Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Ölüm hakkı (ötanazi) konusundaki görüşler... [Tartışma]

...

Ötenazi bir intihar olarak düşünülüyorsa öncelikle intihar gerçekten günahmıdır? günah sa neden ve hangi hallerde günahtır? Günahın derecesi nedir? intihar eden kişi kafirmi olur? bunların da sorgulanması gerekir.

Sevgili Fuzuli,
İntihar etmek büyük günahlar arasında sayılmıştır.Peygamberimizin birçok sahih hadisiyle bu kesindir.
İntihar eden kişi; intihar etmek haram değildir derse yani intihar etmenin haramlığını inkar ederse küfre girmiş olur.
Ancak günahlığını inkar etmez ve bu hataya düşerse müslüman kabul edilir ve cenaze namazı kılınır.

Ötenazinin günah olup olmadığı noktasında bir fikre varmak için;
1- ötenazi intiharmıdır?
2- İntihar gerçekten insanı kafir edecek kadar günah bir işmidir?


1-İslam inancına göre intiharda,ötenazide haramdır.Yani nüans farkları olmakla beraber intiharda 1 kişi,ötenazide ise 2 kişi günahkardır.
2-Haramlığını inkar ederse kafir olma noktasına gelebilir.İnkar etmez ve bu fiili işlerse büyük günah işlemiş fasık müslüman kabul edilir.

Şehit diyoruz mesela. Öleceğini bile bile kendini ölümün kucağına atan binlerce milyonlarca insanın kanlarıyla sulandı bu toprak.

Sevgili andante,
Sanırım şehitliği idrak edememişsiniz zira kavrayabilmiş olsaydınız bu örneğin abesle iştikal olduğunu görebilirdiniz.
Şehitlik,Allah uğrunda canı feda etmektir.Nitekim yeri geldiğince cihad farzdır ve Allah'ın ap açık emridir.

Ölümü isteyebilmek,ya da göze alabilmek diyelim ne adına olursa olsun bir yerde günah olacak bir yerde kutsal, bu nedir diyorum?

Şehit olma islam inancında Peygamberlerden sonra gelecek bir mertebeye adım atmaktır ve Allah'ın emri doğrultusunda yani cihad kabul edilecek olgu anında ölenler şehit kabul edilir.
İntihar ise Allah'ın yasakladığı,men ettiği büyük günahlar arasında.
Bu farkı anlayabileceğinizi ümit ediyorum.
 
Açıkcası sevgili Wale, ben tartışmanın dal budak salmasını seviyorum.Farklı açılımlarla olaylara bakabilmek benim için çok ta anlamsız değil.

Şimdi sevgili dostlarımla bir toparlama yapalım. Şehitlik meselesiyle anlatmak istediğim konu çok farklı bir şey aslında. Ama göründüğü gibi asıl noktaya varamadık. Çoğunluk benim söylemeye çalıştığım şeyi anlamadıysa burada suçlu olan doğru anlatamadığı için ben oluyorum. Hiç sakıncası yok benim açımdan.

Burada tartışılan konu, kişinin ölmeyi isteyip istememesi değil mi?

Büyük bir çoğunluk, ister ötenazi olsun, ister intihar olsun, kişinin ölümü istemesi durumunda dini açılımla ortaya çıkıyor.

Eğer böyle bir şey olmamış olsa, açıkca şunu dese;

Yahu yaşamak güzeldir, ölmeyi bir kere bile aklıma getirmem, çekilen onca acıya rağmen nefes alabilmek güzeldir, saçmalamayın, ne ölümü ya, Kimse ölümü isteyemez, istememeli,

Hiç itirazım olmaz bu düşünceye.

Dini açıdan doğmuş ve yaşamakta olan bireyin ölmeyi seçmesi büyük bir günah.Ne olursa olsun, istediği kadar acı çeksin tanrının verdiği canı sadece tanrı alabilir.Bunun dışında bir söylemle ortaya çıkmak ve bunu uygulamak en büyük günahtır.

Ama aynı din, ölümü göze alabilmeyi kutsal sayabiliyor.Şehitlik bu açıdan kutsal sayılıyor.Aynı din cihatta yaparak öldürmeyi de kutsayabiliyor.

İster ötenazi, ister intihar ne olursa olsun sonuçta ölme eylemini ortaya koyan bir olgudur.

Ölme eylemi bazı anlarda günah olacak, bazı anlarda kutsal sayılacak. Bu bana çelişki gibi geliyor Benim vurgulamaya çalıştığım şey bu.

Yoksa , vatan için ölmeyi göze alabilme ve ölme eylemini ben şehitliği hiç düşünmeden gözü kapalı olarak yapacaklardanımdır mesela.

Ölüm çirkindir demiş sevgili arkadaşım. Hiç itiraz etmeyeceğim çünkü düşüncelere saygılıyım.Ben ise, gerçeklerin güzel olduğuna inananlardanım, doğal olarak en büyük gerçeğimiz olan ölüm de bana göre çirkin değildir. Onu çirkin yapan , çirkin hallere sokan bizleriz.Bu çok daha farklı bir şekilde tartışılacak bir konu bu sebeple çok fazla bir şey söylemeyeceğim.

Ama ister istemez yazmadan edemiyorum canım kardeşim;

Vatanı savunmak için dağ başında mücadele veren ve paramparça olmuş bir insanımızın , torbalara konulmuş bedeni çirkinmidir?

Ya da burada çirkin olan nedir? Ölüm sonrası bedensel durumu mu,? Ölüm şekli mi?Yoksa ölümün kendisi mi?

Ölüm mutlak gerçeğimizse, betimlemeye çalıştığım bu durumda yaşanılanları yaşatan bizleriz.Onu çirkin yapan bizleriz.

Aynı bizler, tıbbı olarak yapılabilecek her şeyin bittiği anda, kişinin acı çekmesini göze alarakta yapanlarız.

Sanırım çirkin olan bizleriz. Hemen her şeyi çirkinleştirmeye de devam ediyoruz. Bazen dini bakış açılarımızla, bazen siyasi bakışlarımızla vs. vs…

Sevgili karakaya sen çok sağolasın. Gerçekten bir kez daha şehitlik meselesini bu konudan ayrı düşünenler sevgili arkadaşımın yazısını defalarca okusunlar.


:D
 
inanç kişisel bi olgudur. eğer bir kişi hayattan beklediği kadar keyif almıyor veya sürekli acı çekme durumunda yaşayıp hayatı omuzlarında daha fazla taşıyamıyorsa kafasına dayar namluyu -veya başka hangi yöntemleri deneyecekse artık- işini halleder. arkasından ne kadar dini vaaz versek de boş olan olmuştur zaten...

ötenazi ise çok farklı bi konu. burada kişinin kendi olanakları dahilinde yapamadığı hayatına son verme işlemine mecbur olarak sonuca varabilmek için ikinci bi kişiyi dahil etme olayı var. bu işlemi gerçekleştirmesi beklenen kişinin psikolojisi omuzlarına yüklenen sorumluluk ve bu eylemin ne kadar etik olduğu tartışılır muhakkak. şahsi kanaatimce bi insan kendi bedeni hakkında alacağı kararlar doğrultusunda karar verebilme hakkına sahiptir ve olmalıdır da. ancak başka bi insanın bu kararı verip verememesi olgusuna biz ne kadar objektif yaklaşabilioruz acaba? tamamen tüm önyargılarımızdan sıyrılarak ötenaziyi talep eden kişilere karşı ne kadar empati yapabiliyoruz?...

lakin bu konu ötenaziyi talep eden kadar bu işleme onay verecek kişileri de kapsıyo fazlasıyla. tüm dini kavramlar bi tarafa - ki bu konular kişilere özgüdür bu temelde de tartışılabilir ama- farklı bi bakış açısıyla bakarsak ötenaziye genel anlamda bir hak olarak bakan kişilerin (mesela ben) başına gelse benzeri bi olay nasıl tavır takınırdı acaba? zaman zaman kendime bu soruyu sorup üzerine düşünüyorum baya lakin hiç beklenmedik bi anda herkesin başına gelebilecek türden bi olay bu....

evet etrafımızda tanık olduğumuz örneklerde olduğu gibi insanlara muhtaç olmak durumunda kalmak kötü bi ömrünü bi yatağa hiç kıpırdayamadan hapsolmuş bi durumda sürdürmek zorunda olmak kişinin hapsolduğu bedeninden kendini kurtarma dileğine anlam ve onay verecek kadar çok kötü. ama kendi şahsım adına düşünüyorum da bir gün travmatik bi kaza sonucu çok sevdiğim aile bireylerimden veya arkadaşlarımdan birinin başına gelse böyle bi olay ve o çok çok sevdiğim kişi bana dese ki "ben ötenazi hakkımı kullanmak istiyorum bunun için benimle omuz omuza savaşır mısın?" cevabım ne olur dürüstçe şahsen gerçekten de bilemiyorum. her ne kadar bunun kişi adına doğru ve mantıklı bi olay olduğunu düşünsem de sevdiğim kişi adına hissettiğim bencil duygularla belki onu kaybetmemek için hayal ettiğimden çok farklı davranışlarda bulunabilirim. çok bencilce olur muhakkak ama işte konu gerçekten sevdiğin insansa durumları değiştirebilir...

işte ötenazide belki de dini engellerden de çok bu tip kişisel duygusal engeller de söz konusu. çünkü sen istesen de istemesen de sevdiğin insanlar hayatının her noktasında özellikle de böyle kritik noktalarda müdahale edebiliyorlar hayatına istemeden de olsa gayet safça. tabi ki kimse sırf kendi inançları doğrultusunda karşı tarafı hiç düşünmeden tahakküm kurmamalı üzerinde bu çok çok yalnış lakin herkesin inancı veya inançsızlığı kendine aittir. cehennemde yanmayı göze alıyosa ne ala bu kimseyi ilgilendirmez de işte ... kişisel sevgi bağları öbür tarafın cezasını mükafatını düşünmez pek ... bencilce sever sadece o yüzden çok çok zor olmalı bu iş hem talep eden hem de anlamak/anlayamamak arası bi durumda kalan yakınları için...

teoride kolay pratikte zor dedikleri böyle bişey olsa gerek...
 
