Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Yaşam kavgadır, kavga ile güzeldir [Tartışma]

kuyucak

Üye
Üyelik
15 Mar 2007
Konular
50
Mesajlar
860
Reaksiyonlar
0
YAŞAM KAVGADIR, KAVGA İLE GÜZELDİR

Kavga iyidir .. Kavga güzeldir .. Kavga dediğin, canlılıktır, heyecandır .. Yaşam kavgadır zaten bana göre .. Ulaşmak istediğiniz güzelliklere çekilen engellere karşı yada düşlediğiniz şeyleri elde etmek için, kafanızdaki yaşamı kurmak için verdiğiniz uğraşlara kavga derim ben ..

Bıçak olmayacak ama kavgada .. Taş da konmayacak yumruk atarken avucuna ..
Yumruk yemeyi de baştan kabul edeceksin, küsmek yok sonra ..

Kavga kime karşı olmalı?
Kavga dilediğin herkese karşı olabilmeli .. İstisnası oldu mu kavgacı olamazsın ..
Ama üslubunca, yolunca, yordamınca .. Ve her kavgadan ders almalı insan .. Almazsan adın kavgacıya çıkar .. Amaç kavgacı olmak değil ama Yoksa kimse kavga etmez senle .. Kavga edecek bir amacın kalmaz yoksa ..

Ana baba olabilir kavga edeceğin kişi .. Kardeş olabilir .. İşyerinde patron, işte mesai arkadaşın olabilir kavga edeceğin kişi .. Ama dedim ya, üslubunca, yolunca, yordamınca .. Kavga ederken kendini dövmeyeceksin .. Kendi ürettiklerinle kavga etmeyeceksin .. Kavga ettiğini düşman bellemeyeceksin…
Ertesi gün yüzene bakabileceksin ..
Doğru bildiğin şeyler için kavga edebilmeli insan… Sevdiği için kavga edebilmeli .. Sevgisi için kavga edebilmeli .. Eşiyle dostuyla, arkadaşıyla, sevdiğiyle kavga edebilmeli insan.. En kötüsü susmak çünkü.. Kavga en güzel iletişimdir bence, toplumla ve insanın kendisiyle .. Ve de Eksik saydıklarıyla ..
Kavga edeceği şeyin sınır ve şekli olmamalı .. Kendiyle de kavgası olmalı, kendinde olan eksikliği ile de .. Hele Yılanlarla kavga en güzel olanıdır ..

Tek ve temel şart kavgada şu olmalı;. Ben haklıyım, benim düşüncelerim ve yaşam tarzım doğru , çünkü sebebi şu, ben düşüncemin kaynağını şurdan alıyorum dememeli insan .. Hiçbir anlamı yok bunların.. Unutmayın onlar zaten söylendi .. Onlar uygulandı .. Onlar sizin değil.. Kavga için kendi olmalı insan ..
Kavga kendi kavgası olmalı insanın..

Benden bu kadar! Bu halimle bu kadar! İşte bu kötü kavgacının ilk işaretleridir ..
Kimle yapacaksın kavgayı? Hedef yok ki! En ucuz bahanelerdir bunlar unutmayın...
Kendinizle başlayabilirsiniz kavgaya..Yarın çıkacak rakibinizin sizin kadar akıllı olduğunuzu düşünerek ona karşı hazırlayabilirsiniz kendinizi.. Zaten kendini aşmak dedikleri bu değil mi? Rakip diye de kendinizi koyun karşınıza..
Miskin, yenilmiş, kabullenmiş, ağlayan, sızlayan, hatta rahat bırakın diye yalvaran kendinizi düşünün.. Var olan durumunuza ilahi nedenler arayan, hatta ondan keyif çıkardığını iddia eden kendinizi koyun .. Başlayın onu dövmeye..
Dövmek için teknikler geliştirin, kendinizi geliştirin .. Tembellik etmeyin bence ..

Kavga etmek dövmek değildir, unutmayın bunu.. Dövülmekte kavgadır.. Önemli olan bence kavgada olmak .. Hele hele engelliysek kavga edecek şeyden bol ne var karşımızda .. Belki de tek şanslı olduğumuz yer burası değil mi?
Kavga da büyüyelim bence .. Kavga yaşamdır..Buyrun yaşamaya..

Yaşam kavgadır bence …
 
güzel paylaşım..emeğinize sağlık..kendi adıma bu kavgada bende varım diyebilmek dileğiyle :)
 
Kavgasızlığı tercih edenlerdenim..hiç kendimi yormayı sevmem..
 
seyretmeyi de sevmem sevgili kalem..hep dışarıda olmayı seçtim evet..bana bu kadar soru bile hiç sorulmamıştı teşekkürler:))
 
Sevgili Göktürk,

"Hayatla kavga" değil! Hayatın kendisi "kavga" zaten!:) Başlığı öyle açmış: "Yaşam kavgadır, ..." demiş kuyucak..

"Gözünün üstüne yumruğu yeyip, aşağı oturma" konusunda ise; eğer tek başınaysan haklısın! ;) Ama insan sosyal bir varlıktır! O nedenle asla yalnız yürümeyeceksin!! You Will Never Walk Alone yani..

[SIZE="1"]Not: Sevdim bu başlığı da.. Daha sonra daha uzun yazmaya çalışacağım.[/SIZE].
 
Engels''Çelişkiler çelişkileri doğurur''der.Yaşam bir çelişkiler bütünüdür.Çelişki olan yerde çatışma,çatışma olan yerdede kavga eksik olmaz.
 
