de bilmesen de
Bir âlemi hakikat kitabından kelamsın
Ruhun şavkına ram olmak için, aşkın sevdasında nar olmak için
Hiçlik rahlesinde nefsini edep sabrıyla durulamak için korkma, akıl, irade senin

Sen ki yaratılansın
Baht adına lütfü ilahiye mazhar olansın
Muhatap alınan heyecansın, merak içinde savrulan cenahsın
Sultanlık tahtındasın, batıl adına dikkati çekilen muhatapsın, hak için yaşayansın

Korkular zannındır
Kalbine müdrik olan için her bela ikramdır
Çile değirmeninde pişmek eftaldir, insanlık sıfatı niye makamdır
Kulluk kemali yet içinde filizlenen ihsandır, ecir ve hizmet aşkı O’na adanmaktır

Kas gücünden ziyade
Gönül gücüne ehemmiyet ver, işte orada bekleyen nefer
Sana saldıran bin atlı olsa, yüreğin hak sevdasıyla arınsa her güce yeter
Sana senden yakın başka kim var, yaratan dururken neden hakkı ihmal edersin der

Kalp en naif kristaldir
Akıl, basiret, vicdan, hassasiyet içinde edeptir
İradi olman bakımından teslimiyeti veya sessizleşmesi zaruretindendir
Çünkü her ayet ayan olan ibrettir, düşünmeyi bilenler için kul olabilmek basirettir

Her nerede yaşarsa yaşa
Sünnetullah aşikârdır şahit bulunan her satıhta
Nefsi emmare ne kadar şedittir, imtihanın için içinde bulunsa da
Akıl ve vicdan, azim ve izan hakikat şiarından uzaklaşmayınca, şek içinde bulunma

Eğer aşka inanmışsan
İman ettiğin akiden adına korku ve zandan uzaksan
Kalbi eminlik bakımından endişelerden kurtulmuşsan, asla korkma
Ummana açılsan, deryalara dalsan, her korkunun bedeline oynasan, o aşk seni bırakmaz

Mustafa CİLASUN
 
Yar, hangi sızıdan söz etsem yüreğim bir hicran var…
Ya Rab şu okunan
Ezanlar suyu hürmetine kimin yüreği yanıyorsa
Hasret sukut ettirip, melül bir şekilde bırakıyorsa, el açıyorsa
Boynunu büküm gözyaşlarına kanıyorsa, çilesini dindir, rahmetinle huzura kavuştur

Ne vakit içim içime sığmasa
Gördüğüm düşler bile olsa, gönlümü aydınlatıyorsa
Beslediğim umutlar solmadan, hüzün akşamlarına mütebessim bakıyorsa
Sevdaya olan muhabbet ve hürmetimdendir, aşk deryasına açılan dervişin feyzinedir

Ne yapayım teni, bedeni
Nefisten tebarüz eden hevesleri, bitmeyen emelleri
Maceraya sürükleyen keyifleri, ruhuma ve kalbime zarar veren Saikleri
Arzular furyasında düş kuran nefesleri, hülyalarıyla aşktan söz eden abdiâciz kulları

Ulvi bir aşkın sevdasındayım
Ruhumu cezbeden firkatin deryasındayım, razıyım
Nasibi mukadder vakti sukut eyledi, her çilede dirilmenin ikramını lütfetti
Sözüm yok kimseye, şikayetim varsa bile nefsimin yüzsüzlüğüne, hamt alemlerin Rabbine

Şayet acınacak birisi varsa
Kimseyi aramayın, bizzat karşınızda olduğumu varsayın
Ne varlığım ve ne de sıfatım bir kıymet ifade etmez, nafile yere nefes harcamayın
Kalbinize bahşedilen ülfetin, faziletin şefkat ve himmetiyle nazar edin, divaneliğime verin

Her lahza şiddetle sarsıyor
Üşüyen yanlarını ne feci sızlatıyor, kalp arızaya geçiyor
Takat düşüyor, gözler boşluğa bakıyor, imdat edecek kimseler görünmüyor
Kollar yanlara düşüyor, bir ileri iki geri vücut sendeliyor, dizler çekmiyor, an bitiyor

Demek ki vakit erişiyor
Ömür kitabı son demlerinde nefes nefese melal kal eğliyor
Ecel nazarımda beliriyor, kalbime bir haşyet sevdası zerk ediyor, haz veriyor
Hiçbir korku yanımda bitmiyor, mütebessim bir eda sineme nedense daha yakın geliyor

Mustafa CİLASUN
 
Bir gün ruhum solacak, aşkım nihayet bulacaktır…

Hangi zamandan söz edersek edelim
Fanilik adına yazılmış her risaleyi satır satır gözden geçirelim
Kabrin hüzün zerk eden ibretiyle, derin bir tefekkür feyziyle tezekkür edelim
Ruh ve kalp adına, akıl ve vicdan itminan lığında halimizin yazılmış haliyle yüzleşelim