...

andante, burda tartışılan yaşama zevkini yitirmiş bir insanın ölme hakkını kullanıp,kullanamayacağı konusudur.

Sevgili andante,
Dünyevi sıkıntılardan bunalan insanların intiharı tercih etmesi veya dayanılmaz ağrılardan dolayı ötenazi talebinde bulunma durumlarıyla vatanı müdafa için ölümü göze almak arasında fark vardır.Kaldı ki,intihar veya ötenazi tercihlerinde ölüm hedeflenirken,vatanı savunan kişi direk ölme hedefiyle hareket etmez,sadece ölme ihtimali vardır ve bu ölüm bir amaç içindir,ölmeyip gazi olarakda kalabilir.
Ben vatanı savunuyorum illa ölmem lazım deyip kendisini düşmana siper eden zaten şehit olamaz.

Sanırım intihar,ötenazi kavramlarıyla şehitliği aynı düzlemde düşünebilen ilk insansınız,tebrik ederim.

Ölme eylemini kutsallaştıran Allah'ın emri,yasaklayan yine Allah'ın emridir.Vahiy kaynaklı kuralları,kabul etmek veya etmemek tercihi kula bırakılmıştır.Ve emin olun ki,iki kavram arasında çelişki de yok.

Bir adam zevk için içki içer,araba kullanırken trafik kazasında ölür; ne şehit oldu ne gazi....gitti kör niyazi derler.

Bir başka insanda çolunun çocuğunun rızkını helal yoldan temin için işe giderken yolda kaza geçirir ölür,şehit olur.

Bu iki durum netice itibariyle trafik kazasıyla gelen ölümdür.Ama niyet çok farklıdır.Size islam felsefesinin özünü hatırlatayım.
"Ameller,niyete göredir."

Yazınızda dikkatimi çeken bir durum ise,hem çelişkiden bahsediyor hem şehitliği göze alabileceğinizi söylüyorsunuz,madem size göre intihar ve şehitlik aynı düzlemde intihar ile şehitliğinizi niye gerçekleştirmiyorsunuz?

Sanırım siz gerçekten tartışmayı farklı mecralara çekme niyetiyle yazıyorsunuz zira bu kadar basit örneklamelerle bizi uğraştırmazdınız.Sizin görüşünüzdür,saygı duyarım...
 
Andante çok güzel bir damar yakalamışsın. Ancak bu damar ısrarla göz ardı edilmek ve saptırılmak zorunda. Çünkü senin "bakın burada bir kapı varmış" diyerek açtığın kapı aslında insanların hiç görmek sitemedikler kapıdır. O kapı bir açılırsa mazallah hangi yollar belirir bilinemez. bu yüzden ya "saçmalamakla" itham edileceksin ya da olayı anlamamakla.

Çok doğru söylüyorsun. Ölümü kabullenme eylemi bireysel ise toplum buna onay vermiyor. Ancak ölüm eğer toplumsalın yararına bir pratiğin sonucuysa kutsanıyor. Şehitlik tam da böyle bir şey. Kişi kendi beklentileri, çaresizliği ya da isteği için ölümü kucakladığında ne denli yadsınıyorsa ölümü şehitlik gibi özünde vatan ve millet uğruna kucaklamışsa o denli kutsanıyor.

Bir savaş içinde şehitlik aslında bilerek ve isteyerek içine girilen bir hal olabileceği gibi hiç istemeden de toplumun size atfettiği bir değer olabilir. Yani bir savaşta o an öyle gerektiği için gerçekten inanarak ölümü göze alan insanlar olabildiği gibi bunu hiç ama hiç istemediği halde üstelik ölümden kaçarken ölebilen insnalar da vardır. Toplum her ikisine de sırf savaşta öldüğü için bir kutsiyet atfeder. buna mecburdur çünkü bu kutsiyet atfetme hali özünde bir zorunluluktur. Çünkü toplumun kendi bekasıyla ilintilidir.

Kendimden örnek verecek olursam sanırım konu çok ilginç br boyut kazanacak. Ben G.doğuya gönüllü gittim. Defalarca ölümle yüzleştim. bu yüzleşmelerde ölümü bilerek, isteyerek ve kabullenerek göğüsledim. Bu olaylardan sağ olarak dönmem ise gerçekten çok ama çok büyük birer şanstı. İyi ama ben bunların hiçbirini şehit olayım da öteki dünyada hurilerle ödüllendirileyim diye yapmadım. Hatta dini anlamda ben şehitlik kavramına da inanmıyorum. Orada savaşırken öldüğümde cennete gideceğime falan hiç inanmadım. Buna rağmen yaptıklarımı yapmam gerektiğine tüm kalbimle inanıyordum. O kadar inanıyordum ki bunun için şehitlik adı altında dile getirilen manevi ödül mekanizmasını hiç mi hiç umursadığım yoktu. Şimdi bu durum bazılarına garip gelebilir. Çünkü vatan için ölmeyi sadece islam dinine mensup olanlara has bir şey sanıyoruz. Japon toplumunda cennet falan inanışı olmamasın rağmen milyonlarca japon insanlık tarihinin gördüğü en büyük kahramanlıkları vatanları için sergilediler. Ben doğudan gelip yıllar sonra japonların 2. dünya savasında neden öylesine ölüme atıldıklarını inceleyen bir belgesel izlediğimde çok şaşırmıstım. Konuşan japonlar tamamen benimle aynı düşünüyorlardı. "bu vatan bizim anamız, burada sevdiklerimiz, geleceğimiz var" diyorlardı. Ve evet, insan sadece bunlar için bile ölebilir arkadaşlar.

Hepiniz titanik filmini izlemişsinizdir. O filmde yaşanan bir sahne hala hafızamdadır. Zengin yahudi kendine geçilen kıyağı reddeder ve filikaya binmez. Çünkü sadece kadın ve çocukların binmesi etik olarak doğrudur. Bu adam filikaya binerken karısına "senin onursuz bir kocan olduğu düşüncesiyle yaşamana asla izin vermeyeceğim" der. bu söz benim için insanlığın, yiğitliğin, adamlıgın doruğa ulaştığı andır. Benden yüz yıl önce yaşamış hiç tanımadığım bir yahudiyi kardeş bellediğim andır. Bilir misiniz bugün Newyork da bir meydanda ABD nin her yanınan kadınların yolladığı paralarla bir anıt yaptırılmıştır. Bu anıta "Titanik faciasının onurlu erkeklerine..." yazar.

Dünyanın her yerinde gerek savaşlaarda gerekse böyle trajik olaylarda insanlar bilerek ve isteyerek ölümü kucaklarlar. Felsefede 'alturizm' denilen bir düşünüş ve hissedişin yansımasıdır bunlar. İnsan dediğimiz canlının manevi olarak en yükseğe çıktığı bu anlar dinler tarafından şehitlik gibi bir takım söylemlerle kutsanır. Ancak bu olayın şehitlikle alakası yoktur. Ülkesi için gönüllü ölüme giden sosyalistleri düşünün. bu insanlar bir cennet ve ilahi ödül beklentisine sahip olmadıkları halde bilerek ölüme gitmişlerdir. Latin Amerikada, çin de ikinci dunya savasında Sovyetler de hep aynı şey yasanmıstır.

