Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Bediüzzamandan güzel anlamlı sözler

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
tamam işte google hazırlayan siteler atislerin yahudi medyayanın isi sadece müslümanları bir birine düşürmek senin okuduğun sitelerde saidi nursi için kürt ajanı mehmet akif ersoy için arap ajanı diyorlar gerisini sen hesapla işte okudğun kitapları ve siteleri

neyse en doğrusu kapatalım gitsin herkezin bildiği kendine kalsın
 
bak ibo kardeş kapatalım diyoruz hala yazıyorsun bak 50lidir soruyorum hüseyin gülerce ve yanındakiler imralıdaki cani ile ne görüştüler yoksa birbirlerinin destekçisilermi bak en basitinden bu soruya cevap veremiyorsun herşeyi yalanladın hadi imralı canisiyle hüseyin gülerce ve adamlarının görüşmesinide inkar ette ozaman asıl meramınız ortaya çıksın acaba o görüşmede türkiye hakkında hangi karanlık senaryolar kürt islam sentezi pkk vatan hasreti karıştırılarak acaba neler konuşuldu bi araştır buraya yaz olurmu kardeşim
 
Artık bu saaten sonra buraya bişey yazmam hoca efendi için papanın elini öptü dedin yalan cıktı birde video koymuşun sonra döndün hoca efendinin 1 nolu adamı demye başladın kıvırdın sonra gittin imralıyla görüşlüdü diyorsun yahu imralıyla herkez görüşüyor devlet bile suç olsa ilk önce devletin başındakiler demezdi hem söylediklerini kendi ağzından cıkan sadece bir kaç kelime aslı astarı olan şeyler değil resim göster ispat isterim laf yazma bana varsa resmi pkk lideriyle cekilmiş resimleri onları göter adersondan hikaye yazma bana yalan dolan ne varsa yazıyorsun
 
Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz

Her kim kendisini ALLAH'a malederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim ALLAH'a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur. ALLAH'a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve her şeyin Ondan olduğunu ve Ona rücu edeceğini bilmekle ol..
 
Allah'i taniyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardir... O'nu unutan, sarayda da olsa, zindandadir, bedbahttir. (Said Nursi
Güzel gören, güzel düsünür. Güzel düsünen, hayatindan lezzet alir.

Bu müthis düsmanlariniza karsi zirhiniz, Kur’an tezgahinda yapilan takvadir. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem’in sünnet-i seniyyesidir. Ve silahiniz, istiaze ve istigfar ve hifzi ilahiyyeye ilticadir.

Hayat sebebiyle karinca küreden büyük olur

Her söyledigin dogru olmali, fakat her dogruyu her yerde söylemek dogru degildir.
Güzel gören güzel düsünür, güzel düsünen hayatindan lezzet alir.

Gururu birak, seni yaratani düsün, kabre girecegini bil, öyle hazirlan.

Her söyledigin HAK olsun Fakat her HAKKI söylemek senin HAKKIN degildir:
"Ömrün kisa ise;ebedi bir ömrün var,merak etme
Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın? ‘ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müdhiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeğe, îmanımı kurtarmağa koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müdhiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler! Dar görüşler!

Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harblerde, bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.

Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.

Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.

Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

Eğer bilsen gayret ne kadar hayırlı bir iştir. Ömrünü bir dakika boşa geçirmezdin.

Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz olabilirsin.

İnsan ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u edebiyedir.

Dünya bütün şâşâsıyla ahirete nisbeten bir zindan hükmündedir.

Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünya da bıraktığın eserlere de kıymet verme.

Namazın manası Cenab-ı Hakkı tesbih,tazim ve şükürdür.

İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir.

Herşey hakikaten güzeldir. Ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir

Allah sana gani gani rahmet eylesin üstadımız
 
ibo ozaman git hüseyin gülerceye sor imralıdaki cani ile görüştülermi görüşmedilermi videoların hiç biride sahte değil o senin uydurman ben sizin papnız öptü biliyordum yanlış biliyormuşum ama fetullahın2 numaralı adamı olan aladdin papasının elini öpüyormu ona bak sonra saatlerce fetullah papasıyla nne görüştü biz konuyu kapatalım diyoruz sen kaşıyorsun ozaman biraz daha kaşyalım ozaman fetullahın hristiyan ve yahudi din alimleryle çekilmiş böle çok pozları var ve biizat kendi ağzıyla söylüyor onlar benim dostum diye hele şu konuya bi aydınlatalım feto hoca aynen şu beyanatı verdi sordular hocam seçimlerde kimi destekliceksiniz el cevap: gökten çok sevgili dostum cebrail inse bir parti kuras vallaihi onu bile desteklemem cevaptaki iğrençliğe bak bir kere cebrail a.s senin nereden dostun o peygamberlere vahiy götüren bi melek ortada bi peybamber olmadığına göre onun görevi bitmiştir nereden dostun yoksa hakikatçıların idda ettiği gibi nurculuk dinin peygamberi fetullah gülenmi oldu öteki iğrençlik cevaptaki varsayalım cebrail a.s sennin dostun olmazya olduğunu sayalım cebrail a.s bir part kuracak oda teşbih anlamında alahun partisi olacak onu bile desteklemiyeceksin vaybe sonrda dn alimi diye vazzlarında kıvırtarak milleti kandıracaksın yemin ediyorum amerikaa kaçmadan önce baş örtüsü olayları yeni çıkmıştı kanaldye çıktı spiker ona şöyle bi soru sordu hacam baş örtüsü sizce nedir yemin ediyorum kulaklarımla dinledim baş örtüsü teferruattır gerekiyorsa sokaktaki kadınlarımız bile başlarını açsın dedi ondan sonra ben bu kıvırtkanı alim diye sayacam inanmayan varsa kanal d yöneimne sorra ibo efendi milletin aklını bulandırma o videolar yalan olsa nar cematı çıkar hepsini yalanlardı bide diyorsunki ses onun değil insan allahtan utanırda yalan söylemez videonun birindeki papa hazretleriyle görüşeceğiz dediği bal gibi kendi sözü milleti gerçek islamdan uzaklaştırıp narcılı dinine çekmeye uğraşmayın en basit yukardaki bi yazımda aksiyon dergisinden tarihini verek bahsettim bak bakalım kapakta kimin resmi var kimle konuşmuş gülen kadir mısrıoğludamı yalancı onunda videosu var fetoya verip veriştiriyor hadi biz neysek cübbeli hoca eski diyanet başkanı bildiğin nekar islam alimi varsa hepsi fetullah gülene verip veriştiriyor . nekadar güzel onca video onca sözleri hemen hepsi montaj oldu . tabi sizler islam dairesinden çıkıp nurculuk dine girdiğiniz için yanlışları ancak böyle uydurma şeyler o video monta bu söz montaj deyip savunmaya geçersiniz. trde hiç bir mahkesi kalmadı niye dönmüyor çünkü cıa ajanlığını bırakamıyar övünüyorsunuz dünyanın heryerinde okul açıyor diye banan ben istanbul maltepedeki bi okuluna müracat ettim dünyayanın parasını istedler ki ozaman ben onların yeni bir din nurculuk dini kurduğunu bilmiyordum ozamanlar bizde sizin gibi fetullahı kürt saidi şeyh saidi allah yolunda hizmet yapan büyük zat zannederdik oysaki şindi görüyoruzki hepsi hikaya amerikanın korumasında olan islam alimi kılığındaki bir cia ajanı fetullah gülen aynı arap lavrens gibi i bo sen daha yazarsan bizde yazacaz kardeşi bak buresimlerden çok var dahada yazarsan fetullahın ppasına yazdığı orjinal mektubuda buradan yayınlarım habern olsun
images
 
yahu resimde nerenden bakıyorsun faeyullah gülen hoca efendinin elini öptüğünü görüyorsun ben sana tek soru soruyorum imralıy giden kim ispatla sen suç attın insanların üstüne ispatlamak sana düşer eğer ispatlamazsan namertsin resim ve video konuşmalar isterim eğer yapamazsan namertsin başka yazacak bişeyim yok sana

Ufak bi hatırlatma yazayım şu anda hristiyanlıktan yada yahudilikten en hızlı şekilde müslümanlığa gecen ülke hangisi biliyormsun herşeyi araştırıyorusun yalan yalnış atist videoları koyuyuorsun montaj kasetler izletmirmye calışıyorsun bunuda iyi araştır dünyada en hızlı müslümanlığa geçiş yapan ülke amerika birleşik devletleri neden acaba fettullah gülen hoca efendinin marifeti olmasın sakın 10 sefer araştır bi kez yaz kulakdan duyma yalan bilgiler yazma
 
nnamert siz sizve sizin gibi olan sonradan uydurulmuş narcılık dinin içinde bulunan insanlar dır ibo sen gerizekalımısın nesin anlamadımki hüsyin gülerceyi benden iyi tanırsın narcılar dinin temsilcisi olan stv ve samanyolu tv yönetimine sor hüseyin gülerce ve adamları imralı ile ne konuştu tüm haber kanallarında çıktı bi senmi görmedin hüseyin gülercenin kenindisine sor yada tv kanallarına sor eğer benim söylediğim yalansa ben gerizekalıyım ama bak kaç defa yazdım sen hüseyin gülerce denen adamı tanıyormusun tanımıyorsan bile tv kanallarına ama hangi tv kanalına sorarsan sor söylesinler biz müfrit değiliz sizin gibi iftira atalım ben bütün tv kanallarında gördüm hüseyin gülerceye bi sor son ra buraya yaz imralı canisi ile tr hakkınnda ne gibi kirli pazarlıklar yaptılra aslında sizde iyi bilirsinizde söylemek işinize gelmez diyorsunki kaset isterim ben nurculuk dininden değilim o dinin yayın organı olan stv samanyolu bana o konşmanın özetini versinde yayınlayayım.
FETHULLAH GÜLEN'İN PAPA'YA YAZDIĞI MEKTUP
''İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.
'Pek muhterem Papa cenapları,
Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatıalilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik. İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin tamamı Allah'a aittir ve din Allah'tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarası diyaloğa yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir. Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz. Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerarası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinler arası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz. Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlikler önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve şevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir. Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile, ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir. Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şumullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir. Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun
Eski Kaynak : http://arsiv.aksiyon.com.tr/arsiv/167/
Not: Bu mektubun Aksiyon'daki adresi iptal edilmiş.
Kaynak: Mehmet Kamış, Medeniyetler Buluşması, Aksiyon Dergisi, Sayı: 167, 14–20 Şubat 1998.
http://www.zaman.com.tr/1998/02/10/guncel/politika/1.html

bak da gör müslümanları papasına nasıl şikayet ediyor yüce kuranla çelişen nekadar yanlış beyanı var şuan 3 büyük dinmi var
images
bbuda narcılık dinine göre fetonun başka bi hazerti ama sen bunlara hep fto montoj dersin şu mektubu gerçek alim olan nurculuk dininden olmayan bi hoca bize izah etsede anlasak

ha bide abdye feto ajan olark gitmeden önce orda narcılık dininden daha güzel islamı yaşayan cemaat vardı ve hala var malcomx in kurduğu cemaat yani oradi müslimanları feto müsliman yapmadı imralı konuşmasınıda birdaha yazıyorum hüseyin gülerceye sor narcılık dinin peygamberinin halifesidir kendis bide narcılık dinin yayın organları stv ve zaman gaztesi ayrıca diğer basın medya kuruluşlarına sor olurmu ben haberlerde syerettim oldumu narcı arkadaşım hani yazmııyacaktın sen biz bizde yazalım
 
''Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır...''
 
yahu gerizekalı ahmak sadece yazıyorsun yalan dolan hani resim hani video anca iftira karamala atistlere yardakcılıktan başka ne işe yarıyorsun madem iddaa attın ortaya ispatla işte daha ne söyleyim bana ahmet mehmet die isim yazma resim istiyorum fetullah hoca imralıda yada yakın arkadaşı kim varsa video gönder ateist videoları buluyorsun montajlı bunlarıda ayarla artık bi yerlerden kes ayarla işte
 
ya i bo kardeş sen harbiden geri zekalıyymışsın ben ne diyorum sen ne diyorsun bak ben diyorumki ben narcılık dinine mensup değilim sen onları savunduğuna göre sen narcılık dinin üyesisin kaç defa diyecem ben o dine men sup olmadığım için bana görüntüleri vermezler yine söylüyorum narcılık dinin peygamberinin halifesi olan hüseyin gülerce var ona sor ben bütün tv kanallarında gördüm al buradan oku [SIZE=4]PKK elebaşı terörist Abdullah Öcalan'ın avukatlarının Hüseyin Gülerce ile görüşmesi 'PKK cemaatten ni istiyor?' sorusun gündeme getirdi[/SIZE]

Fettullah Gülen Cemaati'nin Türkiye'deki en tepe noktasında olduğu bilinen Zaman Yazarı Hüseyin Gülerce ile Öcalan'ın avukatlarının görüşmesi yeni soruları gündeme getirdi.
PKK Güneydoğu'da Gülen Cemaati'yle ciddi rekabet içinde. Zaman zaman kavgaya varan rekabette Gülen Cemaati hükümet desteği ile özellikle islamcı kesimi kontrol edebiliyor.

Yeni açılım politikası sürecinde ise cemaatin gücü PKK'yı rahatsız ediyor. Yani kürtleri bölüyor. Bu da PKK'nın gücünü zayıflatıyor.
Bu durumda yapılması gereken neydi? Cemaatle ilişki kurup, islamcı kürtlere de örgüt adına mesaj vermekti.
Peki PKK Gülen Cemaati'nden ne istiyor? Bu sorunun cevabını Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş köşesinde analiz etti:

- Geçen pazar Abdullah Öcalan'ın avukatları, Yalova'ya gidip Zaman yazarı Hüseyin Gülerce'yle uzun bir görüşme yaptı. (....)CEMAAT SİYASİ PARTİ GİBİ
Buluşmanın hemen ardından, aylardır cemaatle ilgili sert ifadeler kullanan Abdullah Öcalan'dan sürpriz bir çıkış geldi. Cemaati "Gerek Türkiye'de gerek Ortadoğu'da önemli aktör" olarak tanımlayan, hatta "bir siyasi parti işlevine sahip" diyen Öcalan, Gülen hareketi için "Türkiye'nin hatta Ortadoğu'nun demokratikleşmesinde rol alabilirler" dedi Ardından beklenmedik ve bir o kadar da muallak bir ittifak önerisi ortaya attı: "Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye'de birçok temel sorun çözülecektir. Bu dayanışma sadece Türkiye'yi değil Ortadoğu'yu da etkileyecektir."
Aslı Aydıntaşbaş yerinde bir soru soruyor Tuhaf. Tüm Türkiye haftalardır CHP ve BDP'nin de içinde yer aldığı bir "sol blok" tezini tartışmışken, bu ittifak da nereden çıkmıştı?

GÜLEN CEMAATİ BÖLGEDE GÜÇLENDİ
Öcalan'ın çıkışını daha da ilginç kılan, uzunca bir süredir Güneydoğu'da PKK tabanı ve Gülen cemaati arasında devam eden adı konmamış örtülü savaştı. Doksanların sonlarından itibaren Güneydoğu okulları, yurtları ve alternatif sivil toplum yapılanmasıyla varlık göstermekte olan Gülen cemaati, son açılım süreci ve referandumda "evet" için yürüttüğü kampanyayla bölgedeki siyasi profilini iyice yükseltti.Bundan rahatsız olan PKK, Gülen hareketini Güneydoğu'da kendisine rakip görüyor, bu siyasi rekabet üst düzey PKK ve BDP'lilerin demeçlerinden sokak eylemlerine kadar hissediliyordu. Fırat News gibi PKK'ya yakın medya kuruluşları, son dönemde düzenli olarak bölgedeki "cemaat" üyelerinin isimlerini afişe ediyordu.

İMRALI'DAN DEVLET TALEP ETTİ
Aydıntaşbaş, Öcalan'ın Cematle görüşme talebinin nedenlerini ise şöyle yorumladı:
-Peki bu ortamda Abdullah Öcalan neden bir anda cemaate gül atmış, hatta bir adım ileri giderek ittifak önermişti?
İki nedeni var. Öncelikle İmralı'da Öcalan'la görüşen devlet yetkilileri, Güneydoğu'da mütedeyyin kitleyle PKK yandaşları arasında bu tarz bir tırmanıştan rahatsız. Seçim sürecinde bu gerilimin sokak çatışmalarına ya da masum insanlara yönelik şiddet eylemlerine dönüşebileceği korkusu var. Öcalan'a bu yolda bir çağrı yapmasının toplumsal gerilimi düşüreceği, yaklaşık 40 gün önce kesilen görüşmelerin yeniden başlamasında da etkili olacağı hissettirildi.
PKK liderinin başka sebepleri de vardı. Öcalan, önümüzdeki süreçte anayasanın değişmesi, Kürtçe eğitim, yeni vatandaşlık tanımı gibi siyasi taleplerinde sadece devletle diyalog yoluyla bir yere gelemeyeceğini, bu talepler konusunda Türkiye kamuoyunun ikna edilmesi gerektiği düşüncesindeydi. Kendisine yakın isimlerden anladığım kadarıyla güçlü bir medya ayağı ve siyasi nüfuzuyla Gülen cemaatini kamuoyuna ulaşmak için makul bir aracı olarak gördü.
Ancak Öcalan'ın teklif ettiği birliktelik, hiç de kolay gözükmüyor
HEM CAMAAT HEM DE PKK TABANI FOKUR FOKUR KAYNIYOR

Tam tersine Öcalan'ın hafta ortasındaki açıklamasından bu yana hem cemaatin için hem de PKK tabanı fokur fokur kaynıyor.

Cemaat açısından PKK, en son ittifak yapılabilecek yer. Cemaatin Kürt sorununa bakışını, en iyi özetleyen, Kürt tiplemeleriyle tepki çeken Samanyolu televizyonundaki "Tek Türkiye" dizisi.

Cemaate yakın duran tek tük liberal entelektüelleri bir kenara bırakırsanız, Gülen hareketinin bugünkü yönetim eliti, sadece muhafazakar değil aynı zamanda milliyetçi ve devletçi reflekslerle yoğrulmuş bir siyasi kültürden geliyor.
Zaten 2009 yerel seçimleri öncesinde Öcalan'ın avukatları ve Gülen cemaati önde gelenleri arasındaki (avukatların talebiyle gerçekleşen) benzer bir buluşma da bu yüzden son derece soğuk geçmiş, cemaati pek ikna etmemişti.TABAN TABANA ZITLIK

PKK tabanında durum farklı değil. Evet Güneydoğu'da PKK'ya sempati duyanlar arsında mütedeyyin bir kitle var; ancak hem PKK hem de BDP'nin üst yönetiminde etkin olan, laik sol gelenekten gelen, muhafazakar yapılanmalara kuşkuyla bakan genç nesil. Kürt hareketindeki yönetim eliti de Gülen hareketini devletin bir uzantısı olarak görüyor, Öcalan'ın çağrısının Güneydoğu'da AK Parti'yle mücadelelerinin zayıflatacağını düşünüyor.
Tablo böyleyken henüz bırakın ittifakı, bir diyalogdan söz etmek için bile erken. Öyle görünüyor ki, Öcalan'ın açıklaması, hem Kandil hem de cemaat cephesinde çok tartışılacak.

İmralı'da devletle temasın önümüzdeki günlerde yeniden başlaması bekleniyor.
Kısa vadede tansiyonun düşmesi, hem devlet hem de diğer kesimlerin işine geliyor.

Öcalan'ın çağrısı
, PKK tabanı ve cemaat mensupları arasında tırmanan gerilimi bir nebze düşürmüş olacak. Seçimlere kadar kan dökülmemesi, herkesin işine geliyor.
Ancak iki taban arasında uzun soluklu bir kimyasal uyum, bugünkü kutuplaşma ortamında zor gözüküyor.


ASLI AYDINTAŞBAŞ'IN YAZISI

Hüseyin Gülerce
kucuk_a.png
buyuk_a.png
Öcalan'ın avukatlarıyla görüşme...

Geçtiğimiz pazar günü Abdullah Öcalan'ın avukatları ile Yalova'da bir görüşmemiz oldu. Daha önce Ali Bulaç'tan duymuştum. İki yıldan beri Öcalan'ın avukatları pek çok yazarla görüşüyorlarmış. Bulaç'la da iki defa görüşmüşler. Benimle görüşme taleplerini iletince, Yalova'da oturduğumu söyledim, randevulaştık. Bir alışveriş merkezinde kahvaltı eden yüzden fazla insanın arasında konuştuk.