Aşk, ruhun yücelmesiyle vücut bulur
Ne ten ve ne de beden cezbeleri için kalpte var olur
Gönül ne vakit hun olursa, sevdası çileye boyanırsa vuslat firkati marifet olur
Hiçliğe götürmeyen her amel ve zikir kulluk adına bizarlıkla sonuçlanır, kalp utanır

Nefesin duçar olduğu lahzaları önemse
Hala bir farkındalık edinmemişsen yerin, gülümseme
Bilinç tekdüzelik değildir, tekâmül bereketiyle yol alan güzelliktir düşünsene
Azim en marifetli sermayendir, merak ne muazzam bir nimettir, kulluk gayretledir, akletsene

Hiç tandırın başına oturup ekmek pişirdin mi?
Ateşin kuşatan çılgınlığıyla meşk edip, engin düşüncelere girdin mi?
Bekleyen, sabreden, gözlerinden akseden sezgiyi şehreden, arifi hiç dinledin mi?
Vakte sukut eyle ten, gönül kitabını hece hece bilen, maksadın nereye gideceğini bileni düşündün mü?

Ruhun solmasından söz ettim
Aşkın nihayet bulacağına işaret ederek kal eyledim
Fanilik adına, her ne hikmet dile gelse, erdemin rahlesinde aşikâr değilse dedim
İzafi maslahatlar, indi kaygılar, ruha ve aşka dair ne söylese itibarı da dünyalık adınadır, bilinsin istedim

Kul ne kadar esma-i hünsaya yabancıysa
Her gayreti emareden kurtulmak için olsa, bilgi ve irfandan uzaksa
Maksadına matuf olması için bilgi ve muhakeme asıl olan gerekçedir, unutulmasa
Akıl, bilgiyle anlama kavuşur, bir hedefe nail olmak için uğraşır, yoksa suskun kalır, var sayılsa da

Mustafa CİLASUN
 
Bugün benim efkârım var ne olur çok görmeyin…
Yaram çok derin
Ne zaman ellerimi yüreğime koysam
Hicran deryasına kapışıp, sessizliğin sahillerinde ağlasam
Gecenin her lahzasında titreyen yüreğimin tellerinin nidasını bir bir anlatsam
Her hecesini güfte yapsam, gönüllere yazılmış bir besteyle divana çıksam ve bir nebze rahatlasam

Anlatılmıyor
Gönül kitabı ne kadar hazin yazılıyor
Ömür sayfaları yaşarken açılmıyor, ölüm ne kadar fark ettiriyor
Bir seromaniyle defin işleri devam ediyor, nihayet kabrin hasreti bitiyor
Talkın veren imam, ruha sesleniyor, tembihleri sıralıyor, insanlar niye şaşkınlık yaşıyor

Beden toprağa bürünüyor
Kefen ne kadar tene nüfuz ediyor, ibretler başlıyor
Bırakıp giderken, imamlar Kur’an kıraat ederken, sanki başkasına sesleniyor
Keyfiyet ve nefsanîlik bu kadar revaçtayken, mezarlıkta dahi sıfatlar öndeyken ağlayasım geliyor
Be adam edep ya hu diyesim geliyor, hangi imtihandan ve irfandan söz etmem faide kesbe diyor

Yanık bir sevdası vardı
Sabah akşam sayıklardı, hiç anlatmaktan bıkmazdı
Ne vakit söz etse, derinlere gider, sanki başka bir iklimde yaşardı
Hasreti ne kadar acıydı, hüzün sokaklarında hancıydı, ne vakit yalnız kalsa büyük sancıydı
Olur, olmaz vakitte kapıyı çalar, mahcup bir eda ile gözlerime bakar, adeta medet uman sızıydı

Dinlerdim, sabrederdim
Elimi ayağımı işten çeker, samimiyet gösterirdim
Sevdasına derin bir hürmet besler, gıpta ile halimin sefilliğine gülerdim
O kadar kitap okurdu ki, hangi suali sorsak muhakkak bir ve birkaç cevabı olurdu, hiç yüksünmezdi
Ve fakat çileyle barışık yaşamayı, ince hastalığına rağmen şikayette bulunmamayı başarırdı, kahretmezdi

Mustafa CİLASUN
 
Canan desem, can versem, yolunu gözlesem, ölsem…

Ne tefekkür etmeyi
Ne düşlerinin gölgesinde serinlemeyi
Ne hayatımızın vazgeçilmezi, ne nefsimizin geçit verdiği
Lisan en zikredildiği, kalben hatıra geldiği, emaneten dillendirildiği sireti
Aklımızın ve izanımızın, azmimizin ve kalbimizin vicdanı yapılmadığı müddetçe kederdi

Ne söylerdi
Neleri öncelerdi, nelerde dikkat çekerdi
Sevgi ve şefkat konusunda niçin seferberdi, niye esirgendi
Tefrika ve asabiyeti ayaklarımın altına alıyorum dedi, kimler sahiplendi
El emindi, emanet edilen ulvi bir nefesti, her vakit tevazuu içindeydi, kim imtina etti