Bütün bunları şehitlik kavramına yüklenen anlama ışık tutmak çin yazdım. Tabi bu yüzden Andante senin demek istediğinden biraz uzaklaştım. ancak zaten sorunun cevabı yazdıklarımda gizli. Evet kişi ölümü bireysel tercihi olarak kendiyle ilgli bir sürecin sonunda almıssa toplumsal olarak yadsınız ama eğer toplum adına almışsa bu kutsanır. Evet haklısın burada bir ikiyüzlülük vardır. Ancak bu ikiyüzlülük toplum için ölümü göze alabilmenin kutsallığını birey adına ortadan kaldırmaz. Kaldıki sen de zaten böylebir şey demiyor sadece dini açıdan yaklaşımın barındırdığı garabete dikkat çekiyorsun.
 
valla otenazı dıye sehıtlıgı karıstırmak....
sehıtlık musluman ınancıdır musluman olmayanlar allah ıcın devlet ıcın toplum ıcın aıle ıcın olan kahramana sehıt denmez onlara kahraman denır
oyle olunca otenazının kahramanlıkla ılıskısı,,,
tamam olmek ıstıyor onun olumu kımseye faıdesı yok ınsanlardan ıstedıgı barbarca can alınması ınsan elıyle
 
andante' Alıntı:
Not; konuyu dağıtmamak adına, kısaca yazacağım. Amerikalı askerler tabikii şehit olmuyor sevgili kardeşim.Senin deyimine göre telef olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü şehitlik müslümanlıkla doğru orantılı bir inanış şeklidir.Yanılmıyorum değil mi???.

Yanılmıyorsunuz, ancak yanlış bir örnek verdiğim için sözlerim kördüğüm olmuş şimdi farkettim :) amerika yanlış bir örnek oldu baskın inancından ötürü. Eğer o askerler içinde islam inancını seçmiş askerler varsa da şehadeti haketmiyor diye düşünüyorum; zira kendi topraklarından kilometrelerce uzaktaki toprakları gasp için kalkmış gelmiş yani keyif mevzubahis.. (Şunu da hatırlatayım onlarınki paralı askerlik diye biliyorum bizdeki gibi mecburi de değil!)

Diğer açıdan otenazinin devlet eliyse yasaklanması, bu ülkede yaşanan diğer yasaklar kadar saçmadır mantıksızdır. Zira devletin dini yoktur, dolayısıyla bir inanç şekli de.. Ülkesindeki hristiyanın da yahudinin de müslümanın da putperestin de yaşam alanına müdehale etmemelidir. Wale'nin dediği gibi benim inancımda kesin haram olan domuz etinin devlet eliyle yasaklanması diğer dinin mensuplarına haksızlık değil midir? Ben öyle inanıyorum diye onun domuz eti yemesine nasıl mani olamazsam ötenazi hakkını da engellememeliyim diye düşünüyorum; ama bu hakkın da devlet eliyle şekillendirilmesi gerekiyor zira önü alınamaz bir yola girebilecek bir mevzu..

Pegasus'a not: Her cümleniz her kalkışınız öylesine felaket ki, ne söylesem ne yazsam bilemiyorum.. neresinden tutsam elimde kalıyor, oysa ilk ve muhtemelen son kez aynı pencereden bakabilmiş ve aynı şeyi düşünebilmiş/görebilmişken. Susmayı tercih ediyorum yazdıklarınız karşısında..
 
Canımın içi,boşluğum Emel'e yazdım bu yazıyı..

-Ortadan bakabiliriz bu olaya; bizi hiç mi hiç ilgilendirmeyen insanların yaşamları konusunda ahkam kesmek kolay olsa gerek.
İnançlarımız doğrultusunda günah, dayanıksız hatta kurtulmuş bile diyebiliriz..Dinselliğin getirileri burada işe yarayabilir.
Kader/yazgı madem herşeyi kapsar denir ya, bu olayı da onunla açıklayabilirmiyiz? Öyle yazılmış yazısı denilebilir mi?

-İntihar ve ötenazinin mutlak paydası olan ÖLÜM sadece acılara son vermek değildir bence..SEÇME ve KARŞI çıkışta vardır orada..
Cezaevi direnişlerinde ölümü seçmek bir başkaldırıdır örneğin.. Toplu ve hiyerarşik olması nedeniyle karşı çıktığım ancak önünde saygıyla eğildiğim..Bireysel olmasını tercih ederim ben..

-İntiharı/ötenaziyi ben ister miyim? Çöplükte kendimi aradığım gün, kişiliğimin zedelenmeye başladığı gün hiç düşünmem, uygularım..

-İntihar/ötenazi isteyene yardım eder miyim? Canım dediğim, aşkım dediğim, anam-babam gibi sevdiğim insanların DURU DÜŞÜNCESİ karşısında hiç ufak hesaplara girmem.. Bedeli burada hapisse, ötede cehennemse eyvallah derim..

Ben hala Emel'imin bağımlı olarak kendine isyanına, bağımlılıktan kurtulmak için düştüğü hallere ve ona akıl vermeye çalışan bizlere küfrederim.. En sonu... O en sonu birlikte yaşamak için neler vermezdim.. Güle güle derdim hiç olmazsa.. Güle güle derdim..Öper koklardım..
 
" Yaşamak,ölümü seçmemek demeye gelmez
Ama ölümü seçmek yaşamamak demeye gelir"
ö.Asaf

sevdiklerim benim çektiğim acıdan dolayı bana üzülüyor ve onlarda gerçekten bu durumda acı çekiyorlarsa ben "seçme" hakkımı ölümden yana çok rahat kullanırım.
bu durumda ardımda kalanlarında acıları benimle son bulacaktır. gerisi ÖZLEM...
 
Sevgili karakaya,

Cidden kasıtlı olarak yaptığım hiç bir şey yok.Kasıtlı olarak bir şey yapmak benim doğama aykırıdr. Ancak birbirimizi sanal dünyadan tanıdığımızdan dolayıdır ki siz hüküm vererek sonuca gidebiliyorsunuz benim hakkımda. Öyle olsun, buna kırılacak üzülecek biri değilimdir. Normal karşılarım, yanlış anlaşılmayı. Canınız sağolsun. :D

andante, burda tartışılan yaşama zevkini yitirmiş bir insanın ölme hakkını kullanıp,kullanamayacağı konusudur.
Neyi tartıştığımızı çok iyi biliyorum. Ama daha önceki yazılarımda belirtmiş olmama rağmen sizler bunu günah olması şeklinde yorumladığınızdan dolayı kendiliğinden gelişen bir başka konuya girmemi sağlıyorsunuz.

Olaylara dini açıdan bakmayıp diğer açılardan bakabilseniz bu olmayacak,ama sanırım bunu yapmak çok zor, gayet iyi anlayabiliyorum sizin açınızdan bunun zorluğunu.

Ama lütfen konuyu saptıran durumuna düşürmeyin beni. Günah olarak algılamayan biri olarak düşüncelerimi ortaya koyma özgürlüğüm sanırım var değil mi?

Ben sizi anlıyorum da siz beni anlamaya hiç yanaşmayacaksınız sanırım.

Haklısın pegasus, bu açıdan çoğumuz bakamayacağız. Ve çok doğal olarak ben saçmalamış biri olmaya devam edeceğim. Ama en azından saçmalamadığımı kendimle birlikte bilenlerde var. Neyse önemli değil.

Sevgili karakaya bir konu da dikkatli olmanızı öneririm.

Yoksa , vatan için ölmeyi göze alabilme ve ölme eylemini ben şehitliği hiç düşünmeden gözü kapalı olarak yapacaklardanımdır mesela.

Yazdığım yazı bu. :D Şehitliği göze aldığım sonucunu mu çıkardınız buradan? hayır, şehitlik hiç umrumda olmaz diyorum.Vatan için ölmek gerekiyorsa "hoşgeldin ölüm " diyenlerdenim. Bu vatana bir borcum varsa ve bunun bedeli ölümse bunu hiç çekinmeden şehitliği hiç umursamadan yaparım diyorum.

Bana bu durumda zaten şehit demeyin, bunu istemiyorum, insan olmanın onuruyla yaşayan bir vatansever diyebilirsiniz.Yerim cehennemmidir bilemem açıkcası.Kimse bilemez zaten. Tanrının büyük olduğuna inananlardanım ve böyle küçük işlerle de uğraşmayacağına inancım var niyese...
 
andante' Alıntı:
Ya da burada çirkin olan nedir? Ölüm sonrası bedensel durumu mu,? Ölüm şekli mi?Yoksa ölümün kendisi mi?

Ölüm mutlak gerçeğimizse, betimlemeye çalıştığım bu durumda yaşanılanları yaşatan bizleriz.Onu çirkin yapan bizleriz.

Aynı bizler, tıbbı olarak yapılabilecek her şeyin bittiği anda, kişinin acı çekmesini göze alarakta yapanlarız.

