Vay be vefam,
Çok güzel bir öyküydü gerçekten...
Anılar, anılar neden hep tetikleyicidir ve hiç ummadığın bir anda seni alır götürür, kimbilir nerelere?.....
Zembereğinden boşalmış gibi bir kaç gündür bu efsunlu kentte ordan oraya savruluyorum.Trafik berbat, aynı anda tüm kentte başlayan onarım çalışmaları var. Adım adım gidiyorsun bu sebeple sokaklarda.Her tarafımız denizle çevrili de olsa bu efsunlu kentte bu ulaşımı daha güzel hale getirmek için neden fazla çaba yok diye düşündüm Eminönünden Kadıköy e gelirken bir vapur güvertesinde.
Deniz yolculuğunu seviyorum. Martıların bizlerle yarışmasını, ve attıkları kahkahaları da seviyorum. Ama galiba en çok bir İstanbul simidi ve çayı seviyorum.Karnım tıka basa dolu olmasına rağmen, yine de bir İstanbul simidi ve çay..... İşte dünün en güzel anlarından biri diye düşünüyordum.
Ama aceleci olmamak lazım bilirsiniz. Anlayamadığım, koyu renkler dağıldı mı bir o kadar güzel dağılıyor. Ve ardından sımsıcak renklere bırakıyor karanlığını.Sımsıcak renklerinde devam zamanı sınırlı. Bir karanlık, bir aydınlık diye geçiyor zaman.
İşte öyle bir gündeydim.Yani sıcak renklerimdeyim.
Henüz evime gelmiştim ki telefonun sesiyle irkildim. Çok sevdiğim bir arkadaşım sana bir süprizim var hemen Karaköy e gel diyordu.
"Yahu daha yeni geldim" sözüm askıda kaldı, uçuştu....
Bir başka zaman olsa, aynı yolları bir kez daha aşındırmaya gücüm yetmez. Ama dedim ya sıcak renklerimdeyim. Gittim bu yüzden...
Karaköyden arkadaşımla birlikte bildiğim caddelerden geçerken süpriz i de merak etmiyor değildim. Ama kararlıydı arkadaşım hiç bir şey söylememeye bu sebeple bu konu da soru sormamayı tercih ettim.
Bildiğim bir yere geldik, Harbiye açık hava tiyatrosuna güzel bir müzik geliyordu, anladım ki bir konsere davetliydim. Sonra inanamadım. Vapur güvertesinde çayımı yudumlarken gazetelere baktığımda Ahmad Jamal konserini okurken; " tüh kaçırdım " deyişim geldi aklıma.
Tam Ahmad Jamal in konserinin içinde buluverdim kendimi. Bendeki keyfi görmelisiniz. Herşey geldi mi üst üste gelir. Belalar da güzelliklerde.
Konser müthişti, anlatmaya kelimeler pek yeterli değil, orda olunması gerekiyordu ama benim beş altı sene önce gittiğim konser geldi aynı yerde.
Sizleri bilmem ama ben sevdiğim bir şeyi paylaşmadan edemem. Bir sinemaya mı gidecem, yalnız gitmeyi sevmem, yanımda sevdiğim olmalı ki çıkışta duygularımızı paylaşabileyim.
İşte son gittiğim festival kapsamında İspanya da kaldığım aile ve orada yaşadıklarım canlandı birden bire gözümde.
Evinde kaldığım Angel çok iyi biriydi de her şeye muhalif ve katı kimliğiyle epey güldürmüştü beni. Gittiğim yabancı ülkelerde sadece oraya özgü çalgı aletlerini almaya para harcayan ben, İspanya da kastanyet almıştım. Ve keyifle misafir kaldığım yere giderken nasıl çalınacağını bana İspanyol arkadaşım Angel öğretir diye heyecanla kastanyetleri göstermiş ve Angel in garip bir tavrıyla kalmıştım;
"Kastanyet !!!! bu benim kültürüm değil !!!!! "
Salvador Dali den nefret eden Picasso yu seven mavi gezegenden Angel, kendini İspanyol olarak görmüyordu, O bir Katolondu....
Neyse yine fado müziği hayranı olan ben Barselona da girmediğim müzik market kalmayarak nihayet fadoy la ilgili bir kaç cd bulabilmiştim. Yine büyük bir keyifle geldiğim evde Angel ın garip sorusuyla karşılaşmıştım;
" Bu müziği nasıl dinlersin ???? gözyaşı dökmeyi çok mu seviyorsun ?"
İstanbul a geldiğimde cd sini aldığım Dulce Pontes, İstanbul Harbiye Açık Hava Tiyatrosuna bir konser için gelmişti.
Kaçırılır mı????
Tabikii kaçırmadım. Ama sevdiğim bir şeyi sevdiklerimle paylaşma arzum ağır bastığı için , çok sevdiğim Nihal i de bu konsere ikna ettim. Cd. yi o da sevmişti çünkü. Ancak bir hata yaptık dostlar, bu konsere eşlerimizi de götürmeyi istedik ve başardık.
İşte o konseri hiç unutamam. Ben büyük bir heyecanla konseri dinliyorum, Nihal de memnun hayatından ama sağ ve solumuzda oturan eşlerimizin ilk bir kaç parçadan sonra suratları asıldı. Önce pek önemsemedik. Ama konser devam ettiği sürece eşlerimizin suratlarından düşen bin parça olmaya başlamıştı. Nihalle konuşmak için kelimelere pek ihtiyacımız yoktur.
Hata yaptığımızı anlamıştık. Ve tüm konser boyunca öyle bir gerildik ki, sonuçta iki insan orada işkence çekiyordu.
Hay tanrım!!!! bizi görmeliydiniz. Sanki konserde değil, çok komik bir tiyatroda gülme krizine tutulmuş iki kadın vardı. Nasıl çıktığımızı size anlatamam.
Dünyanın en güzel şeyi, yanında seninle birlikte keyif alan kişilerdir. Eğer bunu sağlayamazsanız her şey çok farklı bir hale gelebilir. O gün bugündür elimden geldiğince kimseye gideceğim sanat etkinliklerine davet etmiyorum.
Ama dün, en azından benimle birlikte aynı keyfi alan arkadaşımla jazz müziğinin bu efsanevi kişinin müziğiyle kendimden geçmişken nedense Dulce Pontes geldi aklıma.
Hafif bir gülümseme yayıldı yine dudaklarıma. Arkadaşım müziğin keyfinden diye düşündü. Gerçeklik payı vardı ama birbirinden bu denli farklı iki müzik arasında bir anı da takılı kalmıştı dünün mutluluğuna.