Ümmetini çok severdi
Her zaman hassasiyete içinde bulunmalarını isterdi
Küçük cihattan, büyük cihada diye bir tarif getirdi, kimlere seslendi
Yoksa sosyolojik telakkiler diye nazmı geçtik veya samimiyete çok mu güvendi
Hangi faizden, zinadan, kinden, kandan, tefrikadan, zandan, dünyaya kanmaktan çekinilmedi

Evet, seviyorduk
Suya, sabuna dokunmadan, özelimiz yapmadan
Keyfiyetimizi kaçırmadan, heveslerimize gem vurdurmadan
Alelusul konuşmaları bırakmadan, adabımuaşereti dikkate almadan
Her türlü safahattan kaçınmadan, riya ve takiyeyi yok saymadan, itiraf ediyorduk

Ümmeti Muhammet
Ne kadar içler acısı bir vaziyette
Hani vahdet nerede, cemaatler hizip misali taassubiyet içinde
Nüfusu artırmak, siyasi olmak, güce ulaşmak, torpile adanmak, iltiması hak saymak
Maslahatlar üzere fetvalar vererek, kimi müritleri ve sual edenleri rahatlatmak için çabalamak

Arz titriyor
Kim hakkıyla ne kadar biliyor
Rahmet ve mağfiret Rahmetin banisi için iniyor
Ruh ve vicdan asırlardır bizarlık içinde bekliyor, aşkın sevdası hani diyor
Gözlerden hangi samimiyetle yaş süzülüyor, hissiyat coşkusu duyguları çok etkiliyor

Mustafa CİLASUN
 
Ne vakit bu kalp ağrısı, hüzün sancısı dinecek…

Haber sal,
Hülyalar ikliminde
Hiç durma artık hoş birnefes al
Yardilinde, efkâr sadedinde, çilenin
Her açan gülünde ve hatta dikeninde elbet aşk var

Ey hevesler,
Bin hüzünle ruhumu
Mest eden sazendeler ve
Dile gelen güfteler ar içimi yakar
Yağar,durmadan sinemin sessizliğine
Ve firkatin hasretine kar hiç durmaz yağar

Ey dil-iedebi,
Hal-i niyeti, muhabbet-i ve
Hasrettiği devletli hamiyeti yüce olan yar
Söyle nevakit
Kalbi iklimimde mukadder olacak
En anlamlı açan ve zarif bir bahar

Niye mahzunluk
Yüreğime bin hüzünle akar
Tefekkür etmek niye acı söyle ey yar
Laleler şakıyor,
Gül masumiyetiyle neler anlatıyor,
Suya aşkın hicranı sevda yaşatıyor

Kaç günkaldı ömürden,
Nefes bıraktı takati artık derinden,
Şevk uzaklaştı mütereddit halden
Sazendeler söylüyor,
Mızrap hicran ile tele dokunuyor,
Ne gözyaşı duruyor ve çile bitiyor

Sabrın her hali,
Müddeti nefes sancılar karı,
Akşamdan sabaha ah çekmek vaat mi yar
İçimyanıyor,
Gözlerim fersiz bir şekilde
Suskun bakıyor, yüreğim durmadan ağlıyor

Ne yazsam,
Derdi bin gam ile ayan kılsam,
Hasretin busesiyle şakıyıp saçlarımı ağartsam
Yârin hicranına hiç şahit olmasam,
İçimin sızısıyla şikayetlenmeden sevdamı yaşasam

Çileyle yoğrulsam
Ve ecrin esiğinde sabahlayarak,
Muhtaçlara sebil dağıtsam,yanmasam
Aşkı hakikat manasıyla yudumlayıp,
İnşirahın kollarına uzansam, gönül kapımı açsam

Her damlada,
Mısraların esrarı diyarında,
Umudun bağrında manalaşıp vedalaşsam
Bahtımiçin hiçbir yeise kapılmadan, kanaatin
Serhatlığında fikrimi aydınlatıp bıraksam

Esin için,
Kalbi muhabbete vasıl olmak
Elbette muttaki kullar için bir seçim,
Aşk kimin, vurgun yemiş gönlüm,
Yılların kaybettirdiği ve zerkettirdiği
Hicran ruhuma bakiyedir ibret için

Mustafa CİLASUN
 
Hasretiyle toprağına yüz sürsem, gözyaşı döksem…

Ne kadar
Ah desem ve kalbimi dinlesem...
Gönül bağımın bizar bırakan lisanını anlasam,
Aşk için gülü koklasam, ağlasam

Bülbülün feryadını,
Cihanın sadrını, vaat edilmiş hesabı
Koklasam onunla ayılsam
Gözyaşlarımı, sinemin efkârını,
Umutlarımın bekleyen vecdi cenahına bıraksam

Neden sana
Gelemiyorum, neyi bekliyorum...
Yılların yılgın bırakan suskunluğunu,
Gönül toprağımın susuzluğunu serdediyorum

Ne kadar dilensem,
Muhtaçlığımın her zerresinde
Hasretini nefeslensem eriyorum
Dil susuyor, gönül ağlıyor, gözler ne kadar
Nazar etse de, ruhuma hiç tesir etmiyor