Sanırım çirkin olan bizleriz. Hemen her şeyi çirkinleştirmeye de devam ediyoruz. Bazen dini bakış açılarımızla, bazen siyasi bakışlarımızla vs. vs…

Öncelikle şunu söylemek gerekir; farkında olmamana ve iyi niyetle düşünmene rağmen bu mantık bu sitenin temel duruşunun karşısında yer alıyor. Engelliliğe ayırımcı gözle bakıyor ve engelsiz olmayı yüceltiyor. Engellilere uygulanan ayırımcılığı sosyokültürel konumdan çıkartarak -bir zamanlar Nazilerin yaptığı gibi- tıbbi ya da bilimsel bir temele oturtuyor. Üstelik ötenazi isteyenlerin çoğunluğunun çektiği acıların ruhsal olduğunu atlıyor. Kısaca engellilere tıbbi olarak yapacak birşey kalmadıysa artık ötenazi isteyebilir gözüyle bakıyor. Bu gözle bakmayanları da neredeyse "çirkin" olarak nitelendiriyor.
"Yazıık, acı çekmesin, vuralım" temelinde, bana göre çok acımasız bir yaklaşımla değerlendiriyor.


andante' Alıntı:
Ölme eylemi bazı anlarda günah olacak, bazı anlarda kutsal sayılacak. Bu bana çelişki gibi geliyor

Böyle olmayan kaç tane eylem var? Kendi malından yediğin anlarda alın teri olarak kutsanıp, başkasından yediğinde hırsızlık olarak değerlendirilmiyor mu? Toplum bireyi kendi eşiyle yaşadığı beraberlikten sonra anne/baba olarak kutsayıp da komşusunun eşiyle yaşadığı anları günah saymıyor mu? Konumdan bağımsız eylem olur mu? Evrenin kuralı bu, Einstein'in görecelik teorisini duymadın mı? Hakikaten kafan epey karışık. :) :)


Aslında bu topiğin gidişinde başka topiklerdeki çok sayıdaki iletiden birkaçını buraya alarak bir başka çelişkiye dikkat çekmek istiyordum:

[url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=199184#199184' Alıntı:
bayke[/url]]..
Böyle bir şubat günü, artık kafasına sığmaz olan beynini karşı duvara yapıştırmıştı İrfan...
Tüm engellilerin yaşadığı sorunlara benzer sorunlar yaşayan bu arkadaşımın engeli neydi ?
[url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=199195#199195' Alıntı:
OturanBoğa[/url]]
Yani sakat olmak kendi başına kişiye hiç bir sorun yaratmazken, toplumsal tutum ve tercihler sebebiyle sakatlar herkes gibi YAŞAYAMAMAKTADIR.
O dağ gibi İrfan kardşim de farklı olmanın bedelini ödedi işte... Farklıysan, ya sana biçilen rolü oynayacaksın, ya da...
OturanBoğa' Alıntı:
Mutlaka çevresel unsurlar doğurur o duyguyu....olaylarla/yaşamla başedememe korkusunu...

Neden bu anlarda OturanBoğa ötenazi hakkından bahsetmedi? Çünkü zihninin bir yanında -hemen hepimiz gibi- o da daha önce yazdıklarım doğrultusunda düşünüyordu: İnsana dayanılmaz acıyı veren kronik engel değildir, normal olanın -andante'nin yukarıdaki alıntısında görüldüğü gibi- engelsizlik olarak düşünüldüğü bir toplumda engelli olmaktır:

[url=http://www.engelliler.biz/forum/viewtopic.php?p=153912#153912' Alıntı:
neptune[/url]]Kişi kendisini bizim belki de hiç anlayamayacağımız kadar çaresiz hissetmektedir. Başka bir tercih yapamamaktadır, artık tercih isteği değil çok güçlü bir psikopatolojik zorunluluk hissetmektedir. İnsanca olan sosyal ve/veya tıbbi tedavi ve destek ile kişinin bu çaresizliğini ortadan kaldırmak veya katlanılabilir düzeye çekmektir, ona ötenazi veya intihar hakkı vererek kaderini desteklemek değil.

Hemen arkasından OturanBoğa'nın itirazını engellemek için şunu da yeniden yazayım; insanlara ötenazi hakkını verirken ayırımcılık yapamassınız;

OturanBoğa' Alıntı:
Şunu değerlendirir misiniz lütfen: "Benim dini inancım gereği kimse ötenazi yapamaz. Bence ötenazi günah ve benim çoğunlukta/güçlü olduğum toplumda/devlette herkes benim kriterlerime uymak zorunda. Senin, yani ötenazi isteyenin ne istediği ya da neye inanıp inanmadığı umurumda değil. Acıyı çekeceksin ve ölmek için dua edeceksin"

Eğer bu söylem teorik ve pratik olarak olumlanırsa, bu, güçlü olanın güçsüz olana tahakkümü değil midir?

Şöyle değiştirelim mi:
Şunu değerlendirir misiniz lütfen: "Benim sosyokültürel görüşüm gereği bence ağır olarak değerlendirilen engelliler dışında kimse ötenazi yapamaz. Bence sadece benim kriterlerimdeki engelliler acı çekebilir ve benim çoğunlukta/güçlü olduğum toplumda/devlette herkes benim kriterlerime uymak zorunda. Senin, yani ötenazi isteyenin ne istediği ya da neye inanıp inanmadığı umurumda değil. Acıyı çekeceksin ve ölmek için dua edeceksin"

Eğer bu söylem teorik ve pratik olarak olumlanırsa, bu, güçlü olanın güçsüz olana tahakkümü değil midir?


Yani "senin engelin çok", "seninki az" hatta "sende engel yok" diyemezsiniz. Zira engele bağlı çekilen acılar subjektiftir. Ayrıca bu hakkı ağır engellilere tanıdığınızda da, içinde bulundukları özel konumdan ötürü onlara daha da belirgin ayırımcılık yapmış, zira ötenaziyi onlar için normalleştirmiş olursunuz.


kuyucak' Alıntı:
Canım dediğim, aşkım dediğim, anam-babam gibi sevdiğim insanların DURU DÜŞÜNCESİ karşısında hiç ufak hesaplara girmem.. Bedeli burada hapisse, ötede cehennemse eyvallah derim..

Yani farkında olmadan diğer topiklerde de söylediğiniz gibi çaresiz olanlar "DURU DÜŞÜNCE" ile ötenaziyi talep etmemektedir. O halde hem "DURU DÜŞÜNCE" temelinde hem de yukarıda söylediğim gibi toplumda ayırımcılığa neden olmamak için ötenazi hakkını engelli özelinden çıkartarak toplum genelinde de savunmanız gerekir. Örneğin kafanızda şöyle bir dünya hayal edin; her mahallede bir "sonlandırma merkezi" var, insanlar bunu istediklerinde gidip görevliye kendilerini öldürtebiliyorlar. Kapısının önünde bilinçi kararlarını vermiş yaşlı dedelerinin koluna girip "uyutmaya" götüren gençler sıra bekliyorlar. Bir anne, zihinsel engelli çocuğunun elinden tutarak içeriye giriyor. Tabii istenildiğinde bu merkezler evlere servis de yapıyor. Sizde onay verdiğiniz böyle bir toplumun parçası olmak nasıl duygular uyandırıyor? Farkında olmasanız da ötenaziyi hak kabul ettiğinizde asıl savunduğunuz bu tür bir toplum.

kuyucak' Alıntı:
Bedeli burada hapisse, ötede cehennemse eyvallah derim..

Ama hiç olmassa toplumu bu işe ortak etmeyin. :(

Selamlar. :)
 
Vallahi Neptün, ne yalan söyleyeyim;

“” aaa ne diyor bu yaaa “nidalarıyla okuduğum bir yazı oldu senin ki.Dürüst olmam gerekirse şaşırdım. Ve beni bir hayli güldürdün.

Aslında açıklama yapmam bile şu aşamada yersiz görülüyor bana göre ama bir yazı bu kadar ters anlaşılır, cidden tarihe geçecek bir yorum oldu senin ki.

Sevgili mezopotamyalı bir cümle kurmuş;


Evet,ölüm kaçınılmazdır.Ama bazıları ölürken bile güzeldir.Öldükten sonra da güzeldir. Ama ölüm çirkindir...

Ölümün soğukluğundan söz etmek istemiş aslında. Ölümün kendisinin insanı ürperten ve sevimsiz yanından söz etmiş. Yanılmıyorum değil mi mezopotamyalı: Sana göre ölüm başlı başına kötü bir olay….

Ben ise, ölümü çirkin bulmuyorum. Benim için ölüm gerçeği barındırdığından ve gerçeklerin güzel olduğuyla ilgili bir düşünceyi savunduğumdan ölüm çirkin değil.

Ve yine, bu cümleden yola çıkarak, öldükten sonra bile güzeldir diyor arkadaşım. Bunun üzerine de ben vatanı savunurken paramparça olmuş bir insanımız çirkinmidir diye soruyorum.Ve kaçırdığın şehitlik üzerine bir sürü düşünce var orada.

Bana göre çirkin değildir o paramparça olmuş beden. Öylesine yanlış tarafından almışsın ki!!!

Çirkin nedir diye soruyorum ve cevap bekliyorum. Sana göre hangisidir? Sen cevap verdin mi?

