ilk gençlik yıllarımda toplumun değişerek cağıl forma dönüşeceğine umudum tamdı. bundandır ki bi engelli cenin koşulsuz yaşamalıyı hararetle savunur hatta buna en umulmadık kişiyi bile ikna edebilirdim. fakat zamanla acıyla deneyimledim ki, ben dünyaya ütopik bakıyormuşum: gerçekte olanlarla (yani yasananlar) olması gereken (yani düşlenen kurgu) çok zıtmış. meğer bu değişime engel cehaletten de öte bencillik imiş. oysa cehaletin ilacı olan bilgiye nasılda güvenirdim. ama ya bencilliğin ilacı neydi?
benim bir ömür göz yaşlarım, ulaşılamayana, ötelenmeye ve örselenmeye kahroluşumu acıyarak seyreden bu iki yüzlü topluma bizleri kobay olarak sunmanın vebali ne olacak.
anne yerine göre çocuğu için koşulsuz ölen, adanandır: annelerimizden biliyoruz. öyleyse anneler ey bu iki yüzlü topluma bizleri doğurmamak günahsa (ki bence tam tersi) o halde o günahı ta başta evlatlarınız için yüklenerek bizleri bu yalana asla doğurmayın! bu sonsuz acıyı mümkünse ta başında önleyin!
diğer taraftan aileler açısından da bir söyleşimde şunu demişim: Aileler bir şey söylemek o kadar zor ki, yani ben hastane ortamında çalışan birey olarak, daha bu gün İlyas diye bir çocuk geldi, çok ağır bir vakaydı; konuşamıyor, duymuyor, görmüyor vs, yani başını dahi tutamıyor. Yani ben ailelere ne söyleyeyim, bütün yük ailelerin omzunda. Anne baba doktor olup da, bu nedenden parçalanmış aileler var. Bu noktada tıkanıyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum. Çünkü çalışan bir birey olarak benim bir ay yıllık iznim var. Benim annemin babamın neden yok? Beni yirmi gün bir yere bırakıp da, baş başa bir yere gidemiyorlar. Hasta olsalar hastaneye, hatta yakınlarının cenazesine gidemiyorlar. Bu kadar da olmaz, bence bunu hiçbir insan hakketmiyor! Hiçbir insan kendi evladını seviyor diye bu kadar cezalandırılmaz. Sevginin bedeli bu kadar ağır olamaz. Şimdi desem ki,çocuklarınızı okutun vs, yine bu yükü aileler çekecek! Hangi aile çocuğum okusun, bir yer gelsin, mürivetini göreyim vs istemez ki, ikincisi bir anne baba düşünün ki, benim evladım benden sonraya kalmasın diyor. Bunun için dua ediyor. Ama diğer taraftan, bağımsız çocuğu, kardeşleri için diyor ki, ben yaşarken evlat acısı görmeyim, Allah bana yaşatmasın diyor. Bu nasıl bir ikilem, bunu nasıl o aileye veya o engelliye, kardeşlerine yaşatabiliriz. Nasıl bu kadar derin bir uçurum yaratabiliriz. Nasıl bu hükümetler, bu devletler bunu görmezden gelebilir? İnsanın yüreğindeki bu derin çentik izini, bu derin, bu kanayan yarayı ve kimsenin de sarmayı düşünmediği, asla sarılamayan bir yarayı… Bu nasıl… Bu kadar mı görülmez bir olgu bu…
öyleyse en azından (engellinin kaliteli eşit yaşam hakkını geçtim) kürtaj ve sezeryanın günah olduğunu savunan devletimiz öncelikle ailelere ölünce çocuklarına bakacağının garantisini vererek projeler geliştirsin de görelim!
görmüyor musunuz ki, biz engellenenler İŞİN GERÇEĞİ ŞU BİZ YÜZDE 10 DOĞAL SEBEPLERLE ENGELLENİYORSAK YÜZDE 90 İNSANLARIN YAPTIĞI ENGELLERLE ENGELLENİYORUZ...
(ülemaya bunu da soru verin diyebileceği var mı?)