Öyle baktım,
Derinlerde yine yalnızdım...
Her anımda, ruhumun hicran damlalarında,
Kalbimin inşirah arzusunda sen vardın

El açtım,
Secdeye yattım,
Aklımın dirliğinde bizardım,
Ruhum için aşikâr bir yardın
Neyi anlamadım, gayretimi ve azmimi
Dikkate almadım ve avuntulara sığındım

Yağmur yağarken,
Umutlarım hüzünle yeşerirken...
Taşın altında, karanlığın didarında, sabrın
Ve kanaatin sadrında bekleyen varken

Ne kadar yerinsem,
Mahcubiyetimle kuytu köşelerde
Demlensem ve bir ah etsem
Yolun selametinde,
Dilin edebinde, gönlümün
Mahzun lehçesinde idrakine erişsem

Seyrediyorum
Dağları, engin yamaçları...
Sinemde kalmış ve solmaya yüz tutmuş umutları,
Demlenen yakarışları, ağıtları

Güne baksam,
Onunla hem hal olup mananın
Ecrinde aklansam, fecre nasıl kansam
Yüreğimden kopan çığlıkları ummana bıraksam,
Ruhumu düştüğü yerden çıkartsam

Göçmeden,
Nefesi sahibine vermeden...
Vaktin rahlesinde, ahdin sahnesinde,
Sadakatin tevdiinde, ruhuma aşkı anlatsam

“Oku” emrini
Hakikatin ilgasında nefeslensem,
Aklımın ar, nar, kar olduğunu bir sezsem
Ne kadar kaybolmuşluğum ve solmaya
Ramak kalan mesnetsiz umudumu gizlesem

Mustafa CİLASUN
 
Hal ile söylenmeyen her söz, kalplerde bereketlenmez…

“Tövbe Yâ Rabbi hata râhına gittiklerime / Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime”

Fiziki dünya
Bir ruhun, bir iradenin somutlaşmasıyla oluşur
O ruhun, bu fiziki âlem içerisinde, en mükemmel düzeydeki yansıması
İnsandır, bütün varoluş onun etrafında döner, insan âlemin içi ve ruhu, alem ise onun dış yüzüdür

Oluşum içten dışa
Yani batından zahire doğru olan bir açılımdır
İç, birliğin ve bütünlüğün yeri iken dış, ayrışmaların ve farklılıkların yeridir
Her şey gibi dinler de bu çift yönlü yapıya sahiptir ve dıştan çok içinde barındırırlar

Tasavvuf bir bilgi değil
Bir düşünce tarzıdır, usuldür,metottur
Ve ancak o mitolojiyi izlemek suretiylebir tür bilgiye ulaşılır
Arızi, geçici, değişken olandan ziyade özde yatan, kalıcı esasları sunmuş, metafizik ekollerden birisidir

Bazı geleneksel
Müslüman toplumlarında yaşayan fertlerin
İlmi, dini, siyasi, iktisadi, estetikve bürokratik tavır alışkanlıklarının
Arka planında tasavvuf denilen bu İslami dünya görüşünün yatmakta olduğu gözlenmektedir

Tasavvufun varlık görüşü
Makamlar ve mertebeler bütün manevi ilimlerde
En temel noktadır, açıklamalar arsındaki bazı farklılıklar, o konuya
Farklı mertebelerden bakılmasından dolayıdır, mertebeler arasındaki farkı bilmeyen kişi, zan üzere bir hükme girer

Tasavvufta, varlık anlayışı
Zaviyesinden bakacak olursak mutlak tevhit vardır
Sufiler başta, ortada ve sonda sürekli varolana; var demektedir
Varlık anlayışında Zat ve Zatın sıfatlarının deveran ettiği bir ortam söz konusudur

Bütün sıkıntılar
“Ben varım” diyerek varlık sahibi olduğumuzu
Zannetmekle başlar, dolayısıyla ”ben yokum,” sadece O var demekle
Bütün sıkıntıları omuzlarımızdan atmak anlamına gelir, emaneti doru yere teslim ettiğinde sıkıntı biter
Muhyiddin İbn Arabî hazretleri
“Bismillahi Fatih’il vücuda” yani “ vücuduaçan Allah’ın adıyla” diye başlıyor
Yine Hak Teâlâ’dan, O’nun sıfatlarından başka bir şey yoktur, hep O’nun ladır, O’ndandır, O’nadır… M.E. K

Mustafa CİLASUN
 
İnsan
Tanıdığını sever,
Hiç karşılaşmasak da
Belli ölçülerde sizi tanıyorum,
Yazdıklarınızdan hislerinize aşinayım,

Yaratılmış olan
Birçok varlığı kucaklayan
Sevgi dolu bir kalbiniz var.
Ama çoğu zaman kıymeti bilinmemiş...

Sevmek
Ve sevilmek isteği
Çoğu zaman hata yaptırır
Hele kalbiyle bakan insanlar
Bu hatalara daha yakındır.

Bakıyorum
Düşmek üzere iken
Kalkıyorsunuz ve edebinizi
Hiç kaybetmiyorsunuz.

Hisleri kalbe
Gömüp gerçek sevgiliye
Dönüyorsunuz yüzünüzü.