Bu sebeple canımcım, konunun anafikrini ortaya koymadan halk değimiyle yırtık dondan çıkar gibi alıntıların anlamsız yerlerinden alıntılanmasıyla kes yapıştır biçimiyle basit bir hale getirmen açıkcası biraz saygısızlıktır.

Ve yine canımcım;

İkinci yaptığın alıntı tam bir felakettttttttt. Yorumun açısından tabii.

Çünkü sen de beni saçmalayanlar ve durumu anlamayanlar gurubunun içersine değişik bir yoldan sokuyorsun bu şekliyle.

Böyle olmayan kaç tane eylem var? Kendi malından yediğin anlarda alın teri olarak kutsanıp, başkasından yediğinde hırsızlık olarak değerlendirilmiyor mu? Toplum bireyi kendi eşiyle yaşadığı beraberlikten sonra anne/baba olarak kutsayıp da komşusunun eşiyle yaşadığı anları günah saymıyor mu? Konumdan bağımsız eylem olur mu? Evrenin kuralı bu, Einstein'in görecelik teorisini duymadın mı? Hakikaten kafan epey karışık.

Ve canımcım bu paragrafına söyleyecek bir şey bulamıyorum. En çok güldüğüm yer burası oldu inan bana..


Bir çok defalar söylediğim gibi kişinin ölümü seçme özgürlüğü vardır.

Yaşamı düşünemeyeceğiniz kadar ciddiye alıyor ve ilk görevim yaşamaktır diyorum. Kişi kendini bunun dışında görüyor ve yaşam ona ağır geliyorsa ne adına olursa olsun, yaşamını sonlandırabilme hakkına sahiptir. İntihar mı , kabul, sadeceonun için üzülür ama seçimine saygı duyarım.Kınama hakkına sahip değilim, ben o kişi olamam asla çünkü.

Kişi kendisi için de sevdikleri içinde kendi elleriyle yapamadığı yaşamdan kopma eylemini yani ölümü, tıbbın çaresiz kaldığı noktalarda isteyebilme hakkına sahip olmalıdır. Bunun engelle yada engelsizlikle hiç alakası yoktur benim için.Daha önceki sayfalarda benim bu konu da bir de vasiyetim var. Kaçırmışsın sanırım.

Kısacası canımcım, olaya yani burada tartışılan konuya engellilik yada engelsizliklik penceresinden hiç bakmadım. Tıpkı diğer konularda olduğu gibi. Böyle algılanmıyorsa, valla şu aşamada yapacak bir şeyim yok.
:D

Ve son olarak; tam anlamıyla ölümün kendisiyle ilgili olarak Epikürcü bir yaklaşımı son derece kendime yakın buluyorum.

Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum...

Eğer ben yoksam, hangi anlamda olursa olsun, ölüm tarihimi belirlemek istiyorum, bu hakkımın olmasını istiyorum yasal olarak, bu kadar basit...
 
Ama ben 'sakat olmak ölümü istemek için bir gerekçedir' demiyorum ki neptune. Ötenazi derken, fiziksel bir sebeple kendini öldüremeyen kişilerin (bu ister sakat olur, ister hasta, ister şu-bu, hiç fark etmez) ölme isteklerinin başkalarınca (tabii hukuki bir zeminde) karşılanmasını kastediyorum.
Ve ekliyorum, intihar edecek olan kişinin zaten ölmek için birilerine ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla intihardan bahsederken, ötenazi hakkından bahsetmem saçma olurdu. İntiharın sosyolojik ve psikolojik arkaplanını elbette konuşalım ve o zemini ortadan kaldırmak için gereken her şeyi yapalım. Yani elbette kimse intiharın eşiğine gelmesin. Onlara mutlu olacakları yaşamı sunabilsin toplum... Ama ötenazi öyle mi? iş yaşamında yediği kazıktan, aşkına karşılık bulamamaktan, okulda başarısız olmaktan, ailesiyle iletişim kuramamaktan, ne bilim işte yüzlerce sebepten dolayı intihat düşüncesi belirir insanın zihninde. Elbette bunları ortadan kaldırmak ve o kişiyi yaşatmanın yollarını aramak gerek. Ama işte son kertede intihara karar veren kişi kimseye sormadan-etmeden çekip gidiveriyor. Ne topluma, ne devlete ne de ikinci kişilere söz hakkı kalmıyor! Yani kişi ölüp gitme hakkını kendisi kullanabiliyor. Fakat ötenazi öyle mi? Ötenazide kişi ölme eylemini gerçekleştiremiyor. Kendince yaşadığı acılar var, onların ortadan kaldırılamadığını ve o yükü taşıyamadığını düşünüyor ve ölmek/intihar için yani kendi bedenine hükmedebilmek için yardım istiyor. Burada da yaşaması için her şeyi yapılmalı tabii. Ama son karar (tıpkı intihardaki gibi) kişinin kendisine ait olmalı.
Burada nasıl bir ayrımcılık yapıyorum anlamadım?

Ölmenin-öldürmenin her ne adına olursa olsun kutsanması ise bana külliyen saçma geliyor. Hele savaşlar yoluyla yapılanlar... "Bu düşman", diyorlar bana, sonra dönüp karşıdaki birine de "o düşman" diyorlar. Ben onu öldürünce kahraman, o beni öldürünce şehit oluyorum. O da aynı şekilde, beni öldürünce kahraman, ölünce şehit oluyor :) Ver gazı... Ölüm, ister vatan denilen şey, ister din denilen şey, isterse de başka bir "kutsal" için olsun, bence anlamsız ve suçtur. Ve ölmeyi-öldürmeyi kutsayan her şey de aynı derecede suçludur. Ayrıca bunların hepsi kurgulanan değer yargılarıdır. Bugün kutsal sayılan her ama her her her her her her şey tarihin bir sayfasında karşımıza çıkartılan kavramlardı. Bir zamanlar tanrı yoktu, devlet yoktu, aile yoktu, "medeniyet" yoktu... Çok değil, 50 sene sonra da bugün kutsal sayılan çeyler olmayacak! Ve bugün kutsalınız adına öldürdüğünüz kişilerin hayaletleri yarın karşınıza çıkıp, "bu mudur" diye soracaklar.
Neyse, bu konu çok alakasız, o sebeple ötenaziden uzaklaşmamak adına bununla ilgili başka mesaj yazmayacağım :)
 
Kardeşim Neptün herkesi yanlış anlayarak tarihi bir rekor kırdın..Benim bildiğim
sen herkesi doğru anlayıp, kendi doğrularını koyardın masaya..Baktım da ben
dahil herkes ''hoppala'' diyor..Duru düşünce diyorum, sen zihinsel engelli annenin
çocuğu adına kararından bahsediyorsun..Ben sadece acılara son vermek olmayabilir, karşı çıkışta olabilir diyorum, sen sadece engelliler için değil tüm toplum için istemelisin diyorsun..Evet öyle istiyorum zaten..

Gelirken seçme hakkımız yoktu..Yaşarken yada giderken bir hakkımız olsun diyorum..
 
ötenazi üzerine çeşitli araştırmalarda yaptığım için konuya yabancı sayılmam. üzerine günerlce konuşulabilecek bir konu. arkadaşlar zaten fazlasıyla olayı irdelemişler. ben olaya farklı abir açıdan bakmak istiyorum...

ötenazide kabaca 4 taraf var.
a)ötenazi isteyen kişi
b)kişinin ailesi ve çevresi(toplum)
c) devlet-hukuk
d)tanrı inancı...ben hakkımı d şıkkı üzerine kullanacağım...

dünyaya engelli bir birey olarak gelmek istermiydim...tabikide hayır. buna itiraz hakkım oldu mu...olmadı...olayın buraya kadar olan bölümünde haksızlık olduğunu düşünüyorum. (yaratıcının haksızlık yapmayacağını düşünen varsa burada bana nedenlerini açıklasın...)