Televizyon programlarında, gazete röportajlarında da en başta, "Gülen cemaati" olarak adlandırılan Gönüllüler Hareketi'nin bir sözcüsü olmadığımın altını çiziyorum. Çünkü bu hareket, bir cemaat, organizasyon değil. Bir sözcüsü, temsilcisi yok. Muhterem Gülen'in de, kimsenin sözcülüğüne ihtiyacı yok. Fikirlerini, görüşlerini internet sitesinden, Mehtap TV ve Samanyolu televizyonlarındaki sohbetleriyle açıklıyor, anlatıyor. Dolayısıyla Öcalan'ın avukatlarıyla Zaman Gazetesi yazarı olarak görüştüm.
Salı akşamı, Mehtap TV'deki Düşünce Günlüğü programımızda, bu görüşme ile ilgili geniş bir açıklamada bulundum. Dün de PKK'ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı'nda bu görüşme yer aldı. Haberde bizim görüşmemizin aktarılmasından sonra, Öcalan'ın değerlendirmesi, "Gülen Hareketi'ne önemli roller düşüyor" başlığı ile verilmiş. Dolayısıyla sanki kendisine bir mesaj iletilmiş, o da bu mesaja cevap vermiş gibi yanlış anlamalara neden olabilecek bir algı doğabilir. Belirtmek istediğim şudur: Görüşmemizde, ben Sayın Cumhurbaşkanımızın, aylardır, Türkiye'nin en önemli meselesinin "Kürt sorunu" olduğunun altını çizdiğini hatırlatarak, bu meselenin ülkemiz ve geleceğimiz için çözülmesinin şart olduğunu belirttim. İki hususu da çok önemli bulduğumu ifade ettim: Samimiyet ve üslup... Açıkladım:
PKK'nın İmralı'da, Avrupa'da, dağda temsilcileri, sözcüleri var. Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen ülkeler var. İçeride silah, insan, uyuşturucu ticaretinden rant elde edenler var. Karmakarışık bir durum söz konusu. Samimiyet onun için çok önemli. Türklerin ve Kürtlerin vicdanı devreye girmezse, çözüm giderek zorlaşır.
Üslup konusu da çok hayati. Efelenme, dayatma gibi tavırların rahatsız edici psikolojik bir engel teşkil ettiği bilinmelidir. Çözüm için makul insanların devreye girdiği sırada, bir BDP sözcüsü, bir çuval inciri berbat edecek laflar ediveriyor.
Sonra ilave ettim: Aslolan milletimizin kardeşliğidir. Bin yıldan beri bir arada yaşıyoruz. Kavga etmemizi gerektiren hiçbir sebep yok. Fakat yine de meselenin hissi tarafını bir tarafa koyup akıl ve mantık planında bir çözüm bulmalıyız. Bu çözüm de belli. Demokratik zemin. Yapılacak da belli; demokratikleşme... Hukukun üstünlüğü, eşit vatandaşlık, fikir ve ifade hürriyeti, din ve ibadet özgürlüğü temelinde, birbirimize saygılı olma... Çözümü parlamentoda arama... Bunun için de ilk yapılacak işin şiddete ve teröre son vermek gerektiği...
Somut olarak atılacak adımlar konusunda da şahsi fikirlerimi şöyle sıraladım: AK Parti iktidarı samimi gayretler gösteriyor. Bölgeye, şimdiye kadar yapılmamış hizmetler götürülüyor. Ama bu mesele, sadece siyasilere bırakılamaz. Onların gayretleri yanında, kardeşliğimizi artıracak jestler üzerinde de durmalıyız. Çünkü hazırlanan, oynanan bütün oyunları ancak bizim kardeşliğimiz bozabilir. Ben böyle deyince, avukatlardan biri, "Mesela BDP heyeti, Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret etse..." dedi. Ben de "Jestten kastettiğim, işte böyle bir şey." dedim.
Sonra BDP'nin Türkiye'nin partisi olması gerektiğini söyledim. Hemen söze girdiler ve "Müvekkilimiz bu konuda kendilerini çok ikaz ediyor; 'Türkiye'nin sorunları ile ilgilenmiyorsunuz' diyor." diye eklediler.
Ben ayrıca Doğu ve Güneydoğu'da hayırsever işadamlarının özellikle fakir Kürt çocukları için açtıkları okuma salonlarının, etüt merkezlerinin iç barış adına gönül köprüleri kurduklarını, bunun da kardeşliğimiz için en büyük jest olduğunu söyledim. Bu minval üzerindeki şahsî bir görüşmenin başka taraflara çekilmemesi, yanlış anlamalara fırsat verilmemesi gerekiyor...


ve ayrıca googleye hüseyin gülerce ve pkk görüşmesi diye yaz ali bulaç ve hüseyin gülercenin bu konu üzerine olan sohbetleride çıkıyor bu yukarıda yayınladığım zaman gaztesinin alıntısı tabii burda iyi niyet dileklerini yazmız halife ama aslında pkknın nnarcıların yurdunu bastığını falan anlatmıyor o görüşmede ne gibi pazarlıklar yapıldığınıda yazmıyor yazamaz zate

bak narcılık dinin peyganberinin halifesi ve aynı zamanda zaman gaztesi yazarı glerce son kısımda ne diyor
Somut olarak atılacak adımlar konusunda da şahsi fikirlerimi şöyle sıraladım: AK Parti iktidarı samimi gayretler gösteriyor. Bölgeye, şimdiye kadar yapılmamış hizmetler götürülüyor. Ama bu mesele, sadece siyasilere bırakılamaz. Onların gayretleri yanında, kardeşliğimizi artıracak jestler üzerinde de durmalıyız. Çünkü hazırlanan, oynanan bütün oyunları ancak bizim kardeşliğimiz bozabilir narcılık dnin mensuplarıyla pkk mensupları kardeşmişler bak ilişkilerimiz bozulmasın diyor daha ne diyim hala bunları anlamıyorsan sende bi sorun var demektir narcılık haraketi kürt saidin şeyh saidin kürtçülük hareketinin içime islam dinin de katarak o hareketin devamı bunu herkes bu yazdığım yazıdan anlar yoksa narcılarla ppk niye görüşsün çünkü iki grubunda kürtçülük üzerine hareketi var ya kardeşim ibo

şunuda arıca yazayım ben gülen görüştü demedim onun halifesi olan zaman gaztesi yazarı olan hüseyin gülerce denen narcılık dinin peygamberinin halifesi hüseyin gülerce görüştü dedim bide ben sana ahmak demedim ama hala bu yazılardan sonra ona montaz buna bilmemne dersen ahmak sensiz bak gülercenin yazısının altınnda mail adreside var istersen o halifeye bi mail at sor niye görüştünüz diye
 
walera inanıyorum ki hüseyin gülercenin yazısını sadece alıntı yapıp yapıştırmış okumamışsın..iyi oku..bu yazının neyinden gocunuyorsun..

İki yıldan beri Öcalan'ın avukatları pek çok yazarla görüşüyorlarmış.....
  • Gülen cemaati" olarak adlandırılan Gönüllüler Hareketi'nin bir sözcüsü olmadığımın altını çiziyorum. Çünkü bu hareket, bir cemaat, organizasyon değil. Bir sözcüsü, temsilcisi yok. Muhterem Gülen'in de, kimsenin sözcülüğüne ihtiyacı yok. Fikirlerini, görüşlerini internet sitesinden, Mehtap TV ve Samanyolu televizyonlarındaki sohbetleriyle açıklıyor, anlatıyor. Dolayısıyla Öcalan'ın avukatlarıyla Zaman Gazetesi yazarı olarak görüştüm.

  • Belirtmek istediğim şudur: Görüşmemizde, ben Sayın Cumhurbaşkanımızın, aylardır, Türkiye'nin en önemli meselesinin "Kürt sorunu" olduğunun altını çizdiğini hatırlatarak, bu meselenin ülkemiz ve geleceğimiz için çözülmesinin şart olduğunu belirttim. İki hususu da çok önemli bulduğumu ifade ettim: Samimiyet ve üslup... Açıkladım:

  • Aslolan milletimizin kardeşliğidir. Bin yıldan beri bir arada yaşıyoruz. Kavga etmemizi gerektiren hiçbir sebep yok. Fakat yine de meselenin hissi tarafını bir tarafa koyup akıl ve mantık planında bir çözüm bulmalıyız. Bu çözüm de belli. Demokratik zemin. Yapılacak da belli; demokratikleşme... Hukukun üstünlüğü, eşit vatandaşlık, fikir ve ifade hürriyeti, din ve ibadet özgürlüğü temelinde, birbirimize saygılı olma... Çözümü parlamentoda arama... Bunun için de ilk yapılacak işin şiddete ve teröre son vermek gerektiği...
    Somut olarak atılacak adımlar konusunda da şahsi fikirlerimi şöyle sıraladım: AK Parti iktidarı samimi gayretler gösteriyor. Bölgeye, şimdiye kadar yapılmamış hizmetler götürülüyor. Ama bu mesele, sadece siyasilere bırakılamaz. Onların gayretleri yanında, kardeşliğimizi artıracak jestler üzerinde de durmalıyız. Çünkü hazırlanan, oynanan bütün oyunları ancak bizim kardeşliğimiz bozabilir.....
  • Aslolan milletimizin kardeşliğidir. Bin yıldan beri bir arada yaşıyoruz. Kavga etmemizi gerektiren hiçbir sebep yok. Fakat yine de meselenin hissi tarafını bir tarafa koyup akıl ve mantık planında bir çözüm bulmalıyız. Bu çözüm de belli. Demokratik zemin. Yapılacak da belli; demokratikleşme... Hukukun üstünlüğü, eşit vatandaşlık, fikir ve ifade hürriyeti, din ve ibadet özgürlüğü temelinde, birbirimize saygılı olma... Çözümü parlamentoda arama... Bunun için de ilk yapılacak işin şiddete ve teröre son vermek gerektiği...
    Somut olarak atılacak adımlar konusunda da şahsi fikirlerimi şöyle sıraladım: AK Parti iktidarı samimi gayretler gösteriyor. Bölgeye, şimdiye kadar yapılmamış hizmetler götürülüyor. Ama bu mesele, sadece siyasilere bırakılamaz. Onların gayretleri yanında, kardeşliğimizi artıracak jestler üzerinde de durmalıyız. Çünkü hazırlanan, oynanan bütün oyunları ancak bizim kardeşliğimiz bozabilir.
  • wALERA ŞUNU İYİ BİL BİZ BEDİÜZZAMANI ŞİMDİ DAHA ÇOK SEVER OLDUK...FETHULLAH GÜLEN DE BU ÜLKEEDE KIYMETİ BİLİNMEYEN ÖNEMLİ BİR DEĞERDİR.. ALEYHİNDE OLDUĞUN İNSANLAR İSLAMA HİZMET EDEN İNSANLARDIR..SEN ONLARI ÇEKİŞTİREREK TÜM SEVAPLARINI DA ONLARA GÖNDERMEYE DEVAM ET...YAŞASIN İSLAM... YAŞASIN KARDEŞLİK.. YAŞASIN İSLAM ÜMMETİ... KAHR OLSUN IRKÇILAR...İSLAM DÜŞMANLARI..
 
fetullah değilmiydi dinler arası diyalog bayrağını kürt saitten teslim alıpta yahudi ve hırıstiyanlrada son peybamber hz muhammede uymasalarda cennete gideceklerdir diye fetva veren o fetullah değilmiydi amerikaya kaçmadan önce allahın ayetle baş örtüsüne farz dediği şeye teferauttır diyen

waleranın şu sorusuna cevap vermemişsiniz. Ben vereyim sizin yerinize...
Fethullah Gülen hocaefendi'nin başörtüsü fetvası.mp4 - YouTube
Fetullah gulen Bas ortusu hakkinda Tesettur Turban 1 - YouTube
Örtü, Saçların Yemeğin İçine Düşmemesi İçindir Diyenler - YouTube