Okurken
Bazıları eleştiriyor sizi
Bunu da sizin
Yazdıklarınızdan anlıyorum

Ama
Dikkat etmiyorlar
Görmüyorlar
Dimdik ayağa kalktığınızı.

Sizi
Çok üzen
Birçok şey var hep
Üstü kapalı anlatıyorsunuz

Ama
Emin olduğum kalbinizi
Çok yaralayan birinin olduğu

Ve yaralarınızı
Rabbimizin izni ile
Sarışınız ve yalnızlığınız...

Daha çok
Yazabilirim belki
Ama zor bir gün geçiriyorum...

İşte bu saydığım
Özellikler çoğu zaman
Sizi bir parça olsun tebessüm
Ettirebilsem duygusu oluşturuyor bende...

Hani
Bir söz var
''dili yok kalbimin
Bu yüzden ne kadar bizarım''

İşte
Öyle abim.
Kendimi aştım
Bugün hiç yazamam
Dediklerimi bile yazdım

Biliyorsunuz
Duygularla yazılanlar
Bazen haddi aşar haddi aşmamışımdır inşallah.

Sevilecek
Bir yanı olmayan
Bu kardeşinizi siz neden
Seviyorsunuz bilmiyorum...
(Bir can kardeşimin zatım için yüreğinden dökülenler)

Mustafa CİLASUN

Sen beni üzüyor incitiyordun, kalbimi kırıyor acıtıyordun…
Belki de en nadide bir sızımdın
Yüreğine söz dinletemeyen vefasızdım, inandım
Nihayetinde bir insandım, umutla yaşardım, duyguları nasıl hiçe sayardım
Her lahzada halin insicamında yaşayan fermandın, her ne yapsan ruhumdan kopamazdın

Vurgundum, kalbin efkârında gamdın
Hüzün vadeden heyecandın, düşlerimde baharı yaşattın
Hülyalarımda sürur bahşeden farktın, yalnızlık dünyamda hep yanımdaydın
Hiç gelmiyordun, beni üzüyor incitiyordun, kalbimi kırıyor acıtıyordun, bilmiyordun

Ben sana tutsaktım, tutkun olan şafaktım
Vakti sukuta erdirecek kadar uzaktın, her gece ağlattın
Nereye baksam, toprağı koklasam, sararan yaprağı tutsam sen vardın
Sen halin suhuletine sevda yaşatan kitaptın, aşk mısralarında en çok söylenen nakarattın

Her ruhun bir sevdası olmalı, adanmalı
Hiçliğin feyzinde nefsi arzulardan arınmalı, O’na koşmalı
Sülfitlikten ziyade ruhiliği esas yapmalı, çile ve ecirle sufiliğin farkını anlamalı
Aç kalmalı, gönlü tok olmalı, hırkası temiz, urbası yamalı bulunmalı, asla utanmamalı

Bilgi ve aşk olmadan iman nicedir
Hale dokunmayan kelam nefsi keyfiyettir, edep niyedir
Kalp korkusu hayâ ile bereketlenen ülfettir, haşyet hassasiyet vesilesidir
Kitabı celili anlamadan hıfzetme, iman etmenin feyzine müdrik olmadan hüküm koymak neyine

Sureta Müslüman olma, kimseyi avutma
Bin bir renk içinde, cezbeden olmak derdiyle ortalığa serilme
Ruhsuzluğun ne kadar aşikârdır, kalbin lekeler içinde virandır, yalan yanlışa bürünme
Panayıra çıkan, görücü arayan, can sıkıntısına bahane bulan, edebi hiçe sayan olarak daha fazla küçülme

Mustafa CİLASUN
 
Aşkın feyzine ram ol, kalbin için yok başka çıkar yol…

Ey aziz nefes
Ayrık otuna bir nazar et
Ne kadar azimlidir, yılmaz bir gayret içindedir
Her vakit yaşamak için asla kederlenmemektedir, hedefine girmektedir
Ruhu için elzem olana tevessül etmektedir, her lahzada ibrete açılan bir hakikattir

Kul, varlıktan
Benlik denen süfli saltanattan kurtulmalıdır
Hiçliğin edep rahlesinde kalbine irfanın inşası için uğraşmalıdır
Ruhunu yüceliğe taşıyacak ikmali hassasiyetle bulundurmalı, korkmamalıdır
Sevdası olmayan bir yüreğin bizarlığında yük taşımak için, kan ter içinde kalmamalıdır

Nefsi iyi tanımalıdır
Hakikatini idrak etmekten uzak durmamalıdır
Nefsini her fırsatta tezkiye etmekiçin, ruhuyla adanmalıdır
Aklını ve azmini O’na feda olmak içinseferber etmekten asla çekinmemelidir
Efendimiz Hazreti Muhammet(s.v Müctebayı nefsinden öte sevmeyi hak etmelidir

Onun sevdasına
Ram olmayan bir gönül kahır içindedir
Her bahanenin çehresinden nazar eden sefil bir nefestir
Hali müteredditlik içindedir, asabiyet vazgeçilmezi, edep sarfı nazar ettiğidir
Beden vasfında yaşayan biçaredir, kalbi hassasiyete vasıl olmamış beyhude mizaçtır

