Kirli Tezgâh
Soru: Taraf Gazetesi’nde, “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” manşetiyle verilen bir haberde millete ve hükümete kurulan vahim bir tuzağın belgesi yayınlandı. Genelkurmay Harekât Başkanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen çirkin planı ve masum insanların suçlu gösterilmelerine yönelik bu kirli tezgâhları nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bazı kesimler tarafından, “bitirme” mülahazasına matuf olarak açık ya da kapalı belki otuz tane plan yapıldı. Aslında, bunların hepsi “yok”u bitirme hareketiydi. Ülkemizin menfaatlerine ve milletimizin istikbaline ters ne vardı ki, ona yönelik bitirme planı yapılsın!.. (02.10)
-Gerçek yolunu bulmuş bir insan için bu türlü entrikalar tereddüte sevkedici ve vazgeçirici olamaz. Hazreti Nuh’tan Hazreti Salih’e, Hazreti Musa’dan Hazreti İsa’ya kadar hemen hemen bütün Allah elçileri ve Hak dostları akla hayale gelmedik eziyetlere maruz kalmışlardır. Fakat, onlardan hiçbiri bu işkence ve zulümler sebebiyle yoldan dönmemiş ve vazifelerini terketmemişlerdir. (03.56)
-Maruz kalınan haksızlıkları herhangi bir müesseseye mal etmek doğru değildir. Milletin göz bebeği olan bir müessesenin kredisine dokunan her şey bize de dokunur. (06.14)
-“F tipi” gibi uydurmaları kim seslendirirse seslendirsin, -üslubuma uygun düşmese bile- o türden sözlere “lakırtı” diyeceğim. Çünkü, bu meselenin benimle alâkası yoktur. Bu millet kurtuluş mücadelesinde nasıl bir seferberlik ilan etmişse, bugün de fakirlik, cehalet ve iftirak gibi düşmanlara karşı aynı mücadeleyi vermektedir. Millet fertlerini aynı hizmet çizgisinde bir araya getiren en önemli sâik yapılan işlerin makuliyetidir. (07.22)
-Umum bir cemaatin, bütün bir heyetin ve topyekün bir milletin sa’yine terettüp eden bir neticeyi sadece bir şahsa mal etmek milletin hakkını yemek demektir; Allah’a karşı da şirktir. Böyle bir şirke düşmekten Allah’a sığınırım. (10.05)
-Bazı kimselerin hatalarından dolayı bir müessesenin tamamını suçlamak doğru olmaz. O ordu, İstanbul surları dibindeki ordu.. o ordu, Çanakkale’de düşmanla göğüs göğüse savaşan ordu.. o ordu, Misak-ı milli sınırlarını belirleyen ordu.. o ordu, milli mücadele veren ordudur.. ve o ordu, gelecek adına da çok şeyler vaad etmektedir. Kim bilir, belki de düşünceleri kirli bir kısım kimseler yaptıkları çirkinlikleri o müessese üzerinden yaparak, ordumuzu karalamaya ve halkın nazarından düşürmeye çalışmaktadırlar. Ben meseleye böyle bakıyorum ve gönlüm şiddetle arzu ediyor ki, işin aslı da böyle olsun. (11.50)
-Allah’a bir can borcum var; falan ya da filan menzilde dünyadan ukbâya atılmama asla üzülmem; bir kör kurşunla yok edilmek bana ebedî hayatımı kazandırır!.. Sadece bir şeye üzülürüm; inanan bir insana böylesine kötülük yapan kimseler ahiretlerini mahvetmiş olurlar. (15.47)
-Abdullah bin Zübeyr bin Avvam, Haccac tarafından şehit edilince, Esma validemiz Haccac’ın yakasından yapışarak “Sen onun dünyasını mahvettin; fakat, o da senin âhiretini mahvetti.” der. İşte, ben mü’minlere zulmetmek suretiyle ahiretini berbat edenlere üzülürüm. (16.23)