Burda görüldüğü üzre walera özür dilemen icab eder. hocalar ı ayrılan öğrencilerinin yaptıkları bağlamaz.
Kişiler sonradan değişir. Yaşar Nuri nin bir öğrencisi bir camide şu an imam. Kendisi için sapıttı gitti diyor.
zekeriya Beyaz da prof. ama gelgelelim medyanın şaklabanı olmuşşş.
Örnekler çoğaltılabilir...
 
kadir senin dinden imandan haberin yok narcılık nedir bilmiyorum sanırım senin dinin farklı olabilir müslüman olmayabilirsin ama ben müslümanın narclık dini die ilk senden duydum sanırım birazdan kendini peygamber ilan edersin nurculuk dersen nurculuk cemaattir yani insan toluğu kahvede bile bir kaç arkadaş bi araya geldin mi cemaat oluyorsunuz camide cemaat oluyorsunuz namazda ama senin diinin farklı sanırım onun için fark etmez kopyala yapıştırmaya devam senin yapacağın sadece bu başka bi işe yaramazsın
 
elhamdulillah ben müslimanım ve narcılık dinine bağımlı değilim yazdıklarımın hiç biride iftira değldir narcılık dinin halifesinin işine ne pkk nın avukatları aracılığıyla imralı canisyle görüşüyor çünkü narcılarla pkk aynı amaca hizmet edet ibo be biz senden iyibiliriz cemamt nedir hüseyin ssende yazıyı anlayamışsın tabi siz kötü olanı bile hoşgörü dini olarak göstermeye uğraşan insanlarsınız ibo benim inandığım yeygamber hz muhammed mustafa sa kendini peygamber ilan edenler amerikda mesih ilan edenler tr de isa ilan edenler trde ben kimseninde günahını almam merak etmeyin elhamdulillah narcılık dinine bağlı değilim benim hıristolarla ve yahudilerle amentüde ittifakım falan yok benim kelimei tevhidimle narcılık dinin kelimei tevhidi ayrıdır benimkinde lailahe illah muhammedunresullulah vardır narcıların kelime i tevhidinde sadece lailahe illah vardır

saw senin verdiğin fetonun o linki amerikaya kaçmadan önce müslimanken verdiği fetvaydı amerikaya kaçmadan önce çok yerdede geçer baş örtüsü teferruattır diye negüzel montajla değişmişler fetonun sözlerini bizim videodakiler montaj ya bunlar değil ya zate bu feto 2 yüzlü bi adam cia ajanı olmadan önce başörtüsü hakkında başka fetva verdi cia ajnı olduktan sonra başka fetvalar vermiş ben bu adamın ne yapmak istediğini anlımış değilim papaya hz der peygambere hz der rahibe hz der peygambere hz der diyoloğu benmi başlattım yoksa gerçek islamın içinde diyalog vardıda bizmi bilmiyorduk adam 3 kutsal din diyor oysa allah kuranda tek din islam diyor şuanki hristoluk yahudilik hz isanın ve musanın esaslarımı ki bu feto 3 büyük dinin liderleri diyor ya papasına yazdığı mektubu siz susun biz susalım allah rızası için tarafsız bi hoca yorumlasın papa yahudi hırito hayranları değil narcılar değil bi tarafsız müsliman hoca yorumlasın

senin gibi narcılık dinine mensup olacağıma kopyala yapıştırırım bu insanların narcılık hakkında biraz bilgiler olsun diye ibo saw sen yukardaki benim video linklerinede bi göz at ondan sonra yaz olurmu bizim video linklerine gelince montaj bunlar orjinal hüseyin sanada bi soru sorayım narcılığın diyalog süreci bittide şimdi pkk ile devlet arasında iyilik meleği rolümü üslenmiş niye biraz gerçekleri araştırıp yazmıyorsunuz narcıların yurtlarını pkk nın bastığını pkk nın ve narcıların çıkarları ters düştüğü için narcıların yurtlarının basıldığını narcılarında korkudan pkk ile görüştüğünü niye yazmıyorsunuz

bilmiyorum ibo narcılık dininde kahvde oyun oynayanlardamı cematt sayılıyor allahtan ben narcılık dininden değilim lailahe illah muhammedun resulullah diyen bir müslimanım bizim dinimiz islam ama ben hiç bi islam litaratüründe kahvedeki insanlarında cemaat olduğunu duymadım bizim dinimizde yok böyle bi söylem ama herhalde narcılık dininde varki yazmışsın ibo
 
saw senin verdiğin fetonun o linki amerikaya kaçmadan önce müslimanken verdiği fetvaydı amerikaya kaçmadan önce çok yerdede geçer baş örtüsü teferruattır diye negüzel montajla değişmişler

Yayınlada doğrusunu görelim. Ben aradım youtube da böyle söylemiş.
İslam a aykırı fetvası varsa bizde görelim.
 
saw yukardaki linklerde var baş sayfalarda ama şimdi bu narcılar bu videoya da montaj derler sonuna kadar izle savhttp://youtu.be/LhoB_eLOwaU Fetullah Gülen ve Başörtüsü konusunda yaptığı dönüş ve NUR TALEBELERİNDEN UYARI.mp4 - YouTube bak bunları sonuna kadar izle 1. vidyoda feto adaımı olan nurettin verini mahkemeye verdiği bilgiler 2. videoda fetonun 2 yüzü

Nurettin Veren - YouTube buda nurettin veren eskiden fetonun iyi adamıydı şimdilerde feto onun hakkında suç duyurusunda bulundu
 
videolar hepsi farklı farklı sohbetlerden alıntı yapılıp tek video gibi birleştiriliyor bazı buna montaj diyor böyle kötü düşüncesi olsa 30 seneyi geçgindir hoca efendiyi herkez tanırı rahmetli bülent ecevittinden tutun rahmetli turgut özala kadar hepsi arkasında oldu kötü niyetli olsa görüyoruz ne kadar büyük mafya lideri varsa yada farklı düşünceli dini saptırmaya düşünen varsa coğu hapiste muhterem hoca efendinin hiç kimse avutaçlğını yapmak düşmez banada düşmez elbet zaten yalnışı olsa ALLAH bu gününe kadr ters getirmişti işlerini dediğimi neden AMİRAKDA YAŞIYOR DİYE SORARSIN BENDE derim ki neden AMERİKADA MÜSLÜMANLIK HIZLA YAYILIYOR DÜNYADA HİÇ BİR ÜLKEDE BU KADAR HIZLI MÜSLÜMANLIĞA GEÇİŞ YOK ALLAH HİÇ BİR ŞEYİ SEBEBSİZ YAPMAZ DEMEKİ HOCA EFENDİNİNDE AMERİKADA OLMASININ SEBEBLERİ VAR BAŞKA ARTIK YAZMAYACAM KADİR ARKADAŞIMIZIN KURAN AYTETİNDE YAZDIĞI GİBİ ONLARIN GÖZLERİ VARDIR GÖRMEZLER KULAKLARI VARDIR DUYMAZLAR KALPLERİ MÜHÜRLÜDÜR ALLAH HİDEYET ETTSİN KENDİSİ İÇİN ÜZÜLÜYORUM ALLAH ISLAH ETSİN DİYORUM ÇÜNKİ ALLAH HİDEYET ETMEYENE PEYGAMERBER BİLE OLSA BİŞEY YAPAMAZ ONUN İÇİN ALLLAH ONA HİDEYET ETSİN

Neden bütün video canlı değil onuda adama sorarlar kendince bişeyler yazmış

Göstere göstere bu videoyuy mu gösterdin ne güzel yazmışın adamın konuşması banttan yazıları alıntı kimbili hangi soruya böyle yazdıda sen böyle yazıyorsun muhterem hoca efendinin günahlarını yüklen bakalım onun hakkına gir ne allah razı gelir buna nede kulu

Elhamdüllah diyen müslüman ama kuran ve dine mulif olandan islamiyetten cıkar onuda bil ne üstad nede hoca efendi hep kuran cercevesinden kaldı ispat edemiyorsun onlara narcılık dini yapıyor diyorsun yani onları islmiyetin dışına itiyorsun sanki bu işin yetkilisi ben bu saaten sonra senin gibi cahil ve akıl fukarısıyla konuşmam sadece montaj kaset ve yazılarla konuşuyorsun bütün dünya tarafından islam alemi die kabul edilen üstada bile dil uzatıyorsun bu senin caheletini gösteirir güneş balcıkla sıvanmaz aç oku ama yannı yazı değil tarafsız yazı oku bilgin artsın ama nerde sende o akıl cahil insanla uğraşmazsı cok zor anca sen milleti burda provage ediyorsun geriyorsun seni zorla beğendirecek değiliz beğenemzsen beğeneme bizim burda bi söz var tavşan daha küsmüş dağan haberi yok derler sende tavşan üstadımız dağ misali

Son bşey yazayım senin bişey duymamış olman bu işin yok olması demek değil senin cahalitini gösteriri sadece
 
walera
sen git sultanahmette tavşanlarınla niyet okuyuculuğu yap..Allah tan kork.kara bir boya küpüne düşmüşsün hezeyanların dünyan olmuş.madem bu kadar durumdan rahatsızsın bir ferd olarak o insanlara dava aç .zaten sen ahirette Allah dostarıya davalık olacaksın
ainesi iştir kişinin.. lafa bakılmaz..
cemaatin de bedüzzamanın da bu ülke insanlarına hizmetten ve kardeşlikten başka bir düşüncesi olmamaıştır.
 
ne güzel cevap yazmışsıın ibo doğru feto nun diyologçuluğundan hristo ve yahudilerle narcılık dininde ittifakınız olduğundan hiç bahsetmemişsin senin muhterem dediğin değilmiydi yahudi ve hristolarla amaentüde ittikamız var diyen ya bu sözlerini dünya alem bilir ne hikmetse siz bilmiyorsunuz amerika konusuna gelince fete amerikaya gitmeden önce orda malcom x vardı sanma feto amerikallıları müslüman yapıyor bir kere feto narcılık dininden bahsedyor oysa kuran senin anlıcan dille yazayım inne dine idellahıl islma diyor nerde kalmış 3 büyük dün günümüz yahudi ve hritoları islama göre semavi din dersen ozaman haikakten inanacam sizin narcılık dininden olduğunuzu allah ayetinde hrıitiyanlar için demiyormu onlar allaha iftira attılar eş ve çocuğu var dediler hala günümüzde 3 büyük din diye yazarsan sen feto ve sizin gibi narcılık dininde olanların tevbe edip islama dönmeleri gerekir ben çok duydum fetodan tesettur teferruattır dediğini ben yemin ediyorum eğer kendini müsliman sanıyorsan sende yemin et fetonun tesettüre teferroat demediğimi ha yalan yere yemin edersen onu bilem
 
Her söyledigin HAK olsun Fakat her HAKKI söylemek senin HAKKIN degildir:
Allah'i taniyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardir... O'nu unutan, sarayda da olsa, zindandadir, bedbahttir
3. Bu müthis düsmanlariniza karsi zirhiniz, Kur’an tezgahinda yapilan takvadir. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem’in sünnet-i seniyyesidir. Ve silahiniz, istiaze ve istigfar ve hifzi ilahiyyeye ilticadir.
Eğer bilsen gayret ne kadar hayırlı bir iştir. Ömrünü bir dakika boşa geçirmezdin
1. Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünya da bıraktığın eserlere de kıymet verme.