Ayrık oyu deyip geçme
Nefsi emmare adına, pişkin tarzıyla isteme sekte
Her bakımdan etrafımızda biter, nekadar temizlesek devam eder
Beşer sıfatı nefsi emareye amade bırakılırsa, irfan ve edep kapısı perdelidir
Kalbi ve ruhi bakımdan tekâmül geçirmeyen her bilinç nefsi adanmışlıktır, hal esirdir

Hevese ne kadar akarsan
Gözünü, gönlünü ibret ve irfana karşı aç bırakırsan
İhsan ve ecir muvazenesinde O’nun rızasını aramazsan, eğer uzaksan
Vuslat kitabını anlamaktan ziyadesevabı için okursan, menkıbelere dalıp ağlarsan
Aşk ve sevda kalbin için değildir, bedensel ihtiyaçların adına dillendirilen bahanelerindir

Mustafa CİLASUN
 
Ey edebin feyzine müdrik olmuş naif kalp…
Ne vakittir bekliyordum
Vakti sukuta erdirecek lahzayı, nasip ihsanını
Kimi zaman hazırdım, kimi an hislerin dem olmasına bırakmıştım
Yazacaktım, yazmalıydım, edep libasını giyen nefesin suhuletinden bahsedecektim

Ve fakat bazen çekindim
Haline kaygılar mı zerk ederim diye erteledim
Endişe içinde nazar etmenizi istemiyordum, itminan hali bekliyordum
Sevgi ve sadakatin azizliğine, muhabbetin feyzi sürur baharına ermenizi diledim

Bilmem ki kaç yıldır
Sefih ve lafazan kelamlarımı okuyorsun
Bazen nadanlığıma ve bazen de nafile yer uğraştığıma bağlıyorsun
Onca yaşa rağmen diyorsun, tespih çekmek, zikir etmek varken diye sual ediyorsun

Nsıl ve ne şekilde
Bu çalışmalara zaman ayırdığımı bilmiyorsun
Meramımı merak ediyorsun, bunca hüzünve hicran niye diyorsun
Çileyi ikram görüyorsun, acizliği miskinlik adına öteliyorsun, sabırla diriliyorsun

Taklit için vehmediyorsun
Akli ve iradi olunmasını önceliyorsun
Heva ve hevesler için ne kadar çok ibretleri güncelliyorsun
Niçin tercih edenin keyfiyetine saygı gösterip, sessizliğin hikmetini öteliyorsun

Gibi, birçok suali sormadınız
Bu zamana kadar kalbi nezaketinizle nazar ettiniz
Her vakit himmet ve iltifat göstererek şevkimi kırmadınız, alkışladınız
Vakarınıza ve kemal vasfınıza veriyorum,edebi ne kadar naif taşıdığınıza imreniyorum

Rabbim her iki dünyada
Aziz ve emin eylesin, rızasına nailetsin
Her umudunuzda imdadınıza yetişsin, yüreğiniz hiç burkulmasın
Ecir ve ihsan azminizde fark yaratsın,her nefesinizi feyziyle bereketlendirsin

Mustafa CİLASUN
 
Dokunma yarama, kanayan hicranıma, ahıma…
Hiç ses etmeyin
Viran olan efkârıma gülün,geçin
İster divane, isterseniz meczup niyetiyle alay edin
Bir lahza olsun ah uzarımı merak etmeyin, bir zavallıymış diye eseflenin

İnsan, kalbiyle
Aklı ve bilgisiyle, görgüve edebiyle payedir
Aklı karartan ne kadar sevda varsa, vicdanı susturan zan olunca
Heva ve heves esaretine alınca, arzular nefsi kızartınca, insanlık askıdadır

Rab bil âlemin
Niçin kuluna gazap etsin
Rahmet ve mağfiretini kesip, miskinliğin esaretine versin
Şirk koşmak, şerik halinde bulunmak, varlık adına nefsi bulunmayı nasıl görmesin

En yakının
Ve hatta feda olmayı göze aldığın
İhanete tutununca,arkandan oyunlar kurunca ne yaparsın
Senin yerine otoriteyi eline geçirmeye çalışanı adeta parçalarsın, hatta yırtıp atarsın

Refikan olsun
Kan, can verdiğin,istersen evladın bulunsun
Husus en gönül verdiğin canan, yoluna baş koyduğun sevdan konuşsun
Seni hakir gören,varlığını reddeden, itibarını silip geçen, sefil bir hayata mahkûm edenin gözleri okunsun

Aldatan, avutan
Bin bir yalan içinde sabırve samimiyetini sınayan
Her varlığını başkaları için kullanan, bizzat sana oyunlar yapan
Sevgi ve muhabbetini nefsi için kullanan, keyfi için her yolu mubah sayan olursa

İnandım diyor
Her türlü takiyenin içinde, nefsi arzularına yeniliyor
El âlem demiyor,pişkinliği kimselere vermiyor, utanmayı reddediyor
Her fırsatta nefsini önceliyor,senin imkânlarınla başkalarının hukukuna saldırıyor, ne kadar sabredersin

