Bülent, haklısın, özellikle meselenin medyada ele alınış şekliyle avını öldürmeden yiyen sırtlanların gözlerindeki ifade neredeyse tıpatıp aynı. Onların meseleyi ele alış şeklinde etik bir boyut olmadığı gibi meselenin gerçekleştiği sosyolojk çerçeveyide hastanın, donor ailesinin psikolojilerinde pek umursamadıkları açık.
Doktorlar uzun zamandır içinde yaşadığımız sistemin temel kodlarını benimsemiş görünüyorlardı. Hastaları yardımcı olunacak özneler olarak değil de kendilerini ekonomik sosyal alanda belirli statülere yükseltecek nesneler olarak görüyorlar. haklısın içinde yaşadığımız ekonomik kültürün yıkıcı kodları onların da davranışlarını, mesleklerine bakışlarını şekillendiriyor.
Ve yine haklısın, postmodern toplumun yegane tapınılan putu artık "bedendir". Postmodern toplumun "post-putperestliği" de denilebilecek bu "güzel-genç-beyaz-sağlıklı-zayıf- bedene tapınma hali bu kalıplara uymayanların üzerinde bir baskı olduğu kadar kendilerine yabancılaşmalarının da en önemli sebebi. Artık her yanda gördüğümüz bedenlere benzemek için arzularımız kışkırtılıyor. Ve kendimize, ne kadar normal olduğumuza dair algılarımız da bu standartlar üzerinden belirleniyor. Bu standartlara uymak için herşeyi yapacak hale geliyoruz. Tıpkı bu haberdeki arkadaşımız gibi...
Bunlar büyük oranda doğru. Doğru ama kardeşim, sanki biz bir şeyleri yine de es geçiyoruz. Şevket Çavdar bir insandı. Özlmleri hayalleri vardı. Onun kendi bedenine yaklaşımını sadece içinde yaşadığımız bu kültürel kodlar mı şekillendirdi? Bunun cevabını verirken kendimizden bence bu kadar emin olmamalıyız. Onun hayalleri özlemleri onu bir risk almaya itmiş olabilir. İçinde yaşadığımız sistemin bizim kendimize bakışımızı şekillendirmek istediği standartlardan bağımsız olarak, bu arkadaşımız insanın doğasında var olan yürümek, oynamak, kucaklamak gbi onlarca eylemi hayatında bir kez olsun yaşamak için karşı konulmaz bir arzu duymuş olamaz mı?
Doktorların ve medyanın onun bu arzusunu nasıl kullandığı, manipüle ettiği sorunu ayrı bir mesele. Ama her sakatlığından kurtulmak isteyeni içinde yaşadığı sosyal yapıyla şekillenen bir kukla gibi görmek fazla determinist, katı yapısalcı bir yaklaşım değil mi? Tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürenve içinde yaşadığımız sosyo kültürel kodların gayet de bilincinde bir arkadaşın olarak sırf özgürce dağlarda dolaşabileyim diye (evet en büyük hayalim dağlarda, ormanlarda, derin vadilerde kaybolmak Ortaköyde sağlıklı bedenimle piyasa yapmak değil...)ciddi risk içeren bir operasyonu kabul etsem beni de aynı şekilde sistemce kandırılmış bir mağdur olarak mı sunacaksın? Bence bu konuda alınan riskleri değerlendirirken doktorların ve medyanın meseleye bakışından bağımsız olarak sakatlığın bedendeki yansımaları üzerine her bireyin ayrı şeyler tecrübe ettiği gerçeğini de bir kenara not etmeliyiz...Çünkü her iyileşmek isteyen sakatı yönlendirilmiş bir isteğe boyun eğmekle suçlamamız gerekebilir. Bana göre eksik bir yaklaşım bu da..
Doktorlar uzun zamandır içinde yaşadığımız sistemin temel kodlarını benimsemiş görünüyorlardı. Hastaları yardımcı olunacak özneler olarak değil de kendilerini ekonomik sosyal alanda belirli statülere yükseltecek nesneler olarak görüyorlar. haklısın içinde yaşadığımız ekonomik kültürün yıkıcı kodları onların da davranışlarını, mesleklerine bakışlarını şekillendiriyor.
Ve yine haklısın, postmodern toplumun yegane tapınılan putu artık "bedendir". Postmodern toplumun "post-putperestliği" de denilebilecek bu "güzel-genç-beyaz-sağlıklı-zayıf- bedene tapınma hali bu kalıplara uymayanların üzerinde bir baskı olduğu kadar kendilerine yabancılaşmalarının da en önemli sebebi. Artık her yanda gördüğümüz bedenlere benzemek için arzularımız kışkırtılıyor. Ve kendimize, ne kadar normal olduğumuza dair algılarımız da bu standartlar üzerinden belirleniyor. Bu standartlara uymak için herşeyi yapacak hale geliyoruz. Tıpkı bu haberdeki arkadaşımız gibi...
Bunlar büyük oranda doğru. Doğru ama kardeşim, sanki biz bir şeyleri yine de es geçiyoruz. Şevket Çavdar bir insandı. Özlmleri hayalleri vardı. Onun kendi bedenine yaklaşımını sadece içinde yaşadığımız bu kültürel kodlar mı şekillendirdi? Bunun cevabını verirken kendimizden bence bu kadar emin olmamalıyız. Onun hayalleri özlemleri onu bir risk almaya itmiş olabilir. İçinde yaşadığımız sistemin bizim kendimize bakışımızı şekillendirmek istediği standartlardan bağımsız olarak, bu arkadaşımız insanın doğasında var olan yürümek, oynamak, kucaklamak gbi onlarca eylemi hayatında bir kez olsun yaşamak için karşı konulmaz bir arzu duymuş olamaz mı?
Doktorların ve medyanın onun bu arzusunu nasıl kullandığı, manipüle ettiği sorunu ayrı bir mesele. Ama her sakatlığından kurtulmak isteyeni içinde yaşadığı sosyal yapıyla şekillenen bir kukla gibi görmek fazla determinist, katı yapısalcı bir yaklaşım değil mi? Tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürenve içinde yaşadığımız sosyo kültürel kodların gayet de bilincinde bir arkadaşın olarak sırf özgürce dağlarda dolaşabileyim diye (evet en büyük hayalim dağlarda, ormanlarda, derin vadilerde kaybolmak Ortaköyde sağlıklı bedenimle piyasa yapmak değil...)ciddi risk içeren bir operasyonu kabul etsem beni de aynı şekilde sistemce kandırılmış bir mağdur olarak mı sunacaksın? Bence bu konuda alınan riskleri değerlendirirken doktorların ve medyanın meseleye bakışından bağımsız olarak sakatlığın bedendeki yansımaları üzerine her bireyin ayrı şeyler tecrübe ettiği gerçeğini de bir kenara not etmeliyiz...Çünkü her iyileşmek isteyen sakatı yönlendirilmiş bir isteğe boyun eğmekle suçlamamız gerekebilir. Bana göre eksik bir yaklaşım bu da..