Soru: 2) Neşredilen skandal belgede, ihbara dayalı “Işık Evleri” baskınlarında silah, mühimmat, vb. materyal bulunması “sağlanarak” Gönüllüler Hareketi’nin “Silahlı Terör Örgütü” kapsamına aldırılması ve ayrıca, aynı aramalarda bazı yabancı servislere ait bir kısım objeler ele geçirilmiş gibi gösterilerek gizli irtibatların deşifre edilmiş olduğu izleniminin verilmesi gibi entrika planlarının da yer aldığını görüyoruz. Bu konudaki düşüncelerinizi lutfeder misiniz? (17.33)
-Gönüllüler Hareketi’nin temsilcilerinin -silah edinmek şöyle dursun- yanlarında iğne bile taşımamaya azm ü cezm ü kastettiklerini o iftiraları atanlar da biliyorlar. Onlar da biliyorlar ki, sevgiye kilitlenmiş bu insanlar karıncaya bile basmazlar. (18.04)
-Bazı evlere, sevdiğiniz kimselerin kitaplarını yerleştirip bir kısım insanların posterlerini asarak, oraları sizinle alâkalı gibi gösterebilir; sonra da, düzmece baskınlarla o evlerde silah ve uyuşturucu gibi şeyler bulunduğu izlenimini verebilirler. Nitekim, bir kısım şer şebekeleri bunları daha önce de denediler; fakat, insaflı jandarma ve emniyet teşkilatı tarafından bu komplolar deşifre edildi. İnanan insanlar bu türlü entrikalarla bundan sonra da karşılaşabileceklerini hesaba katmalı ve temkinli olmalıdırlar. (22.43)
-Çok eski yıllarda, üç beş talebe, kaldıkları yurttan atılınca kendilerine bir ev tutmuşlardı. O imanlı gençlerin nezih hanelerine bir ayet-i kerimeden işaretle “ışık ev” demiştim. Fakat, bazıları o sözü de çarpıttılar. O kötü niyetli insanların iddia ettiği manada “ışık evler”den bahsetmek kat’iyen doğru değildir. (26.05)
-Adanmış ruhları falan filan servisler ya da falan filan ülkeler ile irtibatlı gösteren kimseler de Gönüllüler Hareketi’nin bu millete ait ve bağımsız olduğunu çok iyi biliyorlar; fakat, iftira ve çamur atmayı hedeflerine ulaştırıcı bir vesile kabul ediyorlar. (32.09)
-Haziran fırtınasında medyada yer alan kasetlerin hepsi montajlanmış idi. Mesela; onlardan birinde “Halk Partisi kafirdir diyemezsiniz!..” dediğim halde, bu cümlenin “diyemezsiniz” kısmı kesilmiş ve geri kalanı televizyonlarda tekrar tekrar gösterilmişti. (36.03)
-Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır, girer oraya; mülkiyeye de girer adliyeye de, emniyete de girer hariciyeye de. Unutulmamalıdır ki, kadrolaşma, sızma, çoğalma türünden iddiaları ortaya atanlar ve bunlarla vazifeperver insanları sindirmeye çalışanlar hemen her devirde bu iftiralarının arkasına saklanarak ve hedef şaşırtarak kendi felsefeleri adına belli yerlere sızmış, kadrolaşmış ve çoğalmışlardır. (37.15)
Hakikat Damlaları-77
Temsilde inkıtânın muhataplarda ve arkadan gelenlerde teşettüt-ü ârâya (fikir dağınıklığına) sebebiyet vereceği unutulmamalıdır.
***
Dünyadan kopmuş bir Türkiye’nin ayakta kalması mümkün değildir. Onu çevresinden tecrît etmeye çalışanlar ne kadar büyük bir ihanet içinde bulunduklarını keşke anlayabilseler!
***
Anadolu insanının karakteri sağlamdır; toplumun içine sızmış bir kaç çürüğe bakıp halkın geneli hakkında yanlış bir düşünceye kapılmak doğru değildir.
***
İmanlı bir insanın ümitsizliğe düşmesi söz konusu olamaz.