Mustafa CİLASUN
 
Köleliğe ve esarete baş kaldıran Mısır halkı…

Nereden başlasam
Hangi suali aralayıp, anlatmaya kalksam
Millet şuurun kaybetmiş topluluklar için mibir şeyler yazsam
En sarih Arapçaya hâkim bir ümmetin halinin ne kadar harap olduğunu mu aktarsam

Muhammet Necip
Cemal Abdül Nasır, Muhammet Enver El Sedat
Sufi Ebu Tali, Muhammet Hüsnü Mübarek,Muhammet Hüseyin Tantavi
Ve en son seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak Muhammet Mursi, tutuklanmıştır

Adeta bir krallıktı
Ölene kadar veya darbeyle esir edilene kadar
Genellikle Mısır halkının başına getirilenlerin Muhammet isimli olması
Ve özellikle şek ve şerik içinde bulunması, ekonomiyi vesayetine alması, asker kalması

Yokluk ve sefillik içinde
Ümmeti Muhammet nezdinde itibarsızlaşırken
İsrail’le işbirliğine girmesi, Filistinli Müslümanların katledilmelerine seyirci kalması
Refah sınır kapısını kapatmasını, Amerikan yardımı altında kapilitasyonlara açık olması enteresandı

Nice Müslüman âlim
Katledilirken, tevhit için can verirken
Her türlü zulme ve işkenceye karşı ahatderken, belam olmayı reddederken
Kelimeyi şahadet için her türlü varlığını Allah yoluna hasrederken, sessizlik ne kadar anlamlıydı

Hangi şahadet ecrinden
İşkenceyle öldürülenden, suç isnat edilerekipe çekilenden
Her türlü tedhiş ve istihbarat gücüyle gönüllere korku zerk ederlerken
İhvan hareketi, şahadet şerbetine nail olmuş lideri, mazlum ve mağdurun sesi

Milletin kararan ufkunda
İlk filizlenmeleri ve yürek bahçesinde nüveleşmeleri başlatmıştı
Bugün küresel güç olarak addedilen, şer bakımından desisenin elebaşlığına soyunan
Güya kamuoyu önünde bazen günah çıkartan,insanlık adına medya pazarında kül bırakmayan

Emperyalist gücün temsilcisi
Amerika ve özellikle Rusya ve elbette ki Avrupa
Hiçbir Müslüman mezalimine karşı, insanlık adına dahi ses çıkartamamışlardır
Şer adına, nefs tellallığına, iblisin vazettiği yollara, tuğyan ve tağutluk adına, bilakis yarıştalar dır

Hama Müslümanları katledilirken
İran, ırak savaşında onca Müslüman’ın perişanlığı ortadayken
Saraybosnada, filistinde, Irak zindanlarında,Guatemala aptallıklarında
Afganistan, Cezayir ve birçok ülkede insanlarve özellikle Müslümanlar katledilirken

Pasif akıl ve pasif vicdan vardı
Ruhsuz bir millet, umutsuz zümreler perişanlık içinde kaldı
Dünyevileşmek adına her türlü taviz ve iltimas iradi ve kalbi bakımdan sağlandı
Geriye ne kaldı akidesi ve imanı kültür seviyesinde, sindirilmiş ruhlar umutla aranmaktaydı

Aşk ve sevdası olmayan kalp
Sadakat ve teslimiyette azmi terk etmiş bezgin surat
Varlığın aracı olmaktan, bir sıfat için onur veşerefi hiçe sayan ahlak
Bilmem ki nasıl bir kul olur, cihat sevdasıyla adanmak için iştiyakla şehit olmaya hak kazanır

(Mısır halkına reva görülen katliam ve darbe salyalarını şiddetle kınıyor ve telin ediyorum…)

Mustafa CİLASUN
 
Ümmet sancı çektiği nispette diriliş sancağıdır…

Ne kadar düşkün olsa
Bir sığıntı misali yurt yurt rızkı için dolaşsa
Akidesinden, iman ettiği hakikatinde bilincini inşa etmeye çalışsa
Umudundan hiç kopmasa, o deruni ufkunu karatmasa, mizan için narı kucaklasa
Hasretinde, yalnızlık kederinde, efkâr kokan nefeslerinde Hakka olan muhabbetine adansa

Zalim kim olursa olsun
Nefsin, hırsın, tamahın, makamın, sıfatın esiridir
Kul olmak vasfından sıyrılmıştır, varlığı adına hükümranlığa bulaşmıştır
Anlık olan kuvvetini, yetki ve salahiyetini, ezdiği, zulmettiği insanları köleliğe alıştırırlar
Ne kadar ahmaksa nefsin vaktine aldırmazlar, belam tipli hocalardan güya fetva alırlar

