bases, "Hrant Dink'e ayrımcılık yapılmıyor, bizle aynı değil" fikrini bin defa yaz... bu tartışmanın amacı bu zaten! Burada mahkum ettiğim düşünce, ırkçı-saldırgan ve ayrımcılık-ötekileştirme zemini dışında yapılan siyasal polemiklerdir. İkisini karıştırmayalım lütfen...
***
bases: "Pozitif ayrımcılık- negatif ayrımcılık. Bir sevdik gitmeyince bir sevdik gelmez arkadaşlar"
Öncelikle burada kavram kargaşası var. İşin hukuki tanımı şudur:
Aynı zamanda SUÇ da olan, İNSAN HAKLARI ile temelden çelişen (ilk mesajda deyalıca alıntılanan) ayrımcılık tanımı:
"
Ayırımcılık (discrimination), bir kişi ya da gruba yaş, ırk, renk, milliyet ya da etnik köken; cinsiyet, hamilelik ya da medeni durum; özürlülük; dini inanç; cinsel tercih veya diğer kişisel özellikler nedeniyle başka kişi ya da gruplara göre farklı davranılması sonucu oluşur.”
“Bazı insanların, din, yaş, cinsel yönelim, cinsiyet, sosyoekonomik sınıf, kültür, etnik köken, ulus, siyasi görüş vb. nedenlerle diğer insanlardan farklı muamele görmesi ve çoğunlukla aşağılanması.”
Bir başka deyişle ayrımcılık, “insanları ırk-dil-din-cinsiyet-sakatlık vb. ayrımı yaparak değerlendirme”ktir.
Şimdi, uluslararası ve ulusal oluşumlar bu ötekileştirmekten doğan ayrımcılığı görüp, bunu ortadan kaldırıcı düzenlemeler getirmiştir. Bunları yaparken demiştir ki, HER İNSANIN
İNSAN OLMAKTAN DOĞAN
HAKLARI vardır. Bunlara
NEGATİF HAK denir. Negatif hak, bir toplumda ayrım yapmadan, herkese tanınan haklardır; ör. Toplu ulaşımdan yararlanma, mülk alabilme, eğitim-sağlık vb. haklar.
Yani düşündüğün gibi "negatif ayrımcılık" gibi birşey YOKTUR. Onun adı düpedüz yukarıda alıntıladığım üzere suç olan ayrımcılık, yani “insanları ırk-dil-din-cinsiyet-sakatlık vb. ayrımı yaparak değerlendirme”ktir.
Bu temel standart yani İnsan Hakları standardı koyuldu koyulmasına ama, bazı kişi ve gruplar toplumlarda varolan önyargı ve tutumlardan dolayı bu temel insan haklarına erişemez hale düştü/düşürüldü. Birkaç örnek vermek gerekirse, T.C. anayasasında herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir, der. Ama sonuca bakarsak, Meclis'İn %2-3ü ancak kadın, ve sakat sadece 2 kişi var! Anayasaya göre herkesin eğitim görme hakkı vardır, ama uygulamada kızlar okutulmaz, mimari ve doğrudan dışlama sonucu sakatlar okullara gidemez/alınmaz. Herkesin kamu hizmetlerinden yararlanma hakkı vardır mesela, ama mimari yanlışlıklar sonucunda sakatlar bu hizmetlerden yararlanamaz vs.vs.vs.
İşte bu durum oluşunca, yani İnsan Haklarına erişmekte dezavantajlı olan grupların, fırsat eşitsizliği ile karşı karşıya kaldığı ve bu yüzden mağdur olduğu görülünce, o halde dediler, "herkes eşittir" demek yetmiyor, bu dezavantajlı grupların İnsan Haklarına erişebilmesi için artı haklar vermemiz gerekiyor. Onun için de
POZİTİF HAK kavramı yaratılmıştır. Yani Pozitif hak, negatif hak standartlarına erişemeyen/eriştirilmeyen kişi ya da gruplar herkesle gerçekten eşit olabilsinler diye destekleme girişimidir. Yani herkesten çok hak verilmiş olmaz bu dezavantajlılara; herkesle gerçekten eşit olmaları için, düşürüldükleri bu mağduriyetin giderilmesi için, negatif hakların kullanılabilmesi için, artı haklar verilmesi olayıdır. Örneğin, kadınlara ve sakatlara Meclis'de alt kota uygulaması, binbaların sakatların erişimine uygun hale getirilmesi için yasal düzenlemeler vs.
Sonra bu temel (negatif) İnsan Hakları yapıldı, üstüne yetmedi, Pozitif Hak getirildi... Bitti mi? Hayır! Bakıldı ki sorunlar hala devam ediyor. Hala insanlar dışlanıyor ve ayrımcılığa uğruyor. Devletler "Pozitif ayrımcılık yapın" diye yasalar çıkarsa bile, buna uyulmuyor... İşte burada üçüncü aşama devreye giriyor. Bu da
POLICING (yaptırım uygulama) aşaması. Bu da kişi ve kurumlara, "verdiğiniz hizmetten ve olanaktan herkesin eşit olarak yararlanmasından sorumlusunuz. Bu konuda yaptığım tüm yasal (pozitif-negatif hak) düzenlemelerinden herkes sorumludur. Bu standartlara uymayan kişiler suç işlemiş olur ve cezalandırılırlar"
Literatürde bu üç aşama şöyle formüle edilebilir.