Namazın manası Cenab-ı Hakkı tesbih,tazim ve şükürdür.

İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir.

Herşey hakikaten güzeldir. Ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir
2. (SEVGİLİ ÜSTADIMIZIN SÖZLERİ BİR KAÇ TANESİ )
 
al birde hüseyin çıktı o işler nyet okuculuğunu narcılar güzel becerir adamın dinine göre mezhebine göre konuşurkar elhamdulillahki ben cia ajanı değilim arkamda abd yok ama cia ajanlarını görüyoruz trde davası olmadığı halde papasından izin çıkmadığı için tr ye dönemiyorlar sen sultan ahmetede gitme hüseyin fikirleriniz le yeni kurduğunuz narcılık diniyle ordaki müslimanlarında mazallah beyinlerini yıkarsınız papaya falan bağlamaya kalkarsınız

hadi ibo yemin et feto tesettüre teferruat demediğine dair ben yemin ediyorum çok yerde hemde onun ağzından duydum fetonun bu sözünü dünya duydu bi siz duymadınız hayret kara cahilde siz siniz daha müslimansanız müslmanlığı bilmiyorsunuz ahsab suresini bi oku derim
 
sen şimdi narcılık din var die iddan var yani yaklaşık dünyada nur cemaatı 75 milyonla yüz milyon arası die geçiyor yani onlar müslüman değilsin diyorsun sen dön ilk önce kendine bak sonra git o kadar insanla uğraş cahil insan daha ne yazayım ne yazasam ELAMDÜLLAH DİYORSUN YÜZÜNE TÜKÜRÜLECEK İNSAN DEĞİLSİN

Yahu ben ağzından görüntülü video göster dedim sen gitmişin yazılar gösteriorsun ben yazıları evdede yazar viodeyla izlesene koyarım işte kafan bu kadar basıyor sen hoca efendi papanın elini öpüyor gözümle gördüm dedin sonra döndün yok ikinci adamıyok üçüncü adamı demeye başladın sonra pkk görüştü dedin video göster dedim sonra gene kıvırdın senden cok güzel dansöz olur sen yalnış iş ve yalnış kişiyle uğraşıyorsun ufak bi uyarı allah dostlarını başkasına ihtiyaç duymandan korurur
 
-Türkiye darül harb mıdır?
-Tesettür şartmıdır?
 
ibo merak etme ben senin yüzüne bile tükürmem çünkü benim dinimden değilsin dansölüğüde sizin gibi narcılar güzel yapar bak ben yemin ettim sen edemiyorsun feto tesettüre tefarruat dedimi diye çünkü işinize gelmez ama merak etmeyin narcıların hepsinin kökü kazınacak dansözler ben sana hakaret etmedim sen ediyorsun niye narcılık dininde serbts dimi sen değilmiydin kahvede cemaat olnuyor diyen fetonun tesettürle alakı fetvasını tüm islam alemi biliyor sen bisen ne olur bilmesen ne olur sana tek basit dedimki yemin et fetodan tesettürle alakalı teferruattır demediğini edmiyoyorsun çünkü sende tüm narcılık dini mensupları biliyor kim allah dostu amerka cia ajanları nezaman allah dostu oldular

narcı ibo narcılık dinin peygamberinin ve onun yayın organı zaman gaztesinde halifesinin mail adresini vererek yayınladım pkk ile narcıların görüştüklerini sen bakar kör olmuşsun yukarıda hepsi var ama siz narcılık dinie mensup olduğunuz için herhalde sizin dinde yalan söylemek sevap
 
BİRİNCİ İKAZ

Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedi midir? Hiç kati senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, kendini ebedi ve ölümsüz zannetmendir. Keyif için, ebedi dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasaydın ki ömrün azdır, hem faydasız gidiyor; elbette onun yirmi dörtten birisini, ebedi hayatının saadetine sebep olacak, güzel ve hoş bir hizmete, yani namaza sarf ederdin. Ve bu sarf etmek de, usanmak şöyle dursun, belki ciddi bir arzuyu ve hoş bir zevki tahrike sebep olurdu.

Demek, insanın namazdan usanmasının sebebi, kendisini ebedi ve ölümsüz zannetmesidir. İnsan bu dünyada bir milyon yıl, hatta daha fazla kalacağını ve milyonlarca yıl boyunca her gün namaz kılacağını zannediyor ve namazdan usanıyor. Gerçi Cenab-ı Mevla’yı bilenler için hakiki zevk namazda olduğundan, bir milyon yıl değil, yüzer milyon yıllar bile namaz kılmak olsaydı, onlara yine zahmet gelmezdi. Sözümüz, Allah-u Teâlâ’yı hakkıyla bilmeyenler içindir. İşte bu zümre, hem Rablerini tanımazlar hem de kendilerini ebedi ve ölümsüz zannederler. Bu zan sebebiyle de daha namaz kılmadan, namazdan bıkarlar ve usanırlar.

Bu yanlış zannın tedavisi ise şurada gizlidir: Kişi evvela, öleceğini ve bir gün toprak olacağını düşünmelidir. Evet, insanın elinde ne senedi var ki, yarına kadar yaşayabilsin. Belki de sizler daha bu videoyu seyretmeyi tamamlamadan öleceksiniz. Ve dostlarınız sizi şu anda oturduğunuz yerde ölü olarak bulacak.

İşte insan ilk önce fani ve ölümlü olduğunu anlamalıdır. Sır burada gizlidir. İnsana namaz kılma hususunda usanç veren şey, kendisini ölümsüz zannetmesidir. Eğer bilseydi ki, yarın ki güne çıkmaya bir senet yok, o zaman ömrünün yirmi dörtte birini, yani 24 saatinden 1 saatini elbette namaza verirdi.

O halde ey namazdan hoşlanmayan nefsim ve namazsız arkadaşım, şunu düşün: Her gün dünyada 350.000 kişi ölüyor. Demek saatte yaklaşık 15.000 kişi ve dakikada yaklaşık 250 kişi… Yani şu anda içinde bulunduğumuz dakika çıkmadan 250 kişi bu dünyayı terk edecek. Ve muhtemelen bu 250 kişiden hiçbiri dünyayı terk edeceğini bilmiyor. Kimi işinde, kimi uykusunda, kiminin ne hesapları var, ne planlar yapıyor; ama dünya hayatında sadece saniyeleri kaldı. Ey nefsim ve ey arkadaşım! Ya biz bu 250 kişinin içindeysek, acaba halimiz ne olur? Bunu düşün ve gel, geç olmadan tövbe ederek namaza başla

İKİNCİ İKAZ

Ey lezzete düşkün nefsim! Acaba, her gün her gün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana bunlar usanç veriyor mu?

Elbette vermiyor; çünkü ihtiyaç tekrar ettiğinden, usanç değil; belki lezzet alıyorsun. Evet, insan her gün yemek yer, bıkmaz; her gün su içer, bıkmaz; her saniye havayı teneffüs eder, yine bıkmaz. Herhalde bugüne kadar, yemekten, içmekten ve teneffüs etmekten bıkmış birisini görmemişsinizdir. Bunun sebebi, insanın cisminin ve bedeninin bunlara muhtaç olmasıdır. İhtiyaç tekrar ettiği için, usanmak şöyle dursun; insan bunlardan lezzet alır.

Acaba sadece maddi bedenin ve cismin mi ihtiyacı vardır? İnsanın kalbinin, ruhunun, aklının ve duygularının hiçbir ihtiyacı yok mudur? Elbette onların da ihtiyacı vardır ve onların ihtiyacı başta namaz olarak ibadet ve duadır.

Öyle ise ey nefsim, şu bedenimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası ve ruhumun ab-ı hayatı ve Rabbanî duygumun hoş ve latif havası olan namazın dahi seni usandırmaması gerekir.

Evet, insanın kalbi ki, nihayetsiz üzüntülere ve elemlere maruz; nihayetsiz lezzetlere ve emellere düşkün olup, şu âlemi kuşatabilecek bir muhabbet ile doludur. Elbette böyle bir kalbin gıdası ve kuvveti, her şeye gücü yeten bir Rahim-i Kerim’in kapısını namaz ve dua ile çalmakla elde edilebilir.

Ey nefsim! Şimdi söyle: Allah’tan başka kim var ki, böyle bir kalbi tatmin edebilsin, onu teskin edebilsin ve kalp ona bağlansın da elemlerden kurtulup, emellerine nail olabilsin?

Hem insanın ruhu ki, şu fani dünyadan, ayrılık feryadını kopararak hızlı bir şekilde ayrılıyor. Ayrıca insan tüm varlıklarla da alakadardır. Elbette böyle bir ruhun ab-ı hayatı, her şeye bedel olan Baki bir sevgilinin rahmet çeşmesine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir.

Ey nefsim! Şimdi söyle: Ruhun, ayrılıktan ve firaktan gelen bu feryadını Allah’tan başka kim dindirebilir? Kim ona bir sığınak ve kurtarıcı olabilir? Kim ona bir teselli verip, onu teskin edebilir? Allah’tan başkası var mıdır?..

Hem öyle bir Rabbanî duygu ki, yaratılışı itibariyle sadece ebediyeti ister ve ebed için yaratılmıştır ve ezeli ve ebedi bir zatın aynasıdır. Elbette böyle bir Rabbanî duygu, şu üzüntülü, ezici ve sıkıntılı; geçici ve boğucu olan dünya halleri içinde, teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.

Şimdi ey namaz kılmayan insan! Söyle bakalım: Allah’tan başka hiçbir şey ile tatmin olmayan bu Rabbanî duygunu ne ile tatmin edeceksin? Onu ne ile teskin edecek ve ne ile ona teneffüs ettireceksiniz?

Bu dünyada hangi şey vardır ki, insanın kalbini, ruhunu ve Rabbanî duygusunu tatmin edebilsin ve bunlar onunla doysun ve mutmain olsun? Allah ve O’nun zikrinden başka hiçbir şey yoktur!..

ÜÇÜNCÜ İKAZ

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini, namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muzdarip olmak; hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini, namaz hizmetini ve musibet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç akıl karı mıdır?

Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ taraf kuvveti, onun sağındaki kuvvetine katılmış ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ tarafa gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol tarafta düşmanın askeri yokken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, “Ateş et.” emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, tarumar eder.

Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete dönüşmüş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete ve meşakkati, sevaba inkılap etmiş. Öyle ise, geçmiş günlerdeki ibadetten usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddi bir gayret almak lazım gelir. Gelecek günler ise madem daha gelmemişler; o günlerdeki ibadetin zahmetini şimdiden düşünüp usanç göstermek, aynen o günlerdeki açlığı ve susuzluğu bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.

Madem hakikat böyledir. Akıllı isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve “Bugünümün bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az; hoş, güzel ve ulvi bir hizmete sarf ediyorum.” de. O vakit senin acı usancın, tatlı bir gayrete inkılâp eder.

İşte, ey sabırsız nefsim! Sen üç sabırla mükellefsin:

Birisi: İtaat üstünde sabırdır. Farzları ve emirleri yerine getirmek hususunda sabretmelisin.

İkincisi: Günaha karşı sabırdır. Haramları ve günahları işlememek hususunda sabretmelisin.

Üçüncüsü de: Musibete karşı sabırdır. Başına gelen musibetlere karşı sabretmeli ve kaderin hükmüne razı olmalısın.

Aklın varsa, bu ikazdaki temsilde görünen hakikati kendine rehber tut, mertçe “Ya Sabûr!” de, üç sabrı birden omuzuna al. Cenab-ı Hakk’ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; o kuvvetle dayan.

Bu ikazdan anladık ki, Cenab-ı Hak insana günlük bir sabır kuvveti vermektedir. Bu sabır kuvveti, o zaman dilimindeki farzları eda etmeye, haramlardan kaçmaya ve musibete sabretmeye kâfi gelebilecek bir sabır kuvvetidir. Ancak insan bir hata yaparak sabır kuvvetini dağıtır; bir kısmını geçmişe ve bir kısmını da geleceği gönderir. Elinde kalan azıcık sabırla da hazır zamandaki ibadetini yapamaz ve musibetlere dayanamaz.

Bunu bir misalle açıklayalım: Mesela birisinin evladı öldü. Evladın ölmesi on şiddetinde bir musibet olsun. Cenab-ı Hak o kişiye, o musibete sabredebilmesi için onluk bir sabır kuvveti gönderiyor. Musibetin kuvveti on olduğundan, sabır da onluk geliyor. Ancak evladı ölen kişi kendisine gönderilen bu onluk sabır kuvvetini iyi kullanamıyor. Çocuğunun geçmişteki günlerini ve onunla geçmişte geçirdiği hatıraları düşünerek onluk sabır kuvvetinin üçünü geçmişe gönderiyor. Ve eğer ölmeseydi gelecekte şöyle şöyle olurdu diye düşünerek üçlük sabır kuvvetini de geleceğe gönderiyor. Geriye ise dörtlük bir sabır kuvveti kalıyor. Musibetin kuvveti on şiddetinde olup, elindeki sabır kuvveti ise dört kuvvetinde kaldığından artık o musibete sabredemiyor ve feryat etmeye başlıyor. Eğer sabrını dağıtmayıp hepsini hazır zamanda kullansaydı, o musibete elbette dayanabilirdi.

Yine mesela, bir günlük ibadetleri eda edebilmesi için yirmilik bir sabır kuvveti gönderiliyor. O günün ibadet külfeti de yirmi şiddetindedir. Ancak kişi burada da hata yapıyor. Yirmilik sabır kuvvetinin beşini geçmişe gönderiyor. Yani geçmişte yaptığı ibadetlerin zahmetini düşünüyor. Beş kuvveti de geleceğe gönderiyor. Yani gelecekte yapması gereken ibadetleri düşünüyor. Elinde ise on kalıyor. Hâlbuki o günkü ibadetleri yapabilmesi için yirmilik bir sabra ihtiyacı vardı. Bu sebeple de o günkü farzları eda edemiyor. Demek insan sabrını dağıtmamalı ve şöyle düşünmeli: “İkindi namazını kıldım. Artık kılacağım farz bir namaz yok. Akşam namazı mı? Daha akşam gelmedi ki. Belki akşama çıkarım belki çıkamam. Eğer çıkarsam, Rabbim o namazı kılacak kadar bana yine sabrı gönderir. O namazı güneş batınca düşünürüm.”

Yine şöyle düşünmeli: “Bugün bana verilen sabır ile ramazan orucumu tutacağım. Yarın mı? Daha yarın gelmedi ki. Onu bugünden düşünmek gereksizdir. Yarına belki çıkarım belki çıkamam. Eğer çıkarsam, Rabbim yarınki orucu tutabileceğim kadar bir sabrı bana yarın verecektir. Yarını yarın düşünürüz.”

Günah işlememek hususunda da şöyle düşünmeli: “Bugün hiçbir haram işlemeyeceğim. İçki içmeyecek, gıybet yapmayacak ve harama gitmeyeceğim.” Eğer ona denilse: “İyi ama her gün bunlara nasıl dayanacaksın?” O şöyle cevap vermeli: “Bunları her gün yapmayacağım değil; sadece bugün yapmayacağım. Yarın mı? Daha yarına çıkmadım ki; yarına belki çıkarım belki çıkamam; eğer çıkarsam, yarının sabrı yarın gelecek. Bugünün sabrını daha gelmemiş bir güne göndererek bugünü zayıflatmak akıl karı değildir.”

Hatta insan bu şekilde düşünerek bütün kötü alışkanlıklarından bile kurtulabilir. Mesela sigara içen birisi şöyle düşünebilir: “Ben bugün sigara içmeyeceğim. Yarın mı? Daha yarın gelmedi ki, yarını yarın düşünürüz. Zira yarına ait sabır kuvveti yarın gelecektir. Hem yarına çıkma hususunda elimde senedim yok ki, belki de yarın kabirde olacağım; bugünden yarını düşünmek ve sabrı o güne göndermek beyhudedir.”

O halde ey namaz kılmayan insan! Sen de sabrını böyle günlük kullan. Hatta namazlık kullan. Zira bir dahaki namaz vaktine çıkacağın hususunda elinde bir senedin yok. Her namazını, kıldığın son namaz kabul et. Bu sayede namaz sana usanç vermeyecek ve her namazını son namazın gibi şevkle ve zevkle kılacaksın.

ÜÇÜNCÜ İKAZ

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini, namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muzdarip olmak; hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini, namaz hizmetini ve musibet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç akıl karı mıdır?

Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ taraf kuvveti, onun sağındaki kuvvetine katılmış ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ tarafa gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol tarafta düşmanın askeri yokken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, “Ateş et.” emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, tarumar eder.

Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete dönüşmüş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete ve meşakkati, sevaba inkılap etmiş. Öyle ise, geçmiş günlerdeki ibadetten usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddi bir gayret almak lazım gelir. Gelecek günler ise madem daha gelmemişler; o günlerdeki ibadetin zahmetini şimdiden düşünüp usanç göstermek, aynen o günlerdeki açlığı ve susuzluğu bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.

Madem hakikat böyledir. Akıllı isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve “Bugünümün bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az; hoş, güzel ve ulvi bir hizmete sarf ediyorum.” de. O vakit senin acı usancın, tatlı bir gayrete inkılâp eder.

İşte, ey sabırsız nefsim! Sen üç sabırla mükellefsin:

Birisi: İtaat üstünde sabırdır. Farzları ve emirleri yerine getirmek hususunda sabretmelisin.

İkincisi: Günaha karşı sabırdır. Haramları ve günahları işlememek hususunda sabretmelisin.

Üçüncüsü de: Musibete karşı sabırdır. Başına gelen musibetlere karşı sabretmeli ve kaderin hükmüne razı olmalısın.

Aklın varsa, bu ikazdaki temsilde görünen hakikati kendine rehber tut, mertçe “Ya Sabûr!” de, üç sabrı birden omuzuna al. Cenab-ı Hakk’ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir; o kuvvetle dayan.

Bu ikazdan anladık ki, Cenab-ı Hak insana günlük bir sabır kuvveti vermektedir. Bu sabır kuvveti, o zaman dilimindeki farzları eda etmeye, haramlardan kaçmaya ve musibete sabretmeye kâfi gelebilecek bir sabır kuvvetidir. Ancak insan bir hata yaparak sabır kuvvetini dağıtır; bir kısmını geçmişe ve bir kısmını da geleceği gönderir. Elinde kalan azıcık sabırla da hazır zamandaki ibadetini yapamaz ve musibetlere dayanamaz.

Bunu bir misalle açıklayalım: Mesela birisinin evladı öldü. Evladın ölmesi on şiddetinde bir musibet olsun. Cenab-ı Hak o kişiye, o musibete sabredebilmesi için onluk bir sabır kuvveti gönderiyor. Musibetin kuvveti on olduğundan, sabır da onluk geliyor. Ancak evladı ölen kişi kendisine gönderilen bu onluk sabır kuvvetini iyi kullanamıyor. Çocuğunun geçmişteki günlerini ve onunla geçmişte geçirdiği hatıraları düşünerek onluk sabır kuvvetinin üçünü geçmişe gönderiyor. Ve eğer ölmeseydi gelecekte şöyle şöyle olurdu diye düşünerek üçlük sabır kuvvetini de geleceğe gönderiyor. Geriye ise dörtlük bir sabır kuvveti kalıyor. Musibetin kuvveti on şiddetinde olup, elindeki sabır kuvveti ise dört kuvvetinde kaldığından artık o musibete sabredemiyor ve feryat etmeye başlıyor. Eğer sabrını dağıtmayıp hepsini hazır zamanda kullansaydı, o musibete elbette dayanabilirdi.

Yine mesela, bir günlük ibadetleri eda edebilmesi için yirmilik bir sabır kuvveti gönderiliyor. O günün ibadet külfeti de yirmi şiddetindedir. Ancak kişi burada da hata yapıyor. Yirmilik sabır kuvvetinin beşini geçmişe gönderiyor. Yani geçmişte yaptığı ibadetlerin zahmetini düşünüyor. Beş kuvveti de geleceğe gönderiyor. Yani gelecekte yapması gereken ibadetleri düşünüyor. Elinde ise on kalıyor. Hâlbuki o günkü ibadetleri yapabilmesi için yirmilik bir sabra ihtiyacı vardı. Bu sebeple de o günkü farzları eda edemiyor. Demek insan sabrını dağıtmamalı ve şöyle düşünmeli: “İkindi namazını kıldım. Artık kılacağım farz bir namaz yok. Akşam namazı mı? Daha akşam gelmedi ki. Belki akşama çıkarım belki çıkamam. Eğer çıkarsam, Rabbim o namazı kılacak kadar bana yine sabrı gönderir. O namazı güneş batınca düşünürüm.”

Yine şöyle düşünmeli: “Bugün bana verilen sabır ile ramazan orucumu tutacağım. Yarın mı? Daha yarın gelmedi ki. Onu bugünden düşünmek gereksizdir. Yarına belki çıkarım belki çıkamam. Eğer çıkarsam, Rabbim yarınki orucu tutabileceğim kadar bir sabrı bana yarın verecektir. Yarını yarın düşünürüz.”