Din ulusu ve azizi olmaz
Saf, samimi, riyadan uzak, tevazuu sahibi kul ilahlık taslamaz
Şerik içinde bulunmaz, etrafında dolanmaz, bir paye uğruna varlığını satmaz
Mefkûresi vardır, öteye ram olmuş bir heyecandır, azim içinde ihsana adanmıştır
O’nun rızasına nail olmak için gecesini, gündüzüne katarak çile ve cefayı ikram almıştır

İnsan nereye gideceğini bilmeli
İdrake mani olan heves ve hevadan vazgeçmeli
Hesapsız bir maceraya girmemeli, arifelerin dergâhını takip etmeli
Her kim ne söylerse söylesin, söylem ve amelde asabiyet ve şiddeti terk etmeli
Hak ve hukukunu temin için meşru yollardan davasını takip etmeli, garez içinde nefeslenmemeli

Ümmeti Muhammed’in hali
Ne bugün ve ne de dün için beklenen zilletti
Fetret devri dendi, tefrikaya yenildi, hizipler türetildi, bölünmek istendi
Ümmetin gücünü hesap eden, zekâsı olan ve fakat aklı bulunmayan ecnebiler becerdi
Saf ve samimi Müslümanlar kendilerinden zannettiği yakınları veya inandıkları tarafından pasifleştirildi

Mustafa CİLASUN
 
Feryat ediyor, gözlerden kan geliyor, kalp Ya Rab diyor…










[SIZE=3][FONT=Book Antiqua]İ[/FONT][FONT=Lucida Bright]nsanlık nasıl bir figan i[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]itiyor[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Gözler, kulaklar, izan ve dima[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]lar acıyla nazar ediyor[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Ümmeti Muhammet niçin bu kadar sessizli[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]in sefilli[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]ine iltifat ediyor[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Aklı ve iradeyi bah[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]edenin, nefesi vaktine ram eyleyenin, sahibin rızası öteleniyor[/FONT][/SIZE]


[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Bir gül için Gül[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]en ne yapardı[/FONT][/SIZE]
[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Kalbi olan her akıl sahibi bu kadar nefsine tapar mıydı?[/SIZE][/FONT]
[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Ecel hangi zamanın mizanıydı, hakikat sadece sözde kalan yalan mıydı?[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Bunun için mi insanlı[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]ı, ülkeleri kana bulamak, Müslümanları a[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]a[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]ılamak farktı[/FONT][/SIZE]


[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Batıya haksızlık etmemek lazım[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Asırlardır tek yüzlülü[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]üne sahip çıkıyor, aldatmıyor[/FONT][/SIZE]
[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Açık ve alenen ben ikiyüzlüyüm diyor ve bu benim asliyem diye ısrar ediyor[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Book Antiqua]İ[/FONT][FONT=Lucida Bright]kiyüzlülükte kabullenilmi[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş [/FONT][FONT=Lucida Bright]bir yüzdür, bu yüzlerden medet umanlar ne kadar sefihtir[/FONT][/SIZE]


[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Âdemi be[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]er irade sahibidir[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Book Antiqua]İ[/FONT][FONT=Lucida Bright]kiyol adına imtihana tabidir, hidayet nasip i[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]idir[/FONT][/SIZE]
[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Külli irade mümin tarafından iman edilen hakikattir,sünnetullah ebedidir[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Book Antiqua]Ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]er cephesinde yer alandan nasıl merhamet dilenir, fasık ve münafık belli de[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]il midir?[/FONT][/SIZE]


[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Bizler, bilincimizi tazelemeliyiz[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Her bir [/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]ahadette yeniden dirilmek için ceht etmeliyiz[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Kan ve revadan ürpermemeliyiz, hazreti Hamza(r.a) yı dü[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]ünmeliyiz[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Artık varlı[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]ımızdan ve nefsi saltanatımızdan vazgeçmeyi ö[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]renip, kalbi diriltmeliyiz[/FONT][/SIZE]


[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Gönül maksudunu bulmalıdır[/SIZE][/FONT]
[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]O’na kul olmak için azimeti asla ve kata bırakmamalıdır[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Fanili[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]e abanmaktan, heveslere sarılmaktan, edepsizli[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]e bo[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]ulman arınmalıyız[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Yüre[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]imizi O’nun a[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]kıve Efendimize olan muhabbetle sevdasına nail olabilmeliyiz[/FONT][/SIZE]


[FONT=Lucida Bright][SIZE=3]Akidemizi taklitten kurtarmalıyız[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Her önümüze serilen, din ulularıymı[/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright] gibi ahkâm kesenlerden[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Taassuba ve tefrikaya sürükleyenlerden, [/FONT][FONT=Book Antiqua]ş[/FONT][FONT=Lucida Bright]ekliyetçili[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]i önceleyenden aklamalıyız[/FONT][/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Kullu[/FONT][FONT=Book Antiqua]ğ[/FONT][FONT=Lucida Bright]umuzu sadece ve yalnızca O’na yapmalıyız, referans için kapı kapı arınmamalıyız[/FONT][/SIZE]



[SIZE=3][FONT=Lucida Bright]Mustafa C[/FONT][FONT=Book Antiqua]İ[/FONT][FONT=Lucida Bright]LASUN[/FONT][/SIZE]
 
Üst Alt