çocukluk dönemi. o dönemde çektiklerim çok acıydı. keç kez ölmek istediğimi bir ben bilirim. tabikide bu isteğim ailem çevrem toplum devlet ve en önemlisi tanrı tarafından kabül edilebilir değildi. içlerinde en çok korktuğum Allah'tı... oysaki tüm bunları başlatan da Allah'ın ta kendisiydi...burada da haksızlık olduunu düşünüyorum...

hayatım üzerine benim isteğim dışımda kararlar verilmeye devam ediyor... 18 yaşını da geçtim..ölüm isteğimde kararlıyım...dinsel inancıma göre akıl sahibide sayılıyorum. artık kararlarımın bağlayıcılığı var... ve elbette bu istek dini inançlarımla da ters düşmekte...yine başarısız oluyorum...oysaki akıl sahibi birey olarak bu kararı vermekte özgür olmalıydım...burada da haksızlık olduğunu düşünüyorum...

daha kaç yıl yaşarım bilemiyorum ama ecelim kendi siteğiyle gelmediği müddetçe ölmeyi başaramayacağım açık... intahar etmek de bir yol... ama bunu başaracak güce sahip olmayanlar için ne yapılabilir???

kısacası Allah inancı olan birisiyim...zaten bu inancın verdiği güçle bunları söyleyebildiğime inanıyorum... ahirette hesaba çekileceğimiz söyleniyor...çeksinler bakalım ama şunuda belirteyim ki benimde soracak bir hesabım var...bu hakkı verecekler mi..bilemiyorum..ama yinede denemeye değer...

yaşama hakkını kendimiz kazanmadık ki ölüm hakkınıda biz kendiliğimizden elde edelim... bizim adımıza her zaman karar verenler çıkacaktır...buna ses çıkarmamak içten değil ama bu seferde isyankar oluyorsun ve yine cezalandırılmakla(cehennemde yanmakla vb....) tehdit ediliyorsun...

ben ötenaziye izin vermeyen aile toplum hukuk yapısı vb... olgulara kulak asacak birisi değilim... beni en çok düşündüren ve düşünmeye sevk eden, adaletinden şüphe duyulmayan yüce yaratıcının olaya nasıl yaklaştığı... madem o başlattı,,pektabikide o son verecek... inanın sonunu görmekten başka bi niyetim yok... biz engellileri (ötenazi istiyor olsun olmasın) nasıl bir ""bahane"" veya ""mükafat"" bekliyor...çok merak ediyorum...

"SANA BAHŞETTİĞİMİZ HAYATI BİZİM İSTEDİĞİMİZ GİBİ
a)YAŞADIN...
b)YAŞAYAMADIN..
VE İŞTE BUNU HAKETTİN..."

son sözüm.....

"haketmediklerimi bana vermekte fazlasıyla cömert olan bu hayatın, bana hakettiklerimi vermekte ne kadar dürüst olacağını tahmin etmek hiçte zor değil..."
 
Sevgili Arkadaşlar,
Cevap hakkı doğmadığı sürece bu konuyla ilgili son yorumum olacak.Zira sizi takip etmek,yorum yazmaktan daha keyifli...

Sevgili andante,
Ölümle ilgili kurmuş olduğum cümleyi doğru anlamışsınız ve ben dönüp perçin yapmayı istemedim.Evet yanılmıyorsunuz.Bu benim gerçeğim.Sizin gereğinize de düşüncelerinize de saygı duyuyorum.Hele de yaşamış olduğunuz bazı gerçekleri yazdıktan sonra size hak vermemek elde değil.Burda bir AMA kullanmadan geçemiycem.Bu AMA yı karşı çıkış olarak görmeyin sadece kişisel düşüncem. Deneyimle öğrenemeyeceğimiz bir kavramdır "ölüm"...Biz sadece ölümün çevremizde ve bizde uyandırdığı intibalarla hareket ediyoruz.Aslında nedir,ne değildir kimse bilmiyor.Ölümü çirkin bulma nedenim.Ondaki bu kocaman soğukluk ve "bilinmezlik" Ben bilmediğim şeylerden korkarım.

Bir de üzerimde yapış yapış bir duygusallık vardır ki,mantıklı kararlar o yapışkanlığa yapışır ve hareket edemez.Bırakın bir insanın ölümüyle ilgili son kararı vermeyi,bir haşeratı bile öldürmem gerekirken çok düşünürüm.Onun taşıdığı canla benim taşıdığım can aynı diye düşünür,kendimi vicdanımla başbaşa bırakırım.(Aman ha burdan vicdansızsınız gibi bir itham yaptığımı düşünmeyin.) En basitinden geçen hafta temizlik yaparken açık unuttuğum balkon kapısından giren fındık faresi benim hayati kararlar alamayacağımı gösterdi.:) Bu hayvanı evden çıkarana kadar akla karayı seçtim.Hatta beraber yaşamak zorunda kaldığımız üç gün üç gece boyunca ona isim bile taktım. ŞELPE...:) Bana önerilen zehir ya da kapan gibi önerileri adil olmadığı için reddettim.En sonunda kendim ve şelpe için bir ihtimal kurtulma şansı olduğuna inandığım bir yol buldum.Yapışkan...:) Şelpe kuyruğundan yakalandı.Onu doğayla başbaşa bıraktım.Birçoğuna tiksindirici gelen bu hayvanın bile ölmesine gönlüm rıza göstermedi.Dedim ya;ben duygusal bir insanım.Ben iflah olmam.Ben dibine kadar acı çeker,dibine kadar acı çektiririm.Bu konuda hem bencil hem de zalimim.Olaylar ve durumlar karşısında aldığım konum bu..."Bir insanı anlamak" gözüyle değerlendirmenizi istiyorum yazdıklarımı...

İntiharla ötanaziyi birbirinden farklı görmüyorum.İkisi de "kişinin kendine merhamet etmesidir" bana göre. Bu düşünce beynimde yerini alırken arkasından bir soru patlak veriyor."Tanrıdan daha mı merhametlisin?" Bu soruya anında cevap veriyor ruhum...Hayır...

muhabbetle...
 
Sevgili mezopotamyalı...

Yahu canımcım o kadar güzel yazmışsın ki yazını sana teşekkür etmek istiyorum.

Herkes bir konu da düşüncesini ortaya koyarken dünyaya bakış açısıyla doğru orantılı bir değerlendirme yapar. Bu sebeple bizler tartışırken bu pencereyi yok sayma üzerine bir dünya görüşümüz olduğundan kırıp döküyoruz birbirimizi.

Bu konuya karşı oluşunun altındaki sana ait son derece doğru ve gerçek bilgilerinle yorumunu ortaya koyarken karşındakini de red etmeyen tarzın son derece sağlıklı bir yaklaşım.

Ne ben sen gibi düşünebilirim, ne de sen benim gibi düşünebilirsin. Düşünmek zorunda da değiliz.

Son derece sağ duyulu kendini ortaya koyarken karşındakini de kabul edebilen mantığının önünde saygıyla eğiliyorum.
 
kuyucak' Alıntı:
Kardeşim Neptün herkesi yanlış anlayarak tarihi bir rekor kırdın..
Neden bana öyle gelmiyor? Dur bir kez daha çıkış noktalarımı daha belirginleştirerek anlatayım.



Hayatın bir gerçeği olduğunu düşündüğü ve bu yüzden mutlak çirkin olarak kabul etmediği ölüme, andante, nitelik veya nicelik bağlamında anlamı insanların yüklediğini, üstelik eyleme ve koşullara göre de bu anlamın değişebildiğini söylüyor. Aynı zamanda da:
andante' Alıntı:
Eğer ülkemizde ötenazi olsaydı inanın o çok sevdiğim babamı bu acısından kurtarırdım. Çünkü bu şekliyle yaşamaya asla layık değildi....ölümde şerefli olsun kardeşim, insanca olsun.
Bazı durumlarda yaşamanın insanlık dışı olduğunu söylüyor. Yani bu durumda yaşamak insanlık dışı (ya da çirkin), ölüm ise şeref (ya da güzel) oluyor. Doğal olarak bunun yani ötenazinin karşısında olanlar ise insanlık dışı (ya da çirkin) bir yaşamdan sorumlu oluyor.

Üstelik kendisinin bu şekilde "yaşam" kavramına yaptığı farklılaştırmayı ölüm için bir başkası yaparken; intihar, ötenazi, şehitlik gibi kavramlardan ölüm eyleminin içinde bulunduğu koşullara, farklı kültürlere göre değişik nitelikler kazanmasını eleştirirken, -yargılamadan, bir gözlem olarak- herşeyin görece olduğunu; ışığın bile karanlık karşısında, rengin bile yansıdığı yüzey bağlamında tanımlanabildiği gibi; sadece bizim mahallenin değil, evrenin bile bu görece kurallara, kültürlere göre anlam kazandığını ifade etmeme çok güldüğünü söylüyor.

andante' Alıntı:
2)* Ötanazi hangi koşullarda talep edilebilir?
Kesinlikle tıbbın hiç bir şekilde cevap veremeyeceği ve hastanın tüm hayatına acı veren bir yaşam biçimi söz konusuysa.....
Aynı bizler, tıbbı olarak yapılabilecek her şeyin bittiği anda, kişinin acı çekmesini göze alarakta yapanlarız.
Aynı zamanda da kendine göre tıbbi bir çerçeve çizerek, ancak bu çerçevenin içindekilere ötenazinin uygulanabileceğini söylüyor. İşte bu şekilde engellilerin uğradığı sosyokültürel ayırımcılığı kendi bakışı doğrultusunda bilimsel bir temele oturtuyor.


OturanBoğa' Alıntı:
Burada nasıl bir ayrımcılık yapıyorum anlamadım?
Zira OturanBoğa'ya da yazdığım gibi yalnızca -ağır- engellilere ötenazi hakkı tanınması ve bunun tıbbi temele oturtulması aslında -ağır- engelliler için pozitif değil negatif bir ayırımcılıktır; zira bu hak tanındığında, -ağır- engelli kesimin kendilerine ve topluma yük olduğu düşüncesi ve ölümü seçebilecek olmaları kamu vicdanında normalleştirilecek, hatta süreç içinde hem kendileri hem de toplum için olumlu görülecektir.


neptune' Alıntı:
Bence intiharla iradi ötenazi arasında bir çizgi yok.
Zira ötenazi kişinin muktedir olmadığı intihar eylemini toplumun gerçekleştirmesidir. Ayrıca neden bunu özellikle quadroplejiler için düşünüyorsunuz ki? Bir quadropleji fiziksel olarak buna muktedir olamayabilir, ya kişi ruhsal olarak muktedir değilse? Yani hem istiyor hem de korkuyorsa? Ötenaziyi pozitif hak olarak gördüğümüzde burada yine ayırımcılığa gelmiyor muyuz? Yine bunu pozitif hak olarak gördüğümüzde neden sadece ağır engel? Hafif engel de, hatta kimi zaman parasızlık da kişinin kendisini çaresiz hissetmesine neden olabilir. Kişi kolay ve acısız bir yolla, toplumun ve kendi vicdanının kabul etmiş olduğu bir yolla huzur içinde acılarını dindirebilir. Ötenazi hakkını bunlara vermeyerek neden ayırımcılık yapıyorsunuz ki? OturanBoğa bunlar için
OturanBoğa' Alıntı:
Ve ekliyorum, intihar edecek olan kişinin zaten ölmek için birilerine ihtiyacı yoktur...Ötenazi derken, fiziksel bir sebeple kendini öldüremeyen kişilerin (bu ister sakat olur, ister hasta, ister şu-bu, hiç fark etmez) ölme isteklerinin başkalarınca (tabii hukuki bir zeminde) karşılanmasını kastediyorum...
dediğinde de zaten ötenazi ile intiharın arasında bir fark olmadığını kendisi de söylemiş oluyor.

O halde neden ötenazi isteğine saygı ile yaklaşırken intihar isteğine aynı saygı ile yaklaşmadığını, bu çelişkisini soruyordum.

Yine dediğim gibi, benim negatif ayırımcılık olarak gördüğüm ötenaziyi toplum bir "hak" olarak gördüğünde; kurulu düzene, çoğunluğun kültürüne uymayanlar için bu hakkın normalleşmesi, yasallaşması ve vicdan kazanması -andante'nin şimdiden yaptığı gibi- aykırı :!: kişinin ve toplumun ötenaziyi giderek şerefli bir ölüm olarak görmesine ve bizi yukarıda yazdığım düzene götürecektir:

neptune' Alıntı:
Örneğin kafanızda şöyle bir dünya hayal edin; her mahallede bir "sonlandırma merkezi" var, insanlar bunu istediklerinde gidip görevliye kendilerini öldürtebiliyorlar. Kapısının önünde bilinçi kararlarını vermiş yaşlı dedelerinin koluna girip "uyutmaya" götüren gençler sıra bekliyorlar. Bir anne, zihinsel engelli çocuğunun elinden tutarak içeriye giriyor. Tabii istenildiğinde bu merkezler evlere servis de yapıyor.

İşte artık aykırı olanlara ayırımcılığın en üst düzeyi yasallaşmış ve toplum vicdanında onanmıştır. :(



kuyucak' Alıntı:
Duru düşünce diyorum, sen zihinsel engelli annenin
çocuğu adına kararından bahsediyorsun..
Yazının içeriğinde kişilere özel mesajlar yanında genel mesajlar, sentezler de var. Bunun analizini yapabiliyor olmalıydın. :) Zihinsel engelli oradaki unsurlardan birisi. Ötenaziyi "hak" olarak gördüğünde toplumun gideceği yönün içinde yer alıyor. Ama eğer istersen sen o kısmı yine de kabul etme; ayırımcılıktan yakınırken zihinsel engellilere ayırımcılıkta bulun:
kuyucak' Alıntı:
sen sadece engelliler için değil tüm toplum için istemelisin diyorsun..Evet öyle istiyorum zaten..
Herkes bu sözde haktan :!: yararlanabilirken onlar zihinsel engelli diye insan sayılmayacak mı?
 
Çekinceleri sıralamaya başladık mı asıl konu ortadan kayboluyor..Anayasamıza ''Amayasa'' demekki gibi birşey
sizin sıraladıklarınız..Anlıyorum sizin anlatmak istediklerinizi..Bu başlarsa, nerde başlayıp nerede biteceği
belli olmayan bir çığa dönüşebilir diyorsunuz..Hatta bunu toplum, sizin adınıza, sizden isteyebilir diyorsunuz.
Cinayet sayılacak kararlara bıçak sırtıdır diyorsunuz..

Bende diyorum ki; Bu salt benim olan, tek benim olan, evrende bütün olarak,katıksız sahip olduğum tek şey olan yaşama
yada yaşamamak hakkıma karışmak olmaz mı bunlar ? Burada sadece yardım etmek mi sebep oluyor yukarıda
saydığınız çekincelere sebep? Ayrıca beslenmeyi, tedaviyi, bakımı red etmekte bir çeşit ötenazi değilmidir ki zaten?
Daha bir acıtıcı olmaz mı, bu şekli ötenazinin?

Elbette sizin çekincelerinize saygı duyuyorum..Onların bir şekilde tartışılması gerekir..Ama özde, temelde karşı
çıkılmalı mı yoksa desteklenmeli mi? Örneğin siz bana yardım edermiydiniz, duru düşüncemi gördükten sonra?
Yoksa, senin günahların çok, çok yorgan yırtmalısın mı derdin?

Anadolu'da bu acılara, günahları çokmuş derler neptün kardeşim.. Oysa ben dalga geçerek, ıslık çalarak, hatta bir
bira içerek ölmek istiyorum..Karşı çıkış, çaresizliğe küfür, bana göre en güzel bu şekilde olur..
Doğayı altetmek, laneti yenmek zorlaşırsa, hızlandırmak sadece benim ki..Ayrıca merak etme,uzun süre buralardayım..
Seni bu yükün altına sokmaya şimdilik niyetli değilim yani..
 
Yahu canımcım kaçırdığın nokta nedir biliyormusun?

Ne adına olursa olsun bir bireyin “ölme hakkı” nın olup olmadığı durumu.Bir insan yaşamayı red etme hakkına sahipmidir?

İki yanıt verilebilir bu anlamda.

Hayır, yoktur denir,

Evet ,vardır denir.

İkisine de verilecek cevabın neden leri olmak zorundadır.

Geç benim, senin onun yanıtlarını…. Bir birey yaşamayı istemediğine karar verdiği noktada “hayır “ senin bunu düşünme ve isteme hakkın yoktur dediğimizde hangi durumda oluruz sence? Ve o kişinin bunu istediği halde verdiğimiz hayır yanıtında düştüğü duygu ve düşünce boyutu ne olabilir?

Ölüm hakkının yaşadıklarımızdan dolayı yola çıkarak ortaya konulmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunun bir bireysel seçim olduğunu düşünüyorum aslında.

Yaşamak eylemini de doğal olarak iyi irdelemek gerekiyor ister istemez.Yaşamak nedir sorusuna verilecek cevap ta ister istemez çeşitlilik gösterecektir. Doğumla ölüm arasındaki çizgide kişilere ait düşünceler ister istemez gelgitler gösterecektir. Bazen toplum yönlendirecektir verilecek cevabı, bazen şu bazen bu.

Bu çizgide yaşayan bireyin tek gerçeğimiz olan “ölüm “ ü tarih olarak belirleme hakkı var mı yok mu?

Şu anda ve kendimi bildiğim andan itibaren ben yaşamaya salt biyolojik bir canlı gibi yaşamın içinin boşaltılmadığı durumlar olarak ele alıyorum.

O yaşamın içi boşaltıldıysa, ne adına olursa olsun, o kişi sadece nefes alıp veriyordur.Ve seçimi ölüm ün belirlenmesiyle olacaktır.

Doğal olarak hiçbir sakatlığı olmadığı halde, niye sadece sakatlar olarak ele alınıyor bu konu hala anlayabilmiş değilim, içi boşaltılmış yaşamı red edip o kişi ölümü seçebilir. Bunu kendi özgür iradesiyle yapabilme durumu varsa bu bir intihardır zaten.Bunu sakatta yapabilir, sakat olmayanda...

Kim engelleyebilir intiharı.. Nedenlerini azaltabilir kuşkusuz. Ama emin olun en en ennnnnnnn harika toplumlarda bile söz konusu bireyse, yaşamının içinde bir hayat belirtisi göremiyorsa yinede bu seçimi yapacaktır..