İnsan ve Azınlık Haklarında Devletin Yapıcı Tutumunun Evreleri:
Birinci Evre: Ayrımcılığın Önlenmesi / Azınlıkların Korunması (pasif)
İkinci Evre: Pozitif Ayrımcılık / Olumlu Edim (aktif)
Üçüncü Evre: Yaptırım Uygulamak (policing)
Küçük bir örnek: TC sınırları içindeki her çalışanın iş yaşamını düzenleyen İş Kanunu vardır. Bu kanunda herhangi bir kişi ya da grubun aleyhine hiç bir düzenleme olamaz (birinci evre). Sonra kadınların ve sakatların iş yaşamında dışlanmamaları ve olası ayrımcılığın önlenmesi için ekstra düzenlemeler (ör. kota, doğum izni vb.) getirilir (ikinci aşama). Sonra dışlayanların cezalandırılması için düzenlemeler yapar ve ayrımcılığı suç sayar (üçüncü aşama).
Hasılı, "negatif ayrımcılık" diye birşey yoktur. Hele "gülü seven dikenine katlanır" anlamında bir mantık hiç yoktur. Onun adı düpedüz ayrımcılıktır ve suçtur. Tek norm vardır, o da İNSAN HAKLARIdır.
Ayrımcılık, bir insanın sakat diye (ya da her ne ise) dışlanmasıdır. Yani eğitimini aldığı halde kamuda mühendis olamamasıdır, mahallesindeki okula gidememesidir, toplu taşıma araçlarını kullanamamasıdır, okulundan, "diğer veliler sakat bir çocukla aynı okulda olmalarını istemiyor" denilerek okuldan atılmasıdır, düşük maaşla çalıştırılmaktır, işyerinde kötü muamele görmektir vs.vs.vs.
Yani ayrımcılık kısa-uzun-esmer-sarışın-üniversiteli-cahil arasındaki fark değildir! Elbette herkesin binbir özelliği vardır ve birbirlerinden farklıdırlar. Yeter ki o özelliklerinden dolayı dışlanmasınlar. Dışlandıkları zaman ayrımcılık doğar.
İşte bu dışlanmışlıktır diyorum ben Hrant Dink ve sakatları benzer yapan şey.
Durup durup, şehitlerle özdeşletiriliyor bu konu, buna da bir anlam vereniyorum.
Arkadaşlar, şehitler ötekileştirilip dışlanıyor, ayrımcılığa uğruyor mu da aynı kefeye koyalım! Şehitlere ağlayanlar masum bir canın katledilmesine de ağlayamaz mı yani!? Asala diplomatlarımızı katlettiğinde bizler çıkıp HEPİMİZ TÜRKÜZ desek, adama gülerler yahu! Elbette Türküz! Orada işi anlamlı kılacak şey, Türk olmayan kişilerin HEPİMİZ TÜRKÜZ demesidir, o erdemi, büyüklüğü gösterebilmesidir. Yukarıdaki mesajlarımdan birindeki örnekleri tekrarlamam gerek sanırım:
[size=4]öteki olmanın ne demek olduğunu bilmeyen, hiç öteki olmamışlar tarafından soylenince komik, hatta absurd oluyor. burda 70 milyon içinde birbirine soylenince pek bi anlamı yok, ama ne zaman türk olmak öteki olmaktır, o zaman bu cümle anlamlı olacaktır.
"Hepimiz Türküz" sözünün söylenmesi Türklerin evlerinin yakıldığı Solingen'de, Türkler'in isim değiştirdiği Sofya'nın üniversite koridorlarında güzeldir, "müslümanım" diyemeyenlerin yürüdüğü Kavala'nın arnavut-kaldırımlı yollarında, sırf oralı değilsiniz diye garip görüldüğünüz Stockholm'de anlamlıdır, onların dilini bilmiyorsunuz diye sizle konuşulmayan Paris'te önemlidir; kısacası Türk olmanın öteki olduğu yerde, ötekiyi, farklı görüleni genel görüşün karşısında, savunmasan da, "o" olmasan da değerli kılmaktır, anlamaktır.
**
17 ağustos depremi sonrasında, önemli bir
Yunan gazetesinin (sanırım nea) attığı manşetti bu. birkaç gün sonra, gazetenin genel yayın yönetmeni, bir röportajında "sert tepkiler bekliyorduk ama birkaç ufak eleştiri hariç hiç tepki gelmemesi bizi de şaşırttı" diyecekti.
K[/size]
- [size=6]A NEA adlı Yunan gazetesinin 20 agustos 1999 cuma günü attığı başlık[/size]
[size=7]HEPİMİZ TÜRKÜZ[/size]
Eğer ki acı ve neşe aslında insanları birleştiriyorsa, Yunanlılar ve Türkler kardeş olmaya mecburdurlar.
"bu beklenmedik ve hakedilmemiş trajediden dolayı acı çeken tüm Türklere: dualarımız sizinle... ve hükümetimizin mümkün olan bütün yardımları acınızı biraz olsun hafifletmesi için göndermesini talep ediyoruz. Türkiye ekonomisini düzeltebilmek için çok çalışıyor ama bu darbe çok üzücü ve talihsiz" - yorgos likudis" şeklinde bir okuyucu yorumuyla başlıyor yazı.
Şimdi tüm Yunanlılar 1999'dan beri Türk tabii!!!
***
SON UYARI: SİTEYE SLOGAN YAZAN HERKESİN ÜYELİĞİNİ BU DAKİKADAN SONRA SİLECEĞİM!