KAVGA ŞEKLİ

Camda oturmuşsun.. Yaşam dışarıda gürül gürül akıyor.. Girmen lazım içine.. Hele yarınının çok büyük önemi varsa senin için.. Mesela yarın Karaoğlan parkında çok sevdiğin biriyle buluşacaksan.. Diyelim ki saat 12:00 sularında.. Bir donanımın yok ailene yalvarmaktan başka.. O zaman başla diyorum ben kavgaya yaşamak için.. En basit bir kavga başlat diyorum.
Yanına bir çanak dolusu leblebi alacaksın örneğin.. Atacaksın camdan aşağı yoldan geçenlerin kafasına leblebileri ve onlara anlatacaksın durumunu; Muhtemelen olacaklar şöyle olur;

- Heyyyy! Ben engelliyim.. Yarın sokağa çıkmam lazım.. Fakat gördüğün gibi 3. katta oturuyorum.. Asansör yok bu apartmanda.. Beni yarın sabah tam saat 10:00 da indirebilir misiniz aşağıya ? Unutmayın ama, yalnız indiremezsiniz beni, en az 2 kişi daha bulmanız gerekli sandalyeli birini indirmek için.. Hem de güçlü kuvvetli olmaları lazım..
-Söyledim be kardeşim, apartman yöneticisine, ver parayı yaptırayım diyor asansörü..Nerden bulayım ben onca parayı..
-Bir yaşlı Anam var..Başka kimsem yok..Geliyorsun değil mi yarın saat 10:00 da..
-İşim olmasa da çıkmak istemem insanca değil mi? Niye kafa sallayıp, cık cık ediyorsun?

-Heeeyy! Ben attım o leblebiyi.. Korkma pis bi şey değil.. Ben engelliyim, sizden bir ricam var.. Şimdi ben yarın dışarı çıkacağım. Yarın bir genç ve arkadaşları gelip indirecekler beni..
Sizden ricam, Belediyenin Fen işlerine gitmeniz.. Seçimlerde söz vermişlerdi.. Engellilerinde rahat edebileceği, kaldırımları engelliye uygun olan, engellinin her yere ulaşabildiği bir kent sözü vermişlerdi.. Ayrıca şu üst geçide de bir asansör koysunlar.. Karşıya geçmem imkansız..
Ayrıca belediye ye kadar gitmişliği birde söyleyiverin, toplu taşıma araçlarını da ayarlasınlar yarına kadar.. Sözlerini tutsunlar, yarına lazım bana onlar.. Haaaa ayrıca Karaoğlan’da bize uygun WC de olsun.. Kızın yanında altımıza şetmiyelim..
-Yaaa, niye manyak olayım ben? Söylediklerimde en ufak bir çarpıtma var mı? Kendimin uydurduğu tek bir kelime duydun mu? Bunların hepsi seçim sözü olarak verilmedi mi bizlere?
Bende seni düşünceleri için savaşan birine benzetmiştim be abla.. Sen yaparsın bunu..
Bir gününü bana ayırsan ne olur be abla? Hayatın boyunca sosyal olduğunu, demokrat olduğunu, hümanist olduğunu, yardımsever ve vicdan sahibi olduğunu anlatıp durmadın mı? Haksızlığa tahammül edemediğini, haksızlığın kime yapıldığının önemli olmadığını anlatmadın mı hep her yerde? İşte sana fırsat.. Yap bana bu kıyağı be abla.. Yarın Sevdiğim gelecek.. Manyak deme be abla, sen yap dediklerimi.. Tamam mı? Yaşasın..

-Heyyyy! Kusura bakma o leblebinin burnuna geleceğini düşünemedim.. Niye taş atıyorsun ya? Tüh be camda gitti.. Manyak mısın lan sen?

-Heyyyyy! Acıtmadı değil mi bey amca kafanı? Keline geldi galiba.. Ulan niye küfür ediyorsun anama? Nasılda hopladı ya adamın kafadan leblebi, hakkaten komikti..

-Heyyyy! Benim ben hanfendi.. Ben engelliyim, sizden bir ricam var.. Ben yarın sevdiğimle buluşacağım.. Yarın bir genç arkadaşları ile gelecek beni indirecek.. Aslında asansör yapılacak ama parasını ben halledersem.. O şimdilik zor.. Neyse, bir hanfendi de belediyeye gitti kaldırımlar, üst geçitler ve toplu ulaşımdan yararlanabilmem için.. WC ve park bana uygun mu onu da hatırlatacak saolsun.. Sizde benim adıma Maliye bakanlığına bir telgraf çekebilir misiniz, Yarın kızın yanında mahcup olmayalım, yemeğe filan çıkarsak.. Bir 100 lira yollasınlar hesabıma.. Bu kadarcık da gücü vardır koca bakanlığın..
-Sen mi vereceksin.. Niyeymiş o.. Ben dilenci değilim hanfendi.. Ben insanca yaşam için bir destek istedim sizden.. Siz se kafadan bitirdiniz içimdeki duyguları..
-Evdeki bilgisayar net e bağlı değil.. Bu ay ödemedim.. Benim 2022 ile hepsiyle başa çıkamıyorum.. Sevdiğim gelecek diye üst baş aldım..
-Yaaa niye vermesinler, bundan daha insanca bir şey olur mu? Yaşamda bazı ikramiyeler lazım olur insana.. Bu onlardan biri..
-Neeee sana da mı lazım? Evden mi attılar? Eeeee sende kendi adına yaz bir dilekçe..
Yav seni evden atmalarına rağmen bana ilk önce 100 lira vermek isteyen sen değil miydin az önce? Niye battığın anlaşıldı senin.. İkramiyeleri sana gönlün vermiş anlaşılan..

Muhtemel kavga bu.. Komik.. Çocuksu.. Ama maraza çıkarmak değil bu.. Bu yaşam kavgası bence.. Don kişot vari.. Muhtemelen yel değirmeni bile olmayacak karşımızda.. Her kes yardımcımız olduğunu iddia edecek.. Tek bir tanesine inanmayın.. Tek bir tanesini almayın yanınıza yoldaş olarak size akıl verirlerse.. Yoksa her destekleyen yoldaşımızdır bizim..
Fakat gene de kavgadır bu olay.. Topluma, yönetenlere ve sisteme karşı verilen..
Atın insan kafalarına leblebileri.. En azından biz varız demek için..
 
Mahalleden Cemil abim demişti bana " Bak kavgada ilk yumruğu atan her zaman kazanır, kazanamasada sonunda yediği yumruklardan pişmanlık duymaz, o ilk yumruk onun her daim tesellisi olur". Günler aylar yıllar geçti bu tezin doğruluğu pekçok kez ispatlandı. Anlamadığım ise bugüne kadar hiç ilk yumruğu atmak için uğraşmamış olmam. Duygularımla, ruhumla, kendimle kavganın tam ortasında olmama rağmen halen ilk yumruğun etki ve tepkilerini kendi açımdan yorumluyorum. yumruk atmak bile gelmiyor içimden.Kendi payıma bu düştü diyorum. Çenem ağrıyor vicdansızda ne güç varmış yıldızlar halen birbiri ardına koşturma azmindeler. Bir dahaki sefere kask takacam nasılsa yumruğu yemeye yiyecem de enaz hasarla atlatmanın hüner olduğunu anlatacam kendime. Zaten anlatacak okadar çokşey buluyorum ki kendime ama neyse...yuh be bukadarda gerilinmezki vurmak için...
 
Son mesajının başlığını "ASLA OLMAMASI GEREKEN KAVGA ŞEKLİ" diye atmanı beklerdim Hasanım..:)

Çünkü öyle "kavga" edilmez.. Bize uymaz kısacası..

Çünkü, uçuk, anlamsız, gayrıciddi, dediğin gibi: "çocuksu", "Donkişotvari, vb. vb. Böyle kavga olmaz!

Bu, toplumda engellilere karşı var olan ön ve bön yargıları artırmaktan başka bir işe yaramaz, dostum! Üzgünüm! :(

"Ay yazzııııık! Sakatlığı başka yerinde ama kafayı da yemiş zavallı !… Ağzı da iyi laf yapıyor.. Aman neme lazım.. Bana bulaşmasın da ne hâli varsa görsün.." Der ve gider olayın kahramanları..

Bu mudur yani yapılması gereken? Gerektiğinde yanımıza alıp, birlikte, omuz omuza kavga vereceğimiz kişileri, agresif yanımızla bizden uzaklaştırmak? Engellilere karşı önyargılarını artırmak? Yanımızda olması gereken kişilerle kavga etmek, alay etmek, dalga geçmek? "Bizi daha da ötekileştirin/dışlayın" demek? Üzgünüm :(:( "Kavga" deyince daha ciddi şeyler tartışacağımızı hayal etmiştim ben..
 
Bu kavgaya "engelli olmak" tarafından bakmak büyük resme bakmayı zorlaştırır mı? Bence öyle, Zira daha ötesini de farketmeli insan... Kolları ve bacakları olmayan bir insanın 100 metreyi x saniyede koşmasıyla dünya şampiyonu'nun aynı mesafeyi alması arasında zerre fark yok desem, gülüp geçer misiniz? Bence gülüp geçmeyin...

yazar diyor ya;

Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır!..
Doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bizei, sıcak saldırır... Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşar, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak savaşıyor olmaktan başka birşey değildir.
Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan son saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş Bitmiştir...
 
Baben Baba amaç seni çekmek kavganın içine..
Bak öyle olmaz böyle olur diye başladın sakalları sıvazlamaya..
Ve eminim toprağa gömdüğün bir sürü silahın vardır senin..
Çıkarma vakti geldi bence..
 
:D:D:D Ha ha ha..

Şimdi anlaşıldı.. Yazacağım bişeyler daha..
 
Metindeki kavga sözcüğü dövüşmek anlamında değil...Her şeyi olduğu gibi kabullenmeme anlamında olduğu için bir nevi kendini aşma yenilenme vb anlamlarda kullanımış...Haklısınız kabullenmekten çok algılamk için kişi kendisiylede tartışmalı kıyaslamalar yapabilmeli...paylaşımınız için teşekkürler
 
Avusturya İşçi Marşı "Hayat denilen kavgaya girdik, çelik adımlarla yürüyoruz" diye başlar..
(En sevdiğim dizeleriyse: "Din farkı bilmeyiz, Dil farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan. Anamız amele sınıfıdır, Yurdumuz bütün cihandır bizim." olanıdır. Bi yerden tanıdık geliyor.. ;))

"Kavga" öylesine göreceli bir kavram ki.. Kimisi ağız dalaşı ya da yumrukla yaptığı kavgayı "büyük kavga" sayarken kimisine o sinek vızıltısı gelir.. Çok daha büyüklerine girmiştir çünkü o..

Tabii böyle herkese göre değişen kavramın, herkese ve duruma göre değişen anlamları da oluyor.. Nedense çoğunun görünümü olumsuz olarak çizilmiş.. :confused: Ama eş anlamlısı olarak, "mücadele" kelimesini "Ayrımcılıkla mücadele biy biy…:)" olarak forumun başlığında ya da "ekmek kavgası" deyimiyle günlük hayatımızda kullandığımızda hiçbir olumsuzluğu kalmıyor, sevimli bile gelmeye başlıyor..

Nazım Usta, SENİ SEVİYORUM şiirinde
İnsanların içindeyim seviyorum insanları
Hareketi seviyorum
Düşünceyi seviyorum
Kavgamı seviyorum
der.. Olay budur yani.. Kavganı ya seveceksin, ya seveceksin.. ;) İkisinin dışında başka bir yol yok!

Çünkü; o kavga, tek kişinin/grubun kavgası değildir! Sadece bir zamana ait de değildir! Binlerce hatta milyonlarca yıldır verilen kavgadır.. Doğa-insan milyonlarca yıldır, ezen-ezilen/sömüren-sömürülen binlerce yıldır kavga edip durmakta.. Siz buna ne ad verirseniz verin.. İster çelişki, ister mücadele, ister savaş deyin.. O sadece boyutlarını ve niteliğini belirtir.. (Elbette her kavga, "biz"den değildir! Bunu ayırt etmek [ki bir -hatta en önemli parçası da- budur kavganın-, doğru "kavga"yı doğru zamanda, doğru yanda, doğru insanlarla vermeyi bilmek; işin en keyifli yanıdır.. ;))

Şimdilik bu kadar.. Devamı gelecek tabii..:)
 
Nazım Ustanın yazmış olduğunuz şiiri sanırım yazılanları özetliyor.
 
yaşamanın anlamı değilmidir kavga....,tabi kimi bunu yumruğuyla kimi kalemiyle kimi düşüncesiyle kimide anlamsız gözlerle bakar hayata bukavga benim değil der çıkar işin içinden.
 
Her kavganın bir silahı vardır! Kendine özgü.. En etkili sonucu alacak biçimde dizayn edilmiş.. Kullanıcılar da önemlidir tabii.. Basit bir ağız dalaşına lav silahı ile müdahale edilmez.. Saçma olur.. "Orantısız güç kullanımı" diyorlar buna.. Tanka, tüfeğe de sapan taşıyla karşı koyamazsın.. Gerçi Yaser Arafat yapmıştı onu.. Ama onun hem şartları farklıydı hem de medyayı arkasına almıştı.. Bütün dünya medyasını.. Ondan sonrakiler beceremediler onu.. Neyse.. O derin ve farklı bir konu.. Oraya dalarsak çıkamayız.. ;)

Çağdaş silah: KALEMdir.. (Yok.. Kullanıcı adı Kalem olan arkadaşımız değil.. Melek o Melek.. :p)Bizim silahımız; önümüzdeki klavyedir, mousedir, ekrandır, PCdir!

E tabii, "bunları silah yaparsak, teknolojik olarak ne kadar üstün olursa o kadar güçlü oluruz" gibi geliyor ama o doğru değil.. O online PC oyunlarında geçerli.. ;) Onları kullanan beyinlerin güçlü olması gerek, aslında.. Bir de bütün bunları sağlam organize eden DKÖ'ler.. Yani Demokratik Kitle Örgütleri..

Sözün özü, "Çoooook çalışmak gerek çook!"

Öyle leblebi atmakla olacak iş değil bunlar.. ;)
 
kavgamız kendi iç çatışmamızdan sıyrılır ve evrensel anlamda paylaşılıp çözümlenebilirse adını barışa bırakır sanırım yada anlaşmaya.insanlar neden kavga eder nedir alınıp verilemeyen nedir dile getirilemeyen...benim kavgam kendimle mesela içimdeki çocuğun hayat arenasıyla...ve bu arena bana mücadele azmi veriyorsa bırak içimdeki kavga hep sürsün...bazen Kalemdir demişsiniz nede güzel dile getirmişsiniz tüm içselliğimizle dile gelemeyen sözcükler çelik birh zırh oluverir bazen kurşun geçirmez en güçlü silahtır...yada bazen haykırmaktır kavga özgürce mertçe dürüstçe ama haykırmak...Kimi zamanda susmanın onurudur sükutun manası kavga...hayat arenasının dansında bir adımdır kavga iki ileri bir geri ve sonra daima ileri... naçizane fikrim bu herkesin kalbine sağlık diyorum zevkle okudum...
 
sensiz

bir başına gögüslemekmi kavgayı
saldırılara bir başına karşılık verebilmekmi
direnebilmekmi bir başına

sensiz
sırtlanabilmekmi yaşantının göçünü
durak dinleneklerde gülümseyebilmekmi
sensiz

serden geçergibi
gözü karartmadan
çıkınına kouyup umudun adını
susanları üstüne çekip
görmezden gelenleri ayağının altına serip
düşmeden
verdğin ikrarla
ilerleyebilmekmi
varabilmekmi
özlemini söndürmediğin
düşlerindeki
o taze baharlı mevsime
merhaba diyebilmekmi

sensiz
doldurabilmekmi kavganın bahçesini
çiçekleriyle kucaklaşabilmekmi
sensiz

bir başına ayağakalkabilmekmi
doğrulup bir başına yürüyebilmekmi
koşabilmekmi bir başına

sensiz

eşim arkadaşım dostum kavgadaşım senssiz


/ arkadaşlar uzun yazı yazamıyorum ellerimde felçli bu sebebten şiirle ifade etmek istedim fikri.
 
kopyala yapıştır yapmadım az evvel yazdım

böyle anlaşılacağını bilseydim yazmazdım

haketmedğim bu kopyacılık suçlaması üzdü
 
bunu sana yazıyıyorum abla bu şiir sana şimdi yazıyorum


hep taş atıldı sana
sokaktaki çöpten yemek yerken
gül vermek için uzandım sana
taş atacak sandın
kaçtın

sensizde yürüyebilmek
düşürmez beni
ben gözüme güneşin kızılını çektim
 
Selamlar. Yasam kavgadır, kavga ile güzeldir, Yasamda kavga güzeldir ama ya sartlar esit değilse, Hayat kavgasında çok gerideysen ve sana Hayat ; haince ve kalleşce hep belden aşağı vurursa ve tüm güvendiğin dağlara kar yağarsa o zaman görünür sana kabuslar. Beynin çuval gibi olur, kulağına 40 türlü sesler gelir, O zaman hayatında güveneceğin ve sığınacağın tek yer vardır..... insanoğlu bir tatlı söze hemen güvenir, ama sonra kandırıldığını anlarsa kavga eder, Peki eline ne geçer? Sizce......
 