Kişinin bunu yapamama durumunda ise ötenaziye ihtiyaç duyulur. Nasıl olursa olsun bunu tartışmak niyetinde değilim. Olaya sadece kişisel haklar açısından bakıyorum ve kişinin ölümü seçebilme hakkını savunuyorum.İster sakat olsun, ister olmasın hiç bir ayrım yapmadan.

İnsanları seçimleri nedeniyle kınamak yada yadırgamak olagandır. Bu şaşırtıcı değil benim için.Ve ötenaziyi isteyen ve onaylayan birine bu hakkı tanımamak onu hiç yerine koymaktır diye düşünüyorum.Buna hakkımız var mı?

Ve sevgili Neptün bazı cümlelerimi alıntı yaparken kaçırdıkların var.

Evet birine bağımlı olmaktan hiç söz etmiyorum ben. Birine bağımlı olmak bir onursuzluk değildir. Herkes bir şekilde birine bağımlıdır. Ama ne adına olursa olsun ne kadar bağımlı olursa olsun kendisine ait bir bağımsızlığı da vardır insanoğlunun.

Ben babamla ilgili durumu anlatmaya çalışırken bu cümleyi kullanmışım.Babam sakat değildi.Ama hastalığı süresince içi tamamiyle boşaltılmış bir durumda yaşamaya devam etmek zorunda kaldı. Hastalığı yaşamının içini boşalttı çok iyi anlayabileceğin gibi.

Ve onun ne kadar acı çektiğini biliyorum. Fiziksel acıdan hiç söz etmiyorum.Ve onu ölüm yakaladığında ölüm çok güzeldi inan bana. Çünkü yanındaydım ölüm anına geçişine tanık oldum. Yüzündeki bir anlık boğuşmanın geçmesinden sonraki hafif tebessümü hala hatırlıyorum. Ama iki yıl boyunca yaşadıklarıyla hak etmediği bir süreç yaşadı. Orada ölümden söz ederken bunu söylüyorum. Çünkü iki yıl ölüydü …Mecazi anlamda bir kelime orada ölüm, gerçek ölüm bir anlık bir şey ve gerçekten çok güzel olması gerektiğinde...

Şimdi bu hastalıkta bireyin kendine ait tüm olguların yok olduğu bir mekan düşünün kendi bedeninde. Yanındakiler yabancı, onlar sadece bir silüet.. Kendisi kim, onun farkında bile değil.Kendini bilememek, ne olduğunu, ne yaptığını bilememek, sadece geçen zaman süresince kocaman bir boşlukta dolanmak sizce ne kadar kolaydır.?

Gerçekte daha önce de söylediğim gibi yaşayan bir ölüdür. Bitkisel hayatın çok daha farklı bir versiyonudur bu hastalık. Bunun yanında zaman zaman beynin küçülmesiyle birlikte, günde bir kaç yaş birden yaşlanır bu hastalıkta olanlar.Bu esnada fiziksel olarak duyulan acılarda vardır. Ya anlatılacak bir şey değil bu. Görmek lazım, yaşamak lazım bu hastalıkla beraber. Bizler sadece olaylara dışarıdan gözlerle baktığımız da her şey ne kadar kolay.

Kuşkusuz,olayları kendi cephemizden bakmayarak doğru bir zeminde oturtmak son derece doğal olan yoldur.Mantık bunu böyle göstermektedir. Beynimizin duygusal tarafıyla buna evet dediğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Tam tersine mantık tarafını kullanıyorum.

Bu hastalığın son dönemlerinde kelimelerini henüz kaybetmeyen babamdan zorlukla çıkan kelimeleri yazayım sizlere;

Ne.. ne oluyor bana.....

Ufffff... bennnn....hımmmmmmm

Lütfennnnn....

Buradaki beden dilini ve gözlerinin içinde beliren anlamı yakalamaya çalışmak ise o kadar zorki, aktarmak açısından. Kullandığı el onun eli değil, el nedir?... Kullandığı bacak onun bacağı değil, bacak nedir... elinde tuttuğu bu nesne de nedir, kaşık mı... kaşık nedirrrrr,bir ses geliyor bu ses nedirrrr, müzik miiii o da neeeeee....

Yediklerini yutamamak, ağzındakilerini çıkartmak, onlara bakmak, sağında solunda bir sürü insan yada ses varmış gibi hayali nesnelerden korkmak,daha buraya yazılamayack bir çok şey .....

Ölüm güzeldir. Olması gerektiğinde yaşamaktan çok daha kutsaldır. Ötenaziyi savunanlar aslında tüm insanoğlunun mutlak gerçeğini, yaşamın kutsallığı adına hastanın tarih belirtmesinden başka bir şey istemiyorlar.


Her yazdığım yazı da ölümü çirkin bulmadım. Buradan yaşamı çirkin bulduğum sonucuna da asla gidemezsin.Tam tersine ben bunları yazarken yaşamın kutsallığı adına yazdım, bunlar görmek isteyen gözler içindir .
 
tekrar tekrar benzeri şeyleri yazamayı gerek duymuyorum
ve sevgili andante'nin yorumlarına katılıyorum..
(ayrıca bir çok yorum zaman zaman çarpıtılmış.)
Bana göre de,
" AYAKTA ÖLMEK, DİZ ÜSTÜ YAŞAMAKTAN EVLADIR."
 
Arkadaşlar yazılarınızı yorumlarınızı okudum kimi arkadaşlar evet olmalı kimi arkadaşlarda hayır olmamalı demişler ben konun günlerce uzun uzun tartışılması gerektiğini düşünerek valla ne diyim çekimser kaldım yorumları okudum ve inanın 1 saat düşündüm ama gerçekten bir karara varamadım bence yaşamak güzel ama ağrısız sızısız yaşamak daha güzel tabiki İçimdeki Deniz filminide izlemedim ama bu saatten sonra izlemek isterim bence dediğim gibi bu konu çok hassas derin bir konu uzun uzun tartışılması gerek bence
 
bayan arkadasim demiski intihar veya otenazi dinimizce yasak kendi fikrini belirtmis belki bir imam cikar bir bulus yapar tum engeller kalkar boylece tum insanlar islami anlar !!! bu konulara dini hic karistirma bence acilar icinde hayat mucadelesi veren bir insanin gozu huzur dan umut dan baska birsey gorebilirmi hulasa olmekde bir haktir isteyen ozgurce olebilmelidir. esenlikler
 
Re: YASAYIN

Baştan beri belki benim ne kadar hayata karamsar baktıgımı düşünecek belkide karşı çıkacaksınız..
kendi düşünceme göre bence,ötenazi yasallaşmalı..

ÇÜNKÜ BU BİR İNTİHAR değil, kişi artık iyileşmeyeceğini, çaresiz oldugunu bildiği zaman bunu isteyecektir, istiyordur .
asıl olmaması gereken istemediği, halde bir insan zorla, yaşatılıp .
Acı - agrı - mutsuz ve muhtaç durumda acınası durumda yaşamak istemiyorsa buna karşı çıkılmamalıdır.

İNTİHAR la ÖTENAZİ aynı tutulmamalı biri çaresizlik, diğeri cehalet diye düşünmelidir...
SEVĞİLERLE ...
 
Re: YASAYIN

ötenazi intiharın değişik versiyonu bencede ikiside aynı ve ben karşıyım
 
bu filmi izlemiştim!.


ötenazi hakkı diye bir olguya karşıyım. çünkü zor olan engellerle, sıkıntılarla yaşamak değil, bütün çabanıza rağmen hakkkınızı alamamaktır. o hakların görmezden gelinmesi yok sayılmasıdır. ve ağır koşullarda yaşamak zorunda bırakılmanızdır. örnegin engellilik aynı zamanta 2022 ile alınan bir gelirlede yaşamak zorunluluğunu doğuruyor. hatta yapılan düzenlemelerle buna zorunlu bırakılıyoruz. engellik veya sağlık sorunları fakirliği ve fakirlikte imkansızlıkları getiriyor. bizler daha iyilşetirilmiş koşullarda yaşamalıyız. bunlar için mücadele etmeliyiz.
bu filmdeki karakter tamamıyla bir yatağa bağımlığı hertürlü ihtiyacında başkasına muhtaç bir kişiydi, ama hatırladığım kadarıyla birisine de aşık olmuştu, kısacası bu sağlık sorunu varken bile aşık olunabiliyorsa yaşamak için bir neden bulunabilir diye düşünüyorum. hem ötenazi ismi bana nazileri anımsatıyor, hiç sevmedim bu gibi isimleri!.
tekrarlamak istiyorum: aşk varsa, yaşanılasıca bir sebep de vardır!.
saygılar
 
yaşam mı?

Tıpben çözümsüzlük varsa,yaşam kadar da dogaldır ölüm hakkı.
 
BU CANI SEN KENDİNE VERMEDİĞİN GİBİ KENDİNDE ALAMAZSIN. YANİ SENİN ÖLÜM HAKKIN OLAMAZ. BU CANI ALLAH VERDİ ALLAH ALIR.
 
Üst Alt