***
Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) hiçbir beyanında en büyük hasımları olan Ebû Cehil’den, Utbe’den vs. şikayet ettiğini göremezsiniz. Biz de Efendimiz’in ahlâkıyla ahlaklanmalı; bize saldıranlarla uğraşma yerine yapmamız gerekli olan işlerle meşgul olmalıyız. Zaten Kur’an da, ‘Aleyküm enfüseküm-Siz kendinize bakın’ demiyor mu!?
***
Akıl ile kalbi birbirinden ayırmamalısınız; onların izdivacına her zaman ihtiyaç vardır. Aklın muhakemesi, kalbin de semavîliği ve ledünnîliği omuz omuza olursa, işte o zaman hiç aşılamaz gibi görünen problemler bile kolayca aşılabilir.
***
Izdırar, profesyonel bir muallimdir.
***
Kendi çizginizi korurken başkalarıyla münasebetlerinizi bozmamanız da firasetinizin ayrı bir yanı olmalıdır.
***
İnsan, Allah’a yürekten ihtiyaç hissetmeli, acz u fakrıyla Allah’a yönelmeli ki, Cenâb-ı Hak da ona icabet etsin. Cenâb-ı Allah, Zâtına karşı müstağni davrananlara teveccühte bulunmaz.
***
Üstad Bediüzzaman eserleriyle taklide bir neşter vurmuştur.
***
Allah için olamayacaksak olmanın hiçbir anlamı yoktur; öylesi anlamsız bir mevcûdiyettir
Bu yazılar www. HERKUL.ORG bence buraya yazmadan önce arkadaşlar bu siteyi bi zahmet ziyaret etsin sonra yazsın zahmet olacak ama bu site hoca efendini sitesidir duymak ne istiyorsanız orda duyarsınız öncelikle kuran iklimi girin ondan sonra bam teli ve kırık testiyide okuyun
Başkalarına Hüsnüzan Nazarıyla Bakmak
Meseleyi bu kriterlere göre değerlendirdiğimizde şunu söyleyebiliriz: İbadet ü taatini şöyle böyle yerine getiren insanlar da inşaallah râh-ı felahta ve selamettedirler. Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) şöyle buyuruyor:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا فَذَلِكَ الْمُسْلِمُ الَّذِي لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ فَلَا تُخْفِرُوا اللَّهَ فِي ذِمَّتِهِ
“Her kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi de yerse, işte o, Allah ve Resûlü’nün ahd ü emânını hak eden bir Müslüman’dır. Artık Allah’ın ahd ü emanına hıyanet etmeyiniz.” (Buhâri, Salât 28) Evet, hadiste belirtilen amelleri yerine getiren bir insan, asla hafife alınacak birisi değildir.
Vâkıa, bazı âlimler, mukallidin imanının makbul olup olmadığı meselesi üzerinde uzun uzadıya durmuşlardır. Onlara göre muhakkik, vicdanının ses ve soluğunu duyarak meselelere yaklaşan, delillere dayanan, Hz. Pîr’in yaklaşımıyla hadsin gözüyle bakan, hadsin kulağıyla dinleyen ve hadsin hâsıl ettiği hislerle hareket eden; hareket edip imana müteallik meseleleri bu ufukta değerlendirebilen insandır. Mukallit ise sadece taklitle yetinen kişidir. Bu sebeple bazen bu insanlar hakkında: “Bunlar amelî yanı olmayan nazarî Müslümanlardır.” şeklinde konuşmuş olabiliriz. Fakat böyle bir durumda bile hüsnüzan cihetini tercih etmek gerekir. Meselâ namazını eda eden bir adamın namazdayken başını kaşıdığını veya amel-i kesîr yaptığını gördük. Burada bile, “Belki bana öyle göründü.” demeliyiz. Çünkü Allah bizi onunla imtihan ediyor veya hüsnüzannımızın seviyesini bize göstermek için, bizi bizle test ediyor olabilir. Evet, acaba biz, falanın pantolonu çekmesiyle mi, takkesini kafasında oynatmasıyla mı yoksa başka bir amel-i kesîriyle mi imtihan ediliyoruz, bilemiyoruz. Bu açıdan her zaman hüsnüzannı esas almalı ve çevremize bu nazarla bakmalıyız.