Günah işlememek hususunda da şöyle düşünmeli: “Bugün hiçbir haram işlemeyeceğim. İçki içmeyecek, gıybet yapmayacak ve harama gitmeyeceğim.” Eğer ona denilse: “İyi ama her gün bunlara nasıl dayanacaksın?” O şöyle cevap vermeli: “Bunları her gün yapmayacağım değil; sadece bugün yapmayacağım. Yarın mı? Daha yarına çıkmadım ki; yarına belki çıkarım belki çıkamam; eğer çıkarsam, yarının sabrı yarın gelecek. Bugünün sabrını daha gelmemiş bir güne göndererek bugünü zayıflatmak akıl karı değildir.”

Hatta insan bu şekilde düşünerek bütün kötü alışkanlıklarından bile kurtulabilir. Mesela sigara içen birisi şöyle düşünebilir: “Ben bugün sigara içmeyeceğim. Yarın mı? Daha yarın gelmedi ki, yarını yarın düşünürüz. Zira yarına ait sabır kuvveti yarın gelecektir. Hem yarına çıkma hususunda elimde senedim yok ki, belki de yarın kabirde olacağım; bugünden yarını düşünmek ve sabrı o güne göndermek beyhudedir.”

O halde ey namaz kılmayan insan! Sen de sabrını böyle günlük kullan. Hatta namazlık kullan. Zira bir dahaki namaz vaktine çıkacağın hususunda elinde bir senedin yok. Her namazını, kıldığın son namaz kabul et. Bu sayede namaz sana usanç vermeyecek ve her namazını son namazın gibi şevkle ve zevkle kılacaksın.

DÖRDÜNCÜ İKAZ

Ey sersem nefsim! Acaba şu namaz ve ibadet vazifesi neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Hâlbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; sen usanmadan çalışırsın. Acaba bu dünya misafirhanesinde aciz ve fakir kalbine kuvvet ve zenginlik; ve elbette gireceğin bir menzil olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde senet ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burak olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?

Bir adam sana yüz liralık bir hediye vaat etse, yüz gün seni çalıştırır. Sözünden dönebilecek o adama itimat edersin, usanmadan çalışırsın. Acaba, “sözünden dönmek” hakkında imkânsız olan bir zat, cennet gibi bir ücreti ve ebedi saadet gibi bir hediyeyi sana vaat etse; ve bu vaadi yerine getirmek için, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen buna mukabil hizmet etmesen veya isteksiz, angarya iş gören gibi usançla, yarım yamalak hizmet etsen; ve bu isteksizliğinin lisan-ı haliyle O’nu vaadinde itham edip hediyesini küçümsesen, pek şiddetli bir edeplendirmeye ve dehşetli bir azaba müstehak olacağını düşünmüyor musun?

Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde usanmadan hizmet ettiğin halde, cehennem gibi ebedi bir hapsin korkusu, en hafif ve latif bir hizmet olan namaz
 
BEŞİNCİ İKAZ

Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki usancın ve namazdaki kusurun dünyevi meşgalelerin çokluğundan mıdır? Veyahut geçin derdinin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?

Sen kabiliyet cihetiyle bütün hayvanatın üstünde iken, dünya hayatına gerekli şeyleri tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bir serçe kuşu birkaç haftada hayatının bütün şartlarını öğrenir. Hâlbuki sen birkaç yılda ancak yürümeyi başarabilirsin. Bundan neden anlamıyorsun ki, asıl vazifen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakiki bir insan gibi hakiki ve daimi bir hayat için çalışmaktır?

Bununla beraber, dünyevi meşgaleler dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzuli bir surette karıştığın ve karıştırdığın malayani meşgalelerdir. En lazımını bırakıp, güya binler sene ömrün varmış gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ “Zuhal yıldızının etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” veya “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya astronomi ilminden veya istatistikçi fenninden bir kemal alıyorsun!

Eğer desen: “Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve usanç veren şeyler, öyle lüzumsuz şeyler değil; belki geçim derdinin zaruri işleridir.”

Öyle ise, ben de sana derim ki: Eğer yüz liralık bir gündelikle çalışsan, sonra biri gelse, dese ki: “Gel, on dakika kadar şurayı kaz; yüz bin lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.” Sen ona “Yok, gelmem. Çünkü on lira gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak.” desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.

Aynen öylede bizler de geçimimiz için dünyevi bazı işlerde çalışıyoruz. Eğer farz namazı terk etsek bütün çalışmamızın meyvesi yalnız dünyevi, ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir ücret olur. On lira gündeliğimden kesilecek diye yüz binler kıymetindeki pırlantayı kaybeden adamdan ne farkımız kalır? Eğer biz istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına ve kalbin teneffüsüne sebep olan namaza sarf etsek, o vakit, bereketli dünyevi nafaka ile beraber ahiret için mühim bir defineyi de kazanmış oluruz.

Elhasıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona malik olasın. Öyle ise hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil; en azından günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, uhrevi bir sandıkça hükmündeki bir mescide veya bir seccadeye at.

Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin karanlıklı ve perişan bir halde gider, senin aleyhinde ahirette şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden kendine mahsus bir âlemi vardır. O âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki, aynada görünen muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise siyah görünür; kırmızı ise kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O ayna düzgünse, sarayı güzel gösterir. Düzgün değilse çirkin gösterir. Aynen bunun gibi, sen de kalbinle, aklınla, amelinle ve gönlünle kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan ve o namazınla o âlemin sahibine yönelsen, birden, sana bakan âlemin nurlanır, aydınlanır. Adeta namazın, bir elektrik lambası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunmak gibi, o âlemin karanlıklarını dağıtır. Senin o günkü âlemini, o nurun aksiyle ışıklandırır, senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.

Namazın kıymetine dair hazırladığımız eser burada tamam oldu. Eserimizde Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatı kaynak eser olarak kullanılmıştır. Osmanlıca bilmeyenler için metinleri sadeleştirerek ve şerh ederek naklettik. Ancak şunu itiraf edelim ki, Üstad hazretlerinin ifadesindeki tesiri muhafaza edemedik. Bu sebeple sizleri, kaynak eser olarak kullandığımız Risale-i Nur Külliyatına davet ediyor ve hakikatlerin kendisini Üstad hazretlerinin lisanıyla okumanızı tavsiye ediyoruz.

Ya Rab! Rahmetinin hürmetine, bizlere başta namaz olarak bütün ibadetleri sevdir ve onların edasında bizlere kuvvet ve şevk ver. Sana ibadet etmenin lezzetini kalplerimize ilka eyle! Seninle ünsiyet bulmayı ve zikrinden lezzet almayı bizlere ihsan et. Ve bu eseri, hem emeği, hem de seyreden kardeşlerimizin günahlarına bir keffaret olarak kabul eyle. Âmin, âmin, âmin…

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ İFTİRALARLA ENGELLENMEK İSTENMİŞTİ

Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılda yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. 87 yıl süren hayatı boyunca İslam'ı savunmuş, materyalist felsefeye, din ve mukaddesat düşmanlarına karşı büyük bir mücadele vermiştir. 6000 sayfalık dev eseri Risale-i Nur, hem çok derin bir Kuran tefsiri, hem de materyalist felsefeyi çürüten ve iman hakikatlerini en iyi şekilde ortaya koyan bir eserdir. Bediüzzaman Said Nursi, mütevazi üslubuyla ahiret, kader, iman gibi birçok konuyu o güne kadar hiç açıklanmamış bir şekilde anlatmış, ortaya koymuştur.

İnsanları Kuran ahlakına, hak dine davet etmek için verdiği bu fikri mücadelede Bediüzzaman Said Nursi'nin karşısına çıkan en büyük engel ise, materyalist felsefeyi ve din düşmanlığını kendisine temel prensip olarak kabul eden bazı çevreler olmuştur.

Bu çevreler, tüm dünyada devreye soktukları ''din ahlakından uzak bir toplum oluşturmak'' hedeflerini gerçekleştirmek için büyük çaba sarf etmişlerdir. Nitekim bu inkarcı çevrelerin yaptıkları yoğun telkin, propaganda ve baskı yüzünden din; toplumun bazı kesimlerince, gericilik ve yobazlık olarak algılanmaya başlamış, ülkenin ilerlemesi için bu sözde ''batıl inançlardan'' kurtulmak gerektiği düşüncesi yaygınlaşmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi de bu gibi asılsız felsefeleri çürüten, dinin akıl ve ilimle çatışmadığını, tam tersine aynı noktada birleştiğini ortaya koyan ve toplumda büyük bir manevi uyanış başlatan bir İslam alimidir. O dönemde bu büyük İslam alimini engellemek için de klasik iftira atma yöntemleri bir kez daha uygulanmıştır.

Kitabın başından beri vurgulandığı gibi, geçmişte yaşamış olan peygamberlerin, elçilerin ve salih müminlerin başlarına gelenler, onların yaşadıkları tecrübeler müminler için her zaman yol göstericidir. Bu açıdan Bediüzzaman'ın yakın geçmişimizde yaşadığı olayların, karşılaştığı zorlukların öğrenilmesi de günümüz Müslümanları için faydalı olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, Allah bir ayette, ''Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız...'' (Bakara Suresi, 214) diyerek, müminlerin geçmişte yaşanmış olaylara hazırlıklı olmaları gerektiğini bildirmiştir. Bediüzzaman'a atılan iftiraların bazılarına ve bu iftiraların Kuran'da bildirilen iftiralarla benzerliklerine bakmak, Allah'ın kanununda bir değişme olmadığının görülmesi açısından da son derece önemlidir

Menfaat Peşinde Koşmak" İftirası

Bediüzzaman'ın Allah'ın varlığını, milli ve manevi değerlerin önemini anlatan çalışmalarından rahatsız olan çevreler, ellerinde bulunan bazı basın organlarını da kullanarak, Bediüzzaman'a karşı en olmadık iftiraları atmışlardır. Dönemin gazetelerinden birinde Bediüzzaman için şöyle denmektedir:

"Said-i Kürdi, dini siyasete alet yaparak irticai propagandalara girişmiş ve birtakım adamları kandırarak doğru yoldan şaşırtmaya çalıştığı anlaşılmıştır... Otuz senelik mayalı bir mürteci olup ifsad edecek saf vatandaş aramaktadır... Şeyhin (Bediüzzaman'ın) bu meseledeki rolünün bazı safdilleri kandırarak kendilerinden para çekmek olduğu anlaşılmıştır..." (Cumhuriyet, 10 Mayıs 1935)

Aynı gazetede farklı tarihlerde ise, ''Dini istismar eden Said Nursi hakkında takibat başladı'', ''Said-i Nursi mühimsenecek bir kimse değildir. Maddi ve manevi menfaatler sağlamak amacında olan bir kimsedir'' diye haberler yayınlanmıştır.