Hasan arkadaşımız yaşam kavgadır, kavga ile güzeldir diye bir başlık açmış.

Kavganın tanımını şöyle yapmış…

“Ulaşmak istediğiniz güzelliklere çekilen engellere karşı yada düşlediğiniz şeyleri elde etmek için, kafanızdaki yaşamı kurmak için verdiğiniz uğraşlara kavga derim ben ..”

Bu tanımda kavganın anlamı belirsiz… Ne kadar da ucu açık…

Biraz önce sitede bir başlığın kilitlenmesiyle ilgili tartışmaları okudum. Üzüldüm mü? Hayır… Artık eskisi gibi herşeye üzülüp yaşama duygusal yanından bakmıyorum… Önümde bir gerçek var… Türkiye’nin gerçeği… Galiba bu gerçeği iyi analiz edersek, nerde anlaşıp anlaşamadığımızı bulacağız.

Gelelim Hasan’ın tanımına…

Ulaşmak istediğimiz güzellik nedir? Bu belirsiz…

Engel dediği ne? Bir zıtlık mı? Bir karşıtlık mı? Yoksa bir güçlük mü? Bu belirsiz…

Kafasında kurmak istediği ne? Bu belirsiz…

Belirsiz olan bir şeyin ise, tanımı olamaz.

Kavgada bıçak olmayacak… Taş olmayacak… Yumruk olmayacak…

Acaba dünya kurulduğundan beri, kazanılmış olan haklar, neyle kazanılmış? Kim elinde bulunduğu yetkiyi, gücü, egemenliği bir başkasına kolayca vermiş!!!

Hem neyin kavgasından söz ediyoruz? Diyelim ki, ben bir sokak çocuğuyum. Açım. Ekmek yemek için çalıp çırpmak zorundayım. Ya da kapkaççılık yapmak zorundayım. Bunun için birinin çantasını çarptım diyelim. Bu da bir kavga değil mi?

Ya da zengin bir koca buldum ama koca benden parasını kaçırıyor. Oysa ben gönlümce parayı harcamak ve gezmek istiyorum. Ama koca çok cimri… Para vermiyor… Sonunda onu öldürmeyi düşünüyorum. Bu da kavga değil mi?

Kavga dilediğin kişiye karşı olmalı diyor Hasan.

Burada hadi yaa diyesim geliyor… Hasan bana kızacak ama::):)Siz aç kalacağınızı bile bile patronunuza kafa tutamazsınız örneğin… Çünkü, yaşamda yemek için çalışmak zorundayız.

Bugün, televizyonda izledim… Kadınların dramı bitmiyor bir türlü… Kadın, gayrimeşru çocuk doğuruyor… Kadın, köyde yaşıyor… Hiçbir mesleği yok… Hiçbir eğitimi yok… Kadının çocuğunu bir başkasına veriyorlar… Kadın, nasıl, babasına, ailesine karşı durabilir de kavga edebilir? Çünkü, hiçbir dayanağı yok… Herşeyi kabullenmek zorunda… Çünkü, seçeneği yok...

Gerçeklerden kopuk yaşamak, düş dünyasında yaşamak değil de nedir? Yalnızca, güzel laflar söylemek... Ama bir o kadar içi boş sözler söylemek...

İnsan, doğru bildiği şeyle kavga edebilmeli diyor Hasan.

Yine içeriksiz bir kavram… Doğru nedir sahi? Günlük yaşamda doğru kabul ettiğimiz şeyler, apaçık öyle çelişkilerle dolu ki… Hadi soyut kavramları bir kenara ittim.

Somut bir örnek vereyim. Diyelim ki, bir masadan söz edelim. Masa çok somut bir şey çünkü… Masa, dikdörtgen, sert, kahverengi olan, vurulduğunda ses çıkaran bir maddedir diyelim. Sonra da masanın renginin ne olup olmadığını konuşalım. Masada ışığın geldiği bölümler daha açık, gelmediği bölümler daha koyu, ya da başka renk dağılımları olabilir. Şimdi, iki kişiye masanın rengini sorduğunuzda, her ikisi de başka başka yanıtlar verir. Çünkü, iki kişinin yanıtı aynı olmaz. Çünkü, bu kişiler masayı aynı bakış açısından görmez. Bakış açısındaki her değişme, ışığın yansıma biçimde de bir değişme yapar.

Somut cisimlerde bile böyleyse, soyut kavramlarda doğrunun ölçütü nedir? Bu da ayrı bir sorun…

Hasan, kavga sınırı olmamalı diyor. Her sınırın da bir sınırı olduğuna göre, sonsuz bir sınır olamaz.

Arkasından Hasan şunları ekliyor.

"Tek ve temel şart kavgada şu olmalı;. Ben haklıyım, benim düşüncelerim ve yaşam tarzım doğru , çünkü sebebi şu, ben düşüncemin kaynağını şurdan alıyorum dememeli insan .. Hiçbir anlamı yok bunların.. Unutmayın onlar zaten söylendi .. Onlar uygulandı .. Onlar sizin değil.. Kavga için kendi olmalı insan ..
Kavga kendi kavgası olmalı insanın.."

Tek temel ve tek amaç kavga olmalı diyor. Tanımı belirsiz olan kavganın amacı da olamaz. Zaten kendisi belirsiz onun.

Düşüncenin kaynağının hiçbir anlamı yoksa insanın kendi kendisinin de anlamı yoktur… Kendi kendisinin anlamı olmayan şey, bir hiçtir. Hiçliğin içinde varlık olamaz. Varlığın içinde rakip de kavga da yoktur o zaman. Olmayan şeyi mi arıyorsun ey Hasan desem çokbilmişlik yapmam değil mi? Ya da bunu kişiliğine bir saldırı olarak algılamazsın değil mi?

Çünkü, ancak iyi niyetin olduğu yerde, birbirimizi anlamaya çalışabiliriz. Ben kendimin iyi niyetli olduğunu, karşımdaki kişinin kötü niyetli olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Çünkü, ben de bir insanım. Salt iyi insan yoktur. Yalnızca, düşünce antremanı yapıyorum o kadar.
 
En kavgacı dostum gelmiş.. Hoş gelmiş, sefalar getirmiş..
Kavgadan dönen kaşığı kırılsın diyorum o zaman bende..
Ben kendi kavgamı anlatmadımki.. Beni orada arama.. Belki anlatırım bir yerlerde..
Burada anlatmaya çalıştığım ve sanırım sence beceremediğim, kavganın şablonunu çıkarmak.. O şablona kim kendini koyarsa o olsun istedim.. Kim ne için kavga edecekse
kavga o olsun istedim..Ve kavganın illa bir adının açıklaması olmasın dedim.. Kimisi yüce ideallerini koysun ortaya onun için kavga etsin, kimisi de ekmek davasını, kimisi de kendini aşmak için kavga etsin dedim.. Yeterki miskin olmaktan kurtulsun, kabullenmesin, çalışsın çabalasın düşlerini kurduğu dünya için.. Herkesin düşü bir değilki
herkese aynı reçeteyi sunam ben.. Bir akımın propagandasını yapmayı bırakalı da çok oldu.. Yalvarmasın, dilenmesin, kavga ederek hak etmeyi öğrensin..

Haklısın özellikle silah istemedim bu kavgada.. Çoğunluk hep yüz yüze baktığımız insanlarla oluyor kavgalar..Çoğunluk kişilik kavgaları oluyor.. Çoğunluk fikir kavgaları oluyor..Bağımsızlık kavgaları oluyor..O yüzden yarında lazım onlar bize.. Kimse yaralanmasın diyorum.. İlla olacaksa topyekün kavga elbet girilir onada.. Yalnız yada kitlesel..
Düşüncenin kaynağının anlamına gelince; Bu üst bakıştan kurtulalı da çok oldu ben.. Elbet var düşüncelerimin kaynağı, ancak olmayanlarınkinden de kıymeli değil, kutsal değil.. Herkesin düşüncesi çok kıymetli be Monalisa.. Çünkü insanlar kendinde olan düşünceler için kavga ediyorlar.. Başkalarında olan için değil..
 
Tam da kendini anlatmışsın bu başlıkta…

Çünkü, insanın kendisi nedir? İnsanın nitelikleri, nicelikleri, duygulanımları, düşünceleri ya da başka türden edimleri olmasıdır insanın kendisi olmak… Sen burada kendi düşüncelerini aktarıyorsun insanlara… Çünkü, kavramlar olmadan düşüncelerimiz oluşmaz. Biz bir insanın, duygularından, düşüncelerinden kendisini tanırız önce… Sonra da eylemlerine bakarız. Eğer, belleğimizde kavramlarımız oluşmamışsa, belirsizse, oradan oraya yalpalarız dururuz rüzgara kapılan bir yaprak gibi…

Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Kimseye düşünceni tam anlatamamışsın demek ne haddime düşmüş! Yaşamda karşılaştığım sorunların temelinde kavramlarımın oluşmayışını görüyorum. Bu nedenle kavramları çok önemsiyorum.

İşte seninle anlaşamadığım nokta da burası… Biz çevremizdeki nesneleri, varlıkları nasıl biliriz? Ancak, birşeyin, “ne olduğunu” bildiğimizde o şeyi bildiğimizi düşünürüz. Kavga nedir? Aslında çok basit bir soru…

Kavga denen bir şey varsa, tanımı da vardır. Tanımı olan birşeyin açıklamaması olamaz.

Senin dediğin gibi kavgaya yüklenen anlamlar göreli de olsa ben senin getirdiğin tanımın tanım olmadığını düşünüyorum. Çünkü, anlamı belirsiz…

Tabii ki, hepimiz güzel bir dünya düşlüyoruz. İnsanlar kardeş olsun diyoruz. Bu sözü duyunca gülesim geliyor… Zaten hiç kimse kötüyü savunmuyor. Ama nedense dünya kötü!

Geçen gün, sokak çocuklarıyla konuştum. Hırsızlık yapmanın kötü olmadığını söylüyorlar… Çünkü, aç kalmamak için çalmak zorundalar… Kendi açılarından haklılar mı? Haklılar… Yaşamak için, çalıp çırpıyorlar… Hem de beni uyarıyorlar… Abla, bir kapkaççı çıkarsa önüne, sakın direnme, çantanı ver diye… Çünkü, genellikle hepsi uyuşturucu kullanıyor…

Şimdi, bir sokak çocuğu için kavga, çalıp çırpmak demek…

Bir burjuva için kavga, sömürmek demek…

Amerika için kavga savaş demek… Petrol demek… Öldürmek demek…

Bir emekçi için kavga, selde yaşamını yitirmek demek…

Bir öğrenci için kavga, yarışmak demek…

Hitler için kavga faşizm demek…

Osmanlı sultanları için kavga iktidar savaşı demek…

Kavganın anlamını istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Evet, herkesin bir düşü var… Bu öyle bir düş ki, dünya küçülüyor, o küçüldükçe kavga büyüyor…

Gördünüz mü kavram kargaşasını… Tam bir kaos durumu…

Böyle durumlarda doğruyla eğri birbirine karışır… O bir toz bulutudur adeta… Önünüzü göremezsiniz… Düşersiniz… Kalkarsınız… Yeniden tutunmaya çalışırsınız yaşama… Biri ayağınızdan çekiyordur… Öteki kolunuzdan… Bir diğeri, saçlarınızdan tutmuş savuruyordur sizi… Tam da bir kavganın ortasına düşmüşsünüzdür…

O an, inancınızı yitirdiğimiz andır…

Pusulanız yok…

Neye göre, hangi yöne doğru gideceğimizi bilmiyoruz. Serseri mayın gibi ortalıkta dolaşıyoruz. Yalnızca birbirimize çarparak birbirimizi tüketiyoruz.

Modern bireyin, kavramları yok çünkü… Modern birey, sistemin tercihlerini kendi tercihleri gibi algılamaktadır… Modern birey, sözüm ona özgür… Modern birey, bir o kadar yalnız…

Özgürleşme, bireycilikten geçiyor çünkü… İyilik-kötülük kavramları yok… Mutluluk ve mutsuzluk var…

Kavga mı? Neyin kavgası? Özüne yabancılaşmış insanlar, nasıl haklarını savunabilirler?

O henüz kendi kişiliğinin bile ne olduğunu bilmiyor… Çünkü, kurucu ayrımları yok… Çünkü, kavramları yok… Çünkü her şey belirsiz…

Köle, ötekileştirilip marjinalleştirilen paryalar, efendisine, isyan etmek yerine, ona imrenip benzemeye çalışan iki yüzlü ahlak(sızlık)ın mağduruna dönüştürülüyor… İdeoloji yok diyorsun. Postmodernizm bir ideoloji değil mi? Kavramların olmaması, belirsizlik posmodernizm değil mi?

Çıkışsızlığın insana empoze edildiği bir toplum neyin kavgasını verecek? İnsanlar tüm olumsuzlukları kabulleniyorlar… Alışıyorlar herşeye…

Kendine ihanet eden insan!
Kendinden nefret eden insan!
Ruhunu pazarlayan insan!,

Hangi düşünce değerli?

Neoliberal aydının düşüncesi mi?

Parçalanmışlığın teorisyeni mi?

Popüler kültürün biçimlendirdiği insanın düşüncesi mi?

Sürü toplumunda uyum sağlamaya çalışan insanın düşüncesi mi?

Kültür endüstrisinin bombardımanında kalan insanın düşüncesi mi?

Korku toplumunda nasırlaşan insanın düşüncesi mi?

Şairin dediği gibi: Aynada içine bak/ İnsanlığın savaşım dolu tarihini gör/ Tutun bunlara/ Dikelt kendini… / Yaşama kök sal/ Oturt kendini aynanın karşısına/ Dışından içine bak/

Yaşamın anlamı, yaşamda yerimizin, duruşumuz nerede olduğuna bakmaktır… O duruş ise, kavramlarımızı oluşturmakla başlar…
 
Sevdim ben bu tartışmayı.. Şey kavgayı.. Aynı şeyleri 07.09.2009'da kendimle tartışıyormuşum meğer.. Kendimi aşmak için sanırım.. Nerdeydin be Monalisa;
İşte o tarihte yazdıklarım;

ÇAĞIMIZ MİTLERİ

Her düşüncenin orijinal olduğunu sanmak en büyük kodlanmadır bence …

Oysa düşünce özgür beyinlerin ürünüdür .. Özgür düşünce resimlerle düşünebilmektir .. Hep anlatırlar kavramlarla düşünmek zeki insanların işidir diye .. Aptallar ise resimler ile, somut şeylerle düşünebilir diye … Oysa asıl sorun iletebilmektir kafandakini ..

Sümer ve mısırlılar yazılarını şekillerle yazdılar .. Onları herkes anladı ..
1800 yıllardan sonra ise resimle düşünmenin yerini kavramlar ile düşünmek aldı.. Ve iletişim de bitti, düşünce devrimleri de ..

Şöyle bir kanı var insanların kafasında .. Aaaa İsa’dan önce binlerce yıl önce nasıl bulmuşlar bu kadar bilgiyi .. O zaman özellikle Sümer ler uzaylılar ile bağlantıda mıydı acaba? O piramitlerin yapımı hele ..

Bu kendini beğenmiş, ukala ve bilgisizliğin bakış açısıdır işte .. Senin bu gün kafanda olan her mit’in, her bilginin, her adet ve inancın oralardan kaynaklandığını bilmemekten kaynaklı arsız kendini beğenmişlik aslında seni insanlıktan çıkarmaktadır ..

Bu insanlık bir nehir .. Herkes bir şeyler katmış bu dereye .. O sele katılmış bir şekilde.. O dere büyümüş .. Denize kavuşmaksa o derelerin temel derdi, daha güçlü olmak gerekir .. Oysa çağımızda o dereler çöllere sürülmekte ve kurutulmaktadır .. Ve insan olanların yeniden yeniden o kaynağın çıktığı yere dönmeleri bundandır .. Orası hala pırıl pırıl ve olanca gücüyle çağlamaktadır ..
Çağımızın yaptığı ise kavramlarla kodlanmış beyinlerin geçmişi küçümseyerek kendi cüceliğini anlamamasıdır .. Oysa insan olan oradadır ve giderek yok olmaktadır insana ait şeyler .. Daha tek temel inanç ve mit yaratamadı insan oralardan farklı .. Yaratması da gerekmez zaten, fakat dereye yol açmak gerek ..
Deniz olmalı hedef .. İnsan olmalı .. Tapınan, kodlanan insan değil ama ..
Çağımızın Mit’i tüketimdir .. Hepsi bu .. Ve insanlar tüketecek şey aramaktadır .. Sümerlerin ve Mısırlıların ölülerini bile tüketmişlerdir ..
 
"İçli bir ezgi tadında yaşamak istiyorum.
-her söylenişte güzelleşen-

Şarap tadında sevilmek
-en iyi bağ bozumlarının ürünü-

ve sevmek şiircesine

Yepyeni bir dünya için
değişmek ve değiştirmek hiç durmadan

ve usulca ölmek sonra
-tohuma durmuş çiçek gibi-

İNSAN olmanın sevinciyle
ve sonsuz hüznüyle ardında
aydınlık bir sabah bırakmanın"
…(alıntıdır)
duruş evet kavga bir duruşsa herkes kendi penceresinden bakar kavgaya
 
İlk insan, mucizevi bir biçimde elini yani emeğini kullanarak alet yaptı. Kültürün başlıca organı eldir. Bu aynı zamanda insanlaşmanın başlangıcıdır. Böylece insan doğaya egemen olmayı öğrendi. Aynı zamanda insanın alet yapmaya başlamış olması çalışma yaşamını doğurdu. Çalışma yaşamı ile birlikte dil ortaya çıkmaya başladı. O zamanlar dil, bir anlatım aracı değildi. Bir bildirişme aracıydı. İnsanlar doğadaki seslere öykünüyorlardı. Daha sonra ise, dil soyutlama niteliğini kazandı.

Evet, M.Ö. yıllarda insanlar, söylenen sözleri kayda geçirmek için sembolleri kullandılar. Daha sonra resimler ve işaretler yazı diline dönüştü.

İnsanlığın tarihsel gelişimine baktığımızda insanlık alanındaki gelişmelerin tuğla üstüne tuğla koymak olduğunu görürüz.

Kavramlarla düşünmek zeki insanın işidir diye bir şey duymadım ben. Kavramlarla düşünmek bir bilinç işidir. Kaldı ki, burjuva ideologlarının zeki/aptal ayrımına da katılmıyorum.

Yine insanlık tarihinin gelişiminden bir örnekle yani, sembollerle anlaşmak ile aptallık arasındaki bağlantıyı da çözemedim. Çünkü, her dönem kendi içinde değerlendirilir. O zamanlar alfabe yoktu diye siz o insanlara farklı anlamlar yükleyemezsiniz.

Evet, asıl sorun iletebilmektir belleğindekini… İşte bunun için yazı ortaya çıktı. Çünkü, söz uçar, yazı kalır. İşte insanlığın mucizesi…

Sen insan! Bunun için insana borçlusun işte…

Çünkü, her ilerleme de insanın katkısı var…

Kim geçmişi küçümsüyor? Bilakis, İnsanın insanlaşması için;

-Emek
-Çaba
-Dikkat
-Disiplin
-Düşünmek

Ve arı olana ulaşmak gerekir.

Yoksa doğa insanı fırlatır atar.

Öyleyse, insanın amacı praksis olmalıdır. Praksis kabaca tanımla insanın yapıp ettikleridir.

Yani, insanın insan olma bilincine ulaşabilmesi için önce tür bilinci olması gerekir. Tür bilinci ne demek peki?

Eğer sen bugün kapının kolunu tutuyorsan o kapı kolunun elde edilmesinde bir sürü insanın emeği var.

Eğer sen bugün hastalandığında doktora gidip çare buluyorsan o ilaçların bulunmasında başka insanların emekleri var.

Sen ateşi bulan insana borçlusun.

Sen tekerliği bulan insana borçlusun.

Borcunu ödemek zorundasın. Nasıl Madam Curie Radyum’u bulduğunda yoksulluk içinde olduğu halde herhangi bir maddi çıkar elde etmemişse “ Bilim İnsanlığındır “ demişse insan da insanlığa borçludur.

Bırakın, geçmişi küçümsemeyi, tür bilinci olmayan insanı sevemez.

Ama, değişim madem ilerlemedir. İlerlemeden kaçınılmaz. O açıdan geçmişe dönüp geçmişten kimi örnekler vermek, boş bir romantizmdir.

Düşünce, kavramlarla başlar. Çağımızın hastalığı, düşünmemektir… Sorgulamamaktır… Yine, bir filozofun dediği gibi, sorgulanmamış yaşam yaşanmamış demektir.
 
aslında kavganın tanımında sorgulama gerekli

yaşarken yaşamın veya doğanın sistemlerin zorluklarıyla kendiliğinden baş etmemi yoksa bu zorlukların kaynağını aramış bulmuş çözüm için kavga eldilmesi gerektiğine inanmış kavga etmeye karar vermiş

kendiliğinden bilinsizce engelleyenlere karşı koyma güdüsüyle yöntemsiz karşı koymuş olan kavga etmiş sayılırmı?
 
Üst Alt