Dünyadan hiçbir beklentisi olmayan, hiçbir malı mülkü bulunmayan, kendi deyimiyle ''kendisini beğenmemeyi kendisine meslek edinen'' ve son derece mütevazi bir hayat yaşayan Bediüzzaman'a talebelerinden para sızdırmak, liderlik hırsını tatmin etmek gibi asılsız, mantıksız, manasız iftiralar atılmış olmasının tek amacı, bu iftiralarla Bediüzzaman'ı etkisiz ve sözü dinlenmez hale getirmektir.

Bu iftira, geçmişte peygamberlere atılan iftiraların da bir benzeridir. Peygamberler de kavimleri tarafından dini kullanarak menfaat elde etme suçlamasıyla karşı karşıya kalmışlardır. Örneğin Hz. Nuh'a şöyle iftira edilmiştir:

... Bu sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor... (Müminun Suresi, 24)

Hz. Musa ve Hz. Harun'a Firavun kavminin yaptığı suçlama ise şöyledir:

Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz. (Yunus Suresi, 78)

Bediüzzaman bu iftiraların sonucunda hapis cezası almış ve Eskişehir hapishanesine gönderilmiştir. Eskişehir hapishanesinden tahliye olan Bediüzzaman, Kastamonu'da karakol karşısında bir evde oda hapsine alınmıştır. 8 sene sonra gelen Denizli Mahkemesi 20 ay hapis cezası vermiş, daha sonra Bediüzzaman Emirdağ'a ''mecburi ikamet''e yollanmıştır.

Bütün bu olaylar sırasında sayısız işkence ve eziyete maruz kalmış, defalarca zehirlenmiştir. Son derece yaşlı ve hasta olan Bediüzzaman, özellikle soğuk, nemli ve havasız hücrelerde tutulmuştur. Ancak, ilerleyen sayfalarda da yer verileceği gibi, kendisine yapılan tüm bu eziyetlere sabır ve tevekkülle karşılık vermiş, imanının ve Allah'a bağlılığının ne kadar güçlü olduğunu tüm insanlara göstermiştir. Bediüzzaman, bu üstün ahlakıyla herkes tarafından örnek alınması gereken değerli bir İslam büyüğümüzdür

Delilik İftirası

Önceki sayfalarda da örneklerine yer verildiği gibi, geçmişte müminlere en çok atılan iftiralardan biri deliliktir. Bediüzzaman Said Nursi de aynı iftira ile karşılaşmıştır.

1908 yılında, yine suni olarak oluşturulan sebeplerle, mahkemeye sevk edilmiş ve mahkemenin görevlendirdiği doktor heyeti kendisine ''akli dengesi bozuk'' raporu vermiştir. Daha sonra sevk edildiği akıl hastanesindeki doktor, Bediüzzaman'ın kendisiyle konuşması sonucunda ''bu adamda delilik varsa, dünyada akıllı yoktur'' diyerek, raporun asılsızlığını vurgulamıştır.

Bediüzzaman bundan sonra da söz konusu çevrelere ait basında sık sık delilik suçlamasıyla karşılaşmıştır. Dine düşman bazı çevrelere ait yayınlarda ''Said Nursi tımarhaneye de girip çıkmıştır'' gibi aldatıcı yorumlarla, bu büyük İslam alimi halkın gözünde küçültülmeye çalışılmıştır.

Çevresindekileri Kandırarak Saptırdığı İddiası

Bediüzzaman ve talebeleri için öne sürülen iftiralardan biri de "İnanç Sömürücüleri" başlıklı yazı dizisi ile dönemin gazetelerinden birinde yer almıştır. Bu yazı dizisinde Said Nursi'nin talebeleri hakkında da Kuran'daki inkarcıların ''büyülenmişler'' iftirası tekrarlanmış ve ''bunlar sadece ve sadece dini bir taassupla ona bağlanmışlar, gözleri kafaları başka bir şeyi görmez, anlamaz olmuştu'' diye yazılmıştır. Görüldüğü gibi bunların tamamı geçmişte yaşayan müminlere yöneltilen iftiraların tamamen aynısıdır. Kuran'da geçmişte yaşamış ve Allah'ın gönderdiği elçilere tabi olmuş müminlerin de "düşük akıllılık", "sığ görüşlülük" gibi sözlerle itham edildikleri haber verilmiştir:

Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)

Kavminden, ileri gelen inkarcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi. (Hud Suresi, 27)

Bu iftiralarla, Bediüzzaman'ın, çevresindeki gençlerin beyinlerini yıkadığı, bu gençlerin de, beyinleri yıkanacak kadar akıldan ve mantıktan yoksun insanlar oldukları havası oluşturulmaya çalışılmıştır. Yani Bediüzzaman -tıpkı geçmişteki Müslümanların karşılaştıkları gibi- bir nevi "büyücülük"le itham edilmiştir.

Oysa, Bediüzzaman ve yanındaki müminler, akılları, vicdanları ve Kuran'ın rehberliği ile hareket eden aklı selim sahibi insanlardı. Ve bu iftiraları atanlar da aslında bunun böyle olduğunu çok iyi biliyorlardı. Nitekim bu iftiraların hiçbiri Bediüzzaman'a ve yanındaki Müslümanlara bir zarar verememiş; aksine baştan beri üzerinde durduğumuz gibi bu olaylar karşısında gösterdikleri sabır ve tevekkül onların manevi olgunluğunun, ahiretteki derecelerinin artmasına vesile olmuştur.

Bediüzzaman'a Atılan İftiraları Desteklemek İçin Hazırlanan Bazı Komplolar

Allah birçok ayetinde, inkarcıların her dönemde hileli düzenler kurduklarını bildirmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir. (Rad Suresi, 42)

Bediüzzaman için de döneminin din karşıtı çevreleri, iftiralarını destekleyebilmek için benzer hileli düzenler kurmuşlardır. Bu düzenlerin örneklerinden biri "Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi" adlı eserde anlatılmaktadır. Buna göre, bir içki dükkanında ''Said'in hizmetçisi Said'e rakı aldı'' diye yazılı bir kağıdın altına içki dükkanındaki sarhoşlardan imza alınmaya çalışılmıştır. Bu şekilde kendisine iftirada bulunulmuştur. Bu iftiranın amacı ise, Bediüzzaman'ı halkın gözünde küçük düşürmek, dini yönden samimiyetsiz olduğu imajını vermektir.

Kendisine yönelik komploların bir başka örneğini, Bediüzzaman bir mektubunda anlatmaktadır. Bu iftirada da, Bediüzzaman'ın sabahlara kadar alem yaptığı ve ''fahişe ve namussuzların Bediüzzaman'ın evine girip çıktığı'' söylenmiştir. Bu asılsız söylentiye karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap ise son derece açık ve nettir:

"Halbuki benim kapım geceleyin dışardan ve içerden kilitliydi ve sabaha kadar bir bekçi o bedbahtın (iftira atan adamın) emriyle kapımı bekliyordu." (Tarihçe-i Hayat, s. 451)

Görüldüğü gibi, halkı Bediüzzaman'dan soğutmak için onu fuhuşla, sarhoşlukla suçlayan iftiralar atılmıştır. Ancak elbette tüm bu iftiralar boşa çıkmış ve Bediüzzaman yürüttüğü iman hizmetine sabırla devam etmiştir. Kuran-ı Kerim'de, inkarcıların komplo ve tuzaklarının inananlara asla bir zarar veremeyeceği, sonucun mutlaka inananların hayrına olacağı şöyle bildirilmektedir:

… Ancak onlara bir uyarıcı-korkutucu geldiğinde (bu,) nefretlerinden başkasını artırmadı. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın kanununda kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın kanununda kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 42-

Bediüzzaman'ın, Kendisine Atılan İftiralar Karşısındaki Tavrı

Bediüzzaman'ın kendisine atılan iftiralara ve aleyhinde kurulan düzenlere karşı tutumu da, Kuran'da bildirilen peygamberlerin ve salih müminlerin ahlakı ile benzer olmuştur. Bu iftiralara karşı son derece sabırlı ve mütevekkil bir tavır göstermiş, çevresindekilere ise şevki, neşesi, kararlılığı ve imanı ile herzaman güzel bir örnek teşkil etmiştir.

Bediüzzaman, Risale-i Nur'da, kendisine yöneltilen iftiralar sonucunda aldığı hapis cezasını ve kendisine çektirilen sıkıntıların güzel ve hayırlı yönlerini şöyle anlatmıştır:

"Benim şahsımı çürütmek fikriyle, hiç kimsenin inanmayacağı isnadlarda bulundular. Pek acib iftiraları işaaya çalıştılar. Fakat kimseyi inandıramadılar. Sonra pek âdi bahanelerle, zemheririn en şiddetli soğuk günlerinde beni tevkif ederek, büyük ve gâyet soğuk ve iki gün sobasız bir koğuşta tecrid-i mutlak içinde hapsettiler. Ben küçük odamda günde kaç defa soba yakar ve daima mangalımda ateş varken, zaafiyet ve hastalığımdan zor dayanabilirdim. Şimdi, bu vaziyette hem soğuktan bir sıtma, hem dehşetli bir sıkıntı ve hiddet içinde çırpınırken, bir inayet-i İlahiye ile bir hakikat kalbimde inkişaf etti. Manen: "Sen hapse Medrese-i Yûsufiye namı vermişsin; hem Denizli'de sıkıntınızdan bin derece ziyade hem ferah, hem mânevî kâr, hem oradaki mahpusların Nurlardan istifadeleri, hem büyük dairelerde Nurların fütuhatı gibi neticeler, size şekva yerinde binler şükrettirdi, her bir saat hapsinizi ve sıkıntınızı, on saat ibadet hükmüne getirdi; o fâni saatleri bâkileştirdi." (Lemalar, s. 244)

Bediüzzaman bir sözünde ise, çevresinde kendisiyle birlikte aynı iftira ve zulümlere maruz kalan müminlerin de, bu olaylardan dolayı ümitsizliğe kapılıp üzülmediklerini şöyle anlatmıştır:

"On aydan beri, münafıkların bir resmî memuru elde edip bütün desiseleriyle yaptıkları hücum en küçük bir şakirdi sarsmadı. O iftiraları hiç hükmündedir… böylelerden böyle iftiralar, binden bir tesiri bize olmadığı gibi, inşâallah daire-i Nur'a da zararı olmayacak." (Şualar s. 410)

Bediüzzaman'ın ve çevresinde bulunan iman ehlinin zorluklara, iftiralara ve hileli düzenlere karşı gösterdikleri tavır, tüm Müslümanların kendilerine örnek alması gereken salih ve mütevekkil mümin tavrıdır. Allah Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in şahsında tüm Müslümanlara, inkarcıların düzenleri karşısında nasıl davranmaları gerektiğini şöyle hatırlatmıştır:

Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir. (Nahl Suresi, 127-128)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt